Darwin kuramıyla akıllı tasarım zırvalığını bir arada düşünebilen ve yaradılış masalının biyoloji ders kitaplarına konmasını önerenleri bilim adamı sayabilecek düzeyde bir zat, 60. hükûmetin Millî Eğitim Bakanı olarak atandı. Bu zatın 59. Hükûmette aynı görevdeyken yaptıkları yabancı gazete sütunlarını bile işgal etmiş, kendisi, bir suçsuz rektörün hapse atılması, bir suçsuz üniversite sekreterinin intiharıyla neticelenen pek korkunç bir skandalın içinde olduğunu imâ eden uluslararası şöhretli gazetedeki imzalı yazıya hiçbir cevap vermemişti.
Okullarımız bu fecî muameleye maruz bırakılırken, bilimin uluslararası en şöhretli dergisi Nature 6 Eylül sayısında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümünde epey bir zamandır işlenmekte olan bir intihal (bilimsel hırsızlık) suçları zincirini haber yapıverdi. Bilimsel ahlâktan vazgeçtik, bilimin ne olduğunu hiç öğrenememiş, en basit ahlâk kurallarını özümseyememiş bir zavallılar gurubu Türkiye'nin adını gene iki paralık ediverdi. Nature, haberi, "bazı ülkelerde, intihal esef edici olarak bile görülmüyor" spotuyla vererek, imâ yoluyla Türkiye'nin ahlâk düşüklüğüne bir de gönderme yaptı.
Nasıl yapmasın ki? Böyle bir rezillik ülkemizde ilk kez mi oluyor? Bundan önce yapanlar ne oldu? Söyleyeyim: Başbakanlık Müsteşarı oldu ve Sayın Başbakan Tayyip Bey kendisinin kıymetli bir vatan evlâdı olduğunu ulusumuzun yüzüne haykırarak, onun üniversitelerin vereceği ünvanlara ihtiyacı olmadığını beyan eyledi. Aynı başbakan, TÜBİTAK'a yasa dışı atamalar yaptı. Mahkemeler bunun yanlış olduğunu, geri alınmasını söyleyince tınmadı bile ve koca bir TÜBİTAK'ı Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla yasa dışı duruma düşürdü. Arkadan bir üniversiteye, rektörüne haber bile vermeden bir dinci toplantının daveti üzerine gitti.
Bu ve benzeri utanç verici olaylar bu yazıda saymakla bitmez.
Peki biz ne yaptık? Kendini liberal ve demokrat sanan bir sürü zevat bu kişiye methiyeler düzüp ona ve hempasına tepki gösteren ordumuza küfretmekle meşguller. O ordu ki içinde ahlâk dışına en minik bir sapma yaptığına kanaat getirdiği or'luk rütbesine varmış bir komutanını ordudan attı, bir askerin şerefi olan kılıcını elinden aldı, haksız elde ettiğine kanaat getirdiği mallarına el koydu ve kendisi hapsetti!
Peki bir paragraf önce bahsettiğim alenen ahlâk dışı işleri öven, kanun dışı işler yapan başbakanımız için ne yaptık? Kendisine ve partisine olan güvenimizi ciddî bir oy artışıyla gösterdik. O kadar ki, neredeyse Türkiye'deki her iki kişiden biri ona oy verdi. O da gitti Hüseyin Çelik Bey'i gene karşımıza Milli Eğitim Bakanı olarak dikiverdi.
İşte bu, sevgili okuyucularım, demokrasinin iflâsıdır. Nasıl ki Nature'un haberi ve o haberi verirken yaptığı imâ, ülkemizde ahlâkın iflâsını haber veriyorsa, benzer bir habere konu olan bir zatı devletin bürokrasinin tepesinde "kıymetli vatan evlâdı" diyerek savunup, onu cezalandıran üniversiteye hakaret etmek cür'etini kendinde bulabilen birisini oy artışıyla gene başbakan yapmak da düpedüz demokrasinin iflâsıdır. Fakat ne üniversite, ne Akademimiz bu zata ve hempasına ünversite ve bilim hakkındaki tasarruflarından ötürü gereken reaksiyonu göstermiştir.
Nature'un ilan ettiği rezâlet, Türkiye'yi içten kemiren bir olgunun mini mini bir göstergesidir.
Bu tür olaylar daha pek çoktur ve yakalanıp teşhir edilenler giderek artacaktır.
Türkiye'de kavramlar alt üst olmuş, ayaklar baş olmuştur. Organların yeri şaşırılan bir varlık yaşamını sürdüremez. Aklımızı, yerini doğru tesbit edeceğimiz başımıza alalım.>>>