NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

31 Ekim 2012

Doç. Dr. Kudret Özersay - İntihal iddialarında Neredeyiz?

İntihal akademik yaşamda işlenebilecek en ağır suçlardan birisidir. Suçun tespiti halinde kişilerin örneğin titrilerini yitirmeleri durumu veya daha da önemlisi mesleğe devam etmelerinin dahi mümkün olmayabileceği durumlar ortaya çıkarabilir. Öte yandan intihal iddiasının ortaya konuluş şekli pek çok ülkede ilgili akademik kurumun kendi iç mevzuatında düzenlenmiştir ve suçun işlendiği tespit edilinceye dek iddia konusundaki araştırma belirli bir gizlilik içerisinde yürütülür. İntihal iddiası yaparken yürürlükteki prosedüre uygun davranılmadığı hallerde hakkında iddiada bulunulan kişinin kişilik haklarına bir saldırı yapıldığı mahkemelerce saptanabilir. Zaten bu yüzden ülkemizde kısa süre önce ortaya atılan ve YÖDAK’ın da gündemine gelen intihal iddiaları konusunda bir yandan bunun ciddiyetle araştırılmasını ve suçlu varsa cezalanrırılmasını, diğer yandansa “suçsuzluk karinesi”ne saygı gösterilmesini talep ettik.

İşte yukarıdaki bu iki hassasiyetin gereği olarak aşağıda, süreç içerisinde yer alan bazı akademisyenlerle yaptığım görüşmeler sonucunda elde ettiğim bilgiler ışığında intihal iddialarının ne aşamada olduğunu kişilerin ya da kurumların isimlerini kullanmadan (en azından bu aşamada) özetlemeye çalışacağım.
>>>

28 Ekim 2012

Semuhi Sinanoğlu - Makalesepeti.com

Hikâyenin tüm detaylarını hatırlamıyorum ama bir derste Koray Çalışkan hocamız anlatmıştı. Öğrencinin biri bir gün makale teslim ediyor. Hoca okuyor, okuyor; içinden diyor ki, “Çocuk ne de güzel yazmış…” Ama makale bir yerlerden de tanıdık geliyor. Sonra hatırlıyor ki hocanın zamanında bir yere isimsiz gönderdiği makalelerden biri bu! Çocuktaki şansa bakın…

Artık akademide işler böyle şansa bırakılmıyor tabi. İntihal dedektörleri icat edildi. Sosyal bilimler okuyan öğrencilerin korkulu rüyası şimdi, “turnitin” ve benzeri internet siteleri. Bilinçli veya bilinçsiz yaptığınız intihali hiç acımadan fark ediyor. Geçen seneki öğrencinin ödevine mi kepçe salladın, dünyanın bir başka ucundan öğrencinin ödevini çok beğendin de fazla mı “kaçırdın”… Bir bir ortaya döküyor.

Son zamanlardaysa yeni bir piyasa peyda olmaya başladı: Makalenin konusunu söyle, makaleden almak istediğin harf notunu belirt, kaç tane referans istediğini ve ne zamana yetiştirilmesi gerektiğini bildir; makalen senin için uzman eller tarafından yazılsın! Yüksek not almak istediğinde, acil yetiştirilmesi gereken bir ödevin olduğunda ya da fazladan referans istediğinde, ödediğin ücret artıyor bu piyasada. Ödev, yalnızca senin için hazırlanıyor. Hazırlayan kişi de aldığı ücret karşılığında kendi adının zikredilmemesini kabul ediyor. Dolayısıyla intihal dedektörleri bu piyasada işe yaramıyor. Zaten ödevi kimin hazırladığını da bilmiyor siparişi veren. Fakat istediği kalifikasyonda ödevi alacağı garanti… Ödevi hazırlayan da ancak o şart dâhilinde parasını alabiliyor. 

Kimisi bu işi internet siteleri üzerinden kurmuş. Kimisi ise üniversite yakınlarındaki fotokopi merkezlerinde açmış tezgahını. Duyduğum kadarıyla piyasada da epey para var. Başarılı olduğu duyulan makale yazarları için rekabet bile söz konusuymuş. 

Böyle bir iş için piyasa tesis edilebilir mi? Talebin olması, arzı meşrulaştırır mı? Tabi ki hayır. Bir notlandırma söz konusu olduğu için ve günün sonunda aldığınız o not, transkriptiniz ve referans mektuplarınız aracılığıyla gelecek kariyerinizi de etkileyeceği için etik değil böyle bir alışveriş. Kişisel gelişim hususlarına girmiyorum bile. Richard Gunderman’a göre bu sorunun kökeninde, yükseköğrenime piyasa mantığının girmesi yatıyor.* Hakkı var. 

Peki bu sorun nasıl çözülebilir? “Eğitim şart” deyip sadece “bilinçlendirme” odaklı rehberlik hizmeti ile ya da başarması çok zor bir denetim sistemi ile aşılabilecek bir durum değil bu. Farklı teşvik mekanizmaları tesis edilmeli. Tek bir ders için, hocanın büyük ihtimalle üstün körü okuyacağı bir makale için bu kadar emek vermeye gerek var mı diye soruyor öğrenciler. Nispeten de haklılar. Bu yüzden bu makaleleri prestijli yayınlarda yayınlayabilseler yahut bunları lisans düzeyinde kongrelerde sunmak durumunda kalsalar; kişiye özel makale piyasasının biraz önüne geçilebilir diye düşünüyorum. 

Bir kişinin makale yazımı sürecinde yardım almasında, nereye bakması gerektiğini sormasında bir sorun yok. Gerekirse bunu para karşılığında da yapabilir, mühim olan günün sonunda ortaya çıkan ürünün kendi emeği olması. Bu açıdan bakıldığında, dürüst konuşmak gerekirse, bu tarz piyasaların doğmasında akademisyenlerin de kabahati var. Doğru düzgün ofis saati ayarlanmazsa, daha önce hiç makale yazmamış bir çocuk “denize düşsün yüzmeyi öğrenir” mantığıyla tek başına bırakılırsa olacağı da budur. 

Yazının başlığında geçen domain alınmış, baktım. Bu yazıdaki iş için mi kullanacaklar acaba? Merak ettim doğrusu.

S.S. - Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler & Ekonomi

A. Murat Eren - ?

Geçtiğimiz ay "Türkiye Akademisinin Arka Sokaklarından Tez Manzaraları" başlıklı bir yazı kaleme almış, çeşitli üniversitelerden etik açıdan problemli tezlere örnekler vermiştim:

http://subjektif.org/2012/09/turkiye-akademisinin-arka-sokaklari/

Yazının Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim ve Teknik ekinde yer almasının ardından ODTÜ Cumhuriyet Gazetesi'ne bir tekzip yazısı yayınlatmayı uygun görmüş. 


Yazının gazetede yayınlandığı hali burada:

ODTÜ'den tam 11 profesörün bir araya gelip bu içerikte bir yazı kaleme almış olmalarından tam anlamı ile utanç duydum.


Bırakın "saygın bir üniversite" olmanın verdiği sorumlulukla Türkiye'deki akademik problemlerin doğasına dair ortaya atılan iddialar üzerine fikir beyan etmeyi, ya da ne tür adımlar atılması gerektiğine dair tartışmaya katılmayı, metin açık açık bu tür kanaât yazılarının örtbas edilmesini salık veriyor. Gerekçe de ODTÜ'nün "çok saygın bir üniversite" olması.


Yazının özeti benim gözümde şöyle:

Metinde tezler içerisindeki "tekrarlanan içerik" yetkin kişilerce değerlendirilmelidir diyorlar. Yetkin kişi olmak için ne gerekiyor bilmiyorum. Ama benim ya da yazıdaki raporları kaleme alan anonim akademisyenlerin harcı olmadığı belli. Belki de ODTÜ gibi saygın bir üniversitenin bir araya getirdiği etik kurulunda yer almak gerekiyordur yetkin sayılmak için? Bu durumda ODTÜ'ye sormak istiyorum: ODTÜ'nün etik kurulundaki yetkin kişiler Dr. Sinan Bilikmen ile ilgili şikayetlere dair ne yaptı? İddialar değerlendirdi mi? Bir sonuca varıldı mı? Varılmadı değil mi. Peki neden varılamadı?

İnsan merak ediyor.

19 Ekim 2012

AÇIKLAMA - Bilim Teknik 19.10.2012 (CBT)

Sayın A. Murat Eren
Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji (BT) Eki 
21 Eylül 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinin aynı tarihli “Bilim ve Teknoloji” ekinde “Türkiye’den Tez Manzaraları: öğrenciler ve Danışmanlar” başlıklı yazınızda ; İstanbul Teknik Üniversitesi: Tezlerin tamanını fotokopi olarak gönderiyorlar! şeklinde bir bilgi yayımlanmıştır.
Kamuoyunun net bir biçimde bilgilendirilmesini sağlamak üzere, aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur:
İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde üretilmiş ve üretilmekte olan yüksek lisans ve doktora tezlerinin İstanbul Teknik Üniversitesi kütüphanelerinde araştırma amaçlı çoğaltılması; telif nedeniyle tamamının değil yazar izniyle tezin en fazla %10-15’ini geçmemesi şartıyla kütüphane içerisinde mümkün olabilmektedir. Ancak bazen tezlerin fotokopi edilmesi sırasında fiziksel koşulların neden olduğu kısıtlar(fakültelerin fotokopi hizmetleri) kullanıcı ihlallerine neden olabilmektedir.
Sonuç olarak, İTÜ Kütüphanesi tezlerin “tamanının” fotokopi yoluyla kopyalanmasına kesinlikle izin vermemektedir. Cumhuriyet BT Ekinde yer alan sözkonusu bilgilerin yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde düzeltilmesini ayrıca bu açıklamanın 5817 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesine istinaden aynı sayfada, aynı başlık altında yayımlanmasını kanuni haklarımız saklı kalmak suretiyle rica ederiz
İTÜ Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı

Tez Danışmanları ve Öğrencileri - (Cumhuriyet Bilim Teknik)

http://basin.arsiv.metu.edu.tr/index.php?date=20121019#section_26708

18 Ekim 2012

Işıl Öz - 'Akademik çevre kendi içinde özeleştiri yaparken sesini yükseltmeli' (T24)

A. Murat Eren, 'Öğrenciler, akademisyenler, gerek yazarak gerek dışarıya çıkarak bilim etiğini hiçe sayan meslektaşlarını ve gevşek tutum ortaya koyan yöneticilerini protesto etmeli' dedi.
‘Türkiye Akademisinin Arka Sokaklarından Tez Manzaraları’ başlığı ile subjektif.org’da yayımlanan yazının dikkat çekeceğini daha önce T24’te yazmış, bu eleştirileri açıkça dile getirmenin öneminin altını çizmiştik. Yazıyı hazırlayan bilgisayar bilimleri alanında doktora sahibi, mikrobiyal ekoloji alanındaki çalışmalarını doktora sonrası araştırmacı olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde sürdüren A. Murat Eren, çoğunlukla e-posta ile gelen görüşlerde ortak bir ruh hali olduğundan bahsetti. Eren, akademik çevrenin kendi içinde özeleştiri yaparken sesini yükseltmesi gerektiğinin altını çizdi: Söz konusu akademi olunca herkes yorgun, dertli ve karamsar. Dışarıda akademideki muhtemel bir düzelme için bu konuda daha fazla ses çıkarılması gerektiğini idrak etmiş geniş bir kitle olduğunu düşünüyorum.
Eren, yurtiçi ve yurt dışıdaki birçok akademisyenden teşekkür içerikli mesaj aldığını söyledi yalnız bu tepkilerin çoğunun özel iletişime sıkışıp kalmasının üzüntü verici olduğunun altını çizmekten de kaçınmadı: “Türkiye’de akademinin daha istikrarlı bir gelişim sürecine girmesinin, özel iletişim kanallarından verilen tepkiler ile açıktan verilen tepkiler arasındaki orantısızlığa bir denge gelmesi ile mümkün olabileceğine inanıyorum. Öğrenciler, akademisyenler, gerek yazarak gerek dışarıya çıkarak bilim etiğini hiçe sayan meslektaşlarını ve gevşek tutum ortaya koyan yöneticilerini protesto etmeli. Öte yandan ifade özgürlüğünü tam olarak özümseyememiş bir toplumda problemleri açıkça dile getirmenin risklerini kariyerinin henüz ilk basamaklarında öğrenmiş kişilerin bir anda eleştiren, tartışan bireylere dönüşmeye ikna olmalarını beklemenin haksızlık olduğunun da farkındayım. Bununla beraber zaman içerisinde bir düzelme ummaktan başka bir alternatif göremiyorum. Çünkü akademinin bugününü hazırlayan tepkisizlik yarınının da bugünden farklı olmayacağının garantisi.”
'Kötü akademi kendi kendisini finanse ediyor'
Yazıda, etik ve bilimsel açıdan kusurlu tezlerden örnekler sunuluyor. Birçoğu aynı danışmanın farklı öğrencilerinin tezlerindeki benzerlikleri göz önüne seren bu örnekler, bu öğrencilerin öğrencilerinin de benzer eğilimlerden muzdarip olabileceğini örnekliyor. Türkiye’de akademik ahlaksızlıklara net tepkiler verilmediğinin altı çiziliyor. Yayınlanan tezlere erişimdeki zorluklardan bahsediliyor. Akademik problemlere verilen tepkilerin yetersizliğine ve buna sebep olan yasama ve yürütme problemlerine değiniliyor.
Bilimsel çalışmalarını yakından takip ettiğim birkaç akademisyene ulaştım, bakın konu ile ilgili neler dediler:
Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü’nden Yard. Doç. Dr. Raşit Bilgin: A. Murat Eren’in özellikle tezlerle ilgili bahsettiği noktalar dikkat çekici idi. Tezler aslında bilimsel makalelere göre çok daha az görünürlülüğe sahip, şu anda makalelere global olarak ulaşmak görece bayağı kolay olmasına rağmen, tezlere ulaşmak daha zor. Bunun bir sebebi, araştırmacıların belli bir konuda genel olarak katalog taraması yaptıklarında (google scholar’dan mesela), tezlere makaleler kadar rahat ulaşamaması ile ilgili. Yani makaleler ile ilgili genel olarak neredeyse global olabilecek bir kontrol mekanizması varken, tezler için durum böyle değil, neredeyse dünyada her üniversitenin kendine özel, dijital olarak tez paylaşma(ma) politikaları var. Tezlerin görünürlüğünü ve ulaşılabilirliğini arttırmak gerekli. YÖK’e artık yapılan her tezin dijital kopyaları da gönderilmekte, belki bu tezlerin veritabanlarıyla bağlanarak daha ayrıntılı olarak incelenmesinin önünü açmak ve intihale karşı kontrol etmek, kısmi bir çözüm olabilir. Ama sorumluluğun büyük bir kısmı tez danışmanlarına ve öğrencilere düşüyor. Danışmanların tez öğrencilerine intihalin ne olduğunu çok iyi anlatması, öğrencilerin de tezlerini yazarken buna son derece dikkat eder bir şekilde tezlerini yazmaları gerekiyor. Bazen öğrencilerin alıntılamalarını bilmeden eksik yapıp, sonrasında da hocaların gözünden kaçma ihtimali de var. Ama bunu önemsemeyen ve bilerek intihal yapan kişilerle ilgili belki Eren’in yaptığı gibi bir bakıma dedektiflik içeren önlemler gerekli olabilir.
Yeditepe Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Kaan Öztürk: Bilimsel ahlâksızlık yapanlar ceza almak bir yana, yükselerek dekan, rektör, hatta bakan olabiliyorlar. Mahkemeler akademik anlayışa uymayan gerekçelerle intihalcileri beraat ettiriyor. Öte yandan ahlâksızlıklara karşı ses yükseltmek isteyen dürüst bilimciler “başıma birşey gelir mi” korkusu içindeler. Bu durum tersine dönmeli. Dünyada akademik ahlâk, açık kontrol ve sert eleştiri mekanizmalarıyla muhafaza edilir.
Bilimsel çalışmalar (tez, tebliğ, makale, vs.) herkesin değerlendirmesine açık olmalıdır. Ahlâksızlıklara dikkat çekenlerin kariyerlerinin baltalanması korkusu ortadan kaldırılmalıdır. Ve nihayetinde, akademik ahlâksızlık yapanların ciddi cezalar alması sağlanmalıdır. Bu bağlamda yargıçların da akademik etik prensipleri konusunda eğitilmesi, gerekirse yasalardaki tanımların değiştirilmesi önemlidir. Bu şartlar sağlandığında, akademik dünya kendi dinamiği içinde ahlâksızlıkları dışlayabilecektir.
Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Ömer Gökçümen: Türkiye akademisinin birçok problemi olduğu doğru. Daha önceki yayınlar intihalin ne kadar yaygın olduğunu gözler önüne sermişti. Bunun dışında, benim gördüğüm kadarı ile Türkiye’deki en büyük sorunlardan birisi, akademi içindeki güç dinamiklerinin, genel olarak akademik nitelikten ziyade politik ve daha önemlisi kişisel ilişkiler üzerinden yapılanması. TÜBA’daki yeni düzenlemeden, rektör seçimlerine, doçentlik sınavlarından asistanlıkların dağıtılmasına kadar bunu örneklendirmek mümkün. Bu durum, hem nitelikli araştırmacıların yükselmesini zorlaştırıyor, hem de üniversitenin hedeflerinin ve kültürünün şekillenmesinde tepeden inme bir kültür yaratıyor. Kanımca şu andaki yönetimin üniversitelerden beklediği, politik olarak suya sabuna dokunmayan, ekonomik gelişime odaklı ve temelde teknoloji ve nitelikli çalışan, üreten bir kurum olarak kendini yenilemesi. Ancak, bu çok sığ ve kısa dönemli bir düşünüş. Ne yazık ki Avrupa ve Amerika akademisinin finansal sıkıntıları ve Çin'in farklı, daha az özgür bir akademik modelle akademik dünyayı değiştirmeye başlamış olması, ortaya bir ideal model koymayı zorlaştırıyor. Yine de, üniversiteyi, bilgiyi üreten ve koruyan, toplumun ahlaki pusulası olarak güvenilen, değer üreten, nitelikli vatandaşlar yetiştiren ve belki de en önemlisi, özgür, gerektiğinde radikal fikirleri bünyesinde barındıran bir kurum olarak düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Çözüm aslında konsept olarak çok basit: Akademik özgürlük
“Özellikle genç ve kariyerlerinin başlangıcında olan akademisyenlerin ve lisans ve lisans-üstü öğrencilerinin, kendi kariyerlerinin etkileneceğinden korkmadan özellikle üniversite ile ilgili olan eleştirilerini seslendirebilmeleri gerekli. Çünkü üniversitenin uzun vadeli önemini, neden özerk üniversitelerin önemli olduğunu akademisyenlerden başka kimsenin inandırıcı bir şekilde anlatabileceğini zannetmiyorum. Ancak şu andaki üniversite ikliminde, insanların bu tip bir söylemi şekillendiremediğini düşünüyorum. O yüzden yapılması gereken en büyük ve etkili reformun akademik özgürlüğün, sadece devlet kurumlarıyla ve hükümetle olan ilişkilerde değil, üniversite içinde yerleşmiş hiyerarşi bağlamında da sağlanması şart. Bunun da en pratik yolunun, şu andaki atama, kurum içinde yükselme, doçentlik vb. gibi insanların kariyerleri ile ilgili dinamiklerin yeniden düzenlenmesi olduğu kanaatindeyim.”

16 Ekim 2012

Akademik hırsızlıklar mahkemelik (KIBRIS)

Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr. Hasan Ali Bıçak, intihal ve kopyalama iddialarının kurulca yakından takip edildiğini açıkladı.
Bıçak, iki yıldır yapılan çalışmalar çerçevesinde üniversiteler bünyesinde etik kurullar oluşturulmasında görüş birliği sağlandığını, konunun son olarak 10 Ekim’de rektörlerle görüşüldüğünü açıkladı.
Bıçak, “intihal ve kopyalama iddiaları” konusunda yaptığı yazılı açıklamada, akademik çevrelerde ve medyada tartışılan intihal ve kopyalama konusuna YÖDAK’ın ilgisiz kaldığı yönündeki yazıları üzüntüyle karşıladıklarını belirtti.
Yükseköğretim kurumlarının saygınlığının korunması açısından intihal ile mücadelenin çok önemli olduğuna inandıklarını ifade eden Hasan Ali Bıçak, iki yıl önce YÖDAK Üyesi Prof. Dr. Umay Günay’ın koordinatörlüğünde üniversitelerin temsilcilerinin de katılımıyla bir dizi “Etik Danışma Kurulu” toplantısı yapıldığını ve intihalle mücadele için üniversiteler bünyesinde “Etik Kurulları” oluşturulması ve bu konudaki hukuki düzenlemelerin tamamlanması hususunda genel bir konsensüs sağlandığını anlattı.
Bıçak, akademisyenlerin ve üniversitelerin saygınlığını korumak ve haklarında iddia ortaya atılan akademisyenlere de kendilerini savunma olanağı sağlamak üzere, “Etik Kurulların” iddiaları inceleyerek sonuçları YÖDAK’a iletmesi konusunda 26 Eylül 2012 tarihinde tüm üniversitelere yazılar yazdıklarını ve hassasiyet istediklerini bildirdi.
“ÜNİVERSİTELER ARAŞTIRIYOR… BAZILARI YARGIYA İNTİKAL ETTİ”
10 Ekim’de üniversite rektörleriyle YÖDAK’ta toplantıda da konunun ele alındığını kaydeden Prof. Dr. Bıçak, şu bilgileri aktardı:
“Rektörlerimizin de konu üzerinde hassasiyetle durdukları memnuniyetle müşahade edilmiştir. Gelinen aşamada bazı üniversitelerimizde “Etik Kurulları” çalışmaları halen sürdüğü, bazı üniversitelerimizde ise bahse konu iddiaların yargıya intikal ettiği ve işlem yapmak için yargı sürecinin sonucunun beklendiği öğrenilmiştir.
65/2005 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın verdiği yetkiler çerçevesinde üniversiteler bünyesinde ele alınıp değerlendirilen iddiaların YÖDAK tarafından da yakından takip edildiğinin kamuoyunca bilinmesinde fayda vardır.”
“ABARTILAR ZARAR VERİR… HERKES DİKKATLİ OLMALI”
YÖDAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Ali Bıçak, intihal olaylarının istisnai olaylar olduğunu ve sistemin bütününü kapsayan bir durummuş gibi abartılı şekilde gündemde tutulmalarının yükseköğretim kurumlarına zarar vereceğinin bilinciyle konuyla ilgilenen herkesin son derece dikkatli davranması gerektiğini vurguladı.
Bıçak, meselenin son derece şeffaf bir şekilde ele alındığını ve sonuca ulaştıkça hem akademik çevreler, hem de kamuoyuyla paylaşacaklarını da duyurdu.

Derviş Doğan - YÖDAK intihal iddialarını araştırıyor mu? (Havadis Kıbrıs)

İntihal!
Şiir ya da bilimsel çalışmaların çalınması, yani bir nevi düşünce hırsızlığı.
Kısacası bir suç.
Hatırlayacaksınız bundan bir müddet önce ülkemizde akademisyen kimliği taşıyan birtakım insanların intihal yaptıklarına dair iddialar ortaya atılmış ve bu iddialar bazı argümanlarla da desteklenmişti.
Peki bu iddialar doğru muydu?
Elbette bu sorunun cevabı bende değil.
Ama böylesi iddiaların dayandığı nokta her neyseydi bunun araştırılması da gerekirdi.
Hangi kurum tarafından?
YÖDAK!
Ve doğal olarak Eğitim Bakanlığı tarafından.
Ama görüyorum ki, ülkenin en büyük sorunlarından bir tanesi olan hasıraltı etme becerisi burada da etkili olmuş.
En azından bana ulaşan bilgilerde böyle bir soruşturmanın şu ana kadar yapılmadığıdır.
Halbuki iddiaların ortaya atıldığı gün itibarıyla bu araştırmalar başlatılmalıydı.
Bu hem YÖDAK için gerekli bir adımdı.
Hem de bu iddialarda adı geçen insanların töhmet altında kalmamaları adına önemliydi.
YÖDAK işlevi itibarıyla bugün hala siyasi otoritenin gölgesinde işlev gören ve yüksek öğrenimi denetleyen bir mekanizmadır.
Ne kadar denetler?
Ya da ne kadar etkili olur.
Bu tartışılır.
Kuşku yok ki her şeyden önce bu kurum siyasetin inisiyatifinden arınmalı ve özerk bir yapıyla bu işlevini sürdürmelidir.
Ancak her şeye rağmen bu iddialar karşısında hiçbir açıklamayı kayda değer bulmayan, araştırmayan bir zihniyetle de bu gibi kurumların adil bir yapı oluşturması pek mümkün değildir.
Burada profesörler, doçentler, doktorlar kısacası akademik kariyer yapmış insanlar görev yapmaktadır.
Konuya bu bağlamda ilgisiz kalmalarını doğrusunu isterseniz anlamak mümkün değildir.
Kaldı ki intihal önemli bir suçtur.
Bilgi hırsızlığıdır.
Başkasının düşüncesini gasbetmektir.
Sırf bu nedenle Macaristan Cumhurbaşkanı’nın görevinden istifa ettiğini biliyoruz.
Birçok akademisyenin aynı nedenle görevlerinden el çektirildiği de biliniyor.
Fakat her şeyden önemlisi bu insanlar başkalarına da bilgi aktarma gibi bir de misyona sahiptirler.
Yani öğreticidirler.
Tek başına bu bile söz konusu iddiaların araştırılması için bir nedendi!
O yüzden diyorum ki.
YÖDAK ve nihayetinde bağlı bulunduğu siyasi mevki.
Hiç vakit kaybetmeden bu konunun üzerine gitmelidirler.
Eğer bu anlamda tespit edilen intihal suçu da varsa gereğini hiç vakit kaybetmeden yapmalıdırlar.
Bu ülkede her türlü yanlışın üzerini örterek bir yere gelinmeyeceği aşikardır.
Artık bir yerden başlayıp temiz bir toplum için herkes yüreğini ortaya koymalıdır.
Aksi takdirde bu yanlışların yarattığı pislikte gırtlağına kadar batmış bir toplum olarak yaşayıp gitmeye mahkumuz.
Burada da tercih YÖDAK’ın!..
Orada akademik kariyer yapmış insanlar var.
En azından biz öyle biliyoruz.
Bu suskunluğun, eğer ortada böylesi bir suç varsa onları da ortak ettiği bilinmelidir.
Ama denilebilir ki üzerimizde siyasi baskı var.
Olsun.
Çıkın açıklayın.
Deyin ki araştırmamızı istemeyenler var.
Deşifre edin.
Bu toplumda akademik kariyer yapmış insanlarsınız.
Nihayetinde görevden el çektirseniz ne olacak ki?
Kaldı ki böyle bir nedenle görevinizden alınacaksanız bu sizlerin onuru olur.
Zira günün sonunda ifa edilen mesleğin itibarı söz konusudur.
Ve Eğitim Bakanlığı!
Bunca iddiaya rağmen hala YÖDAK’tan bu konuda bir araştırma talep edilmemişse.
Vay halimize diyorum!
Eğer durum böyleyse o zaman da işin içinde olan akademisyen kimliği taşıyan cesur yüreklere ihtiyaç vardır.
Çıkın, araştırın, ispatlayın toplumun önüne koyun.
Koyun ki töhmet altında kimse kalmasın.
Akademisyen kimliği taşımak öyle göründüğü kadar kolay değil.
Ki bunu en iyi bilen yine sizlersiniz.
Yıllarca çalış, didin, ailenden al, çocuğundan al sağlığından al.
Bir yerlere gel.
Sonra bir başka birileri de senin yaptığını çalsın, senin düşünceni düşüncesiymiş gibi sunsun.
Var mı böyle bir şey?
Evet maalesef varmış.

15 Ekim 2012

İstifa Edecek Mi? Federal Eğitim Bakanı Schavan’a intihal şoku (ZAMAN Almanya)

TAYFUN GİRGİN (Berlin)
Hıristiyan Demokrat Partili (CDU) ve Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan’ın 32 yıl önce Düsseldorf Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde yazdığı “Kişi ve Vicdan” konulu tezini Düsseldorf Üniversitesi, iddialar üzerine incelemeye alarak, tezin bazı bölümlerinde ‘kasıtlı aldatma’ yapıldığını ortaya çıkardı.
Anonim intihal avcılarının Schavan’ın doktora tezinde temiz bir çalışma sergilemediğini iddia etmesinden sonra Spiegel’de yayınlanan bir habere göre Düsseldorf Üniversitesi’nde yapılan incelemede Schavan’ın doktora tezinin bazı yerlerinde intihal yöntemleri kullandığı sonucuna varıldı.
Önümüzdeki Çarşamba günü Düsseldorf Üniversitesi’nden üç profesör, iki bilimsel araştırmacı ve bir de öğrenci temsilcisinden oluşan komite toplanacak. Komite daha sonra aldığı kararı fakülte danışma kuruluna sunacak ve kurul Schavan’ın doktora unvanını elinden alıp almamaya karar verecek.
Schavan’ın sözcüsü ise, Bakan’ın Düsseldorf Üniversitesi’nin raporundan haberdar olmadığını belirterek, Schavan’ın “Hakkımda yapılan iddialar beni derinden etkiledi. Fakülte bana fırsatını verdiği anda dikkatli bir inceleme sonrasında açıklamada bulunacağım.” sözlerini aktardı.
Düsseldorf Üniversitesi ise Schavana yanıt olarak, “Bu süreci takip eden organlar hiçbir zaman kamuoyuna yorum yapmadı veya spekülasyonlara girmedi ve girmeyecektir de.” açıklamasını yaptı.
Annette Schavan’ın 1980 yılında Düsseldorf Üniversitesi’ne sunduğu 351 sayfalık doktora tezi aradan geçen 32 yıl sonra yeniden aynı üniversite tarafından incelemeye alındı. Bakan Schavan’ın tezinde kaynakların tamamını listelemediği ve bazı bölümlerde kaynakları gizlediği öne sürülüyor. İddiaların doğru çıkması halinde Schavan’ın istifası gündeme gelebilecek.
Daha önce de Federal Savunma Bakanı Karl Theodor zu Guttenberg benzer bir intihal skandalı sonucu görevinden istifa ederek Almanya’dan ayrılmıştı. Hıristiyan Sosyal Birlik Parti CSU’lu politikacı, ardından Amerika’ya yerleşerek çalışmalarına burada devam edeceğini açıklamıştı.

Bilimsel Yayında Sahtekârlık (SABAH)

Yanlış hatta düzmece olduğu için geri çekilen bilimsel yayınların sayısındaki artış, dergi editörlerini ve etik uzmanlarını kaygılandırıyor. Geri çekilen yayınlar geçen yıl çıkan muazzam sayıdaki yayının küçük bir kısmını oluştursa da, bunlar birçok bilim insanını uygunsuz davranışa iten baskılar hakkında anlamlı bir fikir veriyor. Bilim dergisi Nature geçen yıl, basılıp geri çekilen yayınların sayısı son on yılda 10 kat artarak yılda 300'ü geçerken, yayınlanan makale sayısının sadece yüzde 44 arttığını hesapladı. Dergi bu yayınların yarısının utandırıcı yanlışlar; diğer yarısının da intihal, sahte veri ve değiştirilmiş imajlar gibi suiistimaller nedeniyle geri çekildiğini belirtti. ABD Ulusal Bilimler Akademisi'nin dergisinde yayınlanan yeni bir bilimsel çalışma, suiistimallerin düzeyinin sanılandan da kötü olduğu sonucuna vardı. Biyomedikal ve yaşam bilimleri alanlarında yayınlanıp geri çekilen 2 bini aşkın makaleyi inceleyen araştırmacılar, sebebi belirleyebildikleri vakaların dörtte üçünde gerekçenin suiistimal olduğunu buldu. Sorun dünyanın her yerinde görülüyor. Geri çekilen makaleler 50'yi aşkın ülkede yazılırken, sahtekârlıkların veya şüpheli vakaların çoğu ABD, Almanya, Japonya ve Çin'de meydana geldi. Araştırmacılara göre çoğu dergi bir makalenin neden geri çekildiğini açıklamadığı için, sorun yeni tahminlerin gösterdiğinden daha büyük olabilir. Yayın çekme ve sahtekârlık vakalarının niçin arttığı konusunda birçok görüş var. İyimser açıklamaya göre, dergiler artık internet üzerinden yayınlandığı ve daha geniş bir kitleye ulaştığı için uzmanların hatalı ve hileli yayınları belirlemesi kolaylaştı. Kötümser açıklamaya göre, bir keşfi yapan ilk kişi olma ve bunu saygın bir dergide yayınlama yönündeki baskı, bilim insanlarını saçma hatalar yapmaya hatta verileri çarpıtmaya itiyor. Çözümler belli olmasa da, editörler ile hakemlerin daha dikkatli olması gerektiği çok açık.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.