NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın

2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

Bilim Akademisinin Sahte Belge ve İmza Üretimi Hakkındaki Açıklaması (2025) lütfen tıklayın

“Sahte Diploma Soruşturması” Hakkında Kamuoyu Bilgilendirmesi - Türkiye Barolar Birliği (2025) lütfen tıklayın

Prof. Dr. Celal Şengör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr. Celal Şengör etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2011

A. M. Celal Şengör - Vur Ali Demir’e (CBT)

Gazetelerimiz Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Profesör Ali Demir’in geçmişini didiklemekten bıkıp usanmadılar. Ne intihali kaldı, ne de kendisini bu rütbeye yükseltmek için inceleyen bir jüri üyesinin, kendisinin bırakın profesör olmayı, teknisyen bile olamayacağını söylemediği. ÖSYM’nin onun başkanlığında düştüğü hal ortada.
Öte yandan kendisi öğrencilerini ve üniversitesini seven bir insan olarak da tanınıyor. Ben de merak edip akademik geçmişini bir inceleyeyim diyerek bir meslektaşıma kendisinin atıf kayıtlarına bakmasını rica ettim. Bu meslekdaşım bana web of sicence’da kendisinin 8 makalesini bulabildiğini ve bunlara toplam 7 atıf yapıldığını söyledi. Tabii bu pek korkunç bir rakam. Bu rakamla adamı asistan bile yapmazlar gerçek üniversitelerde. Ama gel gör ki kendisini profesörlüğe yükselten büyük (!) İTÜ bir de onu yüksek lisans ve doktora eğitiminden sorumlu olan Fen Bilimleri Enstitüsü’nün başına geçirmiş!
Peki kendisine bu kadar yüklenilen Ali Demir yalnız mıdır? Sanır mısınız ki Ali Demir faal bir üniversite ortamında bir yolunu bulup bu silik akademik geçmişiyle belki onun bunun yardımıyla bir yerlere gelmiştir?

Ben yıllar önce bu dergide, üniversitede jeoloji dersi veren bir hocanın Jura Dağlarını Rusya’da sandığını yayımlamıştım (kendisinin bu ifadesi de bu dergide çıkmıştı zaten!). Sevgili arkadaşım Murat Bardakçı artık hemen her Tarihin Arka Odası programında ve yazılarında (en son 22 Nisan tarihli Habertürk gazetesindeki yazısına bkz.) Erzurum Üniversitesi İnkılap Tarihi Bölümü’nden Albayrak gazetesinin tıpkıbasımı ve yeni Türkçeye aktarımını yapmış olan (!) hocaların Osmanlıcayı okuyamadıklarını belgelerle anlatıyor. Ve ne de iyi yapıyor! Bunu anlattığı için de Erzurum Üniversitesi rektörü «haddini aşıyor» demiş. Acaba Murat’a had bildirmeye kalkan bu zatın ehliyeti nedir?  
Şu açık ki, ülkemizde verilen akademik payelerin en ufak bir ciddiyeti yoktur. Bir kişinin isminin başında Prof. Dr. ibaresini görmek o kişinin profesör olduğu konuda adam gibi bir şeyler bildiği anlamına gelmez. Hatta tam tersi, genellikle kişinin zır cahil olduğu, adam gibi bir becerisi olmadığı için hiçbir iş bulamadığı ve dolayısıyla kapağı üniversiteye kendi gibi cahillerin yanına atmayı tercih ettiğini gösterebilir. 
Ali Demir üniversitemizin tipik bir üyesidir, hatta İngiltere’den doktoralı, 34 yayın yaptığı iddia edilen (gerçi yukarıda bahsettiğim meslektaşım web of science’da 8 tane bulabildi ama, web of science pek çok önemli yayını taramadığı için ben 34’ü kabule hazırım) bir insan olarak ortalamanın bence üzerindedir. 
Yıllardır Türkiye’de üniversite yoktur diye yazıyorum. Bunu anlamak için ÖSYM’nin kafamıza yıkılmasını mı beklemek zorundaydık? Peki bu olamayan üniversitelerin mezunları, Ali Demir’le uğraşan gazetecilerimize gelelim: Kendilerine on bir yıldır deprem büyüklüğü ile deprem şiddeti arasındaki farkı anlatamadım. Hâlâ dinozor kelimesini dinazor yazan gazeteciler bu kelimeyi kullananlar arasında ekseriyette. Televizyonda Amerikan İç Savaşı’na Amerikan Sivil Savaşı diyen su katılmamış salaklar giderek artmakta. Bir gazeteci düşününüz ki iç savaş kavramına yabancıdır! 
Bu gazeteciler sırf Ali Demir’den bahsetmiyor, politikacılarımızı da anlatıyor bize. Bir tanesi çıkıp dedi mi, bu zevatın ekserisi yüce Meclisimize belgeli yalan söylemiştir: Açın bakın kayıtlarını, maşallah hepsi İngilizce bilirler: Tek bir kelime İngilizce söyleyemeyip anlayamayanlar dahil. Bakanlara bakıyorsunuz, bir felaket. Milli Eğitim Bakanılığı yapmış bir zat Darwin’in kuramının bugün bilimdeki yerinden bihaber, safsatayla onu mukayeseye kalkıyor. Başbakan, sanat eserlerine ucube, arkeolojik buluntulara çanak çömlek diyecek kadar gaflet içinde, en küçük bir entelektüel bilgi ve temelden yoksun. Okumuş arkadaşlarının aç kalmasını ve kendisinin okumamış olmasını marifet diye anlatıyor. 
Sevgili yurttaşlarım: Ali Demir’in bu olanlardan sonra ÖSYM başkanlığından derhal istifa etmesi gerektiğini söyleyenlerle aynı fikirdeyim. Kendisi için de en iyisi budur. Ama sanmayınız ki yerine getirilecek olan ondan muhakkak daha iyi olsun. Ben bu yüzden yıllardır profesör titrimi kullanmamaya özen gösteriyorum, kullanmak zorunda kaldığım zaman da diyorum ki «bu bana Collège de France’ın verdiği profesörlüktür, Türk üniversite sisteminin verdiği değil, çünkü öyle bir sistem yoktur.» Bunu bu titri katbekat hak eden pek çok meslektaşımı tenzih ederek vurgulamak istiyorum, zira Türkiye’de üniversite olduğunu iddia edenler, öğrencileri ve tüm milletimizi aldatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’nda gelen Almanların kurduğu sistem tamamen yok olmuştur. Üniversite Türkiye’de, aynen Osmanlı’nın medresesi gibi, diplomalı zır cahiller yetiştiren bir fabrikalar zinciridir. Bu zincirin çok da uzak olmayan bir gelecekte ülkeyi tamamen Afganistan’a çevirmesi kaçınılmazdır.
Cumhuriyet Bilim Teknik 13.05.2011

14 Eylül 2007

Prof. Dr. Celal Şengör - Nature'un Haberi ve Düşündürdükleri (CBT)

Nature'un ilan ettiği rezâlet, Türkiye'yi içten kemiren bir olgunun mini mini bir göstergesidir. Bu tür olaylar daha pek çoktur ve yakalanıp teşhir edilenler giderek artacaktır.

Darwin kuramıyla akıllı tasarım zırvalığını bir arada düşünebilen ve yaradılış masalının biyoloji ders kitaplarına konmasını önerenleri bilim adamı sayabilecek düzeyde bir zat, 60. hükûmetin Millî Eğitim Bakanı olarak atandı. Bu zatın 59. Hükûmette aynı görevdeyken yaptıkları yabancı gazete sütunlarını bile işgal etmiş, kendisi, bir suçsuz rektörün hapse atılması, bir suçsuz üniversite sekreterinin intiharıyla neticelenen pek korkunç bir skandalın içinde olduğunu imâ eden uluslararası şöhretli gazetedeki imzalı yazıya hiçbir cevap vermemişti.

Okullarımız bu fecî muameleye maruz bırakılırken, bilimin uluslararası en şöhretli dergisi Nature 6 Eylül sayısında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümünde epey bir zamandır işlenmekte olan bir intihal (bilimsel hırsızlık) suçları zincirini haber yapıverdi. Bilimsel ahlâktan vazgeçtik, bilimin ne olduğunu hiç öğrenememiş, en basit ahlâk kurallarını özümseyememiş bir zavallılar gurubu Türkiye'nin adını gene iki paralık ediverdi. Nature, haberi, "bazı ülkelerde, intihal esef edici olarak bile görülmüyor" spotuyla vererek, imâ yoluyla Türkiye'nin ahlâk düşüklüğüne bir de gönderme yaptı.

Nasıl yapmasın ki? Böyle bir rezillik ülkemizde ilk kez mi oluyor? Bundan önce yapanlar ne oldu? Söyleyeyim: Başbakanlık Müsteşarı oldu ve Sayın Başbakan Tayyip Bey kendisinin kıymetli bir vatan evlâdı olduğunu ulusumuzun yüzüne haykırarak, onun üniversitelerin vereceği ünvanlara ihtiyacı olmadığını beyan eyledi. Aynı başbakan, TÜBİTAK'a yasa dışı atamalar yaptı. Mahkemeler bunun yanlış olduğunu, geri alınmasını söyleyince tınmadı bile ve koca bir TÜBİTAK'ı Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla yasa dışı duruma düşürdü. Arkadan bir üniversiteye, rektörüne haber bile vermeden bir dinci toplantının daveti üzerine gitti.

Bu ve benzeri utanç verici olaylar bu yazıda saymakla bitmez.

Peki biz ne yaptık? Kendini liberal ve demokrat sanan bir sürü zevat bu kişiye methiyeler düzüp ona ve hempasına tepki gösteren ordumuza küfretmekle meşguller. O ordu ki içinde ahlâk dışına en minik bir sapma yaptığına kanaat getirdiği or'luk rütbesine varmış bir komutanını ordudan attı, bir askerin şerefi olan kılıcını elinden aldı, haksız elde ettiğine kanaat getirdiği mallarına el koydu ve kendisi hapsetti!

Peki bir paragraf önce bahsettiğim alenen ahlâk dışı işleri öven, kanun dışı işler yapan başbakanımız için ne yaptık? Kendisine ve partisine olan güvenimizi ciddî bir oy artışıyla gösterdik. O kadar ki, neredeyse Türkiye'deki her iki kişiden biri ona oy verdi. O da gitti Hüseyin Çelik Bey'i gene karşımıza Milli Eğitim Bakanı olarak dikiverdi.

İşte bu, sevgili okuyucularım, demokrasinin iflâsıdır. Nasıl ki Nature'un haberi ve o haberi verirken yaptığı imâ, ülkemizde ahlâkın iflâsını haber veriyorsa, benzer bir habere konu olan bir zatı devletin bürokrasinin tepesinde "kıymetli vatan evlâdı" diyerek savunup, onu cezalandıran üniversiteye hakaret etmek cür'etini kendinde bulabilen birisini oy artışıyla gene başbakan yapmak da düpedüz demokrasinin iflâsıdır. Fakat ne üniversite, ne Akademimiz bu zata ve hempasına ünversite ve bilim hakkındaki tasarruflarından ötürü gereken reaksiyonu göstermiştir.

Nature'un ilan ettiği rezâlet, Türkiye'yi içten kemiren bir olgunun mini mini bir göstergesidir.

Bu tür olaylar daha pek çoktur ve yakalanıp teşhir edilenler giderek artacaktır.

Türkiye'de kavramlar alt üst olmuş, ayaklar baş olmuştur. Organların yeri şaşırılan bir varlık yaşamını sürdüremez. Aklımızı, yerini doğru tesbit edeceğimiz başımıza alalım.>>>

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.