NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

9 Temmuz 2010

Prof. Dr. Levent Doğancı - 2. TEKZİP METNİNE II. YANIT

Bilim ve Gelecek Dergisi’ nin 2010 Temmuz sayısı B  94 - 95 sayfalarında yer alan ve “en iyi savunma saldırıdır” şeklinde tarif edebileceğimiz cümlelerin birçoğunda, değerli okuyucu kitlesini çok yanlış düşüncelere yönlendiren suçlamalar bulunmaktadır:
1. Yardımcı Doçent Doktor Fatma Ülger tekzip metninin birçok yerinde akademik unvanımı yazmayarak “akademik” bir aşağılama yapmaktadır ki, bu deontolojik bir yanlıştır. Unvanımı kendisi vermemiştir, kendisi belirlememiştir. Bu tür yazışmalarda “etik” değerler açısından ileri sürülen suçlamalar ne kadar ciddi olursa olsun, nazik ve deontolojik bir jargon kullanımı esastır.
2. Gerek Jeske’ nin, gerek Anaesthezia editörünün mektuplarında ve gerekse sadece ABD adresli veya NIH destekli yayınlardaki etik hataları “resmi olarak” incelemeye yetkili olan ORI’ nin yöneticisi Dr.John Dahlberg’ tarafından gönderilen elektronik yazışmalarda yapılan işin “plagiarism” olduğu açık bir şekilde belirtilmektedir. Bu duruma yazarlar ısrarla yeterli bir yanıt oluşturamamışlar, yanıt vermemişlerdir. Bunun yerine, daha önceki kurumum olan GATA adresli, son isim olarak yazarları arasında bulunduğum araştırma makalelerinde bulunan çeşitli ifadelere atıf yapılarak, yapılan yanlışlık mazur gösterilmeye çalışılmaktadır. Velev ki anılan yayınlarımda etik yanlışlıklar vardır; bu durum sayın yazarlara etik bir ihlal hakkı tanımaz. İki yanlış bir doğru etmez. Zaten o yayınlarla ilgili etik bir yanlışlık da olsaydı, sayın yazarlar arasında bulunan baş editör profesör tarafından önceki yıllarda YÖK Başkanlığına ve OMÜ Rektörlüğü’ ne atanmamın durdurulması amacıyla verilen şikayet dilekçeleri esas alınır ve herhalde atanmam gerçekleştirilmez, benim akademik unvanım da geri alınırdı. Bununla birlikte bu etik ihlal suçlamasının aydınlatılması açısından ilgili yazarları, adreste bulunan kurum bazında suç duyurusu yapmaları için teşvik ediyorum. Gelin bu şikayetinizi ilgili kuruma yapın ve incelemenin sonucunu hep birlikte -okurlarımızla- görelim (bu sonucu bir satırına bile dokunmadan yayınlanması için Bilim ve Gelecek Dergisi Editörlüğü’ ne ulaştıracağım).
3. GATA etik ihlaller konusunda son derece hassas bir kurumdur. Bu nedenle bölüm başkanı da olsa, anabilim dalı başkanı da olsa tüm sorgulamaları en net biçimde, bazen de suçlanan kişileri örseleyerek, hiç çekinmeden yapar. Bu bağlamda, tekzip’ de ifade edilen “Linezolid” çalışmamıza yapılan ve yazarlar tarafından tekzip metninde ifade edilen haksız-hukuksuz şikayet Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nce incelenip, lehimize sonuçlanmış (AYİM 2.D. Karar Tarihi:13.07.2005 Karar No: E. 2005/37, Karar No: K. 2005/588); ayrıca Ankara 2. FSEK Ceza ve 3. Hukuk Mahkemelerinin ayrı ayrı yargılamaları, 6 değişik bilirkişi incelemesini takiben lehimize bitmiş/bitirilmiş (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2010); şikayetçi şahsın mahkeme kararlarını Yargıtay denetiminden sonra tirajı en yüksek 3 gazeteden birinde yayınlaması kararı verilmiştir. Şikayet eden maksatlı kişi hakkında açtığımız hukuk davası ise devam etmektedir. Bu makaleyle ilgili olarak bu karmaşık süreç içinde gördüğümüz eksikliği de “corrigendum” içindeki “regret” deyiminin ifade bulduğu şekilde yayınladık, doğrudur. Buradaki potansiyel yanlış anlamanın hiçbir uyarıya gerek kalmadan, kıdemsiz akademisyenlerimin bilimsel geleceği için zamanında düzeltilmiş olmasından da gurur duyarım; esef edilecek bir durum olmadığı mahkeme kararlarıyla sabittir. Konusu geçen çalışma arkadaşlarımın da hepsi hukuki zeminlerde aklanarak, akademik açıdan terfi etmişlerdir. Bu karmaşık yasal durumun arka planını görmeden, şikayetçi şahsın başka suçları nedeniyle akademik görevlerden uzaklaştırılmış maksatlı bir kişi olduğunu bilmeden ve yayınlanarak eser haline getirilen ham data’ nın ilgili kuruma ait kayıtlı bir bilgi olduğunu algılamadan “sadece çamur at izi kalsın” amacıyla yapıla gelen çaba boşuna emektir; öncesinde olduğu gibi hukukun terazisinde tartılır ve hukukun kılıcına da çarpıp gider.
4. Ancak aynı hassasiyeti ne yazık ki plagiarism nedeniyle eleştirilen yazarların halen bağlı olduğu kurumda görememekteyiz. Daha bir iki ay önce Cumhuriyet Gazetesi’ nin manşetine yansıyan yazarların bağlı olduğu kurumun üst yöneticisiyle, Yardımcı Doçent Doktor Fatma Ülger’ in bölüm başkanının yer aldığı bir intihal - duplikasyon ve retraksiyon -olaylarının nasıl sonuçlandırıldığına dair okuyucularımızla paylaşabileceğimiz bir bilgimiz bulunmamaktadır. (Yanıt hakkı doğurmamak üzere ilgili kişilerin isimlerini silerek konuyu okuyucu kitlemizin değerlendirmelerine bırakıyorum, isteyen “OMÜ” ve “intihal” anahtar kelimeleriyle konuyu arama motorlarında daha derinlemesine irdeler: “Cumhuriyet Gazetesi'nin 26 Mayıs 2010 tarihli haberine göre Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde (OMÜ) aralarında .........an’ın da bulunduğu bazı öğretim üyelerinin uluslararası dergilerde yayımlanan makaleleri, “intihal (bilimsel aşırma)” ve “gereksiz, mükerrer yayın” gerekçesiyle etik bulunmayıp bilimsel yayınlar arasından geri çekildi. OMÜ Tıp Fakültesi ....... Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. ..... ve ........ Bölüm Başkanı Prof. ............ ’ün ortak hazırladığı “Effec...........ng” başlıklı makale, Ocak 2006’da “Journal of ................................. Research” dergisinde yayımlandı. Derginin Şubat 2010’da yaptığı açıklamada, ....... ve ........... makalesinin, aralarında E...... Üniversitesi Rektörü ................................ yazdığı bir makalenin de yer aldığı iki farklı yayından intihal yapılarak hazırlandığı vurgulanarak bilim ortamından çekildiği (retraction) duyuruldu. ....... ve ........ün, atıf yapmadıkları diğer iki makaleden paragraf paragraf alıntı yaptıkları ve tabloları kopyaladıkları ileri sürüldü. ........... hakkında Nisan 2009’da sahte belge düzenleyerek ........... Yöntemleri Eğitim Sertifikası aldığı suçlamasıyla Sağlık Bakanlığı tarafından soruşturma başlatılmıştı”. Buyurun bakalım, “kim kimi sorgulayacak?” derken dayandığımız kaynak.
5. Yazarlar arasında bulunan ve bir dönem anabilim dalı başkanlığı da yapmış olan editör profesör atanmam sırasında yüzlerce yayından oluşan bilimsel dosyamı didik didik ederek, suçlamada bulunabileceği etik yanlışlıklar aramış, bulamamış, atanmamı engelleyebilecek bir doneye ulaşamamıştır. Ama yine de “intihal yapmış olduğunu tespit etmiş bulunuyorum” diyerek soruşturma açılmasını sağlamış, bir açıdan da bu konuya olan ilgimi arttırmış, ayrıca (teşekkürlerimle) resmi olarak da aklanmamı sağlamıştır.
6. Jeske’ nin ve bir diğer dergide basılmış bir başka yayının kullandığı cümleleri izinsiz ve iktibas kriterlerine uymadan plagiarise ettikleri için bir önceki yanıtta yer alan İngilizce yazışmalar okuyucu kitlesinin değerlendirilmelerine sunulmuştur. Yazarların tekzipleri okuyucu kitlemiz tarafından tatmin edici bulunmuşsa, demek ki Nature Dergisi’nde yer aldığı üzere, bu düşünce yapısında olanlar, bu kültürü benimseyenler için hiçbir mesele yoktur. Bilim ve Gelecek Dergisinde yayınlanan bu yazıların tamamı bilgi için Doçentlik Sınav Komisyonu ilgili akademisyenlerine de ulaştırılarak, onların da akademik değerlendirmelerini kendi vicdani kanaatlerine göre yapmaları önerilecektir. Dilerim Yardımcı Doçent Doktor Fatma Ülger bu incelemenin sonuçlarından okuyucu kitlemizi mahrum etmesin. Bir diğer yönden, eğer saygıdeğer yazarlar herhangi bir etik ihlalin sorumlu olduğum yazılar içinde de bulunduğunu ciddi olarak iddia ediyorlarsa, bu konu inceleme yoluna her zaman olduğu gibi açıktır. Tüm sonuçlarına katlanır, hakkımı tarafsız yasal platformlarda bugüne kadar olduğu gibi sonuna kadar savunurum.
7. Yardımcı Doçent Doktor F. Ulger’ in makalesi için (in-vitro olduğu için tamamen gereksiz de olsa) daha önceden alınmış bir etik kurul kararı yapılan yanlışı asla korumamaktadır. Poster olarak daha önce ham bilgilerin başka bir yerde-bir kongrede sunulduğunun yayınlanan ve yazarlar tarafından “etik olduğu” iddia edilen ilgi makaleye bir alt bilgi (acknowledgement) olarak konulması da gerekirdi ki bu eksiklikle ilgili herhangi bir açıklama gelmemektedir. Demek ki yanlış olduğunu kabul etmektedir ve yanlışlığın (susarak da olsa) kabul edilmesi bir erdemdir. Aynı konuda daha önce resmi bir şikayette bulunması nedeniyle yazarlar arsında bulunan baş editörün bilgi sahibi olmaması da mümkün değildir. TTB 2008 yılı Etik Bildirgesi’ni bir defa daha hatırlatıyorum. “Başka bir eser veya çalışmadan alınacak her türlü bilgi, veri, tablo ve ifadeler atıf yaparak (kaynak gösterilerek) kullanılmalıdır” ve “ Bir çalışmadan elde edilen veriler ve sonuçlar bölünerek, dilimlenerek birden çok yayın haline getirilmemelidir.”
Ahlakın ilk kuralı “kendine yapılmasını istemediğini başkalarına yapma” dır ve etik değerlere özen gösterilmesini istemek kişilik haklarına bir saldırı, hakaret ve aşağılama değildir. Geçirdiğimiz acı olaylardan alınan derslerin gelecek kuşaklara tarafsız olarak taşınması, akademinin bu konuları çok hassas bir mekanizmayla irdeleyerek “akla-karayı” birbirinden net bir şekilde ayırabilmesi gelecek nesillerimiz için çok gereklidir. Erdem, kişinin yanlışlığını kendi vicdanında da ortaya koyabilmesi, öz savunmasını gerçekleştirebilmesi, gerektiğinde de “hukuk önünde” hesabını vererek aklanabilmesidir.
Saygılar sunuyorum.
Prof. Dr. Levent DOĞANCI
Ankara 7 Temmuz 2010

8 Temmuz 2010

Orhan Bursalı - Haber İçin Mahkeme Kararı mı Gerekli? (Cumhuriyet)

Bu köşede yazılacak tonla konu varken bir de tekzip hakkının kötüye kullanılmasına izin veren mahkeme ve kararlarıyla ilgilenmek, doğrusu ancak kaotik bir Türkiye’de hemen hiçbir kurumda işlerin düzgün yürümediğinin göstergesi olsa gerek...
Mustafa Helvacı adında kişi hakkında belgelere dayalı olarak yaptığım, “Diyanet’e Sahte Doktora” verdiğini kanıtlayan habere, Ankara 10. Sulh Ceza Mahkemesi’nin yargıcı, “düzeltme ve cevap hakkı” kararı gönderdi! Avukatlarmız karara mükemmel bir hukuk belgesiyle itiraz ettiler. Ancak itiraz reddedildi ve bugün Helvacı adındaki, yoğun şüpheli işlemlerin sahibi kişinin yanıtını yayımlamak zorunda kaldık.
Mahkemenin kararı önümde; bu nasıl iş diye düşünüyorum. Bu mahkeme kararına göre gazetelerdeki neredeyse bütün haberlere düzeltme gönderilebilir!
Yargıç kararında, Helvacı adındaki kişinin haberi gerçekdışı ve iftira olarak nitelendirdiğini belirttikten sonra şu kararı veriyor:
“...Gazete ve nüshaları incelendiğinde, herhangi bir mahkeme kararına dayanmadan, ilgili şahsın Diyanet İşleri’nden maaş ve harcırah aldığının belirtildiği veya sahte doktora şeklinde beyanlarla ilgilinin kişilik haklarına açıkça hukuka aykırı şekilde yayın yapıldığı anlaşıldığından, talebin kabulüne karar vermek gerekmiştir.... cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasına...”
Haberin doğru olup olmadığıyla hiç ilgilenmiyor!
***
Bu kararı gördükten sonra, ülkemizdeki adalet sisteminin ne kadar bozuk, kararların yanlış ve yetersizliklerle dolu olduğu, dosyanın belki de yeterince hiç incelenmediği, kararların yasalara uygun olmadığı konusunda kanaatlerin, önemli ölçüde doğruluk payı içerdiğini doğrulamıyor mu?
Veya, yandaşlık ilişkileri, adam kayırma, tepelerden kişisel ricalar ve siyasal ilişkiler ve baskılar mı adalet sistemimizde yürürlükte?
Kararda neyin yanlış olduğu konusunda hiçbir açıklama yok. Dediği iki şey var. O malum kişinin, Diyanet’ten para aldığı ve Diyanet’e sunduğu doktora tezinin sahte olduğu biçimindeki iddiaların mahkeme kararına dayanmadığı...
İtiraz dilekçesinde, avukatlarımız, bu iki konuyu da belgeleriyle mahkemeye sundu. Birincisi, malum kişinin Diyanet’ten “burs aldığı”nı Diyanet de doğruluyor. Ayrıca, malum kişi de, gazetemizde yayımlanan açıklamasında, “4.5 yıla yakın sürede 53.200 USD” aldığını açıklıyor! Efendim, Diyanet’ten değil, Diyanet Vakfı’ndan bu burs parasını almış.. Parayı Diyanet veya Vakfı’ndan aldığını söylüyorsa, sorun nedir?
***
Mahkemenin ikinci gerekçesi “sahte doktora tezi” iddiası üzerine de mahkemece alınmış bir karar olmadığı!
Pardon?!
İddiayı ileri süren biziz! Elimizde de belge var! Biz mahkeme değiliz... Mahkeme, sunduğumuz belgeler arasında bulunan, Diyanet’in yazılı talebi üzerine malum kişinin bir yazıyla Diyanet’e sunduğu ve üzerinde koskoca “doktora tezi” yazılı belgeyi göremiyor mu? Ayrıca “ver bakalım şu doktora tezini” diyen, parayı veren Diyanet Vakfı değil, Diyanet!
Biz bu doktora tezinin sahte olduğunu ileri sürüyoruz! Dünyanın hiçbir ülkesinde ve hiçbir üniversitesinde böyle bir doktora tezi yapılmamıştır! Belge budur! Malum kişi, Diyanet’e sunduğu bu doktoranın yapıldığını göstermelidir...
Mahkeme kararı, gazetelerde yayımlanacak habere, yasaların hiçbirinde olmayan, kafadan uydurulmuş bir gerekçe keşfetmiştir: Hakkında mahkeme kararı olmayan haber...
Mahkeme, bu kararıyla suç işliyor, olmayan bir yasaya göndermede bulunuyor, düzeltme ve cevap hakkının, yasaların aksine, mükemmel kötüye kullanılması örneğini yaratıyor!
Ve gazetemizin manşetinin yanlış bir haberle işgal edilmesine, gazetemizin ve benim itibarımla oynanmasına olanak veriyor...
***
Bu tür gerçekdışı düzeltme haberleri giderek çoğaldı.. Mahkemeler, bu yalan düzeltmelerin yayımlanmasına olanak tanımamalı, belki de sanık sandalyesine oturması gereken kişilerin gerdan gererek kalça kırarak ortalıkta dolaşmasına “gördünüz mü mahkemece aklandım” cakasıyla, itibarlı gezmesine fırsat vermemeli!
Bütün bunların ötesinde, basının anayasal görevini yerine getirmesine, kamuoyunu gerçeklerle bilgilendirnesine engeller çıkartmamalı ve habere açıkça sansür anlamına gelecek kararlar almamalı
Avukatlarımız itiraz dilekçesinde diyor ki: Mahkeme, gerekçesinde, “Gazetecinin bir mahkeme kararına dayanması gerektiğini yani açıkça gazetecinin maddi gerçeği saptadıktan sonra haber yapması gerektiğini belirtmiştir... Gazetecinin maddi gerçeği araştırmakla yükümlü olmadığı, maddi gerçek saptandıktan sonra yayın yapılmasının kabulünün haber verme hakkını sınırlayacağı, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla saptanmıştır. Bu şekliyle karar açıkça usul, yasa ve içtihatlara aykırıdır. Basın özgürlüğünü sınırlandırmaktadır.”
***
Malum kişiye duyuru: Bu düzeltme seni temize çıkartmaz! Bu bir aklanma değildir! Gazetemizde yayımlanan “düzeltme metni”nde gerçekleri gizlemeye çalışıyorsun. Ankara Üniversitesi’nden doktora sahibi olduğunu belirtiyorsun ki, bu bizim konumuz hiç değil...
Diyanet’ten aldığın 53.200 dolarla, “Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ay’ın Yörünge Analizi” konusunda doktora yapmak üzere Amerika’ya Kentucky Üniversitesi’ne gittin mi gitmedin mi? Döndükten yıllar sonra, Diyanet’in istemesiyle, üzerinde doktora tezi yazılı uyduruktan ve içindeki bilgilerin de çoğunun hırsızlama olduğunu gösterdiğim bir metin verdin mi vermedin mi?
Laga luga edeceğine bunlara yanıt ver!

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.