Radikal'in "14 fizikçinin 'intihal' isyanı" haberini okurken (11.09.2007), "keşke buna benzer ön hazırlık kursları Türkiye'de de olsa" diye düşünmeden edemedim -sonra bir kez daha düşündüm ve buna benzer kurslar olsa bile, durumun değişip değişmeyeceğinden emin olamadan düşünmeyi bıraktım-. Habere göre, aralarında 18 Mart Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı İhsan Yıl-maz'ın da bulunduğu 14 Türk, uluslararası arenada yayımlanan 65 makalede intihal yapmakla suçlanıyordu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Dicle Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üni-versitesi'nden (ÇOMÜ) 14 fizikçi iddiaları reddederken elektronik makale arşivi 'arXiv' (arXiv.org) akademisyenlerin yazılarını sitesinden çoktan çıkarmıştı.
MAKALELER GOOGLE'DAN ÇIKTI
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre intihal (aşırma) "Bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması" olarak açıklanıyor. 14 akademisyenin intihal yapmakla suçlanmasına giden süreç ise şöyle: 40 makalenin altında imzası bulunan ODTÜ Fizik Bölümü lisansüstü öğrencisi Mustafa Saltı doçentlik için sözlü sınava giriyor. Saltı ve sınava beraber girdiği bir başka lisansüstü eğitim öğrencisi Oktay Aydoğdu, yerçekimi konusunda pek çok ortak makale yayımlamış olmalarına rağmen, sözlü sınavda lise seviyesindeki temel soruları bile cevaplamakta zorlanıyorlar. ODTÜ öğretim görevlisi Özgür Sarıoğlu, ikilinin Newton mekaniği gibi temel konuları dahi bilmediğini söylüyor. Sınav sonrası şüphelenen öğretim görevlisi Ayşe Karasu internetteki 'Google' arama motorundan iki öğrencinin makalelerini araştırınca intihal izine rastlıyor ve ODTÜ'nün uyarması üzerine 'arXiv'in kurucusu Cornell Üniversitesi'nde fizik profesörü Paul Gins-parg araştırma başlatıyor.
Karasu, sonradan yaptığı açıklamada, intihalin aynı zamanda ekonomik kazanç olduğunu belirterek "Bu bir hırsızlık, hortumcu-luktur. Bu insanların cebine 37 milyar lira para girdi. Çünkü makale başına TÜBİTAK ve ODTÜ'den para alıyorlar" açıklamasını yapıyor. Araştırma sonucunda iki ODTÜ öğrencisinin yanı sıra diğer üç üniversiteden 12 bilim insanının yazdığı tam 65 makalede intihal bulunduğu tespit ediliyor. Peki, tüm bu yaşananlardan sonra sonuç ne dersiniz? ODTÜ, Saltı ve Aydoğdu'ya iki dönem uzaklaştırma cezası veriyor, iddialar bilim dergisi Nature'da da yer alırken 'arXiv'in kurucusu Ginsparg, "Bu kişilerin yaptığı, çizgiyi çok fena aşıyor" açıklamasında bulunuyor.
Bulunduğum Akademik Amaçlı İngilizce Programın'ın iki ana öğesi ve bize program başlar başlamaz endoktrine edilen iki önemli şey, aşırmacılık ve olası sonuçları ve kütüphanenin nasıl verimli kullanılması gerektiği. Örneğin, aşırmacılık konusunda sadece bu program için yazılmış bir kitap tüm program katılımcılarına daha ilk günden dağıtıldı ve referans verme sistemi, alıntılama, kütüphaneyi konu başlıkları üzerinden tarama gibi tüm incelikler programın ilk haftasında herkese -250 kişi- teker teker ve hiç bıkmadan anlatıldı. Ayrıca isteyen herkese, sonradan randevu sistemiyle tüm bu anlatılanlar bir kez daha anlatılacak.
HOCALARDAN ÖĞRENCİLER DEVRALDI
Aslında hocaların öğrenci makalelerini toplayıp onlardan makale yapmalarına alışkındık. İngilizce sınavlarında kopya çekip geçen öğretim üyelerine de. Ama alışmadığımız ve hala hesaplaşmadığımız bir sürü şey var. Bizde Doğramacı'nın, Alemdaroğlu'nun ve bilumum 'akademik'lerin aşırdıklarını gördükten sonra 12 Eylül ve bizim hâlâ hesaplaşamadık-larımız geldi. Bu toplum kendisini 12 EylüPde kaybetmişti. Tanıl Bora'nın dediği gibi "darbeler ve sonrasında yaşananlar, unutturulma-ması için bileylenmiş büyük azim ve iradeye rağmen, bugün unutulmuş vakalar görünümündedirler. Başka bir deyişle, geri kalmış, geçmiş gitmiş 'şeyler'dirler". Darbelerin toplumsal ilişkilerde açtığı yaraların, sebebiyet verdikleri 'medeniyet kaybının' muazzam tahribatını düşünmek bile, bunlarla yüzleşilmesini ve giderek kabuk bağlayan katmanların açılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu yüzleşmenin bir ayağı da üniversiteler.
Üniversiteler özgürlükçü anlayışın en önemli ayağı darbelerle yüzleşmek ve bu hesaplaşmanın bir parçası olarak, başka bir deyişle, canlı bir toplumsal-siyasal özerkleşme ve rüşt kazanma sürecinin yeniden düşünülmesini sağlamak. Yani Bora'nın deyişiyle 'nis-yan' politikasına karşı stratejik bir yeniden hatırla(t)ma hattı kurmak. Çünkü darbelerle ve darbecilerle hesaplaşmak -ki bu Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşması anlamına geliyor- bizzat yaşanan demokrasi deneyimlerinin hatırlanmasını, çalma-çırpma-girme-çıkma edebiyatının ve bunların özeleştirisinin yapılmasını sağlayabildiği oranda, kolektif özgüveni besleyecek ve demokrat zihniyet yanlısı bir tutumun da güçlenmesini sağlayacaktır. Belki unuttuk ama inanın "başka bir insanlık ve başka bir dünya mümkündür."