NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın

2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

Bilim Akademisinin Sahte Belge ve İmza Üretimi Hakkındaki Açıklaması (2025) lütfen tıklayın

“Sahte Diploma Soruşturması” Hakkında Kamuoyu Bilgilendirmesi - Türkiye Barolar Birliği (2025) lütfen tıklayın

Haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Haberler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ağustos 2025

Pelin ÜNKER (*) - E-imza ile sahte diploma: Devleti kandıran ağ nasıl kuruldu? (Deutsche Welle - DW)

Elektronik imza ile üniversite sistemlerine girildi, mezuniyetler üretildi, notlar değiştirildi. İki ayrı iddianamede toplam 199 kişi hakkında dava açıldı, skandal tüm yükseköğretim sistemini sarstı.

Üniversite mezunu olmayan kişilere sahte diplomalar düzenlendi, kamuya atanma süreçleri etkilendi, bazı durumlarda hayatını kaybetmiş kişilerin kimlikleri kullanıldı. Tüm bu işlemler, Türkiye'nin dijital devlet altyapısının temelini oluşturan e-imza sistemi aracılığıyla gerçekleştirildi.

Türkiye, şimdiye kadar karşı karşıya kaldığı en kapsamlı dijital kimlik sahteciliği vakasıyla sarsılıyor. Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen son iddianameye göre 220 şüpheliden 65'i hakkında dava açıldı. Skandal, kamuoyunda "Sisteme nasıl bu kadar kolay sızıldı?" ve "Bu sahtekarlık kimleri kapsıyor?" sorularını beraberinde getirdi.

İddialar arasında, 400 akademisyenin sahte diplomayla atandığı bilgisi de yer aldı. Ancak bu iddia Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yalanlandı. Diğer yandan, sahte diploma ile kamu görevine atanan MHP'li bir siyasetçinin eşi ile Osmanlı hanedanı mensubu olduğu ileri sürülen bir başka şüpheliye dair iddialar da kamuoyunda geniş yankı buldu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, mayıs ayında yine sahte diploma ve ehliyet düzenlemeleriyle bağlantılı olarak 134 kişi hakkında daha dava açmıştı. Hazırlanan iki iddianameye göre toplam sanık sayısı 199'a ulaştı.

Skandal nasıl ortaya çıktı?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma, üniversitelerin öğrenci bilgi sistemlerinde tespit edilen olağandışı veri değişiklikleriyle başladı. Mezun olmayan kişilerin mezun gibi gösterildiği, bazı öğrencilerin not ortalamalarının olağan dışı şekilde yükseldiği ve diploma bilgilerinin e-Devlet'e yansıdığı belirlendi. Bu tespitler üzerine başlatılan inceleme, bireysel usulsüzlüklerin ötesinde organize bir yapıya işaret etti.

Sahte diploma soruşturması kapsamında toplam 134 kişi hakkındaki ilk iddianame, mayıs ayında tamamlandı. Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesi'nde şüpheliler hakkında dava açılırken, "ÖSYM Kanunu'na muhalefet", "resmi belgede sahtecilik", "bilişim sistemine girme", "verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme" suçlarından 6 yıldan 45 yıla kadar değişen sürelerde hapis cezaları talep edildi.

İddianamede şüphelilerin, TÜRKTRUST ve E-İMZATR isimli elektronik sertifika sağlayıcıları aracılığıyla Gazi Üniversitesi ile Milli Eğitim Bakanlığı sistemlerine girdikleri, Gazi Üniversitesi'nde mezuniyet kaydı oluşturularak diploma düzenledikleri, başarısız adayların sınav sonuçlarını değiştirdikleri, sahte belgeler karşılığında 400 bin liraya kadar para talep ettikleri, bazı kişilerin kimlik bilgilerini çalarak farklı kişiler adına e-imza ürettikleri belirtildi.

Soruşturmanın ikinci aşamasında ise Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı, Başkan Yardımcısı ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) Eğitim ve Öğretim Başkanı ile 14 üniversitenin öğrenci işleri daire başkanları ve personeline ait e-imzaların kopyalanmasıyla ilgili 65 şüpheli hakkında daha iddianame hazırlanarak dava açıldı. Şüpheliler hakkında 5 yıldan 50 yıla kadar hapis cezası talep edildi.

E-imzalarla sistem nasıl delindi?

İddianamede yer alan bilgilere göre, şüphelilerden bazıları kamu görevlisi gibi gösterilerek sahte kimlik belgeleriyle e-imza sertifikaları aldı. Bu e-imzalar aracılığıyla üniversitelerin öğrenci bilgi sistemlerine giriş yapıldı.

Sistemlere erişen şüpheliler, sahte kimlik bilgilerinin yanı sıra gerçek kişilerin bilgilerini de kullanarak sahte diploma ve transkript düzenledi. Not ortalamaları artırıldı, mezuniyet tarihleri ve diploma numaraları girildi. Bu bilgiler daha sonra Yükseköğretim Kurulu Bilgi Sistemi (YÖKSİS) üzerinden e-Devlet'e aktarıldı ve böylece belgeler resmiyet kazanmış gibi göründü.

İddianamedeki çarpıcı ayrıntılar

Soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede, 57 sahte üniversite diploması, 4 sahte lise diploması düzenlendiği belirtiliyor. 

İddianameye göre 108 kişinin ehliyet (yazılı ve direksiyon) sınav sonucu değiştirildi, bunlardan 10'u adına sahte sürücü belgesi basılıp teslim edildi.

Şüpheliler hakkında resmi belgede sahtecilik, kamu kurumlarını dolandırma, bilişim sistemine izinsiz erişim, kişisel verilerin hukuka aykırı kullanımı ve suç örgütü kurma suçlamaları yöneltildi. Sanıklar hakkında 5 yıldan 50 yıla kadar hapis cezası isteniyor.

İddianamenin dikkat çeken bölümlerinden biri ise 6 Şubat 2023'te meydana gelen depremde hayatını kaybeden bazı kişilerin kimlik bilgilerinin kullanılması oldu. Bu kişilerin sistemde öğrenci gibi gösterilerek adlarına diploma düzenlendiği tespit edildi.

Diplomaların 250 bin ila 2,5 milyon TL arasında satıldığı, bazı ödemelerin kripto parayla yapıldığı belirtildi. 

Kurumlar ne diyor?

Soruşturmanın basına yansımasının ardından hem Yükseköğretim Kurulu (YÖK) hem de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM) açıklama yaptı. YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, ilgili üniversiteler ve YÖK nezdinde idari incelemelerin başlatıldığını duyurdu. Sahte diplomaların önüne geçilmesi ve cezai yaptırımların caydırıcı hale getirilmesi için yasal düzenleme gerektiğini belirtti.

DMM ise sosyal medyada yayılan "400 akademisyen usulsüz atandı", iddialarının asılsız olduğunu savundu. DMM açıklamasında '400 akademisyenin usulsüz atandığı' yönündeki iddianın, dosya şüphelilerinden birinin soyut beyanına dayandığına dikkat çekildi.

Özçağdaş: Sorumlular istifa etmeli

CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, konuyla ilgili yaptığı açıklamada BTK'nın sessizliğini eleştirdi. "Biraz utanma olsa Ulaştırma Bakanı ve BTK Başkanı şimdiye kadar istifa ederdi" diyen Özçağdaş, sahte belgelerin e-imzalar yoluyla düzenlenmesini "Türkiye'nin dijital egemenliğine saldırı" olarak değerlendirdi.

400'den fazla akademisyenin unvanlarının değiştirildiği, başarısız kişilerin ehliyet ve diploma bilgilerinin başarıya dönüştürüldüğü iddialarına dikkat çeken Özçağdaş, "Bu bir ulusal egemenlik krizidir. Sorumlular derhal istifa etmeli" çağrısında bulundu.

Benzer skandallar dünyada da yaşandı mı?

Türkiye'deki sahte diploma skandalı, hem ölçeği hem de sistematik yapısı nedeniyle bugüne dek dünya genelinde yaşanan benzer olaylardan daha büyük bir dijital güvenlik krizine işaret ediyor. Yine de başka ülkelerde de benzer dolandırıcılık vakaları kayda geçmiş durumda.

Hong Kong'da University of Hong Kong'a yapılan başvurularda sahte belgelerle kabul edilen öğrenciler tespit edildi. 2022'de sahte Cornell Üniversitesi diploması sunan bir kişi 17 hafta hapse mahkûm edildi. İngiltere'de ise "bogus colleges" olarak bilinen sahte eğitim kurumları, öğrenci vizesi ve diploma ticareti için kullanıldı. Bu durumun ardından Higher Education Degree Datacheck (HEDD) adlı resmi doğrulama sistemi devreye alındı.

Bu sorunla baş etmek için çeşitli ülkelerde blokzincir tabanlı çözümler yaygınlaşıyor. Açık standartlarla geliştirilen Blockcerts, Verifi‑Chain ve EduChain gibi sistemler, akademik belgeleri değiştirmeye karşı koruma sağlıyor. Böylece, belgelerin doğruluğu merkezi olmayan veri tabanları üzerinden anında teyit edilebiliyor.

 (*) Çalışmaları yolsuzluk, özelleştirmeler, kamu sözleşmeleri ve vergi adaletine odaklanan Pelin Ünker, genel ekonomi alanında da veri haberleri yapıyor.

29 Mart 2024

Gözde BEDELOĞLU - Kıbrıs'taki sahte diploma soruşturması durduruldu mu? (BirGün)

Yaklaşık iki aydır Kıbrıs'ın kuzeyi 'sahte diploma ve yolsuzluk' skandalıyla çalkalanıyor. 
MHP Mersin Milletvekili Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal'ın kurduğu Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'nde (KSTBÜ) yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanıp serbest bırakılan üniversitenin Genel Sekreteri Serdal Gündüz'ün ifadesine göre, sahte not girişleri yapılarak 600'ü aşkın kişiye sahte diploma verilmiş. 
Kademe ve maaş artışı için yüksek lisans diploması alanların arasında polis, asker ve devlet memurlarının adı geçiyor. Ayrıca KKTC Meclisi'ndeki bazı milletvekillerinin diplomalarının da şaibeli olduğu söyleniyor. Soruşturmaya ismi karışanlar arasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın yakın koruması polis Şerif Avcil, okulun mütevelli heyeti başkan yardımcısı ve eski bakan Kemal Dürüst, eski bakanlık müdürü Meray Dürüst, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı mensubu Yarbay Özgür Alp, Ulusal Birlik Partisi (UBP) vekili Emrah Yeşilırmak, TRT Kuzey Kıbrıs temsilcisi Sefa Karahasan, Polis Müdürü Barış Sel, Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr.Turgay Avcı, YÖDAK Genel Sekreteri Derviş Refiker ve YÖDAK eski üyesi Prof. Dr. Mehmet Hasgüler var. Polisin elinde yüzlerce kişilik bir liste olduğu konuşuluyor. 

∗∗∗

Sahte diploma, Kıbrıs ve Türkiye'de ilk kez gündeme gelen bir konu değil. Birgün'ün Serhat Boztaş imzalı 24 Eylül 2010 tarihli haberinde, TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu'nun sözleriyle “sahte diploma ve denklik belgeleriyle mimarlık yetkisi kullanan organize bir sahtekarlıkla karşı karşıya olunduğu” aktarılmıştı. Muhcu, sahte diplomalar ile odaya kayıt yaptıran şahısların ortak özelliğinin ellerindeki diplomaların KKTC'deki üniversitelere ait olduğunu söylemiş ve durum ortaya çıkana kadar mimarlık hizmeti sunup mimari projelerin altına imza attıklarına dikkat çekmişti. 

Türkiye, bu ciddi soruna rağmen Kıbrıs'ın kuzeyinde ard arda üniversite açılmasını teşvik etmiş ve KKTC hükümetlerinden yatırımcılara arazi tahsisi ve vergi indirimleri gibi imtiyazlar sağlanması istenmişti. 2016 yılında MHP'li Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal tarafından kurulan KSTBÜ'ye 2017'de YÖK tarafından denklik verildi. KTSBÜ mezunlarının diplomaları Türkiye'de kabul görüyor ve tıp fakültesi mezunları hekimlik yapabiliyor.

∗∗∗

T.C hükümeti olayın aciliyetini tesbit etmiş ve KKTC hükümeti de sahte diploma skandalıyla ilgili çözümü 'ana vatanın' desteğinde görmüş olacak ki YÖK heyeti YÖDAK ile birlikte teknik çalışmalar yapmak üzere Kıbrıs'a gitti. Küçücük adaya neden bu kadar çok üniversite açıldığı ya da yıllardır süren sahte diploma sorununa neden ilgi gösterilmediği tartışmalarına hiç girmeye gerek duymadan, eski Başbakan ve UBP milletvekili Faiz Sucuoğlu, adada çok fazla denetimsiz üniversite izni verildiğini, bazılarının tabela üniversitesi şeklinde kaldığını, bir nevi olaya ticari açıdan bakıldığını söyledi ve ekledi “bu diplomaları terfi için kullanalar ayrı ama bir de hiç bir yerde kullanılmamış diplomalar için ayrı bir şey yapmak lazım, çünkü iş farklı boyutlara gidecek gibi görünüyor ve bu büyük bir zarar verecektir.” 

Haliyle insan merak ediyor; okullar neden denetimsiz bırakıldı, YÖDAK yetkisiz bir kurum mu yoksa yetkisizleştirilmiş bir kurum mu, sahte diploma alıp kullanmayanlar da suç işlemiş olmuyor mu, işin gideceği farklı boyut ve zarardan kasıt nedir ve bu sadece ticari açıdan bakılan olayda kara paranın izi var mı?

Kıbrıs'taki Avrupa Gazetesi'nin 25 Mart Pazartesi günü yayınladığı haberin başlığında söylendiği gibi yoksa “tutuklamalar buraya kadar mı”? Polisin elinde yüzlerce kişinin adının geçtiği uzun bir liste olduğu söylenirken YÖK'ün devreye girmesiyle konu kapandı mı? KKTC hükümeti operasyonların daha ileriye götürülmemesi için Ankara'yla mı anlaştı?

∗∗∗

Gelin filmi biraz başa saralım. 2022'de, YÖDAK üyesi Prof. Dr. Hasret Balcıoğlu'nun diplomasının sahte olduğu ortaya çıktı. YÖDAK, başkan Turgay Avcı dahil tüm üyelerden ve üniversite rektörlerinden diploma ve transkript belgelerini istedi. Ancak Avcı, Prof. Dr. Mehmet Hasgüler başkanlığında görevlendirilen araştırma heyetine, not dökümünü içeren transkriptini sunmadı. Konu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın “ben gördüm, diploma gerçek” deyip onaylamasıyla kapandı. Turgay Avcı'nın mühendis olarak çalışabilmesi için meslek odasına kayıt yaptırması zorunluyken herhangi bir kayda rastlanmaması da şüpheleri artırdı. 

Yine Avrupa Gazetesi'nde dün yer alan diğer bir habere göre KKTC üniversitelerinden Türkiye'deki bazı üst düzey yetkililere de hakkı olmayan ünvanlar verildi. Bunlardan biri, Mehmet Hasgüler'in ortaya çıkardığı, Türkiye'nin eski Tokyo büyükelçisi Umut Arık'a ait. Arık, Japonya'da kendisine verilen 'onursal doktora' ile Kıbrıs'taki Lefke Avrupa Üniversitesi'nden önce yardımcı doçentlik ardından doçentlik aldı. Üniversite, YÖDAK'ın doçentliğin iptal edilmesi yönündeki talebini reddetti. Bunun üzerine polise giderek şikayetçi olan ve Arık tarafından tehdit edildiğini iddia eden Hasgüler'in çabası sonuç verdi, Arık'ın doçentliği iptal edildi.

∗∗∗

O halde akla takılan bir diğer soru şu; bu iki örnek ile sahte diploma konusuna ciddiyetle yaklaştığı anlaşılan Prof. Dr. Mehmet Hasgüler nasıl oldu da KSTBÜ'de başlayan soruşturmaya dahil edildi? 

Hasgüler, üniversite bünyesinde açılan tıp fakültesine verilen 'hızlandırılmış' izin için rüşvet almakla suçlanıyor. Suçlamayı reddeden Hasgüler, iznin YÖDAK'tan önce hükümet tarafından verildiğini ve bunun kanıtının da KSTBÜ'de çalışan iki akademisyenin Bakanlar Kurulu tarafından tıp ve eczacılık fakültesi temsilcileri olarak ilan edildiği karar olduğunu belirtiyor. Tutuksuz yargılanan Mehmet Hasgüler adadaki sahte diploma skandalıyla ilgili cevapsız bırakılan sorular olduğunu söylüyor ve ciddi iddialarda bulunuyor. Kıbrıs ve Türkiye dışında hangi ülke vatandaşlarına ve ne kadar diploma satıldı? Hasgüler'e göre skandal KSTBÜ ile sınırlı değil, şu an soruşturmaya dahil edilmeyen başka üniversiteler de var ve bunlar Türkiye'deki bürokratlara, daire başkanlarına doktora verdi. Görevdeyken YÖDAK olarak, YÖK, YÖDAK ve Eğitim Bakanlığı'ndan izinsiz açılan lisans ve yüksek lisan programlarını durdurduklarını söyleyen Hasgüler oralardan kaç kişinin sahte diploma aldığının araştırılması gerektiğini belirtiyor. 

Polisin içinde bu diplomaları alanların sayısı kaç? Kaç tane ordu mensubu, müsteşar, müdür bu yolla  barem yükseltti? İddia edildiği gibi İran ordusuna da diploma satıldı mı? Cevap bekleyen bunun gibi daha pek çok soru varken Türkiye'nin krize el koyması soruşturmada sona gelindiğinin bir işareti mi, göreceğiz.

17 Ocak 2023

Melike ÇALKAP - 12 TAKSİTLE DOÇENTLİK - (Hürriyet)

İnternet siteleri, ‘doçentlik’ makaleleri yazdıklarını belirten şirketlerin reklamlarıyla dolu. Ücretler 6 bin dolara kadar çıkarken kredi kartına 12 taksit bile yapılıyor. Hürriyet muhabiri de ‘doçentlik makalesi yazdırmak istediğini’ söyleyerek bu şirketleri aradı...

Akademide yükselmek yani doktora, doçent hatta profesör unvanına sahip olmak için bazı şartlar var. Bu şartların başında belli aşamalarda yazılması gereken tez ve makaleler geliyor. Ancak bu tür şartları etik kurallara uyarak yerine getirmek yerine yanlış yollara sapanlar da olabiliyor. Üstelik bu tür yanlış yollar için pek çok seçenek ve kolaylık bulunuyor. Mesela işi başkalarının tezini yazmak olan şirketler var.Bu şirketler özellikle tıp alanında doçent unvanı kazanmak isteyenlerin yazması gereken makaleyi yazarak ve taksitle ödeme kolaylığı sunarak deyim yerindeyse akademik unvanları altın tepside servis ediyor. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden Dr. Ezgi Altınışık, etik kuralları ihlal eden bu şirketlere ait bir ilanı geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından paylaştı. İlanda kredi kartına 12 taksitle doçentlik imkânı sağlandığı belirtiliyordu. Bu ilanı, “Ahlaksızlığın sınırı yok” yorumuyla yayınlayan Altınışık, bu tarz şirketlerinin danışmanlık adı altında çalıştığını hatta bilimsel dergilerde yayın garantisi bile verdiklerini belirtti.”

ÖDEME KONUSUNDA KARŞI TARAFI SIKMIYORUZ
Dr. Ezgi Altınışık’ın paylaşımından hareketle internet arama motoruna ‘doçentlik için makale’ yazdığımızda karşımıza birçok şirket çıktı. Bu şirketlerin kimi danışmanlık kimi eğitim desteği adı altında akademik yükselme için gereken makaleyi yazdıklarını web sitelerinde belirtiyor. Kendimizi nöroloji alanında doçentliğe hazırlanan bir doktora öğrencisi olarak tanıtıp bu şirketlerden bazılarıyla görüştük ve doçentlik için ihtiyacımız olan makalenin yazımı noktasında nasıl destek verdiklerini sorguladık. Bu kurumlardan ilki merkezinin Amerika’da olduğunu ve Türkiye’de de şube açtıklarını dile getiren Makale Tercüme isimli şirketti. Yaptıklarının tamamen yasal olduğunu savunan bu şirkete doçentlik unvanı için makaleye ihtiyacımız olduğunu söylediğimizde önce hangi alanda akademik çalışma yapmak istediğimizi sordular.Web sitelerinde sadece tıp alanında hizmet verdiklerini açıkça belirttikleri için onlara nöroloji alanında bir makaleye ihtiyacımız olduğunu söyledik. Ardından şirkete makale danışmanlığı yapmaktan kasıtlarının ne olduğunu, özellikle sıfırdan makale yazıp yazmadıklarını sorarak bir fiyat aralığı vermelerini istedik. Cevapları şöyle oldu: “Makale danışmanlığı ve tercümenin yanı sıra sıfırdan makale de yazıyoruz. Sıfırdan makale yazımında sizin verilerinizin ne olduğuyla ve ne istediğinizle ilgili bir fiyatlandırma yapıyoruz. Verisi çok olup çok iyi bir dergide yayınlanması hedeflenen bir makalenin iş yükü daha ağır olduğu için fiyat da ona göre belirleniyor. Fiyat aralığımız 800 ile 6 bin dolar arasında değişiyor ama ödeme konusunda müşteriyi sıkmıyoruz, anlaşırsak sizin ödeme planınıza uyarız.” 

MAKALE YAZDIRAN KİŞİLER EĞİTİM DE ALMIŞ OLUYOR
Aynı şirketle devam eden konuşmamızda makaleyi yazan kişilerin kim olduğunu ve makaleyi yazma konusunda yetkin olup olmadıklarını sorduğumuzda, “makaleleri yazan hocalarımız, ‘Biz yazalım, makaleyi yazan kişi de görsün ve sonraki makalelerde nasıl ilerlemesi gerektiğini bilsin’ şeklinde düşünüyor. Aslında siz bize makale yazdırırken bir yandan da eğitim almış oluyorsunuz. Kurumumuzda görev yapan herkes tıp mezunu, Türk ve Amerikalı editörlerimiz var ve makaleyi yazan ekibin başında da profesör hocalarımız var. Haliyle sizin makaleniz hem Türk hem de Amerikalı ekibin elinden geçecek. O yüzden sizin doçent hatta profesör olmanız noktasında yeterlilik sağlayacak bir ekiple çalışıyoruz” cevabını aldık.Ayrıca, yıllardır doçentlik dosyası hazırladıklarını ve Türkiye’de doçentlik dosyasını kendilerine hazırlatan çoğu kişinin profesör olduğunu da söylediler. Son olarak bu şirkete hukuki açıdan bir sorun yaşayıp yaşamayacağımızı sorduk. Şirket, kurum olarak tez yazmadıklarını çünkü tez yazdırmanın YÖK tarafından suç kabul edildiğini ama makale yazdırmanın bir suç teşkil etmediğini söyleyerek hukuki açıdan da güvence verdi.

ŞU SIRALAR ÇOK YOĞUNUZ
İnternet aramasında karşımıza çıkan Medical Statistic isimli başka bir şirketin web sayfasını incelediğimizde makale yazımı konusunda net bir vaadlerinin olmadığını gördük. Bunun üstüne kendilerini arayarak sadece çeviri ve düzenleme mi yapıyorsunuz diye sorduk. Şirket, “Çeviri ve makale düzenleme yaptığımız için danışmanlık hizmeti veriyoruz diyoruz ama asıl işimiz makale yazımı yani danışmanlıktan kastımız o aslında” cevabını verdi. Şirket sıfırdan makale yazımının 40 bin liradan başladığını, sonrasında alınacak ek hizmetlere göre fiyatın artabileceğini söyledi. Bunun ardından makaleyi ne zaman teslim alabileceğimizi sorduk. Şirket bu soruyu, “Normalde ortalama 1 ay içerisinde makaleyi teslim edebiliyoruz. Ama bu sıralar yoğunuz o sebeple makaleyi teslim etmemiz yaklaşık 5 ayı bulabilir” diye yanıtladı. Hukuki açıdan sorun yaşar mıyız sorusunun yanıtı ise bu defa biraz daha farklıydı. İlk olarak “Makale yazdırmanızın sizin açınızdan hukuki olarak bir yaptırımı yok” denildi. Ancak konu müşteri tarafından belirlenmez ve araştırma verileri yine müşteri tarafından hazırlanıp şirkete teslim edilmezse sorun olabileceğini söylediler. Ardından şirket yine de içimizin rahat olması için, “Ama bunları siz belirlediğiniz taktirde isterseniz pankart açıp ‘Ben makale yazdırdım’ bile diyebilirsiniz. Biz yine de sizin kişisel bilgilerinizi gizli tutuyoruz. Bizim yaptığımız şey gayet yasal” diye konuştular.

ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARLA PAYLAŞMAYIZ
Model İstatistik Merkezi isimli bir diğer şirkete ise sosyal medyada verdikleri reklamdan ulaştık. Şirket reklamında, ‘Tüm kredi kartlarına 12 taksitle ödeme imkânı’ olduğunu belirterek tıbbi makale yazımı için destek verdiğini öne çıkarıyordu. Bu şirketi de yine doçentlik için hazırlanan bir doktora öğrencisi gibi aradık. Şirket, “Tıbbi makale yazımı ve tezin makaleye dönüştürülmesi konularında uzun yıllardır hizmet verdiğini söyledi. “Sıfırdan makale yazımı noktasında makaleyi dışarıya yazdırdığınız konusunu hiç kimseye söylemediğiniz sürece merkezimizce bu durum üçüncü şahıslarla paylaşılmaz. Dolayısıyla yasal olarak da bir sıkıntı olmaz” diyen ve kredi kartıyla taksitli ödeme kolaylığı sunan bu şirket fiyat verme konusunun ise makalenin içeriğini bilmeden mümkün olamayacağını belirtti.

 

UZMANLAR UYARIYOR: O UNVANLAR GERİ ALINIR


‘AKADEMİ BÜYÜK BİR ENKAZA DÖNÜŞMEK ÜZERE’

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol: “Kurumsal bir yapının içinde tanımlanmış görevler içinde çalışma imkânı bulmadıkları halde doçent olma arzusu taşıyanlar paralı yayınlar gibi etik olmayan çalışmalar yapıyorlar. Artık doçentlik unvanın da çok önemi kalmadı çünkü jüriler sadece gelen makaleleri değerlendirerek kişinin asgari şartları sağlayıp sağlamadığına bakıyor. Bu sebeple akademi büyük bir enkaza dönüşmek üzere

TESPİT EDİLİRLERSE UNVANLARI ALINIR

Prof. Dr. Zeynel Temel Kangal, Bursa Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi: “Bu durum doçent unvanı aldıktan ve sonrasında o kişi profesör olduktan sonra ortaya çıksa bile kişinin akademik unvanları elinden alınır. Burada bir ayrım da yok yani akademisyen makalesinin konusunu, araştırma verilerini hazırlayıp makaleyi yazacak şirkete verse ve makale o şekilde yazılsa dahi burada bir suç unsuru oluşur. Çünkü makalede akademisyenin kendi ifadelerinin yer alması gerekiyor.

NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK

Dr. Zafer İçer, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı: “Bu şekilde üretilen yayınlar kullanılarak akademik unvan elde edilmesi ya da kadroya girilmesi, suç kapsamında değerlendirilir. Kişinin bu şekilde hazırlattığı bir çalışmanın kendi eseri olduğunu ilgili kurumlara bildirmesi, bunu akademik kadro başvurularında kullanması, belgede sahtecilik suçu yanında, Türk Ceza Kanunu’nun 158’inci maddesi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçunu gündeme getirir. Kişiler, bu çalışmaları kullanarak kamuyu zarara uğratarak haksız bir menfaat elde etmiş olurlar. Böyle bir durumda hem bu yayınları hazırlatanlar, hem de bu yayınları üretenlerin iştirak halinde ceza sorumluluğu oluşur. Kanunda nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası, 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası olarak öngörülüyor.

4 Aralık 2020

SAHTEKARLIKLARA VE ETİK DIŞI DAVRANIŞLARA KİM DUR DİYECEK?? (klinikfarmakoloji )

Maalesef son yıllarda Türkiye de bilimsel sahtekarlıklar gittikçe artmakta. Akademik yükselmekler veya üstlerine şirin görünmeler veya bazı kurumlardan maddi destek almak için organize bir şekilde sahte yayınlar yapılmakta. Bu sahte yayınlara ne Sağlık Bakanlığı, ne Üniversiteler veya bu sahtekarların mensup olduğu kurumlardan ses çıkmamakta, adeta teşvik edilmekte.

Gün geçmiyor ki, özellikle periferik üniversitelerde bir kanser ilacı bulunmasın!!.. İki senede bir kanser ilacını bulduğunu iddia eden kişiye şimdiye kadar ilaç nerede diye soran olmadı. Hint dergilerinde, Brezilya dergilerinde yapılan yayınlar akademik yükselme için kabul edildi. Kimse ismi cismi duyulmamış Brezilya dergisinde neden yayın yapar diye sormadı. Daha kötüsü bu yayınlardan bazıları TİTCK tarafından bazı ilaçlara ruhsat verilmesinde kaynak olarak gösterildi. Bazı reklam peşinde koşan rektörler bu tip kişileri tebrik ettiler.

Bor (Niğde)' da yapılan bir araştırmaya Adana Devlet hastanesi etik kurulu izin veriyor ve bu etik kurul o araştırmada ne yapılacağından habersiz. Bu araştırmacılarla birlikte o etik kurul üyeleri hakkında da gerekli idari ve cezai davalar açılmalıdır. Burada görev tabib odalarına ve hukukçulara düşmektedir.

Gelelim yayının yapıldığı dergiye:
Editor-in-Chief: Borlingegowda Viswanatha Bangalore Medical College & Research Institute, India
Editorial Board: Junkichi Yokoyama Juntendo University School of Medicine, Japan (başka editör yok!!)
Reviewers:
-Vijaya Narne All India Institute of Speech and Hearing, India
-Sandra Ventura Escola Superior de Tecnologia da Saúde do Porto - Instituto Politécnico do Porto, Portugal
-Mohamed EL Rouby Member of Egyptian Medical Syndicate, Egypt

Dergi, ''Scientific & Academic Publishing'' denilen bir yayın evi tarafından yayınlanıyor. Bu yayın evinin yayınladığı diğer dergiler: Food and Public Healt Clinical Medicine and Diagnostics, American Journal of Biomedical Engineering, International Journal of Tumor Therapy, International Journal of Brain and Cognitive Sciences, International Journal of Clinical Psychiatry, International Journal of Nursing Science, American Journal of Dermatology and Venereology, International Journal of Prevention and Treatment, Public Health Research, American Journal of Medicine and Medical Sciences, International Journal of Surgical Research, International Journal of Internal Medicine, International Journal of Diabetes Research, Research In Cancer and Tumor, International Journal of Stroke Research, International Journal of Stomatological Research, Basic Sciences of Medicine, Research in Obstetrics and Gynecology, Journal of Health ScienceClinical Practice, Research in Neuroscience, Research in Ophtalmology.

İsteyenler http://www.sapub.org/Journal/editorialboard.aspx?journalid=1132 adresinden dergiyi inceleyebilir. Dergilerde paralı yayın yapılmakta ve basım ücretleri ülkelere göre 120-360 dolar arasında değişmekte. Bu yayın evi yalnız sağlık bilimlerinde değil, akla gelen her konuda yayın yapmakta. Burada görev YÖK'e düşmekte, bu yağmacı yayın evindeki dergilerdeki yayınlar yok hükmünde sayılmalıdır.

Etik kurul kararı olmadan ve kontrol edilmeden yapılan yayın ilişiktedir.

İndirilebilir Dosyalar
sahteherpeks.pdf

21 Kasım 2018

Çeviriyi intihal yaptı profesör oldu - BirGun

MUSTAFA KÖMÜŞ mustafa.k@birgun.net
Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi kitabında intihalli makale yazarak profesör olan Köse, TTB’den ceza almasına rağmen üniversitede hâlâ çalışıyor... 
Acıbadem Üniversitesi’nde görevli olan Prof. Dr. M. Faruk Köse’nin intihal yaptığı ortaya çıktı. Köse’nin intihal yaptığı kitabın çevirisini ise daha önce asistanı olan Cem Baykal’a yaptırdığı iddia edildi. 
2001-2004 yılları arasında o zamanki adıyla SSK Etik Doğumevi’nde çalışan Cem Baykal’a, iddiaya göre Köse tarafından Neville Hacker tarafından yazılan Novak’s Gynecology isimli kitabın 5 bölümünün çevrisi yaptırıldı. Daha sonra ise Köse bu çevirideki bazı bölümleri “Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi” isimli bir kitap için kendi yazmış gibi kullandı.
Baykal bunu fark etmesinin ardından Köse hakkında 2014 yılında Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Yükseköğretim Kurulu’na şikâyette bulundu.

Kabul etti
İstanbul Tabip Odası (İTO), şikâyetin ardından Köse hakkında soruşturma açtı ve 2016 yılında 15 günlük meslekten men ve 645 TL para cezası verdi. Kararda Köse’nin başkasına ait bir eserin bir bölümünü atıfta bulunmadan kendi eseri gibi sunduğu, bunun bilimsel yayın kurallarına uygun olmadığı, etik bir kusur olduğu, yayın etiği kurallarını ihlal ettiğinin anlaşıldığı belirtildi. Ardından Köse buna itirazda bulundu. Köse intihal yaptığını kabul etse de zaman aşımı nedeniyle ceza almaması gerektiğini ifade etti.
TTB Yüksek Onur Kurulu Köse’nin itirazını değerlendirerek kararı bozdu. Bozma kararının ardından Haziran 2018’de toplanan İstanbul Tabip Odası (İTO) Onur Kurulu, Köse’nin Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi kitabını 2013 yılında profesörlük atamasında kullandığını belirtti. Kurul bu nedenle zaman aşımının 2013 yılından itibaren hesaplanması gerektiğini ifade etti. Kurul Köse’ye tekrar 15 gün meslekten men cezasına ve soruşturma ve yargılama gideri olarak da 760 TL para cezasına çarptırdı.
Çalışmaya devam ediyor
YÖK ise şikâyetin ardından Köse’nin profesörlük unvanı aldığı Bahçeşehir Üniversitesi’nden konuyla ilgili bilgi istedi. Üniversite ise YÖK’e Köse’nin profesörlük dosyasında bu eserin bulunduğunu ancak 2014 yılında üniversiteden ayrıldığını ifade etti. Köse’nin daha sonra çalışmaya başladığı Medipol Üniversitesi’nden de bilgi isteyen YÖK’e üniversiteden “Prof. M. Faruk Köse’nin İstanbul Medipol Üniversitesi’nde kadrolu öğretim elemanı olmadığını, profesörlük unvanını elde etmediğini bu sebeplerle hakkında işlem yapılamayacağı” cevabı geldi. Köse Temmuz 2016’da ise Acıbadem Atakent Üniversite Hastanesi’nde görev yapmaya başladı. O günden bugüne de bu üniversitede görevine devam ediyor.
Öte yandan intihal yapılan bölüm Köse’nin CV’sinde de yer alıyor.

4 Haziran 2017

İlber Ortaylı: "Maalesef intihal Türk akademik hayatında sosyal bilimler dalında ayyuka çıktı" (DİKEN)

Master tezlerinde bilgisayar üzerinden hem de tarama yöntemiyle blok blok göçürmeler normal hale geldi. Koca adamlar ve kadınlar lisans talebelerinden daha hızlı aşırmacılar. Doktora ve hatta doçentlik gibi tezlerde de dedikodu dışında gerçek şikâyet ve YÖK nezdinde başvurular sayısız.  
Son günlerde gazetede yine böyle bir haber çıktı. Habere göre Doç. Dr. Erkan Göksu’nun herkesin rahatlıkla ulaşabileceği bir kitabı, çok az değişiklikle tez olarak sunulmuş ve kabul edilmiş. İddia şayet doğruysa, YÖK’ün Ulusal Tez Merkezi sisteminde de erişime açılmış. 
Eğer YÖK, gerekli organlarıyla acımasız davranmaz ve şikâyetleri doğru ve ciddi olarak değerlendirmezse umutsuz noktalara gideriz. İş bu kadarla bitmez. Adli teşkilatta da mahkemelerin bu gibi davaları daha ciddi ve titiz şekilde bilirkişilere havale etmesi ve karar alması gerekiyor. 
Maalesef intihal Türk akademik hayatında hem de halkın en çok ilgi duymaya başladığı sosyal bilimler dalında ayyuka çıktı. Rastgele suçlamalar kadar ciddi takibatın da resen yapılması gerekiyor. Her evin avlusuna bir üniversite açacak raddeye geldik ama kurumlarımızın gözetlenmesi, disiplinin hakkaniyetle sağlanması yöntemini pek beceremedik.  İlber Ortaylı’nın yazısı

26 Ocak 2016

Yargıtay, bilim hırsızlığı yapan öğretim üyelerine cezayı haksız buldu! (T24)

YÖK, üniversitelere genelge göndererek "ceza vermeyin" talimatı verdi
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, "intihal" olarak bilinen bilim hırsızlığı nedeniyle üniversiteyle ilişiği kesilen öğretim üyesine verilen cezayı haksız buldu.Hemen harekete geçen YÖK, üniversitelere bir genelge göndererek, bundan sonra yapılacak işlemlerin Danıştay kararına uyularak gerçekleştirilmesi talimatı verdi. 
YÖK Yasası’na dayanarak çıkarılan Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nin 11’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında yapılan düzenlemeye göre, “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek”, üniversite öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarılma nedeni sayılıyordu ancak Danıştay’ın, 2012 yılında aldığı kararla bunu suç olmaktan çıkardığı ortaya çıktı. 
Yasal dayanak yokmuş 
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 15 ay önce aldığı bir karar, intihal suçunu tamamen yaptırımsız bıraktı. Kurul’un, Eylül 2012’de aldığı kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal suçunun yaptırımı olarak yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna karar verdiği ortaya çıktı. 
Kurul, böylece bilim insanları için yüz kızartıcı bir suç olan intihal/bilimsel aşırmacılığın suç olmadığına hükmetti.  
YÖK: Ceza vermeyin 
Öğretim Üyeleri Disiplin Yönetmeliği 547 sayılı YÖK Yasası gereğince çıkarıldığından, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun cezanın kanuniliği ilkesi yönünden aldığı karar sonrasında, YÖK de yasal boşluğu gidermek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde herhangi bir girişimde bulunmadı. Üstelik, 15 Nisan 2013 tarihli bir yazıyla rektörlüklere bildirdi. YÖK’ün üniversitelere gönderdiği genelgede “intihal iddiası ile açılan soruşturmalarda yargı kararı doğrultusunda işlem yapılması” istendi. Bu genelge, intihal suçunu işleyen öğretim üyelerine herhangi bir işlem yapılmamasını istemek anlamına geliyor. 
YÖK’ün genelgesi, 19 Kasım 2013 tarihinde İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet tarafından ilgili birimlere bildirildi. 
Eski cezalar yok hükmünde 
Diğer yandan, Kurul’un bu kararına göre, öğretim elemanlarına intihal suçu nedeniyle geçmişte verilmiş öğretim üyeliği mesleğinden çıkarma cezalarının tümü “hukuken yok hükmünde sayılma” durumuna geldi. Bugüne kadar bilimsel aşırmacılık nedeniyle üniversiteden atılan öğretim elamanlarına, görevlerine geri dönme ve atıldıkları tarihten bu güne kadar olan maaş ve her türlü maddi haklarını talep etme olanağı doğdu. ‘İntihalcileri cesaretlendirecek’ 
Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, bilimsel yolsuzluk yapmaya niyetlenenleri cesaretlendireceğini söyledi. Kantarlı, yaptığı açıklamada yetkilileri, görevini ihmal ederek üniversitelerdeki bilimsel ahlak anlayışının tamamen çökmesine neden olacak bu skandala yol açan YÖK Başkanı hakkında gereğini yapmaya davet etti. Kantarlı, yasama organının da gerekli düzenlemeyi acilen yapıp yasal boşluğu doldurması gerektiğine dikkat çekti. 
‘Böyle bir ceza ve fiil yok’ 
Dava, 2005 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesiyken bir kitabında intihal tespit edilen Kamil Can Bulut tarafından açılmıştı. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, kararında “davacıya verilen üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası ve bu cezayı cezayı gerektiren fiil 2547 sayılı Yasa’da da böyle bir ceza ve fiile yer verilmemiştir. Bu durumda, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası ve bu cezayı gerektiren disiplin suçunun Yasal dayanağının bulunmadığı anlaşıldığından, dava konusu edilen düzenlemede ve bu düzenleneye dayanarak tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir” dendi. Karar, Halide Ayfer Özdemir’in karşı oyuna rağmen başkanvekili ve 15 üyenin oyuyla alındı.

25 Kasım 2015

G. Kore'de 200 profesör intihal yüzünden mahkemelik oldu (Dünya Bülteni)

Güney Kore'de başka yazarların kitaplarını kendi isimleriyle yayımlayarak telif haklarını ihlal eden 200 profesöre dava açıldı. 
Güney Kore'de 50 üniversiteden 200 profesöre ve 4 yayınevi çalışanına intihal yaptıkları suçlamasıyla dava açıldığı bildirildi.
Herald Korea gazetesi, başka yazarların kitaplarını kendi isimleriyle yayımlayarak telif haklarını ihlal eden profesörlere dava açıldığını belirtti.
Savcı, olaya karışan 4 yayınevi çalışanının suçlarını itiraf ettiklerini açıkladı. 
Profesörlerin, sözleşmelerinin yenilenmesiyle ilgili değerlendirmelerden önce akademik performanslarını yüksek göstermek için intihal suçu işledikleri kaydedildi.
Suçlu bulunmaları durumunda 5 yıl hapis veya 43 bin dolardan fazla para cezasına çarptırılacak zanlılar işlerini de kaybedebilecek.

24 Kasım 2015

YÖK’ten üniversiteler için yeni disiplin yasası taslağı - Disiplin işlemleri üniversitelere bırakılıyor (Hürriyet)

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), hazırladığı yeni Yükseköğretim Disiplin Yasası Taslağı’yla rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemlerini, yürütme ve karar alma yetkilerini üniversitelere bırakacak. Üniversitelerin verecekleri kararlara idari yargıda itiraz yolu açık olacak. YÖK’ün daha önce suç kapsamında değerlendirmediği intihallere de yasa kapsamında suç tanımı geliyor.

Üniversitelerde görev yapan akademik personel için hazırlanan disiplin yasası taslağına ilişkin YÖK’ten yapılan açıklamada, hukuksal boşluğun kamu düzenini ihlal edici nitelikte görüldüğü belirtilerek, şunlar kaydedildi:

“Anayasa Mahkemesi’nin kararı sebebiyle Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği uygulanamaz hale geldiğinden, bu yönetmelikte yer alan üniversite personeline ilişkin suçlar bakımından bir ceza tayini mümkün olmayacak. O kadar ki, intihal, cinsel taciz gibi ciddi suçlar dahi cezasız kalacak ya da bu suçların ağırlığına uygun disiplin cezası verilemeyecek. Yükseköğretim personeli bakımından disiplin cezaları ve fiillerinin yasa ile düzenlenmesi gerekiyor. Rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemleri üniversiteler bünyesinde sonuçlandırılacak, Yükseköğretim Kurulu bünyesinde ise yalnızca rektörler ve dekanlar hakkında yürütülen disiplin soruşturmaları karara bağlanacak. Bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlalleri herhangi bir kanun ile disiplin suçu olarak düzenlenmediğinden, bu ihlallere bir disiplin cezası verilebilmesi mümkün olmuyor. Bu sebeple yasa taslağında bilimsel araştırma ve yayın etiğine ilişkin bazı suç ve cezalara da yer verildi.”

ÖZERKLİK VE AKADEMİK GEREKLİLİKLER

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yükseköğretim personeli hakkındaki disiplin fiilleri ve cezalarının yönetmelikle değil, kanunla düzenlenmesi gerektiği yönünde bir karar aldığının da hatırlatıldığı açıklamada, yasa taslağının temel ilkeleri ise şöyle belirtildi:
“Anayasa Mahkemesi’nin kararı nedeniyle kanuni düzenleme yapılması ihtiyacı ortaya çıktı. Nitekim hukukumuzda yargı ve silahlı kuvvetler personeli için de Devlet Memurları Kanunu’ndan ayrı özel disiplin kanunları bulunuyor. Hükümete sunulmak üzere hazırlanan yeni yükseköğretim disiplin yasası taslağının temel felsefesi, Devlet Memurları Kanunu’ndaki disiplin hükümlerinden farklı olarak, üniversite özerkliği ve akademik gerekliliklere uygun bir disiplin sistemi oluşturmak.

REKTÖR VE DEKANLAR HARİÇ
Bu çerçevede, yasa çalışması ile rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemlerini yürütme ve karar alma yetkileri üniversitelere bırakılıyor. Böylelikle rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemleri üniversiteler bünyesinde sonuçlandırılacak, YÖK bünyesinde ise yalnızca rektörler ve dekanlar hakkında yürütülen disiplin soruşturmaları karara bağlanacak. Ayrıca bilimsel çalışmalarda ciddi sorun haline gelen bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlallerine de yasa taslağında yer verildi. Bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlalleri herhangi bir kanun ile disiplin suçu olarak düzenlenmediğinden, bu ihlallere bir disiplin cezası verilebilmesi mümkün olmuyor. Bu sebeple yasa taslağında bilimsel araştırma ve yayın etiğine ilişkin suç ve cezalara da yer verildi.”

203 DİSİPLİN DOSYASI
YÖK verilerine göre 2015 yılının 11 ayında üniversitelerde 203 disiplin dosyası hazırlandı. Bu dosyaların 11’i rektörlerle, 3’ü dekanlarla ilgili. 203 dosyanın 144’ü karara bağlandı.
***
Olumlu bir adım
Prof. Dr. Abdullah Atalar (Bilkent Üniversitesi Rektörü)
Bu, Türkiye’de üniversiteler adına olumlu bir adım. YÖK’ün disiplin ile ilgili yetkileri üniversitelerin kendilerine bırakıyor olması, yükseköğretim adına iyi bir gelişme olarak değerlendirilebilir.

Bürokrasiden uzak bir tavır
Prof. Dr. Yıldırım Üçtuğ (Atılım Üniversitesi Rektörü)
"YÖK’ün, temel işlevleri arasında yer almaması gereken konuları üniversitelere devretmesini gecikmiş, ancak çok isabetli bir karar olarak görüyorum. Bütünleme sınavları ve yatay geçiş kontenjanlarının üniversitelere bırakılmasının ardından öğretim elemanlarının disiplin süreçlerine ilişkin konuların da üniversiteler bünyesinde sonuçlandırılmasına yönelik olarak hazırlanan taslağını tümüyle destekliyorum. YÖK, bir yandan yükseköğretimin kalitesini değerlendirmek gibi son derece önemli bir asli görevi üstlenirken, bir yandan da gereksiz ve kendi imajını olumsuz etkileyen bürokrasiden uzaklaşarak son derece olumlu bir tavır sergiliyor. Bu gelişmelerin sürmesi en büyük dileğimiz."

Aşağıdan yukarı bir yaklaşım şart
Prof. Dr. Muhammed Şahin (MEF Üniversitesi Rektörü)
"Olumlu bir gelişme. Prof. Dr. Yekta Saraç’ın bu yönde adımlarını destekliyorum. YÖK’ün yetkilerinin dağıtılması akademik dünyada önemli bir destek görüyor. Üniversitelerin özerkleştirilmesi yönünde bu tip yasalara ihtiyaç var. Ancak yüskeköğretimdeki bu yönde adımların, Milli Eğitim Bakanlığı ile daha koordineli bir şekilde yapılması gerekiyor. YÖK ve MEB’in birlikte çalışması, aşağıdan yukarı bir yaklaşımla eğitim kurumlarındaki özerkliğini ele alması lazım."

YÖK’ün yükü hafifleyecek

Prof. Dr. Süleyman Büyükberber (Gazi Üniversitesi Rektörü)
"Üniversiteler ne kadar özek olursa o kadar iyi olur. YÖK’ün bu düzenlemesini olumlu buluyorum. Çünkü YÖK kural koyan, koordine eden ve oyuna müdahale etmeyen, projeler üreten üst kurum olarak üniversitelere destek vermeli. Yükseköğretim kurumlarına bırakılan yetkiler sayesinde işler daha hızlı ilerleyecek. Üniversiteler sayesinde disiplin kurullarıyla çalışmalar yapılıyordu ancak yeni düzenleme ile YÖK’ün yükü hafifleyecek, süreçler daha kolay işleyecek. Etik ihlal konusu ise şimdiye kadar çok suistimal ediliyordu. Akademisyenlerin intihal şikayetleri yoluyla önleri kesiliyordu. Bu konuda yeni çalışmayla süreçlerin daha sağlıklı ilerlemesi sağlanacak."

İntihalin suç kapsamına alınması olumlu
Prof. Dr. Ebubekir Ceylan (Hakkari Üniversitesi Rektörü)
"Üzerinde çalışılan düzenlemeleri olumlu buluyorum ancak detaylarını bilmiyorum. Eğer üniversitelere bazı yetkiler bırakılacaksa, bu uygulama bürokrasiyi azaltır. İntihal başta olmak üzere etik ihlallerin suç kapsamına alınması da oldukça olumlu bir adım."
 

20 Kasım 2015

YÖK, disiplin yetkilerini devrediyor (CİHAN Haber Ajansı)

| ANKARA -
YÖK Başkanlığı, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na disiplin hükümlerinin eklenmesine ilişkin kanun çalışması hakkında bilgilendirme yaptı. Kanuna eklenmesi gerektiği düşünülen yasa çalışması ile rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemlerini yürütme ve karar alma yetkileri, üniversite disiplin amirleri ve kurullarına bırakılıyor. Ayrıca bilimsel çalışmalarda ciddi sorun haline gelen bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlallerine de yasa taslağında yer verildi. 
YÖK’ten yapılan açıklamada, “2547 sayılı Kanunun 53. maddesinin (b) bendi, 01.03.2014 tarihli 6528 sayılı Kanunun 7. maddesi ile değiştirilmiş, söz konusu değişiklikle öğretim elemanları, memur ve diğer personele uygulanabilecek disiplin cezaları uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ve kamu görevinden çıkarma olarak belirlenmiş, hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkilerinin, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulu tarafından düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu fıkranın ikinci cümlesinde yer alan 'Hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir' hükmü Anayasa Mahkemesinin 14.1.2015 tarihli ve E:2014/100, K:2015/6 sayılı kararı ile iptal edilmiş olup, söz konusu iptal kararı nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu düzenini ihlal edici nitelikte görüldüğünden iptal hükmünün kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmış, Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı 7 Nisan 2015 tarihli ve 29319 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı sebebiyle kanuni düzenleme yapılması ihtiyacı hasıl olmuştur.” hatırlatması yapıldı. 
Anayasa Mahkemesi'nin anılan kararı sebebiyle Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği uygulanamaz hale geldiğinden, bu yönetmelikte yer alan üniversite personeline ilişkin suçlar bakımından bir ceza tayini mümkün olmayacağına dikkat çekildi. Açıklamada şöyle denildi: “O kadar ki intihal, cinsel taciz gibi ciddi suçlar dahi cezasız kalacak ya da bu suçların ağırlığına uygun disiplin cezası verilemeyecektir. Bu nedenle yükseköğretim personeli bakımından disiplin cezaları ve fiillerinin, yasa ile düzenlenmesi gerekmektedir. Yükseköğretim üst kuruluşları ile yükseköğretim kurumlarının yöneticilerine, öğretim elemanlarına ve diğer personeline ilgili mevzuat ile yüklenen sorumlulukların diğer kamu personeline nazaran farklı nitelikte olması sebebiyle, Yükseköğretim personeline ilişkin disiplin suç ve cezalarını düzenleyen ayrı bir kanuna ihtiyaç duyulmaktadır.” 
Bu kapsamda yapılan çalışmalar doğrultusunda hazırlanan ve 2547 sayılı Kanuna eklenmesi gerektiği düşünülen yasa çalışması ile rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemlerini yürütme ve karar alma yetkileri üniversite disiplin amirleri ve kurullarına bırakıldığına vurgu yapılarak, “Böylelikle rektör ve dekanlar dışındaki yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemleri üniversiteler bünyesinde sonuçlandırılacak, Yükseköğretim Kurulu bünyesinde ise yalnızca rektörler ve dekanlar hakkında yürütülen disiplin soruşturmaları karara bağlanacaktır. Ayrıca bilimsel çalışmalarda ciddi sorun haline gelen bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlallerine de yasa taslağında yer verilmiştir. Bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlalleri herhangi bir kanun ile disiplin suçu olarak düzenlenmediğinden, bu ihlallere bir disiplin cezası verilebilmesi mümkün olmamaktadır. Bu sebeple yasa taslağında bilimsel araştırma ve yayın etiğine ilişkin bazı suç ve cezalara da yer verilmiştir." değerlendirmesinde bulunuldu. 
2015 YILI İÇERİSİNDE YÖK’E İNTİKAL EDEN VE YÜKSEK DİSİPLİN KURULU'NDAKİ DOSYA SAYISI
2015 yılı toplam dosya sayısı : 203
Rektörlerle ilgili olan toplam dosya sayısı : 11
Dekanlarla ilgili olan toplam dosya sayısı : 3 (Rektör+Dekan 14)
Diğer personel (öğretim üyeleri, idari vb.) : 189
203 dosyanın 144 tanesi bu zamana kadar karara bağlandı.

10 Kasım 2015

“İntihal, en ağır etik ihlal türüdür” (Akademi-Haber)

Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aydın Aybar'ın başkanlığını yürüttüğü Rektörlük Etik Kurulu tarafından düzenlenen "Etik ve İntihal" konulu toplantı, 9 Kasım Pazartesi günü Kongre Merkezi Mavi Salon'da gerçekleştirildi. Konuyla ilgili konuşan Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Öztürk sunumuna “Etik nedir?” sorusuyla başladı. Etiği en kısa ifadesiyle “ahlak felsefesi” olarak tanımlayan Prof. Dr. Öztürk, ünlü düşünürlerin etik ile ilgili sözlerini de paylaştı.

Akademisyenler ve bu yolda yürüyenler için en önemli şeyin bilim etiği olduğuna dikkat çeken Öztürk, bilimsel değerleri “olgusallık, gözlemsellik, deneyselcilik, sistemlilik, tekrarcılık, alenilik, nesnellik, görelik, doğruluk, sadelik, mantıksallık, işlevsellik, seçicilik, genelleyicilik, özgünlük, gelişmecilik ve sosyallik” başlıkları altında inceledi.

"Temel nokta insan ve bunu unutmamak gerekir." diyen Prof. Dr. Yusuf Öztürk, intihalin en ağır etik ihlal türü olduğunu söyledi. “Aşırma” olarak da tanımlanan intihalin bilim etiğinde oldukça önemli bir yeri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Öztürk aşırmanın; psikolojik, bilimsel, kurumsal, ekonomik ve hukuksal sonuçlar doğurduğunu belirtti.

Prof. Dr. Yusuf Öztürk konuyla ilgili sözlerine şöyle devam etti: “Aşırma, fikrî mülkiyetlerin hırsızlığı olarak da tanımlanabilir. Patent, isim hakkı, faydalı model gibi durumlar sadece ‘etik’ değil, ‘hukuki ihlal’ olarak da kabul edilir. Dünyada son yıllarda bilimsel performansın ön plana çıkması nedeniyle etki ihlaller ve intihaller, artma eğilimi göstermektedir. Teknolojik olanakların artması da bu eğilimi körükler. Ama teknolojik olanaklar aynı zamanda intihal kontrolünü de sağlayarak yakalanma süresini hızlandırmaktadır.”

Tüm dünyada intihallere uygulanan yaptırım ve cezaların arttığını kaydeden Prof. Dr. Öztürk, bundan kaçınmak için bilimsel yaratıcılık ve fikirsel üretkenliğin artırılması, teknolojik olanaklardan yararlanarak çok fazla literatür verisinin değerlendirilmesi, yapılan araştırmanın Ithenticate ya da Turnitin gibi programlar kullanılarak denetlenmesi ve bilen birine danışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Esen Özay (Haber Merkezi)
Kaynak: e-gazete.anadolu.edu.tr

9 Aralık 2014

İntihal iddiasıyla 5 yıl hapis talebi (Milliyet)

Musa Kesler
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından, İran asıllı ABD’li bir profesörün kitabından intihal yaptığı belirlenen Prof. Dr. Mazlum Uyar hakkında 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
İntihal olayı, Prof. Ahmad Kazemi Moussavi’nin YÖK Etik Kurulu’na ve Marmara Üniversitesi’ne gönderdiği şikayet dilekçesiyle ortaya çıkmıştı. George Washington Üniversitesi’nde “İslam Hukuku” dersleri veren Moussavi, dilekçesinde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görevli Prof. Dr. Uyar’ın “Religious Authority in Shiite Islam” adlı kitabından bölümleri kendisini referans vermeden kullandığını öne sürmüştü. YÖK ve ÜAK yaptığı incelemede intihali tespit etti ve Uyar’ın unvanları iptal edilerek ‘yardımcı doçent’ seviyesine indirildi. Savcılığın başlattığı cezai soruşturma da tamamlandı. İddianamede dava konusu iki kitaptaki bilgilerin birbiriyle örtüştüğü belirtildi. Savcılık, Uyar’ın “Fikri ve Sınai Haklar Kanunu”na aykırı hareket edip, ‘intihal’ yaptığını belirterek 5 yıla kadar hapis cezası talep etti. Uyar, savcılıkta suçlamaları kabul etmedi. Ancak YÖK ve Marmara Üniversitesi tarafından hazırlanan raporlar iddianamede delil olarak gösterildi

19 Ekim 2014

İntihal Suçları Üniversitelerde Aklanıyor (ZAMAN)

‘Bilimsel hırsızlık’ olarak bilinen intihal meselesi, İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) masaya yatırıldı. Önceki gün düzenlenen ‘Üniversitelerarası Etik Platformu Toplantısı’nda konuşan Prof. Dr. Nuran Yıldırım, etik kurul tarafından kanıtlanan intihal suçlarının yüzde 90’ının üniversiteler tarafından aklandığını söyledi. Avrasya Enstitüsü’nde düzenlenen toplantıya katılan akademisyenler, Türkiye’de önemli bir sorun olan intihal konusunu tartışmaya açtı. Toplantıda bir sunum gerçekleştiren İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Nuran Yıldırım, YÖK Etik Kurulu’na son beş yılda yapılan şikayet başvurularının yüzde 30’unda intihal tespit edildiğini, ancak bunların yüzde 90’ına üniversitelerin etik ihlal cezası vermediğini vurguladı. Yıldırım’a göre, üniversitelerde intihal kadar önemli bir diğer sorun da akademisyenlerin birbirini çekememesi. İntihal ve diğer etik ihlaller hakkındaki şikayetlerin bir bölümünün öğretim üyeleri arasındaki kıskançlık ve rekabet gibi sebeplerle yapıldığını anlatan Yıldırım, bu durumun etik kurulunun işlerini zorlaştırdığını ifade etti. Emekli Yargıtay Üyesi Mustafa Kıcalıoğlu ise intihal vakalarında kişilik haklarının da ihlal edildiği için dava açılıp manevi tazminat istenebileceğini söyledi.

31 Ocak 2014

Rusya'da intihal ile mücadele adımı: TEZ ARŞİVLERİ AÇILIYOR (TürkRus)

Rusya’da Eğitim ve Bilim Bakanlığı, bilimsel çalışmalarda yapılan intihallere karşı yeni mücadele başlatıyor. Bakanlık, intihalleri tespit etmek için tez arşivlerini mercek altına almayı kararlaştırdı.>>>

12 Ocak 2013

Yüzde 90 intihale 'temiz sicil' indirimi (BirGün)

ONUR EREM

RedHack dün de Pamukkale Üniversitesi’ndeki intihal skandalının belgelerini yayınladı. Üniversitenin hazırladığı soruşturma raporuna göre akademisyen Harun Kemal Öztürk’ün bir yayınının yüzde 90’ının intihal olduğu belirlendi. Belgeye göre Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Harun Kemal Öztürk’ün yayını hakkında açılan soruşturmada, yayının yüzde 90’ının 1977 yılında basılan “Kömür ve sıvı yakıt ile çalışan ısıtma tesislerini kullanacaklar için kurs kitabı” adlı yayından çalındı.


YÖK disiplin yönetmeliğine göre bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının, tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek meslekten atılma nedeni. Ancak aynı yönetmelikte “Geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan ve iyi derecede sicil alan öğretim elemanları için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir” maddesi de yer alıyor.

Belgeye göre, soruşturmayı yürütenler Öztürk'ün bu maddeden yararlanmasına karar verdi. Böylece Öztürk'e meslekten çıkarma yerine “görevinden çekilmiş sayma” cezası verildi. Üniversite Rektörü Hüseyin Bağcı da bu kararı imzalayarak 22 Ekim 2012'de YÖK'e gönderdi. Soruşturma şu an YÖK' tarafından inceleniyor. Eğer bu ceza onaylanırsa Öztürk Pamukkale Üniversitesi'nden istifa etmiş gibi muamele görecek ve başka üniversitelerde çalışabilecek.

Konuyla ilgili görüştüğümüz Harun Kemal Öztürk ise yaptığının intihal olamayacağını söyledi. “Kapıcılara açtığımız kursun sonunda dağıttığım bir kitabı bilimsel makale olarak nitelendirmek doğru değil. Profesörlük dosyama koyduğum şeylerin bilimsel yayın olma zorunluluğu yok, televizyon konuşmalarımı da koyabilirim” dedi. Öztürk ayrıca kitabın sonunda kaynakça belirttiğini, ama bunun soruşturmayı yürütenler tarafından kasıtlı olarak dikkate alınmadığını iddia etti. Öztürk, konuyla ilgili şikayeti yapan kişinin de bunu husumet ile yaptığını söyledi. RedHack'in yayınladığı belgelerde, şikayeti yapan Doç. Dr. Nazım Usta'nın yazdıkları da yer alıyor. Buna göre Öztürk, Usta'nın profesörlüğe atanmasına dava açtı ve mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Üniversite Rektörlüğü bu kararın iptali için dava açsa da talepleri reddedildi. Öztürk bu davanın ardından kasıtlı olarak soruşturma açıldığını, eğer YÖK cezayı onaylarsa dava açacağını ifade etti.

15 Ekim 2012

Bilimsel Yayında Sahtekârlık (SABAH)

Yanlış hatta düzmece olduğu için geri çekilen bilimsel yayınların sayısındaki artış, dergi editörlerini ve etik uzmanlarını kaygılandırıyor. Geri çekilen yayınlar geçen yıl çıkan muazzam sayıdaki yayının küçük bir kısmını oluştursa da, bunlar birçok bilim insanını uygunsuz davranışa iten baskılar hakkında anlamlı bir fikir veriyor. Bilim dergisi Nature geçen yıl, basılıp geri çekilen yayınların sayısı son on yılda 10 kat artarak yılda 300'ü geçerken, yayınlanan makale sayısının sadece yüzde 44 arttığını hesapladı. Dergi bu yayınların yarısının utandırıcı yanlışlar; diğer yarısının da intihal, sahte veri ve değiştirilmiş imajlar gibi suiistimaller nedeniyle geri çekildiğini belirtti. ABD Ulusal Bilimler Akademisi'nin dergisinde yayınlanan yeni bir bilimsel çalışma, suiistimallerin düzeyinin sanılandan da kötü olduğu sonucuna vardı. Biyomedikal ve yaşam bilimleri alanlarında yayınlanıp geri çekilen 2 bini aşkın makaleyi inceleyen araştırmacılar, sebebi belirleyebildikleri vakaların dörtte üçünde gerekçenin suiistimal olduğunu buldu. Sorun dünyanın her yerinde görülüyor. Geri çekilen makaleler 50'yi aşkın ülkede yazılırken, sahtekârlıkların veya şüpheli vakaların çoğu ABD, Almanya, Japonya ve Çin'de meydana geldi. Araştırmacılara göre çoğu dergi bir makalenin neden geri çekildiğini açıklamadığı için, sorun yeni tahminlerin gösterdiğinden daha büyük olabilir. Yayın çekme ve sahtekârlık vakalarının niçin arttığı konusunda birçok görüş var. İyimser açıklamaya göre, dergiler artık internet üzerinden yayınlandığı ve daha geniş bir kitleye ulaştığı için uzmanların hatalı ve hileli yayınları belirlemesi kolaylaştı. Kötümser açıklamaya göre, bir keşfi yapan ilk kişi olma ve bunu saygın bir dergide yayınlama yönündeki baskı, bilim insanlarını saçma hatalar yapmaya hatta verileri çarpıtmaya itiyor. Çözümler belli olmasa da, editörler ile hakemlerin daha dikkatli olması gerektiği çok açık.

4 Haziran 2012

UKÜ'DE DİPLOMA TOPLAMA PANİĞİ! (Kıbrıs SON DAKİKA)

Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi haftaya şok bir kararla başladı.Bünyesinde bulununa tüm akademik kadronun diplomalarını ve doktora bitirme tezlerini isteyen Rektörlük başka sahte diplomalılarında olabileceğinden şüphe ediyor! UKÜ kendi içinde sessizce bu konuyu araştırırken herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınıyor. Bu da akıllara Rektörlük içinden birilerininde sahte diploma işinde olabileceği kuşkusunu getiriyor...
YÖK ULUSLARARASI KIBRIS'A MÜDAHALEYE Mİ HAZIRLANIYOR?
UKÜ'deki sahte diploma ile öğretmenlik olayı büyüyor! YÖK Başkan vekili Prof.Dr. Saban Çalış'ın KKTC'de bir konferans için olduğu sırada patlayan bu olay üzerine Çalış'ın UKÜ'de incelemeler yaptığı bilgisi haber merkezimize ulaştı.YÖK Başkan vekili Prof.Dr. Saban Çalış'ın en kısa sürede raporunu tamamlayıp YÖK başkanına sunması bekleniyor.

BAŞEL NASIL YARDIMCI DOÇENT OLDU?
Ayşe Başel sahte diploma ve intihal skandalı büyüyor.
Skandalın en karanlık noktasını Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nin kendisine nasıl Yrd. Doç. payesi verdiği sorusu oluşturuyor. Normal şartlarda bu paye ancak üç kişiden oluşan bir komitenin olumlu raporu ile verilebiliyor. Yardımcı Doçent adayının diplomaları ve akademik çalışmaları dosya olarak komite üyelerine tek tek gönderiliyor. İki tanesi üniversite içinden, bir tanesi ise dışardan üç Profesörün yazacağı raporlar sonucunda Yardımcı Doçentlik payesi verilebiliyor. İşte skandalın temel sorusu, bu noktada patlak veriyor.
Başel’in Yardımcı Doçentlik Komitesi Kimler?
Burada temel soru, Ayşe Başel’e üniversite tarafından verilen yardımcı doçentlik komitesinin hangi profesörlerden oluştuğu ve sahte diplomalar ile her biri intihal olduğu açık olan çalışmaların hakemler tarafından nasıl tespit edilemediği.UKÜ’nün en kısa zamanda Başel’in Yrd.Doç. komitesinin kimlerden oluştuğu ve bu profesörlerin yazdıkları olumlu raporları kamuoyu ile paylaşması bekleniyor.
Başkaları da mı var?
Başel dışında başka şahıslara da Yardımcı Doçentlik, Doçentlik hatta Profesörlük payelerinin gerekli akademik prosedürler izlenmeden verildiği iddiaları da kamuoyunun kafasını meşgul etmeye devam ediyor. Başel skandalının açık intihal meselesine indirgenerek ört-bas edilmeye çalışıldığı, sahte diplomala(r) konusunun ise Kıbrıs Türk medyasında yer bulmasının Üniversite yönetimi tarafından engellendiği yönündeki iddialar ise skandalın gerçek boyutları ve UKÜ yönetiminin bilgisi konusundaki kuşkuları arttırıyor.
Uzmanlar, artık konunun kamuoyu bilgisine geldiğini, YÖK'ün de devrede olduğunu, Üniversite Yönetimi’nin sessizliğinin okulda çalışan dürüst akademisyenler ve öğrencilere zarar verecek noktalara geldiğinin altını çiziyorlar.
www.kibrissondakika.com

2 Haziran 2012

''İntihal avcısı'', Bakan Schavan'ın peşini bırakmıyor (e-Haber Ajansı)

İnternet platformu ''VroniPlag''ın kurucusu Martin Heidingsfelder, doktora tezinde intihal yaptığı öne sürülen Almanya Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan'ın peşini bırakmıyor.
FRANKFURT(CİHAN) - İnternet platformu ''VroniPlag''ın kurucusu Martin Heidingsfelder, doktora tezinde intihal yaptığı öne sürülen Almanya Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan'ın peşini bırakmıyor.
Augusburger Allegemeinen adlı yerel bir gazeteye konuşan Heidingsfelder, Schavan'ın tezinde önce basına yansıyandan daha fazla intihal yaptığını söyledi. Heidingsfelder, daha önce Federal Savunma eski Bakanı Karl Theodor zu Guttenberg ve AP Milletvekili Silvana Koch-Mehrin'in tezlerinde intihal yaptıklarını ortaya çıkarmıştı. Her iki politikacı da skandalların ardından istifa etmek zorunda kalmıştı.
''İntihal avcısı'' olarak adlandırılan Martin Heidingsfelder, Eğitim Bakanı Schavan'ın tezinin üçte birinin intihal olduğunu öne sürdü. Bakan Schavan'ın, 1980 yılında Düsseldorf Üniversitesi'ne sunduğu 351 sayfalık doktora tezi aradan geçen 32 yıl sonra yeniden bu üniversite tarafından incelemeye alındı. Heidinsfelder ise ''Doğru düzgün alıntı yapmayı ve tez hazırlamayı bilmeyen bir kişi ne eğitim bakanı ne de profesör olabilir.'' diyerek Bakan Schavan'ın artık koltuğunu bırakması gerektiğini söyledi. Schavan ise Düsseldorf Üniversitesi hakkındaki kararı açıklayana kadar sessiz kalmayı tercih ediyor. CİHAN

14 Mayıs 2012

İntihal iddiaları doğru çıkarsa bakanlıktan olacak (Anayurt Gazetesi)

BÜKREŞ - Romanya Başbakanı Victor Ponta, Eğitim Bakanı Ioan Mang ile ilgili intihal iddialarının doğru çıkması halinde Bakan Mang’ı görevden alacağını ifade ederek, “Umuyorum, bu teyid edilmez” dedi.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.