NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın

2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

Bilim Akademisinin Sahte Belge ve İmza Üretimi Hakkındaki Açıklaması (2025) lütfen tıklayın

“Sahte Diploma Soruşturması” Hakkında Kamuoyu Bilgilendirmesi - Türkiye Barolar Birliği (2025) lütfen tıklayın

Milliyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Milliyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2024

Belma AKÇURA - Bilimsel makale yalanı! (Milliyet)

Gazeteciler haber kaynağı olarak genellikle sağlık, eğitim, güvenlik, iklim değişikliği ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda politika oluşturma sürecine rehberlik eden bilimsel veri ve akademik makalelere güvenir. Oysa son yıllarda geri çekilen akademik makalelerin sayısındaki artış hayli dikkat çekici. Geçen yıl Retraction Watch veri tabanına göre son on yılda 10 bin makale kriterlere uymadığı için geri çekildi.  

The Journalist Resource, Marie Ordway imzasıyla yayımlanan bir makale, bu kaynaklara neden kuşkuyla yaklaşmamız gerektiğinin kanıtlarıyla dolu. Makaleye göre; akademik dergiler sadece 2022 yılında etik ihlaller veya araştırmada sahtecilik gibi nedenlerle 4600’den fazla bilimsel makaleyi geri çekti.  

***

Geçtiğimiz hafta konu Türkiye medyasının da gündemindeydi. Gazeteci Sibel Bahçetepe’nin kaleme aldığı bir habere göre, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nden bir grup akademisyen Koronavirüs döneminde bir antibiyotik ve antiviral ilacı hastaların izni olmadan tedavide kullandı. Bu çalışmaya ait makaleyi yayımlayan bilim dergisi bilim dünyasından yapılan itirazlar sonucu makaleyi geri çekti.  

Benzer bir durum 2018’de ABD’de de yaşandığında bilim çevreleri ayağa kalktı. Gazeteci Jodi Cohen Retraction Watch veri tabanı aracını kullanarak Amerikalı çocuk psikiyatristi Mani Pavuluri’nin izinsiz olarak bir lityum ilacını 13 yaşından küçük çocuklar üzerinde test ederek araştırma kurallarını ihlal ettiği, çalışmanın riskleri konusunda ebeveynleri uygun şekilde uyarmadığı ve kayıtlara göre suiistimali örtbas etmek için verileri tahrif ettiğini ortaya çıkardı. Bilimsel makale geri çekildi. Federal hükümet araştırma için ödenen 3,1 milyon ABD dolar fonu geri istedi.  

***

Elbette bilim makaleleri geri çekme her zaman bilimsel sahtekarlıktan kaynaklanmıyor. İntihal, sahte hakem değerlendirmesi, yanlış veriler, geçersiz varsayımların yanı sıra, teknik hatalar gibi nedenler de geri çekmelerin yüzde 60’nı oluşturuyor.  

Vahim olan geri çekilen bu akademik çalışmaların; yeni çıkmış ilaçları, cerrahi prosedürleri ve hastalıkları önleme programlarını içeriyor olmalarında. Bunların tümü halk sağlığını, güvenliğini doğrudan etkileyen bilimsel araştırmalar. Sahte veya hatalı araştırmalar, yanlış tedavi yöntemlerinin yayılmasına neden olabilir. Bu durum, hastaların yanlış tedavilere yönlendirilmesine ve sağlık durumlarının kötüleşmesine yol açabilir.  

***

Medyanın bu tür araştırmaları referans almadan önce yanıltıcı görselleri veya istatistiksel anormallikleri tespit etme konusunda Retraction Watch ve PubPeer gibi kaynaklara başvurması sahtecilik ve hataları belirleme konusunda önemli bir destek sağlayacaktır. Çünkü bazı makaleler geri çekildiği halde hala alıntılanıyor ya da başka bilimsel çalışmalara referans gösteriliyor. Bu nedenle bilim insanlarının yanı sıra, medyada haberlerine konu olan bu bilimsel makalelere atıf yapmadan önce geri çekme doğruluğunu teyit etmeli.

Konuyu sadece ‘yayımlanan bilimsel makaleleri çeşitli gerekçelerle geri çekmek’ olarak da değerlendirmemek gerekiyor. Bu yanlışı sürdürmek, buna göz yummak ya da önlem almamak bilgi kirliliğinin yanı sıra doğuracağı sonuçlar bakımından da önem arz ediyor.  

Sahte ya da hatalı araştırmaların yayılması, yanlış bilgilerle dolu literatür, hemen her alanda ciddi sorunlara yol açacaktır. Örneğin tıp profesyonellerinin ve kamu sağlığı kuruluşlarının güvenilir bilgiye erişimini engellemekle kalmaz, doğru tedavi, halk sağlığı, yanlış verilere dayalı politikaların oluşması ya da kaynakların yanlış kullanılmasına neden olabilir.  

Sahtekarlıkla “kazanmanın” yolları sonsuzdur. Ama “başarının” tek bir yolu vardır: Dürüstlük. 

Mesele kazanmak mı istiyorsunuz başarmak mı? 

18 Şubat 2024

OZAN ÖMER KADÜKER - Yolsuzluk doktorası! Asistanlarının yayınlarına böyle çöküyorlar (Milliyet)

Kısa yoldan yükselmek isteyen bazı akademisyenler, hiçbir katkı sunmamalarına rağmen asistanlarının yayınlarına ismini yazar olarak ekletiyor. Kimi ise ‘sen benim ismimi yaz ben de senin ismini yazarım’ diyerek ‘makale kardeşliği’ yapıyor...

Akademik teşvik sistemine göre akademisyenler, yayın yaptıkça ve atıf aldıkça puan alıyor, bu puanla da maaşları artıyor.

Hızlı şekilde yükselmek isteyen bazı öğretim üyeleri ise çözümü hiçbir katkısı olmamasına rağmen asistanlarının yayınlarına yazar olarak ismini yazdırmakta buluyor. Bazıları da ‘sen benim ismimi yaz ben de senin ismini makaleme yazarım’ diyerek birbirleriyle ‘makale kardeşliği’ yapıyor. Bu nedenle hak etmediği, hiçbir emek harcamadığı halde haksız yere yazar olan yüzlerce akademisyen var.

20 yıldır akademik etik dersleri veren Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şenol Kantarcı konuyla ilgili şunları söyledi: “Asistanlarının yayınlarına kendileri yazmış gibi isimlerini ekletiyorlar. Yani adeta çöküyorlar. Asistanlar ise Yeterlilik Sınavı’nı geçemem, tezimi bitirtmezler korkusuyla kabul etmek zorunda kalıyor. Bu durum özellikle Sosyal Bilimler alanında yaygın. Bunu yaparak bölüm başkanlığına, dekanlığa hatta rektörlüğe ulaşan akademisyenler bile var.”

Konuyu Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Kürşad Yılmaz, “Bilimsel Araştırmalarda Haksız Yazarlık ile İlgili Nitel Bir Araştırma” başlıklı çalışmayla ele aldı. Yılmaz’ın görüştüğü 49 akademisyenden 16’sı, hak etmediği halde herhangi birini yayınlarına yazar olarak eklediğini belirtti. 5 akademisyen ise hak etmediği halde bir yayına ismini eklendiğini kaydetti.

Araştırması hakkında bilgi veren Yılmaz, “Akademisyenlerin yarısına göre alanlarında haksız yazarlık uygulamaları yaygın olarak yaşanmakta. En sık yaşanan haksız yazarlık biçimleri karşılıklı yazarlık, armağan/konuk yazarlık, onursal yazarlık ve hayali yazarlık’ biçimleridir. Bazı alanlarda tez danışmanını, bölüm başkanını vb. makaleye eklemek bir kültür haline gelmiş. Bunu yapmayanlar tabi ki mobbinge uğrayabiliyor” diye konuştu.

Akademik teşvik sisteminin nitelikten çok niceliği öncelediğini aktaran Yılmaz, “Akademik teşvik sisteminde, akademisyenler atıflardan 30 puan alabiliyorlar ve karşılığında belirli bir ücret alınıyor. Araştırmamda da akademik teşvik sistemi, haksız yazarlığın sebeplerinden biri olduğu ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.

HUKUKA AYKIRI, 2 YILA KADAR HAPİS CEZASI VAR

Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Aras Türay ise şu bilgileri verdi: “Çalışmaya herhangi bir katkı sağlamayan akademisyenin eserin yazarlarından biriymiş gibi adını eklemesi hukuka aykırı. Yasada suç olarak düzenlenmiş, karşılığında 6 ay ilâ 2 yıl hapis cezası öngörülmüştür. Maddi ve manevi tazminat davası açma imkânı da mevcut. Mağdur olan kişinin, 6 ay içinde şikâyetçi olması gerekmekte. Emek hırsızlığının temelindeki bu ahlaki yozlaşmayı yaygın ve bir anlamda doğal hale getiren cezasızlık olgusudur. Başkasının eserine adlarını ekleyenler, aslında kendisinden güçsüz ve güvencesiz konumda bulunan meslektaşlarının herhangi bir başvuru yapmayacağına güvenmektedir.

MOBBİNG KORKUSU

Yayınlarına başkasının ismini yazmak zorunda kalanlar ise şunları söyledi:

Doktora öğrencisiyim, hocam makale yazıp bana verirsen seni geçireceğim dedi. Mecburen verdim. Ancak beni dersten geçirmedi. Neden geçmediğimi sorduğumda ise “Bir tane daha yaz ver, dersi geçersin” dedi.

Sosyal bilimler alanındayım. Danışman hocaların bazıları, öğrencilerine baskı kurarak makaleye ismini yazdırıyor. Bunu yapmazsanız mobbinge uğrayabilirsiniz.

Araştırma görevlisiyim. Hocam çalışmama katkı sağlamadı ama eklemek zorunda kaldım. Kariyerine yeni başlayan akademisyenler için bu konularda seçim şansı olmuyor.

Bazı hocaları tanınırlıkları bulunduğu için çalışmalara ekleyenler de var. Böylelikle makale kabulünde zorluk yaşamayacaklarını düşünüyorlar.

19 Mart 2017

Gökçer Tahincioğlu - Makbul akademisyenler (Milliyet)

Anadolu’nun dört yanındaki üniversitelerde neler olup bittiğiyle birileri ilgili mi? Emeğiyle çalışıp kurumuna katkı sunmak isteyenlerin yanında gizlenip, sadece milliyetçi sloganlar atıp, “işini yürütenlerin” yaptıklarıyla...

İntihar eden akademisyen Mehmet Fatih Traş, yaşamını sonlandırmaya karar verdiğinde, muhtemel ki ölümünün bir şeyi değiştirmeyeceğini, akıllarda, vicdanlarda bir iz bırakmayacağını biliyordu.

Muhtemel ki eninde sonunda zaten ölecek olmamız seçimini etkilememişti.

Uğradığı haksızlığı anlamıyordu.

Tam o noktada, yani sadece bir bildiriye imza attığı için dışlandığı, çok yakın bildiği insanların sırtlarını döndükleri, bir dilim ekmek için yalvarması gerektiğinin ima edildiği, kimseye kötülüğü dokunmamışken bütün kötülüklerin sorumlusu sayıldığı, kapıların bir bir yüzüne kapandığı o noktada, büyük sözlerin bir anlamı kalmamıştı.

Muhtemel ki yanına gelip omuz vermeye çalışanları çok seviyordu.

Muhtemel ki böyle öleceğini, bu şekilde biteceğini hiç düşünmemişti.

İnsanın öleceğini bilen tek canlı olduğu ve bu yüzden ölümsüzlük peşinde koştuğu önermeleri, ölmeyecek gibi yaşayanların kötülükleri önemli değildi.

Çukurova Üniversitesi’ndeki işine, sorgusuz sualsiz, gerekçesiz son verilmiş, diğer üniversitelere yaptığı bütün başvurular son dakika müdahaleleriyle geri çevrilmişti.

Yaşamına son verdi.

***
Oysa dışlananlardan olmayabilirdi.

Taşrada çalışan, hiçbir bildiriye imza atmamış olsalar da girdikleri fakültelerde doğdukları memleket, mezhepleri, etnik kimlikleri, tercihleri, çalışmalarının eleştirelliği nedeniyle suçlanan, sömürülen, kadro verilmeyen, buna rağmen üretmek, yaşamak, mesleğini yapmak için didinen ancak kimselere yaranamayan akademisyenlerden olmayabilirdi.

Ama bunlar yaşanmıyor gibi yapmamız gerekiyor değil mi?

Anadolu’nun dört yanındaki üniversitelerde neler olup bittiğiyle birileri ilgili mi?

Emeğiyle çalışıp, üretip, alın teriyle yaşayan ve çalıştığı kuruma katkı sunmak isteyen, akademik ahlaka uygun davrananların yanında gizlenip, sadece milliyetçi sloganlar atıp, “işini yürütenlerin” yaptıklarıyla.

***
Anadolu’nun farklı kentlerindeki üniversitelerden gönderilen belgeler birikiyor.

Konu; akademik teşvik.

YÖK, üniversitelerin akademik üretkenliğini artırmak için bilim insanlarının çalışmalarını teşvik kararı aldı.

Buna göre, yıl içerisinde yayımlanan akademik yayınlar, ulusal-uluslararası kongrelere katılımlar, basılan kitaplar için puanlama yapılıyor.

O puanlamanın sonunda belirlenen puanı geçen akademisyenin maaşına bir yıl boyunca teşvik bedeli ekleniyor.

Akademisyen, 12 ay boyunca bu bedeli alıyor.

Yılda 3-4 bin liradan başlayıp, oldukça yüksek meblağlara çıkan teşvik bedellerini üretkenliğe paralel olarak kazanmak mümkün.

Peki, katiyen soruşturulmayan, slogan atmak gerektiğinde en önde koşan bazı akademisyenler bunun için ne yapıyor?

Makbul sayılan bu akademisyenlerin eski yöntemleri zaten biliniyor:

Hakemli bir derginin editörlüğü elde tutularak, burada istenilen sayıda nitelikli-niteliksiz yayınları basmak.

Yurt dışında da özellikle bazı yakın ülkelerdeki dergilerle yakın temas kurup, buralarda bilimselliği son derece tartışmalı eserleri yayımlamak.

Birbirinin kopya tezleri, zaten kimse kontrol etmediğinden aynı kişilerden oluşan jürilerden geçirip, danışmanlık puanı almak.

Hiçbir yayınevinin basmadığı kitabı bir matbaaya bastırıp, basılmış kitap gibi göstermek.

Eşten dosttan jüri oluşturup, akademik alımları liyakata göre değil, tanıdığa göre yapmak.

Kritik noktaları tutup, tüm ikinci öğretim derslerini yüklenmek, katbekat fazla kazanmak.

***
Ama teşvik yeni bir uygulama.

Yöntemleri geliştirmek, puanları yükseltmek lazım.

Farklı üniversitelerden gelen belgelere göre bulunan son yöntem yurt dışına öğrenci göndermek.

Doğru düzgün dil bilmeyen öğrencileri, 5-6 hocanın kaleme aldığı niteliği tartışmalı makalelerin yazarları arasında göstermek, o öğrenci için harcırah çıkarttırıp yurt dışında o makaleyi bir biçimde okutmak.

Böylece imzası olan tüm hocalar puan kazanabiliyor.

Üniversite harcırah mı vermedi, o zaman da ceplerinden otel ve uçak bileti parası ayarlayıp öğrenciyi gönderiyorlar.

Sözünü ettiklerimiz lisans öğrencileri, yüksek lisans ya da doktora değil.

Gittikleri etkinlikler ise sadece hocaların katıldıkları paneller, oturumlar.

Bu yolla onlarca ortak makaleye imza atan hocaların kazanımları büyük.

Hem akademik teşvik almak hem hızlıca kariyer basamaklarını yükselmek mümkün.

Üniversitelerin isimleri de var.

Hızlıca, “en fazla teşvik alan üniversiteler” listesinde yükseliyorlar.

Uluslararası nitelikli yayın sıralamasında ise pek görünmüyorlar.

***
Traş, yazdığı son mesajlarından birinde, derslerinin nasıl elinden alındığını, ders ücretinin zaten mühim olmadığını ama öğrencilerin yarı yolda kaldığını anlatıyordu.

Erdemlilik, iyi ve doğru olana yönelmektir, değil mi?

İyi ve doğru olan nedir?

İnsanlık, tarih boyunca, bu sorunun yanıtını bulmak için büyük emek vermiştir.

Ortaya çıkan sonuç ise pek iç açıcı değil.

Ama inanın aslında adaletsizliği görüp, anlamak çok güç değil.

3 Eylül 2015

Erdal İzgi - Zirveden Dibe... (Milliyet EGE)

2013’de…
Ne sevinmiş, ne gururlanmıştık.
İzmir’in en köklü üniversitesi Ege, bilimsel çalışmalarıyla matematik-bilgisayar dalında dünya ikincisi ilan edilmişti.
Rektörümüz, hocalarımız mutlulukla…
Başarıyı yedi kıtaya duyurdu.
Harvard, Oxford, MİT üniversiteler de neymiş…
Hepsi arkamızdan nal toplamıştı. 
Acıdır, kısa sürdü.
Üniversiteye genç bilim adamı diye alınan, bu yayınları hazırlayıp dereceyi kazandıran A.Y, sahtekâr çıktı.
Çakma hoca, ülkelerdeki kitapları taramış. “kes-kopyala-yapıştır” marifetiyle üniversite adına yayınlamış…
Ege Üniversitesi’ni dünya yıldızı yapmıştı.
Sevinç kadar şaşkınlık ve şüphe vardı.
İhbarla araştırıldı, yayınlar çalıntı çıktı.
Oradan, buradan toplanmış…
Eserimiz gibi yerküreye sunulmuştu.
Tabii…
Ortalık karıştı.  
Üniversite senatosu acil toplandı.
Çakma doçentin unvanı alındı.
Kapı dışarı edildi.
YÖK kararı onayladı.
Uyanık bilge (!) bir daha yapmasın diye…
Meslekten atıldı. 
O tarihte…
Rektörü, üniversite yönetimine, “Gelin bu ödülü yakışan özürle geri verelim… Çirkinlik yapıldığını itiraf edelim… Kovduğumuz sahtekârın kurbanı olduğumuzu bildirelim” önerimizi bu köşede kağıda dökmüştük.
Kimse ne ses verdi, ne parmak oynattı.
Koca üniversite kulağının üzerine yattı.
Bayram havasıyla ilan ettiğimiz, hakkımız olmayan zafer zamanın silgisine bırakıldı.
Nasılsa unutulacaktı! 
Her gecenin, bir sabahı…
Her karanlığın bir aydınlığı gibi…
Kaçınılmaz gerçek bugün yüzümüze çarptı.
Üniversitelerin başarılarını değerlendiren kuruluş, Dünya ikincisi Ege’yi, 538’nci sıraya düşürdü.
Onurumuz, gururumuz, diplomasını taşıdığım üniversitem…
Zirveden, listenin dibine indi. 
Yanlışın var, haklı değilsen…
Özür dilemek; erdemdir.
Vaktinde özür; güzelliktir.
Geciken özür; görevindir.
Hak etmediğini özrünle iade etmek; büyüklüktür. 
Özrü bilmemek ise kör gözle gezmek…
Ucuz şekilde dillere düşmektir!

9 Aralık 2014

İntihal iddiasıyla 5 yıl hapis talebi (Milliyet)

Musa Kesler
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından, İran asıllı ABD’li bir profesörün kitabından intihal yaptığı belirlenen Prof. Dr. Mazlum Uyar hakkında 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
İntihal olayı, Prof. Ahmad Kazemi Moussavi’nin YÖK Etik Kurulu’na ve Marmara Üniversitesi’ne gönderdiği şikayet dilekçesiyle ortaya çıkmıştı. George Washington Üniversitesi’nde “İslam Hukuku” dersleri veren Moussavi, dilekçesinde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde görevli Prof. Dr. Uyar’ın “Religious Authority in Shiite Islam” adlı kitabından bölümleri kendisini referans vermeden kullandığını öne sürmüştü. YÖK ve ÜAK yaptığı incelemede intihali tespit etti ve Uyar’ın unvanları iptal edilerek ‘yardımcı doçent’ seviyesine indirildi. Savcılığın başlattığı cezai soruşturma da tamamlandı. İddianamede dava konusu iki kitaptaki bilgilerin birbiriyle örtüştüğü belirtildi. Savcılık, Uyar’ın “Fikri ve Sınai Haklar Kanunu”na aykırı hareket edip, ‘intihal’ yaptığını belirterek 5 yıla kadar hapis cezası talep etti. Uyar, savcılıkta suçlamaları kabul etmedi. Ancak YÖK ve Marmara Üniversitesi tarafından hazırlanan raporlar iddianamede delil olarak gösterildi

3 Temmuz 2014

İntihalci ilahiyatçının Prof. unvanı geri alındı (Milliyet)

Musa Kesler
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Mazlum Uyar’ın doçentlik tezini “intihal” gerekçesiyle iptal etti. Uyar’ın doçentlik ve profesörlük ünvanları da geri alındı. Zamanaşımı süresi dolduğu için meslekten atılmayan Uyar, akademik hayatını Yardımcı Doçent olarak devam edecek. 

İntihal olayı, Prof. Dr Ahmad Kazemi Moussavi’nin YÖK Etik Kurulu’na ve Marmara Üniversitesi’ne gönderdiği şikayet dilekçesiyle ortaya çıktı. George Washington Üniversitesi’nde “İslam Hukuku” dersleri veren İran asıllı Prof. Moussavi, dilekçesinde Prof. Dr. Uyar’ın “Religious Authority in Shiite Islam” adlı kitabından bölümleri kendisine referans vermeden kullandığını belirterek konunun soruşturulmasını istedi. Kitabın kendisinin doktora tezi olduğunu ve çok sayıda Arapça ve Farsça orijinal kaynağa dayanarak hazırladığını belirten Moussavi, “Durumu yakın zamanda farkettim, 100 sayfa intihal yapılmış” dedi. Moussavi dilekçesinde 2000’de Türkiye’de özel bir üniversitede Farsca dersleri verdiğini de belirterek “Türklerin misafirperverliğini de unutmadım” dedi. 

Tez mercek altına alındı 
Moussavi’nin başvurusu üzerine Marmara Üniversitesi Etik Kurulu, Uyar’ın “Şii Ulemanın Otoritesinin Temelleri” başlıklı doçentlik tezini mercek altına aldı. Dört profesörden oluşan bilirkişi heyeti inceleme neticesinde Uyar’ın Moussavi’nin kitabından intihal yaptığını belirledi. Bilirkişi Heyeti hazırladığı 9 Ocak 2014 tarihli raporda, “Prof. Dr. Mazlum Uyar’ın intihal teşkil eden eyleminin uluslararası camiada ülkemizi ve üniversitemizi zor duruma soktuğu ve itibarını zedelediği açıktır“ ifadeleri yer aldı. Rapor YÖK’e gönderilerek Uyar’ın meslekten çıkarılması istendi.

YÖK de onayladı
İddiaları inceleyen YÖK Disiplin Kurulu da yaklaşık 100 sayfalık intihal yapıldığını tespit etti. Ancak 2 yıllık zaman aşımı süresi dolduğu için “meslekten çıkarma” cezası uygulanamadı. YÖK, akademik ünvan yaptırımı için bir yazı yazarak durumu Üniversitelerarası Kurul’a iletti. 26 Haziran’da Konya’da toplanan Kurul, tüm iddiaları gündeme aldı. Yapılan incelemelerin ardından ‘intihal var’ kanaatine varıldı.  

Akademik soruşturma devam ederken, Prof. Moussavi savcılığa başvurarak Uyar’ı şikayet etti. Moussavi, Uyar’ın “Fikri ve Sınai Haklar Kanunu”na aykırı hareket ettiğini belirterek cezaladırılmasını istedi. Bu soruşturma da devam ediyor.

İddiaların odağındaki Prof. Dr. Uyar ise: “Henüz Üniversitelerarası Kurul’un kararı bana ulaşmadı. Böyle karardan da haberdar değilim. YÖK’teki soruşturma da zamanaşımı nedeniyle kapandı. İddia ve suçlamaları kabul etmiyorum.”

26 Ocak 2014

Pelin Batu - Tan yeri ağarınca (Milliyet)

Hırsızlık bir hayat felsefesidir. Bazen insanlar zorluk ve yokluktan çalar. Cezası büyüktür. Yıllar önce Antep’te baklava çalıp 9 yıl hapis cezasına çarptırılan çocuklar gibi, iki yıl evvel İstanbul’da “açtım, param da yoktu” diye poğaça çalan çocuğun 12.5 yıla kadar hapsinin istenmesi gibi.
İkinci tür hırsızlık, arsızlık ve acziyetten gelir.
Büyük çalınca hırsız olmazsın, akıllı olursun.
Midas’ın topraklarındayız, normaldir; doyumsuzluk mitolojimize işlemiş.
Krallar ve kralcılar vahşi kapitalizmin dizginlerini ellerine alınca onları kimse durduramaz. Çalmayana enayi gözüyle bakarlar.
Hırsızlığı hayatımızın her evresinde görüyoruz.
Mesela üniversitelerimiz bir intihal cennetidir.
YÖK sağ olsun bunu resmen galat-ı meşru hale getirmiştir.
Kağıt üzerinde bir yasamız var ama Devlet Memurları Yasasıyla çeliştiği için işlemiyor. Kanunu değiştirmek için çaba sarf eden yok, işlerine gelmiyor.
Zaten bir ÖSYM başkanımız intihalle suçlanmamış mıydı? Koskoca profesör doktor, Peter Latzke adlı şahsın makalelerinin üzerine kendi ismini yazıp 9 bölüm süren bir yazı dizisi “yazmamış” mıydı? 

Medya da aynı müzik de
Üniversite Konseyleri Derneğini bir Milli Eğitim bakanının kitaplarında intihal yapıldığını sayfa sayfa rapor ettiğinde sonuç ne olmuştu? Sıfır.
Ak Partinin “ustalık dönemi” Eğitim bakanı, “İntihal suçlamasının arkasında Ergenekon var” demişti, dosya kapanmıştı.
Normal bir ülkede bu şahısların okuldan atılması ve titrlerinden olması gerekirken, bizde tanıdıklar sayesinde paça kurtarılıyor, komplo teorileriyle üste çıkılıyor.
Medyada durum farklı değil. Bu kadar yıldır sayısız dergide fotoğraf çektirmiş bir insan olarak şunu söyleyeyim, neredeyse hepsi çakma karelerden ibarettir.
Şunu yapar çoğu fotoğrafçı ve editör: ecnebi dergilerini getirip “böyle bir çekim” yapmak istiyoruz deyip kare kare aynı fotoğrafları çekerler. Bu klipler için de geçerli; çoğu popçumuzun klipi copy-paste’tir. En meşhur müzisyenlerimizin şarkıları yabancı meslektaşlarından nota nota alınmıştır. Film ve dizileri adapte ederlerken bile kolaya ve ucuza kaçarlar. Ünlü romancılarımıza gelince, onlar da bu suçlamalardan muaf değildir. Zaten kopya ya da değil, bir süre sonra fark etmez. Post-postmodern bir zeminde meta-kurgusal açıdan bakacak olursak, yeni bir şey yapmış olurlar: kopyanın kopyanın kopyası yenidir!
 
Evlat reddedilemez
Her şeyin çok ama çok büyük götürüldüğü işbu günlerde diğer hırsızlıklar ne masum kalıyor, değil mi? Her şey o kadar aleni ki, acıtıyor.
Yargı keyfi, polis müttefik olunca hırsız elbette büyük bir özgüvenle çalıp çırpar.
Hep altyapı sorunumuz olduğu söylenir-haksızlık etmeyelim.
Bizim ülkede hırsızlığın meşrulaştırılması için mükemmel bir altyapı hazırlanmıştır: ihale yasası bin bir defa değiştirilmiş, intihal yasaları ihlal edilmiştir. Oğullar, bacanaklar, eltiler korunsun diye hukuka taklalar attırılmış, her karşıt kul darbeci ilan edilmiştir.
Kanunumuza göre “evlat reddetmek” de imkansızdır, bunu da not edelim.
Amerikalı iktisatçı Richard Florida küreselleşen dünya için yaratıcı/yenilikçi ekonomi önerirken üç T kuralından bahseder: talent (yetenek), teknoloji ve toleranstan. 3T formülü önemlidir zira büyük balığın küçük balığı yediği, her yerin aynılaştığı bir dünyada tek çıkış yolu, yeni bir şeyler üretmek, yeni fikirlerle ayrışmaktır. Ama bunun için yetenek gerek: biz çocuklarımıza kopyayı kendi ellerimizle veriyoruz. Bunun için teknoloji üretmek gerek, biz maruldan çiroza, abajurdan ampule dışarıya bağımlıyız. Toleransa gelince, dünyada üstümüze yok!
Gençler koyun, memurlar iş-bilir, siyasetçi kurnaz olunca inovasyon yapıyoruz yapmasına: duble yollar inşa etmişiz, demir kasalara, ayakkabı kutularına. Bu yenilikçilik değilse nedir?

10 Eylül 2012

Şükrü Bülent Türtat - Milliyet Blogger "intihal"e teşebbüs eder mi? (Milliyet)

‘İntihal’ sözcüğü ile ilk kez ‘70’li yılların ikinci yarısında Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) kazandığım ‘bursla’ Amerika Birleşik Devletleri’nde(ABD) ‘Top ten’ sıralamasına giren Michigan State University’de(MSU) ‘Master’ eğitimi yaparken tanıştım.

ABD’nde eğitim yapan ‘yabancı’ öğrencilerin ‘intihale’ teşebbüs ettiklerine ‘tanık’ oldum. Amerikalı öğrencilerin kültüründe ‘intihal’ sözcüğü yer almadığı gibi;algılamakta dahi zorlanıyorlardı. 

Amerikalı öğrenciler ‘kopya çekmek,’ ‘sıra arkadaşının kağıdına bakmak’ vb. gibi ‘bilgi hırsızlığını’ bugüne kadar hiç tanımamışlar ve teşebbüs dahi etmemişlerdir.

Bir öğrencinin ‘intihal’ yaptığı tespit edildiği an kazandıkları ‘Master’ veya ‘Doktora’ dereceleri geri alınır; tezleri iptal edilir. Bu ‘hırsızlık sabıkası’ gibi ‘akademik siciline’ işlenir.

‘İntihal’ nedir? Hep birlikte irdeleyelim mi?

‘İntihal’ diğer bir ifade ile ‘fikir hırsızlığı’; en hafif deyimle ‘aşırma’ anlamı taşımaktadır. Başka birinin ‘yapıtını’ ya da ‘yazısını’ kendinin gibi gösterme alışkanlığıdır.

Başkasının bir konuda kaleme aldığı veya söylediği yapıtı o kişiye bir atıfta bulunmadan, kendi yapıtı olarak kamuoyuna deklare etmektir.

‘İntihal,’ ‘hırsızlık yapmak,’ ‘hortumculuktur.’Özellikle ‘akademik alanda,’ ‘edebiyatta’ (Roman/öykü) başkalarının emekleri üzerinden kolayca ‘haksız kazanç’ veya ‘sosyal prestij’ sağlamakla diğerlerine de cesaret veriyorlar.

İnternetin yaygınlaşması ile birlikte ‘intihalin’ alanı da giderek yaygınlaşıyor. İnternetten ‘kopyala’ ve ‘yapıştır,’ ‘bir yapıttan bir bölümünün kopyalanması’ da gerçek ‘intihal’ örnekleridir. ‘İntihal’ bilinçli olarak veya olmadan; referans gösterilmeden alıntı yapılmasıdır.

Son yıllarda ülkemiz üzerinde ‘intihal’ ve ‘bilimsel sahtecilik’ bulutları dolaşıyor. Bazı önde gelen ‘edebiyatçılar,’ ‘akademisyenler’ ve hatta ‘öğrenciler ‘ dahi ‘toplumsal normları’ aşmışlardır.

Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi Orhan PAMUK da Hariciyeci, Yazar Fuad CARIM’ın ‘Kanuni Devrinde İstanbul’ adlı yapıtından ‘intihal’ yapmakla ‘şaibe altında’ kalmıştır.

2007 yılında ODTÜ, Dicle Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve ÇOMÜ’den 14 akademisyen ‘uluslararası bilimsel dergilerde’ yayımlanan 65 makalede ‘intihal’ yapmakla suçlanmaları Türkiye hakkında ‘soru işareti’ oluşturmuş; ‘akademik puanını’ düşürmüştür.

Avrupa Birliği(AB) ülkelerinde, özellikle Almanya başta olmak üzere birçok ülkede ‘intihal’ yaşanmaktadır.

Romanya Başbakanı da dünyanın en ünlü ‘vahşi doğa ve hayvanlar’ dergisi Nature tarafından doktora tezinin bir bölümünde ‘intihal’ ile suçlanmıştır.

Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri’nde(ABD) ve İngiltere’de üniversitelerin ‘Etik Kurulları’ ‘intihal’ ile kurumsal anlamda mücadele ederken; Almanya ve AB Ülkelerinin genelinde on yıllardır ‘bilimde intihale hoşgörü gösterilmiş ve şaibeli durumlara da kayıtsız kalınmıştır.

2002 yılında ABD University of Virginia’da çeşitli fakültelerde ‘dönem ödevlerinde’ ‘intihal’ yaptıkları tespit edilen 45 öğrenci üniversiteden atılmış, mezun olan üç öğrencinin de “Lisans Diploması” iptal edilmiştir.

Ne yazık ki; ‘intihal’ ülkemizde sisteme yayılmış ve derinlere inmiştir.

‘Dürüst Milliyet Bloggerlara’ sesleniyorum:‘ Dürüst olmayanların’ kestirmeden bir yerlere varıp bunun yanlarına kar kalması mümkün değildir! 
 
Çünkü Milliyet Blog Kullanım Koşulları’nda; Milliyet Blog Hizmeti, ‘başkalarının fikri ve telif haklarına tecavüz edecek şekilde kullanılamaz’ maddesi ile ‘İNTİHALE TEŞEBBÜS ÖNLENMİŞTİR.’

Nereye kadar?

Bizler de “Milliyet Blog” yazarları olarak “amatör” ve “yaratıcı” ruh yapısı ile “düşünce” ve “fikir” özgürlüğünü ”ÖZGÜN” yazılarına yansıtan “heterojen kültürün” ürünü “MİLLİYET BLOG AİLESİ’Nİ OLUŞTURDUK…

AİLE BİREYLERİ ‘İNTİHALE’ TEŞEBBÜS EDER Mİ?

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.