NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

8 Ocak 2010

Prof. Dr. Kayhan Kantarlı - AŞIRMACILIKTA SONA DOĞRU

Türkiye Üniversiteleri'nin Değerli Öğretim Üyeleri,
(Not: Sınırlı sayıda öğretim üyesine gönderebildiğim bu mesajı, içeriğinde ele alınan bilim etiği ile ilgili gelişmelerin tüm öğretim eleamanları tarafından öğrenilmesi yönünden, gerek lisans üstü öğrencileriniz gerekse üniversitenizdeki/başka üniversitelerdeki arakadaşlarınıza olabildiğince yayılması, şüphesiz toplumda etik bilinci oluşturma çalışmalarına önemli bir katkı olacaktır.)
Bilindiği gibi intihal (aşırmacılık) üniversitelerin YÖK düzeninde kangrene dönüşmüş kanayan bir yarasıdır.YÖK ve Üniversiteler bu yaranın tedavisinde bazı önlemler (YÖK disiplin yönetmeliğinde intihalin meslekten çıkarılmayı gerektiren bir disiplin suçu olarak tanımlanması ve üniversitelerin etik ilkeler ilan etmesi gibi) almış gözükseler bile bunların kağıt üzerinde kaldığını, intihal yapanlara taraftarlık anlayışı ile yaklaşılarak korunmaya alındıklarını, hatta anabilim dalı başkanlığından dekanlığa kadar uzanan akademik görevlere atanarak "intihal yapsaydı hiç dekan atarlarmıydı?" sorusuna,bizlerin "atamazlardı" yanıtı vereceği varsayılarak suçsuz gösterilmek istendiklerini biliyoruz.
Ancak bu yüz kızartıcı sürecin sona ereceği umudunu veren güzel gelişmeler olmaktadır. Yöneticilerin Bilime, bilim insanlığının saygınlığına ihanet demek olan bu tutumlarına karşı yıllardır dolaylı ya da doğrudan yürütülen "akademik ahlak" mücadelesi nihayet meyvelerini vermeye başlamıştır. Ders kitapları bağlamında çok net ve açık bir (everensel) intihal tanımı içeren ilk meyvenin ne olduğu aşağıda ki yazıda ele alınmıştır. İlk bakışta özel olarak TÜBA'nın Ders Kitabı yazarları ödülüne aday olanları ilgilendiriyor gözükse de, bu meyvenin giderek hem üniversite, hem TÜBA ve hem de TÜBİTAK ortamıının tüm arenalarında hazmedilmesi, sevindirici bir gelişme olarak kaçınılmazdır.
Kitap ya da bilimsel makele olsun tüm öğretim üyesi yazarların ve tabiiki üniversite ve araştırma kurumları yöneticilerinin, yazıda değinilen taahhütnamedeki, ilk defa bu açıklıkta ifade edilen koşulların "uymaları gereken hukuksal ve ahlaki" kurallar olarak öğrenmesi bile şimdiden büyük bir kazançtır.
Bu meyveyi veren ağacı sulayanlara hepimiz teşekkür borçluyuz.
İyi okumalar
Sevgi ve saygılar
Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi


DERS KİTABI YAYIN ETİĞİNDE ÖNEMLİ BİR GELİŞME

Cumhuriyet Bilim Teknik 08.01.2010
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üniversite düzeyinde telif ya da çeviri uluslararası standartlarda Türkçe ders kitabı yazımını teşvik etmek amacıyla 2008 yılında “TÜBA Üniversite Ders Kitapları Ödül Programı” adıyla çok değerli bir girişim başlattı. 2010 yılı programına ait duyuru ve başvuru koşullarına kurumun web sayfasından ulaşılabiliyor.
Kayhan Kantarlı, Ege Üniversitesi Fizik Bölümü, kayhankantarli@gmail.com
TÜBA’nın bu ödül programıyla ilgili başvuru koşulları arasında, ödül için başvuran yazardan/çeviri editöründen talep edilen bir de taahhütname var. Taahhütnamede, kitabın yazımında/çevrilmesinde yayın etiği kurallarına ve telif haklarına uyulduğunun beyan edilmesi istenmektedir [1]. Ülkemizdeki araştırma ve yayın etiği sorunlarının çözümüne önemli katkısı açıından bu yüz güldürücüdür.
TÜBA’yı böyle bir taahhütname istemeye götüren nedenin, birçok meslekdaşımızın yazdığı ders kitaplarında yayın etiği ve telif hakları kurallarına uymamasından kaynaklanan etik sorunların, üniversitelerin başlıca “akademik dürüstlük” sorunu haline gelmesi olduğuna hiç şüphe yok. Bilim ve Yayın Etiği’nden sapmaların, Türk bilim insanlarının ulusal ve uluslararası saygınlığını tartışılır hale getiren boyutlara ulaştığını gösteren işaretler çoktur. Bu durumun başlıca sorumlusu ise YÖK ve üniversite yöneticilerinin, bilim ahlakı-akademik dürüstlük gibi, mesleğimizin en önemli değerleri karşısındaki ilkesiz, içtenliksiz ve korumacı tutumu olduğunu açıktır.
Hepimizin kınamamız gereken bu ayıplı tutum, bilimsel yayınların niceliği karşısında niteliği ve bilim ahlakına uyulmasını savunan akademisyenler tarafından Cumhuriyet Bilim Teknoloji Dergisi başta olmak üzere, popüler bilim dergileri ve sempozyum, konferans ve panel gibi platformlarda yıllardır tartışılıyor. Bu tartışmalara katılanların başlıca amacı, evrensel etik kodlara dayalı, akademik toplumca üzerinde uzlaşılmış bir “bilim, eğitim, yayın ve akademik yönetim etiği anlayışı”nın, tüm üniversitelerde yaygınlaşmasını, benimsenip uygulanmasını sağlamaya çalışmak olmuştur.
TÜBA’nın “Ders kitapları Telif ve Çeviri Eser Ödülleri” dolayısıyla adaylardan istediği taahhütnamenin içerdiği koşullar, bu tartışmalara katılanların, yayın etiğinin ders kitabı cephesinde hem YÖK mevzuatındaki etik kurallar ve hem de Fikir ve Sanat Eserleri Yasası (FSEY) bağlamında yerleşmesini önerdikleri evrensel anlayışla [2] oldukça iyi örtüşmektedir.
Bu taahhütnamede, ödüle aday gösterilecek yazardan/çeviri editöründen uyması istenen koşullar şöyle: “Kitapta yer alan/alacak olan ve başka kaynaklardan temin edilen tüm görsel malzemeler (fotoğraf, re-sim, grafik, illüstrasyon, harita, çizim vb.) için telif haklarını ya da izinlerini almış olmak ve bu görsellerin kaynağına ilişkin bilgileri ayrıntılı biçimde göstermiş olmak”. Görüldüğü gibi bu koşullar, FSEY’ye uyma kuralı yanında en ağır bilim etiği ihlalini oluşturan intihal(=aşırma) tanımına da hiç kimsenin itiraz edemeyeceği çok net bir hukuksal-bilimsel açıklık getiriyor.
Aslında TÜBA bu taahhütnamenin temelini oluşturan “bilim insanları için evrensel bilim ahlakı ilkeleri”ni yıllar önce yayımladığı Bilim Etiği Kamuoyu Duyurusu’nda (2002) [3] ilan etmişti. Bu ilkeler aşırmacılığı yasakladığı gibi, başkalarının eserlerinden aşırma yapan kişilerin kayrılmasının da gerçek bilim insanlarının sorumluluğu ile bağdaşmadığını açıkça vurgulamaktadır.
Bu bağlamda TÜBA, ders kitapları ödülüne aday olan kitap yazarlarından söz konusu taahhütnameyi istemekle, şüphesiz kamuoyuna ilan ettiği bu ilkelerin gereğini yapmıştır. Böylece örneğin, yararlanılan tek bir kaynağın bile gösterilmediği ders kitapları ile ilgili yayın etiği soruşturmalarında bilirkişilerin, başka eserlerden kaynak göstermeden yapılan alıntı ve uyarlamaları intihal iddialarından bağışık kılabilmek için kurmaya çalıştıkları [4]“anonim bilgi sığınağının çürük temelleri, tüm bilim kurumlarına da örnek oluşturacak şekilde yıkılmış olmaktadır.
TÜBA’nın istediği yayın etiği taahhütnamesiyle, onca yıllık “toplumda bilim etiği oluşturma çabaları”nın amacına ulaşmaya başladığını görmek umut verici, son derece önemli bir gelişmedir.

Prof. Dr. Altan Onat - Bilimsel yayınlarda 5 yıldır ciddi duraklama (CBT)

Cumhuriyet Bilim Teknik 08.01.2010
Türkiye’nin bilimsel yayın sayısı bakımından dünyadaki payının, 2004’ten önceki dönemde sergilediği %14’lük yıllık artış hızı, son beş yıllık dönemde %4’e geriledi; üstelik binde 13.7’lik bu pay 2009 yılında binde 13.6’ya indi. Bilim ve teknolojide ileri ülkelerle aramızdaki mesafeyi kapama ihtiyacı sürdüğü halde, bu uzun süreli durağanlık bilim politikası ve uygulamasındaki ciddi kusurları göz önüne sermektedir.
Prof. Dr. Altan Onat alt_onat@yahoo.com.tr, Istanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi
Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Rekabet İndeksi’nde ülkemiz 60’ıncı sıradan geride olduğu gibi, son yıllarda bir de hafif gerileme eğilimindedir. TV spotlarında “sanayi devleri”nin yerli makinelerin “tıkır tıkır” işlediği gereğini halka duyurmaya çalıştığı üzere, bilimsel ve teknolojik araştırmalar rekabet gücüne (ve ayrıca sağlığımıza) önemli katkıda bulunur. Bu itibarla bilimsel yayın performansımızı yakından izlemek gereklidir. Kamuoyu içi boş “açılımlar”, kurumlar-arası çekişmeler, kutuplaşmalarla işgal edilirken ve işsizlik acı çektirecek düzeylerde sürerken, bilim performansımızın değerlendirmelerine hiç değilse yetkililerin itibar etmelerinde isabet vardır.
Bilim platformundaki gelişmenin en güvenilir göstergesi, araştırmaların dünyada sağladığı yankıdır; bunda da yüksek atıf alan çalışmalar (örneğin 40 ve üzerinde) düşük atıflardan oluşan atıf birikiminden daha fazla gösterge değeri taşır. Atıf sağlamanın yıllar süren bir gecikmeye bağlı olması, yayın sayısının izlenmesini gerektirmektedir.
Buna ilişkin 2009 yılı verilerini internette Web of Knowledge’den elde edilebilmekteyiz. Bu yazıda bilimsel yayın geneli ile ilgili veriler açıklanacak, son 12 yıldaki gidiş değerlendirilecek ve bazı ülkelerle karşılaştırma yapılacaktır.
2009 yılında Türkiye uluslar sıralamasındaki 18.liği korumaktan öteye gidemedi. Ülkemiz kurumlarından kaynaklanan, 19,494’ü makale olmak üzere, toplam 24,197 yayın üretildi. Bir sene öncesine göre %3 daha fazla yayın üretir görünmesi, çok-uluslu yayınların genelde artmasıyla açıklanabilir. Bunları dikkate alan “ulusların toplam yayın sayısı içindeki binde payı” olarak Türkiye’nin 2008’de binde 13.7 olan payının geçen sene binde 13.6’ya gerilediği anlaşılıyor.
Bu sonuç, tatmin edici olmaktan uzaktır. Bunun geçici bir değişkenlik olup olmadığını incelemek için son 12 yıllık bilimsel yayın payımız Şekil 1’de grafik biçimde gösteriliyor. Y ekseninin logaritmik olarak resmedildiği grafikte, kalın çizginin simgelediği binde payımız 2004 yılında bir kırılma sergilemekte. Ona öncelik eden 7 yılda aldığımız pay yılda ortalama %14 gibi çok iyi bir artış hızı gösterdi. Oysa son 5 yılda Türkiye’nin payı yılda ortalama sadece %4 gibi düşük bir artış yaratabildi. Bu kesinlikle yeterli sayılamaz; dolayısıyla 2009 yılındaki %1 azalmamız, geçerli bir eğilimin belirginleştiği şeklinde yorumlanmalıdır.
Uluslar sıralamasında 1997’de 27’ncilikten her sene bir ülkeyi geçmek suretiyle, 2004 yılında 20’nciliğe yükseldik. Geçtiğimiz ülkeler Norveç, Meksika, Finlandiya, Danimarka, Avusturya, İsrail, Belçika idi. Son beş yılda sadece (bize yakın bulunan) İsveç ile Polonya’yı geride bırakabildik. Oysa, eski tempoda gidebilseydik, bugün Hollanda’nın önünde 13’üncülüğe yerleşebilirdik.
Bu bağlamda İran örneğini hatırlamalıyız. Daha on yıl önce bilimde Türkiye’nin beşte biri kadar bir oranla yer alan İran, bu arada büyük bir hamle yaparak geçen yıl 22’nci sıraya yükseldi. Son 5 yıldaki tempoların sürmesi halinde, İran’ın 2012 yılında ülkemizin önüne geçmesi beklenir.
Şekil 2’de ülkemiz, yıldızı parlayan ve bilimde orta düzeye çıkmış beş ülkeyle, Güney Kore, Brezilya, Tayvan, Polonya ve İran ile bilimsel yayın sayısına göre karşılaştırılmaktadır. Brezilya hariç, nüfusu en fazla olan Türkiye, sadece Polonya ve İran’ın önündedir. Üstelik 2008 yılına kıyasla 2009’daki gelişme açısından da ülkemiz, Polonya dışında, en geridedir (siyah noktalar).
Sonuç olarak, Türkiye bilimsel yayın sayısı bakımından –bir sene önceki değerlendirmemizdeki sonucu (1) doğrular biçimde– son beş yıllık dönemde duraklamaya girmiştir. Ekonomik resesyondan çıkmak için birçok önlemler alınırken, bilimsel duraklama karşısında siyasi iktidar, YÖK ve üniversitelerden oluşan sorumlu ve yetkililerin ne zaman ve nasıl harekete geçeceği merakla beklenmektedir. Bu bakımdan kaybedilen her yıl, küresel rekabette geri getirilemeyecek sıkıntılar yaratacaktır.
Kaynak: 1. Onat A. Bilimsel makale üretiminde yavaşlama 4 yıldır sürüyor. Cumhuriyet BT 16 Ocak 2009, sayı 1139, s. 15.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.