NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın

2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

Bilim Akademisinin Sahte Belge ve İmza Üretimi Hakkındaki Açıklaması (2025) lütfen tıklayın

“Sahte Diploma Soruşturması” Hakkında Kamuoyu Bilgilendirmesi - Türkiye Barolar Birliği (2025) lütfen tıklayın

Prof. Dr. Bahattin Baysal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Dr. Bahattin Baysal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Şubat 2010

Prof.Dr.Kayhan Kantarlı - BİLİM AHLAKI, KORUNMASI SCI YILDIZLARINA BIRAKILAMAYACAK KADAR KUTSAL BİR DEĞERDİR

Not: Bu mesajın alıcıları Ekim 2005 deki "Bilim Etiğine Saygı Çağrısı" na imza veren ülke genelindeki yaklaşık 600 öğretim elemanıdır. Mesajın Üniversitelerin kanayan yarası "araştırma ve yayın etiği" nin nasıl kurumsallaştırılabileceği sorusuna yanıt aramak ve bulmak durumunda olan tüm meslakdaşlarımıza ulaşması önem taşımaktadır, bu nedenle "akademisyen arkadaş" adres listelerinize dağıtarak katkılarınız ricasıyla.
Türkiye Üniversiteleri'nin Değerli Öğretim Elemanları,
"Bir çoğunuzun okumuş olabileceği gibi, TÜBA Şeref Üyesi Sayın Prof. Dr. Bahattin Baysal 22.01.2010 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji (CBT) Dergisi’nde yayınlanan "Üç Nokta Üç Görüş", başlıklı yazısının “SCI dergilerindeki yayın sayısı kendisininkinden az olan öğretim üyelerinin, YÖK düzeninin yerlerde sürünür hale getirdiği bilim ahlakına sahip çıkma haklarının olmadığı” gibi sorumluluktan uzak bir anlayışla kaleme aldığı üçüncü bölümünde şahsıma karşı haksız ve gerçek dışı suçlamalarda bulunup sizler önünde küçük düşürmek istemişlerdir.
CBT Editörü Sayın Orhan Bursalı, Profesör Baysal'ın söz konusu yazısıdaki suçlamalarının yanıltıcı olduğunu belgelere dayalı olarak yanıtlama zorunluluğum nedeniyle, Sayın Baysal'ınkinden çok daha uzun olan yanıtımı bu günkü CBT de (12 Şubat 2010) yayınlamışlardır. Gösterdiği anlayış nedeniyle kendisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın Baysal'ın yazısı ve yazıdaki suçlamalarına bu günkü CBT de verdiğim yanıtı, kaynak gösterdiğim web sayfalarındaki belgeleri de incelemeniz dileğiyle bilgilerinize sunuyorum.
Değerli meslekdaşlarım,
1) Prof. Baysal'ın TÜBA şeref üyesi ve "hocaların hocası" payesine ulaşmış bir bilim insanı olarak aşağıdaki yazısında yaptığı “fakültesinin (önceki) dekanını 10 yıldır intihal suçu ile itham ettiğim” şeklindeki haksız suçlaması, yanıtımı okuyunca sizlerinde açıkça göreceğiniz gibi herşeyden önce bu konudaki gerçekleri ve dolayısıyla TÜBA'nın bilim ahlakı konusundaki çelişkilerini CBT okurlarından gizleme gayretinin bir sonucudur. Bu çelişkinin en önemli göstergelerinden biri, yazısında söz ettiği dekanın başka eserlerden aldığı alıntıları kullanarak tek bir kaynak göstermeden yazdığı 450 sayfalık Kimya kitabı için, 2002 de TÜBİTAK’a yaptığım suç duyurusundan 6 yıl sonra, kendisinin de içinde bulunduğu bazı TÜBA üyelerinin “yazar tek bir kaynak göstermemekle ayıp etmişse de bu alıntılar intihal değil, birçok kitapta bulunan anonim bilgidir” anlamında verdikleri-ayıplanan fiil dolayısıyla aslında intihal iddiamın haklılığını teslim eden- raporlarla aklanmış gösterildikten sonra TÜBA asil üyesi seçilmesidir.
Aşağıdaki yanıtımda sayın Baysal'a bu konuda akılcı/bilimsel bir ricada bulundum. Bu ricamın karşılanması halinde hem kendilerinden, hem de yazısında söz ettikleri (önceki) dekandan CBT okurları ve sizler önünde özür dileyeceğimin bilinmesini isterim.
2) CBT okurları ve sizler Profesör Baysal'ın söz konusu yazısında, yazıları okumadığı için "intihal ihbarcılığı" yaptığım gerekçesiyle küçük görüp yok saydığı iki SCI yayınımı, yanıtımda kaynak gösterdiğim web sayfalarından indirip okuduktan sonra, bu yazılarda "ihbarcılık yapmak değil,12 yıldır yayından düşürülemeyen bu yazılarla literatüre geçmiş ve ayrıca TÜBİTAK tarafından verilen ceza dolayısıyla yargı kararıyla kesinleşmiş bilimsel yolsuzlukların" açıklandığını görecek ve bu yolsuzlukların sorumlularından biri olan öğretim üyesinin dekan atandığını öğreneceksiniz. Sayın Baysal’ın bu gerçek karşısında ne düşüneceğini bilemem; ancak, bilimsel yolsuzlukları litaratüre geçmiş ve TÜBİTAK’tan aldığı etik cezası yargı kararıyla tescil edilmiş bir öğretim üyesinin dekan atanmasını masaya yatıran bir yazı yazarak, bilim etiğini yerlerde süründüren YÖK düzeninin yöneticiler ittifakına iyi bir “bilim ahlakı dersi” vermek isteyeceğini hayal ediyorum.
Sevgi ve Başarı Dilaklerimle
Prof. Dr. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü
Bornova, 35100 İzmir
e-mail: kayhankantarli@gmail.com, kayhan.kantarli@ege.edu.tr
Tel: (0232)-3884000/2380
________________________________
Prof. Dr. Bahattin Baysal’ın Yazısı:
Üç Nokta Üç Görüş
8 Ocak 2010 günlü CBT dergisinde yayımlanan 3 yazı üzerindeki görüşlerimi size ulaştırmak istiyorum. Bahattin Baysal
Son 6 ayda, rahmetli Erdal İnönü ile birlikte yıllar önce Türkçeye çevirdiğimiz “Kuantum Mekaniğine Giriş” adlı klasik bir kitabın TÜBA tarafından desteklenen baskı işleri ile verdiğim uğraşı, sözünü edeceğim üç konuda daha ayrıntılı yazılar hazırlamamı engelliyor.
1 – İlk konu Prof. Celal Şengör’ün makalesindeki bir saptama ile ilgili: “Fransız ihtilali faciası”, “Fransız ihtilali felaketi” sözleri yazıda geçiyor. Oysa, “Fransız İhtilali” yeryüzünde bütün özgürlüklerin kaynağı olarak bilinen evrensel bir halk destanıdır. Kimya bilimi kurucusu A. Lavoisier de bu ihtilalde giyotine gönderilmiştir. Ancak birtakım elitlerin kurban edilmesi bu devrimin yüceliğini silemez. Evrensel kültüre ters düşen bir yaklaşım! “1917 Rus Devrimi” de 20. yüzyılın en güçlü halk ihtilalidir. Gazi Mustafa Kemal’in “Anadolu Devrimi” tüm mazlum ülkelerin ışık kaynağı olmuştur. Çin’deki Mao’nun “Kültür Devrimi” için öğücü bir söz söyleyecek bir insanın olabileceğini düşünmüyorum.
2 – Prof. Dr. Altan Onat her yıl Türkiye’de üretilen bilimsel yayın sayıları üzerinde yararlı makaleler yayımlar. Son dört yılda yayın sayıları artışında bir duraklama olduğunu saptıyor. Nedenleri üzerinde bir görüşü yok! Oysa, 2009 yılında, yayımlanan 24.197 yayına, Türkiye’de yayımlanan dergilerdeki yazıların SCI’de yer alması önemli bir katkı sağladı. Kesin bir sayı vermek kolay değil. Ben bu katkıyı, 100 dergi X 50 makale = 5000 olarak tahmin ediyorum.
Görülüyor ki, gerçekte, makale sayısında önemli bir azalma var. Bunun nedeni, 19 Temmuz 2007 günlü Nature dergisinde yayımlanan “Türk fizikçilerinin aşırma töhmetinin” bilimsel yayın dünyasına yansımasıdır. Türkiye’den yayına sunulan birçok makalenin incelenmeden iade edildiğini biliyorum. Gerçi, 16 Kasım 2009 günlü TÜBA konferansında Türkiye adresli yayınların genellikle niteliksiz makaleler olduğunu ayrıntılı olarak açıklamıştım!
3 – Bir üçüncü konu var ki açıklamadan geçemeyeceğim. Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, 40 yıldır Ege Üniversitesi Fizik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştığını yazdı. SCI’de (4) makalesi olduğu görülüyor. Bu makalelerin ikisi Azerbeycanlı fizikçilerin makaleleri. Onları dergilere, “daha önce yayınlanmış makaleler olarak” ihbar ediyor. SCI bunları da Kantarlı’nın makalesi olarak gösteriyor. Kantarlı özetle 2002 ve 2009 yıllarında iki küçük makale yayınlamış. 40 yılda (2) küçük makale yayınlamış bir fizikçi, TÜBİTAK Bilim Ödülü almış, 200 kadar makalenin yazarı olan fakültesinin dekanını (10) yıldır “intihal” suçu ile itham ediyor.
__________________________________________________
Kayhan KANTARLI'nın Prof. Dr. Bahattin Baysal’a Yanıtı:
TARTIŞMA-EDİTÖRE MEKTUP
Baysal’ın suçlamalarına yanıt
Kayhan Kantarlı, Ege Üniversitesi Öğretim üyesi, mailto:kayhankantarli@gmail.com
1. Hangi Sorumluluk Kimin? Prof. Dr. Bahattin Baysal’ın 22.01.2010 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji (CBT) Dergisi’nde yayınlanan Üç Nokta Üç Görüş başlıklı yazısında [1], “SCI dergilerindeki yayın sayısı kendisininkinden az olan öğretim üyelerinin, YÖK düzeninin yerlerde sürünür hale getirdiği bilim ahlakına sahip çıkma haklarının olmadığı” gibi bir anlayışla, şahsımı kamuoyu önünde küçük düşüren haksız suçlamalarını reddediyorum.
Baysal, kendisiyle aynı unvana sahip olan öğretim üyelerinin, diğer tüm akademik-mali hak ve sorumlulukları gibi, bilim ahlakına sahip çıkma konusunda da aynı mesleki sorumluluk altında olduklarını bilmiyor olamaz. Ayrıca ÜAK Doçentlik Etik Komisyonu’nun yıllarca başkanlığını yapmış olması, kendisine bu konuda daha fazla bir sorumluluk yüklemiştir.
2. Anonim Bilgi Operasyonu: Baysal’ın şahsıma karşı yıllar önce yaptığı küçük düşürme girişimini, yazısında tekrarlaması, aslında isabetli oldu. Yazısında söz ettiği dekanın başka eserlerden aldığı alıntıları kullanarak, tek bir kaynak göstermeden yazdığı 450 sayfalık Kimya kitabı için 2002’de TÜBİTAK’a yaptığım suç duyurusundan 6 yıl sonra, “yazar tek bir kaynak göstermemekle ayıp etmişse de, bu alıntılar intihal değil, birçok kitapta bulunan anonim bilgidir” anlamında raporlar verildikten sonra, TÜBA üyesi seçildi.
Bu gerçeklere karşın, konuyla ilgili uyuşmazlığımızı çözmek ve bana, hem kendisinden hem de (önceki) dekandan özür dileme fırsatı yaratmak için Baysal’dan rica ediyorum: “Yayın etiğinde önemli bir gelişme” yazımda belirttiğim [2], TÜBA’nın, Türkçe yazılmış Üniversite Ders Kitapları için istediği yayın etiği taahhütnamesini [3], lisans öğrencileri için yazdığı Kimya kitabı ile ilgili olarak, TÜBA üyesi (önceki) dekanımıza da imzalatsın ve yayınlasın.
3. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz: Baysal SCI’ye giren bilimsel dergilerdeki (okumadığı anlaşılan) iki yayınımı yok hükmünde sayıyor [1]. Bu suçlama, Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözlerinin değerini gösteriyor. Sayın Baysal’a öncelikle internetten açıklamalı tercümesiyle birlikte indirebilecekleri [4] bu yazıları öneriyorum.
Okurlar, SCI’ye giren Çekoslovak ve Polonya Fizik dergilerinde yayınlanmış bu iki yazıda, Profesör Baysal’ın dediği gibi “Azerbeycanlı fizikçilerin makalelerinin daha önce yayınlanmış makaleler olduğu” gibi bir ihbarda bulunduğumu değil, “mensubu olduğum EÜ Fen Fakültesi Fizik Bölümündeki bazı öğretim üyelerinin, Azeri bir Profesörle birlikte bu dergilerde yayınladıkları üç (sözde) bilimsel makalede yaptıkları bilimsel yolsuzlukları, kanıtlara dayalı olarak açıkladığımı” görecekler.
Bu iki yazı, başvurum üzerine, ilgili dergi editörlerinin soruşturma açıp, yazarların bu makalelerine kabul raporu veren hakemlere incelettikten ve yazarların savunmasını aldıktan sonra yayınlanmıştır. Adı geçen yazarların söz konusu makalelerindeki intihal ve bilimsel kandırma içeren yolsuzlukları, literatüre geçmiştir. Bunun dışında, Üniversite ve YÖK bu olayı örtbas etmeye çalışsa da, TÜBİTAK, bu makaleleri nedeniyle açtığı soruşturmada, yazarlara, kurumun desteklerinden üç yıl mahrumiyet cezası verdi. Bu cezanın iptali için açılan davaların reddedilmesiyle, söz konusu bilimsel yolsuzluklar yargı kararlarlarıyla da kesinleşti. Bu yolsuzlukların hem bilimsel hem de hukuksal olarak tescil edildiği, YÖK ve EÜ Rektörlüğü’nce bilinmesine karşın, intihali kesinleşen makalelerin yazarlarından bir öğretim üyesi, geçen yıl fakültemize dekan olarak atandı [5].
Son olarak: Evet, meslek yaşamımın dörtte birini aşan bu son döneminde, tüm üniversitelerde ve özellikle de genç öğretim elemanları arasında hızla yükseldiği fark edilen bilim etiği yoksunluğunun aşılması için yürütülen akademik mücadeleye, yazı, konferans, bildiri, imza kampanyası ile katkı vermeye çalıştım. Bu benim için mesleki sorumluluktu.
Bu süreçte, SCI’ye giren yabancı dergilerde beş, hakemli ulusal dergilerde üç olmak üzere toplam olarak ancak sekiz bilimsel makale yayınlamış; biri uluslararası, on biri ulusal toplantıda olmak üzere toplam on iki bilimsel bildiri sunmuş; çoğu Cumhuriyet Bilim Teknik, Bilim ve Ütopya, Bilim ve Gelecek dergilerinde olmak üzere bilim, eğitim ve bilim etiği konulu on dört popüler bilim yazısı yazabilmişim [6]. Son 12 yıllık bu dönem öncesinde gerçekleştirdiğim bilimsel etkinliklerimi ise, isteyenler aynı web sayfasındaki [6] kişisel akademik bilgilerim arasında görebilir. 40 yıllık akademik yaşamımda yapabildiklerimden onur duyuyorum.
Kaynaklar:
[1]Baysal B., CBT, sayı 1192, s.15(2009);
[2]Kantarlı, K., CBT, sayı 1190, s.14 (2010)
[3]http://www.tuba.gov.tr/userfiles/file/files_tr/oduller/Taah%C3%BCtname.doc
TÜBA Üniversite Ders Kitapları Telif ve Çeviri Eser Ödülleri Taahhütnamesi: http://www.tuba.gov.tr/index.php?id=403
[4]http://sci.ege.edu.tr/~kantarli/
[5]www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=26138; http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=10648548
[6]http://akademik.ege.edu.tr/Akademik/Bilgiler/Bilgi01.asp?adi=KAYHAN&soyadi=KANTARLI&ksn=04.0 0624

23 Kasım 2007

Prof. Dr. Bahattin Baysal - Bilimsel yayınlarda etik sorunlar: Kurumlar arası karmaşa (CBT)

Cumhuriyet Bilim Teknik 23.11.2007
Türkiye'de bilim dünyası, 19 Temmuz 2007 günlü Nature Dergisi'nde yayımlanan "Türk fizikçileri aşırma (intihal) töhmeti altında" yazısı ile sarsıldı. 15 Türk fizikçinin yazdığı 67 makalenin e-baskı arşiv'den çıkarıldığı bildiriliyor. Mersin, Çanakkale, Dicle ve ODTÜ üniversitelerinden 15 fizikçinin adları veriliyor. Bahattin Baysal , Türkiye Bilimler Akademisi
Türk bilim dünyasında tanınmamış kişiler. Aşırma içerdikleri ileri sürülen makaleleri ayrıntıları ile inceledim. Makalelerin konuları güncel: relativite, kozmoloji, yerçekimi, kara delikler vb. Bazı makalelerde, uzun ya da kısa paragrafların başka yazarların çalışmalarından alındığı, yazarların makalelerini daha albenili gösterme gayreti içinde oldukları görülüyor. İncelemeyi sürdürünce ortaya çıkan durum insanı şaşırtıyor: 16 sayfalık bir makalenin hemen yarısı, daha önce yayımlanmış üç-beş makaleden olduğu gibi alınmış!
11 Ekim 2007 günlü Nature dergisinde Dekan Prof. Dr. İhsan Yılmaz 'ın bir açıklaması yer aldı: "Aşırma? Hayır, sadece iyi İngilizceyi ödünç aldık" diyor. Sanıyorum, yukarda açıkladığım durumu bir bilim insanı kabul edemez. Aşırma ölçüsü geçilmiş, talan edilmiş!
Bana göre, kısa veya uzun, bir başka makalenin bir paragrafı yeni bir makalede kullanılamaz. Kaynak göstererek ve yeniden yazmaya gayret ederek benimsediğiniz bir görüşe makalenizde yer verebilirsiniz. Bu bağlamda, Mustafa Salti gibi yetenekli bir fizikçinin bu tür ucuz yöntemleri benimsemesi hüzün vericidir.
İHBAR ETMEYE GELİNCE
Yukarda belirttiklerim benim kişisel görüşlerimdir. Bu tür görüşlere dayanarak meslekdaşlarını üniversite etik kurullarına bildirecek yerde yabancılara ihbar etmek yanlıştır. Bu nedenle, Prof. Dr. Metin Balcı'ya katılmıyorum. Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin bazı fizikçileri bu durumu Dr. Paul Ginspark'a bildirmekle Türk bilimine onulmaz zarar vermişlerdir. Son haftalarda, İstanbul'dan bilimsel dergilere sunulan makalelerin hakemlere gönderilmeden iade edildiklerini öğrendim.
Aşırma sözü edilen makalelerde alıntı yapılan paragraflar sarı renklerde boyanıyor. Bu sarı sayfaya tıklarsanız alıntı yapılan makaleyi tümü ile görüyorsunuz. Elin adamı sizlerin saflığı üzerinden ne yaman reklam yapıyor !
Üzerinde durulması gereken bir başka sorun da "Nature" dergisinin bu konuyu bir hayli saptırarak "Türk Fizikçilere" toptan mal etmesidir. Tipik bir Batılı sömürgeci davranışı.
2002 yılında ABD'de BELL laboratuarlarında Alman fizikçi Dr. Jan Hendrick Schön'ün "Science" ve "Nature" dergilerinde 20 araştırmacı ile birlikte yayımladıkları 24 makaleden 16'sında deney sonuçlarını değiştirerek sahtecilik yaptığı saptanmıştı. (CBT, 17 Mart 2003, Rekor Düzeyde Bir Sahtecilik. B. Baysal.) "Nature" dergisinde Alman ve Amerikan fizikçilerin sahteciliği başlıklı bir yazı çıkmadı!
YAPILMASI GEREKEN İŞ NEDİR?
Türkiye'de yapılan bilimsel araştırmalar1990'lı yıllardan sonra büyük bir ivme kazandı. 2006 yılında bilim indekslerine giren yayın sayısı 18,680'e ulaştı. Gerçekte, bu yayınların büyük bir kısmının çevre kirliliği, atık sular gibi belediye hizmetleri ve sağlık servisleri kapsamında yer aldıkları biliniyor. Bütün dünyada bu tür uygulamaların yürürlükte olduğunu unutmamak gerekir.
Bilimsel yayın sayılarındaki bu hızlı artışa karşın, yayınların nitelik bakımından yetersiz olduğunu ayrıntıları ile açıklıyoruz. Bilimsel araştırma geleneği bulunmayan bir ülkede yaşıyoruz.
Etik sorunu nedir? Yönetmeliklerde yazılan örnekleri bir tarafa bırakalım. Etik sorunlara yol açan niteliksiz çalışmaların kimyadaki örneklerini verebilirim: Akademik yaşama yeni girmiş bir araştırıcının tez hocasının çalışmalarını sürdürmesi etik bakımından yanlıştır. Basit analiz sonuçlarını ikinci düzey dergilerde yayımlamak bilim dünyasına katkı sağlamıyor. Organik moleküllerde küçük değişiklikler yaparak X-ışınları ile yapılan deneyleri yurt sathında sürdürmek ucuz bir araştırma konusudur. Niteliksiz çalışmalarla yayın sayılarını arttırmak genellikle tembel araştırmacıların başvurduğu bir yoldur. Tüm niteliksizliklerin, yeterli sayıda üstün düzeyde bilim adamlarının yokluğundan türediği kuşkusuzdur.
Yayınlarda etik sorunların giderek büyüdüğü ortaya çıkınca çeşitli devlet kurumlarında etik kurullar oluşturuldu. Yayın etiği kuralları kitapçıklar halinde düzenlendi. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), TÜBİTAK, çeşitli Sağlık Kurumları etik kuralları açıkladılar.
Sayısal olarak hızla büyüyen üniversite doçentliği başvurularındaki etik sorunları incelemek için Üniversitelerarası Kurul'ca oluşturulan ilk etik kurul çalışmalarını 4 yıl sürdürdü. İlerleyen yıllarda bu kurulun deneyimlerinden yararlanıldığını sanmıyorum. Özetle, çeşitli etik kurulları, kuralları düzenleyen kitapçıklar var. Uygulamaya gelince tümünün yetersiz olduğu anlaşılıyor.
YAPTIRIMLAR NİÇİN YETERSİZ?
Yurt çapında yükseköğretimde, üniversitelerde ve bilimsel yayınlarda etik sorunların giderek arttığı; denetleme düzeninin işletilmediği biliniyor. Bu başıbozuk düzenin kaynağı nedir? Ana sorunun kurumlar arası karmaşadan kaynaklandığı söylenebilir. Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ile. YÖK - üniversitelerle, YÖK - TÜBİTAK ile, Sağlık kuruluşları - Sağlık Bakanlığı, tıp fakülteleri, hastaneler birbirleri ile anlaşmazlık içindedir. Türkiye Bilimler Akademisi'ne (TÜBA gelince "tam siper". Devletin kurumları arasında uyuşmazlık kabul edilemez.
ANA SORUN NEDİR?
Kanımca, bu kargaşanın kökeninde "Devlet Adamı" niteliği taşıyan yeterli sayıda insanların bulunmayışı yatıyor. Siyaset ve yönetimde, sınırlı sayıda bazı emekli büyükelçiler ve emekli hâkimler dışında devlet adamı denilecek şahısların azlığı dikkat çekicidir. Televizyon yorumcuları ve basında köşe yazarları ile devlet kurumlarını yönetme olanağı yoktur. Ülke sorunlarını düzene sokmak, ülkeyi yönetmek için öne çıkanların işidir. Kurumları yönetenlerin bu bilinci paylaşmaları gerekir.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.