NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın

2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

Bilim Akademisinin Sahte Belge ve İmza Üretimi Hakkındaki Açıklaması (2025) lütfen tıklayın

“Sahte Diploma Soruşturması” Hakkında Kamuoyu Bilgilendirmesi - Türkiye Barolar Birliği (2025) lütfen tıklayın

Dr. Kaan Öztürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Kaan Öztürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2013

Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - Şişme dergiler, yeniden

Energy Education Science and Technology dergisinden geçtiğimiz yıl içinde bahsetmiştim. Matematik Dünyası’ndaki yazımın yayınlanmasından sonra, başka araştırmacıların da aynı rahatsızlığı paylaştığını görme imkânım oldu.
Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi bölümü hocalarından Umut Al, bilimsel yayıncılık istatistikleri konusunda çalışan en üretken uzmanlardan biri. Aynı bölümden çalışma arkadaşı İrem Soydal ile beraber yazdıkları “Dergi Kendine Atıfının Etkisi: Energy Education Science and Technology Örneği” başlıklı makaleleri geçen ay Türk Kütüphaneciliği dergisinde yayınlandı.
Al ve Soydal özenli bir analizle EEST dergisinin şaibeli işleyişini ve atıf manipülasyonunu göz önüne seriyorlar.
3 Temmuz 2012 tarihi itibariyle EEST’deki 633 adet yayına 7727 kez atıf yapılmıştır. Bu atıfların sadece 481’i EEST dışındaki dergilerden gelirken, EEST için dergi kendine atıf oranı yaklaşık olarak %94’tür. Derginin “erişilebilen” az sayıdaki makalesi incelendiğinde, genellikle atıfların grup olarak yapıldığı ve yazıların içeriğinden çok derginin etki faktörüne katkı sağlayacak nitelikte olduğu görülmektedir. Daha önceki örneklerle karşılaştırıldığında, bu durumun dergi etki faktörünü yükseltmek için uygulanan manipülatif bir yaklaşım olabileceği ve derginin her an Journal Citation Reports dışında kalma riski ile karşı karşıya bulunduğu düşünülmektedir.
Ama işin kötü tarafı şu ki, ticari kaygılarla çalışan Thomson Scientific, bir dergiyi Journal Citation Reports‘dan çıkarsa bile atıf veritabanı olan Web Of Science‘dan çıkarmıyor. Oysa Türkiye’de atama-yükseltme kriterleri ve yayın teşviki ödülleri Web of Science listelemesine dayalı.
Tekrar görüyoruz ki, bilimsel niteliği yükseltmek istiyorsak, kâr amaçlı kuruluşların sayısal göstergelerine bel bağlamaktan vazgeçmek mecburiyetindeyiz. Her dergi, her araştırmacı, her makale kendi başına değerlendirilmeli.
EEST dergilerinde yayınlanan makaleler açık erişimli değil. Kütüphanelerin abone olduğu yaygın veri tabanlarında da bulunamıyorlar. Yani evrensel bilime katkıları yok. İnternette bulunabilen bazı makaleler, EEST’nin atıfları nasıl şişirdiğini (polisiye dizilerdeki deyimle, modus operandi’sine) görmemize yardımcı oluyor.
Bu konuda Hacettepe’li araştırmacılar Umut Al ve Haydar Demirel’den çok kıymetli bilgiler aldım. Elbette hatalarımın sorumluluğu bana aittir.
Özetle durum şu: Editörler makalenin herhangi bir yerine, özellikle yuvarlak bir cümleye, pat diye 10-15 EEST makalesi referansı koyuyorlar. Referansların tam metinlerine de ulaşılamadığı için, atıfın orada yeri var mı yok mu belirsiz kalıyor.
Atıf şişirmesi yapan bütün dergilerde görüldüğü gibi, makalenin uzunluğuna göre çok fazla sayıda referans veriliyor. EEST referansları, referans listesinin sonunda arka arkaya verilmiş oluyor.
Referans vermenin bir standardı yok; referans listesi ne alfabetik sırada, ne de makale içinde anılma sırasında. Hoş, derginin formatında hiç bir şeyin standardı yok. Makalenin ortasında yazı puntosunun değiştiği bile oluyor.
Birkaç örnek:
  • E. Taş vd., The effects of web-supported and classical concept maps on students’ cognitive development and misconception change: a case study on photosynthesisBu makalenin içinde “Overcoming misconceptions is very crucial during the learning processes of individuals. Therefore, a lot of researchers reported that traditional teaching approaches are not particularly effective at changing misconceptions [1, 56-72].” şeklinde bir referans var. Bir seferde 18 atıf yapılıyor, bunların on tanesi EEST’ye, bir kısmı da yazarların kendi makalelerine. Kaldı ki referans verilen makaleler doğrudan bu cümleyi (yani, geleneksel eğitim yaklaşımlarının yanlış kavrayışları değiştirmediğini) ispatlamıyor. Referanslar arasında “Astrofizik kavramlarını ebru sanatı ile öğretmek” veya “Kimya denklemlerini dengelemek için cebirsel ve matris yöntemlerini kullanmak” gibi başlıklar var. Torbayı doldurmak için tıkıştırılmışlar.
  • T. Ç. Akıncı vd., Coherence analysis between hydrogen flow and electricity current in fuel cellsYakıt hücrelerindeki hidrojen akışını inceleyen makalede, yazının akışına hiç uymayan bir şekilde damdan düşme bir cümle görüyoruz: “Renewable energy sources such as, solar irradiation, wind, and water flow, biogas, biohydrogen and other biofuels are particularly interesting [5, 7, 21-32].” Evet, bu 14 referansın hepsi EEST dergisinden!
  • Ö. Özyurt, Analysis of asynchronous dialogues to reveal the effect of discussions on learning programming languages by candidates of computer programmers.Internet forumlarından bahsedilen bu makalenin en sonuna şu cümle ve beraberinde bir kitlesel atıf eklenmiş: “If we take all the characteristics of ADFs into consideration, we see that these mediums are rather useful, beneficial, available and interactive sources [41-48].
    Atıf yapılan makalelerin başlıklarına bakacak olursanız alâkasız şeyler görüyorsunuz: “Social, economic, environmental and policy aspects of biofuels” (Biyoyakıtların sosyal, iktisadi, çevresel ve politik yönleri – yazan EEST’nin baş editörü), veya, “Effect of late coming during the lecture on the rate of learning performance” (orijinal başlığın saçmalığına sadık kalarak çevirirsek: Ders sırasında geç gelmenin öğrenme performansı oranına etkisi).
  • Daha güzeli de var. R. Yumrutas ve M. Unsal’ın “Modeling and performance analysis of a house heating system with a ground coupled heat pump” başlıklı makalesinde metin içi atıflar en fazla 23′e kadar gidiyor, ama referans listesinde 28 başlık sıralı. 24-28 arası referansların hepsi EEST makalelerine, ama metin içinde hiç zikredilmemişler.Amaan, Thomson Scientific’in atıf sayma sekreterleri makalenin içine mi bakıyor sanki. Uğraşma cümle uydurmaya, listeye koy gitsin.
    Bu makale bu haliyle EEST sitesindeki “Top Articles” listesinde de mevcut.
  • Dergilerin yayıncısı olan Sila Science şirketi, “Top Articles” başlığıyla bazı makaleleri açık erişime sunmuş. Geçen yaz baktığımda yoktu, herhalde yeni. Bu listeden birini alalım: “Passive cooling methods for energy efficient buildings with and without thermal energy storage – A review” (N. B. Geetha, R. Velraj)Referans listesinde 182-199 arası silme EEST makalesi (başka referanslar da var). Makalenin son iki paragrafında bu onsekiz makaleye, ikiye bölünmüş olarak, toplu atıf var. Referansların bulunduğu cümleler yine damdan düşme, ve referanslarda yine alâkasızlık var. Sözgelişi, pasif soğutma yöntemi seçiminin iklime ve yapı malzemesine bağlı olduğunu ifade eden cümlede verilen referansların bazıları:
    A new validation tool of weather forecast for engineering applications” (Mühendislik uygulamaları için yeni bir hava tahmini doğrulaması aracı),
    Nanotechnology in vehicle’s weight reduction and associated energy savings” (Aracın ağırlık azaltımında nanoteknoloji ve ilgili enerji tasarrufu),
    Renewable energy and its university level education in Turkey” (Yenilenebilir enerji ve Türkiye’de üniversite seviyesinde eğitimi).

    Ayrıca bu toplu atıf yapılan cümleler makalenin diğer kısımlarına göre çok bozuk bir İngilizceyle yazılmış. Bütün bunlar, eklemenin sonradan yayıncı eliyle yapıldığını düşündürüyor.
Bu ve benzeri dergilere yayın gönderen araştırmacıların bilmesi gereken önemli birşey var: Bu laçkalık saklı kalmıyor, herkes tarafından görülüyor. Amacınız bilime katkıda bulunmaksa, ayak oyunlarıyla yüksek tesirli gibi gösterilen ama aslında dünyada kimsenin okumadığı dergilere makale yollamayın. Daha iyi araştırma yapın ve daha iyi dergileri hedefleyin. Yok, amacınız bilim yapmak değil de sadece kadro almaksa, bilin ki değerlendirme komisyonları ve jüriler bu dergilerin nasıl şeyler olduğunu şıp diye anlıyor.
Şu haliyle bu dergiler, gerek İngilizcelerindeki özensizlik, gerek bilimsel seviyelerinin şüphe götürürlüğü, gerekse özensiz formatlarıyla hiç bir saygı uyandırmayan haldeler. Yazık. Oysa istenseydi, az bir çabayla güzel ve ciddi bir bilimsel mecra olabilirdi.
Açıkça yazılmasa da, birkaç farklı yerden, dergide makale yayınlama ücreti olarak 600 TL talep edildiği bilgisi geldi. Bu doğruysa, kolay kazanç hırsı bilimsel niteliği sürgün etmiş demektir.

23 Haziran 2012

Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - ŞİŞME DERGİLER ve YAYIN ETİĞİ İHLALLERİ (Matematik Dünyası )

MD okurlarına söylemeye lüzum yok ama, araştırma yapmak zor iştir. Önce yeterince ilginç bir çalışma konusu bulmanız, sonra o konuda yazılmış olan literatüre hâkim olmanız, ondan sonra hem orijinal hem de dişe dokunur bir katkı yapmaya çalışmanız lâzım. Bu iş hem sebat hem de zaman ister; yeri gelir eğlencenizden, eş dost gezmesinden, hatta ailenizle geçireceğiniz zamandan feragat edersiniz.
Her alanda olduğu gibi, bilimde de emek vermeden ekmek yemek isteyenler çok. Kestirmeden ünvan edinmek, saygınlık kazanmak, mevki sahibi olmak isteyenlerin başvurdukları sahtekârlıklar çeşit çeşittir, saymakla bitmez. Deney verilerini çarpıtan, hatta düpedüz uyduranlardan tutun da, başkasının yaptığı çalışmayı kendisininmiş gibi gösteren intihalcilere kadar, yayın sahtekârları geniş bir yelpazede marifet gösterirler.
Bireysel sahtekârlıklarının yanında, örgütlü etik ihlâlleri de çok yaygın. Hattâ bunların bazıları çeşitli dergilerin editörleri eliyle organize ediliyor. Aşağıda niteliksiz yayınların ve dergilerin nasıl olup da bilimsel istatistiklerde üstlere çıktığını gösteren bazı örnek vakalar anlatacağım. Bu olaylar, uygulayanların aşırıya kaçmaları sayesinde ortaya çıktı, ama radarın altında kalanların çok daha yaygın, sayılarının çok daha fazla olduğunu tahmin edebiliriz.
El Naschie VAKASI
Editörlük ahlâkı ihlâli konusunda en meşhur isimlerden biri olan Mısırlı Muhammed El Naschie, Almanya’da eğitim gördükten sonra, 1974′de University College London’dan inşaat mühendisliği doktorası aldı. Matematik veya fizik eğitimi almamış olmasına rağmen teorik fiziğe el attı ve “E-sonsuzluk teorisi” adını verdiği bir “fraktal kozmoloji modeli” oluşturdu.
1991′de Elsevier bünyesinde Chaos, Solitons & Fractals (CSF) isimli bir dergi kurdu, baş editörlüğünü üstlendi, ve bu dergide 1993′den 2009′a kadar tam 322 makalesini yayınladı.
El Naschie’nin bilimsel ahlâk açısından skandal olan uygulamaları 2008′de dünya çapında duyuldu. Teorik fizikçi Zoran Škoda CSF’nin Aralık 2008 sayısında çıkacak olan 36 makaleden beş tanesinin El Naschie tarafından yazıldığını fark etti. Dahası, kalan 31 makaleden 11 tanesi de El Naschie’nin teorisi ile ilgiliydi ve bu makalelerde ona toplam 58 atıf yapılıyordı. Bu sayının özel bir durum olmadığı da belliydi: CSF’de sadece 2008 yılında El Naschie imzalı tam 60 makale yayınlanmıştı.
Škoda bu durumu CSF’nin editör heyetine bildirdi. Karşılığında, heyetin hukuk müşaviri olduğunu söyleyen birinden, “hakaretamiz” mektuplar yazmaya devam ederse dava edileceği tehdidi aldı.
Škoda’nın çalışma arkadaşı fizikçi John Baez, El Naschie’nin bazı makalelerini okuyunca içlerinin tamamen boş olduğunu gördü. Blogunda, bu makalelerden biri için şöyle yazdı:
"Bu makale etkileyici moda terimlerle cilalanmış disiplinsiz nümerolojiden ibaret. Von Neumann’ın sürekli geometrileri ve Alain Connes’in çalışmalarına atıfla başlıyor ama bu fikirleri hiç kullanmıyor. “E-sonsuzluk” terimi belli ki Naschie’nin “teorisi”nin adı, ama bu teorinin ne olduğunu anlatmıyor. Kısacası makalenin başlığının ve özetinin, muhteva ile ilgisi çok az.
Her gün bu tür çöpler içeren emailler alıyorum, hepsini cevap vermeden siliyorum. Ancak El Naschie’nin bu makaleleri yüzeysel de olsa itibara sahip, editörlüğünü yaptığı bir dergide yayınlatması bu vakayı farklı kılıyor."
Nature dergisinin vakayı 27 Kasım 2008 tarihli sayısında haber yapmasıyla hikâye dünya çapında duyuldu.
El Naschie bunun üzerine Nature dergisine hakaret davası açtı, ayrıca John Baez’i de dava açmakla tehdit etti. John Baez yazısını, Nature ise haberini sitelerinden kaldırdı (bu yazılar halen El Naschie Watch sitesinde arşivlenmiş durumda). Ama ok yaydan çıkmıştı. 2009 Mart başında El Naschie, sonra da editör heyetinin tamamı CSF’den uzaklaştırıldı. Dergi bir süre kapalı kaldıktan sonra yeni bir heyetle tekrar açıldı.
El Naschie şimdi emekli; Mısır’da ve İngiltere’de yaşıyor. Hakkı yenmiş büyük bilimci rolüne büründü. Kendisini Nobel ödüllülerin arkadaşıymış gibi gösteren fotoşoplu resimler sergiliyor, hakettiği Nobel ödülünün Yahudi lobisi tarafından engellendiğini iddia ediyor. 2012 seçimlerinde Mısır devlet başkanlığına aday.
Son zamanlarda Fractal Spacetime and Noncommutative Geometry in Quantum and High Energy Physics isimli bir dergi kurmuş ve baş editörlüğünü üstlenmiş. Aynı düzeni sıfırdan tekrar kuruyor.
ATIF OYUNLARI
Akademik dünyada, bir bilimcinin yayınlarının sayısı önemlidir ama, başkalarının çalışmalarında ne kadar atıf aldığına da bakılır. Atıf sayısı, çalışmanın işe yararlığını ölçecek bir gösterge olarak kullanılır. Bir dergide çok atıf alan makalelerin çok olması da o derginin itibarı yükseltir.
El Naschie akademik dünyanın işleyişini iyi bilen bir adam. Atıf alarak istatistiklerde yükselmenin önemini biliyor. O yüzden editörlük gücünü sadece safsata yayınlamak için kullanmakla kalmadı, onlara yığınla atıf yapılmasını da sağladı.
El Naschie’nin CSF makalelerine toplam 4992 atıf var. Bunların yaklaşık 2000 tanesini kendi kendine yapmış. Böylece hem kendisi atıf indeksinde yüksek sıralara çıkmış, hem de CSF dergisini lâyık olduğu yerin çok üzerinde göstermiş. Sözgelişi 2007′de atıf sayılarına göre yapılan sıralamalarda CSF, “Matematik,Disiplinlerarası Uygulamalar” kategorisinde ikinci olmuş.
Aynı taktik sayesinde, El Naschie’nin ziyaretçi profesör olarak göründüğü İskenderiye Üniversitesi (Mısır), Times Higher Education Supplement üniversiteler listesinde 2010 yılında atıf sayısına göre sıralamada dünya çapında dördüncü sırada görünüyor. Stanford, Rice ve Harvard’ın üzerinde!
Birçok istatistikte, yazarların kendilerine yaptıkları atıflar hesaplardan düşülür, o yüzden başkalarından da atıf gelmesini sağlamak önemli. Bu amaçla, ona atıf yapan makalelerin CSF’de yayınlanmasında “kolaylık sağlamış”. Bunu yaparken tabii hakemlik prensiplerini epeyce yumuşatmış, niteliği şüpheli makaleleri yayına kabul etmiş.
Bir dergiye sadece kendi içinde atıf yapılması da kolay yakalanabilir, o yüzden bir önlem daha almış: Başka dergilerdeki kafa dengi editörlerle karşılıklı makale ve atıf paslaşmaları yapmış.
Sözgelişi, CSF’in bölge editörü Çinli makine mühendisi Ji-Huan He, aynı zamanda International Journal of Nonlinear Science and Numerical Simulation (IJNSNS) isimli bir derginin kurucusu ve baş editörü. El Naschie de IJNSNS’nin editörlerinden biri.
Bu ikisi, yönettikleri dergilerde karşılıklı birbirlerinin makalelerini (veya onlara atıf yapan makaleleri) yayınlamışlar ve birbirlerine bol bol referans vermişler.
Ji-Huan He ve IJNSNS’nin YÜKSELİŞİ
El Naschie’nin yakın çalışma arkadaşı He de yayın etiği ihlâli konusunda belli bir şöhret edindi. CSF tasfiyesinde dergiden uzaklaştırıldı, ama söz sahibi olduğu başka dergilerde aynı uygulamalara devam etti. El Naschie Watch sitesi He’nin editörlük yaptığı tam 66 dergi listeliyor. Bir kısmından uzaklaştırıldı, ama hâlâ pek çoğunda aktif.
Örnek bir vaka olarak, J.-H. He’nin baş editörlüğünü yaptığı International Journal of Nonlinear Science and Numerical Simulation (IJNSNS) dergisi özellikle önemli. Bu derginin ilginçliği şu: İçeriği açısından uzmanlar tarafından üçüncü sınıf kabul edilen bir dergi olmasına rağmen, tesir katsayısı (impact factor) ölçülerinde 2006-2009 dönemi boyunca her yıl birinci sıraya oturuyor, hem de açık farkla.
Tesir katsayısı şudur: Institute of Scientific Information (ISI), takip ettiği tüm dergilerde belli bir yılda (mesela 2008) yayınlanan tüm makalelerde, belli bir dergiye (mesela IJNSNS) önceki iki yılda (mesela 2006-2007) kaç atıf yapıldığını sayar. Bu sayının, o dergide o yıllarda yayınlanan makale sayısına bölümü tesir katsayısını verir. Kısaca, bir dergiye geçmiş iki yılda yapılan ortalama atıf sayısıdır. Doğru veya yanlış, tesir katsayısı yüksek olan dergilerin iyi, düşük olanların kötü olduğu algısı yaygındır.
2008 yılında IJNSNS’in tesir katsayısı tam 8.91 olmuş; ISI’nin uygulamalı matematik kategorisindeki 175 dergi içinde en yükseği. Onun arkasından 3.69 ile Courant Enstitüsü’nün Communications on Pure and Applied Mathematics (CPAM) ve 2.80 ile SIAM Review geliyor. Arada müthiş bir uçurum var.
Nasıl oluyor da uzmanların üçüncü sınıf dediği bir dergi, matematiğin olgun kurumlarının çıkardığı dergileri bu kadar büyük bir farkla geçebiliyor?
Dünyanın en önemli bilim kuruluşlarından Society of Industrial and Applied Mathematics (SIAM)‘ın eski başkanı Douglas Arnold ve Kristine Fowler IJNSNS’e yapılan atıfları analiz ettiler. Anlaşıldı ki bu sayılara örgütlü bir operasyon sonucu ulaşılmış, ama operasyonun amacı yayın kalitesini artırmak değil, sadece sayıları şişirmek.
Arnold ve Fowler gördü ki, IJNSNS’in müthiş tesirini yaratan atıfların en büyük kaynağı derginin editör heyeti! En çok atıf yapan kişi baş editör Ji-Huan He'nin kendisi: 2006-2007′de IJNSNS’e tam 243 atıf yapmış. Ondan sonra en fazla atıf yapan kişi (114 atıf) yine derginin editörlerinden D. D. Ganji. Onlardan sonra da 58 atıfla, bölge editörü El Naschie geliyor. Üç editör tesir katsayısını belirleyen atıfların üçte birini kendi yayınlarıyla sağlamışlar zaten.
Peki, üç editör dışındaki atıflar nereden gelmiş? Çoğu dolaylı olarak yine editörlerden.
Birincisi, derginin iç atıfları, yani yine o dergide yayınlanan makalelere yapılan atıflar. IJNSNS içindeki makalelerde 102 tane iç atıf var (diğer dergilerdeki iç atıf sayıları çok daha düşük). Ama bu birşey değil: Journal of Physics: Conference Series dergisinin bir tek sayısı 294 atıf ile, tesir katsayısına tam %20 katkı yapmış. Bu özel sayı J.-H. He’nin kendi üniversitesinde düzenlediği bir konferansın tebliğlerini içeriyor. Editörlüğünü He yapmış, hakemlik de, konferans düzenleyicisi olduğu için, onun kontrolünde gerçekleşmiş.
Dahası var: Topological Methods in Nonlinear Analysis dergisinin bir özel sayısı, IJNSNS’e 206 atıf yaparak %14’lük bir katkı sağlıyor. Bu sayının misafir editörleri J.-H. He ve Lan Xu. (Bu dergide J.-H. He’nin üç sayfalık bir makalesi var; verdiği otuz referanstan yirmisi önceki iki yıldaki IJNSNS makalelerine.) Yine aynı ikili, misafir editör olarak Journal of Polymer Engineering dergisinden IJNSNS’e 50 atıf devşiriyorlar. He’nin editörlüğünü yaptığı Zeitschrift für Naturforschung A‘dan ayrıca 50 atıf geliyor. El Naschie’nin CSF’i de çeşitli sayılara dağılmış tam 154 atıf sağlıyor.
İşin ilginci, 2008′de IJNSNS’e yapılan bütün atıfların %71.5'i önceki iki yıldaki makalelere yapılmış, yani tesir katsayısının hesaplandığı dönemdekilere. Sanki editörler “haydi katsayımızı yükseltelim” kararı vermiş ve hem kendilerine hem diğer yazarlara sadece yakın zamandaki makalelere atıf yapmaları talimatını vermiş gibi. Oysa genel olarak uygulamalı matematik alanında 10-20 yıl önceki makaleler de bolca atıf alır. Nitekim önceki iki yıldaki makalelere atıf yapma oranı CPAM için %16, SIAM Review için sadece %8.
Şebekenin nasıl çalıştığı böylece anlaşılıyor: Uyanık bir editör çevresine bir grup toplar, der ki “ne yazarsanız yazın, ama bana ve bu dergiye gerekli gereksiz bol bol atıf yapın. Makalelerin bilimsel niteliğinin hiç önemi yok. Nasılsa yayınlanacak, istediğiniz gibi yazın.” Çok dikkat çekmesin diye editör arada başka dergileri de bu şebekeye katar, birkaç şaibeli konferans düzenler, tebliğ kitabı veya özel sayısı yayınlar. Ama ortada bilim milim yoktur; bir yığın içi boş yayın vardır sadece. Bu yayınlarla insanlar kadrolara atanırlar, yükselirler, ödüller alırlar ve sistemi devam ettirirler.
ZİNCİRİN BAŞKA BİR HALKASI
Douglas Arnold başta olmak üzere birçok bilimcinin uyarısı sayesinde El Naschie ve Ji-Huan He’nin yöntemleri ifşa edildi, fakat bu yöntemleri uygulayanlar, özellikle bilim geleneği geri kalmış yerlerde yükselmeye devam ediyorlar. Bunlardan biri de Pakistanlı matematikçi Syed Tauseef Mohyud-Din.
Mohyud-Din’in kişisel web sayfasındaki bilgilere göre 350 makalesi var. Matematik alanında çalışan biri için olağanüstü yüksek bir sayı. Dahası, Mohyud-Din tam ondört derginin baş editörü. Bunlar yetmiyormuş gibi beş derginin editör heyetine dahil, üstelik birkaç tane de misafir editörlüğü var.
İşini ciddiye alan, bilimsel kaliteye önem veren kimsenin bu kadar fazla sayıda editörlüğü hakkıyla yapabilmesi tabii mümkün değil. Mohyud-Din'in El Naschie ve J.-H. He taktikleri uyguladığı açık seçik belli. Nitekim Mohyud-Din’in editörlük yaptığı ve hakem olarak katkıda bulunduğu dergilerin listesine baktığınızda J.-H. He’nin şişirme dergileriyle büyük miktarda örtüşme görebiliyorsunuz. Sözgelişi niteliksiz bir dergi olan “World Applied Sciences Journal“in baş editörlüğünü He’den devralmış. “Middle East Journal of Scientific Research” da öyle. Baş editörü olduğu dergiler arasında “International Journal of Physics“, “World Engineering & Applied Sciences Journal” gibi başlıklar da var. Bir matematikçinin bu kadar farklı alanlardaki dergilere baş editörlük yapmasını anlamak zor.
Mohyud-Din’in “seçilmiş yayınlar”ının listesi aşırı kabarık. Seçilmiş yayınlar deyince bir araştırmacının en önemli beş on makalesi anlaşılır, ama Mohyud-Din tam 298 makalesini “seçilmiş” olarak listelemiş. Bu yayınlar içinde 2006′dan eski hiç makale yok. 2006 tarihli 2 tane, 2007′de 9 tane, 2008′de 36 tane. 2009 ise bir “mucize yıl” olmuş: Tam 100 yayın. Ertesi yıl Mohyud-Din kendini aşıyor ve 2010'da 111 yayın yapıyor. Ama 2011 tarihli “sadece” 38 yayını var.
Karşılaştırma olsun diye, modern çağın en üretken matematikçisi Paul Erdös’ün yılda ortalama 25 makale çıkarmış olduğunu hatırlayalım. Hem de Erdös ders vermez, idari iş yapmaz, uyanık olduğu her saat matematikle uğraşırdı; çoğu çalışmasını da başkalarıyla işbirliği yaparak hazırlardı.
Hakkını vererek çalışan orta yaşlı bir profesörün çalışmaları birkaç yılda patlamaz; zamana yayılmıştır. Beş yılda sıfırdan 300′e çıkabilen birinin çalışma usulünden şüphe duyulur. Nitekim Mohyud-Din’in çoğu yayını kendi yönetimindeki dergilerde çıkmış, El Naschie ve He taktikleriyle.
Türk üniversitelerinde çalışanlar içinde, J.-H. He ile ve Mohyud-Din ile işbirliği yaparak, veya onlara aşırı miktarda atıf yaparak bu saadet zincirine dahil olanlar maalesef az değil. Bunlardan bazıları kantarın topuzunu kaçırıp yüzlerce “makale” yayınlayarak dikkat çekse de, “üretimini” daha makul sayılarda tutarak radarın altında kalan çok kişi olduğunu varsayabiliriz.
TÜRKİYE'den BİR ÖRNEK
Kendinin veya dergisinin yayınlarına yapay olarak atıf toplamak isteyen pek çok editör var. Bu taktikleri tespit etmek için olağandışı ve aşırı durumlara dikkat etmek gerekiyor.
TÜBİTAK’a bağlı Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’nden (ULAKBİM), 2011 Temmuz ayında alınan verilere göre, 2010’da yayınlanan Türkiye adresli en çok atıf alan on yayını şöyle sıralamış:

ULAKBİM’in yöntemi aslında hatalı: Temmuz 2011’de yapılmış bir atıf sayısı taramasına 2010 yılını dahil etmemeleri lâzım, çünkü 2010’da çıkan bir makaleye atıf yapan makalelerin basılması zaten 2011’i bulur. Normalde bu sayıların çok düşük olması lâzım. Ancak, bu kadar kısa sürede bile çok atıf alan makalelere dikkatle bakmak gerekir.
Birinci sırada Nature dergisinde çıkan bir makalenin bulunması normal; Nature dünya çapında meşhur, çok okunan bir dergidir. Zaten o makale 2010 Şubat ayında yayınlanmış; atıf almak için yeterli vakti var.
İşin tuhaflığı, diğer dokuz yayından sekizinin “Energy Education Science and Technology” isimli, adı sanı bilinmeyen bir dergiden gelmesi.
Bu dergiye www.silascience.com adresinden ulaşılabiliyor. Emsallerine göre çok amatörce hazırlanmış ve çok eksikleri olan bir site. Sitede dört ayrı dergi başlığı mevcut, ama makalelere ulaşılamıyor. Hatta, 2012 yılından önceki makalelerin özetlerine bile ulaşılamıyor. Üniversite kütüphanesi aracılığıyla girmek de makaleleri okumamı sağlayamadı. ULAKBİM Türkiye Akademik Dergi Portalı’nda mevcut değil. Web sayfasında abonelik hakkında bir bilgi yok. Sanki okunmayı istemiyormuş gibi bir hali var. Okunamayan makaleler nasıl bu kadar atıf alabilmiş, insan merak ediyor.
Dört derginin de baş editörlüğünü, halen Şırnak Üniversitesi’de rektör yardımcısı olan Ayhan Demirbaş yürütüyor. Yönetim ofisi Trabzon adresli. İletişim için sadece editörün kişisel hotmail adresi verilmiş, kurumsal bir e-posta adresi yok.
Bu tür eksiklikler haliyle derginin profesyonelliğinden şüphe duymamıza yol açıyor. Ama yine de önemli bir başarı sağlamış, kısacık zamanda yüksek atıflar alan makaleler yayınlamış. Eğer atıf almayı bilimsel kalite ölçüsü sayarsanız, kalitesi yüksek demek lâzım.
Ancak, atıfların nereden geldiğine bakınca işin rengi değişiyor. Web of Knowledge veritabanına erişebilen herkes atıfların kaynaklarını kolaylıkla analiz edebilir.
ULAKBİM listesinin ikinci sırasındaki B. Demirbaş imzalı makaleye yapılan 124 atıfın %90’dan fazlası iç atıf, yani “Energy Education Science and Technology” dergisindeki makalelerden geliyor (part A ve part B toplamı). Geriye kalan 9 atıf başka dergilerden, ama onların 7’si baş editör A. Demirbaş’ın, 2’si F. Demirbaş’ın yazdığı makalelerden geliyor.
Listenin üçüncü sırasındaki H. Balat imzalı makalenin durumu da farklı değil: Aldığı atıfların %88’i iç atıf. Başka dergilerden gelen 10 atıftan yedisi baş editör A. Demirbaş’tan, biri F. Demirbaş’tan, biri A. ve F. Demirbaş’tan, biri de M. Balat’tan.
Listedeki diğer yüksek atıflı makalelere bakınca hep benzer soyadlarını görüyorsunuz. Ailevi bir girişim mi diye düşünmeden edemiyor insan.
Sonraki sıralardaki makalelerin atıflarının analizi benzer sonuçlar veriyor: Atıfların %80-%90’ı iç atıf. Muhtemelen editör, yazarları önceki makalelere atıf yapmaya “teşvik ediyor”. Bağımsız dergilerdeki (ne kadar bağımsızsa) atıflar ise ezici çoğunlukla baş editörün yazdığı makalelerden.
(ULAKBİM istatistikleri Temmuz 2011’de alınmış, benim verdiğim sayılar ise Mart 2012’den. Geçen sürede atıf sayıları artmış. Bunun yanı sıra listeye Lancet, NEJM, Nature gibi daha makul dergiler de girmiş.)
Sonraki yılda da benzer bir durum görüyoruz: 2011’de yayınlanıp en çok atıf almış on makaleden yedisi yine “Energy Education Science and Technology” dergilerinden. Ama bu sefer başka yazarlar öne çıkmış.
Bütün yıllar içindeki toplam atıflara bakalım. “Energy Education Science and Technology” 2009’a kadar tek bir dergi iken, 2009’dan itibaren “Part A” ve “Part B” olarak bölünmüş. 2009’dan sonra, iki dergideki toplam 358 makaleye tam 4745 atıf yapılmış. Makale başına 13.25 atıf; epeyce yüksek. Ama derginin kendi içinden gelen atıfları çıkarırsanız geriye sadece 331 atıf kalıyor.
Bu iki dergiye gelen atıflar toplam 436 makaleden kaynaklanıyor, ancak bunların sadece 87’si başka dergilerde yayınlanmış, ki bunların 21’i A. Demirbaş’ın, 6’sı da M.F. Demirbaş’ın makaleleri.
Bu istatistiklerde “Part A” ve “Part B” dergilerini beraber aldım ve birinden diğerine yapılan atıfı iç atıf saydım. Editörlük ahlâkı açısından değerlendirdiğimize göre, yönetimleri bir olan bu dergileri beraberce ele almak daha doğru. Zaten bu iki dergi, atıflar bakımından neredeyse kapalı bir sistem oluşturuyor.
Özetle, büyük atıf sayılarına rağmen, bu dergileri küçük bir grup dışında kimsenin okumadığı ve kullanmadığı belli. Yazarlar kendi içlerinde dönüp duruyor, beraber yazdıkları makalelerde birbirlerine atıf yapıyorlar, sayılar böylece şişiyor.
NE ZARARI VAR?
Peki, anladık, birileri kötü editörlükle kalitesiz yayınlar çıkarıyor, bilim dünyasından kopuk, kendi küçük gruplarının içinde dönüyor olabilirler. Bunun kendilerinden başka kime ne zararı var? Yüksek kalitede çalışmak isteyene engel olunmuyor. Bilim yine ilerlemeye devam eder.
Keşke böyle olsa. Ama sayı şişirme şebekelerine dahil olanlar, dürüst bilimcilerle aynı kurumlarda çalışıyor, aynı kadrolar ve kaynaklar için rekabet ediyorlar.
Sayılara dayalı bir değerlendirme sisteminde, şaibeli dergilerde bol ama boş yayınlar yapmış olanlar haksız avantaj edinerek akademik kadroları doldururlar. O zaman da nitelikli bilim yapmak isteyenler için boğucu bir atmosfer oluşur. Özellikle idari kadrolara çıktıklarında herkesi kendilerine benzetmek için gayret sarfedecekler, “uyumsuzlar”a ise rahat vermeyeceklerdir.
Elbette atama ve yükseltmelerde sadece sayılara bakılmıyor, dosyalar komisyonlarda inceleniyor. Ama inceleyenler gerçekten bütün makaleleri dikkatle okuyorlar mı, kararları yayın/atıf sayılarından ve yayınların yer aldığı derginin tesir katsayısından hiç etkilenmiyor mu? Kaldı ki, sayı şişirmecileri kariyerlerinde yükseldikçe bu değerlendirme komisyonlarına onlar da dahil olacaklar, ve kendi benzerlerine kolaylık sağlayacaklar.
Dahası, görünüşte çok üretken ve muteber olan bu profesörler, iyi niyetli öğrencileri kendilerine çekecekler ama bu öğrencilere bilimsel araştırmanın ve makale yazmanın doğru yöntemini öğretemeyecekler. Öğrenciler sonuçta örnek aldıkları hocaları gibi olup çıkacaklar. Bunların bir kısmı gerçekle yüzleşip kariyerlerini boşa harcadıklarını fark edecek, hüsrana uğrayacaklar. Bir kısmının ise şansı yaver gidecek, kendilerine bir kadro bulacak ve sistemi yeniden üretecekler. Her iki sonuç da toplumsal bir trajedidir; insanların yeteneklerinin israf edilmesine ve bilimsel üretimin sulandırılmasına yol açar.
NE YAPMALI?
Herkesin her makalesinin dünyayı sarsması gerekmiyor tabii. Çoğumuz dar bir alanda çalışır, genellikle vasat makaleler yazarız. Dürüstlük çerçevesinde kaldıkça bunun hiç mahzuru yok, hatta böylesi gerekli, çünkü nadir önemli makaleler başka türlü çıkmaz. Problem, kişiler kendilerini, yayınlarını veya dergilerini olduğundan daha büyük göstermeye çalıştığında başlar.
Buradaki örneklerin benzerleri muhakkak her alanda sık sık görülüyordur. Bilimcilerin bu tür dergilere, editörlere, ve sisteme dahil olan yazarlara rastladıkça meslektaşlarına bildirmesi gerekli. Sadece yayın şişirmelerini değil, her türlü etik ihlâlini.
Bunları küçük gruplarda fısıldayarak, veya kapalı yazışma grupları içinde ifade etmek yeterli değildir. Sosyal medyada, bloglarda, web sayfalarında, wikilerde, hatta yıllık sempozyumlarda açıkça paylaşılması gerek. Yayın şebekeleri koca bir fil gibi; herkes sadece küçük bir kısmını görüyor. Büyük resmi görebilmek için açık bilgi paylaşımına ihtiyaç var.
Gerekirse bu paylaşımlar isimsiz de yapılabilir, çünkü ülkemizde ne yazık ki birilerini eleştirdiğinizde tazminat davası veya kariyerinizin baltalanması gibi tehlikelerle karşı karşıya kalıyorsunuz. Elbette haksız suçlamaları engellemek için vakaların iyice incelenmesi şart. Açık paylaşım sayesinde herkesin durumu kendi başına incelemesi ve fikrini belirtmesi mümkün olur, ki bu küçük ve kapalı inceleme komisyonlarının sağlayamayacağı bir faydadır.
YAYIN YARIŞI BATAKLIĞI
Sineklerle uğraşabiliriz, ama bataklık kurumadıkça, yani “yayın yarışı” devam ettikçe yayın etiği ihlâlleri artarak devam edecektir. “Sayı oyunları”nı, yani bilimsel kaliteyi basit ve yetersiz sayısal göstergelerle ölçme alışkanlığını da sorgulamalıyız.
Bilimsel üretimin kalitesini artırmak için vurgulanan noktalar nedir? (a) Daha çok yayın yap; (b) SCI (Science Citation Index) tarafından taranan dergilerde yayın yap. (c) A sınıfı, yani tesir katsayısı yüksek dergilerde yayın yap.
Bu yazıda gördük ki, bütün bu ölçülerin editörlük oyunlarıyla manipülasyonu çok kolay. Örnek verdiğim dergilerin hepsi SCI'da taranıyor. Gerekli hürmeti gösterdiğinizde hepsinde bol yayın yapmak kolay. Hepsinin tesir katsayısı yüksek (zaten manipülasyonun amacı bu), dolayısıyla hepsi A sınıfında, veya birkaç yıla kadar olacaklar. Gel gör ki, bilimsel kalite olarak çok aşağıdalar.
Bir ölçü, kriter haline geldiğinde, ölçü olmaktan çıkar. “Çok yayınım, çok atıfım olsun” motivasyonuyla çalışan bir araştırmacı, öğrenmek için değil yüksek not almak için çalışan bir öğrenci gibidir. İkisinde de kriter asıl amacı görünmez hale getirmiştir ve ikisinde de amaca ulaşmak için ahlâk dışı yollara sapma tehlikesi vardır.
Kaldı ki, etik ihlâllerini bir yana bıraksak bile, bilimsel kaliteyi yayın ve atıf sayıları ile (veya onlardan türeyen tesir katsayısı ve h-indeksi ile) değerlendirmenin çok yanlış sonuçlara götürdüğü artık biliniyor. Bu yaklaşım, atıf alabilmek için moda konuların dışına çıkmayan, fazla derine inmeyen makaleler üretmeyi teşvik ediyor.
Dergilerin bilimsel kıymetinin tesir katsayısıyla değerlendirilmesi de mahzurlu. Sadece son iki yıldaki atıfların sayılması, eski makalelerin önemsizleştirilmesini doğuruyor. Tersten bakarsak, tesir katsayısını yükseltmek isteyen bir derginin, iki yıl içinde atıf alması mümkün görünmeyen makaleleri reddetmesi teşvik ediliyor. Dahası, atıf indeksini de yöneten Thompson Scientific tesir katsayısını hesaplama tekelini elinde tutuyor, ve binlerce insanın kariyerini belirleyen bu hesabın bazı ayrıntılarını "ticari sır" olarak saklıyor.
Bu mahzurlara rağmen sayısal kriterler neden bu kadar yaygın? Çünkü herkesin kolayına geliyor. Diyelim bölümünüzde çalışmak için başvuran yirmi adaydan birini seçmeniz gerekiyor. Önce yayın sayılarına göre, sonra atıf sayılarına göre, hatta ikisini birarada değerlendiren h-indeksine göre sıralayıverirsiniz, işiniz biter. Böylece meselâ ciddi bir dergide beş makale yayınlamış, 10 atıf almış birini eleyip Mohyud-Din’in “World Applied Sciences Journal”inde 200 makale yayınlamış, 1000 atıf almış birini işe alırsınız. Bölümünüze bilimsel kalite eklenmiş olmaz, ama siz “nesnel” ölçüler kullanmış olursunuz; kimse size bir şey diyemez.
Lindsay Waters'ın beşeri bilimler ve kitaplar bağlamındaki eleştirisi, aslında her alandaki yayınlar için geçerli:
"Bugünkü durumumuza geldik, çünkü kadro alma süreci, üniversite yayınevlerinin [veya, bilimsel dergilerin - KÖ] kararlarına bağlı hale geldi. Bölümlerdeki insanlar bir adayın bilim insanı olarak değerini tayin etme işinden büyük ölçüde vazgeçtiler ve yayınevlerinin karar vermesini bekler hale geldiler. İşleri bu şekilde yürütmenin sağladığı belli kolaylıklar var. İnsanlar meslektaşlarının gözlerinin içine bakıp "bir kısmımız senin çalışmanı okuduk ve şu şu konularda eksikleri olduğunu düşünüyoruz, dolayısıyla lütfen ya bizim söylediklerimizin aksini göster ya da harika bir insan olmana rağmen gitmen gerekecek" deme derdinden kurtulmuş oluyorlar. Bunun yerine şöyle birşey söylemek mümkün: "Bizim senin harika bir insan olduğunu düşünmemize rağmen, maalesef yayıncılar kendi bildikleri sebeplerle, ki eminiz bu sebepleri seninle de paylaşmışlardır, çalışmanı değerli bulmamışlar; bu yüzden gitmek zorundasın."
(Bu yazının bazı kısımları daha önce mkoz.wordpress.com blogunda yayınlanmıştır.)
KAYNAKLAR ve dahası

31 Ocak 2012

Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - Akademik yayın dalavereleri: Her yerde

Anladım ki editörlük dalavereleri hikayeleri bitmez. Bir tek yeri eşeleyince neler çıktı, devam edilse kimbilir daha neler bulunur. Ama şimdilik amacım ansiklopedik bir katalog hazırlamak değil, bu düzenin nasıl işlediğini anlatmak. Ve tabii bir de, atıf, tesir, h-indeksi gibi sayıların yüksek olmasının her zaman büyük bilimsel başarıya delalet etmediğini göstermek.
Başa dönüp toparlayalım. Beş yılda tam 279 “makale” üreten matematikçi Ahmet Yıldırım’ın yayın listesine baktığınızda birçok El Naschie ve Ji-Huan He bağlantısı görüyorsunuz. İlk görülen, He’nin “homotopy perturbation” yöntemini kullanan bir yığın makale. Kendi başına bu yanlış değil, ama He’nin çalışma usulünü bildiğimiz için şüphemizi çekiyor.
Yıldırım’ın yayınları çok çeşitli dergilerde basılmış. Hepsinin editöryel işleyişinin arka planını bilmek imkânsız, ama He’nin parmağı olan dergiler göze çarpıyor. Sözgelişi:
  • Chaos, Solitons & Fractals dergisinde 4 yayın. El Naschie döneminin sonuna yetişmiş.
  • Önceki yazıda bahsettiğim, He’nin editöryel oyunlarla “zirveye taşıdığı” IJNSNS‘de 8 yayın. Derginin foyasının çıktığı 2010 yılından sonra yayın yok.
  • He’nin editörlüğü altındaki Computers & Mathematics with Applications dergisinde 15 yayın.
  • Yine He’nin editörlüğündeki Zeitschrift für Naturforschung‘da 14 yayın.
  • World Applied Sciences Journal dergisinde 76 yayın. Editörünü söylememe lüzum var mı?
Ve saire ve saire. Bu kadarı da çürümüşlüğü görmek için yeterli. >>>

23 Ocak 2012

Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - Akademik yayın dalavereleri: Sayılar nasıl şişirilir?

Bu yazılara “Yıldırım’ın aydınlattıkları” başlığını koysam yeridir. Matematikçi Ahmet Yıldırım‘ın üç hafta önce ortaya çıkan olağanüstü üretim listesini inceleyince çok ilginç bir ilişkiler ağı görüyorsunuz. Bu ilişkilerden biri, yayınlarının çoğunda atıf yaptığı Çinli Ji-Huan He, diğeri de tam 115 yayında ortak yazarı olan Pakistanlı Syed Tauseef Mohyud-Din. Bu yazı birincisinin marifetlerine dair; ikinciyi sonraya bırakacağım.
Yeri gelmişken, “Akademik Çürüme Monitörü“nün önceki yazıma katkısına teşekkür ederim; bu yazıyı okumaya sabrı olmayan onu okuyabilir.

Ji-Huan He‘den El Naschie’yi anlatırken bahsetmiştim: Chaos, Solitons &Fractals dergisinin bölge editörü idi. El Naschie ile birbirlerine karşılıklı paslaşmalar yaparak atıf sayılarını astronomik hale getirmişlerdi. CSF‘in foyası meydana çıkınca bütün editör heyeti ile beraber He de uzaklaştırıldı, ama bir yığın başka dergide editörlüğe devam etti. El Naschie Watch sitesi He’nin editörlük yaptığı tam 66 dergi listeliyor.
Dünyanın en önemli bilim kuruluşlarından Society of Industrial and Applied Mathematics (SIAM)‘ın eski başkanı Douglas Arnold ve Kristine Fowler, 2011′de yayınlanan “Nefarious numbers” başlıklı incelemede, tesir katsayısı (impact factor), bilimcilerin değerlendirildiği atıf sayısı ve h-indeksi gibi sayıların bilimsel üretimi ölçmek için kullanılmasını eleştiriyorlar. Bu sayıların nasıl kolayca manipüle edilebildiğine örnek olarak da J-H. He’nin baş editörü olduğu International Journal of Nonlinear Sciences and Numerical Simulation (IJNSNS) dergisini inceliyorlar. Bu incelemeyi biraz etraflıca aktaracağım çünkü çok önemli editörlük istismarı mekanizmalarını görmemizi sağlıyor.
IJNSNS, içeriği açısından, uzmanlar tarafından üçüncü sınıf kabul edilen bir dergi. Buna rağmen tesir katsayısı (impact factor) ölçülerinde 2006-2009 dönemi boyunca her yıl birinci sıraya oturuyor, hem de açık farkla.
Öncelikle tesir katsayısının ne olduğunu hatırlayalım: Institute of Scientific Information (ISI), takip ettiği tüm dergilerde belli bir yılda (mesela 2008) yayınlanan tüm makalelerde, belli bir dergiye (mesela IJNSNS) önceki iki yılda (mesela 2006-2007) kaç atıf yapıldığını sayar. Bu sayının, o dergide o yıllarda yayınlanan makale sayısına bölümü tesir katsayısını verir. Kısaca, bir dergiye geçmiş iki yılda yapılan ortalama atıf sayısıdır.
Tesir katsayısının eleştirilecek yanı çok, ama şimdi dikkatimizi dağıtmayalım. Meraklısı makaleye veya Wikipedia’ya göz atabilir.
2008 yılında IJNSNS’in tesir katsayısı tam 8.91 olmuş. ISI’nin uygulamalı matematik kategorisindeki 175 dergi içinde en yükseği. Onun arkasından Courant Enstitüsü’nün Communications on Pure and Applied Mathematics (CPAM) ve SIAM’ın çıkardığı SIAM Review geliyor. Katsayıları sırasıyla 3.69 ve 2.80. Arada müthiş bir uçurum var.
Nasıl oluyor da uzmanların üçüncü sınıf dediği bir dergi, matematiğin olgun kurumlarının çıkardığı dergileri bu kadar büyük bir farkla geçebiliyor?
Arnold ve Fowler görüyor ki, IJNSNS’in müthiş tesirini yaratan atıfların en büyük kaynağı derginin editör heyeti! En çok atıf yapan kişi baş editör Ji-Huan He‘nin kendisi: 2008′de IJNSNS’ tam 243 atıf yapmış. Ondan sonra en fazla atıf yapan kişi (114 atıf) yine derginin editörlerinden D. D. Ganji. Onlardan sonra da 58 atıfla, sürpriz, bölge editörü El Naschie geliyor. Üç kafadar editör tesir katsayısını belirleyen atıfların üçte birini kendi yayınlarıyla sağlamışlar zaten.
Karşılaştırma olarak, aynı dönemde SIAM Review‘deki en yüksek üç atıfı yapanlar sırasıyla 7, 4, ve 4 atıf yapmış, hiçbiri de editör heyetinde değil.
Peki, üç editör dışındaki atıflar nereden gelmiş? Yine dolaylı olarak editörlerden. Dergi içindeki makalelerde 102 kendine atıf %7 ile önemli bir kalem (diğer dergilerden yüksek). Ama bu birşey değil: Journal of Physics: Conference Series dergisinin bir tek sayısı 294 atıf ile, tesir katsayısına tam %20‘lik bir katkı yapmış. Bu dergide belli bir ücret karşılığında konferansınızın tebliğlerini bastırabiliyorsunuz, ancak hakemlik işlemleri tamamen organizatörlere ait. ISI tarafından tarandığı için atıf sayısını etkiliyor.
Derginin sözkonusu sayısı J.-H. He’nin kendi üniversitesinde düzenlediği bir konferansın tebliğlerinden ibaret. Tabii o sayının editörlüğünü de kendi yapmış; kim bilir hakemlik nasıl yapılmıştır.
(ISI artık tebliğleri tesir katsayısı hesabına katmıyormuş. Muhtemelen bu işin patlamasından sonra verilen bir karardır.)
Sırada, 206 atıf (%14 katkı) ile Topological Methods in Nonlinear Analysis dergisinin özel sayısı var. Misafir editörler J.-H. He ve Lan Xu. Ayrıca bu dergiye J.-H. He kısa bir makale vermiş, üç sayfalık metinde otuz referans veriyor.
Yine aynı ikili, yine misafir editör olarak Journal of Polymer Engineering dergisinden IJNSNS’e 50 atıf devşiriyorlar.
Tabii He’nin editörlüğünü yaptığı Zeitschrift für Naturforschung A‘dan gelen 50 atıfı da unutmayalım.
Önemli bir katkı da eski dostumuz El Naschie’nin CSF’inden geliyor: Yıl içine dağılmış tam 154 atıf.
İşin ilginci, 2008′de IJNSNS’e yapılan bütün atıfların %71.5‘i önceki iki yıldaki makalelere yapılmış, yani tesir katsayısının hesaplandığı dönemdekilere. Oysa genel olarak uygulamalı matematik alanında 10-20 yıl önceki makalelere bolca atıf yapılır. Nitekim aynı oran CPAM için %16, SIAM Review için sadece %8. Sanki editörler “haydi katsayımızı yükseltelim” kararı vermiş ve hem kendilerine hem diğer yazarlara sadece yakın zamandaki makalelere atıf yapmaları talimatını vermiş gibi.
Özetle burada olan şu: Editörler yazarlara, gizli veya açık, “bana veya şu dergilere bol bol atıf yapın, ben de ne yazarsanız yazın yayınlayayım” mesajı veriyor. Bilimsel kalite değil, sayıları kabartma peşindeler. Buna ortak olan yazarlar da elbette suçlu. Bir nevi “cemaat” yapılanması: Şeyhin elini öp, o da seni kollasın.
Bu oyuna dahil olanlar, yakından bakmayanları, veya dalavereyi anlayabilecek uzmanlığı olmayanları da “ben en etkili dergilerde yüzlerce makale basıyorum“, “benim teorimi binlerce makalede kullandılar” diye kandırıyorlar. Para ödülü alıyorlar, idareciliğe geçiyorlar, kadrolaşıyorlar. Arada şaşıp, iyi zannederek o dergiye makale yollayan dürüst araştırmacılar da haksız yere töhmet altında kalabiliyor.
Araştırmacıları değerlendirmekte kullanılan h-indeksi de atıf sayısına göre hesaplanıyor. Ji-Huan He kendi h-indeksi değerinin 39 olduğunu söylüyor; yani her biri 39′dan fazla atıf almış tam 39 makalesi var. Nobelli bilimciler için bu değer tahminen ortalama 35 kadar (bazen daha da azdır — bir çığır açıcı makale ile Nobel alan Harry Kroto meselâ). Editörlük sorumluluğu atıf oyunları ile çiğnenince böyle şeyler görmek normal.
Bu yazı çok uzadı, burada keselim, sonra devam ederiz.

12 Ocak 2012

Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - Akademik yayın dalavereleri:
El Naschie vakası

Ucunda kazanç olan her türlü iş eninde sonunda manipülasyon ve dalavereye maruz kalıyor. Bilim kariyeri de bu genel kurala tâbi. Güncel olaylar çerçevesinde, bilimsel yayın dalaverecilerinin meşhurlarından El Naschie’yi hatırlamakta fayda var.

Mısırlı Muhammed El Naschie Almanya’da eğitim gördükten sonra, 1974′de University College London’dan inşaat mühendisliği doktorası aldı. Matematik veya fizik eğitimi almamış olmasına rağmen teorik fiziğe el attı ve “E-sonsuzluk teorisi” adını verdiği bir “fraktal kozmoloji modeli” oluşturdu. 1991′de Elsevier bünyesinde “Chaos, Solitons & Fractals” (CSF) isimli bir dergi kurdu, baş editörlüğünü üstlendi, ve bu dergide 1993′den 2009′a kadar tam 322 makalesini yayınladı.
Uzun zaman saman altından su yürüten El Naschie’nin ismi sonunda 2008′de bir skandalla dünya çapında duyuldu. Teorik fizikçi Zoran Škoda CSF Aralık 2008 sayısında çıkacak olan 36 makaleden beş tanesinin El Naschie tarafından yazıldığını fark etti. Dahası, o sayıdaki diğer makalelerin en az 11 tanesi de El Naschie’nin teorisi ile ilgiliydi ve onun makalelerine 58 atıf yapılıyordı. Bitmedi: 2008 yılında CSF’de El Naschie imzalı tam 60 makale yayınlanmıştı. Bütün bunlar ciyak ciyak “yayın sahtekârlığı” diye bağırdığı için gözler CSF’e ve editörüne çevrildi.
Škoda bu durumu CSF’nin editör heyetine bildirdi. Karşılığında, heyetin hukuk müşaviri olduğunu söyleyen birinden, “hakaretamiz” mektuplar yazmaya devam ederse dava edileceği tehdidi aldı.
Škoda’nın çalışma arkadaşı fizikçi John Baez, El Naschie’nin makalelerini okuyunca içlerinin tamamen boş olduğunu gördü. Blogunda, bu makalelerden biri için şöyle yazdı:
Bu makale etkileyici moda terimlerle cilalanmış disiplinsiz nümerolojiden ibaret. Von Neumann’ın sürekli geometrileri ve Alain Connes’in çalışmalarına atıfla başlıyor ama bu fikirleri hiç kullanmıyor. “E-sonsuzluk” terimi belli ki Naschie’nin “teorisi”nin adı, ama bu teorinin ne olduğunu anlatmıyor. Kısacası makalenin başlığının ve özetinin, muhteva ile ilgisi çok az.

Özetle: Bu makale Bogdanoff kardeşlerin yazdıkları kadar bile incelikli değil. El Naschie’nin okuduğum diğer makaleleri de benzer kalitede.
Her gün bu tür çöpler içeren emailler alıyorum, hepsini cevap vermeden siliyorum. Ancak El Naschie’nin bu makaleleri yüzeysel de olsa itibara sahip, editörlüğünü yaptığı bir dergide yayınlatması bu vakayı farklı kılıyor.
Kısa zaman sonra haber yayıldı ve Nature vakayı 27 Kasım 2008 tarihli sayısında ele aldı. Böylece hikâye dünya çapında duyuldu.
El Naschie (ülkemizde de alışık olduğumuz gibi) hukuk terörüne başvurdu. John Baez’i dava açmakla tehdit ederek susturdu. Nature dergisine hakaret davası açtı. John Baez yazısını, Nature haberini sitelerinden kaldırdı. Ama ok yaydan çıkmıştı; 2009 Mart başında El Naschie CSF editörlüğünden el çektirildi ve bir süre sonra editör heyetinin tamamı gönderildi. Dergi bir süre kapalı kaldıktan sonra yeni bir heyetle tekrar açıldı.
El Naschie şimdi emekli; Mısır’da ve İngiltere’de yaşıyor. Hakkı yenmiş büyük bilimci pozlarına devam ediyor. Kendisini Nobel ödüllülerin arkadaşıymış gibi gösteren fotoşoplu resimler sergiliyor, hakettiği Nobel ödülünün Yahudi lobisi tarafından engellendiğini iddia ediyor. 2012 seçimleri için Mısır devlet başkanlığına aday.




El Naschie’nin diğer sahte-bilimcilerden farkı bilimsel yayın oyununun nasıl oynandığını iyi anlamış olması. Makale sayısı tek başına artık pek etkileyici değil. Bu yayınların işe yararlığı onlara kaç atıf yapıldığıyla, hatta yayının yapıldığı derginin “impact factor”u ile sorgulanıyor. “Impact factor” belli bir yılda yayınlanan bütün makaleler arasında, belli bir dergiye önceki iki yılda makale başına yapılan atıf sayısıdır. Doğru veya yanlış, “impact factor”ü yüksek dergilerin iyi, düşük olanların kötü olduğu algısı yaygındır.
Bu algının bilincinde olan El Naschie, safsata teorisini kabul ettirmek için sadece makale sayısını şişirmekle kalmamış, o makalelere yığınla atıf yapmış ve yaptırmış. El Naschie’nin CSF makalelerine toplam 4992 atıf var; bunların yaklaşık 2000 tanesini kendi kendine yapmış. Böylece hem kendisi atıf indeksinde yüksek sıralara çıkmış, hem de CSF dergisini layık olduğu yerin çok üzerinde göstermiş. Sözgelişi 2007′de atıf sayılarına göre yapılan sıralamalarda CSF, “Matematik, Disiplinlerarası Uygulamalar” kategorisinde ikinci olmuş.
Aynı taktik sayesinde, El Naschie’nin ziyaretçi profesör olarak göründüğü İskenderiye Üniversitesi, Times Higher Education Supplement üniversiteler listesinde 2010 yılında atıf sayısına göre sıralamada dünya çapında dördüncü sırada görünüyor. Stanford, Rice ve Harvard’ın üzerinde!
El Naschie sadece kendine atıf yapmış olsa kolay yakalanırdı. Bunu engellemek için, ona atıf yapan makalelerin CSF’de yayınlanmasında “kolaylık sağlamış”, böylece başkalarından da atıf gelmesini sağlamış. Bunu yaparken tabii hakemlik prensiplerini epeyce yumuşatmış, niteliği şüpheli makaleleri yayına kabul etmiş.
Bir dergiye sadece kendi içinde atıf yapılması da kolay yakalanabilir, o yüzden bir önlem daha almış: Başka dergilerdeki kafa dengi editörlerle karşılıklı makale ve atıf paslaşmaları yapmış.
Sözgelişi, CSF’in bölge editörü Çinli makine mühendisi Ji-Huan He, aynı zamanda International Journal of Nonlinear Science and Numerical Simulation (IJNSNS) isimli bir derginin kurucusu ve baş editörü. El Naschie de IJNSNS’in editörlerinden biri. Bu ikisi, yönettikleri dergilerde karşılıklı birbirlerinin makalelerini (veya onlara atıf yapan makaleleri) yayınlamışlar ve birbirlerine bol bol referans vermişler.
El Naschie’nin foyasının çıkmasıyla yayın dünyasının temizlendiğini düşünmek saflık olur. Niteliksiz yayınlar zincirine pek çok kişinin dahil. Bunlar kendi içlerinde dönüp duran, dünyadan izole yayın ve atıf döngüsünü sürdürüyor, bu şekilde makam ve ödül kovalıyorlar.
Devam edeceğiz.

Meraklısı için

9 Ocak 2012

Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - Bilimsel yayın rekoru (?)

2011′in son gününde Ekşi Sözlük’e bir haber eklendi:
5 yılda 270 makale yazan akademisyen“.

Ege Üniversitesi Matematik bölümünde çalışan Ahmet Yıldırım, 2007′den başlayarak bugüne kadar tam 279 bilimsel yayına imzasını koymuş (tam liste). Bu kadarla kalmamış, birçok dergiye editörlük, sayısız makaleye hakemlik yapmış.
Gel gör ki Yıldırım gücenik; doçentlik başvurusu reddedilmiş. Bir ay önce Zaman gazetesi “Doçent olabilmek için daha ne yapsın” başlığıyla Yıldırım’ı haber yapmış.
Ekşi Sözlük deyim yerindeyse patlamış; sözkonusu başlık altında bir hafta içinde tam altmış sayfalık yazı yazılmış. Hepsini okudum, şiddetle tavsiye ederim. Maddelerin birçoğu aktif araştırmacıların yazdığı, ayakları yere basan, realist eleştiriler. Bilimsel yayın pratiğinin nasıl işlediği (ve nasıl istismar edildiği) hakkında çok değerli yorumlar içeriyor.

Olağanüstü çalışkanlık ?

279 yayın için olağanüstü demek bile az kalır. Matematik alanında yılda bir iki yayın yapmak normal kabul edilir; çokça üretken olanlar, birçok doktora öğrencisi ve postdok araştırmacısı olanlar, belki yılda beş altı yayın yapar. Oysa Yıldırım’ın yayın yapma hızına baktığınızda ortalama olarak haftada birden fazla yayın yapmış görünüyor.
Çalışmış yapmış işte” demenizden önce, bilimsel makale denen şeyin gazetelere pazar yazısı yazmaya benzemediğini hatırlatırım. Önceden bir literatür taraması yapılır, ön bilgi edinilir. Çalışırken tıkanılır, yanlış yollara sapılır, uzun uzun düşünülür. Sonunda da yazılır, ki matematiği yazmak bile zaman harcayıcı birşeydir. Başkalarıyla işbirliği yapmak bu yükü biraz azaltabilir, ama çok değil. Üniversitede haftada 9-10 saat ders veren, ailesi ve sosyal hayatı olan, her şeyi bırakın normal uyku uyuyan birinin haftada bir yayın çıkarması mümkün değil. >>>

16 Nisan 2011

Dr. Kaan Öztürk - Para karşılığı hızlı bilimsel yayın

Akademik yayınlarda parayı bastırana ekspres yol açılabilir mi? Bazı dergiler ek ücret karşılığı olağanüstü hızlı inceleme garantisi ve hızlı yayın imkânı sağlıyor.
Araştırmacıların ve yayınların sayılarının artmaya başladığı 1940′lardan beri kullanılan “peer review” sisteminde bilimsel dergilere gönderilen bütün çalışmalar yayınlanmadan önce iki veya daha fazla uzman (hakem) tarafından gözden geçirilir, hatalar ve eksikler olup olmadığına bakılır. Ancak son yıllarda yayın hacminin çok artmasından dolayı sistem şişiyor, en iyi dergilerin kendilerine gelen makaleleleri inceleyip yayınlamaları bazen bir yıl, bazen daha fazla sürebiliyor.

Bilim etiğinin temelinde yatan evrenselcilik ve hakkaniyet normları sayesinde, “peer review” sistemi herkese eşit davranır. Genellikle. Avustralyalı psikolog Alex Holcombe bu kuralı çiğneyen bazı dergiler keşfetti. Bu dergiler (ve daha kimbilir kaç tanesi) makale gönderen yazarlara, ek ücret karşılığında kısa bir zaman içinde hakem incelemesinden geçme garantisi sunuyor. Sözgelişi “Obesity Reviews” 1000$ karşılığı on iş günü içinde incelemeyi bitirme garantisi veriyor. “Journal of Medical Internet Research” ise 450$ karşılığında 15 günde inceleme, kabulden sonra bir ay içinde yayınlama garantisi veriyor. Bununla beraber, hiç bir dergi para karşılığı makaleyi kabul etme garantisi vermiyor tabii ki. >>>

13 Eylül 2007

İntihal skandalının yankıları

Dr. Kaan Öztürk

Türkiye’den bazı fizikçilerin dahil olduğu intihal vakası her ne kadar üzücü de olsa, yarattığı skandal ve tepki sevindirici. Daha önce böyle şeyler umursanmaz, kabahat sayılmaz, haber konusu olmazdı.

Olay geçen hafta Türk üniversitelerini çalkaladı, ama ülke çapında haber olması bu hafta başını buldu: NTVMSNBC’de yayınlanan haberin ardından, Radikal, Hürriyet ve Zaman gazeteleri de vakayı duyurdu.

Peter Woit’un blogunda bu intihal vakası derinlemesine tartışıldı. Tartışma genel olarak dünya çapındaki intihal etrafında dönüyor. Yayın yapma baskısının etkileri ve “peer review” sisteminin eksikleri vurgulanıyor.

Onsekiz Mart Üniversitesi’nin itham edilen fizikçiler (İhsan Yılmaz, Hüsnü Baysal, İsmail Tarhan, Melis Aygün, Sezgin Aygün, Can Aktaş) bir bildiri yayınladılar. Suçlamaları reddediyorlar ve ODTÜ’nün bir komplosuna kurban gittiklerini ima ediyorlar.

Yılmaz ve meslektaşları, makalelerin giriş kısmında yazılan cümleleri kopya etmenin intihal sayılamayacağını söylüyorlar. Oysa ki bu doğru değil. İntihal, başkasının cümlelerini kendi yazmış gibi kullanmaktır. Kaynağı referans listesinde göstermek bu durumu değiştirmez. Eğer aynen alıntı yapmak çok gerekliyse, alıntı tırnak içine alınır ve oracıkta kaynak gösterilir. Makalenin geri kalanının farklı olması intihali ortadan kaldırmaz. Dahası, kendilerine ait eski makalelerdeki cümleleri kesip yapıştırmak da intihaldir. Bilgi çalmak olmasa bile, aynı şeyi tekrar yayınlamak sayılır.

İrfan Açıkgöz’ün yorumu ise tam alaturka: “…olay belirli çevreler tarafından aylarca öncesinden başlanarak düzmece soruşturmalar ve tehditler ve şantajlarla tek yanlı olarak gündeme getirilmiş…”, “Olayı tırmandırarak Türkiye Fizik Topluluğunu hiç de hoş olmayan bu durumla yüz yüze bırakan suçlayıcı arkadaşlar (ODTÜ Fizik Bölümünden Özgür Sarıoğlu, Bayram Tekin, Atalay ve Ayşe Karasu) arxive başvurarak kendi yayınlarının da aynı gözle incelenmesini istesinler sonucu hep birlikte görelim!”

Bilkent’ten Özgür Öktel, Yılmaz ve meslektaşlarının cevabına karşılık, intihalle suçlanan bazı makaleleri karşılaştırmalı olarak değerlendirmiş. Vardığı sonuç: “Bence Arxiv tarafından hakkınızda ortaya atılan intihal iddaları kesinlikle doğrudur, yaptığınız iş çok makale yayınlıyarak yayın sayınızı haksızca arttırmaya çalışmaktır, bu da açıkca ‘bilimsel hırsızlıktır’.”

Gazeteler olayı takibe devam ediyor. Son gelişmeler Hürriyet’te ve Milliyet’de bildirilmiş.

Sonucu bekleyip göreceğiz.

6 Eylül 2007

ODTÜ fizik bölümünde intihal

Dr. Kaan Öztürk

Türk bilimi için gururlu bir gün daha: İkisi ODTÜ Fizik bölümünde doktora yapan öğrenciler olmak üzere 15 Türk fizikçisinin intihal (aşırmacılık) yaptığı tespit edildi. Yazdıkları makaleler arXiv preprint sunucusundan kaldırıldı.

Haber 6 Eylül tarihli Nature dergisinde yayınlandı. Aboneliği olanlar için habere buradan erişilebilir. Haber bir ay kadar önce Ars Technica sitesinde bildirilmişti.

Sahtekarlık yine ODTÜ’nün dürüst fizikçileri tarafından ortaya çıkarılmış. İntihal listesinin en başında bulunan, biri 40, diğeri 29 makale yazmış görünen “genç dahiler”, doktora savunmalarında en temel soruları bile cevaplayamamışlar. Şüphelenen hocaların yaptığı araştırmada, işlerinin kesip yapıştırmadan ibaret olduğu ortaya çıkmış. Öğrencilere iki dönem uzaklaştırma verilmiş; geri dönmeleri de şüpheliymiş.

Listede görüldüğü gibi, intihalcilerin çoğu doktoralı fizikçiler, yardımcı doçentten dekana kadar uzanan bir yelpazede. Onlar da uzaklaştırılacak mı acaba? Sanmam, çünkü YÖK intihalcileri sever (bkz. Doğramacı ve Alemdaroğlu).

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.