NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

18 Aralık 2011

Dr. A. Murat Eren : "Yine bir bilim hırsızlığı haberi. Belki siz de alışmışsınızdır, sizlere de normal geliyordur belki bunlar artık. Değiller."

Bu sefer, içlerinde Çankaya Üniversitesi rektörü de olan bir grup akademisyenin "A simple analytical EAM model for some bcc metals" başlıklı makalesi söz konusu.

Yazarlardan birisi bir başka makaleden kopyala yapıştır yapmış, diğerleri de muhtemelen "kalabalık CV'miz sağ olsun" diyerek okumamışlar bile. T24'teki habere baksanız "adamcağızlar mağdur olmuş yazık" dersiniz.
 Fakat mağdur olan bu akademisyenler değil. Asıl mağdur olanlar, prestijli dergilere her makale gönderdiklerinde sırf Türkiye'den gönderiyor oldukları için onlarca önyargıyı aşmak zorunda kalacak olan gelecek nesil akademisyenler. Korkarım insanlar gözden kaçırdığı asıl büyük problem bu.

İntihali gerçekleştiren ve Aksaray Üniversitesi'nde bir Yrd. Doç. olan Halil İbrahim Dursun kendisini "yaptığı işin intihal olacağını düşünemediğini" söyleyerek savunmuş.

Biz bu özrü Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'ndeki skandaldan da biliyoruz. Bir şekilde akademisyenciklerimiz başka makalelerden kopyala yapıştır yapınca bunun hırsızlık olduğunu bilmiyorlar işte. Ama ÇOMÜ'nün hırsızları ilerleyen yıllarda rektör yardımcısı, doçent doktor, yardımcı doçent doktor yapıldılar.

Eh, hırsızlığın bu şekilde mükafatlandırıldığı bir ülkenin bir Aksaray Üniversiteciğindeki bir Halil İbrahim Dursuncuk nasıl anlasın yaptığının intihal olabileceğini.>>>

3 öğretim görevlisinde intihal ortaklığı (T24)

Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Güvenç, Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ergün Kasap ve Aksaray Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Halil İbrahim Dursun’un ortak imzasıyla uluslararası bir dergide yayımlanan bilimsel bir makalede bilimsel hırsızlık (intihal) yapıldığı ortaya çıktı. Rektör Prof. Güvenç, makalede yardım ettiği Dursun’un kendisini kandırdığını savundu. Güvenç’ten mektupla özür dileyen Dursun, durumun İngilizce bilgisinin yetersiz olması ve tecrübesizliğinden kaynaklandığını belirtti. Aksaray Üniversitesi tarafından açılan soruşturmada Dursun’un suçlu bulunduğu belirtildi. >>>

İntihal ortaklığı (Cumhuriyet)

İmzasının bulunduğu makalenin intihal olduğu ortaya çıkan Çankaya Üniversitesi Rektörü Güvenç makale için yardım ettiğini, kandırıldığını iddia etti
MAHMUT LICALI
ANKARA - Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Güvenç, Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Ergün Kasap ve Aksaray Üniversitesinden Yrd. Doç. Halil İbrahim Dursunun ortak imzasıyla uluslararası bir dergide yayımlanan bilimsel bir makalede bilimsel hırsızlık (intihal) yapıldığı ortaya çıktı. Rektör Prof. Güvenç, makalede yardım ettiği Dursunun kendisini kandırdığını savundu. Güvençten mektupla özür dileyen Dursun, durumun İngilizce bilgisinin yetersiz olması ve tecrübesizliğinden kaynaklandığını belirtti. Aksaray Üniversitesi tarafından açılan soruşturmada Dursunun suçlu bulunduğu belirtildi.
Uluslararası bilimsel bir dergi olan Communications in Nonlinear Science and Numerical Simulationın Mayıs 2010 sayısında Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Güvenç, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Kasap ve Aksaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dursunun ortak imzasıyla bilimsel bir makale yayımlandı.
A Simple Analytical EAM Model For Some BCC Metals adıyla yayımlanan makalede 1996da Almanyada yayımlanan başka bir makaleden intihal yapıldığının tespit edilmesi üzerine, derginin Kasım 2011 sayısında makalenin geri çekildiği duyuruldu. Söz konusu makalenin özet bölümünden kaynakçasına kadar 1996da yayımlanan başka bir makaleden büyük oranda intihal yapıldığı belirlendi.
Mektupla intihali kabul etti
Kendi imzasının da yer aldığı makalede intihal yapıldığını Ocak 2011de fark ettiğini belirten Prof. Güvenç, Dursuna yardım etmek istediğini, söz konusu makalede intihal yapıldığını bilmediğini savundu. İntihal yapılan makalenin yayımlanmasının ardından Aksaray Üniversitesinde yardımcı doçent kadrosuna atanan Dursun, olayın anlaşılmasının ardından Prof. Güvenç ve uluslararası bilimsel derginin editörlerine birer mektup yazarak intihal yaptığını kabul etti.
Dursun, Güvençe gönderdiği mektubunda, makaledeki intihal olarak nitelendirilebilecek hataları içeren ifadeleri İngilizce bilgisinin zayıflığı nedeniyle yaptığını belirterek Makaledeki ifadeleri daha önce yayımlanmış bir makaleden alıntı suretiyle kullandığımı sizden saklamış olmamın derin üzüntüsünü yaşıyorum dedi.
Yaptığı işin intihal olacağını düşünemediğini savunan Dursun, Bunun ilk uluslararası makalem olduğunu ve yetersiz İngilizcemle birlikte bu işteki tecrübesizliğimi siz de biliyorsunuz görüşünü ifade etti.
Dursun suçlu bulundu
Prof. Güvenç, 16 Mayıs 2011 tarihinde Aksaray Üniversitesi Rektörü Prof. Mustafa Acara konu hakkında soruşturma açılması istemiyle bir yazı gönderdi. Aksaray Üniversitesi Rektörü Prof. Acar, 23 Mayıs 2011 tarihinde konuyla ilgili gerekli incelemenin yapıldığını ve işlemlerin başlatıldığını bildirdi.
Soruşturma sonucunda Dursunun suçlu bulunduğu, dergi editörlerine ve Güvençe gönderdiği özür mektuplarına vurgu yapıldığı belirtildi. Soruşturmayla ilgili bilgi almak için aradığımız Aksaray Üniversitesi Rektörü Acar, telefonlarımıza yanıt vermedi.
‘Aklımın ucundan bile geçmedi’
Rektör Prof. Güvenç, Dursunun makalesi üzerinde 3 ay çalıştığını belirterek Aklımın ucundan bile ondan şüphelenmek geçmedi. 1996 yılında yayımlanan bir makaleden İngilizce bilmediği için yüzde 70-80 oranında cümleleri alıp koymuş. Bunu benden sakladıgörüşünü savundu.
İlk makalesinde intihal yaptığının ortaya çıkmasının ardından Dursunun kendi ismini izinsiz kullanarak kullandığı toplam 3 farklı makalenin yayımlanmasını durdurduğunu dile getiren Güvenç, Ben yardım ettim, başıma bu geldi. Soruşturmanın sonucunda benim suçlu olduğum belirtilirse, ben derhal mesleğimi bırakıp gidip bir köye yerleşeceğim. İnsanlara yardım etmekten bu duruma düştüğüm için son derece üzgünüm diye konuştu.

12 Aralık 2011

Prof. Dr. Haldun Güner - Profesör Dosyaları (MEDİMAGAZİN)

Pek merak ederim iş bu ‘profesör dosyaları’ ne menem şeydir diye. Kim bilir belki sizde merak edersiniz. Anlatayım, üniversitenin falan fakültesinin, falanca bölümü için profesörlük kadrosu açılır. Bölümde kadro bekleyen doçentler varsa onlar için. Yoksa dışarıdan gelecek hatırlı, torpilli, uygun görüşlü, falancanın yeğeni, bir başkasının oğlu, kızı için. Kadroya atanacak olanlarsa, zaten baştan bellidir.
Aslında, jüriler kura ile belirlenir derlerse de, sakın siz inanmayın. Önceden usulü vechile sorulur, kimleri yazalım diye. Jüri olacaklara önceden, falancanın jürisi olması için rica edilir.
Sonuçta yasal süreç işler, dosyalar jüri üyesine gönderilir. Kimi bir klasör gönderir. Kimi iki, çok nadiren de üç klasör gelir. İşin yoksa, hadi incele bir bakalım.
Yapılan çalışmalara verilecek olan puanlar bellidir belli olmasına da, bunların hesaplanması oldukça zordur. Jüri üyesinin işi mi yok, bu işlerle uğraşacak.
Burada necip milletimizin ileri görüşleri hemen devreye giriverir. Adayın yakın arkadaşları, bölümdeki kıdemli profesörler işi hallederler, hallettirirler. Profesör olacak olan aday ise boş durmayıp, puanları bir zahmet hesaplayıverir artık.
Gönderilen jüri raporları, ilk yönetim kuruluna gelir. Orada okunur mu, okunmadan onaylanır mı orasını bilemem. Genelde jüri üyelerinin tamamı olumlu görüş bildirdiklerinden, yönetim kuruluna, atama kararını bir çırpıda geçirerek onaylamak kalır. Sonrasında rektör imzalı resmi bir yazıyla adayın atandığı fakültesine bildirilir. Hepsi o kadar.
Bir kadro, bir başvuru, iki kadro iki başvuru olduğunda yönetimin işleri çok kolaydır. Ancak maalesef bu kadrolara bazen dışarıdan da başvurular da olmuyor değil. Öncesinde bu kişilere, ‘Oğlum bu kadro bölümümüzden falanca doçent için açıldı’ diye nazikçe uyarıda bulunulur. Çoğu, bunu dinler, kadroya başvurmaz. Ancak bazen dış etkenler, tavassut ve torpiller işe girdiğinde dışarıdan başvurular olursa, işler işte o zaman karışır.
Yok ‘Benim şu kadar yayınım, senin şu kadar puanın var’ hesapları işin içine girerse de, genelde düğüm üniversite idarecilerinin elindedir. Onlar ne derlerse o olur. Yayın sayısıymış, puanlama imiş, hiçbir şey orada işlemez, yönetim ne derse o olur.
Bunları herkesler biliyor. Dosyaları kimse incelemiyor. Benim derdim o değil.
Benim derdim, fakültelerde profesör odaları, doçent ve profesör dosyalarıyla, klasörlerle dolup taşıyor. Bu yüzden bazı binalar hafif depremde bile yıkılırsa hiç şaşmayın. Sebebi iş bu dosyalardır zahir. Atsan atılmaz, hepsi ‘birbirinden değerli çalışmalarla dolu’. Pişirip yemek yapmaya kalksan hiç olmaz, zira hazmı pek zordur. Satsan kimsecikler, hatta sahibi bile geri almaz. Aldık mı başımıza belayı. Çaresiz, içlerini boşalttırıp bölümün klasör ihtiyacı için kullanırsınız. Kağıtlarsa, TEMA sepetlerine giderek yine de ekstra bir işe yarar.
İşte böyledir, memleketimin profesör manzaraları. Vakti zamanı geldiğinde tüm doçentler ister üniversitede çalışsın ister çalışmasın, er ya da geç bir yerlerde profesör olur. Olamayan varsa, önce kendine bir baksın, ‘Kimin ayağına bastım’ diye. Ben böyle yazsam da aslında, pek kimse kimsenin ayağına basmaz. Üniversitelerde işler, danışıklı döğüş, usulünce yapılır gider.
İlk yıllarda, hayatımda bir kez, evet sadece bir kez, yayınlara bakıpda, negatif profesör raporu yazdım. Hay elime tükürseydim de, yazmaz olaydım. Hem aday profesör oldu hem ben düşman kazandım. İşte bu olay beni, gaflet ve dalalet uykusundan uyandırdı.
Yağma yok, şimdi akıllandım. Artık kimseye negatif yazmıyorum. Hatta elimden gelse kartvizitime, ‘İtina ile profesörlük dosyası incelenir, iki günde olumlu rapor düzenlenir’ diye yazdıracağım.
İşte arkadaşlar, böyledir üniversitelerimizde profesörlük işleri. Bütün iş, kadro açılıncaya kadardır. Kadro bir kez açıldı mı, okun yaydan çıkmasıyla hedefe varması, artık an meselesidir.
Ciddi araştırmaları olup, bu unvanı gerçekten hak eden de, başkasının yayınına ismini yazdıran da, oturup yatan da rahatlıkla profesör olur bu ülkede.
Bir kere profesör oldun mu, ister üniversitede kal ister istifa et, dışarı çık ister yan gelip yatmalara devam et, artık hiçbir şey değişmez. Aldığın unvanı, paşa gönlünce istediğin gibi kullanırsın. Beyaz gömleğine, kartvizitine, kapına, muayenehanendeki tabelana, hatta varsa katına, yatına, teknene, bile yazdırırsın. Artık sana, kimsecikler karışamaz.
‘Bizde şu kadar profesör, şu kadar doçent var’diye diye övünerek, bazıları, bunun adına, ‘üniversitelerimizin ve ülkemizin, bilimsel düzeyinin gelişip yükselmesi’ diyorlar. Kimi kandırıyorlar?

5 Aralık 2011

Ercüment Tunçalp - İntihal, Derleme, Çeviri (RetailNews)

Son zamanlarda etik dışı yayıncılık rekora koşuyor. Kitap kapağına adını yazan kişiye ait içinde bir tek cümle fikre rastlanmayan sözde eserler rafları süslüyor.
Bu etik dışı davranışların en ağır cezalandırılması gereken şekli intihaldir.
İntihal, sahtekarlık ve hırsızlıktır. Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılığı ise tek kelimeyle “aşırma” dır.
Zaman ve emek harcanarak hazırlanmış bilgiyi çalmak, para veya değerli bir eşyayı çalmaktan daha büyük suçtur. Ancak ne yazık ki, önemli bir cezai karşılığı yoktur ve eylemi gerçekleştiren bu yüzsüzler toplum içinde önemli makamları işgal etmeyi sürdürmektedirler.
Diyelim ki; edindiğiniz bilgiyi nereden aldığınızı belirterek kullandınız. Bunun da sınırı olmalıdır. Elbette bilimsel yayınlarda birçok kaynaktan yapılacak katkı önemli hizmettir. Ancak kitabın tamamı böyle oluşmuşsa, o kitabın ‘yazar’ı yerine ‘derleyen’i sıfatı daha çok yakışır.
Derleme yazarı yeni bir üretim yapmaz, dolayısıyla kendinden de bir şey katmaz.
Yalnız bu çalışmada bile yazarın topladığı bilgilerden çıkarttığı bir görüş açısını ortaya koyması gerekir. Yani daha önce yapılmış çalışmalardan alıntı yaparak “ortaya karışık” karma bir şeyler çıkartmak, derleme sahibi olma hakkını bile vermez.
Biz bundan vazgeçtik, birçok saygıdeğer muhterem (!) basbayağı yazarı oluyor bu tip hazırlanmış yeni eserlerin.
Gençlik yıllarımda üniversite basımevinde çalışan bir arkadaşım vardı. Ziyarete gittiğimde gözlerime inanamazdım. İngilizce kitapların tercüme edilmiş hali yanında fotoğrafları bile aynen kopyalanıyordu. Daha sonra kitap ortaya çıktığında üzerinde ‘çeviri’ yazmıyor, çeviriyi yapan hocamızın ismi ‘yazar’ sıfatıyla yer alıyordu. Yani kitabın sahibi oydu !
İş yaşamı başladıktan sonra gördük ki; bazı ticari aksesuarların bizim ülkemiz gerçekleri ile ilgisi bulunmuyordu. Bunların neler olduğunu ortaya koysam çok ilginç bulunabilir ama kitabın ve yazarın afişe olması uygun düşmez. Üstelik hepimizin yaşamına girmiş bolca örnek zaten ortada durmaktadır.
Yine de çok genel bir örnek vereyim. Tarımsal ürün pazarlama dağıtım kanalı olarak birçok kitap 6 adet ilişki çeşidini ifade etmektedir. Aynı kaynaklardan elde edilen bu bilgilerin ülkemiz gerçeği ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tarlaya, şehir haline girmeden, aracılarla konuşmadan, o güzergahlar da yaşamadan gerçeğin öğrenilmesi mümkün değildir. Benim tespit edebildiğim çok çeşitli dağıtım kanallarımızın sayısı ise 21 dir.
Kitap çeviri ise söylenecek söz yoktur, yazarını ve yaşadığı ülkeyi bağlar. Ancak yabancı yapım, yerli yapım haline gelince bütün hatalar sırıtmaya başlar.
En büyük dileğim, cezadan çok utanç duygusunun ağır basması ve caydırıcı olmasıdır.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.