NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

28 Nisan 2010

Hesabını kim verecek? (Cumhuriyet)

Türkiye Diyanet Vakfı skandala imza atan Helvacı’nın sorumluluğunu almadı
Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü Akçeşme, skandala imza atan Mustafa Helvacı’nın ‘bilgisini, görgüsünü geliştirmek için’ ABD’ye gittiğini, kendisine yardım etmek için burs verdiklerini söyledi. FIRAT KOZOK
ANKARA - Türkiye Diyanet Vakfı, vakıf bursuyla ABDye giden, 4 yıl sonra sahte doktora diplomasıyla Türkiyeye dönen Mustafa Helvacıyı savundu. Vakıf Genel Müdürü Süleyman Necati Akçeşme, Helvacıya 4 yıl boyunca burs verdiklerini doğrularken, rakamın 100 bin değil, 53 bin dolar olduğunu söyledi. Akçeşme, Helvacının doktorasının sahte çıkması konusunda da İyi niyetle gönderdik. Ama doktora çalışmalarını tamamlayıp tamamlamaması kendi takdiridirdedi. Akçeşme, Helvacıya ödenen bursların geri istenmesinin söz konusu olmadığını söyledi.
Türkiye Diyanet Vakfı, sahte doktora diplomasıyla gündeme oturan Mustafa Helvacı konusunda suskunluğunu bozdu. Gelişmelerden Cumhuriyetin haberleriyle bilgileri olduğunu söyleyen Vakıf Genel Müdürü Süleyman Necati Akçeşme, Helvacının Diyanet İşleri Başkanlığı Nakit Hesaplama Şubesinde görev yaptığı sırada burs için kendilerine başvurduğunu açıkladı.
Helvacının kendilerine başvurduğu sırada bu görevde 8. yılını doldurduğunu belirten Akçeşme, Kendisi aynı zamanda Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Astronomi ve Uzay Bilimleri Ana Bilim Dalında doktora öğrencisiydi. Ben doktoramı yapıyorum, araştırma için ABDye gitmek istiyorumdedi. Biz de hem Diyanetin personeli olması, hem de eğitimle ilgili bir proje olması nedeniyle kendisine olumlu yaklaştıkdedi.
53 bin dolar verdik
Helvacıya 1997 yılı ağustos ayından itibaren ayda 1100 TL burs verdiklerini anlatan Akçeşme, kendisine 4 yıl içinde toplam 53 bin dolar burs ödemesi yaptıklarını söyledi. Helvacının aldığı burs karşılığında 4 yıl sonra tekrar Diyanete döndüğünü ve zorunlu hizmetini yapmaya başladığını ifade eden Akçeşme, şöyle devam etti: Bu adam, bilgisini, görgüsünü geliştirmek için gitmiş, 4 yıl sonra gelmiş, 2001’de de görevine başlamış.
Konunun kamuoyuna bu şekilde yansımasının kendilerini rahatsız ettiğini ifade eden Akçeşme, Helvacının sahte doktora diploması vermesinin kendilerini ilgilendirmediğini söyledi.
Akçeşme, Biz bu arkadaşa oradaki doktora çalışmalarına destek olmak için burs verdik. Doktorasını tamamlayıp tamamlamaması kendi takdiri. Bursun karşılığını da zorunlu hizmetle yapmışdedi.
Akçeşme, Helvacıya ödenen paranın geri alınması söz konusu değil mi, 53 bin dolar boşa gitmiş olmuyor mu sorusuna da İnşallah boşa gitmemiştir. İnşallah hayırlı işler yapar da boşa gitmediğini gösteriryanıtını verdi.
Mustafa Helvacı skandalını ilk kez gazetemiz yazarı Orhan Bursalı ortaya çıkarmıştı. Bursalı, haberinde Abdullah Gülün Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı sırasında özel kalem müdürlükleri, TÜBİTAKta başdanışmanlık yapan ve şimdi Akdeniz Üniversitesinde öğretim üyesi olan Helvacının Diyanetten aldığı burs karşılığında sahte diploma teslim ettiğini bildirmişti.

27 Nisan 2010

Orhan Bursalı - Paris’e Zero G Uçuşu (Cumhuriyet)

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Rektörü İsrafil Kurtcephe, bu yılın ocak ayında çok iddialı bir çıkış yaptı, Akdeniz Üniversitesi’nde Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü kurmak için çalışmalara başladıklarını, başına da “doktorasını NASA’da yapan ve bir süre önce kadroları arasına kattığı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvacı’yı getirdiğini” açıkladı. Açıklama Anadolu Ajansı’na yapıldı, pek çok gazetede, bu arada www.antalyadabugun.com, 20.01.2010) internet sitesinde yer aldı.
Milli Gazete’nin 18 Haziran 2009 tarihli sayısında ise Kurtcephe şöyle diyordu: “NASA’da uzaybilimci olarak görev yapan nükleer fizikçi Prof. Dr. Mustafa Helvacı’yı aramıza kattık.. Akdeniz Üniversitesi tarihinde ilk kez nükleer fizik alanında bölüm açıldı. Nükleer araştırmalara başladık. Burada uydu yapacağız.”
Uydu yapan bir nükleer fizik bölümü bugüne kadar görülmedi! Ayrıca bildiğimiz kadar, üniversitede zaten 1992’den beri böyle bir bölüm var!
Anlaşılan hiçbir ilgisi olmadığı konuları karıştırdı Rektör Bey fizik-astrofizikle nükleer fiziği karıştırdı, Helvacı’yı hem profesör yaptı hem de nükleer fizikçi!
Diyelim ki bir sürçülisan var, Rektör Bey daha sonraki demeçlerinde bu sürçülisanı düzeltiyor... Ama Helvacı’nın NASA bilim insanı olduğu iddiasını yineliyor..
Bu bilgiyi nereden aldı bilmiyoruz, ama Helvacı’nın NASA’da çalıştığına ve bu kurumla bir ilişkisinin olduğuna ilişkin hiçbir bilgiye bir yerde rastlamadık! Gazetelerde “Hayır NASA ile ilişkim yoktur” diye bir düzeltme de göremedik!
***
Rektör Bey’in uzay bilimleri ve teknolojileri bölümü kurmaktaki gerekçesi: “Bu çağda da uzayda olmayan hiçbir devletin büyük güç olamayacağı fikrini taşıyorum.”
Her üniversitenin büyük hedefleri olmasını destekleyen bir insanım. Akdeniz Üniversitesi böyle bir hedef koyduysa, şüphesiz ki öncelikle Rektörün elini sıkmak gerekir!
Ama bir kimse uçuk hedeflere kilitlenirse, bol keseden atıyordur; amaç, böyle üstten atmalarla yine devletten, DPT’den vb. işe yaramaz yeni binalar için harcanacak ve çarçur edilecek büyük paralar koparmak olabilir! Üstelik Helvacı ile böyle bir işe kalkışacaksa, Rektöre birileri dur demeli!
Neden böyle diyorum, bakın: “Kurulacak bölümün ilk hedefi uzaya uydu göndermek.. Ama biz bununla yetinmeyeceğiz, AÜ’de yapılacak Türk mekiğiyle uzaya ulaşmak, bilimsel araştırmaları orada yürütmek... Bu amaçla, AÜ’ye davet edilmesi kararlaştırılan 9 öğretim üyesinden Mustafa Helvacı, bu teklifi kabul ederek Antalya’da çalışmalarına başladı..”
Ben doğrusu böyle bir hedeften korkuya kapıldım!
Neredeyse Antalya’da bir NASA kuracaklar!
Ama böyle hedeflerin arkasında, öyle anlaşılıyor ki, Helvacı var!
Kurtcephe, biliyorsunuz, ikinci sıradayken Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atandı!
Eh, Gül’ün bir zamanlar özel kalem müdürü Helvacı’nın da “büyük düşüncelerle” Akdeniz Üniversitesi’ne gelmesi normal!
***
Helvacı bu arada sık sık basında boy gösterdi: “Uzaya çıkmadan, Antalya’dan Paris’e yerçekimsiz ‘Zero G’ uçuşu yapmayı planladık, ayrıca Amerika’dan bir astronot getirteceğiz” (Sabah, 6 Mart 2009)
Ne diyelim, hayırlısı olsun... Bu Zero uçuşunun bize ne kazandıracağını, ne olduğunu, kaça çıkacağını, Türksat’ın hangi amaç ve kârlılıkla işin içine gireceğini doğrusu bilmiyoruz...
Rektör Kurtcephe diyor ki: “Burada bir bilim yıldızı doğuyor, bu yıldızı hep beraber parlatmamız gerekiyor...”
Hadi hayırlısı!
Ama bu yıldızı parlatmadan önce, Helvacı’ya “Yahu şu Kentucky’de yaptığın doktoranın bir nüshasını verir misin” diye sorsa, diyoruz...
Sonra orada bir sahneye konan bir komedi mi yoksa gerçek mi, görelim..

YÖK 'Sahte NASA doktorası'nı inceliyor (Radikal)

ANKARA - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı döneminde özel kalem müdürlüğü ve TÜBİTAK’ta da başdanışmanlık yapan Akdeniz Üniversitesi öğretim üyesi Mustafa Helvacı’nın ‘NASA’da yaptığı’ doktoranın sahte olduğu öne sürüldü. YÖK iddialar  üzerine inceleme başlattı. Cumhuriyet gazetesinde yer alan haberde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca tam burslu olarak ABD’ye doktora yapmak üzere gönderilen Mustafa Helvacı’nın, doktora yapmadan uydurma bir tezle dört yıl boyunca 100 bin dolara yakın burs aldığı iddia edilmişti. İddialara göre Diyanet tezi isteyince Helvacı tezinin yer aldığı CD’nin bozulduğunu  söylemiş ve  Kentucky Universitesi’ne yazılan yazılar sonucunda Helvacı’nın doktora yapmadığı anlaşılmıştı. YÖK, doktoranın sahte olduğu iddialarının gazetelerde yer alması üzerine inceleme başlattı. Helvacı’nın sahterkârlık yaptığı tespit edilirse, görevine de son verilebilecek. (Radikal)

26 Nisan 2010

Sahte doktoraya tepki (Cumhuriyet)

Diyanet’ten burs alıp sahte doktora tezi hazırladığı ortaya çıkan Mustafa Helvacı’nın yargılanması gerektiği belirtildi
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Diyanet İşleri Başkanlığından aldığı 10 binlerce dolarlık bursla sahte bir doktora tezi hazırladığı ortaya çıkan Mustafa Helvacı, akademik çevrelerin tepkisini çekti. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, söz konusu olayın bilimsel sahtekârlığın yanı sıra aynı zamanda bir dolandırıcılık olduğunu belirtti.
Diyanet İşleri Başkanlığının 4 yıl boyunca verdiği 10 binlerce dolarlık bursla yurtdışına doktora tezi hazırlaması için gönderilen, AKP iktidarına yakın Mustafa Helvacının sahte bir doktora tezi hazırlaması, akademik çevrelerin tepkisini çekti. Cumhuriyetin dün Sahte doktorayla tüm kapıları açtıbaşlığıyla manşetinden duyurduğu haber, akademik çevrelerde yankı buldu.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Yeşildere, bunun bir dolandırıcılık olduğunu belirterek, Savcılığın olaya el koyması gerekiyor dedi. Yeşildere, Helvacının Diyanet İşleri Başkanlığından aldığı bursla sahte bir doktora hazırlamasının, burs aracılığıyla verilen parayı gasp etme, başkasının kullanabileceği bursu yok etmek, bilimsel anlamda bir sahtekârlık olduğunu kaydetti. Söz konusu skandalın denetimsizlikten kaynaklandığına işaret eden Yeşildere, şunları dile getirdi: Bu aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığının da hatası. Yurtdışına burs vererek gönderdiği bir kişinin doktora yapıp yapmadığını denetlemesi gerekirdi. Bunu denetleyemiyorsa, bu gibi olaylar meydana gelir. Ayrıca, bu tip bursların belli kanallardan verilmesi gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığının burs verdiğini ben bilmiyordum. Bursların tek bir kanaldan, YÖKün ya da Milli Eğitim Bakanlığının aracılığıyla belli sınavları kazanan kişiler için uygulanması gerekir. Belli kurumların dışında kişiler ahbap-çavuş ilişkisiyle burslu olarak yurtdışına gönderiliyordedi.

Orhan Bursalı - Helvacı’nın İlişkileri (Cumhuriyet)

Diyanet Vakfından Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ayın Yörünge Analizi konusunda doktora yapmak için ABD Kentucky Üniversitesine giden ve 4 yılı aşkın süreyle burs alan, ancak orada başka işlerle uğraşan, döndükten sonra Diyanet İşleri Başkanlığına sahte bir doktora tezi veren Yard. Doç. Dr. Mustafa Helvacı, halen Akdeniz Üniversitesinde öğretim üyesi.
Helvacı, AKP iktidarı döneminde bakanlıklar arasında ve TÜBİTAKta neredeyse el üzerinde tutulup paylaşılamayan bir insan görünümünde! Nedenini araştırdığınızda, ilginç ilişkiler yumağı ile karşılaşıyorsunuz.
İlişkilerin merkezinde örneğin Birlik Vakfı var. Vakıf 1985te kurulmuş. Kurucular arasında, Mustafa Helvacı var, henüz 20 yaşında! Başka? İlginç isimler var, örneğin: Abdülkadir Aksu, Azmi Ateş, M. Bahaeddin Cebeci, Mehmet Zeki Akıncı, Ali Çokun, Cemil Çiçek, Ömer Dinçer, R. Tayyip Erdoğan, Zeki Ergezen, İsmail Kahraman... İsimlerin büyük çoğunluğu bugün Türkiyeyi yönetiyor!!!
Burada kilit isimlerden biri Mehmet Bahaeddin Cebeci. Gülün 58. Hükümetinde Başbakan Müşaviri (Daha sonra Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Gül 40 yıllık Kayserili arkadaşı Cebeciyi yanından ayırmıyor!).
Helvacı da o dönemde Başbakan Gülün özel kalem müdürü yapılıyor! Birlik Vakfı kardeşliğinin ötesinde bir aile bağı da var. Mustafa Helvacı eşi dolayısıyla Cebecilerle aile ilişkileri içinde.
Cebeciler, Helvacıya devlet içinde kapıları açan isimler!
Cebeciler dedim, bir tanıdık Cebeci daha var: Prof. Dr. Ömer Cebeci! Ömer Cebeci, TÜBİTAKın neredeyse gizli yöneticisi! Bilim Kurulu üyesi, TÜBİTAKın Bilim ve Teknik dergisinin baskısını, kapak konusu olarak Darwin konduğu için durduran, derginin içinden Darwini çıkartan ve dergiyi yeniden basarak büyük skandal yaratan kişi!
Helvacının Cebecilerle birlikte Malatyada maden işletmeleri var mı yok mu?
***
Diyanet İşleri, 2003te Mustafa Helvacıya, ver bakalım doktoranı, diyor!
Neden o kadar gecikiyor? Helvacı 2001’de Türkiyeye dönüyor? Diyanetin kadrosunda 2004 yılına kadar çalışıyor.
Helvacı, sahte bir doktora veriyor, Bilgisayar diskleri hasara uğradı komik gerekçesiyle!
Diyanette ilgililerin bu dosyayı doktora olarak nasıl kabul ettiklerine akıl sır erdirmek mümkün değil! Büyük bir olasılıkla, Helvacının arkasındaki güçlü dinsel ilişkiler nedeniyle, bu sahte tezi doktora olarak kabul edip dosyayı kapatıyorlar! Ama bir yandan da Helvacıyı maaşla besleyip duruyorlar!
Çok ayıp!
Helvacının Akdeniz Üniversitesinde göreve başlaması da büyük bir olay!
***
Dünkü gazetemizde yayımlanan Diyanet bursu ile sahte doktora konulu haberde, iki minik yanlışı düzeltmek isterim. Birincisi, Yard. Doç. Dr. Mustafa Helvacı için birinci sayfadaki anonsta TÜBİTAK Başdanışmanı demişim, aslında Başkan danışmanı olacaktır ki yazıda böyledir.
İkincisi, yazı içinde verdiğim orijinal alıntıda tezin kayıtlı olduğu ve bozulduğu ileri sürülen ortamın bilgisayar diskleri olarak geçmesine rağmen, haberde CD diye geçiyor. Helvacının seyahat sırasında aşırı manyetik ortama maruz kaldığından bozulmaya uğramış..” diye tarif ettiği ve bilgisayar diskleri dediği, herhalde disketler olabilir. Bilgisayar disklerinden hard diski mi kastettiği de bilinmiyor. Ayrıca, bilgisayar diskleri diye bir deyim de bulunmuyor!
Bu arada, haber içinde belge 6 ve belge 7 diye geçen belgeler yer darlığından basılamadı. Bu belgeler Kentucky Üniversitesinden, Helvacının tez danışmanı Moshe Elitzur ve Fizik Bölümü Başkanı Joe Bril ile yapılan e-posta yazışmalarını içeriyor. Elitzur, verdiği yanıtta, Helvacının tez danışmanı olmadığını, Joe Bril de Helvacının üniversitelerinde kayıtlı olmadığını açıklamaktadır.

25 Nisan 2010

Orhan Bursalı - SAHTE DOKTORAYLA TÜM KAPILARI AÇTI (Cumhuriyet)

DİYANETİ’in BURSUYLA SAHTE DOKTORA

Fizik dünyamız bir dolandırıcılık savı ile çalkalanıyor. İktidarın has bilim insanlarından Dr. Mustafa Helvacı, Diyanet’ten ayda 1500-2000 dolar arasında dört yıl boyunca 100 bin dolara kadar tam burs aldı, ama karşılığında sahte bir doktora teslim etti!
Abdullah Gül’ün başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı sırasında özel kalem müdürlüklerinde bulunan, TÜBİTAK’ta başdanışmanlık yapan ve şimdi de Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Kayserili Mustafa Helvacı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca tam burslu olarak ABD’ye doktora yapmak üzere gönderildi. Türkiye’ye dönünce de Diyanet’e, “Tezim bir CD’de kayıtlı idi CD bozuldu, oradan kurtardığım şu 39 sayfayı şimdilik kabul edin” dedi.
Ankara Ünversitesi’nde başka bir konuda doktora yaptı. Bu doktorasının arkasındaki özgeçmişinde, “ABD Kentucky Üniversitesi’ne gitti. 2001 yılı sonunda doktora tezi çalışmasını tamamlayarak yurda döndü” yazdı. Ancak, ABD’de doktora yaptığı yalan çıktı. ABD üniversitesinden, “bölümümüzde böyle kayıtlı bir doktora öğrencisi bulunmuyor” yazısı geldi...
Bu bir bilim hırsızlığı bile değil, düpedüz dolandırıcılığa girer. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, karşılığı olmayan bir doktora tezi için tahminen 100 bin dolar kadar burs parası ödedi! 4 yıl boyunca tam burs aylık alan Mustafa Helvacı, karşılığında sahte bir doktora teslim etti. Çünkü ABD’deki üniversitede (Kentucky) ne böyle kayıtlı bir doktora öğrencisi var ne de Diyanet’in istediği bir doktora tezi yapılmış...
Olay şöyle gelişti: Mustafa Helvacı, 1989 yılında TC Diyanet İşleri Başkanlığı Vakit Hesaplama Şubesi Müdürlüğünde astronom olarak göreve başladı”. Ankara Üniversitesi’nde bu arada yüksek lisans yaptı ve 1994’te doktora programına yazıldı.
Ancak Helvacı, Diyanet tarafından Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ayın Yörünge Analizi konusunda doktora yapmak üzere ABD’ye gönderildi. Çünkü İslam ülkeleri arasında problemli bir konu vardır ve akademik olarak çözülmesi için araştırmalar yapılmaktadır: Ay’ın gökyüzünde görülmesine dayanarak hicri kameri ay başlarının hesaplanması. Bu Ruyeti Hilal olarak bilinir. Helvacı, burslu doktora öğrencisi olarak gönderildiği ABD’de İslam ülkelerinin bu önemli problemini çözecektir!
1997-2001 yılları arasında Helvacı’nın gittiği üniversitede, Diyanet’in istediği konu üzerine doktora yaptığına ilişkin hiçbir bilgi yoktur! Ama maaşı tıkır tıkır ödenmektedir! Helvacı’nın Kentucky Üniversitesi’nde kayıtsız ama gönüllü öğrenci olarak doktora konusuyla ilgisiz bazı çalışma gruplarına takıldığına ilişkinbazı izler vardır!
Helvacı, 1998 Mayısı’nda, Diyanet’in Eğitim ve Kültür Müdürlüğü’ne, bu üniversitede doktora yaptığına ilişkin bir belge gönderir. Belge, Kentucky Üniversitesi antetli kâğıda yazılmıştır (Belge 1). Burada, Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ay’ın Yörünge Analizi başlıklı tezinde o güne kadar yaptıkları ve bundan sonra yapacakları üzerine kısa bilgi verilmektedir! Helvacı, bu antetli kâğıtta, tez danışmanının Prof. Dr. Moshe Elitzur olduğunu belirtmektedir. Nitekim, gönderilen belgede Elitzur’un da imzası vardır!
Bu tez konusu tam da Diyanet’in istediği doktora konusudur. Ve Diyanet bu belgeye dayanarak Helvacı’ya burs parasını göndermeyi sürdürür.
Ancak bu belgedeki bilgilerin yalan olduğu, orada böyle bir doktora çalışması yapmadığı, bu üniversitede kayıtlı öğrenci bile olmadığı sonradan ortaya çıkacaktır... Üstelik üniversitenin resmi yazılarıyla! Nasıl ortaya çıktığını anlatmadan önce biz kronolojiyi izleyelim, bakalım neler oldu:
Türkiye’ye dönüş:  Açıl susam açıl
Helvacı 2001’de Türkiye’ye döner. AKP’nin kuruluş ve yükseliş dönemidir. AKP seçimleri kazanır, Kayserili Abdullah Gül, ABD’de anlı şanlı doktora yapan Kayserili Helvacı’yı, Başbakanlık’ında özel kalem müdürü ve sonra da Dışişleri Bakanlığı döneminde bakan yardımcısı özel kalem müdürü olarak çalıştırır. Helvacı’nın özgeçmişinde Aralık 2002 tarihinden bu yana Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı Özel Kalem Müdürü olarak görev yapmaktadır denmektedir! (Belge 2)
2003’te Diyanet İşleri 18 Mart 2003 tarihli ve 189 sayılı bir yazıyla, Helvacı’nın ABD’de yaptığı doktora çalışmasının bir kopyasının Vakit Hesaplama Şubesi’ne verilmediğini anımsatır ve ABD’den üniversiteden onaylı bir kopyasını ve çalışma raporunu müdürlüğe sunması istenir.
Dananın kuyruğu burada kopar!
****

TEZ MANYETİK ORTAMA MARUZ KALINCA BOZULMUŞ 

Doktora hasara uğradı
Helvacı 1 Nisan 2003 tarihli ve 340 sayılı bir yanıt gönderir: Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ay’ın Yörünge Analizi konulu söz konusu doktora çalışmasının bir kopyası ilişikte sunulmuştur. Fakülte onaylı kopyası Türkçe imla kurallarına göre düzeltildikten sonra Haziran 2003 tarihine kadar Müdürlüğünüze takdim edilecektir (Belge 3). Helvacı, herhalde inandırıcılığını arttırmak için olsa gerek şu cümleleri de ekliyor: Ancak ekte sunulan çalışmanın orijinal bir çalışma olması nedeniyle bütün hakları mahfuzdur. İzinsiz kopya yapılamaz ve yayımlanamaz.

Teslim edilen doktora tezine bakıyoruz, ana metin 22 sayfacık! Eklerinde de birtakım çizelgeler var! (Belge 4)

Ancak, Diyanet’e gönderdiği yazıda kafa karıştırıcı cümleler vardır: Türkçe imlasını düzelttikten sonra gibi! Bu doktora ABD’de yapılmadı mı? Kentucky Üniversitesi’nde Türkçe doktora mı veriliyor! Nerede İngilizce, fakülte onaylı, doktora tezi! Ayrıca eğer orada böyle bir doktora yapmış olsaydı, tezin YÖK’ten denkliğinin onaylanması da gerekirdi!

Durun, doktoranın başına kötü felaketler gelmiş meğer! Bunu da, teslim edilen ve ana metni 22 sayfa olan komedinin Teşekkür ve Önsöz’ünden öğreniyoruz:

Çalışma sırasında hazırlanan çok sayıda şekil ve grafiğin kayıtlı olduğu bilgisayar diskleri, seyahat sırasında aşırı manyetik ortama maruz kaldığından bozulmaya uğramış olmasından dolayı, tezin Türkçeleştirilmesi esnasında güçlükler yaşanmıştır. Sonuç olarak, çok sayıda veri bilgisayar ortamına tekrar aktarılarak şekil ve grafikler yeniden hazırlanmıştır. Oldukça zahmetli ve zaman alan bu süreç önemli ölçüde tamamlanmıştır. Ancak çok sayıda veri içeren teorik grafik ve şekillerin hazırlanmasına devam edilmektedir. Tamamlandığında tezin yayımlanacak son şeklinde yerini alacaktır. (Belge 5)

Gördünüz mü? Helvacı, Türkiye’ye ve Diyanet’e, Ay’da yaşayan ve dünyadan haberdar olmayanlar muamelesi yapıyor! ABD’de tez CD’den mi okundu ve onaylandı, tez hocalarına birer İngilizce nüshası verilmeden bu tez nasıl okundu? Ne biçim aşırı manyetik ortammış da CD’yi bozmuş ama Helvacı’ya bir şey olmamış!

1) Helvacı ABD’de Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ay’ın Yörünge Analizi konulu bir doktora tezi yapmamıştır! İngilizce böyle bir tez de zaten yoktur. Diyanet’e uyduruktan bir şeyler çiziktirip teslim etmiştir! Çünkü 4 yıl boyunca aldığı maaşlara karşılık, bu konuda bir şeyler yaptığını göstermek zorundadır! Nihayetinde Diyanet de bir devlet dairesidir ve verdiği paraların karşılığını belgelemek zorundadır!

Ancak nedense Diyanet bu işin peşinden gitmemiş, Helvacı’nın laf ola beri gele teslim ettiği hikâyeyi yutar görünmüş, Helvacı’nın yakasına yapışmamış ve verdiği paraları geri istememiştir! Diyanet, ödediği paraları faizi ve cezasıyla geri almalıdır! Diyanet’i denetleyen bir merci yok mudur?

2) University of Kentucky ve ilgili kişilerle yapılan yazışmalar gösteriyor ki, orada kayıtlı Mustafa Helvacı adında bir öğrenci yoktur ve olmamıştır! Ayrıca Kentucky Üniversitesi kütüphanelerinde olması gereken doktora tezi aranmakta, bulunamamakta, yetkililer de böyle bir tezden haberdar olmadıklarını söylemektedir.

3) Doktora da tez danışmanıolarak adı geçen Moshe Elitzur’a, Şubat 2010 tarihinde Helvacı’nın durumu sorulur ve Helvacı’nın tezinin bir kopyası istenir... Ayrıca, Belge 1’deki imzanın kendisine ait olup olmadığı sorulur. Elitzur, verdiği yanıtlarda, hiçbir zaman Helvacı’nın tez danışmanı olmadığını, imzası bulunan belgeyi ise (Belge 1) Helvacı’nın Ankara Üniversitesi’ndeki doktora tezinin devamı için gerekli olduğu inancıyla imzaladığını bildirir (Belge 6). Helvacı’nın sadece kendi grubunda çalıştığını söyler. Ancak bu gruba Kentucky Üniversitesi’ne kayıtlı doktora öğrencisi olarak değil de, anlaşılan gönüllü bir öğrenci olarak katılır. Zaten katıldığı çalışmaların da, Diyanet’in istediği konuyla zerre kadar ilgisi yoktur!

Helvacı’nın orada öğrenci olup olmadığı, varsa doktora tezi hakkında bilgiler University of Kentucky fizik bölümüne sorulur. Bölüm Başkanı Joe Bril gönderdiği yanıtta, Helvacı’nın hiçbir zaman üniversitelerinde öğrenci olmadığını bildirir. (Belge 7) Böylece Helvacı’nın Diyanet’e verdiği ABD doktorası ve tezinin yalan olduğu iyice anlaşılır.

Doktora çalışmalarını sürdürdü
Helvacı, Türkiye’ye döndükten ve hükümette önemli işlere kapağı attıktan sonra, Ankara Üniversitesi’nde doktora çalışmasını sürdürür. Gerçek bir doktoraya ihtiyacı da vardır. Ankara Üniversitesi’nde Geç Tayf Yıldızlarının Etrafındaki Toz Oluşumunun Tayfsal Analizi başlıklı doktorası Kasım 2003’te kabul edilir. Burada tez danışmanı Prof. Cemal Aydın olarak görülüyor. İlginç olan, eşdanışman olarak Moshe Elitzur’un adını görüyoruz. Aydın ve Elitzur’un isimleri aynı zamanda, Diyanet’e sunulan ancak aslı bulunamayan doktorada da tez danışmanları olarak gözükmektedir. Ankara’daki doktoranın kabulü altındaki diğer imzalar, Prof. Halil Kırbıyık ve Prof. Ethem Dermandır. Ancak doktoranın kabulüne bir jüri üyesinin çekimser kaldığı görülüyor.

Öyle anlaşılıyor ki, Helvacı, ABD’de Diyanet’in doktora tezi çalışmasıyla ilgilenmemiş ama oradan 4 yıl boyunca bursunu almış ama Ankara Üniversitesi’ndeki doktora konusuna ilişkin çalışmalara dışarıdan katılmış.

Bu gerçek doktorasının sonunda, Helvacı’nın özgeçmişi bulunuyor. Helvacı orada şöyle diyor:
..1996 yılı sonunda burslu olarak doktora tezini hazırlamak üzere Amerika Birleşik Devletleri Kentucky Üniversitesine gitti. 2001 yılı sonunda doktora tezi çalışmasını tamamlayarak yurda döndü..(Belge 2)

Bu resmi doktora tezinin arkasındaki özgeçmişe göre, Helvacı, ABD’de doktorasını tamamlamış ve yurda dön- müştür. Ankara Üniversitesi’nde yaptığı ise ikinci doktoradır. Acaba tez danışmanı ve doktora jürisindeki üyeler, nerede Amerika’da yaptığın doktora ve tezin, diye sormadılar?

Bu arada Mustafa Helvacı, Temel Bilimler Araştırma Grubu’na (TBAG) da üyedir, üstelik başkan (Nüket Yetiş’in) danışmanı olarak!

Maaşını tıkır tıkır aldı
Doktorasını tamamladığı Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü’ne Ağustos 2004’te öğretim görevlisi olarak atandı. O tarihe kadar memuriyet kadrosunun Diyanet İşleri Başkanlığı’nda olduğu belirtilmektedir (1989- 2004 arası). Yani bütün bunları yaparken bu süre içinde Diyanet’ten maaşını tıkır tıkır almış gözükmektedir.

Ayrıca, Abdullah Gül’ün Özel Kalemi görevini yaptığı sürede ve hemen akabinde (Kasım 2003- Ağustos 2004 aralığında) Sağlık Bakanı’nın danışmanlığını yaptığı anlaşılıyor. Kadrosu Diyanet İşleri Başkanlığı’nda olup hep geçici görevlendirme ile bu işleri kotarıyor.

Helvacı, Ankara Üniversitesi’nde 2009’a kadar çalıştı. Orada Yardımcı Doçent kadrosuna atanmak için çaba sarf ettiği ancak üniversitede geçerli olan atama kriterlerine uymadığı için, bu kadroya atanmadığı görülüyor; 2009 başlarında ise ise sahip olduğu kriterleri kabul eden Akdeniz Üniversitesi Fizik Bölümü’ne Yrd. Doç. Dr. olarak atandı. Burada da ilk işi, üniversiteden 11 Mart 2009 tarihinden itibaren tam süreli olarak, bir yıl süreyle TÜBİTAK’ta (aynı işte) görevlendirilmesini talep etmek oldu!

Astronomi dünyamızda, Helvacı’nın durumu üzerine çok sayıda yazışma yapılmıştır; bütün burada yazıp döktüğümüz bilgi ve belgelerden gökbilimcilerimizin büyük çoğunluğu haberdardır. Ayrıca, ilgili belge ve bilgilerin büyük çoğunluğu da internette dolaşmaktadır.

19 Nisan 2010

Dr. Hakan Özdener - Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası: Bilimsel Yayın ve Çalışmalardaki Etik Problemler - 2

Bir onceki yazımızda Türk Ünıversitelerinde akademisyenler arasında mevcut olan bilimsel etiğe uymayan davranışlardan bahsetmiştik. Bugünkü yazımızın kaldığımız yerden devam edip ve çözüm için şahsi önerilerimizi sunacagız.
Bilimsel yayın ve bilimsel çalışmalardaki diğer problem, meşhur olma isteğidir. Bu yanlış özellikle basın ve yayının traj artırma hırsı ile birleşince karşımıza eşi az görülen utanç tabloları çıkmaktadır. Bunların içinde bazıları var ki ülkemizde hastaların umut ve duygularını sömürerek, bu insanları kendi muayenehanelerine çekmeyi amaçlamaktadırlar. Bazıları ise gerekli lisans ve eğitimleri olmadığı halde sahte belgeler ile kendı uzmanlık ve bilgi alanlarının dışındaki özel uzmanlık alanlarının (tüp bebek uzmanlığı) yetkilerini kullanarak meşhur olma ve toplumsal ve akademik güç kazanmayı amaçlamaktadırlar.
Diğer önemli en sık gorulen iki problem ise, birincisi “dilimleme” de denilen ve bir çalışmadan birden fazla yayın çıkarmak (örneğin insan veya hayvan deneklerden alınan kan örnekleri kullanılarak, aynı konu ile ilgili birden fazla benzer yayın çıkarmak), ikincisi ise, bilimsel yayınlarda yazarların adlarının kullanımı ve yayındaki katkılarını gösteren dizilimleri ile ilgilidir. Bunlar ise iki grupta topluyabiliriz. Çalışmada hiç bir şekilde katkısı olmayan hatta yazıyı bir kere dahi okumamış insanların (yaz beni yazayım seni ilişkisi) yazarlar arasında olması, diğeri ise çalışmayı yapan kişi veya kişilerin yayında adlarının hiç kullanılmaması veya hak ettikleri yerde olmamalarıdır. Bu özellikle tıpta uzmanlık tezleri, master ve doktora tezlerinden üretilen yayınlarda görülmektedir.
Ülkemizdeki bilimsel etik problemleri kısaca yukarıda özetledikten sonra, sorunun çözümü ile ilgili öneri ve düşüncelerimizi okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz.
Bılımsel ahlaki anlayışın gelişmesi için yapılması gerekenleri , kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler olarak üç kısımda toplayabiliriz. Kısa vadede olanlar mevcut akademisyenleri kapsayan önlem ve uygulamalardır. Önceki yazımızda ve yukarıda bahsettiğimiz bilimsel etiğe uygun yanlışların yapılmasını teşvik eden ve zorlayan mevcut sistem gözden geçirilmeli ve akademik ünvanların (master, doktora ve doçentlik başta olmak üzere) elde edilmesi ilgili düzenlenmelerin gözden geçirilirken, akademik ünvanlar bireysel ve/veya toplumsal güç kaynağı ve meşhur olma aracı olmaktan çıkartılmalıdır. Bilimsel ünvanlar sadece ve sadece kişilerin bireysel akademik tercihini yansıtmalıdır. Yani akademik ünvanlar büyüklük ve küçüklük veya acemilik ve ustalık şeklinde kullanılmamalıdır. Yani bir profesör, ben profesörüm benim dediğim olur dememeli. Aynı bölümde beraber çalıştığı arkadaşlarını akademik tercihleri veya ünvanlarından dolayı küçük görüp ezmemeli ve horlamamalıdır/horlayamamalıdır. Bu konuda YÖK ve üniversitelerin yapması gereken çok şeyler vardır. Bunlar etik yaptırımlardan başlayıp, kanuni uygulamalara kadar uzanan bir dizi uygulamalardır. Tek tip akademik ünvan uygulamasına son verilip, doktora sonrası alınan akademik ünvanların sosyal hayat vitrininde şöhret kazanılması amacı ile kullanılmaması ve etkisinin azaltılması için bilimsel etik konseyinin yetkisi içine girmelidir. Ayrıca akademik ünvanların ve akademik çalışmaların akademik hayatta ve toplum içinde kullanılması ile ilgili düzenlemeler yapılmalıdır. Yani bir bilimsel çalışmanın sonuçlarını abartarak/değiştirerek, kendı bireysel reklamı amacı ile kullanılması sadece etik olarak değil kanuni yaptırımlarla de engellenmelidir. Burada ünvan sahibinin tüm başarı ve hakları korunurken, bu ünvan adı altında arkadaşları ve diger insanları bu ünvanı kullanarak maddi ve manevi ezilmesi, yönlendirilmesine musade edılmemelidir. Bu ve benzer tedbirlerin alınması akademisyenler üzerindeki bir an önce doçent, profesör olma gibi akademik ve sosyal baskıların kalkmasına vesile olabilir, bu da bilimsel çalışmalardaki yapılan yanlışların azalmasına vesile olabilir. Diğer önemli nokta ise üniversitelerin bilimsel yazı yardım merkezleri kurulmasıdır. Bu merkezler, dil problemi yaşayan öğretim üyelerinin kullanacağı şekilde olmalı ve yazılarında “ödünç iyi ingilizce” alma mazeretinden kurtulmalıdır. Bu uygulama bugün dünyanın bir sürü ülkesinde başarı ile uygulanmakta ve ülkedeki bilimsel çalışmaların herhangi bir etik problemle karşılaşmadan yayınlanmasını sağlamaktadır.
İkinci olarak, orta vadede alınması gereken önlemler ise, akademisyenlerin bilimsel çalışmalardaki alt yapı, teknik imkanlar ve finansal sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların hızla devlet ve üniversiteler tarafından yapılmasıdır. Yani bir akademisyenden bilimsel çalışma ve yayın beklenildiği ortamda yeterli fiziksel alt yapı sağlanmış olmalıdır. Örnek olarak diyebiliriz ki, nükleer fizikçi bir öğretim üyesinden onun akademik ilerlemesini uluslar arası çalışma ve yayınlar yapmasını ile olacağını söyleyip, onu laboratuvar olmayan bir üniversiteye verdiğinizde, onünde fazla seçenek bırakmıyorsunuz. Bütün akademisyenlerin aynı yolu kullanarak doçent, profesör olması gerekmiyor ama herkesin ciddi bilimsel çalışmalarda bulunması ve bilim ahlakına sahip olması gereklidir.
Üçüncü olarak, uzun vadede alınması gereken önlemler ise gelecek nesillerin yetiştirilmesidir. Bu problemin kesin çözümüne yönelik çalışmadır. Gelecek nesiller yüksek etik ve ahlaki değerler ile donatılmalıdır. Daha ilk okula bile başlamadan bilimsel çalışmanın zevki ve bilim ahlaki değerleri öğretilmelidir. Örneğin ilk ve orta eğitimde imtihanlarda kopya çekimi ülkemizde yaygın bir uygulama olup, bunun azaltılması bile ülkemizde gelecek nesil akademisyenlerinin daha kaliteli ve güvenilir yayınlar yapmasına vesile olabilir. Bu da ülkemizin bilimsel arenada uluslararası saygınlığının artmasına neden olur. Yani bu problemin en köklü çözümü gelecek nesillerin yüksek değerlere sahip olarak yetiştirilmesidir. Devlet ve kurumları bilimsel fiziksel alt yapının düzeltilmesi için çalışırken, aynı zamanda bilimsel etik problemlerin köklü ve kalıcı şekilde çözümü için gelecek nesillerin bilimi ve bilim yapmayı seven ve bilimsel etik değerlere sahip olarak yetiştirilmesine de özen göstermesi gerekmektedir.
Ülkemizdeki bu problem diğer bir sürü problemde olduğu gibi çözülmeyecek problem değildir. Kişi odaklı problemdir, yani aynı işi yapan kişilerin bir kısmı yanlış yolu seçerken, diğerleri ise sıkı şekilde bilimsel etiği uygulamaktadır. Önemlı olan bu ikinci grubtaki bilim adamlarımızın sayısını artırmak ve diğerlerinide ters yöne ileten eksiklikleri düzeltmektir. Bu yanlış hareketı bilerek ve isteyerek yapan bilim adamlarını cezalandıracak etik ve kanuni mekanizmaların kurulması gerekmektedır.

4 Nisan 2010

Murat Bardakçı - Japonlara "Türkler hırsız" dedirten şarlatan (Gazete HABERTÜRK)

Japonya’da yaşanan ve şimdiye kadar eşi-benzeri görülmemiş bir bilimsel sahtekârlığın kahramanı olan bir Türk vatandaşının yalanlarla dolu öyküsü...
Japonlar’a “Bütün Türkler hırsızdır” dedirten fotomontajcı sahte astronot
Japonya’da, geçtiğimiz ay bilim tarihinde eşi görülmemiş utanç dolu bir bilimsel kandırmaca ortaya çıkartıldı. Tokyo Üniversitesi’nde mimarlık doktorası yapan bir bilim adamı adayının tezinin çalıntı, akademik geçmişi konusunda verdiği bilgilerin de yalan olduğu dünya bilim çevrelerini senelerce kandırdığı farkedildi. İşin üzücü olan tarafı ise, bunları yapan kişinin Serkan Anılır adında bir Türk olması...

Bu sayfada bu hafta “tuhaf” bir öykü okuyacaksınız...
Öykü hakkında aslında “tuhaf” değil, “utanç dolu” demem daha doğru olacak. Zira anlatacaklarım tamamen yalanların, kandırmacaların ve hayallerin üzerine kurulmuş bir hayatın, kısa bir müddet devam eden ama temelinde yine sadece palavraların yattığı bir yükselmenin ve ardından anî bir çöküşün hikâyesi...
Olayın kahramanının adı, Serkan Anılır... İsminin başında birkaç hafta öncesine kadar “Dr” harfleri, yani “Doktor” unvanı bulunan Serkan Anılır artık bu unvanı kullanamıyor, zira unvanı vermiş olan üniversite, Serkan Anılır’ın doktorasını iptal etti ve unvanı da geçen ay geri aldı. Gerekçe ise “intihal” yani bilimsel hırsızlık ve daha birçok suçlama...
Yabancı memleketlerdeki Türk bilim adamlarını yere-göğe koyamamak, ne iş yaptıklarını araştırma zahmetine katlanmadan yüceltmek, hattâ en önemli bilimsel projelerin başarılarını bile onlara mâletmek, basınımızın eski bir merakı, daha doğrusu gafletidir. Meselâ, NASA’nın sürdürdüğü Mars projesinin bir yerinde bir Türk mü çalışıyor, manşet hazırdır; “Mars’ı bu Türk fethedecek” gibisinden sözler edilir. İngiltere’de kanser araştırması yapan bir laboratuvarda görev yapan bir başka Türk mü var? Vatandaşımız sıradan bir laborant bile olsa hemen “Kanserin ilâcını bir Türk bulmak üzere” deriz.
Serkan Anılır da Türkiye dışında, Japonya’daki bir üniversitede görev yapan bir bilim adamı, daha doğrusu bir bilim adamı adayıydı. 1973’te Almanya’da bir Türk işçi ailesinin çocuğu olarak doğmuş, İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nin mimarlık bölümünü bitirmiş, Almanya’daki Bauhaus Üniversitesi’nde yükses lisans yapmış, mimarlık doktorasını Tokyo Üniversitesi’nde 2003’te tamamlamış, sonra bazı projelerde görev almıştı. Sümerce de dahil olmak üzere sekiz lisanı anadili gibi konuştuğunu, hattâ bir uzay âlimi olmasına rağmen, sümerologların tabletlerden yaptıkları tercümeleri yayınlamadan önce ona sorduklarını, hatalarını düzeltmesini rica ettiklerini anlatıyordu.
Gazetelerimiz ve televizyonlarımız, Serkan Anılır hakkında da senelerden buyana yukarıda sözünü ettiğim yüceltmelerin benzerlerini yazıp söylediler. Anılır’ın çok sayıda icat yaptığı ve Amerika’dan bunların patentlerini aldığı iddia edildi, NASA’nın uzaya göndereceği ilk Türk astronot olduğu söylendi, hattâ bir uzay asansörü projesi hazırladığı ve Japon Uzay Kuruluşu JAXA’nın da bu projeyi hayata geçirmek için milyarlarca dolar harcamaya hazır olduğu da ileri sürüldü. Üstelik, asansörün ismi bile hoştu: Atatürkçü genç bir bilim adamı olan Serkan Anılır, projesine “ATA” adını vermişti.
İş bu kadarla kalmadı ve bazı üniversitelerimiz basının estirdiği bu hayranlık rüzgârının etkisiyle olacak, Serkan Anılır’ı konferanslar vermesi için kampüslerine davet ettiler. Serkan Bey lûtfedip gitti, hem öğrencileri hem de hocalarını irşad buyurdu ve her konferanstan ve toplantıdan sonra gazetelerimiz tarafından yine göklere çıkartıldı. Yüceltme işine anlı-şanlı bazı köşe yazarlarımız da dahil oldular ve içlerinden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Japonya’yı resmen ziyaret ettiği sırada “Abdullah Bey hazır oralarda iken Türkiye’nin gururu olan Serkan Anılır’a da bir çay içmeye uğrasa” diyenler bile çıktı!
Basınımız bütün bu sözleri ettiği sırada Serkan Anılır’ın Japonya’da dar bir çevre ve oradaki Türk öğrenciler dışında pek tanıyanı yoktu ama, Anılır birkaç haftadan buyana oralarda pek meşhur. Sakın ola ki, şöhretinin sebebinin keşifleri, icadları yahut derin projeleri olduğunu zannetmeyin; Japonlar, Serkan Anılır’ı senelerdir bir güzel kandırıldıklarını daha yeni farketmeleri üzerine tanıdılar. Tokyo Üniversitesi, Anılır’ın doktora tezinin büyük bölümünün çalıntı olduğunu görüp tezi iptal etti ve ve tarihinde ilk defa verdiği unvanı geri aldı. Bunu diğer yalanların ortaya çıkması takip etti: Serkan Anılır’ın hiçbir icadı yoktu, aldığını iddia ettiği ödüllerin hepsi yalandı, başta “ATA Uzay Asansörü” olmak üzere bütün projeleri çalıntı idi, hattâ astronotluk iddiası bile palavraydı ve bazı Türk gazetelerinde de Anılır’ın yalan açıklamaları konusunda küçük haberler göründü.
Japonlar, özellikle de üniversite hocaları, millî hasletleri olan o ezelî ve ebedî nezaketlerinden dolayı birbirlerine şimdi açıkça “Biz bu kadar salak mıyız ki, bu adamın söylediği herşeye inanmışız?” diye soramıyorlar ve “Biz nerede hata yaptık” sorusunun cevabını arıyorlar.
Açık söylemem gerekirse, “Adam zaten düşmüş, yazmasam da olur” diye düşündüm ve bu konuyu böyle büyük şekilde yazıp yazmama hususunda birkaç gün boyunca kararsız kaldım. Ama, Tokyo’daki bazı Türk öğrencilerden gelen ve “Japon hocalar, bu olaydan sonra her çalışmamıza kuşkuyla bakıyorlar; peşinen hırsız damgası yemiş gibiyiz” gibisinden şikâyet mesajlarını ve yine Japonya’daki bazı bloglarda yazılanları okuduktan sonra yazmaya karar verdim.
Bu sayfada, Serkan Anılır’ın tamamı yalan çıkan ve herbiri birbirinden cür’etli olan iddialarının bazılarını görecek ve hayretler içesinde kalacaksınız.

Bu kadar çok yalan birkaç yıla nasıl olur da sığdırılır?
Serkan Anılır, Tokyo Üniversitesi’nde bulunduğu sırada astrofizik uzmanı ve Türkiye’nin NASA tarafından tanınmış ilk ve tek astronot adayı olduğunu, çok sayıda patent ve bilim ödülü aldığını söylemişti. Gazeteler, Anılır’ın Türkiye’ye her gelişinde başta “ATA Uzay Asansörü” olmak üzere projelerinin projelerinden bahsediyorlardı.
Ama, Tokyo Üniversitesi ile Japon bilim çevrelerinde Anılır hakkında sürdürülen araştırmaların sonuçları herkesi hayretler içinde bıraktı:
* Serkan Anılır, astrofizik eğitimi almamıştı, sadece mimarlık diploması vardı. Türkiye’nin ilk ve tek astronot adayı olduğu iddiası da uydurmaydı. Bu iddiasına dayanak olarak gösterdiği ve NASA’da çekildiğini söylediği uzay giysileri içindeki fotoğraf, Amerikalı astronot Richard Hieb’in resminin üzerine kendisinin yaptığı bir fotomontajdı ve giysinin modeli de oldukça eski idi. Üstelik “astronot adayı” olduğuna dair gösterdiği Türk Ulaştırma Bakanlığı antetli belge ile belgedeki imza da sahteydi. Belgenin sahte olduğunu Tokyo Büyükelçiliğimiz açıkladı, konuyu derinlemesine araştıran Asahi Shimbun gazetesi de Türk makamlarının bir başka yalanlamasını yayınladı.
* Sunduğu bilimsel yayın listesindeki çalışmalarının hiçbiri mevcut değildi. Makalelerin sadece isimleri vardı, bu yayınların yeraldığını söylediği bazı dergiler bile hiç yayınlanmamışlardı ve hayalî idiler.
* NASA’da eğitim gördüğü ve uzay projelerinde çalıştığı yolundaki iddiaları da yalandı. NASA, bu isimde birinin hiçbir programda görev almadığını açıkladı ve Anılır’ın iddiaları üzerine güvenlik soruşturması başlattı.
* Serkan Anılır, uzay programına Türk Hava Kuvvetleri’nde görevli generaller tarafından dahil edildiğini söylüyor, kanıt olarak generallerle çekilmiş bir fotoğrafını gösteriyor ve “konu askerî sır olduğu için fazla bilgi veremeyeceğini” söylüyordu. Sözkonusu fotoğraf incelenince İzmir’deki askerî bir yüksekokulda çekildiği ve Anılır’ın “general” olduğunu söylediği kişinin de bir öğrenci olduğu anlaşıldı. Serkan Anılır, bunun üzerine “Ben, şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri’nde albay rütbesiyle görev yapıyorum” açıklamasında bulundu!
* Anılır’ın kendisine verildiğini iddia ettiği çok sayıdaki bilimsel ödüller hiçbir zaman verilmemişlerdi, yani bu iddiası da uydurmaydı. Üstelik vârolmayan sadece ödüller değildi, ödülleri verdikleri söylenen kurumların bir kısmı da yalandı. Meselâ, Cambridge Üniversitesi’nden fizik ödülü aldığını söylüyordu ama Cambridge’de böyle bir ödül yoktu!
* Serkan Anılır, iddialarının aksine hiçbir patent almamıştı. Uzay çalışmaları konusunda sahip olduğunu söylediği ve numarasını verdiği patent, akaryakıtlar ile ilgili olarak Amerika’da yapılmış bir buluşa aitti.
* Türkiye’de de oldukça ses getiren ve “Anılır’ın en önemli buluşu” olduğu söylenen “ATA Uzay Asansörü” projesi gerçek değildi. Anılır, Hırvat bilimadamı Ranko Artukoviç’in aynı isimli projesinden esinlenmiş ve uydurduğu hayalî projenin tanıtımını yaparken Nobel ödüllü bazı Amerikalı bilim adamlarının isimlerini de kullanmıştı. Tanıtım yayınındaki sunumun altında “Susumu Nara” adında bir Japon profesörün imzası bulunuyordu ama böyle bir profesör yoktu ve bu isim de Anılır tarafından uydurulmuştu. Üstelik, tanıtımda yeralan bilimsel çizimler de çalıntıydı.
* Serkan Anılır, “Uzay Asansörü” isimli bir kitap yazmış ve kitapta “Evrenin 11. Boyutu” adını verdiği bir teori üzerinde çalıştığını açıklamıştı. Teori, tamamen uydurmaydı, bu konuda yayınladığı kitabındaki çizimler de başka yayınlardan makaslanmıştı, hattâ “projenin resmi” olarak tanıttığı çizim, Brad Edward adındaki bir bilimadamının Discovery Dergisi’ndeki makalesinden çalıntıydı.
* Anılır’ın Tokyo Üniversitesi’ne 2003’te sunduğu doktora tezinin büyük bölümünün de “intihal” yani “çalıntı olduğu, aradan altı sene geçmesinden sonra, 2009’un sonlarında farkedildi. Üniversite bunun üzerine, geçen Mart ayının ilk haftasında tezi iptal etti, Anılır’a verdiği “Doktor” unvanını geri aldı ve “bu durumun nasıl olup da farkına varmadıklarında dolayı hayrette bulundukları” açıklamasını yaptı. Bunun üzerine Anılır’ın Japonya’da çıkmış olan birkaç kitabının yayını durduruldu, katılacağının duyurulduğu bütün toplantılar da iptal edildi,.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.