NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

25 Ekim 2007

Metin Münir - Sekiz soru cevapla intihal karnesi

Sorular: 
(1) Bu sözleri hangi ülkenin cumhurbaşkanı, hangi üniversitede söyledi?
"Üniversiteler öğrencilerin bilgi biriktirdiği yerler olmak yanında birer sosyal değerler yuvası da olmalıdırlar. Eğitim diploma almaktan ibaret değildir, öğrenciler üniversitelerden ayrılırken eğitimle beraber yanlarında evrensel değerleri de götürmelidirler. Üniversite doğruluk ve dürüstlük anlamına gelmelidir, rüşvet, hırsızlık ve yalan değil. Maalesef ülkemizdeki eğitim sistemi bu kara vebaların hastasıdır. Üniversitelerimizi niteleyen öğretmenler ve öğrenciler tarafından işlenen intihal suçları, para karşılığı satılan tezler, sınav geçmek için ödenen rüşvet gibi uygulamalardır. Öğrenciler kanıtlanmış intihal suçlarına karşı tutum almalıdırlar. Onların, yasal olmayan uygulamalara, hırsızlığa ve sahtekârlığa hayır diyecek cesareti göstermelerini ısrarla tavsiye ediyorum."
(2) Üç Türk üniversitesinde çalışan 12 öğretim üyesi ve doktora öğrencisi dünyanın önde gelen bilim dergisi Nature'da intihalci olarak teşhir edildi. Bu üniversitelerin adları nedir?
(3) Bu üniversitelerden biri soruşturma ve inceleme konusunda ayak sürçüyor. Hangisi?
(4) Hangi ülkenin eğitim bakanlığı eğitim dünyasındaki yozlaşma ve suiistimalleri önlemek için ulusal gözetim ve denetim kurumu kurmaya hazırlanıyor?
(5) Fizik departmanında iki doktora öğrencisinin intihal, yani bilim hırsızlığı yaptığını ortaya çıkaran profesörlere bazı meslektaşlarının vebalı muamelesi yaptığı üniversitenin adı nedir?
(6) Hangi ülke üniversitelerde intihal, yani bilim hırsızlığı ve akademik sahtekârlıkla mücadele etmek için bu yıl Bilim Ahlak Komitesi kurdu?
(7) Hangi Müslüman ülke, intihal yani bilim hırsızlığı suçunu işlemiş olan bir grup profesörü yeterince cezalandırmamış olan bir üniversiteye yapılan para yardımını kesmeye karar verdi? Üniversitenin adı nedir?
(8) Hangi ülkede, anekdotal bilgilere göre, öğrencilerin iki veya üçü kopya çekiyor?

 
Cevaplar:(1) Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu. Konuşmanın yapıldığı yer ülkenin en eski yüksek öğrenim kurumu Universitatea Alexandru Ioan Cuza. Konuşma Bükreş Tıp Fakültesi'nde bir profesörün öğrencisinden rüşvet alırken polis tarafından yakalanmasından birkaç gün sonra yapıldı. (2) Dicle, Mersin, 18 Mart (3) Dicle Üniversitesi (4) Çin (5) Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara (6) Çin (7) Pakistan Yüksek Öğrenim Kurumu. Punjab Üniversitesi (8) Türkiye

21 Ekim 2007

Prof. Dr. Rıdvan Karluk-Üniversitelerimizde Bilimsel Etik Değerlere Saygı ve Bilimsel Hırsızlıklar (Sakarya Gazetesi)

Türkiye`de 14 Türk akademisyenin bilimsel hırsızlık (intihal) yaparak dünyanın en prestijli bilim dergisi Nature`da açıklanması üzerine Türkiye`nin gündemine "bilimsel hırsızlık" konusu yeniden girmiştir. Ar-Xiv isimli bilimsel web sitesi, Eylül ayında 14 Türk doktora öğrencisi, doçent ve profesörün imzasıyla yayınlamış olduğu yer çekimsel fizik alanındaki makalelerin, daha önce yayınlanmış makalelerden çalıntı olduğunu açıklamış ve Türk akademisyenlere ait 64 makaleyi, birçok kısmının çalıntı olmasından dolayı yayından kaldırmıştır. Merak eden ve bilim etiğine sahip akademisyenler http://arxiv.org/new/withdrawals.aug.07.html`e bakabilirler. Çalıntıların hangi makalelerden yapıldığı burada ortaya konmaktadır.

Milliyet Gazetesi`nde Metin Münir 16 Eylül`de bu konuyu "Üniversitelerin Sessizliği" başlığı altında ayrıntılı bir şekilde yazmıştır. 20 ve 21 Eylül tarihindeki yazılarından da konuyu işlemeye devam etmiştir. Ben, bilim hırsızların üzerine gitme cesaretini gösterdiği için Metin Münir`i kutluyorum. Çünkü Türkiye`de bu konuyu örtbas etmek isteyenler çoğunluktadır.

Üniversitelerimiz genelde bilimsel hırsızlıkları kapatmaya ve bilim hırsızlarını da aklamaya çalışırlar. Türkiye`de hiçbir üniversite, kendi bünyesinde bilimsel hırsızlık yapan bir öğretim üyesini açıklamak istemez. Çünkü bu durum, o üniversitenin bilimsel şöhretine gölge düşürür ve öğrenciler ve öğretim üyeleri nezdinde bilim hırsızlığının yapıldığı Fakülte ve Bölümler için bu durum iyi bir referans olmaz.
>>>

19 Ekim 2007

Prof. Dr. İ. Halûk GÖKÇORA - CUMHURİYET TÜRKİYESİNDE;“ENGELLİ” BİLİM VE YAYINCILIK !

SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK-2007
5. ULUSAL SEMPOZYUM
19 Ekim 2007

Dinsel baskıyı “laîk bir anlayışla” kırabilen Avrupa toplumu, 17. yüzyıldan bu yana bilim,sanat ve felsefede olabildiğince büyük atılımlar gerçekleştirebilmiştir. Böylelikle oluşan ve daha da gelişen günümüzün egemen güçleri, aynı devinimin kendileri gibi ilerlememiş topluluklarda (bu arada islâm toplumlarında ve Türkiye’de de) gerçekleşmemesi için çaba içindedirler.>>>

18 Ekim 2007

Prof. Dr. Toktamış Ateş - YÖK ve ihtilal (BUGÜN)

İstanbul Üniversitesi `nin eski rektörü Prof .Dr.Kemal Alemdaroğlu ; Ahmet Necdet Sezer `in imzasıyla görevden alındıktan sonra, kendisi hakkında yazı yazmayacağımı belirtmiştim. Oysaki, o zamana kadar çok yazmış ve kitaplar oluşturmuştum. Ancak bizim kitabımızda; "düşene vurmak", ya da "ölüye kurşun sıkmak", yoktur.

Fakat son zamanlarda YÖK`de, kimi meslektaşlarımızın "intilal" (bilimsel hırsızlık) nedeniyle, haklı olarak cezalandırıldığını okuyunca, bizim üniversitede yaşanan ve Alemdaroğlu `nun yaptığı ihtilalin, nasıl örtbas edildiğini anımsadım ve bu çirkin tutumu unutanlara da, anımsatmak istedim. Ayrıca YÖK`teki bu tutum değişikliğini de, özellikle vurgulamanın, geleceğe ışık tutacağını düşündüm.>>>

11 Ekim 2007

Prof. Dr. İzge Günal - Tek yöntem intihal değil (Yarınlar)

Geçtiğimiz aylarda fizikçiler arasında önemli sayıda ismin intihalle gündeme gelmesi, konuyu yeniden öne çıkardı. Akademinin arka yüzünde neler oluyor?
Aslında intihal akademik yolsuzluk türlerinden sadece birisidir. Madem güncel, önce intihalden başlayalım. İntihal, başkasının eserinin tümünü ya da bir parçasını kendisine aitmiş gibi göstermektir. Burada hiçbir emek sarf etmeden, düşünsel faaliyette bulunmadan başkasının üretimine el koyma söz konusudur. Yani açık bir biçimde hırsızlıktır; fikir, düşünce hırsızlığıdır. Diğer türler içerisinde; fabrikasyon veya masabaşı üretim diye adlandırılan uydurmacılık, falsifikasyon diye bilinen verilerin saptırılması, traşlama diye adlandırılan hipotezi desteklemeyen verilerin saklanması, salamlama olarak adlandırılan bir bütün oluşturan çalışmanın parçalara bölünerek yayınlanması, duplikasyon olarak bilinen aynı çalışmanın birden fazla yerde yayınlanması, kıyak yazarlık diye bilinen bir kişinin hiçbir emeği olmadığı veya emeği geçse bile yazar olmaya yetecek kadar emeği olmadığı bir çalışmaya isminin yazılması ve bunun tam tersi emeği geçen kişilerin çalışmada isminin yer almaması yer almaktadır. Sanırım burada önemli olan akademik yolsuzluk türleri arasında, topluma ve bilim dünyasına verdiği zararlar açısından bir ayrım yapmak gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında bu türler arasında uydurmacılık, verilerin saptırılması ve traşlama daha önemli hale gelmektedir. Bu üç türde de literatüre gerçeği yansıtmayan veriler sunulmaktadır. Bunlarda zarar tüm bilim dünyasını etkilemektedir. Örneğin; hiç yapılmamış bir deneyin sonuçları yapılmış gibi yayınlandığında (uydurmacılık) veya deney yapılıp sonuçlarla oynanıp yayınlandığında (saptırmaca veya traşlama) dünyanın herhangi bir yerinde başka birisi bu deney sonuçları üzerine bir başka çalışma planladığında sonuç hüsran olacaktır; çünkü zaten temel alınan çalışma yoktur ve/veya gerçeği yansıtmamaktadır. Diğer akademik yolsuzluk türleri aşırma (intihal), salamlama, duplikasyon, kıyak yazarlık veya hayalet yazarlık da elbette çok ciddi suçlardır. Ancak burada yayın içindeki bilgiler doğru olduğu sürece bilim dünyasına verilmiş büyük bir zarar yoktur. Örneğin; aşırmada aşırılan kişinin hakkı gasp edilip, aşıran kişi haksız bir yarar sağlamıştır. Ancak, üçüncü şahısların bundan bir zararı olmaz. Benzer durum, salamlama, duplikasyon ve kıyak yazarlık için de geçerlidir; burada sadece haksız bir biçimde kişilerin yayın sayısı artırılmaktadır.
Akademik işleyişin kendisi yolsuzluğu teşvik ediyor olabilir mi? Yani neden oluyor tüm bunlar?
Akademik yolsuzlukların neden yapıldığı konusu da içinde bulunulan topluma göre değişir. Örneğin; ABD gibi, çalışmaların büyük şirketlerden alınan fonlarla yürütüldüğü ülkelerde akademik yolsuzluk ciddi bir gelir kaynağı olabilir; bu durum, akademik yolsuzluğu teşvik eden faktörler arasında sayılmaktadır. Akademik yükselme hırsı, nedenler arasında öne sürülen diğer bir faktördür. Ancak, Türkiye’de akademik yükseltmelerde ölçüt kullanılması son beş, altı yılın gerçeğidir. Kaldı ki, konulan resmi ölçütler de gerçek anlamda çok basittir. Bu nedenle bunun da Türkiye’de akademik yolsuzluğun nedenlerinden biri olabileceği ama esas nedeni olamayacağı düşüncesindeyim. Sanırım esas neden, tabi Türkiye için, ciddi bir bilgi üretme geleneğinin olmayışıdır. Tüm dünyada toplumsal yapının gelişimiyle ve dayatmasıyla ortaya çıkan üniversite ve bilgi üretimi Türkiye’de üst yapı belirlemesiyle oluşmuştur. Toplum içinde bilgi ne kadar değerli ise, toplum ne denli hurafelerden uzak ise, yaşam ne kadar bilgi temelli ise akademi de o oranda bilgi üretir. Aksi durumda bilim karşıtlığı egemen olur. Bilim karşıtlığı derken kastettiğim astroloji vs. gibi sahte bilimler artı var olan bilimsel üretim sürecinin sahtekarlıkla sabote edilmesidir. Özetle bilgi üretiminin toplumsal karşılığının ve geleneğinin olmamasının temel sorun olduğu kanısındayım.
Akademik yolsuzluğun yasalarda ve YÖK yönetmeliğindeki yaptırımları nelerdir?
TC yasalarında akademik yolsuzluk bir suç olarak tanımlanmıyor. Bu nedenle de etik kurullardan ceza alan kişilerin cezaları mahkemelerce iptal ediliyor. Çünkü, bunların bir tanesi hariç diğerlerinin yasalarda karşılığı yok. Sadece aşırma (intihal) fikri mülkiyet hakları içerisine giriyor. Ancak, bunun da yargıya götürülebilmesi için, bizzat kendisinden aşırılan kişinin dava açması gerekiyor. Aşırma ne derece büyük olursa olsun, üçüncü şahısların konuyu yargıya taşıma hakları yok. Çünkü böyle bir durumda yargı açık bir biçimde “tamam burada aşırma olabilir ancak bundan sana ne” diyor. YÖK disiplin yönetmeliğinde de yine sadece aşırma bir suç olarak tanımlanıyor ve cezası ağır; ‘aşıran kişinin öğretim üyeliği ile ilgisi kesilir’ diyor. Bu maddenin nasıl işletildiğine geçmeden önce şu noktaya bir kez daha dikkat çekmek istiyorum. Daha ciddi bir akademik yolsuzluk türü olan uydurmacılık, saptırmacılık ve traşlama ile biraz önce söz ettiğim diğer yolsuzluk türleri hiçbir şekilde, hiçbir yönetmelikte suç olarak tanımlanmıyor. Gelelim YÖK disiplin yönetmeliğindeki maddenin nasıl işletildiğine; herhangi bir aşırma olayı saptadığınızda, konunun geleceği bütünüyle ilgili üniversitenin rektörünün elindedir. Siz konuyu YÖK’e bildirseniz bile, hatta ilgili rektörlüğün bu konuda hiçbir işlem yapmadığını, hatta rektörlüğün de bu sürecin bir parçası haline geldiğini YÖK’e bildirseniz bile YÖK hiçbir soruşturma yapmadan dosyayı yine ilgili rektörlüğe yollayıp onun yanıtını da size iletmektedir. Bu durumda eğer akademik yolsuzluk yapan kişi rektörlüğe yakınsa hiçbir şekilde hakkında hiçbir cezai işlem yapılmamaktadır.

Bilimde köşe dönmece: İntihal (Yarınlar)

Bilge Can Yıldız

Büyük kısmı, 14 tane fizikçinin ikili ya da üçlü kombinasyonlarının imzası ile yayınlanmış yetmişe yakın makale, intihal gerekçesi ile uluslararası bilimsel makale arşivi arxiv.org’dan geri çekildi. İşin akıllara durgunluk verecek olan yanı ise, bu makalelerin kendi aralarında dönüp dönüp birbirlerine atıfta bulunuyor olmaları.
Artık intihal sözcüğünün anlamını bilmeyen kalmamış olsa gerek. Aşırma da diyorlar ama sözcüğün bu karşılığı kavramın azametini göz ardı ediyor sanki, çocukken bakkaldan sakız yürütme işini çağrıştırıyor. Bu yüzden, geçtiğimiz haftalarda ‘Türk fizikçilerinin alnına sürülen kara leke’ tadında haberlerde duyduğumuz meseleyi, ‘aşırma’ diye adlandırmak alnımıza kara lekeyi sürenlere haksızlık etmek olur. Büyük kısmı, 14 tane fizikçinin ikili ya da üçlü kombinasyonlarının imzası ile yayınlanmış yetmişe yakın makale, intihal gerekçesi ile uluslararası bilimsel makale arşivi arxiv.org’dan geri çekildi. İşin akıllara durgunluk verecek olan yanı ise, bu makalelerin kendi aralarında dönüp dönüp birbirlerine atıfta bulunuyor olmaları. Biraz daha ayrıntılandıralım: yayınların neredeyse hepsinin üst başlığı olan genel görelilik ve kuantum kozmolojisi konuları ile ilgili bir kısım doküman, çeşitli şekillerde bir araya getirilerek çok sayıda makale türetilmiş. Örneğin yayından kaldırılan makaleler arasında en çok sözü edilen intihalci, ODTÜ doktora öğrencisi Mustafa Saltı’nın imzasının bulunduğu tam kırk tane makale var. Saltı’nın en yakın takipçisi yirmi dokuz makale ile yine ODTÜ’den Oktay Aydoğdu. ODTÜ’den bir öğretim görevlisi bu sayıların ne anlama geldiğini şöyle anlatıyor: “Üç makale ile bir insan YÖK’ten doçentliğini alabiliyor. ODTÜ Fizik Bölümü’nde bugün doçent iken profesör olmak isterseniz 16 makale size yetiyor. Durum bu iken, iki doktora öğrencisi 22 ayda 46 makale yazıyor.”

Aslında bu intihal hikayesi geçtiğimiz yıl Kasım ayında başlıyor. Gerek yayın çıkarmada seri üretime geçmelerinden, gerekse sözlü sınavlardaki başarısızlıklarından şüphelenen 4 öğretim görevlisi Saltı’nın ve Aydoğdu’nun yayınlarını incelemeye başlıyorlar. Google taraması ile yaptıkları araştırmada, yayınların tümünde başka makalelerle ve kendi içlerinde örtüşen kısımlar olduğunu hatta bazılarının paragraf paragraf örtüştüğünü görüyorlar. Manzara oldukça komik aslında. İş son derece özensiz, üstünkörü icra edilmiş. Kullandıkları yöntem ‘kopyala-yapıştır’. Olur da herhangi bir taramada ortaya çıkar diye düşünmüş olsalar gerek; paragraf içinde, sözcüklerden biri ya da birkaçı yanlış yazılıyor. Böylece bir cümle tırnak içinde arandığında sonuçlarda bulunamıyor. Ama pervasızlıklarından olsa gerek, içinde yanlış yazılmış sözcük olan bir cümle aratıldığında, aynı cümle yanlış hali ile bir başka makalede çıkıyor. Kullanılan İngilizce son derece kötü, bölümler arası geçişler birbirinden kopuk, vs. Bilkent Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özgür Oktel, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde intihalle suçlanan öğretim üyelerinden aldığı savunma mesajına cevap olarak yazdığı e-postada bu özensizliği şöyle anlatıyor: “Ben elektronik bant yapısı ile ilgili bir makalemde bir anda ‘o da bant bu da bant’ diye yara bantlarının özelliklerinden bahsetsem, üstelik bunu da bir hastanenin web sayfasından aynen indirmiş olsam, ne düşünürdünüz? Aynı konuda yazılan introductionların (giriş) benzediğini mi, yoksa intihal yaparken kantarın topuzunu iyice kaçırdığımı mı?” Sonuçta, 15 Mart 2007 tarihinde Etik Kurul, yayınlarda intihal olduğu kararına varıyor ve her iki doktora öğrencisi de ikişer dönem uzaklaştırma cezası alıyorlar. Durum, ikilinin makalelerinden bir tanesinin yayınlanmış olduğu yüksek enerji fiziğinin en saygın dergilerinden biri olan Journal of High Energy Physics’e ve onlarcasının yayınlanmış olduğu arxiv.org’a bildiriliyor. Arxiv.org’un kurucusu Prof. Dr. Paul Ginsparg yapılan uyarı üzerine, kendilerinin de zaten şüpheleniyor olduğunu ve yayınları inceleyeceklerini bildiriyor. Sonuçta intihal kararı veren site, makaleleri yayından kaldırıyor ve olayı tüm dünyaya duyuruyor. Journal of High Energy Physics de bahsi geçen makaleyi kaldırıyor ve internet sitesinde ‘İntihal yüzünden geri çekilmiştir. Yayınladığımız için pişmanız!’ şeklinde açıklama yapıyor. Ardından olay kelimenin tam anlamıyla bilim dünyasının gündemine oturuyor.

Ortaya çıkan bu akademik yolsuzluk karşısında Nature dergisi 6 Eylül’de çıkan sayısında “intihali acınası durumda bir şey olarak bile görmeyen kültürler var” diyor. İntihal yaptıkları ortaya çıkan akademisyenlerin buldukları ilk fırsatta kendilerini “bunda bir şey yok, herkes aynı şeyi yapıyor” diye savunmaları aslında Nature’ın yorumunu doğrular nitelikte. İhsan Doğramacı davasında Yargıtay “Bilimsel olmayan eserlerde göndermesiz alıntılar olabilir.” kararını vermişti. Hal böyleyken herkesin yapması da şaşılacak hatta ‘acınası bir şey’ gibi görülmeyecektir. Ama bu sefer durum sanki biraz farklı. Mesele tüm dünya kamuoyu gözünde ifşa olunca bizimkiler (medya, bir kısım yüksek rütbeli rektörler, vs.) namus belasına da olsa kınama mesajlarını duyurdular cümle aleme.
Dileyelim ki ibret olsun!
Kaynak:http://www.milliyet.com.tr/2007/09/21/yazar/munir.html

3 Ekim 2007

Prof. Dr. Kayhan Kantarlı - NATURE DERGİSİNDEKİ, TÜRK FİZİKÇİLERİNE YÖNELİK İNTİHAL İDDİASI...

EÜ ÖĞRETİM ÜYESİ PROF. DR. KANTARLI:
-''YÖK'ÜN BİR AN ÖNCE GEREĞİNİ YAPIP, GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARMASINI
GEREKTİREN BİR ETİK SUÇ VE SORUMSUZLUK VARDIR''

İZMİR (A.A) - 03.10.2007 - Ege Üniversitesi (EÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayhan Kantarlı, dünyaca ünlü Nature Dergisi'nde yer alan, 17 fizikçiye ilişkin intihal iddialarının sorgulanmadığını öne sürdü.

Kantarlı, yaptığı yazılı açıklamada, olayın birkaç gün tartışılıp haberlerde yer aldıktan sonra gündemden düştüğünü belirterek, YÖK'ün de konunun gündemden düşmesinden ''cesaret alarak'' suskun kalmaya devam ettiği iddiasında bulundu. Bu durumun intihal olaylarının üzerini örterek sorumluluklarının ortaya çıkmasını istemeyenlerin işine yaradığını savunan Kantarlı, şunları kaydetti:

''Başta ODTÜ Rektörü olmak üzere, intihalin kanıtlandığını söyleyenlere karşılık, kendilerine komplo kurulduğunu internet ortamında kanıtlamaya çalışan öğretim üyeleri ve doktora öğrencilerinin YÖK tarafından dikkate alınıp, işin doğrusunu tarafsız bir şekilde ortaya koyacak hiçbir işlem ve açıklama yapılmaması son derece endişe vericidir. Eğer ODTÜ fizik bölümünün komplo kurduğu savları doğru ise bu durumun hem ceza yasaları hem de etik değerler açısından, doktora öğrencilerinin yaptığı söylenen intihalden çok daha ağır bir suç oluşturduğunu görmezden gelmek,YÖK açısından kabul edilemeyecek bir tutumdur.İster gerçek, isterse bir komplo ve iftira olsun, her iki halde de ortada YÖK'ün bir an önce gereğini yapıp gerçeği ortaya çıkarmasını gerektiren bir etik suç ve sorumsuzluk vardır.''

1 Ekim 2007

Doç. Dr. Selçuk Can GÜNCEL KONU: İNTİHAL

Dünyanın en önemli ikinci bilim dergisi “Nature” da Türk fizikçilerin intihal yaptığının ve bahsi geçen Türkiye kaynaklı makalelerin ilmi internet ortamından silinmesi Türk bilim dünyasında büyük üzüntü yaratmıştır. Konunun uluslararası ortama gelmesi sadece Türk fizikçilerini değil, tüm Türk bilim insanlarını ilgilendiriyor. Çünkü “Nature” adlı saygın bilim dergisi sadece fizikçilere değil biyolog, kimyager, mühendis, tıp doktoru, deprem uzmanı gibi tüm dünyadaki bilim insanları tarafından takip ediliyor. Bu durumda tüm dünyadaki bilim adamlarının Türk Bilim adamlarına bakışı kuşkulu ve olumsuz olacaktır. Çünkü makalede birkaç Türk’ün bilimsel olarak intihal yaptığı değil, Türkiye’de fizikçilerin sistematik ve düzenli bir şekilde bilimsel hırsızlık yaptığı iddia edilmiştir.>>>

Prof. Dr. Levent Doğancı - Plagiarism (Bilimsel Aşırma) Ülkemizde Çok Ciddiye Alınması Gerekir Bir Problem (MEDİMAGAZİN)

Nature dergisinin 6 Eylül 2007 sayısında Türkiye ile ilgili çok önemli bir makale yayınlandı: “Türk Fizikçileri Bilimsel Aşırma Suçlamasıyla Karşı karşıya”. Doğa bilimlerinin bilimsel etki faktörü en yüksek dergisinde (ISI 2006 impakt faktörü 26.681) böylesi çirkin bir konuyla anılmamıştı ülkemiz ve ülkemizin bilim insanları.


Suçlama ODTÜ gibi eski ve köklü bir kurumla birlikte daha yeni sayılabilecek Mersin, Dicle ve Çanakkale Üniversitelerinin değişik fakültelerinde görev yapmakta olan doktora öğrencileriyle değişik seviyedeki akademisyenlere yöneltilmiş önemli bir iddia. Ancak hemen şunu belirtmekte yarar var; ODTÜ kurumsallaşmış kimliği ile konuya eğilip, bu bilimsel etik ihlal karşısında belli ölçütlerle suçluları cezalandırmış. Diğer üniversitelerde ise henüz bize yansıyan bir ses yok.

Branşımız açısından da benzer durumlarla karşılaşıyoruz sıklıkla. Bunu en azından kendi deneyimlerimden birçok örnekler vererek aktarabilirim. Daha geçen yıl “Journal of Hospital Infection” isimli yabancı bir dergi ülkemizin önemli bir üniversitesinden ve o üniversitenin en üst yöneticisinin de adını taşıyan yayınlanmış aşırma bir makaleyi kırmızı mühürlerle geri çektiğini duyurdu okurlarına internet ortamında. Ancak gerek akademik kurumlarda yöneticilik yapan meslektaşlarımız gerek ise YÖK Denetleme Başkanlığı kendilerine cesaretle iletilebilen bu tür etik ihlaller karşısında yeterince önlem almak ve idari tasarruflarını kullanmak konusunda çok istekli değiller. Özellikle de eğer etik ihlalde bulunan kişi kendi çevrelerinden ise (ki bu aynı klinik, aynı politik görüş vs. olabilir) değil konuya sessiz kalmak, konuyu kendilerine ileten akademisyenleri örselemekten de kaçınmamaktadırlar.

Örneğin daha önce çalıştığım bir kurumda birbirinin neredeyse aynısı olan iki uzmanlık tezini eleştirmem, tez yöneticisinin aynı zamanda kurumun üst düzey idarecisi olması nedeniyle çok büyük bir olay haline getirilip, sonunda önüme kabahatimmiş gibi konulmuştu. Tezler tozlu raflarda duruyor, isteyene detayı ile verebilirim, bakabilir.

Nature dergisinde bulunan yazı maalesef bu olguya da işaret etmekte ve akademik vicdanımızı – kültürümüzü (bir diğer deyişle namusumuzu) en hafif deyimiyle sorgulamakta hatta -alınmaca yok- karalamaktadır. Cümle aynen şöyle: “There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable”. Tercümesi şöyle; bazı kültürler var ki buralarda aşırma acınması gereken bir durum bile değil… Tabii bahsedilen kültür bizim kültürümüz! Makale daha da sertleşiyor üslubunda: “It’s dishonest and sloppy!”. Yani, bu şerefsizce ve sulu bir durum.

Makalenin yayımından sonra internet ortamında suçlanan akademisyenlerin kendilerini savunmak için yazdıkları ve elektronik ortamda yayılan ifadelerini de inceledim. Böyle bir derginin karşı tarafın kabul edilebilir bir savunması olmasına rağmen bu şekilde bir yayın yaparak ileride doğabilecek ciddi hukuki yaptırımları göze alamayacağını düşünüyorum. Branşım olmadığı için savunmalarda yazılan hususları da incelemek benim açımdan mümkün değil. Ancak konuya TÜBA’nın da 11 Eylül basın bülteni ile (Bilim Etiği Çağrısı) müdahil olduğunu görüyoruz. Tepkisini haklı ve sert ifadelerle aktarıyor TÜBA “Yayınlanan haber, ülkemizde bilim ve bilim ahlakının durumu konusunda, gerek bireysel gerekse kurumsal düzeydeki eksiklerimizi sorgulama ve ilgili düzenlemeleri ivedilikle yapma zorunluluğumuzu gözler önüne seren sert bir uyarıdır” diyor.

Aşırma en önemli akademik suçlardan ve en az diğer akademik suçlar kadar (duplikasyon, masa başı veya lap-top yayıncılık) tehlikeli ve adi. Akademik hırsların sadece bilimsel bir yarış olması gerekiyor.

Aldırmazlık, bu işi fütursuzca yapan birçok sözde akademik insanı hak etmediği makamlara getirebiliyor. Bu işin tam zıt bir yönü var bir de: Bilimsel linç girişimleri için de bulunmaz bir Hint kumaşı bu arena. İdari ve akademik rakibin bertaraf edilmesinde başarıyla kullanılıyor ki, bu da büyük bir ahlaksızlık ve bilimsel bir suç aslında. Bunu yapanların da yanına kâr olarak kalmamalı bu suç. Her iki yön de titizlikle irdelenerek her iki çok olumsuz ucun önlenmesi açısından yasal ve idari önlemler cesaretle uygulanmalıdır.

Rektörüm; intihali boş ver, siyasete devam! (AKSİYON)

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.