NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

11 Kasım 2023

“Akademideki çürümeye dur demek gerekiyordu!” (SÖZCÜ)

Prof. Dr. Recai Coşkun akademik çöküşe dikkat çekmek için Küçük Emrah’ın acıları, Teoman’ın ‘Paramparça’ şarkısından başlayıp, “Stalin mort oldu”, “Marks, hemoroitten oturamı-yor” diye yazıp bir makale uydurdu. Hakemli dergiye 500 TL ödedi. Makalesi, “Bilimsel” bulunup, yayınlandı.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İşletme Bölümü’nden Prof. Dr. Recai Coşkun, akademide nitelik düşüklüğüne dikkat çekmek için “Bilgelik Olarak Dijital İşletmecilik” adlı bir makale yazdı. Hurafe Yayınları, Remziye’nin Kitabevi gibi uydurma kaynakçalar ekledi. Türkiye’de yayınlanan, Social Sciences Research Journal (SSRJ) adlı uluslararası hakemli dergiye gönderdi. Makaleyi, “Bilimsel” bulan dergi, 1 Kasım tarihinde yayınladı.

DUR DEMEK GEREKİYORDU
Çarpıklığı SÖZCÜ’ye anlatan Prof.Coşkun şunları söyledi: “Doçentlik dosyalarını değerlendiriyoruz. Mantık olarak kopuk, şiirsel ifadelerle süslenmiş makaleler geliyor. 5 kişilik jüriden 3’ünün oyunu alan doçent oluyor. Makaleler, bize gelmeden önce ‘kör hakem’ denilen, hakemlerin birbirini görmediği 2 kişilik jüriden geçer. Biz özgünlüğünü değerlendirip, doçent olup olmayacağı kararını veriyoruz.”

DERGİNİN SAHİBİ PROFESÖR
“SSRJ dergisini, Trakya Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nurcan Metin çıkarıyor. Makaleler ücretle yayınlanıyor. Ben de 500 TL ödedim. Şimdi 1000 TL olmuş. Makalem, hakem değerlendirmesine girdi. Yazım hatası gibi küçük düzeltmeler önerdiler. Düzeltip, tekrar yükledim. 1 Kasım 2023’te onaylayıp, yayınladılar. Baştan sona kurmacaydı. Hakem heyeti belli ki makaleyi hiç okumamış.”

PARA TALEP EDİLİYOR
“Hakemliğin hakkını verenler ve çok güzel araştırmalar yapan akademisyenlerin çalışmalarına gölge düşürmeyi asla istemem. Ama akademik unvanlar, makale yayın sayısı ile ölçülüyor. Herkesin erişimi olan dergiler bu nedenle artık Türkiye’de de para talep ediyor. Akademi, çok rahatsız. Buna bir dur demek gerekiyordu.”

Hakem heyeti onayıyla bilimsel dergide yayınlanan makaleden bazı bölümler:

SUÇ VE CEZA’YI OKUMAMIŞLAR
Hz. İsa’yı çarmıha gerenler, Dostoyevski okumamış! Suç ve Ceza’dan haberleri yok. Türkiye’de dijital işletmecilik bilgeliğini ilk kavrayan şirket, Digitürk. Weber, heder oldu. Keşke Rickert’e hiç bulaşmasaydı. Marks, mumyalansa da Sovyetler’de elektrikler sürekli kesilince, koktu.

STALİN MORT OLDU
Stalin, kendini tüyleri yolunmuş tavuk sanarak, cinnet geçirip mevt-ül mort oldu. Humeyni, tıpkı Salman Rüşti’ye yaptığı gibi bu zındığın başına 10 milyon dolar ödül koymuş. Dante’nin mezarı yüzlerce mezar soyguncusunun talanına uğradı.

DİYALEKTİK AMUDA KALKTI
Hegel diyalektiği ayağa kaldırmaya çalışırken, diyalektik amuda kalkmıştı. Taso ve Pikaçu’nun Türkiye güvenliğine tehditleri duyulmadı. Hakkında idam kararı çıkan Voltaire, İsviçre’de dağ yamacında tarla alıp, gariban ve fukaralara toplu konut yaptı.

NİNELERİMİZİN YAŞMAĞI
Foucault Sarkacı, keşke Yerebatan Sarnıcı’nda kurulsaydı. İstanbul’a yakışmaz mıydı? Bilimsel bilginin uçsuz bucaksız derinliklerinde interstellar olduk. Tıpkı banknot ile coin gibi. Newton’un evreni, bize ninemizin duman kokulu, el örmesi yaşmağı kadar uzak. Einstein’in harikulade MC karesi, karadelikler bile sıradanlaştı.

TEOMAN GİBİ PARAMPARÇA
Marks’ım iki gözüm, babamın fabrikaları ve herşeyimle yanındayım. Alkolden hemoroit olunca, nazik organı oturmasına müsaade etmedi. Saç sakal karıştı. Teoman’ın dediği gibi paramparça. Jane Austen, Edirnekapılı Yosma gibi çöpçatanlık yaptı. Küçük Emrah’ın acılarını, sıfır beden kompleksini, Gogol’un burnunu bilmezler.

KAHKAHALIK KAYNAKÇA

■ Yönteme karşıyım, hepsi Popper’in yüzünden, Bilimsel Anarşizm Yayınevi.

■Tarihin sonunu getiren son adam kimdi? Hurafe Yayınları

■ Ben senin için mi kavga ettim, kurt köpeğimin tanıklıkları, Gamalı Haç Yayıncılık

■ Nitelin hali ne olacak? Desem Bir Türlü Demesem Bin Dert, Toplumsal Araştırmalar

■ Klasik felsefe ölürken bilimsel felsefe yükseliyor, Remziye’nin Kitabevi.

Bekir DEMİR - Akademiyi sarsan yerli 'Sokal Vakası'na dair Prof. Dr. Recai Coşkun'dan açıklama (Artı Yazı)

Prof. Dr. Recai Coşkun’un içeriği ve kaynakçası bütünüyle “kurmaca” “Bilgelik Olarak Dijital İşletmecilik” makalesi “hakemli” bir dergide “olduğu gibi” yayımlandı. Akademik çevrelerde ve sosyal medyada ses getiren konuya ilişkin Coşkun'un açıklaması...

“…zira saçmalamada bilgeliğin tözü vardır.
Bütün bilgelikler ilkin saçmalık damgası yeme kaderini paylaşır"

Yahya Kemal’in ölümü (1958), Shakespeare'in Othello’sunun Londra'da ilk temsili (1604) ve Sovyetler’in Mars'a ilk roketi fırlatışıyla (1962) beraber 1 Kasım tarihinde düşünce tarihimizde yer vereceğimiz bir olaya tanıklık ettik: Prof. Dr. Recai Coşkun’un kendisinde “derin izler bırakan düşünürlerin popüler kültür ile harmanlanması biçiminde bir saçmalama ilkesi” geliştirerek yazdığı, içeriği ve kaynakçası bütünüyle “kurmaca” “Bilgelik Olarak Dijital İşletmecilik” makalesi “hakemli” bir dergide “olduğu gibi” yayımlandı.

Recai Coşkun hocanın makalesini herkes gibi büyük bir şaşkınlıkla okudum ve yine herkes gibi gönderimlerinden kaynakçasına ilmek ilmek örülmüş bu yapıtın ve bu tavrın karşısında büyük bir saygı duygusuna kapıldım. Bu yalnızca bir teşhir aracı değil, Leonardovari bir sanat eseriydi ve –acı da olsa– buna şahitlik etmiş olmanın getirdiği ruh hâlini ve makalenin barındırdığı üst düzey mizahı herkes gibi deneyimledim (Ve bunun Gibi’nin yeni sezonunun çıkmamış olmasıyla hiçbir ilgisi yok inanın.).

Recai Coşkun hocamla görüşüp röportaj talebimi ilettikten sonra, beni kırmak istemediğini, hemen tüm sorularıma cevapları içeren bir metni benimle paylaşacağını büyük bir nezaketle iletti. Bu açıklamanın veya söyleşinin, gerek makalenin oluşumu gerek akademiye dair tahayyülümüz hakkında barındırdığı içerimler ile dikkatli bir okumasına ihtiyacımız olduğu inancındayım. Metni biçimsel düzenlemeler dışında olduğu gibi paylaşıyorum.

Hepimizin içinde “desem bir türlü demesen bin dert” tadında aynı ağrı ve aynı soru: Sahi üniversiteler ne ara bu hâle geldi?

Bekir Demir

Prof. Dr. Recai Coşkun’un “‘Bilgelik Olarak Dijital İşletmecilik’ Comte’un ‘Religion of Humanity’sinden Sonra Sosyal Bilimler İçin Yeni Bir Felsefi Açılım Sunabilir mi?” makalesine dair açıklaması:

Makale niçin yazıldı?

Fikir doğaçlama gelişmiştir. Karşılaştığım birçok ‘bilimsel makalenin’ ve ‘bilimsel kitap ve kitap bölümlerinin’ hiçbir bilimsellik kaygısı taşımadıklarını görmek beni harekete geçirdi. Bunların akademik etik ve estetik değerlere zerre kıymet vermedikleri, çok kısa sürelerde yayımlandıkları gerçeği akademik hassasiyeti olan herkesin malumudur. Ücretli dergi ve ücret karşılığında oluşturulan ‘toplama kitapların’ sayısı çığ gibi büyümüştür. Makale bu gidişe bir itirazdır.

Makale nasıl yazıldı?

Jüri üyesi olduğum bir doçentlik dosyasında yer alan bir kitabın (Acar, P. ve Bekaroğlu Özatar, A. 2022, Dijital çağ ve yeni nesil işletmecilik, Nobel Yayıncılık) önsözü makalenin kurgusu hakkında fikir verdi. ‘Dijital İşletmecilik Bilgeliği’ başlığı bu önsözden ilham alınarak oluştu.

Kurguladığım makalenin iki sayfalık bir taslağını akademik hassasiyetleri yüksek ve düzenli olarak bilimsel tartışmalar yaptığım üç meslektaşıma gönderdim. Aldığım geri bildirimler beni cesaretlendirdi.

Makale önsözde sıkça tekrarlanan birbiriyle çoğunlukla çelişik terimlerin çevresinde örgülendi. Temel dürtüm “en ağdalı cümleleri kurarak ne kadar saçmalayabilirim?” idi. Makalenin “İacer” yani tersten “Recai”den yapılan başlıkaltı alıntısı da ‘…zira saçmalamada bilgeliğin tözü vardır. Bütün bilgelikler ilkin saçmalık damgası yeme kaderini paylaşır’ demektedir. Ben de son dönemlerdeki okumalarımın ve bende derin izler bırakan düşünürlerin popüler kültür ile harmanlanması biçiminde bir saçmalama ilkesi geliştirdim. Gerisi kendiliğinden geldi. Elimde onlarca sayfa malzeme birikti. Onların bir kısmını makaleye dönüştürdüm.

Not: Bazıları makale yazılırken AI, Chat GTP’den yararlanıp yararlanmadığımı sorguluyor. İncinirim. Makalede bahsi geçen düşünürler akademik hayatımın merkezindedirler. Kitapları masamın üstündedir.

Dergi nasıl seçildi?

Makaleyi hangi dergide yayınlayacağıma karar verirken üç ölçüt belirledim: (a) Dergi ‘Dergipark’ta yer almalıdır; (b) Ücret talep etmelidir, (c) Editörünün unvanı profesör olmalıdır.

Social Sciences Research Journal (SSRJ) e - ISSN: 2147-5237 dergisi makaleyi gönderdiğimde bu üç özelliğe sahipti. Ancak, sözü edilen makalenin yayımlanmasından bağımsız olarak, bir yılda çıkardığı 15 sayı nedeniyle ‘Dergipark’tan çıkarılmıştır.

Bu dergiye göndermemde belirleyici olan bir başka neden, derginin sayfasında bir diş kliniğinin reklamının yer almasıydı. Derginin belgeleriyle ilgili bağlantılar tıklandığında belgeler yerine diş kliniğinin reklamına ulaşılıyordu.

Not: Dergi üst düzey bir dergi değildir. TR Dizinde taranmamaktadır. Sadece birkaç tane uluslararası dizinde taranmaktadır. Ama doçentlik başvuru ve yayın teşvik kriterlerini karşılamaktadır.

Not: Bazı meslektaşlarım bana bu makaleyi ‘yayın teşvikte’ kullanıp kullanmayacağımı sordu. Kendilerine ‘Durumun Ocak ayında alacağımız maaş zammına bağlı olduğunu’ söyledim.

Ünlü mü olmak istedim?

Denk geldiğim eleştirilerden bir tanesi bu çalışmayı ünlü olmak isteği ile yazdığımdır. Şahsıma ait bir sosyal medya hesabı yoktur. Makaleyi yalnızca 300 civarında akademisyen meslektaşımla akademik çalışmalarımızı paylaştığım ‘Researchgate’ platformunda paylaştım.

İyi bir işletmeci ve girişimci olmadığım şundan belli ki «elimdeki ürünün» ne denli kıymetli olduğunu takdir edip ‘piyasaya’ süremedim. Makalem sosyal medyada bilmediğim hesaplarca paylaşıldı. Bugüne kadar yaptığım hiçbir hakiki çalışmaya nasıp olmayan bir popülariteye ulaştı. Ama bu benim planladığım yahut öngördüğüm bir şey değildi.

Kaldı ki böylesi bir makale yapmak kendimi her yönüyle sorgulatmayı da göze almak demektir. Aldığım teşekkürlerden bir kısmının ‘cesaretimden’ dolayı olmasının ne anlama geldiğini idrak edecek durumdayım. Dahası, bundan böyle Türkiye’de makale yayınlatma alanımın hayli kısıtlandığının da farkındayım.

Not: Bir hocamız ‘hocam artık ünlü oldunuz’ dedi. Kendisine ‘evet ben ünlüyüm artık ama hâlâ ünsüz harfleri çok seviyorum’ dedim.

Dergi ve editörü hakkında ne düşünüyorum?

Dergide bu tür bir makalenin yayımlanması diğer makaleleri şaibeli kılmaz. Aralarında düzgün hakemlik yapılmış olanlar ve akademik kaygı taşıyanlar olabilir. Topluca bir olumsuzlama doğru değildir.

Dergi editörü olaydan sonra beni aradı. Hâliyle çok müteessir. İki hakeme gönderdiğini belirtti. Kendisine editörün de sorumlu olduğunu söyledim. Editör, kendi uzmanlık alanının Ekonometri olması nedeniyle makaledeki kurguları fark edemediğini söyledi. Oysa makaleyi bir alan editörüne göndermesi gerekirdi. Dolayısıyla bunlar kabul edilebilir gerekçeler değildir. Bir kişinin yönettiği bir akademik dergi yılda 15 sayı basılmaz. Her sayıda onlarca makale yer almaz. Diş kliniği reklamı olmaz. 500 tl olan yayın ücretini ‘talep koşullarına’ bağlı olarak 1000 TL’ye çıkarmaz. Doçent olmak isteyen meslektaşlarının bu kaygısını maddi getiriye dönüştüremedi.

Editör kadar hakemler de bu rezaletten sorumludurlar. Editöre böylesi bir olayın parçası olduğu için akademik topluluktan özür dilemesi yönünde görüşlerimi aktardım.

Makale hakem incelemesinden geçti mi?

Evet, iki hakem inceledi. İkisi de ‘minör revizyon’ verdiler. Bunlar da yazım hatalarıyla ilgiliydi. Değerlendirmelerini paylaşıyorum.

Kimlerden özür diliyorum?

İşini dürüstçe yapıp makaleden dolayı en küçük bir olumsuzlukla karşılaşan herkesten; editörlerden, hakemlerden, yazarlardan ve yayıncılardan.
Akademik dergiciliğin bütün zorluklarını deneyimlemiş biriyim. Bu alanda yayıncı, editör, hakem ve yazar olarak görevler aldım. Hepsinin nasıl sorumluluklar ve özveri gerektirdiğinin farkındayım. Zaten işinin gerektirdiği hassasiyeti ve emeği esirgemeyenler bu makaleden yüksünmediler, aksine çürük elmaların ayıklanmasından hoşnut olduklarını belirttiler.

Kimlerden özür dilemiyorum?

Akademik unvanı sıçrama taşı gibi görenlerden; emek vermediği makaleye adını yazdıranlardan; bütün akademik çalışmalarını akademik teşvik odaklı yürütenlerden; donanımının yetersizliğini bildiği hâlde kendini geliştirmeye çalışmayanlardan; donanımına bakmadan her imkanı kendine hak görüp her fırsatı değerlendirenlerden; yayın süreçlerini sosyal ağlar üzerinden gerçekleştirenlerden; işine yeterli özeni göstermeyen editör, hakem, yazar ve yayıncılardan.

Ne tür tepkiler aldım?

İlk grupta benimle aynı kaygıları taşıyanlar var. Onlardan gelen tepkilerin büyük çoğunluğu övgü ve teşekkür biçiminde. Birçoğunun kahkahaları hâlâ kulağımda.Bir grup ise makaleyi siyasi malzemeye dönüştürme çabasında. Oysa bu durum siyasi olmaktan çok sosyolojik ve ahlakidir. Makaleyi siyasi malzeme yapanlar (ki bunların çoğu sadece kaynakçaya bakarak yorum yapıyorlar) ikinci grubu oluşturuyorlar. Bu grup için bir sonraki sayfada bazı eserler önerdim.

Makaleyi düşük yayın başarımlarına gerekçe gösterenler ise en küçük grubu oluşturuyor. Yıllar boyunca akademik çalışma yapmamış hocalarımız bu makaleden çok hoşnutlar: ‘İşte biz bu yüzden makale yayınlamıyoruz!’ deme haklarını keyiflerince kullanıyorlar.

Not: Makaleyi siyasi malzeme yapanların makaleyi okumadıkları, sadece kaynakçadan hareketle yorum yaptıkları besbelli. Bu da kendi içinde bir başka ‘ironi’.

Türk akademisyenlerin gerçek durumu nedir?

Alanında ulusal ve uluslararası nitelikleri taşıyan, emek, ahlak ve estetik kaygısı yüksek, kendisini sürekli geliştirme çabası içerisinde olan çok sayıda meslektaşım olduğunu biliyorum. Mesleğimizin değerine değer katan hocalarımıza müteşekkirim. Bizlere mesleki aşkı ve ahlakı öğütleyen değerli

hocalarımıza saygılarımı sunuyorum. Türkiye’yi uluslararası alanlarda güçlü biçimde temsil eden genç nesil meslektaşlarımla gurur duyuyorum. Her meslekte olduğu kadar akademik toplulukta da fırsatçı ve çıkarcı davranışlar sergileyenler vardır. Esas olan bunların yaşama alanlarını daraltmaktır. Bu diyardan kötüler iyileri değil, iyiler kötüleri kovacaktır.

Herkes puan için, teşvik için yayın yapmıyor. Mesleğinin yüzünü ağartmak isteyenler işlerine odaklanmış sessizce çalışmaya devam etmektedirler. Muhtemelen birçoğunun bu makaleden haberleri bile yoktur.

Üniversiteler ne ara bu hâle geldi?

Üniversiteler kusursuz yerler hiç olmadılar. Medrese iken de, Dârülfünûn olduklarında da Üniversiteye dönüştüklerinde de benzeri sorunlar hep yaşandı. Üniversiteler ve bilim topluluklarıyla ilgili çok etkileyen şu eserleri paylaşıyorum:

- Hirsch, E. (1985) Hatıralarım: Kayzer Dönemi, Weimar Cumhuriyeti, Atatürk Ülkesi, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü (ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara’yı anlatmakta).
Batuhan, H. (2002) İspanya'da Bir Şato: Bir Düşünürün Hatıraları, Bulut Yayınları (ağırlıklı olarak ODTÜ’yü anlatmakta)

- Yörükhan, T. ve Yörükhan A. (2003) Üniversitede İlim ve Ahlak: Cahit Tanyol ve Sosyoloji, Vadi Yayınları (Bu kitap 1960’ların başında İ. Ü.de eserleri hocaları tarafından intihal edilen iki genç akademisyenin verdikleri ahlak mücadelesini anlatmaktadır).

- Medawar, P. B. (1994) Genç Bilim adamına Öğütler, TÜBİTAK Yayınları (bu da Nobel ödüllü seçkin bir bilim insanının gözünden bilim topluluklarını anlatıyor)

Not: Eserlerin tamamı gerçektir.

Makaleye bilimsel eleştiriler geldi mi?

Evet. İlkin asistanım endişeli bir sesle ve yutkunarak ‘hocam nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Bazı arkadaşlar aradı. Bir makale kaynakçası gönderdiler. Recai hoca rezil oldu dediler. Bu kaynakçada bazı hatalar var, hoca hemen düzeltsin önerisinde bulundular’. Kendisine ‘sakin ol, ben gerekli düzeltmeyi yaparım. Sen de o arkadaşlara söyle makalenin tamamını okusunlar acaba başka hatalarım da var mı, bildirsinler lütfen’ diye salık verdim.

Sosyal medyada bir hocamız uyardı: ‘Kağan, O. (mö. 3000) tarihi çok yanlış olmuş dedi. Doğrusu mö. 3001 olmalıydı.’ Emin olamayınca ben de İktisat Tarihçisi değerli bir hocama bunun doğrusunun ne olduğunu sorunca kendisi ‘3001 de yanlış’ dedi, ‘doğrusu 3002 olmalı ama İsa’dan sonra!’.
Çok değerli bir meslektaşımı makalede bariz hatalar olduğunu söyledi ve özellikle şu düzeltmeleri önerdi: ‘Engels’in Marks’a ‘iki gözüm’ dediğini gösteren bir mektup yoktur’. ‘Deniz Seki, Küçük Emrah ve M. Gürses Marksist değildir.’ ‘Manifesto 1948’de değil, 1848’de yayınlanmıştır, o yüzden hortlaktan korkmana gerek yoktur, hem hayalet Türkiye’de değil, Avrupa’da dolaşıyor.’ ‘Diyalektiğin Moskova’da öldüğü burjuvazi söylentisidir, o yaşıyor ama yerini bilen yok’.
Bunların dışında bir itiraz henüz gelmedi.

Kendimi tutmakta en zorlandığım an…
Bu süreçte tebrik edenler çoktu. Ancak bunlar arasında akademik unvanını alırken burada sorguladığımız yolları keyfince ve fütursuzca kullananlar da vardı. Pişkin pişkin ‘hoca helal sana’ dediler. Ben bu ‘helal sana’ ifadesini Gadamervari hermenötik çözümlemeye yahut Derridavari yapı sökümüne tabi tutmasını becerebilirim. Esas bu hocalarımıza ‘helal olsun!’

Önerilerim

Akademik topluluğun en ‘bilgesi’ değilim. En zekisi, en kahramanı, en niteliklisi hiç değilim. Alçakgönüllü bazı önerilerim olabilir:

1. Doçentlik sözlü sınavı mutlaka geri getirilmelidir. Bu yolla emeği olmadan makaleye adını yazdıranları ayıklamak mümkün olacak; bilimsel çalışmalara daha fazla özen gösterilecektir (UAK’ın 2024 yılından itibaren geçerli olmak üzere doçentlik başvuru yayınları için getirdiği ölçütler olumlu olmakla birlikte yeterli değildir).

2. Akademik teşvik uygulaması sonlandırılmalıdır. Nitelikli yayınlar başka yollarla desteklenmelidir.

3. Bir derginin ‘TR Dizin’de taranabilme ölçütleri açıkça duyurulmalı ve bu ölçütler her dergiye sıkı biçimde uygulanmalıdır. TR Dizinde yer alan dergilerin yayın süreçlerini kişisel ilişkiler üzerinden değil, akademik kaygılar doğrultusunda yürütmeleri sağlanmalıdır. Çok nezih ve özenli dergilerin yanında kendi klanı dışında kalan akademisyenlere zinhar yol vermeyen dergiler de mevcuttur. Editörlerin ve yönetim ekiplerinin eser sahipleriyle kurdukları iletişim dili bazen sorunlu ve incitici olmaktadır.

4. Batıda ‘açık erişim’ gerekçesiyle geliştirilen ‘makale ücreti’ talebi Türkiye’de zaten açık erişim olan dergilerde giderek yaygınlaşmaktadır. Özellikle kamu üniversiteleri dergilerinde yaygınlaşan ücret talebi uygulamasına son verilmelidir.

5. Derleme kitap uygulamasına (e-postam ücret karşılığı seri üretim derleme kitap bölümü duyurusuna çıkmış ‘akademisyenlerle’ yaptığım tartışmalarla doludur) kesinlikle son verilmelidir. Buna bağlı olarak Türkiye dışında bir şube veya merkezi bulunmayan, bastığı kitapların büyük çoğunluğu Türkçe olan yayınevlerinin ‘Uluslararası Yayınevi’ statüsü kaldırılmalıdır.

Sonsöz

Öngörmediğim biçimde gündeminizi meşgul ettim, kusura bakmayın. Şimdi kendimi derin bir sessizliğin huzur iklimine bırakıyorum. Hoşça kalın.

Not: Makalenin ikinci kısmı var. Onu yayınlatmak için 1200 TL ödeyerek bir kitap editörü ile kitap bölümü yazmak için daha önce anlaşmıştım, ama artık o arkadaş benim bölümü yayınlamaz (içimden bir ses ‘muhtemelen yayınlar’ diyor ama kulak ardı ediyorum o sesi). Şimdi ortalık biraz durulsun, zaman geçsin, o «bilimsel» kitap editörleri bana yine ‘akademik teşviğe uygun’ kitap bölümü yazma teklifi içerir e-postalar gönderirler. Enflasyon farkını da dikkate alarak kenarda köşede 2500 TL ayırdım. Gerekirse iki bölüm hâlinde yazarım.

Bir Açıklama

Benim kurmaca makalede alıntıladığım ve bana bu makalenin kurgusu hakkında ilham verdiğini belirttiğim Dijital Çağ ve Yeni Nesil İşletmecilik kitabının ‘Önsöz’ünün yazarları Doç. Dr. Pelin Acar ve Dr. Öğr. Üyesi Aslıhan Bekaroğlu Özatar’a yönelik makalemde bir suçlama yahut itibarsızlaştırma kesinlikle yoktur. Ahlaki bir gereklilik ve bir meslektaşı olarak bu açıklamayı yapmamın uygun olacağını düşündüm. Şöyle ki, sözü edilen kitabın editörlerinden Doç. Dr. Pınar ACAR benimle söz konusu makalenin yayımlanmasından sonra şu bilgileri paylaştı:

(i) Makalede alıntılanan “Acar, P. ve Bekaroğlu Özatar, A. (2022) Dijital Çağ ve Yeni Nesil İşletmecilik, Nobel Yayıncılık” başlıklı kitap, para karşılığı yazılan bir kitap değildir.

(ii) Kitap proje olarak editörler tarafından Nobel Yayıncılığa sunulmuştur. Yayınevinin ilgili kurulları kitabın yayımlanmasını uygun bulmuştur. Kitabın her bölümü sıkı bir editoryal denetimden geçmiştir.

(iii) Bölüm yazarlarından ücret alınmadığı gibi yayınevi her yazara emekleri karşılığı olarak belli sayıda kitap göndermiştir.

Doç. Dr. Pelin Acar kendisinin bilimsel eleştiriye açık olduğunu ama çok emek ve değer verdiği çalışmasının kurgu bir makalenin konusu olmasından dolayı çok üzgün olduğunu belirtti. Ben de makalede kitaba yönelik bir ima olmadığını sadece ‘Önsöz’deki ifade ve kavramların makalenin kurgusunda belirleyici olduğunu söyledim. Yazar ile ‘bilimsel çalışmanın neliği’ konusunda aynı düşüncede değiliz. O, kendi üslubunun ‘romantizme’ yatkın olduğunu ve bunda bir sorun görmediğini belirtiyor. Şahsımın üslubu ise ‘hicve’ yatkındır. Ama romantizm ve hiciv edebi tarzlardır, ‘bilimsel’ değil. Genç bir akademisyeni üzmek aklımın köşesinden geçmediği için bu açıklamayı yapma gereği duydum.

Prof. Dr. Recai COŞKUN

4 Temmuz 2023

Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ - Nişantaşı Üniversitesi sahibi Levent Uysal ve Aston American University LLC'den satın aldığı SAHTE diplomaları

Levent Uysal, Nişantaşı Üniversitesi kurucu sahibi, mütevelli heyeti bşk, üniversitenin kurucu sahibi Nişantaşı Eğitim Vakfı bşk, Nişantaşı Eğitim Kurumları yönetim kurulu bşk. Kendini doktor ve şu diplomalara sahip olarak tanıtıyor: 

Aston American University bachelor's degree business administration (işletme lisans), Aston American University doctor's degree phd in business management (işletme doktora), Universidad Azteca Europen Programmes phd in business management (işletme doktora) (Meksika), İstanbul Üniversitesi turizm işletme lisans.

Levent Uysal, 2 doktora tezini göstermiyor, tez başlıklarını söylemiyor, tezleri hangi dilde yazdığını söylemiyor, tez danışmanının kim olduğunu söylemiyor.

Levent Uysal'ın kişisel sitesinde aynen şöyle yazıyordu, bunları silmiş :

Dr. Levent Uysal, İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünden mezun olduktan sonra Aston Amerikan Üniversitesi’nde MBA, ardından da Azteca Üniversitesi’nde İşletme Yönetimi alanında doktorasını vererek, ‘Doktor’ unvanını isminin önüne ekledi.

Eğitimin önemine yürekten inanan Dr. Levent Uysal’ın Harvard Ünivesitesi’nden ‘Laboratuvardan Pazara Teknoloji Girişimciliği ve Massachusetts Institute of Technology’den ‘Okullarda İnovasyon Başlatmak’ adlı iki sertifikası da bulunmaktadır.

Milliyet gazetesi (Aysel Bozan Yılmaz) 13 Ekim 2016'da Aston American University ve Türkler hakkında “Diplomada denklik kandırmacası” başlıklı haber yaptı.

Aston American University ve Universidat Azteca ve Türkler hakkında sosyal medyadaki yazılara bir örnek (Ağustos 2022) : “Sahte diploma çakallığı

Patronlar Dünyası 10 Ağustos 2022'de, “İş dünyasının ünlülerin mezun olduğu Aston American University'si fake mi!” başlıklı haber yaptı.

Sözcü gazetesi (Sultan Uçar) 28 Eylül 2022'de, Aston American University, Universidad Azteca, ve Levent Uysal hakkında “Sahte diplomadan sonra sahte üniversite!” başlıklı haber yaptı. DEVAMI>

15 Nisan 2023

Sultan UÇAR - Sahte diplomada taksit dönemi (SÖZCÜ)

 

Türkiye’deki ekonomik şartları gerekçe gösteren dolandırıcılar artık sahte diplomaları taksitle yapacağını ilan etti. Sahte lise diploması aylık 330 lira, önlisans bin lira, lisans diploması bin 200 lira ve 3 taksitle satışa çıkarıldı.

SKANDAL-1

Soğuk mühür, ıslak imza, orijinal hologram, e devlet ve noter onayı garantili sahte diploma piyasası ekonomik krizden etkilendi (!) Diploma sahtekarları, Türkiye'nin ekonomik şartlarındaki kötüleşme ve alım gücü düşüklüğü gerekçesiyle, sahte diplomaları artık taksitle ve fiyat indirimiyle satıyor.

AYLIK 330 TL TAKSİTLE

Diploma başına ortalama 8 ile 20 bin TL'ye çıkan rakamlar, 2 ile 5 bin TL'ye düşürüldü. Sahte diplomalara bin TL peşin ödeme ve 3 taksit de getirdiklerini ilan ettiler. Lise diploması 2 bin TL'den başlıyor, bin TL'si peşin alınırken, geriye kalan bin TL'ye de aylık 330 TL'den, 3 taksit yapılıyor.

“DİRSEK ÇÜRÜTMEYİN”

Diploma sahtekarlığı yapan bir şirket, “Bizler sizlere kolaylık için varız. Okula gitmeden diploma almak artık mümkün. Diplomalarımız orijinalinden farksız. Diploma için yıllarca üniversiteye gidip dirsek çürütmenize gerek yok. Okulu bitirmişsiniz gibi e devlette ve YÖK'te kayıtlı gerçek diplomalar yapıyoruz. Sahte değil, e devlet kayıtlı diplomaları, en geç 7 günde gönderiyoruz” diyor.

AÇGÖZLÜ DEĞİLLERMİŞ!

“Değerli müşterilerimiz” diye sahte diploma alıcılarına seslenen bir başka şirket ise, “150'den fazla üniversite diplomasını yapıyoruz. Ödemeyi peşin almıyoruz. Biz çok paracı da, aç gözlü de değiliz. Bize yetenle yetiniyoruz. Ekonomik krizin farkındayız. 10 binlerce lira da istemiyoruz. Biz işin hakkını ve işinizi görecek, gerçek diplomalar yapıyoruz. Diplomanız e devlette gözüktükten sonra 3 taksitle ödeyebilirsiniz” diyor. Sahte diploma satışlarına operasyon yapılmaması dikkat çekiyor.

SKANDAL-2

Bu diplomalarda bir numara var!

Özgürlük savaşçısı Nelson Mandela'nın adını taşıyan liseden mezun olduğunu ileri süren Gabon'dan gelen Hans Emery ve Morel Herval adlı iki öğrenci MEB'i kandırarak, diploma denkliği aldı. Öğrencilerin, not dökümleri hatta pasaportlarının bile sahte olduğu ortaya çıktı.

MANDELA'NIN ADINI BİLE KARIŞTIRDILAR

“Liselerimizi bitiren öğrenciler derecesinde eğitim görmüştür” diyen MEB, Gabon'dan gelen Morel Herval'e 3 yıl önce diploma denkliği verdi. Bu kişinin Nelson Mandela Lisesi mezunu olduğu kabul edilip, üniversiteye kayıt hakkı tanındı.

 MEB 3 YILDA FARK ETTİ

Türkiye Büyükelçiliği'ne sunulan diplomadaki not dökümlerinin eksik olduğu 3 yıl sonra fark edildi. Herval'ın eğitimi, Türkiye'de lise eğitimine denk değildi. Bilecik Milli Eğitim Müdürlüğü, MEB'in gerçek gibi onayladığı diplomasını iptal etti.

HANS DA KANDIRMIŞ!

Hans Emery ise Jean Hilarıe Aubame Eyeghe Lisesi'ni bitirdiğini beyan ederek, 2021 yılında yine MEB'den diploma denkliği almayı başardı. Hans'ın da diploma denkliği için sahtekarlık yaptığı, 2.5 yıl sonra ortaya çıktı.

PASAPORTU DA SAHTEYMİŞ

Hans'ın başkasına ait pasaportla Türkiye'ye giriş yaptığı ve başkasına ait not dökümüyle, lise mezunu gibi diploma denkliği aldığı tespit edildi. Diploma denklikleri iptal edilen iki öğrenciyle ilgili YÖK ve 81 ildeki üniversiteler uyarıldı.

19 Mart 2023

Prof. Dr. Rıdvan KARLUK - Şeker Dağıtır Gibi Diploma İkram Edilmez (Sakarya Gazetesi)

Ulusal basında yer alan sayın Ali Mahir Başarır’ın  “Şeker Dağıtır Gibi Diploma İkram Etti” başlıklı yazısı dikkatimi çekti: “ YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı bu üniversitedeki yüksek lisans ve doktora programlarını inceliyor, öğrencilerin durumlarıyla ilgili ‘Rize, Kastamonu rektörlük kontenjanı’ diye bir şey görüyor ve inceliyor. Ardından lisansüstü ve doktora diplomalarının iptaline karar veriyor. Çünkü bu kişiler hiç gelmemiş, hiç sınava girmemiş, okulun yolunu bilmiyor ama bu Rektör kendisine gelenlere şeker dağıtır gibi diploma ikram ediyor.”

Sayın Başarır’ın tespiti önemlidir. Başarır, THK Üniversitesi’ndeki skandalı açıklıyor. Bunun üzerine söylenecek söz yok. Fakat Türk üniversitelerinde buna benzer skandallar  yok değil. Kendisi öğretim üyesi olmadığı için sadece  THK Üniversitesi’ndeki skandalı açıklamış. Fakat  üniversitelerde  bundan çok daha önemli skandallar  olmasına rağmen bunlar basına yansımıyor. Bunlardan birini şimdi açıklayacağım ki  YÖK tarihine geçsin.

Ankara’da  önemli bir tıp  profesörünün adını taşıyan bir vakıf üniversitenin öğretim üyeliği kadrolarına yükseltilme ve atanmak için gerekli ilkeler, 28 Haziran 2008 tarih ve 5772 sayılı Kanun ve Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliğinde belirtilmiştir. Adaylar; profesör kadrosuna başvurabilmek için toplam 300 puan almış olmalı, bu puanın 100 puanı, doçentlik unvanını aldığı tarihten sonra olmalı, yayınlarından birini “Başlıca Araştırma Eseri” olarak göstermeli ve SCI, SCI (expanded, SSCI( Social Science Citation) indekslerinin kapsamındaki indekslerde yayınlanan tam metinli en az 1 atıflı orijinal makale veya 2 orijinal yayın olmalıdır. 

YÖK mevzuatında  profesör atanma süreci  bellidir:   “Profesörlük kadrosuna başvuran adayların durumlarını ve bilimsel niteliklerini tespit etmek için üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunca EN AZ ÜÇÜ BAŞKA ÜNİVERSİTELERDEN… olmak üzere İLAN EDİLEN KADRONUN BİLİM ALANIYLA İLGİLİ BEŞ PROFESÖR SEÇİLİR. Bu profesörler her aday için ayrı ayrı olmak üzere birer rapor yazarlar ve kadroya atanacak birden fazla aday varsa tercihlerini bildirirler.”

Burada iki temel şart vardır: “en az üçü başka ÜNİVERSİTELERDEN,” ve  “ilan edilen kadronun BİLİM alanıyla ilgili beş profesör.”

Söz konusu iki şart  örnek atamada yerine  getirilmemiştir. Bilim jürisi öğretim üyeleri,  adayın geçmişte görev yaptığı ve çok yakın çalışma arkadaşları olan Ankara’daki bir  “devlet üniversitesi”nden “özellikle” seçilmiştir. Ayrıca, seçilen bilim jürisi üyeleri “ilan edilen kadronun BİLİM alanıyla ilgili” değildir. İlgili bilim alanı “Uluslararsı Ticaret ve Finansman” olmasına rağmen bilim jürisi üyelerinin hiçbiri açılan kadronun bilim alanından olmayıp, daha da önemlisi üniversite içinden belirlenen üye ise  “iktisatçı” değil “MALİ HUKUKÇU”dur.

İlgili vakıf üniversitesinde  öngörülen profesöre  atamasının  hukuk dışı  olacağına ilişkin bir  not, aynı üniversitede çalışan bir Doç. Dr.  tarafından  “14.04.2018” tarihinde 9 dipnot verilerek açıklanmıştır. Notun açıklanmasından yaklaşık bir yıl sonra notu yazan doçentin işine  kendisinden “EK BİR AÇIKLAMA” (73712050-138/46) alındıktan sonra “26.03.2019” tarihinde   son verilmiştir.

Fakat neden işine son verildiği  açıklanmamıştır ama sebep 14 Nisan 2018 tarihinde bana mail olarak gönderilen nottur.  Notta yer alan 9 dipnot YÖK tarihine geçecek kadar önemli olduğu için aşağıya alınmıştır. Dipnotlar açıldığında söz konusu olan üniversitede nasıl bir “SİYASİ YAPILANMA” olduğu hemen ortaya çıkar.
 
İlgili vakıf   üniversitenin profesör atamasında kullandığı YÖK tarihine örnek olarak geçecek 9 “atama kriteri”  aşağıdadır. Bilim dışı bu kriterler YÖK tarafından   onaylanmamıştır.  YÖK’ün atanma şartları belli iken Türkiye’de ve dünyada hiçbir üniversitede olmayan  söz konu “gülünç”  bilim dışı 9 kriterin Türkçesi ve İngilizcesi  aşağıdadır.
 
Bu kriterler ile söz konusu vakıf üniversitesi dışında   hiçbir Türk üniversitesinde profesör ataması yapılmamıştır. Bir  YÖK Yürütme Kurulu üyesi söz konusu kriterlerin “ÖLÇÜLEMEZ” olduğunu açıklayarak önemli bir tespitte bulunmuştur. Bu tespite rağmen YÖK  bu kriterlerin geçerliliği konusunda bir açıklama yapmamıştır.
Bu konuda URAP, (Universty Ranking by Academic Performance) 2022-2023 dünya sıralamasında makale ve atıf puanları hesaplanırken etki değeri yüksek olan dergilerdeki makaleleri (üst %75’lik dilim (Q1, Q2, 2 Q3) sıralamaya dahil etmiştir. Etki değeri en düşük olan son %25’lik dilime (Q4) giren dergilerdeki makaleler ile etki değeri sıfır veya henüz belirlenmemiş olan dergilerdeki makaleler sıralamada değerlendirme dışında bırakılmıştır.

URAP sıralamasının temeli; bilimsel üretkenlik ve akademik ürünlerin kalitesidir. 
URAP Araştırma Laboratuvarı 2009 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Enformatik Enstitüsü bünyesinde kurulmuştur. Amacı, yükseköğretim kurumlarını akademik başarıları doğrultusunda değerlendirebilmek için bilimsel metotlar geliştirmek ve yapılan çalışmaların sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmaktır. 

Hedef, elde edilen veriler ile üniversitelerin kendi akademik performanslarını diğer üniversitelerle karşılaştırabilmesine ve belirlenen göstergelere göre gelişmeye açık yanlarını fark etmelerine yardımcı olmaktır. Üniversiteler arasında en fazla bilimsel makale yayımlamış olan 3000 üniversite belirlenmiş ve URAP göstergelerine göre puanlanıp sıralanmıştır.

URAP sıralamasının temeli; bilimsel üretkenlik ve akademik ürünlerin kalitesidir. Bu konuda URAP Başkanı sayın  Prof. Dr. Ural Akbulut’un   profesör atanması ile ilgili 9 kriter hakkında benimle paylaştığı görüşü  önemlidir: 
“Sayın …,  maalesef bazı üniversitelerimizde atamalar sırasında bu tür sorunlar olduğunu duyuyoruz. Umarım zamanla atama ve yükseltmeler sadece akademik performansa dayalı hale gelir, Saygılarımla. Ural Akbulut. 25 Aralık 2022”
 
Bu hukuk dışı süreçte çok önemli bir hukuk ihlali daha vardır. Bilim jürisi üyeleri, YÖK mevzuatı yok sayılarak atanan  öğretim üyelerinin yakın arkadaşlarıdır. Çünkü geçmişte X Üniversitesi İİBF’de birlikte görev yapmışlardır.  Daha  ilginç olanı, bilim jüri üyelerinden biri geçmişte YÖK mevzuatı yok sayılarak atanan öğretim üyesi ile  bir “Yüksek Lisans” tezinde birlikte Y üniversitesinde görev yapmışlardır. Bu üyenin  jüri üyesi olması, TCK kapsamında “görevi kötüye kullanma” suçudur ama   üniversitesi bu konuda derin bir sessizliğe  bürünmüştür.

4 yıldır devam eden sürecin bir başka yönü de daha vardır.  Almanya’ya iltica etmiş ve pasaportuna Hannover Başkonsolosluğu  tarafından el konulmuş olan ve hakkımda dava açan bir asistan hakkında tez yaptığı üniversitedeki soruşturmacı öğretim üyesinin göndermiş olduğu mail   aşağıdadır. Bu durum, sözün bittiği yerdir: 
“Bu şahıs örgütün propaganda yüzü. Kendisinin 100 kişilik gruba eşdeğer gücü var. Bütün yazıları şifreli mesajlar içeriyor. Kesinlikle emniyet ve istihbaratın üzerinde durması gerektiği bir şahız, çok tehlikeli” 

Sayın Ali Mahir Başarır’ın dediği gibi üniversitelerde eğer “Şeker Dağıtır Gibi Diploma İkram Edilirse” ne olacağı, yukarıdaki örnek dikkate alınırsa bellidir. Atanmayan adayın akademik başarı ile  YÖK mevzuatı yok sayılarak atanan adayın  akademik başarısı şöyledir: Atanmayan aday: “Akademik Yaklaşık 2.870 sonuç bulundu.” (0,07 sn)” Atanan aday: “Akademik Yaklaşık 536 sonuç bulundu (0,05 sn)” Fark: 2.334. Bu nedenle diploma ve diplomanın arkasında yer alan notlar, öğretim üyesinin namusudur, onun için Bayram Şekeri gibi dağıtılmamalı, bu konuda çok dikkat edilmelidir. Eğer aksi  örneğimizdeki gibi olursa, Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarındaki şimdiki yerini bile koruması mümkün değildir.

16 Mart 2023

Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ(*) - ÖLÜM saçan üniversite diplomalılar ve diploma saçan üniversiteler

"Üniversitelerinde bilimsel hırsızlığın doğal  karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır". Üniversiteleri ne kadar kolay yağmalarsan, bir ülkeyi o kadar kolay yağmalarsın.

Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in hazırlattığı “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -” başlıklı Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu'na (Aralık 2009) göre “üniversiteler yağma alanıdır !”. Kimsenin kaale almadığı, haber yapmaya tenezzül bile etmediği bir rapor. O yüzden, “üniversiteler yağma alanı” hali rahat rahat devam ettirildi ve kangrenleştirildi.

Türkiye'yi tanımak isteyen, önce bu raporu okusun. Türkiye'deki çok kolay çözülebilecekken kangrenleşen herhangi bir sorunu anlamak isteyen, önce bu raporu okusun. Gelişmiş ülkelerde raslanmayan Türkiye'deki akla zarar herhangi bir sorunu anlamak isteyen, önce bu raporu okusun.

6 Şubat 2023 Gaziantep-Kahramanmaraş (veya Türkiye-Suriye) depremlerinin neden korkunç felakete  dönüştüğünü anlamak isteyen, önce bu raporu okusun.

Raporda anlatılan YÖK yöneticilerinin yaygın sahtekarlıklarına örnek : Özlem Uçar'a Üç buçuk Ayda Bilgisayar Mühendisliği Doktora Diploması

Akademik sahtekarlıklar, herkes normal karşılayınca kolayca gelenekleşir, kurumsallaşır. Üniversitelerin yağmalanmasını herkes normal karşılayıınca, bir sabah bir uyanrsın, bir bakarsın cebindeki paranın ve emeğinin karşılığının yarıdan fazlası dolar karşısında buhar olmuş, uçmuş gitmiş, yoksul oluvermişsin, nefes alamıyorsun, boğuluyorsun.

Resmi açıklamalara göre ise, milyonlarca kişi ile birlikte halüsinasyon görüyorsundur, herşey güllük gülistanlıktır, aslında zenginsindir, keyfin yerindedir.

Resmi açıklamalara göre, nüfuslarımız denk olan Almanya'dan iyi durumdayızdır : Almanya'da 2 milyon üniversite öğrencisi varken, bizde 10 milyon, aslında hoca, bina, cihaz ve diğer imkanlar kapasitemiz 100 milyon, göçmen kardeşlerimize de yeteriz ; Almanya bütçesi, 100 milyar euro eksideyken, bizim bütçemiz trilyon dolar artıda ; Almanya'da federal bakanlar bile akademik sahtekarlık yapar ve intihal doktora tezleri iptal edilir, bizde akademik sahtekarlık asla yoktur ! DEVAMI >>>

19 Şubat 2023

Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ(*) - Futbol MHK yeni başkanı Lale Orta ve sahte doçent Murat Korkmaz

Lale Orta, kadın futbol hakemi, futbol Milli Hakem Kurulu (MHK) yeni başkanı; işletme lisans mezunu, beden eğitimi yüksek lisans ve doktora mezunu ; Mart 2015'te yönetim ve strateji alanında doçent, 2020'de profesör oldu, hangi alanda belli değil.

Öncelikle bu yazıda yazdıklarımı koruyan Yargıtay 19. Ceza Dairesi'nin E 2017-6382 K 2018-8575 tebligname no: KYB-2017-69043 sayılı 12 Temmuz 2018 tarihli 6 sayfalık Kanun Yararına Bozma kararını hatırlatayım. Yargıtay, bu kanun yararına bozma kararı ile dedi ki : “Sahte Doçent (Hakan) Murat Korkmaz'ın profesörleri sitesi sansürlenemez !”.

“Sahte Doçentin Profesörleri” sitesini koruyan bu kanun yararına bozma kararını anlatmıştım ve sahte doçentin profesörlerinden Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi yeni rektörü ve rektör yardımcısından bahsetmiştim.

TÜBİTAK, sahte doçent Murat Korkmaz ve sahte doçentin profesörleri ve akademik dergileri ve akademik konferansları hakkında 40 sf rapor hazırladı (03 Mayıs 2019) ve YÖK'e gönderdi ; YÖK de Üniversitelerarası Kurul'a (ÜAK) ve tüm üniversitelere gönderdi. Sahte doçent Murat Korkmaz'ın 20 civarı akademik dergisi ve 20 civarı akademik konferansı vardı. Dergilerinden bazıları TÜBİTAK ULAKBİM indeksindeydi ve doçent olmak için geçerliydi. TÜBİTAK, bu dergileri ULAKBİM indeksinden attı. “Konferanslarımız doçent olmak için geçerli” diyorlardı. Sahte doçent Murat Korkmaz ve sahte doçentin profesörleri, başkasına aitmiş gibi göstererek ve “hala doçent olmak için geçerli” olduğunu söyleyerek bu konferansları devam ettiriyorlar.

Hürriyet gazetesi, sahte doçent Murat Korkmaz'ı ve hakkındaki TÜBİTAK raporunu “Akademide ‘oto yıkamacı’şoku” başlığıyla yarım sayfa manşet haber yaptı. (10 Haziran 2019) Sahte doçent Murat Korkmaz, aslında oto yıkamacılık yapıyordu.

Lale Orta'nın 2015'te doçent olmadan önce (2012 .. 2014 arasında) “uluslararası hakemli dergilerde” dediği 11 makalesinden 7 tanesi sahte doçent Murat Korkmaz'ın dergilerinde, diğer 2 tanesi sahte doçent Murat Korkmaz'la ortak (2 yazarlı). Yani, doçent olmak için kullandığı 11 makalesinden 9 tanesi ya sahte doçent Murat Korkmaz'ın dergilerinde ya sahte doçent Murat Korkmaz'la ortak. “Uluslararası hakemli dergilerde” dediği 1 makalesi sahte doçent Murat Korkmaz'la ortak (3 yazarlı; 2 yazarlı ortak makale ile başlığı aynı !).

Sahte doçent Murat Korkmaz'ın 350'den fazla makalesi var ve Lale Orta gibi onlarca kişi, sahte doçent Murat Korkmaz'la ortak makalelerle doçent ve profesör oldu. Burada anlattıklarım, buzdağının su yüzeyinde görünen kısmından küçük bir manzara sadece.

Sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz kimdir? (bkz. sahte doçent Murat Korkmaz hakkında 40 sfTÜBİTAK raporu

Kimlik kaydında yazan isim : Murat Korkmaz

Kullandığı isimler : Murat Korkmaz, Hakan Murat Korkmaz, H. Murat Korkmaz (Bazen bu isimleri aynı anda aynı ortamda kullanarak 2-3 farklı kişiymiş gibi davranmaktadır : Boğaziçi Üniversitesi'nde doçent doktor Hakan Murat Korkmaz, Paris – Fransa'da The International Council for Science (ICSU)'ta doçent doktor Hakan Murat Korkmaz, özel şirkette çalışan Murat Korkmaz gibi)

Kendini tanıtırken kullandığı akademik ünvanlar : doktor, doçent doktor, profesör

Kendini tanıtırken halen “doçent doktor” olarak çalıştığını söylediği kuruluşlar :

- Boğaziçi Üniversitesi'nde doçent doktor ;

- TÜBİTAK'ta doçent doktor ;

- Paris – Fransa'da The International Council for Science (ICSU)'ta doçent doktor

Sahte doçent Murat Korkmaz'ın researchgate sayfası (Eylül 2012'de açtığı anlaşılıyor, Ocak 2022'ye dek 93 makalesini listelemiş - silinme ihtimaline karşı : kopyası ) :

Kendini Çankırı Karatekin Üniversitesi Çankırı Meslek Yüksek Okulu'nda hoca olarak da tanıtıyor. Buradaki fotoğraf da sahte, kimlik hırsızlığı yapmış :

Çankırı Karatekin Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu'ndaki Murat Korkmaz isimli hocanın fotoğrafını ve üniversite adresini kullanmış ; fotoğrafını kullandığı hocanın buna itiraz etmemesi ise çok tuhaf ! Listelediği makalelerin hepsi sahte doçent Murat Korkmaz'a ait, Çankırı Üniversitesi'ndeki Murat Korkmaz'la alakası yok.

Sahte doçent Murat Korkmaz, TÜBİTAK yetkilileriyle yaptığı sözlü görüşmelerde kendini bazen doktor, bazen doçent doktor, bazen profesör, bazen Thomson Reuters Web of Science veritabanı Türkiye Danışma Kurulu üyesi olarak tanıtıyor. TÜBİTAK, bunları doğrulatmak için YÖK'e ve Thomson Reuters'e soruyor : hiçbirinin doğru olmadığı ve “Thomson Reuters'in böyle bir kurulu bile olmadığı” cevaplarını alıyor.

TÜBİTAK yetkilileri, sahte doçent Murat Korkmaz'ın dergilerinin editörlerinin ve kurul üyelerinin sahte doçent Murat Korkmaz'ın dergilerinde çok sayıda makalelerinin olduğunu farkediyor ve toplu halde araştırma ve yayın etiği ihlalleri yaptıklarından şüpheleniyor.

Dolandırıcılıktan çok sayıda sabıkası var. Bana hakaret ettiği için de mahkeme ceza verdi, o sırada dolandırıcılıktan 3 yıl hapis yatarken şartlı tahliye edilmiş durumdaydı. Mahkemenin, verdiği cezayı ve tahliye şartının bozulduğunu, 3 yıl hapse atan mahkemeye göndermeyi ihmal etmesi nedeniyle, yeniden hapse atılması için savcı kararı temyiz etti. Mahkemeye “psikiyatrik ilaçlar kullandığına ve bazen kendini kaybettiğine ve kendini kaybettiğinde neler yaptığını hatırlamadığına” dair beyanları var.

Doçentlik belgesi : yok !

Doçent olarak herhangi bir üniversitede çalışmışlığı : yok !

Herhangi bir üniversitede akademisyen olarak çalışmışlığı : yok !

Herhangi bir üniversitede çalışmışlığı : yok !

Boğaziçi Üniversitesi'nde çalışmışlığı : yok !

TÜBİTAK'ta çalışmışlığı : yok !

Paris – Fransa'da The International Council for Science (ICSU)'da çalışmışlığı : yok ! ICSU yetkilisi yalanladı !

Ayrıca sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz, bazı dergi ve konferanslarının International Council for Science (ICSU) tarafından desteklendiğini iddia etmektedir ; ICSU yetkilisi bunu yalanladı !

Dr Orhan Altan (yönetici : International Council for Science (ICSU), Paris, France ; profesör, İstanbul Teknik Üniversitesi) dedi ki : “Hakan Murat Korkmaz, International Council for Science (ICSU)'da çalışmıyor, tüm personelimizin listesi burada. 2011'den beri International Council for Science (ICSU) yöneticisiyim. International Council for Science (ICSU)'da Hakan Murat Korkmaz'la hiç karşılaşmadım.

Öğrenim durumu :

- Doktora diploması : yok !

- Yüksek lisans diploması : yok !

- Lisans diploması : olup olmadığı bilinmiyor !

***

(*) Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ : ODTÜlü. 2001 başından beri “elverişli eko sisteme yerleşen bakteri kolonisi benzeri hızla çoğalan zehirli sarmaşık gibi ülkemiz üniversitelerini kuşatarak boğan, çürüten, kokutan, ve çökerten” ve “danışmanından rektörüne ve YÖK'üne kadar, doktora diploması satmayı en doğal hakları olarak gören” “akademik sahtekarlık gelenekçileri”ne karşı insan hakları mücadelesi vermektedir.

17 Ocak 2023

Günaydın Hürriyet: Bilim sahtekarlığı... Kara Kutu hepsini yazdı (ODA TV)

Dolandırıcılar, internet üzerinden 6 bin dolar karşılığında doçentlik unvanı için makale yazıyor. Gazeteci Soner Yalçın, bilim sahtekarlığını Kara Kutu kitabında anlatmıştı.

Sahte tez ve diploma satan dolandırıcılar sık sık gündem oldu.

Hürriyet Gazetesi’nden Melike Çalkap’ın haberine göre, dolandırıcılar şimdi de 12 taksitle 6 bin dolar karşılığında doçentlik makalesi yazıyor.

Bu makalelerin tıp alanına yoğunlaşması ise dikkat çekti.

Gazeteci yazar Soner Yalçın, Kara Kutu kitabında, bilimsel sahtekarlığı 7 sayfada tek tek anlattı.

İşte Soner Yalçın’ın bilim dünyasının karanlık taraflarını ele aldığı Kara Kutu kitabının ilgili bölümü: 

TÜRKİYE NE HALDE

Güven Plus Grup AŞ…

Kurucusu Murat Korkmaz.

Bu şirket ile aynı adreste İstanbul Bilim ve Akademisyenler Derneği var.

Dernek adına 15 tıp dergisinde yüzlerce makale yazıldı.

Yetmedi “bilimsel dergiler” çıkardı! Dergilerin isimleri kuşkusuz marka olarak kayıtlı değil ancak buna rağmen dergilerde “uluslararası ticari marka (internationaltrademark) işareti, R” kullanılıyor. Dergilerin adreslerinin de aynı olduğunu belirteyim...

Neydi bu dergiler:

1. Uluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi (UHİVE)

(International Peer-ReviewedJournal of CommunicationandHumanitiesResearch)

2. Uluslararası Hakemli Ekonomi Yönetimi Araştırmaları Dergisi (UHEYA)
 (International RefereedJournal of Research on Economics Management)

3. Uluslararası Hakemli Müzik Araştırmaları Dergisi (UHMAD)

(International RefereedJournal of Music Researches)

4. Uluslararası Hakemli Psikiyatri ve Psikoloji Araştırmaları Dergisi (UHPPD)

(International Journal of PsychiatryandPsychologicalResearches)

5. Uluslararası Hakemli Tasarım ve Mimarlık Dergisi (TMD)

(International RefereedJournal of Design and Architecture)

6. Uluslararası Hakemli Hemşirelik Araştırmaları Dergisi (UHD)

(International RefereedJournal of NursingResearches)

7. Uluslararası Aile, Çocuk ve Eğitim Dergisi

(International Journalof Family, Child andEducation -ACED)

8. Uluslararası Hakemli Akademik Spor Sağlık ve Tıp Bilimleri Dergisi

(International RefereedAcademicJournal of Sports (SSTB)

9. Uluslararası Hakemli Beşeri ve Akademik Bilimler Dergisi

(International RefereedJournal of HumanitiesandAcademicSciences -UHBAB)

10. Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi

(International RefereedAcademicSocialSciencesJournal -IIB)

11. Uluslararası Hakemli Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi (UHMFD)

(International RefereedJournal of EngineeringandSciences)

12. Uluslararası Hakemli Beslenme Araştırmaları Dergisi (DBHAD)

(International Peer-ReviewedJournal of NutritionReseach)

13. Uluslararası Hakemli Kadın Hastalıkları ve Anne Çocuk Sağlığı Dergisi (JACSD)

(International RefereedJournal of GyneacologicalandMaternaland Child Health)

14. Uluslararası Hakemli Ortopedi Travmatoloji ve Spor Hekimliği Dergisi (OTSHD)

(International RefereedJournal of OrthopedicsTraumatologyand Sports Medicine)

15. Uluslararası Hakemli Pazarlama ve Pazar Araştırmaları Dergisi (UHPAD)

(International RefereedJournal of Marketing and Market Researches)

16. Uluslararası Hakemli İş Güvenliği ve Çalışan Sağlığı Dergisi (UHİGÇSD)

(International RefereedJournal of OccupationalHealthandSafety)

Bazı dergiler, “arastirmax bilimsel yayın indeksi”ndeydi!

Bazı dergiler, “TÜBİTAK - Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi-ULAKBİMindeksi”ndeydi!

Kimi tanınmış 55 akademisyen bu dergilerde makale yazdı.

Bu dergilere başvurulardan ücret alınıyordu. Dergiler yoluyla düzenlenen kongre ve konferanslarda katılımcılardan ücret talep ediliyordu. Ne acı ki, bu dergilerde çıkan makaleler üniversitelerde, akademik teşvik, atama ve yükseltmelerde değerlendirme konusu ediliyordu!

Sonunda…

TÜBİTAK Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu, “bilim sahteciliği yapılıyor”şikâyeti üzerine konuya ilişkin kapsamlı inceleme yaptığında neler bulmadı ki…

Kullandığı isimler: Bazen “Murat Korkmaz”, bazen “Hakan Murat Korkmaz” ve bazen“H. Murat Korkmaz” idi.

Asıl adı, “Murat Korkmaz” idi.

Kullandığı akademik unvan: Doçent Doktor

Tabii ki ne doktor ne de doçent belgesi vardı!

Tabii ki hiçbir üniversitede çalışmışlığı yoktu!

Üniversite mezunu olup olmadığı bile bilinmiyordu!(DİPNOT: Bilim adamı sahtekarlığı konusunda ülkemizden tek örnek vereceğim: Yıl, 2018. Kendisini Gülhane Askeri Tıp Akademisi mezunu beyin, sinir ve omurilik cerrahi profesörü olarak tanıtan, hatta televizyon programlarına, üniversitelere konuşmacı olarak katılan Cüneyt Turan'ın lise mezunu olduğu ortaya çıktı! Sahtekar profesör doktor,  polislerin operasyonuyla gözaltına alındı. Sahte doktorlar konusu ayrı bir kitap konusu olur…)

Murat Korkmaz, bazen isimleri aynı anda benzer ortamda kullanarak iki-üç farklı kişiymiş gibi gösteriyordu kendisini:

-Boğaziçi Üniversitesi’nde Doçent Doktor Hakan Murat Korkmaz…

-Paris – Fransa’da The InternationalCouncilforScience (ICSU)’ta Doçent Doktor H. Murat Korkmaz…

-TÜBİTAK’ta Doçent Doktor Hakan Murat Korkmaz…

Ama böyle bir sahtekâr bilimsel dergilere makale yazdı…

Ama böyle bir sahtekâr bilimsel konferanslarda konuşmacı oldu…

Az buz değil…

Korkmaz’ın 2010’da yediyazıyla başlayan “bilimsel makale” serüveni, 2011 yılında 23 makale, 2012 yılında 43 makaleyle sürdü. 2016 sonuna gelindiğinde ise 261 yayınla “rekor” kırdı! dünyanın işletmecilik alanında en üretken akademisyenlerinden biri olan Prof. Dr. Tamer Çavuşgil bile 40 yılda ancak 200 civarında makale yayınladı.

Korkmaz, 2017 ve 2018’de kendisi hakkında inceleme başlatıldıktan sonra makale yayınlama sayısında çok ciddi düşüş oldu. Sonunda yakayı ele verdi...

“Bilimsel yayıncılık” yanı sıra, emlakçılık, araba yıkama, temizlik, ilaçlama, kozmetik, promosyon gibi işleri de yapıyordu!

Murat Korkmaz meselesi Türkiye’de tek bir vaka mı?

Maalesef hayır.

Türk medyasında çıkan haber “yayıncılığın” hiline başka bir örnekti:

WASET (World Academy of Science, EngineeringandTechnology)…

Hayli şık, içeriğiyle de göz dolduran bir siteydi…

Uluslararası hakemli dergilerle bağlantılar, neredeyse her branşta düzenlenen uluslararası konferanslar yapıyordu...

Parayı bastıran da bunları yaptığınıCV’sine/özgeçmişine ekleyip doçent veya profesör oluyordu!

Ancak biraz araştırınca, sitenin makalenizi uluslararası dergilerde yayımlanmış gibi, sizi de katılmadığınız uluslararası konferanslara katılmış gibi gösterdiği ortaya çıkıverdi.

Yapılan basitti aslında:

Diyelim ki, doçentliğinize veya profesörlüğünüze sıra geldi. Kendiliğinden olacak hali yok ya, konferanslara katılmak ve uluslararası hakemli dergilerde makalelerinizin yayınlanması gerekli ki bunları CV’nize ekleyebilesiniz. Gerçi dünyada 25 bine yakın hakemli dergi var ama siz öyle zahmete girecek biri değilsiniz, Şunun bir kolay yolu yok mu abi kültüründen de yeterince nasiplenmişsiniz. Yolu buluyorsunuz…

“WASET” arkasında fen bilgisi eski öğretmeni Cemal Ardıl vardı, kendisine kızı Ebrû Ardıl ile oğlu Bora Ardıl yardımcı oluyordu.

20 yıllık fen bilgisi öğretmeni Cemal Ardıl kendisini “Dr/PhD” olarak tanıttığı için TÜBİTAK Başkanı Prof. Nüket Yetiş, hakkında Etik Kurul’da soruşturma açtırdı. Arkasından TÜBİTAK ismini izinsiz kullandıkları için noterden protesto etti. Hatta sahte konferans, sahte dergi gibi sorunlar çözülene kadar Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’ne TÜBİTAK desteğini kesti. Ama onlar faaliyetlerini sürdürdü…

Konuya ilk dikkat çeken
NTV Bilim Dergisi’nden A. Murat Eren oldu. Kendisi de bir akademisyen olan Eren, site hakkında bilgiler verdi:

-Türkiye’deki yayın sayısı ile o yayınlara yapılan atıf sayıları arasındaki oransızlıklar biliniyor; taşra üniversitelerinde akademisyenlerin ne tür yayınlarla kadro sahibi oldukları da. Bu site yaptığı çalışmaları çoğunlukla başka hiçbir yerde yayınlatamayacak olan akademisyenlerin, para karşılığında yayın sahibi olmalarını sağlıyor. Birkaç yüz Euro’yu bir araya koyan akademisyen bilimsel sürecin çetrefilli yollarına girmeden WASET’te yayınını yayınlatıveriyor. Parayı basan, akademik hayatın merdivenlerini ikişer ikişer tırmanıyor. Yayınlanmış binlerce makale, düzenlenmiş onlarca konferans düşünüldüğünde epey kârlı bir iş olduğu aşikâr. Herkes kazanırken ne yazık ki kaybeden, bilim oluyor…

Yine Dr. Eren’in yazısından, WASET’e başvuranların büyük çoğunluğunun Bulgaristan, Hindistan, Pakistan, Fas, Mısır, İran, Gürcistan, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Sri Lanka, Malezya, Endonezya gibi ülkelerden olduğunu da öğreniyoruz. Türkiye üniversitelerinde görev yapan kimi akademisyenler de WASET’in müdavimleri arasında. Bu ülkelerin temel özelliği ise bilim, bilimsel düşünce ve bilim dünyasına katkı konusunda biraz müşkülpesent olmaları!

Türkiye bilim dünyasının bir gerçeği de bu...

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun "Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim -Yasal Çerçeve ve Uygulamalar" (Aralık 2009) başlıklı raporunda şu tespiti yaptı:

-Gerek denetim ve ceza soruşturmasıyla ilgili mevzuat alt yapısındaki eksiklikler,

-Gerekse Yükseköğretim Genel Kurulu, YÖK Başkanları ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu'nun uygulamaları nedeniyle,

-Devlet, üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetimi kaybetmiştir!

-Bu husus, özellikle yükseköğretim kurum ve üst kuruluşlarının yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının değişmesine neden olmuş,

-Ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün önlenememesine/artmasına elverişli bir "çevre" haline gelmiştir...

(DİPNOT: Özellikle internetle birlikte akademik etik ihlallerinde Türkiye’de patlama yaşanıyor. Akademik etik ihlalleri hep örtbas ediliyor; üstelik ortaya çıkaranlara saldırılıyor! Oysa. Dünyadan örnek vereyim:Türkiye’de Erdoğan’ın üniversite diploması olup olmadığı tartışılırken, Macaristan'da cumhurbaşkanının çalıntı doktora tezi iptal edildi, istifa ettirildi! Almanya'da 20 kadar bakan, parlamenter ve akademisyenin çalıntı doktora tezleri iptal edildi, istifa ettirildiler. Romanya'da bakanın çalıntı doktora tezi iptal edildi, istifa ettirildi. Fark bu! En azından Batı’da yakalanan istifa ettiriliyor…)

Tıpkı ihraç ettiğimiz sebze-meyveler gibi “bilimsel makalelerimiz yurt dışında yakalanıyor! Örneğin, 2007′de Türkiye'deki dört üniversiteden biri dekan, 14 fizikçinin 65 çalıntı makalesi yurtdışında yakalandı ve yayından atıldı…

Bilimsel sahtekârlığa son bir örnekle konuyu toparlayayım.

Doç. Kaan Öztürk "Şişme Dergiler ve Yayın Etiği İhlalleri" başlıklı yazısında artık alışılan örnek verdi:

-“TÜBİTAK’a bağlı Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi’nden (ULAKBİM), 2011 Temmuz ayında alınan verilere göre, 2010’da yayınlanan Türkiye adresli en çok atıf alan on yayını şöyle sıraladı. (…)

İşin tuhaflığı, on yayından sekizinin ‘EnergyEducationScienceandTechnology’ isimli, adı sanı bilinmeyen bir dergiden gelmesi. Bu dergiye ‘www.silascience.com’ adresinden ulaşılabiliyor. Emsallerine göre çok amatörce hazırlanmış ve çok eksikleri olan bir site.

Sitede dört ayrı dergi başlığı mevcut, ama makalelere ulaşılamıyor. Hatta,2012 yılından önceki makalelerin özetlerine bile ulaşılamıyor. Üniversite kütüphanesi aracılığıyla girmek de makaleleri okumamı sağlayamadı. ULAKBİM Türkiye Akademik Dergi Portalı’nda mevcut değil. Web sayfasında abonelik hakkında bir bilgi yok. Sanki okunmayı istemiyormuş gibi bir hali var. Okunamayan makaleler nasıl bu kadar atıf alabilmiş, insan merak ediyor.

Dört derginin de baş editörlüğünü, Şırnak Üniversitesi’de rektör yardımcısı olan Ayhan Demirbaş yürütüyor!

Yönetim ofisi Trabzon adresli. İletişim için sadece editörün kişisel hotmail adresi verilmiş, kurumsal bir e-posta adresi yok!

Bu tür eksiklikler haliyle derginin profesyonelliğinden şüphe duymanıza yol açıyor. Yine de önemli başarı sağlamış, kısacık zamanda yüksek atıflar alan makaleler yayınlamış. Eğer atıf almayı bilimsel kalite ölçüsü sayarsanız, kalitesi yüksek demek lâzım. Ancak, atıfların nereden geldiğine bakınca işin rengi değişiyor. Web of Knowledge veritabanına erişebilen herkes atıfların kaynaklarını kolaylıkla analiz edebilir.

ULAKBİM listesinin ikinci sırasındaki B. Demirbaş imzalı makaleye yapılan 124 atıfınyüzde 90’dan fazlası iç atıf, yani EnergyEducationScienceandTechnology dergisindeki makalelerden geliyor (part A ve part B toplamı). Geriye kalan 9 atıf başka dergilerden, ama onların yedisi baş editör A. Demirbaş’ın, ikisisi F. Demirbaş’ın yazdığı makalelerden geliyor.

Listenin üçüncü sırasındaki H. Balat imzalı makalenin durumu da farklı değil: Aldığı atıfların yüzde 88’i iç atıf.

Başka dergilerden gelen 10 atıftan yedisi baş editör A. Demirbaş’tan, biri F. Demirbaş’tan, biri A. ve F. Demirbaş’tan, biri de M. Balat’tan.

Listedeki diğer yüksek atıflı makalelere bakınca hep benzer soyadlarını görüyorsunuz. Ailevi bir girişim mi diye düşünmeden edemiyor insan.

Sonraki sıralardaki makalelerin atıflarının analizi benzer sonuçlar veriyor: Atıfların yüzde 80-yüzde 90’ı iç atıf. Muhtemelen editör, yazarları önceki makalelere atıf yapmaya ‘teşvik ediyor.’ Bağımsız dergilerdeki (ne kadar bağımsızsa) atıflar ise ezici çoğunlukla baş editörün yazdığı makalelerden.(…)

Bütün yıllar içindeki toplam atıflara bakalım. "Energy Education Science and Technology" 2009’a kadar tek bir dergi iken, 2009’dan itibaren Part A ve Part B olarak bölünmüş. 2009’dan sonra, iki dergideki toplam 358 makaleye tam 4.745 atıf yapılmış. Makale başına 13.25 atıf; epeyce yüksek. Ama derginin kendi içinden gelen atıfları çıkarırsanız geriye sadece 331 atıf kalıyor.

Bu iki dergiye gelen atıflar toplam 436 makaleden kaynaklanıyor, ancak bunların sadece 87’si başka dergilerde yayınlanmış ki bunların 21’i A. Demirbaş’ın, 6’sı da M.F. Demirbaş’ın makaleleri.

Özetle, büyük atıf sayılarına rağmen, bu dergileri küçük bir grup dışında kimsenin okumadığı ve kullanmadığı belli. Yazarlar kendi içlerinde dönüp duruyor, beraber yazdıkları makalelerde birbirlerine atıf yapıyorlar, sayılar böylece şişiyor.” (Matematik Dünyası, 2012)

Israrla soracağız: Bilim insanları sahtekârlığı neden alet oluyor?

Doç. Kaan Öztürk’ün buna yanıtı şuydu:

-“Sayılara dayalı bir değerlendirme sisteminde, şaibeli dergilerde bol ama boş yayınlar yapmış olanlar haksız avantaj edinerek akademik kadroları doldururlar. O zaman da nitelikli bilim yapmak isteyenler için boğucu bir atmosfer oluşur…

-“Elbette atama ve yükseltmelerde sadece sayılara bakılmıyor, dosyalar komisyonlarda inceleniyor. Ama inceleyenler gerçekten bütün makaleleri dikkatle okuyorlar mı, kararları yayın/atıf sayılarından ve yayınların yer aldığı derginin tesir katsayısından hiç etkilenmiyor mu? Kaldı ki, sayı şişirmecileri kariyerlerinde yükseldikçe bu değerlendirme komisyonlarına onlar da dahil olacaklar, ve kendi benzerlerine kolaylık sağlayacaklar...

-“Dahası, görünüşte çok üretken ve muteber olan bu profesörler, iyi niyetli öğrencileri kendilerine çekecekler ama bu öğrencilere bilimsel araştırmanın ve makale yazmanın doğru yöntemini öğretemeyecekler. Öğrenciler sonuçta örnek aldıkları hocaları gibi olup çıkacaklar. Bunların bir kısmı gerçekle yüzleşip kariyerlerini boşa harcadıklarını fark edecek, hüsrana uğrayacaklar. Bir kısmının ise şansı yaver gidecek, kendilerine bir kadro bulacak ve sistemi yeniden üretecekler. Her iki sonuç da toplumsal bir trajedidir…

-“Sineklerle uğraşabiliriz, ama bataklık kurumadıkça, yani –‘yayın yarışı’ devam ettikçe yayın etiği ihlâlleri artarak devam edecektir. ‘Sayı oyunları’nı, yani bilimsel kaliteyi basit ve yetersiz sayısal göstergelerle ölçme alışkanlığını da sorgulamalıyız…”

Hâlâ…

Tıp konusunda aykırı ses duyduklarında ne diyor kimi çevreler:

-“Bu konuda kaç bilimsel makalesi var ki konuşup duruyor?”

Odatv.com

Melike Çalkap - 12 TAKSİTLE DOÇENTLİK - (Hürriyet)

İnternet siteleri, ‘doçentlik’ makaleleri yazdıklarını belirten şirketlerin reklamlarıyla dolu. Ücretler 6 bin dolara kadar çıkarken kredi kartına 12 taksit bile yapılıyor. Hürriyet muhabiri de ‘doçentlik makalesi yazdırmak istediğini’ söyleyerek bu şirketleri aradı...

Akademide yükselmek yani doktora, doçent hatta profesör unvanına sahip olmak için bazı şartlar var. Bu şartların başında belli aşamalarda yazılması gereken tez ve makaleler geliyor. Ancak bu tür şartları etik kurallara uyarak yerine getirmek yerine yanlış yollara sapanlar da olabiliyor. Üstelik bu tür yanlış yollar için pek çok seçenek ve kolaylık bulunuyor. Mesela işi başkalarının tezini yazmak olan şirketler var.Bu şirketler özellikle tıp alanında doçent unvanı kazanmak isteyenlerin yazması gereken makaleyi yazarak ve taksitle ödeme kolaylığı sunarak deyim yerindeyse akademik unvanları altın tepside servis ediyor. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden Dr. Ezgi Altınışık, etik kuralları ihlal eden bu şirketlere ait bir ilanı geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından paylaştı. İlanda kredi kartına 12 taksitle doçentlik imkânı sağlandığı belirtiliyordu. Bu ilanı, “Ahlaksızlığın sınırı yok” yorumuyla yayınlayan Altınışık, bu tarz şirketlerinin danışmanlık adı altında çalıştığını hatta bilimsel dergilerde yayın garantisi bile verdiklerini belirtti.”

ÖDEME KONUSUNDA KARŞI TARAFI SIKMIYORUZ
Dr. Ezgi Altınışık’ın paylaşımından hareketle internet arama motoruna ‘doçentlik için makale’ yazdığımızda karşımıza birçok şirket çıktı. Bu şirketlerin kimi danışmanlık kimi eğitim desteği adı altında akademik yükselme için gereken makaleyi yazdıklarını web sitelerinde belirtiyor. Kendimizi nöroloji alanında doçentliğe hazırlanan bir doktora öğrencisi olarak tanıtıp bu şirketlerden bazılarıyla görüştük ve doçentlik için ihtiyacımız olan makalenin yazımı noktasında nasıl destek verdiklerini sorguladık. Bu kurumlardan ilki merkezinin Amerika’da olduğunu ve Türkiye’de de şube açtıklarını dile getiren Makale Tercüme isimli şirketti. Yaptıklarının tamamen yasal olduğunu savunan bu şirkete doçentlik unvanı için makaleye ihtiyacımız olduğunu söylediğimizde önce hangi alanda akademik çalışma yapmak istediğimizi sordular.Web sitelerinde sadece tıp alanında hizmet verdiklerini açıkça belirttikleri için onlara nöroloji alanında bir makaleye ihtiyacımız olduğunu söyledik. Ardından şirkete makale danışmanlığı yapmaktan kasıtlarının ne olduğunu, özellikle sıfırdan makale yazıp yazmadıklarını sorarak bir fiyat aralığı vermelerini istedik. Cevapları şöyle oldu: “Makale danışmanlığı ve tercümenin yanı sıra sıfırdan makale de yazıyoruz. Sıfırdan makale yazımında sizin verilerinizin ne olduğuyla ve ne istediğinizle ilgili bir fiyatlandırma yapıyoruz. Verisi çok olup çok iyi bir dergide yayınlanması hedeflenen bir makalenin iş yükü daha ağır olduğu için fiyat da ona göre belirleniyor. Fiyat aralığımız 800 ile 6 bin dolar arasında değişiyor ama ödeme konusunda müşteriyi sıkmıyoruz, anlaşırsak sizin ödeme planınıza uyarız.” 

MAKALE YAZDIRAN KİŞİLER EĞİTİM DE ALMIŞ OLUYOR
Aynı şirketle devam eden konuşmamızda makaleyi yazan kişilerin kim olduğunu ve makaleyi yazma konusunda yetkin olup olmadıklarını sorduğumuzda, “makaleleri yazan hocalarımız, ‘Biz yazalım, makaleyi yazan kişi de görsün ve sonraki makalelerde nasıl ilerlemesi gerektiğini bilsin’ şeklinde düşünüyor. Aslında siz bize makale yazdırırken bir yandan da eğitim almış oluyorsunuz. Kurumumuzda görev yapan herkes tıp mezunu, Türk ve Amerikalı editörlerimiz var ve makaleyi yazan ekibin başında da profesör hocalarımız var. Haliyle sizin makaleniz hem Türk hem de Amerikalı ekibin elinden geçecek. O yüzden sizin doçent hatta profesör olmanız noktasında yeterlilik sağlayacak bir ekiple çalışıyoruz” cevabını aldık.Ayrıca, yıllardır doçentlik dosyası hazırladıklarını ve Türkiye’de doçentlik dosyasını kendilerine hazırlatan çoğu kişinin profesör olduğunu da söylediler. Son olarak bu şirkete hukuki açıdan bir sorun yaşayıp yaşamayacağımızı sorduk. Şirket, kurum olarak tez yazmadıklarını çünkü tez yazdırmanın YÖK tarafından suç kabul edildiğini ama makale yazdırmanın bir suç teşkil etmediğini söyleyerek hukuki açıdan da güvence verdi.

ŞU SIRALAR ÇOK YOĞUNUZ
İnternet aramasında karşımıza çıkan Medical Statistic isimli başka bir şirketin web sayfasını incelediğimizde makale yazımı konusunda net bir vaadlerinin olmadığını gördük. Bunun üstüne kendilerini arayarak sadece çeviri ve düzenleme mi yapıyorsunuz diye sorduk. Şirket, “Çeviri ve makale düzenleme yaptığımız için danışmanlık hizmeti veriyoruz diyoruz ama asıl işimiz makale yazımı yani danışmanlıktan kastımız o aslında” cevabını verdi. Şirket sıfırdan makale yazımının 40 bin liradan başladığını, sonrasında alınacak ek hizmetlere göre fiyatın artabileceğini söyledi. Bunun ardından makaleyi ne zaman teslim alabileceğimizi sorduk. Şirket bu soruyu, “Normalde ortalama 1 ay içerisinde makaleyi teslim edebiliyoruz. Ama bu sıralar yoğunuz o sebeple makaleyi teslim etmemiz yaklaşık 5 ayı bulabilir” diye yanıtladı. Hukuki açıdan sorun yaşar mıyız sorusunun yanıtı ise bu defa biraz daha farklıydı. İlk olarak “Makale yazdırmanızın sizin açınızdan hukuki olarak bir yaptırımı yok” denildi. Ancak konu müşteri tarafından belirlenmez ve araştırma verileri yine müşteri tarafından hazırlanıp şirkete teslim edilmezse sorun olabileceğini söylediler. Ardından şirket yine de içimizin rahat olması için, “Ama bunları siz belirlediğiniz taktirde isterseniz pankart açıp ‘Ben makale yazdırdım’ bile diyebilirsiniz. Biz yine de sizin kişisel bilgilerinizi gizli tutuyoruz. Bizim yaptığımız şey gayet yasal” diye konuştular.

ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARLA PAYLAŞMAYIZ
Model İstatistik Merkezi isimli bir diğer şirkete ise sosyal medyada verdikleri reklamdan ulaştık. Şirket reklamında, ‘Tüm kredi kartlarına 12 taksitle ödeme imkânı’ olduğunu belirterek tıbbi makale yazımı için destek verdiğini öne çıkarıyordu. Bu şirketi de yine doçentlik için hazırlanan bir doktora öğrencisi gibi aradık. Şirket, “Tıbbi makale yazımı ve tezin makaleye dönüştürülmesi konularında uzun yıllardır hizmet verdiğini söyledi. “Sıfırdan makale yazımı noktasında makaleyi dışarıya yazdırdığınız konusunu hiç kimseye söylemediğiniz sürece merkezimizce bu durum üçüncü şahıslarla paylaşılmaz. Dolayısıyla yasal olarak da bir sıkıntı olmaz” diyen ve kredi kartıyla taksitli ödeme kolaylığı sunan bu şirket fiyat verme konusunun ise makalenin içeriğini bilmeden mümkün olamayacağını belirtti.

 

UZMANLAR UYARIYOR: O UNVANLAR GERİ ALINIR


‘AKADEMİ BÜYÜK BİR ENKAZA DÖNÜŞMEK ÜZERE’

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol: “Kurumsal bir yapının içinde tanımlanmış görevler içinde çalışma imkânı bulmadıkları halde doçent olma arzusu taşıyanlar paralı yayınlar gibi etik olmayan çalışmalar yapıyorlar. Artık doçentlik unvanın da çok önemi kalmadı çünkü jüriler sadece gelen makaleleri değerlendirerek kişinin asgari şartları sağlayıp sağlamadığına bakıyor. Bu sebeple akademi büyük bir enkaza dönüşmek üzere

TESPİT EDİLİRLERSE UNVANLARI ALINIR

Prof. Dr. Zeynel Temel Kangal, Bursa Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Bölümü Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi: “Bu durum doçent unvanı aldıktan ve sonrasında o kişi profesör olduktan sonra ortaya çıksa bile kişinin akademik unvanları elinden alınır. Burada bir ayrım da yok yani akademisyen makalesinin konusunu, araştırma verilerini hazırlayıp makaleyi yazacak şirkete verse ve makale o şekilde yazılsa dahi burada bir suç unsuru oluşur. Çünkü makalede akademisyenin kendi ifadelerinin yer alması gerekiyor.

NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK

Dr. Zafer İçer, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı: “Bu şekilde üretilen yayınlar kullanılarak akademik unvan elde edilmesi ya da kadroya girilmesi, suç kapsamında değerlendirilir. Kişinin bu şekilde hazırlattığı bir çalışmanın kendi eseri olduğunu ilgili kurumlara bildirmesi, bunu akademik kadro başvurularında kullanması, belgede sahtecilik suçu yanında, Türk Ceza Kanunu’nun 158’inci maddesi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçunu gündeme getirir. Kişiler, bu çalışmaları kullanarak kamuyu zarara uğratarak haksız bir menfaat elde etmiş olurlar. Böyle bir durumda hem bu yayınları hazırlatanlar, hem de bu yayınları üretenlerin iştirak halinde ceza sorumluluğu oluşur. Kanunda nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası, 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası olarak öngörülüyor.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.