NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

29 Mart 2024

Gözde BEDELOĞLU - Kıbrıs'taki sahte diploma soruşturması durduruldu mu? (BirGün)

Yaklaşık iki aydır Kıbrıs'ın kuzeyi 'sahte diploma ve yolsuzluk' skandalıyla çalkalanıyor. 
MHP Mersin Milletvekili Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal'ın kurduğu Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'nde (KSTBÜ) yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanıp serbest bırakılan üniversitenin Genel Sekreteri Serdal Gündüz'ün ifadesine göre, sahte not girişleri yapılarak 600'ü aşkın kişiye sahte diploma verilmiş. 
Kademe ve maaş artışı için yüksek lisans diploması alanların arasında polis, asker ve devlet memurlarının adı geçiyor. Ayrıca KKTC Meclisi'ndeki bazı milletvekillerinin diplomalarının da şaibeli olduğu söyleniyor. Soruşturmaya ismi karışanlar arasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın yakın koruması polis Şerif Avcil, okulun mütevelli heyeti başkan yardımcısı ve eski bakan Kemal Dürüst, eski bakanlık müdürü Meray Dürüst, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı mensubu Yarbay Özgür Alp, Ulusal Birlik Partisi (UBP) vekili Emrah Yeşilırmak, TRT Kuzey Kıbrıs temsilcisi Sefa Karahasan, Polis Müdürü Barış Sel, Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr.Turgay Avcı, YÖDAK Genel Sekreteri Derviş Refiker ve YÖDAK eski üyesi Prof. Dr. Mehmet Hasgüler var. Polisin elinde yüzlerce kişilik bir liste olduğu konuşuluyor. 

∗∗∗

Sahte diploma, Kıbrıs ve Türkiye'de ilk kez gündeme gelen bir konu değil. Birgün'ün Serhat Boztaş imzalı 24 Eylül 2010 tarihli haberinde, TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu'nun sözleriyle “sahte diploma ve denklik belgeleriyle mimarlık yetkisi kullanan organize bir sahtekarlıkla karşı karşıya olunduğu” aktarılmıştı. Muhcu, sahte diplomalar ile odaya kayıt yaptıran şahısların ortak özelliğinin ellerindeki diplomaların KKTC'deki üniversitelere ait olduğunu söylemiş ve durum ortaya çıkana kadar mimarlık hizmeti sunup mimari projelerin altına imza attıklarına dikkat çekmişti. 

Türkiye, bu ciddi soruna rağmen Kıbrıs'ın kuzeyinde ard arda üniversite açılmasını teşvik etmiş ve KKTC hükümetlerinden yatırımcılara arazi tahsisi ve vergi indirimleri gibi imtiyazlar sağlanması istenmişti. 2016 yılında MHP'li Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal tarafından kurulan KSTBÜ'ye 2017'de YÖK tarafından denklik verildi. KTSBÜ mezunlarının diplomaları Türkiye'de kabul görüyor ve tıp fakültesi mezunları hekimlik yapabiliyor.

∗∗∗

T.C hükümeti olayın aciliyetini tesbit etmiş ve KKTC hükümeti de sahte diploma skandalıyla ilgili çözümü 'ana vatanın' desteğinde görmüş olacak ki YÖK heyeti YÖDAK ile birlikte teknik çalışmalar yapmak üzere Kıbrıs'a gitti. Küçücük adaya neden bu kadar çok üniversite açıldığı ya da yıllardır süren sahte diploma sorununa neden ilgi gösterilmediği tartışmalarına hiç girmeye gerek duymadan, eski Başbakan ve UBP milletvekili Faiz Sucuoğlu, adada çok fazla denetimsiz üniversite izni verildiğini, bazılarının tabela üniversitesi şeklinde kaldığını, bir nevi olaya ticari açıdan bakıldığını söyledi ve ekledi “bu diplomaları terfi için kullanalar ayrı ama bir de hiç bir yerde kullanılmamış diplomalar için ayrı bir şey yapmak lazım, çünkü iş farklı boyutlara gidecek gibi görünüyor ve bu büyük bir zarar verecektir.” 

Haliyle insan merak ediyor; okullar neden denetimsiz bırakıldı, YÖDAK yetkisiz bir kurum mu yoksa yetkisizleştirilmiş bir kurum mu, sahte diploma alıp kullanmayanlar da suç işlemiş olmuyor mu, işin gideceği farklı boyut ve zarardan kasıt nedir ve bu sadece ticari açıdan bakılan olayda kara paranın izi var mı?

Kıbrıs'taki Avrupa Gazetesi'nin 25 Mart Pazartesi günü yayınladığı haberin başlığında söylendiği gibi yoksa “tutuklamalar buraya kadar mı”? Polisin elinde yüzlerce kişinin adının geçtiği uzun bir liste olduğu söylenirken YÖK'ün devreye girmesiyle konu kapandı mı? KKTC hükümeti operasyonların daha ileriye götürülmemesi için Ankara'yla mı anlaştı?

∗∗∗

Gelin filmi biraz başa saralım. 2022'de, YÖDAK üyesi Prof. Dr. Hasret Balcıoğlu'nun diplomasının sahte olduğu ortaya çıktı. YÖDAK, başkan Turgay Avcı dahil tüm üyelerden ve üniversite rektörlerinden diploma ve transkript belgelerini istedi. Ancak Avcı, Prof. Dr. Mehmet Hasgüler başkanlığında görevlendirilen araştırma heyetine, not dökümünü içeren transkriptini sunmadı. Konu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın “ben gördüm, diploma gerçek” deyip onaylamasıyla kapandı. Turgay Avcı'nın mühendis olarak çalışabilmesi için meslek odasına kayıt yaptırması zorunluyken herhangi bir kayda rastlanmaması da şüpheleri artırdı. 

Yine Avrupa Gazetesi'nde dün yer alan diğer bir habere göre KKTC üniversitelerinden Türkiye'deki bazı üst düzey yetkililere de hakkı olmayan ünvanlar verildi. Bunlardan biri, Mehmet Hasgüler'in ortaya çıkardığı, Türkiye'nin eski Tokyo büyükelçisi Umut Arık'a ait. Arık, Japonya'da kendisine verilen 'onursal doktora' ile Kıbrıs'taki Lefke Avrupa Üniversitesi'nden önce yardımcı doçentlik ardından doçentlik aldı. Üniversite, YÖDAK'ın doçentliğin iptal edilmesi yönündeki talebini reddetti. Bunun üzerine polise giderek şikayetçi olan ve Arık tarafından tehdit edildiğini iddia eden Hasgüler'in çabası sonuç verdi, Arık'ın doçentliği iptal edildi.

∗∗∗

O halde akla takılan bir diğer soru şu; bu iki örnek ile sahte diploma konusuna ciddiyetle yaklaştığı anlaşılan Prof. Dr. Mehmet Hasgüler nasıl oldu da KSTBÜ'de başlayan soruşturmaya dahil edildi? 

Hasgüler, üniversite bünyesinde açılan tıp fakültesine verilen 'hızlandırılmış' izin için rüşvet almakla suçlanıyor. Suçlamayı reddeden Hasgüler, iznin YÖDAK'tan önce hükümet tarafından verildiğini ve bunun kanıtının da KSTBÜ'de çalışan iki akademisyenin Bakanlar Kurulu tarafından tıp ve eczacılık fakültesi temsilcileri olarak ilan edildiği karar olduğunu belirtiyor. Tutuksuz yargılanan Mehmet Hasgüler adadaki sahte diploma skandalıyla ilgili cevapsız bırakılan sorular olduğunu söylüyor ve ciddi iddialarda bulunuyor. Kıbrıs ve Türkiye dışında hangi ülke vatandaşlarına ve ne kadar diploma satıldı? Hasgüler'e göre skandal KSTBÜ ile sınırlı değil, şu an soruşturmaya dahil edilmeyen başka üniversiteler de var ve bunlar Türkiye'deki bürokratlara, daire başkanlarına doktora verdi. Görevdeyken YÖDAK olarak, YÖK, YÖDAK ve Eğitim Bakanlığı'ndan izinsiz açılan lisans ve yüksek lisan programlarını durdurduklarını söyleyen Hasgüler oralardan kaç kişinin sahte diploma aldığının araştırılması gerektiğini belirtiyor. 

Polisin içinde bu diplomaları alanların sayısı kaç? Kaç tane ordu mensubu, müsteşar, müdür bu yolla  barem yükseltti? İddia edildiği gibi İran ordusuna da diploma satıldı mı? Cevap bekleyen bunun gibi daha pek çok soru varken Türkiye'nin krize el koyması soruşturmada sona gelindiğinin bir işareti mi, göreceğiz.

10 Mart 2024

Dr. Umut Özkaleli - SAHTE DİPLOMA HİKAYESİNDE İKİ ADAM (KıbrısTIME)

Ada yarısında sahte diplomadan başka bir şey konuşulmuyor ama aslında sahte diploma ile ilgili gerekli hiçbir şey söylenmiyor.

Ben memleketinden uzak, 12 senedir sürgünde yaşayan “gerçek doktoralı” bir akademisyenim. Sürgünüm çünkü “köklü ve gerçek” denilen üniversitelerimizde sahte diploma ve intihal (fikir hırsızlığı) olduğunu Amerika’dan döndükten sonra tespit ve deşifre ettim.

İntihalciler ve sahteciler tarafından dava edildim. O zaman dava arkadaşım da kabul ettiğim birini avukatım olarak tuttum. Avukatımın ihanetine uğradım ve mahkeme sisteminin “katkıları” ile “usul hukukuna” uygunsuz dava dosyalanmasından dolayı intihal delilleri sunulmadığı için hiç açılmaması gereken bir dava aleyhime açılabildi. İntihalciler ve sahteciler beni “kişisel itibara saldırı” suçlaması ile mahkemeye götürünce üniversiteleri ve YÖDAK “konu mahkemede” diyerek diploma ve yayınlarını incelemedi. Bu size tanıdık geldi mi? Gelmediyse az sonra benzeşme göreceksiniz. Sabredin. Ben bu mücadele sırasında işsiz bırakılıp yurt dışından davalara getirilirken, 7 uzun yıllık mahkeme sürecindeki bütün intihalciler ve diploma sahtecileriüniversitelerdenada yarısında maaş çekti. Beni uçağa binip gelmeye zorladılar, “dava günü kaçırılamaz” dediler ama davayı açanlar hiç bir seferde gelmeyerek davayı erteletebildiler.

Sahtecinin sahteci olduğunu kanıtlamam için başını bile çevirip bakmayan akademisyenler, siyasetçi akademisyenler, temiz toplumcular ve YÖDAK tek bir söze asıldı: “konu mahkemelik, karışamayız”. Yedinci yılda bugün kelepçe ile gördüğünüz Mehmet Hasgüler YÖDAK üyesi olarak konu ile ilgilendi, Japonya ile iletişime geçti ve beni dava eden kişinin ortada bir diploması olmadığını açığa çıkardı. Bunun için polise kendisi suç duyurusunda bulundu.

Sahteciye kelepçe takılmadı. Fotoğrafları boy boy sosyal medyada gezdirilmedi.

Bugün “sahte diplomaların peşini bırakmayacağız” diyen Kudret Özersay’ın partisinden milletvekilliğine aday gösterdiği bir başka şahıs geçtiğimiz dönemlerde YÖDAK üyeliğine getirildi. Bu şahsın lisanssız DAÜ’de doktora yaptığı haberlere yansıdı ancak “istifa” etti denildi ve konu kapandı.

Onun da kelepçeli fotoğrafları boy boy her gazetede lanse edilmedi. Olayın sonu da nasıl geldi bilmeden gündemden düşürüldü. Özersay bu konuda hiçbir açıklama yaptı mı? Sorumluluk aldı mı? Ben açıklama görmedim, yaptıysa iletilmesini isterim. O şahsa ne olduğunu da açıklasa halka bir hizmet daha etmiş olur. Tedavüle sahte diploma sürmesi veya hak ettiğinin üzerinde payeler alması suç teşkil etmiyor mu? Üzerine gidilmeyi hak etmiyor mu?

Aylardır, YÖDAK başkanı, YÖDAK yasalarına uygun üniversite onaylı transkript (ders dökümü-4 yıl boyunca hangi dersleri aldığı) gösterememektedir. Bunu gündemde tutan yine Mehmet Hasgüler’dir. YÖDAK başkanının diploma denkliğini ortaya koyamamasına cevabı ne oldu? Hasgüler’e “dava açtı”. Mahkemelerde hiç olmaması gereken bir dava ile iş sürüncemeye girdi. Bana yapıldığı gibi. İntihal, diploma onaylama meselesi mahkemede “hakaret davası” açılarak üzeri örtülebilecek bir mesele değilken, “konu mahkemede” denilerek göz ardı edildi. Basdiş meselesi ilk patladığı anda da tutuklandı haberi yapılınca Avcı “yasal işlem” başlatacağını söyleyerek  dava tehdidi ile kendi haklılığını kendince yeniden kanıtladı. Dava açmak kişileri haklı pozisyona sokmamalı ama ada yarısında bu durum gelenekselleşmiş.

YÖDAK Başkanına “cila” atan gazeteciler diploma fotoğrafı çektiler ve kesin üsluplarla “diplomayı gördüklerini” tescillediler.

Hasgüler geçtiğimiz günlerde polisin önünde açıklama yaptı. Avcı’nın transkriptinin (not dökümünün) önemini kamuoyu ile paylaştı. Mahkemeye not dökümü sunamayan YÖDAK başkanının açtığı davayı ya da YÖDAK başkanlığınıda sürdürebilmesi artık kamuoyunda sessizlikle karşılanamayacak bir hal aldı.

Derken olay bir anda “basdiş” üzerinden rüşvete dönüverdi. Rüşvet önemlidir ama yetkinlik isteyen, eğitimi ile makam tutması gereken birinin bir okulu bitirip bitirmemesi de daha az önemli değildir. Önemliz olsaydı “sahte diploma” konusu üzerinden Özersay bu kadar gündem yaratmazdı. Basdiş kamuoyu gündemine gelirkenden, tüm kamuoyunun aklına durgunluk verecek şekilde Avcıüniversitesini denetlediği Dürüst’ten basdişi aldığını kabul etti ve sanki kimin ödediği değil hangi hesaptan ödediği önemliymiş gibi yaparak bunu önemsizleştirmeye çalıştı. Ama aslında suçunu kamuyu önünde kabul etti. Ardından Avcı tutuklandı haberi geldi, sonra yalanlandı. Kamuoyundaki tepki hızla artarken beklenen tutuklama geldi.

Tutuklama geldi mi? Gerçekten Avcı'yı tutuklu gördünüz mü? Kelepçeli fotoğraflarına baktınız mı?

Gördüğünüz tek kelepçeli fotoğraf Avcı’nın diploma gösteremediğini aylarca uğraşla inkar edilemez bir kabule taşıyan Hasgüler’inki oldu. “İkisinin”birden tutklandığını dinlediniz ama çoğunlukla yalnızca Hasgüler’in fotosunu gördünüz. Avcı’nın fotosu kelepçeli Hasgüler yanına yerleştirildiğinde de kalantor ceketli resmi konuldu. Bu iki adamın resmedilişi manipülatif bir zihin oyunu.Ya yalnızca bir suçlu ya biri suçlu biri takım elbiseli suçlanmamış yan yana duran iki adam imgesi kafanıza kazındı. “Bir suçlu var” denildi size. Şu an zihninizde yer eden “suçlu” not dökümü gösterememiş, basdişi mideye indirmiş YÖDAK başkanı değildir.Şu an zihninizdeki tek suçlu benim davamdaki sahteciyi açığa çıkarmış ve YÖDAK başkanının not dökümünü veremediğini kamuoyuyla paylaşan Hasgüler’dir. 

Avcı tutukluluk gün sayısına bile itiraz etmemiş. Neden etsin? Hastaneden “kalp krizi” riskini dinlenerek atlatacağını biliyor. Hasta olduğu için acaba sorgulaması da mı ertelenecek? Öyleyse bu “herkese eşit muamele” ilkesini koruyacak mı? Yoksa sistem bize sorgulanacak bir adam verdiği için öfkemizi tatmin etmiş olarak “dokunulmazlarına” dokunmamaya devam mı edecek? Bir yandan sistemde “dokunulmayan”kalmayacak diye bir siyasi alkış koparken öte yandan her zamanki gibi gerçekten korunması gerekenlere yolu uzananlar da korunacak mı?

Hasgüler suç işledi ise suçu sağlıklı, güvenilir, ikna edici şekilde ispatlanırsa ancak ceza çekmeli. Gazetelerin önemli bir kısmı hali hazırda “rüşveti aldı” diye başlık atıyor. Bu malum online yayın grupları sizeşu an sadece şüphe olan birşeyi“kesinleşmişişlenmis suç” olarak aktarıyor. Kesinleşmiş bir karar varmış gibi bir ifade kullanılıyor. Kıbrıslılığı da yetmedi, Hasgüler’e “suçu ispatlanan dek masum” karinesi için bağıran bir kişi bile yok. O da şimdi mahkeme süreci yaşamadan “suçlanan” yabancılar gibi kendi ülkesinde. Çünkü karşısındaki “daha arkalı”. Temiz toplumcular da dahil kimse “hüküm vermeyelim” demiyor. Benim için tanıdık. İspatı kolay olan intihalde “mahkeme kararı yok konuşamayız” demişlerdi, bunda bir kişi bile “suçu ispatlanana dek masumdur” demeye gerek görmüyor. Neden? Geçtiğimiz aylarda itibarlı doktorlarımız için mahkeme sürecini bekleme çağrısı bile yapmadan “masum” ilan edenler çoğunluktaydı.“Zengin dokrolarımız suç işlemez” diye yazılar bile yazılmıstı. Hasgüler zengin degildir, bisiklete biner, “zadegan” değil işçi ailesinden gelir. Acaba o yüzden mi sorumsuzca yazılan yazılarla Hasgüler'i yargılanmadan suçlu ilan edebildiler? Acaba ondan dolayı mı “masumiyet karinesi” hatırlatan kimsecikler yok ortada? Toplumdan bir kesime de sosyal medya üzerinden hakaret ettirdiler. Hem de Avcı’nın pek de ispatlı suçunun imgesi üzerinden yaptılar bunu. Avcı’nın ispatlı itiraflı suçu (basdişi aldım dedi) Hagüler’de vücut buldu ve  ona yansıtılarak Avcı’nın yerine kendisini koyuverdiler. Öfkeler kusuldu, Avcı’nın kamuoyunu rahatsız eden durumu Hasgüler’e yansıtılarak vakumlandı.

Ama ya not dökümünü hali hazırda gösteremeyen ve “basdişleri aldım, tüh Kemal bana neden okul hesabından vermiş” diyerek suçunu itiraf etmiş Avcı? Ona bir gün bile kelepçe takılacak mı? Peki ya aniden hastane yatağından rüşvetten aklanmaya giderse? Diploma denkliğini konuşmaya dönecek miyiz? Ya da aldığını itiraf ettiği basdişleri? Çünküşu anki tutuklama sebebi basdişler değil. Ondan dolayı kendisine dava okunacak mı?Yoksa “haksız yere stres çekmekten” devlet bir de kendisine tazminat mı ödeyecek?

Peki ya not dökümleri? O konuşulmaya devam edecek mi?

Sahteciliği ortaya çıkaran, suçu kanıtlanmamışla, basdişi yediğini itiraf eden ve mahkemeye not dökümünü aylardır sunamayan arasında kelepçelenen kim ona bakın.

Baktınız mı?

Düşün ada yarısı düşün!

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.