NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın

2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

Bilim Akademisinin Sahte Belge ve İmza Üretimi Hakkındaki Açıklaması (2025) lütfen tıklayın

“Sahte Diploma Soruşturması” Hakkında Kamuoyu Bilgilendirmesi - Türkiye Barolar Birliği (2025) lütfen tıklayın

SahteDergiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SahteDergiler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mayıs 2019

"YAĞMACI" DERGİ YAYINLARI AKADEMİK YÜKSELTMELERDE KULLANILAMAYACAK (YÖK)

Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), Yükseköğretim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç'ın önerisiyle para karşılığı yayın yaptığından "yağmacı" (predatory) adı verilen dergilerde yayımlanan bilimsel makalelerin, akademik yükseltmelerde dikkate alınmamasını kararlaştırdı.
Türkiye, bu kararla dünya genelinde de hızla artan, akademik yükseltmeler için dergilerde para karşılığı yayımlanan makalelerin kullanılmasına "dur" diyen ilk ülkeler arasında yer aldı.
Üniversitelerarası Kurulun kararına ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Saraç, Türkiye'deki akademik yayınların sayısına bakıldığında bir sorun görünmediğini, asıl sorunun pek çok ülkede olduğu gibi yayınların niteliğinde olduğunu ifade etti.
Bazı dergilerde yer bulan makalelerin, araştırmaların niteliğinin çok düşük olduğuna işaret eden Saraç, şu bilgileri verdi:
"Bunun sebebi araştırıldığında 'yağmacı' şeklinde tanımlayabileceğimiz para karşılığı yayın yapan dergilerin giderek artması gösterilebilir. Aslında bu, bütün dünyada bir sıkıntı, bizim ülkemize has bir durum değil. Avrupa Üniversiteler Birliği de bunun üzerine çalışıyor fakat henüz alınmış bir kararları yok. Biz ilk defa bir karar aldık ve artık bu yağmacı dergilerdeki yayınların akademik yükseltmelerde kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz. Üniversitelerarası Kurul da YÖK'ün önerisiyle bu kararı almış oldu. Bundan sonra açık ve net şekilde ifade ediyoruz ki yağmacı dergilerde yayın yapanlar, bu yayınlarını akademik yükseltmelerde kullanamayacak. Ancak yağmacı yayıncılık ile mücadeleyi YÖK'ün son zamanlarda önem verdiği açık erişim/açık bilim çalışmalarına zarar vermeden yürüteceğiz."
- Konferanslar da mercek altında
Saraç, yağmacı dergilerin yanında yağmacı konferanslar ve sempozyumları da mercek altına aldıklarını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bazı konferanslarda, para karşılığı çeşitli alanlarda sayısı beş yüzü hatta bini aşan bildiriler sunuluyor, çok farklı alanların hepsi bir yere toplanıyor. Bu uluslararası toplantılara, konferanslara evinizden de elektronik ortamda katılabiliyorsunuz, bazen katılmasanız da, doğrudan özetini de gönderseniz oluyor. Tabii bunların hepsi para karşılığı. Buna da 'dur' diyeceğiz. Bu bildiriler de atama ve yükseltmelerde kullanılamayacak. Bununla ilgili de bir düzenleme yapıyoruz. Akademik teşvik alınması için paralı kongreler düzenleniyor, dergiler çıkarılıyor. Bu, akademinin namusunu haleldar ediyor."
- 5 rektör rapor sundu
Söz konusu karar, YÖK Başkanı Saraç'ın önerisiyle ve ÜAK tarafından 5 üniversite rektöründen oluşan komisyonun hazırladığı rapor doğrultusunda alındı.
Raporda, yayımlanmak üzere kabul edilen makalelerde, içeriğin özgün olmasını veya çalışmanın ilgili alana yüksek etki yapma potansiyeli barındırmasını beklemeyen ve yayımlanma şartı olarak yazarlardan ücret isteyen açık erişimli dergilerin, akademik camiada "yağmacı", "şaibeli" veya "predatör" olarak tanımlandığı vurgulandı.
Bu dergilerin ana amacının olabildiğince çok makale yayımlayarak para kazanmak olduğuna dikkat çekilen raporda, "Bu amaç doğrultusunda yayımlanan makaleler nitelik, özgünlük ve etki açısından çok düşük bir standarda göre değerlendirilmekte, hızlı yayın yapma sözü ile yazarları çok sayıda makale sunmaya 
cezbedilmektedir." ifadelerine yer verildi. 

- "Yağmacı" dergilerin özellikleri belirlendi
Raporda, "yağmacı" olarak tanımlanan dergilerin özelliklerine de yer verildi. Buna göre, bu tür dergilerin özelliklerinin "yayımlama için makale işleme ücreti (Article Processing Charge) ödenmesinin zorunlu tutulması", "makaleleri hızlı yayınlama sözü verilmesi ve yayınlanması", "ilan ettiği konu dışında veya birbiriyle ilgisi olmayan birçok farklı alanda makalelere yer verilmesi", "yayın ilkeleri açıklamasının eksik olması", "yayın ilkelerinde açıkça makalelerde özgünlük, önem ve etki aranmadığının belirtilmesi", "yayınlanan araştırmanın telif hakkını saklama veya koruma politikası olmaması" ve "hakem sürecinin gerçekçi işletilmemesi, hakem görüş ve önerilerinin yazar ile paylaşılmaması" olduğu belirtildi.
Bu dergilerden ücret alınan fakat değerli ve akademik usule uygun yayın yapanlar ayrıca değerlendirilecek.
- Türkiye'nin kararı dünyada ilkler arasında
ÜAK'ın aldığı karar doğrultusunda, her akademisyen, akademik yükseltmelerde makalesinin şaibeli dergilerde yayımlanmadığına ilişkin yazılı beyanda bulunacak.
Türkiye, YÖK Başkanı Saraç'ın isteği üzerine ÜAK tarafından alınan kararla, dünya genelinde, akademik yükseltmelerde ticari amaçla çıkarılan dergilerde para karşılığı yayımlanan makaleleri dikkate almayacak ilk ülkelerden olacak.
- "Dünyada para karşılığı yapılan yayımlar hızla artıyor"
Dünya genelinde son yıllarda akademik unvan almak isteyen akademisyenlerin hızla artmasına karşın, kapsamlı değerlendirmeler sonucunda makale yayımlayan dergi sayısında büyük bir değişiklik olmaması ücret karşılığı yayım yapan şaibeli dergilere talebi artırıyor.
Şaibeli dergilerdeki yayınların birçoğunun bilimsel nitelik dahi taşımadığı görüşünü savunan uzmanlar tarafından, makalelerin, insanlığa yeni bilgiler sunması, bilime katkı sağlaması, ilgili alanına yenilik getiren çalışmalar olması gerektiği vurgulanıyor.
Kaynak:Anadolu Ajansı

19 Mart 2019

Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ (*) -- Yargıtay (kanun yararına bozma) : “Sahte Doçent (Hakan) Murat Korkmaz'ın Profesörleri sitesi sansürlenemez!”

İlginç bir haberle başlayalım :

Sahte doçentin profesörlerinden Mümin Şahin (makina mühendisi) Trakya Üniversitesi rektör yardımcısı idi, 27 Aralık 2018'de Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'ne rektör oldu.
Mümin Şahin, 31 Aralık'ta sahte doçentin bir başka profesörü Bülent Eker'i rektör yardımcısı yaptı.
Mümin Şahin, sahte doçent Murat Korkmaz'a ait “Uluslararası Hakemli Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi”nin baş editörü, Namık Kemal Üniversitesi'deki yeni rektör olarak kendini tanıttığı sayfasında da bunu söylüyor.
Bülent Eker, sahte doçent Murat Korkmaz'a ait 3 derginin editörü : “Uluslararası Hakemli Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi”, “Uluslararası Hakemli Tasarım ve Mimarlık Dergisi”, ve “Uluslararası Hakemli İş Güvenliği ve Çalışan Sağlığı Dergisi”.
Bülent Eker'in sahte doçentin dergilerinde en az 2 makalesi var, zaten editör de kendisi; sahte doçentin konferanslarında en az 12 bildirisi var, düzenleyen yine kendisi.
Mümin Şahin ve Bülent Eker'e, daha önce cevap vermedikleri soruyu, hemen yine sorayım :
Sahte doçent olduğunu çok iyi bildiğiniz ve bile bile keyifle ve sadakatle onun için çalıştığınız ve rektör ve rektör yrd. olmanızla birlikte Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi olarak tüm dergilerini desteklettiğiniz patronunuz sahte doçent Murat Korkmaz : baş editörü olduğunuz dergilerin isim hakkının ve ISO belgelerinin ve herşeyinin sahibi ve makale ücretleri toplayıcısı, düzenlediğiniz konferansların isim hakkının ve ISO belgelerinin ve herşeyinin sahibi ve konferans ücretleri toplayıcısı (doğrudan veya Ekim 2016'da kurduğu Güven Plus Grup A.Ş. üzerinden), dergilerini işletiyor gösterdiği ve Kasım 2016'da sahte doçentin profesörlerine kurdurduğu ve sizin de Trakya bölge temsilicileri olduğunuz İstanbul Bilim ve Akademisyenler Derneği, şirketiyle aynı adres ve telefonları paylaşır.
Hakan Murat Korkmaz sahte ismini de kullanır.
Patronunuz sahte doçent Murat Korkmaz, üniversite mezunu mudur, mezunsa, hangi üniversite ve bölümden ne zaman mezundur ?
Aşağıda bu haberden tekrar bahsedeceğim.
***
Bilimde dünyanın neresindeyiz ? Matematik alanından karşılaştırmalı sayısal örnek verelim. A.B.D.de çeşitli şehirlerde kampüsleri olan California University'nin sadece Berkeley kampüsünde 1900 .. 2018 yılları arasında yapılan doktora tezi sayısı 1969 (tüm liste, sitelerinde var) ; 9 tanesinin yazarı Türk.
YÖK arşivinde 1970'lerden bugüne 7.041 matematik tezi var (1.066 tanesini görmeye izin yok), 1.777 tanesi doktora (330 tanesine izin yok), 5264 yüksek lisans (736 tanesine izin yok). Yurtdışı matematik tezleri yok. Ondan öncesinde zaten tek tük tez var. Yani, içerikler bir yana, sayısal olarak bile ülke olarak matematik doktora tezi sayısı olarak, A.B.D.deki bir üniversitenin sadece 1 kampüsündeki matematik doktora tezleri kadar etmiyoruz !
Nedenini merak ediyorsanız, üniversitelerimizin halinin ve zihniyetinin özetidir, keyifle okuyun :
Sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz'ın ve sahte doçent olduğunu bile bile onun için çalışan ve onunla ortak 300 makale yazan ve onun dergilerinin editörü olan ve onun konferanslarını düzenleyen, aralarında rektörler, rektör yardımcıları, dekanlar, ve bölüm başkanları da olan 100'den fazla akademik personelin hikayesini anlattığım “Sahte Doçentin Profesörleri” sitesi .
Yargıtay, “Kanun Yararına Bozma” kararı ile bu sitedeki 1 sayfa ve 1 tag'deki sansürü kaldırdı ve “bu site sansürlenemez !” dedi. İnternet sansürünü zıvanadan çıktığı bir dönemde çok önemli ve mucizevi bir karar. Ve bir yandan matrak bir sansür hikayesi.
2015'ten beri YÖK'ün bir yanda doçent ve profesör sayısında şişirilmiş patlama başlatırken, diğer yanda “3-kağıtçılara her şey serbest” moduna geçtiği ve YÖK Etik Kurulu'nu pratikte feshettiği ve “kendi 3-kağıdınızı kendiniz örtbas edin, beni uğraştırmayın” diyerek topu üniversitelere attığı uygulamalarına tam ters ve bu yüzden çok önemli Danıştay kararını bir önceki yazımda anlattım.
Doçent ve profesör sayısında şişirilmiş patlama - nasıl şişiriliyor?
Artık nerdeyse herkes kendi evinde kendi dergisini çıkarıyor, kendi kendinin hakemi oluyor, kendi makalesini kendi dergisinde yayınlıyor. Ve bu dergilerin hemen hepsi doçentlik için geçerli ve ayrıca her ay maaşın % 20'si civarında teşvik ödülü de alınıyor bunlarla. Yayın sayıları şişiriliyor, ülke olarak toplam yayın sayısı sıralamasında bir kaç ülkenin önüne geçiyoruz.
Kim bu dergilerin sahipleri? Kimler şişiriyor makale sayılarını, kimler nasıl doçent ve profesör oluyor bunlarla? Kimler, kimleri doçent ve profesör yapıyor, üniversitelerde kadrolaşmasını ve yükselmesini sağlıyor? Merak ediyorsanız, üniversitelerimizin halinin ve zihniyetinin özetidir, keyifle okuyun : “Sahte Doçentin Profesörleri” sitesi.
Yargıtay'ın kararı, bu hal ve zihniyetin üzerine benzin döken yargı kararlarının aksine, aslında olması gerektiği gibi, ama raslamaya pek alışık olmadığımız için mucizevi bir mahkeme kararı.. 
Bu karar ile birlikte, rapor ettiğim ve bir kısmı üniversiteden atılan, hapse atılan ya da yutdışına kaçan fetoşçulara ait olan 3-kağıt tezlerin örtbas hikayelerini anlattığım örtbaskarlık sitesindeki  sahte doçent Murat Korkmaz'ın isteğiyle 1 sayfa ve 1 tag'deki abuk ve keyfi uygulanan sansür de tarafımca illegal sansürcülere kaldırtıldı.
Sadece 1'er sayfa ve 1'er tag sansürlü olduğu halde her 2 site de yanlışlıkla tamamen sansürlenmekteydi; düzeltmek için uğraşma fırsatım olmamıştı.
Sahte doçent Murat Korkmaz, “sahte doçentin profesörleri” sitesini Küçükçekmece mahkemesinde sansürletmek ister, reddedilir.
Ertesi gün yan mahkemeye itiraz eder; kısmen kabul edilir ve sitedeki 1 sayfa ve 1 tag sansürlenir.
İtiraz ile aynı gün, bu siteyi Çağlayan mahkemesinde de sansürletmek ister, orası Küçükçekmece'ye gönderir ve orada bir kez daha reddedilir.
İtiraz kısmen kabul edilince, aynı gün sahte doçentin bir profesörü İzmir mahkemesinde siteyi sansürletmek ister, reddedilir.
İzmir ile aynı saatlerde sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz'la 134 ortak makaleye sahip olan ve o makalalerle 2017'de doçent olan Elazığ Fırat Üniversitesi Spor Bölümü'nden Ali Serdar Yücel de Elazığ mahkemesinde siteyi sansürletmek ister ve ne tesadüfse sitedeki aynı 1 sayfa ve 1 tag sansürlenir.
Küçükçekmece mahkemesinden ümidini kesen sahte doçent Murat Korkmaz, örtbaskarlık sitesini yan yollardan sansürletmeye çalışır ve kendini mahkeme yerine koyan Erişim Sağlayıcıları Birliği (genel sekreteri idare hukuku hocası Bülent Kent), özel karar alarak örtbaskarlık sitesindeki 1 sayfa ve 1 tag'ı sansürler. Kendi sansürlerini kaldıran karar almayı ise yılın ilk günlerinden beri yokuşa sürerek reddediyorlar.
Erişim Sağlayıcıları Birliği'nin keyfi kararıyla kısmen sansürlediği örbaskarlık sitesi, adını, tüm akademik hayatı 3-kağıt olan, fetoşçuların bir numaralı doktora diploması satıcısı olan ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yurtdışına kaçan fetoşçu Bekir Karlık'tan almaktadır. Türkçe kelime üretme eklerine göre “örtbaskar”, örtbas etme işi yapan ve “örtbaskarlık”, örtbas etme işi anlamlarına gelmektedir. Bekir Karlık'ın “şimdilik” örtbas edilen arak doktora tezinin hikayesini anlatmıştım . Arak tezi örtbas eden Yıldız Teknik Üniversitesi Etik Kurulu'nun başkanı İrfan Şiap ve üyesi Hanifi Saraç, fetoşçuluktan üniversiteden atıldı ve yargılandı, örtbas raporu hazırlatılan üye “Bekir Karlık'ın kankası” Nizamettin Aydın ise devam ediyor.
Erişim Sağlayıcıları Birliği'nin keyfi kararıyla kısmen sansürlediği örbaskarlık sitesi sayfasında sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz'ın İstanbul Üniversitesi'nden atılan fetoşçu Barış Kiremitci ile birlikte "arastirmax" bilimsel makale indeksini işlettiği yazıyor. Sahte doçent, bunu gizlemek istiyor. Sahte doçent Murat Korkmaz'ın tüm dergilerinde arastirmax'ta indekslendikleri yazıyor.
Küçükçekmece mahkemesinden hırsını alamayan sahte doçent Murat Korkmaz, 2 mahkemenin “sansürlenemez” ve “kısmi sansür” kararlarına karşı 2 kalın klasör dosya ile sitenin tamamen sansürlenmesi için “kanun yararına bozma” başvurusu yapar. Başvurusu ters teper; Yargıtay, “kanun yararına bozma” isteğini kabul eder, fakat isteğinin tam aksine sitedeki kısmi sansürü de kaldırır ve “Sahte Doçent (Hakan) Murat Korkmaz'ın profesörleri sitesi  sansürlenemez !” der.
Yani, sahte doçentin sansür uğraşları, matrak bir şekilde, sonunda elinde patlar !
6 sayfalık karardan bir alıntı yapayım (sf.2 , paragraf 2) ;
Başvuranın (Murat Korkmaz'ın), kendisi ve daha önceden yayınladığı dergilerin editörleri hakkında; …. ve …. internet URL adresleri üzerinde Tansu Küçüköncü tarafından yazılan yazılarda kendisinden “sahte doçent” şeklinde takma adla bahsedildiğini, uluslararası alanda çok ünlü bir bilimsel organizasyon şirketinin patronu olduğunu, ancak daha önceden paylaşımlarda bulunan şahısla aralarında geçen bir uyuşmazlığa dair ifade özgürlüğü kapsamında Dairemizce bir karar alındığını, şahsın bu karar üzerine kendisine yakıştırdığı “sahte doçent” ünvanını hemen her ortamda her paylaşımda kullandığını, bu şahsın FETÖ'cü olduğunu ve bu örgüt için çalışıp (1) ulusal alanda iş yapmaya çalışan kendisi gibi iş adamlarının kişilik haklarını para karşılığında (2) ihlal ettiğini beyan ederek, mahkemeden adı geçen URL adreslerine erişimin engellenmesini talep etmesi üzerine, Küçükçekmece 2. Sulh Ceza Hakimliğince, yapılan başvurunun, başvuranın dosyaya diploma veya onaylı suretini sunmadığı gibi daha önceden kullandığı iddia edilen doçent ünvanını haksız yere kullanması nedeniyle hakkında var olan soruşturma dosyasından, şirket belgelerinden suretler sunduğundan bahisle reddedildiği, itiraz üzerine Küçükçekmece 1. Sulh Ceza Hakimliğince verilen kararda ise başvuran hakkında yaplan “sahte doçent” nitelemesinin paylaşımlarda sürekli kullanılmasının iddia edilemeyen bir takım isnatlarla beraber talepte bulunan kişinin kişilik haklarını iddia ettiği gerekçesiyle adı geçen 2 URL adresine erişimin engellenmesine karar verildiği görülmektedir.
Kim bu sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz ?
Kimlik kaydında yazan isim : Murat Korkmaz
Kullandığı isimler : Murat Korkmaz, Hakan Murat Korkmaz, H. Murat Korkmaz
(bazen bu isimleri aynı anda aynı ortamda kullanarak 2-3 farklı kişiymiş gibi davranmaktadır : Boğaziçi Üniversitesi'nde doçent doktor Hakan Murat Korkmaz, Paris – Fransa'da The International Council for Science (ICSU)'ta doçent doktor Hakan Murat Korkmaz, özel şirkette çalışan Murat Korkmaz gibi)
Kendini tanıtırken kullandığı akademik ünvanlar : doçent doktor
Kendini tanıtırken halen “doçent doktor” olarak çalıştığını söylediği kuruluşlar :
- Boğaziçi Üniversitesi'nde doçent doktor ;
- TÜBİTAK'ta doçent doktor ;
- Paris – Fransa'da The International Council for Science (ICSU)'ta doçent doktor
Doçentlik belgesi : yok !
Doçent olarak herhangi bir üniversitede çalışmışlığı : yok !
Herhangi bir üniversitede akademisyen olarak çalışmışlığı : yok !
Herhangi bir üniversitede çalışmışlığı : yok !
Boğaziçi Üniversitesi'nde çalışmışlığı : yok !
TÜBİTAK'ta çalışmışlığı : yok !
Paris – Fransa'da The International Council for Science (ICSU)'da çalışmışlığı : yok ! ICSU yetkilisi yalanladı !
Ayrıca sahte doçent (Hakan) Murat Korkmaz, bazı dergi ve konferanslarının International Council for Science (ICSU) tarafından desteklendiğini iddia etmektedir ; ICSU yetkilisi bunu yalanladı !
Dr Orhan Altan (yönetici : International Council for Science (ICSU), Paris, France ; profesör, İstanbul Teknik Üniversitesi) dedi ki :
“Hakan Murat Korkmaz, International Council for Science (ICSU)'da çalışmıyor, tüm personelimizin listesi burada. 2011'den beri International Council for Science (ICSU) yöneticisiyim. International Council for Science (ICSU)'da Hakan Murat Korkmaz'la hiç karşılaşmadım.”
Öğrenim durumu :
- Doktora diploması : yok !
- Yüksek lisans diploması : yok !
- Lisans diploması : olup olmadığı bilinmiyor !


(*) Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ : 2001 başından beri “elverişli eko sisteme yerleşen bakteri kolonisi  benzeri hızla çoğalan zehirli sarmaşık gibi ülkemiz üniversitelerini kuşatarak boğan, çürüten, kokutan, ve çökerten” ve “danışmanından rektörüne ve YÖK'üne kadar, doktora diploması satmayı en doğal hakları olarak gören” “akademik sahtekarlık gelenekçileri”ne karşı insan hakları mücadelesi vermektedir.

16 Mart 2019

Burhan Ayeri - "Yağmacı Dergiler"le yükselen akademisyenler (Yeniçağ)

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç gecikmeli de olsa önemli bir konuya neşter attı. Bu operasyon gerçekten önemli. Artık yağmacı dergilerde yayımlanan makaleler "akademik yükselmeler" için baz alınmayacaık.

Konuya yabancı olanlar için biraz açmak istiyorum. Yakın zamana kadar bu tip dergilerde pek çok akademisyenin makalesi yayımlandı. Tabii ki para karşılığında. Yanlış anlaşılmasın, telif ücreti verilerek değil. "Avanta vererek." Yani ödeme yapan sözde makalenin sahibi öğretim üyesi.

YÖK Başkanı açıklamasında "Artık ne idüğü belirsiz dergi yazıları akademik yükselmelerde kullanılmayacak" dedi. Başkan Saraç'a sormak istiyorum; "Bugüne kadar parayı bastıran yüzlerce öğretim üyesinin kazandığı unvanlar ne olacak?"

Üçkağıtçı dergilerde yer alarak puan toplayanların kimi doçent kimi profesör oldular.

Kampanya

Saraç "şimdiden sonra olmayacak" diyor. Ancak yakın zamana kadar binlerce unvan sahibi hâline getirilenlere ne yapılacak? Bu dosyalarla taltif edilenlerin yaptıkları yanlarına kâr mı kalacak?

Hırsızlar, yabancı dil sorularını çalarak yükselen liyakatsız, etik yanı bulunmayan akademisyenler göreve devam mı ettirilecekler?

İstanbul Yüksek Öğretim Platformu bu konuda büyük bir kampanya başlattı. Herkesin düşüncelerini bekliyorlar. Bir an önce fikirlerin bildirilmesini istiyorlar.

Platform Sözcüsü Dr. Göktan Ay'ın telefonunu veriyorum: 0532/447 14 02

12 Mart 2019

Orhan Bursalı - Akademik uyduruk makalelere darbe (Cumhuriyet)

Bu müjdeli bir karar bilim dünyası için. Uzun zamandır üzerinde yazılan çizilen ve akademik yükseltilerde haksız kazanç sağlayan uyduruk makaleler konusunda YÖK önemli bir karar aldı. Dünya biliminde uzun süredir tartışılmakta olan, “Predatory” adı takılmış, yırtıcı, yağmacı veya fake adı takılan sözde bilimsel dergilerdeki makalelerin, bilimsel yükseltmelerde dikkate alınmayacağı kararlaştırıldı. YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın önerisi, Üniversitelerarası Kurul’ca (ÜAK) kabul edildi.

Önce CBT döneminde, şimdi de HBT’de (Herkese Bilim Teknoloji) üzerinde sık durduğumuz bir konuydu (HBT sayı 128, 7 Eylül 2018, Akademi dünyasında deprem; sahte bilim dergileri). Bu dergilerin çoğu, akademisyenlerin hazırladıkları “bilimsel” makaleleri para karşılığı hemen yayımlıyorlar. Böylece büyük çoğunluğu ipe sapa gelmez, akademik dünyada çöp olarak nitelendirilen, bilime bir katkıda bulunmayan makaleler sözde bilim dünyasına sunuluyor. 

Ciddi akademik dünyanın yüzüne bile bakmadığı, dikkate almadığı, niteliği son derece düşük bu makalelerle şişik CV’ler bol miktarda var. Bilimsel olarak ne yaptın sorusuna kalabalık bir bilimsel makale sıralamasıyla sık karşılaşıyorsunuz.
YÖK son veriyor
İşte, YÖK bu duruma nihayet bir son veriyor ve bu tür dergilerde yayımlanan makalelerin akademik yükseltmelerde, yani yardımcı doçentliğe, doçentliğe, profesörlüğe yükseltmeler için hazırlanan dosyalarda bu makaleler dikkate alınmayacak. Bence bu tür makaleler, böyle bir karar alındıktan sonra tüm akademisyenlerin yayın listelerinden de çıkartılmalı. Tabii akademik değeri çok yüksek ve ancak üstün nitelikli araştırmaların yayımlandığı bazı bilimsel dergilerin de para aldıklarını biliyoruz; alınan karar bu dergileri kapsamıyor.


YÖK’e bazı konularda eleştiriler yöneltirken, bilimin niteliğini yükseltecek ve akademisyenleri daha ciddi ve nitelikli araştırmalara sevk edecek böyle bir karar aldığı için de tebrik etmeliyiz.


YÖK Başkanı, başka önemli bir karar da aldıklarını belirtiyor. Bazı bilimsel konferanslarda bildiriler gönderiliyor ve bunlar para karşılığı yayımlanıyor. Bir “uluslararası, uluslararası katılımlı” konferanslarda bazen 1000 bildiri yayımlanıyor. Gitmeniz de gerekmiyor. Saraç: “Akademik teşvik alınması için paralı kongreler düzenleniyor, dergiler çıkarılıyor. Bu, akademinin namusunu haleldar ediyor.” Bu konuda YÖK’e, bizzat Yekta Saraç’a başvurulduğunu biliyorum. 


Bu karar da sevindiricidir; sadece bu amaçla tamamen ticari amaçlı konferanslar yapıldığını ve uyduruktan dergiler çıkartıldığını biliyoruz. YÖK’ün kararı, dünyada alınan öncü kararlardan biri.
Türkiye dünyada üçüncü
Cumhuriyet Üniversitesi’nden Selçuk Beşir Demir, nitelikli bir dergi olan “Journal of Informetrics”te Kasım 2018’de yayımlanan makalesinde, Türkiye’den akademik unvan taşıyanların bu tür uyduruk dergilerde makale yayımlama yarışında dünyada üçüncü olduğunu belirtiyordu. Araştırmaya göre bu tür 832 dergide 2017’de toplam 24.840 yayın (araştırma makalesi!) yer almış, tam 146 ülkeden! 


Başı çeken ülkeler:
1. Hindistan (Sahte dergi tüccarlığının da cenneti) 

2. Nijerya
3.Türkiye Ayrıca bu tür dergilerin “editör” kadroları en çok hangi ülkelerde var diye bakıldığında Türkiye ikinci sırada! 


Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (International Consortium of Investigative Journalists - ICIJ) 2013 yılından bu yana dünyada 400 binden fazla bilim insanının yazmış olduğu 175 bin makalenin bu tür sadece 5 dergide yayımlandığını göstermişti. Dolayısıyla bu tür uyduruk yayıncılık akademik dünyada baş belası.
Türkiye’de şimdi bu akademik tüccarlığın önü kesiliyor.
Haydi hayırlısı!

11 Mart 2019

Sahte Dergiler Nasıl Tespit Edilebilir? - Enago (2016)

Yayınlama baskısı ve rekabetin sonuçları 

Günümüzde akademik araştırmacılara çalışmalarını yayınlamak için aşırı bir baskı uygulanıyor. Diğer taraftan yayıncılar da bu rekabetten yararlanıp para kazanmak için ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Çoğunu sadece internet üzerinden yayın yapan yayıncıların oluşturduğu bu grup, araştırmacıların bu zor durumundan faydalanarak makaleleri hiç bir denetimden geçirmeden fahiş fiyatlar karşılığında yayınlamayı kabul ediyorlar.
Bu sahte yayıncıların yanında bir de özellikle yeni akademisyenleri hedef alan ve onlara e-posta yoluyla çalışmalarını ücretsiz olarak yayınlayabileceklerini vaat edenler var. Bu e-postalar genellikle çok iyi bir dille yazıldıkları için, okuyan kişide gerçek bir dergi izlenimi yaratıyorlar. Ama biraz araştırdığınızda aslında var olmayan bir yayın oldukları ortaya çıkıveriyor. Çaresiz kalan yazarlar ise “denize düşen, yılana sarılır” misali, bu fırsatçı kişilerin tuzağına düşebiliyorlar. 

Basit ipuçları 

Peki araştırmacılar bu tip teklifleri değerlendirirken neye dikkat etmeliler?
  • E-posta adresi dışında herhangi bir adres veya iletişim bilgisi var mı? Eğer yoksa, muhtemelen bu sahte bir dergidir.
  • Yayınlandığı belirtilen makalelerin listesi dışında bu makalelerin hakem sürecinden geçip geçmediğine ilişkin bir bilgi var mı?
  • İnternet sitesinde isimlerini bildiğiniz yayıncıların ve editörlerin ismi geçiyor mu? Geçiyorsa, bu insanlar neden bu ismi çok duyulmamış yayın ile işbirliği yapıyorlar? Bunu sorgulamayı unutmayın.
  • Derginin hakem heyeti çok ünlü araştırmacılardan oluşuyorsa, burada biraz durup düşünmek gerek. Bu meşgul insanlar kimsenin duymadığı bir dergi ile neden çalışsınlar ki? 
Araştırmak şart! 
Pestijli dergiler ellerindeki makaleleri incelemekte zorlanırken, böyle davetiyeler göndermekle uğraşmaları pek mümkün değildir. Bu kötü niyetli yayıncıların ağına düşmemeniz için yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
  • Bir metin eşleştime yazılımı yardımı ile, sitedeki metnin başka sitelerden alınıp alınmadığına bakabilirsiniz. Bu kesinlikle önemli bir değerlendirme kriteridir.
  • Dergi ile bağlantılı tanınmış araştırmacıların gerçekten bu dergi ile ilişkisi olup olmadığını araştırabilirsiniz.
  • İnterrnette açık erişimli potansiyel sahte yayıncıları içeren kara listeler mevcut. Örneğin, https://beallslist.weebly.com/ adresinden Colorado Üniversite’sinde araştırmacı kütüphaneci olarak çalışan Jeffrey Beall’in hazırladığı Beall’in listesi başlığı altında bu türden yayıncılara göz atabilirsiniz.
  • Hepimizin bildiği gibi etki faktörü dergilerin kalite ölçütlerinden biridir. Araştırmacıların her dergi için bu faktörü tespit etmesi o kadar da kolay değildir. Hatta bazen bu sahte dergiler, sahte şirketlerden yüksek etki faktörü satın alabiliyorlar. Yani etki faktörüne bile güvenmek mümkün değil. Bu yüzden, bu noktanın da iyice araştırılması gerekiyor. 
Bedeli ağır olabilir! 
Açık erişimli platformların sayısı son yıllarda oldukça arttı. Başlangıçta olumlu bir adım olarak görülen bu uygulamanın zamanla dezavantajları da ortaya çıktı. İşte bahsettiğimiz sahte yayıncılık da bunlardan biri. Üstelik bu yayınlar epey yaygın!
Makalenizi bu dergilerde yayınlatmadan önce yukarıda değindiğimiz ipuçlarına göz atmanızı ve bahsettiğimiz noktaları göz önünde bulundurmanızı mutlaka tavsiye ederiz. Aksi taktirde makalenizi yayınlatmayı kabul ettikten sonra “Makale İşlem Ücreti” adı altında gönderilecek kabarık bir faturayla karşılaşabilirsiniz!

26 Şubat 2019

Sahte tezde dünya üçüncüsüyüz - (ArtıGerçek)

CHP Bilim Platformu, üniversitelerdeki vahameti bir kez daha gözler önüne serdi. Türkiye en iyi üniversite alanında olamasa da sahte ve para karşılığı en çok tez yazılan üçüncü ülke oldu. 
CHP tarafından kurulan Bilim Platformu'nun hazırladığı 'AKP'nin yol açtığı büyük beyin göçü' başlıklı araştırmanın 'Üniversitelerde Yaprak Dökümü ve Akademik Yıkım' başlıklı bölümündeki bilgiler, üniversitelerdeki eğitimin niteliğindeki olumsuz tabloyu daha da görünür hale getirdi. 
Akademide son yıllarda yaşanan çöküşe yönelik tespitleri içeren araştırmada, iktidarın üniversiteler üzerinde baskı kurmasının ardından, Türkiye’deki üniversitelerin dünya sıralamalarında gerilediği, akademik niteliğin düştüğü vurgulandı. 
Türkiye’deki üniversite eğitimi kalitesinin 137 ülke arasında 101’inci sırada yer aldığına dikkat çeken araştırmada, 2019 yılında yükseköğretim kurumlarına bütçeden ayrılan payın 2018’e göre yüzde 42 azaldığı bildirildi. Araştırmada, hiçbir devlet üniversitesinin dünya sıralamasında ilk 500’e giremediği anımsatıldığı tespit ve değerlendirmelere yer verildi.

21 Şubat 2019

Tunca ÖĞRETEN - Türkiye'de üniversitelerin büyüyen sorunu: Parayla tez yazımı (Deutsche Welle Türkçe)

Parayla doktora ve yüksek lisans tez yazımı Türkiye’de büyük bir pazar haline geldi. Yaklaşık 50 büyük işletmenin faaliyet gösterdiği pazarın yıllık cirosunun 150 milyon lira civarında olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye'de son yıllarda yüksek lisans ve doktora öğrencileri için para karşılığı tez yazma büyük bir pazara dönüşmüş durumda. İnternet ortamındaki akademik forumlarda yapılan kısa bir araştırma yaklaşık 50 büyük işletmenin piyasada faaliyet gösterdiğini ortaya koyuyor. Bu şirketler, üç bin ile 20 bin lira arasındaki ücretlerle ayda ortalama 20 tez hazırladıklarını söylüyor. Bu da piyasanın yılda yaklaşık 150 milyon liralık bir hacme ulaştığını gösteriyor. 
En pahalısı tıp tezleri
 DW Türkçe, Google'da aratarak ulaştığı tez yazan işletmelerden birini öğrenci gibi arayarak sorularını yöneltti. Kadir Has Üniversitesi'nde, ‘yeni medya' alanında yüksek lisans tezi hazırladığımızı söylediğimiz ve fiyat bilgisi istediğimiz yetkili, kendisinin de doktor unvanına sahip bir akademisyen olduğunu belirterek "Ben de tez savunma jürisinde yer alan biriyim. Sekiz yıldır bu işi yapıyorum. İstediğiniz tezi yedi bin lira karşılığında yazarız” diyor. 
Uzmanlık alanlarınının tıp, klinik psikoloji ve işletme olduğunu vurgulayan akademisyen şöyle devam ediyor: "Hizmet verdiklerimizin yüzde 70'ini tıp öğrencileri oluşturuyor. Bir tez hazırlarken kadromuzdaki cerrahtan da yararlanırız, kulak burun boğaz uzmanından da… Çalıştırdığım akademisyenlere dört bin 700 ile yedi bin lira arasında maaş ödüyorum. Bu yüzden tıp tezleri bizde 10 bin liradan başlar.” 
Yetkili, tıp tezlerinin yazım zorluklarınıysa şu sözlerle anlatıyor: "Tıp tezi yazmak daha kolaydır zira yoruma açık değildir. ‘Literatür böyle diyor' der geçeriz. Tıp tezlerini meşakkatli hale getiren şeyse tartışmalardır. Bazı tezlerde yaptığımız tartışmalar 40 sayfa tutabiliyor. Az önce bir tıp tezi gönderdim, sadece tartışmada 235 farklı kaynak kullanmışız.” 
‘Hazırladığımız tezler ayakta alkışlanıyor' 
 Piyasanın en pahalısı olduklarını söyleyen yetkili hazırladıkları tezlere de çok güveniyor ve şöyle konuşuyor: "Ayda 20 tez hazırlıyoruz. 30 sayfalık bir tezi bile jüriden geçiririz. Örneğin geçen gün Haliç Üniversitesi'ne teslim ettiğimiz 39 sayfalık bir doktora tezi jüri tarafından çok beğenildi. Alkışlanarak çıktı.”
Fiyatlandırmayı okula göre yaptıklarını söyleyen yetkili, Üsküdar Üniversitesi'nden gelmiş olduğumuzu söylediğimiz takdirde yedi bin liralık fiyatın dörde ineceğini belirtiyor. Fiyat farkının sebebiniyse şu iddiayla açıklıyor: "Kadir Has, Üsküdar ya da Nişantaşı kadar rahat bir okul değil. Bu okullar için hazırlanacak tez daha az vaktimizi alır.” 
Akademisyen, ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı ve Koç gibi üniversitelerin öğrencilerinde en fazla iki ya da üç talep geldiğini de söylüyor. Bu üniversiteler için istenen fiyatınsa çok yüksek olduğunu belirtiyor zira hazırlanacak tezlerin çok daha titiz olması gerekiyor. 
Parayla tez yazımını "Fatura kesip vergi veriyorum. İllegal değil, etik dışıdır” diyerek özetleyen işletme yetkilisine, para verip hazırlatacağımız tezin jüri tarafından anlaşılıp anlaşılmayacağını da soruyoruz ve şu yanıtı alıyoruz: "Ben de jüride bulunuyorum ve genellikle eleştiren taraf rolünü üstleniyorum. Jüride danışman hocanın arkadaşları olur. Biri karşı çıkar, danışman tezi savunur, diğeri de pasta yemek için oradadır.” 
Para karşılığı tez hazırlayan işletme yetkilisinin iddialarını sorduğumuz Üsküdar Üniversitesi Yardımcı Rektörü Prof. Sevil Atasoy, "İddia sahibi, bizim üniversitemiz için hazırlanmış bir tezi göstererek bunu kanıtlamalı” diyor. Tez savunma jürisinde beş akademisyenin yer aldığını, bir kişinin de başka bir üniversiteden geldiğini söyleyen Atasoy şöyle devam ediyor: "Arkadaşlarımız titizlikle çalışıyor, her tez için intihal raporu alıyorlar. Zaten danışmanlarımız da tez hazırlık sürecini baştan sona takip ederler.” 
Atasoy ayrıca, bugüne dek başkası tarafından yazılmış bir tezle karşılaşmadıklarını da sözlerine ekliyor. 
‘Bazı dolandırıcılar öğrencileri tehdit ediyor' 
 Telefonla arayarak bilgi aldığımız bir başka işletme de piyasadaki dolandırıcılık vakalarına dikkat çekiyor. Güvenilir ve köklü bir işletme olduklarına vurgu yapan yetkili, "Para alır öğrencinin tezini yazarlar. Tez geçtiğindeyse öğrenciyi arayıp hocasına söylemekle tehdit ederler ve daha fazla para koparmaya çalışırlar.” 
Türkiye'de parayla tez yazımının herhangi bir cezai yaptırımı yok; tez yazan işletmeler "tez ve eğitim danışmanlığı" adı altında faaliyet gösteriyorlar. Yazılan tez karşılığında alınan ücret için "büro-yazım işleri" adı altında fatura kesiliyor. Sorunun üniversite ayağındaysa tezin farklı birine yazdırıldığı anlaşılırsa öğrenciye uzaklaştırma cezası vermek ve çalışmasını yenilemesini talep etmekle yetiniliyor. Ancak üniversite kadrosunda yer alan akademisyenler için yaptırımlar daha ağır. Aralık 2016’da Yükseköğrenim Kurulu’nun (YÖK) önerisiyle çıkarılan 6764 sayılı kanuna göre parayla tez yazdırmak suç sayılıyor. YÖK, parayla tez yazımını intihal olarak değerlendiriyor ve parayla tez yazdırdığı tespit edilen akademisyenler kanun uyarınca bir daha atanmamak üzere meslekten ihraç ediliyor.  
'Yükseköğretim Bakanlığı'nın kurulması şart' 
Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN) Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak'a göre, son zamanlarda parayla tez yazdıranların sayısında artış meydana geldi. Özkoçak, bunu özellikle 2005 sonrası kurulan bazı üniversitelerde alan açmanın kolaylaşmasına bağlıyor ve az sayıda deneyimli akademisyen, doçent ya da profesör bulunduğundan tez danışmanlığı sisteminin iyi işlemediğine dikkat çekiyor. Özkoçak tez yazanların deneyimli ve hatta bazılarının akademisyenlerden oluştuğunu söylüyor ve bu bağın incelenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. 
Bu etik dışı sorunun yıllardır bilindiğini ama Yükseköğrenim Kurulu'nun (YÖK) yaptırım ya da denetimde bulunmadığını söyleyen akademisyen "Yeni YÖK' deniyor ama hala vesayet kalıntısının izleri görülüyor. Denetim olmayınca da hormonlu tezler çıkıyor” diyor ve ekliyor: "Ne kadar yama yaparsak yapalım, YÖK'ün bu hantal yapısından dolayı sorunlarımızı çözemiyoruz. Bir yükseköğretim bakanlığının kurulması şart.”  
‘Vakıf üniversiteleri öğrenciyi müşteri olarak görüyor' 
Aynı zamanda Hitit Üniversitesi'nde görevli olan Özkoçak da tez savunmaları sırasında jüride yer alıyor. YÖK'ün atama yapması gerektiğini savunan Özkoçak, "Gerekirse farklı üniversitelerden 10 hocalık jüri kurulmalı. Bu özellikle de doktora için çok önemli.”
Boğaziçi ve ODTÜ gibi köklü okullardan öğrencilerin de tezlerini yazdırıp yazdırmadığını sorduğumuz akademisyen şu yanıtı veriyor: "Köklü üniversitelerde bunu yapmak kolay değil. Maalesef vakıf üniversiteleri öğrenciyi müşteri olarak görüyor. Dolayısıyla da daha rahatlar.” 
Özkoçak, son 20 yılda üniversitelerde büyük bir boşalma olduğunu söylüyor ve sözlerini şöyle açıyor: "Liyakat, ehliyet ve vatanseverlik olmayınca hocalar bu işlere yöneliyor.”
Özkoçak, fark edilmesi durumunda tezini parayla yazdıran öğrencinin neyle karşılaşacağını da anlatıyor. Akademisyen, şüphelenildiği takdirde öğrencinin tezine şerh konarak enstitü ve rektörlüğe şikayet edildiğini ve hakkında inceleme başlatılması yönünde talepte bulunulduğunu söylüyor. Bunun dışındaysa yapabilecekleri bir şey yok.
Tunca Öğreten / İstanbul © Deutsche Welle Türkçe

17 Kasım 2018

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir

Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafından yayınlanan Journal of Informetrics'de (WoS Impact Factor: 3.484, Q1) yayınlanan makaleye göre hakem ve editöryal süreçlerin sağlıklı işlemediği, "predatory" olarak tanımlanan para karşılığı yayın yapan yırtıcı/şaibeli/sahte/fake dergilerde Hindistan ve Nijerya'dan sonra Türkiye en çok yayın yapan üçüncü ülke... >>>

25 Temmuz 2018

Dr. Defne Üçer Şaylan - Akademik Yayınlardaki Sinsi Yozlaşma (sarkac.org)

Bugün bilimsel yayınlar konusunda çok ilginç bir oluşumla karşı karşıyayız. Çoğu son 10 yılda ortaya çıkmış bazı “bilimsel” dergilerin ve dolayısıyla bu dergilerde yayınlanan içeriğin güvenirliği konusunda ciddi şüpheler ve tartışmalar var. Bu dergilerin görünüşte saygıdeğer bilim dergilerinden pek farkı yok. Bu dergiler açık kaynak yani içeriğine herkes bedava erişilebiliyor. Buraya kadar güzel fakat sorun bu dergilerde yayınlanan makalelerin neredeyse hiç değerlendirmeden geçmeden yayınlanması, yani bu içeriğin bilimsel olarak güvenilir olmaması.
Bu sorunu ilk kez gündeme getiren ve bu tür dergilere “yırtıcı/yağmacı/predatory” ismini koyan Jeaffrey Beall, Nature’da 2012’de yayınladığı yazısında bu dergilerin açık kaynak olgusunu kirlettiğine işaret ediyor. Beall, 2000’lerin başında açık kaynak fikriyle yayına başlayan bilimsel dergilerin bilginin daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlaması açısından heyecan verici olduğunu, fakat bugün “yırtıcı” dergiler diye tabir edebileceğimiz kaynakların çoğalmasıyla bu olgunun zarar gördüğünü belirtiyor.
Bugün geldiğimiz noktada bu dergilerin varlığının sakıncalarını görebiliyoruz.  Diğer bir çok bilimsel dergiden çok daha kolay erişilebilir olan bu dergilerde yayınlanan içeriğin özellikle tıp alanında yalan haberleri desteklediğini, sözde bilimsel sonuçların yaygınlaşmasına katkıda bulunduğunu,  akademisyenlerin bu dergilerde yayın yaparak aslında başka türlü yayınlanmayacak kalitedeki yayınlarla bilimsel itibar kazandığını, ilaç firmalarının bu tür dergilerde bilimsel olarak şüpheli olan sonuçlarını doktorlara doğrudan ulaşmak için kullandıklarına şahit oluyoruz.
“E o zaman bu dergilerin hangisi olduğunu herkes bilir ve bunlara itibar edilmez” diye düşünüyorsanız 23 Temmuz 2018 itibariyle şüpheli listesinde 1317 adet dergi olduğu söyleyelim,  yani hem şüphelilerin sayısı çok fazla hem de bu dergileri ayırt etmek o kadar  kolay değil. Bu dergilerin isimleri bile aynı alanda saygı gören başka dergilere çok benzeyen şekilde seçiliyor.
Geleneksel dergilerin basım süreçleri nasıl işliyor?
Bilim insanları çalışmalarını ve araştırma sonuçlarını bilimsel dergilerde yayınlayarak bilim dünyasıyla paylaşırlar. Bilimsel dergilere gönderilen makaleler öncelikle akademiden gelen, işinin ehli editörler tarafından değerlendirilir ve daha sonra benzer alanda çalışan bilim insanlarına gözden geçirilmek üzere iletilir.  Editöryel kadrodaki bilim insanları daha önce bu dergilerde yayın yapmış, alanında saygın işler yapan kişilerdir. Her makale en azından iki farklı bilim insanı tarafından anonim olarak gözden geçirilir ve değerlendirilir.  Bu süreçte makaleler bazen hızlı bir şekilde kabul edilir fakat çoğu zaman yazarlar azılı eleştirilere maruz kalırlar.  Yazarlardan farklı seviyelerde düzeltmeler istenir ve bu düzeltmeler yapıldığı takdirde yayınlanabilir.  Bazen de makale reddedilir. Saygın dergilerde makalelerin kabul oranı %5-20 arasında oynayabilir.
Bu uzun bir süreçtir. Gözden geçirmeyi yapan bilim insanları bu işi çoğunlukla gönüllü olarak yaparlar, prestijli dergilerin editöryel kadrosunda olmak da prestijli bir şeydir. Basılan makalelerin bilimsel kalitesinin sağlamaya yönelik bu süreçte de aksaklıklar olabilir ve yayınlanan makalelerin bilimsel kalitesi her zaman istenilen kalitede olmayabilir. Yine de bu bilimsel kaliteyi sağlaması en muhtemel sistemdir.
Her ne kadar saygınlığı tartışılmayacak bir kısım dergiler de bazı makaleleri açık kaynak olarak yayınlıyor olsalar da, dergi içerikleri tipik olarak açık kaynak değildir ve oldukça yüksek meblağlar ödenerek alınan aboneliklerle okunabilir. Bu abonelikler üniversite kütüphaneleri tarafından sağlanır ve dolayısıyla üniversitelerde çalışan araştırmacıların erişimi mümkün olur.
Ticari bir yapılanma
“Yırtıcı” dergiler sektörü ticari bir yapılanma olarak dikkat çekiyor.  Akademisyenler, atılan toplu mesajlarla bu dergilerde yayın yapmaya teşvik ediliyor. Makale kabul edildikten sonra yazarlardan baskı ücreti talep ediliyor. Baskı ücretinin yüksek meblağlar olduğu ve dergilerin çoğunun Güney Asya, Körfez bölgesi, Türkiye ve Afrika kökenli şirketler tarafından çıkarıldığı belirtiliyor.
Bilim insanların yetkinliklerinin değerlendirmesinde makale sayılarının son derece önemli olması, saygıdeğer dergilerde yayın süreçlerinin uzaması,  çetin ceviz editörlerle karşılaşma ihtimalinin yüksek olması ve yırtıcı dergilerde yayın yapmanın bugüne kadar akademik itibari zedeleyen bir olgu olarak ortaya çıkmaması akademisyenleri bu dergilerde yayın yapmaya teşvik ediyor.   Bazen de akademisyenler bu dergilerin editöryel eksikliklerinin farkında olmadan yayın yapabiliyorlar.
Bilimsel yayınların güvenilirliğini şüpheye düşüren, bilgi kirliliğine önemli katkıda bulunan ve açık kaynak olgusunu zedeleyen bu tür dergilerin olumsuz etkisiyle mücadelede somut bir adım, Almanya’da 5000’den fazla araştırmacının bu dergilerde yayın yaptığının ortaya çıkmasıyla atılmış.  Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanlığı konuyla ilgili bir soruşturma başlatmış.
“Akademik konferanslar”
Akademisyenler, bir süredir konferans davetleri bombardımanına tutuluyorlar. Bu yeni türeyen konferanslar çoğunlukla bilimsel ciddiyetten uzak bir içerikle yapılıyor. Davetlerde oturum başkanlıkları, açılış konuşmaları, sözel sunumlar ve ayrı oturum düzenleme teklifleri geliyor.
Bilimsel konferanslarda normalde oturum başkanlıkları veya açılış konuşmaları son derece titizlikle seçilir ve onur verici bir tarafı vardır. Fakat akademisyenlere uygulanan performans değerlendirmelerinde sözel sunumlara puan verilmesi, ciddiyetten uzak ve hatta insanların katılmadıkları halde sunum özetlerinin yayınlandığı konferansların sayısını da arttırıyor. Bu yazıya konu olan dergiler gibi bu konferanslara da “yırtıcı” sıfatını takmak yerinde olacaktır.
Bilimsel yayınların güvenilir olması ve dünyanın her yerindeki bilim insanlarının erişimine imkan sağlaması bilimsel gelişmenin en önemli unsurlarından. Dergilerin sağlıklı editöryel süreçleri olması güvenilirliğin sağlanmasında kritik rol oynuyor.  Bu süreçleri doğru yöneten saygıdeğer bilimsel dergilerin çoğuna erişimde ise kısıtlar var, yüksek abonelik bedelleri bilim insanlarının bu yayınlara ulaşmasını zorlaştırıyor.  Açık kaynak olan “yırtıcı” dergilere erişimin çok daha kolay olması, bu dergilerde yayınlanan ve bilimsel olmayan sonuçların yayılmasını kolaylaştırıyor.  Akademik performans değerlendirmelerinde benimsenen sorunlu ölçütler de akademisyenleri “yırtıcı” dergilerde hızlıca yayın yapmaya teşvik ediyor. Dolayısıyla akademinin ve akademik yayınların var olan problemlerinden de beslenen yozlaşma söz konusu.
Bugün akademi, “yırtıcı” dergi/konferanslar diye tanımladığımız sinsi yapılanmaya karşı çözüm üretmek durumunda.  Akademide yerleşmiş problemler ele alınmadan bu yapılanmanın önüne geçilemeyecek gibi görünüyor.

20 Nisan 2018

Dr. Zehra Taşkın(*) - ÇÖP MAKALELER BAŞARIYI ÖLÇMEMELİ! (Herkese Bilim Teknoloji)

Bilimi sayılarla ölçmek mümkünse, neden ölçemiyoruz? Yayın sayısı, atıf sayısı, h-indeks, etki faktörü, derginin çeyreklik dilimi, eigenfactor... Bilimsel çıktıları ölçmek için yönetici ve karar vericiler her dönemde başka bir göstergeye tutunuyor, ancak her yeni gösterge daha önce karşılaşmadığımız yeni kavramları literatürümüze kazandırıyor. Bu kavramlar ise Türkiye’de üretilen tüm bilimsel iletişim çıktılarının temeline dinamit bağlıyor. Yayın yapmak için yağmacı ve hatta sahte dergiler tercih ediliyor, atıf çeteleri kuruluyor, parayla doktora tezi yazdırılıyor... Akademisyenler günü kurtarmak, beş kuruş daha fazla teşvik almak veya unvan/kadro sahibi olabilmek için hayatları boyunca özgeçmişlerinde taşımak zorunda kalacakları faaliyetlerde bulunuyorlar. 
En korkuncu ise bunu yaparken yaptıklarının ortaya çıkmasından, imajlarını zedelemekten korkmuyorlar. Bu korkusuzluk da üretilen tüm ürünlerin kalitesini her geçen gün daha fazla düşürüyor. Kimsenin kalite ile ilgilenmediğinin bilincinde olduklarından ellerinde abaküs sürekli sayıyorlar. Abaküse ekledikleri her yeni boncuğun kendilerine ve çalıştıkları alana bir katkısı olup olmadığı ile ilgilenmiyorlar. Çünkü sistem onlardan sadece bunu bekliyor: Üret, daha çok üret, en çok sen üret... 
DÜZEN ÇÖKME EĞİLİMİNDE
Ünlü ekonomist Charles Goodhart, gözlemlenen herhangi bir istatistiksel düzenlilik üzerinde kontrol amaçlı olarak baskı uygulandığında, o düzenin çökme eğilimine girdiğini vurgular (Goodhart, 1984, s. 96). Ona göre “bir ölçev hedef haline geldiğinde iyi bir ölçev olmaktan çıkar” (Strathern, 1997, s. 308). Bir görüşe göre de ölçevler hedef haline getirildiklerinde, sahip olduklarından daha fazlasını elde etmek isteyen insanlar sistemlerle oyun oynamaya yüreklendiriliyor(Walton, 2016, s. 71). Türkiye’den bu oyunlara örnekler bulmak zor değil. Daha önceki hiçbir dönemde üretmediğimiz kadar yayın üretiyor, bu yayınların bir yaraya derman olup olmadığı ile ilgilenmiyoruz. Daha kolay yayın yapmak için Afrika dergilerini tercih ediyor (Balcı, 2011), kimsenin okumadığı bu yayınlar için yüzlerce dolar ödüyor (Ulus, 2013, s. 47), şişme dergiler çıkarıyor, şişme atıflar yapıyor (Al ve Soydal, 2012; Öztürk, 2012, 23 Haziran), uluslararası görünümlü ulusal konferanslar düzenliyor ve hedef haline getirilen ölçevlerle yeni yeni oyunlar yaratıyoruz.
Sayılara bu denli önem atfedilip bu sayıların performans değerlendirmelerinde kullanılması konunun uzmanlarınca “ölümcül günah” olarak nitelendiriliyor, ancak Türkiye gibi bazı ülkeler hala sayılara dayalı yöntemlerin ölümcül cazibesine kapılmaya devam ediyorlar (Tonta, 2014, s. 16-17; Van Raan, 2005 ). 
YENİ YÖNTEMLER GEREKİR
Yine de umudu kesmenin zamanı değil. Dünyada ve Türkiye’de çeşitli girişim ve çalışmalarla alternatif değerlendirme yöntemleri öneriliyor (Doğan, 2017; Gaind, 2018; Hicks, Wouters, Waltman, de Rijcke ve Rafols, 2015; San Francisco Decleration..., 2018; Taşkın, 2017; Tonta, 2017). Tüm bu ulusal ve uluslararası farkındalık çalışmalarının temel amacı “kolay kandırılabilen” ve “üzerinde oyun oynanabilen” sayılara odaklanmak yerine, yeni nesil değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesini sağlamak... Peki, bu sayıları daha az önemli hale getirmek için ne yapmalı? Öncelikle sayıları anlamsız hale getiren araştırmacıları gruplara ayırmakla başlamalıyız. 
Daha önce bu araştırmacılar üç temel gruba ayrılmıştı; bilinçsizler, yapılanların etik bir sorun olduğunu kavrayamayanlar ve bilinçliler (Şencan, 2018). 
Bilinçsizler için yapılması gerekenler çok açık: Farkındalık yaratmak, öğretmek, konuşmak ve ikna etmek. Araştırma kültürünün ne olduğunu, nasıl birikimli bir şekilde ilerlediğini detaylı olarak anlatmadan bilinçsizleri kurtarmamız hayli zor. Onlara kaliteye ulaşmanın ancak pes etmemekle sağlandığını, sistemleri kandırmak veya arka kapılar aramak için harcanan sürelerde çok daha verimli işler yapılabileceğini, her bir yenilginin daha büyük başarılar için basamak oluşturduğunu uzun uzun anlatmak gerekiyor. 
Sistemlerle oyun oynuyor olmanın etik bir problem olduğunu kavrayamayan grup için ise iki süreç var. Birincisi bilimsel etiğin ne demek olduğunu doğru şekilde öğretmek. Herkesin kendi doğrularını yaratmasını değil, herkesçe kabul edilmiş geçerliliği olan doğruların sahiplenilmesini sağlamak. Diğer tarafta ise performans değerlendirme modellerini değiştirmek şart. Yani kaliteye ve değere odaklanmalıyız... Örneğin, araştırmacıya “akademik hayatın boyunca ürettiğin her şeyi bir dosyaya koy getir, dosyanın kalınlığına bakıp seni değerlendireceğim” demektense “bana en güvendiğin yayınlarını getir” diyebilmeliyiz... Bunu diyemedikçe yayın çöplüğüne yeni çöpler eklemekten başka hiçbir şey yapamıyoruz. 
Gelelim bilinçli oyunculara. Onları alt etmek en zor görünen ama aslında en kolay olan iş. İfşa edeceğiz, ödüllendirmeyeceğiz, takdir etmeyeceğiz, susmayacağız ve korkmayacağız. İyi bilimin kötü bilimi kovmasına yardımcı olacak, freni patlayıp son sürat duvara doğru giden akademik sistemi çarpışmadan hemen önce durduracağız.

Kaynakça

(*) Hacettepe Üniversitesi, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, 06800, Beytepe Ankara
http://www.bby.hacettepe.edu.tr/akademik/zehrataskin @zehrataskin

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.