Metin Münir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Metin Münir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
3 Mart 2011
Metin Münir - Martin Luther’in ülkesinde bir istifa
Başbakan Tayyip Erdoğan Almanya’ya yaptığı ziyaret sırasında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin neden engellendiğini hiddetle sorgularken Almanya Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg istifaya hazırlanıyordu.
Guttenberg bir süreden beri doktora tezinde intihal yapmak, yani kaynak göstermeden başkalarının çalışmalarını kendi tezinde kullanmakla suçlanıyordu.
Bayreuth üniversitesi geçen hafta Guttenberg’in doktorasını geri aldı. Sayıları 17 bini aşan akademisyen Şansöyle Angela Merkel’e açık mektup yollayarak intihal skandalının Alman üniversitelerini “gülünç” duruma düşürdüğünü bildirdi.
Guttenberg Alman parlamentosundan özür diledi. “Büyük hatalar” yaptığını ama isteyerek kopyacılık yapmadığını savundu. Ama ne dediyse aleyhinde kabaran dalgayı yatıştırmadı.
İşler böyle yürüyor
Guttenberg sadece kabineye değil, muhtemelen siyasi hayata da veda etti. Oysa bu skandal patlak vermeden önce bir gün gelip şansölye olabilecekler arasında sayılıyordu. Tevekkeli değil, salı günü istifa ederken “Bu hayatımın en acılı kararı oldu” demesi.
“Demek ki Martin Luther’in ülkesinde işler böyle yürüyor” oldu akademisyen bir arkadaşımın tepkisi. “Almanya övünmeli.”
Guttenberg’in istifasından Erdoğan’ı haberdar ettiler mi bilmiyorum. Bu istifa bizde haber olur mu, onu da bilmiyorum.
Olmayabilir. Çünkü bizde intihal akademik hayatın doğal bir parçası sayılır. Çocuğun ağlaması veya futbolcunun tükürmesi gibi.
İntihal yapanın, ender haller dışında, akademik unvanı geri alınmaz.
İntihalci bakan ise istifa etmez, etmesi istenmez. Ortalık kalkıp oturmaz. On yedi bin değil, 17 akademisyen başbakana açık mektup yazmaz.
Akademik dürüstlük
YÖK ve üniversitenin etik kurulları intihal şikâyetlerinden hoşlanmaz. Bu tür şikâyetlerin genellikle üzeri örtülür.
İntihali ortaya çıkartan intihal yapandan daha çok hor görülür desem abartmış olmam.
Bizde, ne yazık ki, akademik dürüstlük üniversite hayatının sadece lafta olmazsa olmazlarındandır. Bu dürüstlüğü talep eden akademisyen sayısı da öğrenci sayısı da çok değildir. Bunun çok garip bir şey olduğunu fark edenler onlardan da azdır.
İntihale göz yummak, akademik hayatta hileyi ve yalanı mubah görmek, bazı suçların cezasız kalmasında bir sorun olmadığını kabul etmektir. Bir yorumcunun tarifi ile, “bilinçli bir şekilde kandırma, yalan söyleme, yasalara aykırı davranmaya” hoşgörü ile bakmadır. Bu da demokratik bir hukuk devleti olmamak demektir.
Türkiye bu ve bunun gibi sayısız nedenden dolayı Avrupa Birliği’ne alınmaz. Değer yargılarımız, ahlak konseptimiz, adalet ve dürüstlük anlayışımız ve daha birçok şeyimiz onlarınkinden çook ama çok farklıdır.
17 Temmuz 2009
Metin Münir - USTURAYI TIRAŞ ETMEK
Nature, dünyanın belki de en saygın bilim dergisidir. İki yıl önce bu dergide bir yazı yayımlandı ve bazı Türk fizikçilerinin bilim hırsızlığı yaptığı iddia edildi. Ancak Türkiye’nin sistemi içinde iddia bir türlü doğrulanmadı ve gereği yapılmadı. Bilim hırsızlığıyla suçlananlar mahkeme kararıyla ya eski üniversitelerine döndüler ya da başka öğretim kurumlarında çalışmalarını sürdürüyorlar.
“Usturayı tıraş etmesini bilen silgiyi silmeyi de bilir” derler.
Başkalarının çalışmasından çalıp tez yayımladığı iddia edilen birçok başka öğretim üyesi de cezalandırılmadı.
Bilim hırsızlığı, yani intihal, tam gaz devam ediyor.
Bu rezaletin nedenlerinden biri Yükseköğretim Kurulu’dur (YÖK). YÖK, üniversitelerdeki bilimsel ahlak çıtasını yüksek tutmaktan sorumludur. Ama bu sorumluluğunu yerine getiremiyor. İntihal skandalının patlak verdiği Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden gelen dosyaları iki yıldır “inceliyor”. Sonuç yok.
İyimserliğe de yer yok. Yeni Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Profesör Yusuf Ziya Özcan, üniversite sisteminin canhıraş feryatlarla talep ettiği reformcu biri değil.
“Sistemle uzlaştı” diyor, onu iyi tanıyan bir bilim adamı.
Özcan, Aksiyon dergisinin son sayısında yayımlanan bir söyleşide giderek artan intihal olaylarının üniversitelerdeki huzursuzluktan kaynaklandığını iddia etti.
“Üniversitede huzur olmaz, insanlar birbirleri ile kavga ederse sonunda birbiri hakkında intihal suçlamaları başlıyor. İntihalin arttığından emin değilim. Bence artan, üniversitedeki huzursuzluk.”Yorum değil karar gerekli
Bu beyandaki tutarsızlığı görmek için profesör olmaya gerek yok.
Huzursuz üniversitelerde intihal suçlaması başlayabilir ama intihal başlamaz. İntihali yaratan suçlama değil, bilimsel ahlaksızlık ve denetim eksikliğidir. Ortadan kaldıracak olan da huzurlu akademik yaşam değildir.
Özcan, suçu üniversitelerdeki “huzursuzluğa” yükleyerek intihalin arttığı konusunda şüphe uyandırıyor. Oysa kuruma ulaşan belgelere ve bilirkişi raporlarına bakarak, üniversitelerde bilimsel hırsızlığın çoğaldığını şüphe götürmez biçimde biliyor olmalı.
Aksiyon soruyor: Üniversite ve hocaların performansından memnun musunuz?
“Makale sayısını baz alırsanız performanstan memnunum” diye cevap veriyor Özcan. “Burada geçen yıl on dokuzuncu sıradan on sekizinci sıraya yükseldik.”
Aynı Özcan, üniversitelerde dil konusunda “büyük sıkıntılar” olduğunu itiraf ediyor. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılamayan veya başarısız olunan bir konu varsa bu da dil öğretimi imiş.
“Son zamanlarda Suudi Arabistan’a gittim. Her gittiğimiz üniversitede neredeyse bütün öğretim üyeleri mükemmel İngilizce konuşuyordu. Ben şimdi merak ediyorum. Bizim üniversitelerimizde kaç hoca kalkıp kendi bölümünü bir yabancı dille anlatabilir?” diyor.
E peki Yusuf Ziya Bey, hiç merak etmediniz mi? Yabancı dil bilmeyen bu hocalarınız nasıl oluyor da binlerce, mükemmel İngilizce ile yazılmış makale yayımlıyor yabancı dilde dergilerde?
Kamuoyu sizden yorum değil karar bekliyor. Neden intihal dosyaları rafa kaldırıldı? Neden sonuçlandırılmıyor?
“Usturayı tıraş etmesini bilen silgiyi silmeyi de bilir” derler.
Başkalarının çalışmasından çalıp tez yayımladığı iddia edilen birçok başka öğretim üyesi de cezalandırılmadı.
Bilim hırsızlığı, yani intihal, tam gaz devam ediyor.
Bu rezaletin nedenlerinden biri Yükseköğretim Kurulu’dur (YÖK). YÖK, üniversitelerdeki bilimsel ahlak çıtasını yüksek tutmaktan sorumludur. Ama bu sorumluluğunu yerine getiremiyor. İntihal skandalının patlak verdiği Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden gelen dosyaları iki yıldır “inceliyor”. Sonuç yok.
İyimserliğe de yer yok. Yeni Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Profesör Yusuf Ziya Özcan, üniversite sisteminin canhıraş feryatlarla talep ettiği reformcu biri değil.
“Sistemle uzlaştı” diyor, onu iyi tanıyan bir bilim adamı.
Özcan, Aksiyon dergisinin son sayısında yayımlanan bir söyleşide giderek artan intihal olaylarının üniversitelerdeki huzursuzluktan kaynaklandığını iddia etti.
“Üniversitede huzur olmaz, insanlar birbirleri ile kavga ederse sonunda birbiri hakkında intihal suçlamaları başlıyor. İntihalin arttığından emin değilim. Bence artan, üniversitedeki huzursuzluk.”Yorum değil karar gerekli
Bu beyandaki tutarsızlığı görmek için profesör olmaya gerek yok.
Huzursuz üniversitelerde intihal suçlaması başlayabilir ama intihal başlamaz. İntihali yaratan suçlama değil, bilimsel ahlaksızlık ve denetim eksikliğidir. Ortadan kaldıracak olan da huzurlu akademik yaşam değildir.
Özcan, suçu üniversitelerdeki “huzursuzluğa” yükleyerek intihalin arttığı konusunda şüphe uyandırıyor. Oysa kuruma ulaşan belgelere ve bilirkişi raporlarına bakarak, üniversitelerde bilimsel hırsızlığın çoğaldığını şüphe götürmez biçimde biliyor olmalı.
Aksiyon soruyor: Üniversite ve hocaların performansından memnun musunuz?
“Makale sayısını baz alırsanız performanstan memnunum” diye cevap veriyor Özcan. “Burada geçen yıl on dokuzuncu sıradan on sekizinci sıraya yükseldik.”
Aynı Özcan, üniversitelerde dil konusunda “büyük sıkıntılar” olduğunu itiraf ediyor. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılamayan veya başarısız olunan bir konu varsa bu da dil öğretimi imiş.
“Son zamanlarda Suudi Arabistan’a gittim. Her gittiğimiz üniversitede neredeyse bütün öğretim üyeleri mükemmel İngilizce konuşuyordu. Ben şimdi merak ediyorum. Bizim üniversitelerimizde kaç hoca kalkıp kendi bölümünü bir yabancı dille anlatabilir?” diyor.
E peki Yusuf Ziya Bey, hiç merak etmediniz mi? Yabancı dil bilmeyen bu hocalarınız nasıl oluyor da binlerce, mükemmel İngilizce ile yazılmış makale yayımlıyor yabancı dilde dergilerde?
Kamuoyu sizden yorum değil karar bekliyor. Neden intihal dosyaları rafa kaldırıldı? Neden sonuçlandırılmıyor?
25 Ekim 2007
Metin Münir - Sekiz soru cevapla intihal karnesi
Sorular:
(1) Bu sözleri hangi ülkenin cumhurbaşkanı, hangi üniversitede söyledi?
"Üniversiteler öğrencilerin bilgi biriktirdiği yerler olmak yanında birer sosyal değerler yuvası da olmalıdırlar. Eğitim diploma almaktan ibaret değildir, öğrenciler üniversitelerden ayrılırken eğitimle beraber yanlarında evrensel değerleri de götürmelidirler. Üniversite doğruluk ve dürüstlük anlamına gelmelidir, rüşvet, hırsızlık ve yalan değil. Maalesef ülkemizdeki eğitim sistemi bu kara vebaların hastasıdır. Üniversitelerimizi niteleyen öğretmenler ve öğrenciler tarafından işlenen intihal suçları, para karşılığı satılan tezler, sınav geçmek için ödenen rüşvet gibi uygulamalardır. Öğrenciler kanıtlanmış intihal suçlarına karşı tutum almalıdırlar. Onların, yasal olmayan uygulamalara, hırsızlığa ve sahtekârlığa hayır diyecek cesareti göstermelerini ısrarla tavsiye ediyorum."
(2) Üç Türk üniversitesinde çalışan 12 öğretim üyesi ve doktora öğrencisi dünyanın önde gelen bilim dergisi Nature'da intihalci olarak teşhir edildi. Bu üniversitelerin adları nedir?
(3) Bu üniversitelerden biri soruşturma ve inceleme konusunda ayak sürçüyor. Hangisi?
(4) Hangi ülkenin eğitim bakanlığı eğitim dünyasındaki yozlaşma ve suiistimalleri önlemek için ulusal gözetim ve denetim kurumu kurmaya hazırlanıyor?
(5) Fizik departmanında iki doktora öğrencisinin intihal, yani bilim hırsızlığı yaptığını ortaya çıkaran profesörlere bazı meslektaşlarının vebalı muamelesi yaptığı üniversitenin adı nedir?
(6) Hangi ülke üniversitelerde intihal, yani bilim hırsızlığı ve akademik sahtekârlıkla mücadele etmek için bu yıl Bilim Ahlak Komitesi kurdu?
(7) Hangi Müslüman ülke, intihal yani bilim hırsızlığı suçunu işlemiş olan bir grup profesörü yeterince cezalandırmamış olan bir üniversiteye yapılan para yardımını kesmeye karar verdi? Üniversitenin adı nedir?
(8) Hangi ülkede, anekdotal bilgilere göre, öğrencilerin iki veya üçü kopya çekiyor?
Cevaplar:(1) Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu. Konuşmanın yapıldığı yer ülkenin en eski yüksek öğrenim kurumu Universitatea Alexandru Ioan Cuza. Konuşma Bükreş Tıp Fakültesi'nde bir profesörün öğrencisinden rüşvet alırken polis tarafından yakalanmasından birkaç gün sonra yapıldı. (2) Dicle, Mersin, 18 Mart (3) Dicle Üniversitesi (4) Çin (5) Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara (6) Çin (7) Pakistan Yüksek Öğrenim Kurumu. Punjab Üniversitesi (8) Türkiye
(1) Bu sözleri hangi ülkenin cumhurbaşkanı, hangi üniversitede söyledi?
"Üniversiteler öğrencilerin bilgi biriktirdiği yerler olmak yanında birer sosyal değerler yuvası da olmalıdırlar. Eğitim diploma almaktan ibaret değildir, öğrenciler üniversitelerden ayrılırken eğitimle beraber yanlarında evrensel değerleri de götürmelidirler. Üniversite doğruluk ve dürüstlük anlamına gelmelidir, rüşvet, hırsızlık ve yalan değil. Maalesef ülkemizdeki eğitim sistemi bu kara vebaların hastasıdır. Üniversitelerimizi niteleyen öğretmenler ve öğrenciler tarafından işlenen intihal suçları, para karşılığı satılan tezler, sınav geçmek için ödenen rüşvet gibi uygulamalardır. Öğrenciler kanıtlanmış intihal suçlarına karşı tutum almalıdırlar. Onların, yasal olmayan uygulamalara, hırsızlığa ve sahtekârlığa hayır diyecek cesareti göstermelerini ısrarla tavsiye ediyorum."
(2) Üç Türk üniversitesinde çalışan 12 öğretim üyesi ve doktora öğrencisi dünyanın önde gelen bilim dergisi Nature'da intihalci olarak teşhir edildi. Bu üniversitelerin adları nedir?
(3) Bu üniversitelerden biri soruşturma ve inceleme konusunda ayak sürçüyor. Hangisi?
(4) Hangi ülkenin eğitim bakanlığı eğitim dünyasındaki yozlaşma ve suiistimalleri önlemek için ulusal gözetim ve denetim kurumu kurmaya hazırlanıyor?
(5) Fizik departmanında iki doktora öğrencisinin intihal, yani bilim hırsızlığı yaptığını ortaya çıkaran profesörlere bazı meslektaşlarının vebalı muamelesi yaptığı üniversitenin adı nedir?
(6) Hangi ülke üniversitelerde intihal, yani bilim hırsızlığı ve akademik sahtekârlıkla mücadele etmek için bu yıl Bilim Ahlak Komitesi kurdu?
(7) Hangi Müslüman ülke, intihal yani bilim hırsızlığı suçunu işlemiş olan bir grup profesörü yeterince cezalandırmamış olan bir üniversiteye yapılan para yardımını kesmeye karar verdi? Üniversitenin adı nedir?
(8) Hangi ülkede, anekdotal bilgilere göre, öğrencilerin iki veya üçü kopya çekiyor?
Cevaplar:(1) Romanya Cumhurbaşkanı Traian Basescu. Konuşmanın yapıldığı yer ülkenin en eski yüksek öğrenim kurumu Universitatea Alexandru Ioan Cuza. Konuşma Bükreş Tıp Fakültesi'nde bir profesörün öğrencisinden rüşvet alırken polis tarafından yakalanmasından birkaç gün sonra yapıldı. (2) Dicle, Mersin, 18 Mart (3) Dicle Üniversitesi (4) Çin (5) Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara (6) Çin (7) Pakistan Yüksek Öğrenim Kurumu. Punjab Üniversitesi (8) Türkiye
28 Eylül 2007
Metin Münir -
R. Serpkenci, Ph.D.
Toronto - Kanada
BAKİ AKKUŞ'UN TALİHSİZ DEMECİ
Türk Fizik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Baki Akkuş'un sutununuzda gecen, "[15 fizikçinin] intihal yaptıkları iddiaları � doğru ise intihali gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor(uz)" sozleri kanimca son derece talihsiz ve yadirganabilecek bir ifade.Bu konuyla ilgili cesitli kanal ve kaynaklarda biriken ve internet araciligiyla son derece kolay ulasilabilen dokumanlar topluca veya orneklenerek incelendiginde, burada tartismaya hic bir sekilde acik olamayacak intihal(ler) yapildigi kesin. Bu incelemeyi yapmak icinde gerekli olan iyi bir Ingilizce bilgisi, 3-5 saat, ve gercek anlamda "akademik" bir dusunce yapisi.Sayin Akkuş'un ve/veya Türk Fizik Derneği'nin konuya yakinliklari ve konumlari itibariyle boyle bir incelemeyi yapmis ve bu konuyla ilgili hic bir tereddute yer birakmayacak bir aciklama ile kamu oyuna ulasmis olmalari kanimca daha uygun olurdu.Bu konuyla ilgili "karar merci" olarak devamli YOK'un gosterilmesi, durumu disaridan izleyen akademisyenler icin garip bir durumu daha da garip bir hale getirmektedir. Bu konuyla ilgili veya ilgilenen binlerce akademisyen konuyu kendileri ve kolayca inceleyerek kararlarini zaten vermislerdir.YOK'un ileri tarihlerde konuyla ilgili verebilecegi "burada intihal vardir" karari, "geciken adalet adalet degildir" kavramindan hareketle zaten fazlaca bir deger tasimayacaktir. (Ancak YOK'un inceleme ve karar verme ivmesi, Turk akademik dunyasinin calisma tarzini orneklemesi acisindan son derece talihsiz bir baska goruntu olusturmaktadir). Bundan daha kara bir goruntu olasi ise, oda YOK'un ileri tarihlerde konuyla ilgili verebilecegi "burada intihal yoktur" kararidir!Sonuc olarak, kanimca bu konu, gercek anlamda akademik bir kultur yapisi icinde yetismis ve gerekli incelemeyi yapma olanagi bulmus (Turkiye icinde ve disindaki) tum dusunurler icin kapanmistir. Bu acidan, YOK ve/veya konuyla ilgili diger akademik birimlerin bu konuyla ilgili verecekleri herhangi bir kararin--en azindan Turkiye disindaki akademik dunya acisindan, ve bu gec saatten sonra, hic bir degeri olmayacagi kanisindayim.
Seval Çetin
SEN DE Mİ BRUTUS?
Siz de mi işin peşini bırakıyorsunuz? Tam da basından da bu konuda duyarlı bir yazar çıktı nihayet derken... Ama haklısınız da bu çürümüş sistemde istediğiniz kadar yazın çizin hani YÖK ten bir tepki? Neyi düzeltebiliriz ki, sisteme uymayı denemek belki daha akıllıca vicdanı bir kenara bırakıp. Çal- yayın yap ve prof ol. Sistem dürüstü sadece cezalandırıyor.
Prof. Dr. Engin MERİÇ
İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyelerinden
GÖRECEKSİNİZ BU OLAY DA SÜMEN ALTI EDİLECEK
Milliyet Gazetesi'ndeki yazılarınızı T. C. Üniversitelerine Emekli Sandığı kayıtlarına göre tam 44 yıl hizmet vermiş ve usulsüzlüklerle yıllarca savaşmış, "İstanbul Üniversitesi'ndeki bir Profesörlük Kadarosu'na YÖK'e karşı Danıştay Kararı ile atanamış bir öğretim üyesi olarak" büyük bir zevk ile okudum. Bahsettiğiniz konular hiçte yeni değil. Bildiklerimi sayfalara dökerek size iletmem ise hiç mümkün değil. Çünkü bunları yazmak günlere mal olur.
16 Eylül'de yazmış olduğunuz birinci yazınızda ODTÜ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi gibi 4 üniversitede görevli, Dekan, Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlisi ve Doktora Öğrencisi olan 14 kişinin bilimsel hırsızlıkla suçlandığına değiniyorsunuz. Keza YÖK ile bu kişilerin bağlı oldukları üniversitelerin harekete geçmeleri gerektiğini belirtiyorsunuz. Bunu takiben yazdığınız ikinci yazınızda ise YÖK Disiplin Kurulu'nun bu konuları incelemek üzere toplanacağına değiniyorsunuz. Tahmin ederimki toplantı yapıldı ve üzerinden yaklaşık 10 gün geçti. Ben şahsen bu konuyla ilgili olarak bu kişilere bir ceza önerildiği veya verildiğine dair herhangi bir haber duymadım.Geçmiş yıllarda bu ve benzeri olaylar oldukça fazla sayıda gerçekleşti. Çalışmalarının kopyalandığı konusunda bazı araştırıcıların mahkemeye başvurduğunu yine gazetelerden öğrendik. Keza Anadolu'daki bazı üniversitelerde benzer konulardaki başvurular hep neticesiz kaldı. Özellikle bazı kişilerin, bu gibi olaylar zaman aşımına uğradı diyip keyifle ortalarda dolaşması çevrelerinde epeyce konu oldu. Ne yazıkki bu gibiler halen Doçentlik ve Profesörlük Jürilerine girebiliyor, Doktora ve Yüksek Lisans Tezi yürütebiliyor ve bu konulardaki jürilerde görev alabiliyorlar. Durumu siz düşünün artık.Dediğim gibi 44 yıllık üniversite yaşamımda ve emekli olduktan sonra geçen sürede bu gibi nedenlerden ötürü herhangi bir öğretim üyesinin şu veya bu şekilde ceza aldığını, hele üniversite ile ilişkisinin kesildiğini hiç duymadım. 19 Eylül tarihli yazınızda değindiğiniz gibi "Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitaplarında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'deki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpiriz değildir" diyorsunuz.Bakın göreceksiniz bu olayda geçmişte olduğu gibi yine sümen altı edilecek, durumu örnek olarak gören genç nesil yine önümüzdeki yıllarda bu gibi olayları tekrarlamaktan hiç çekinmiyecektir. Günümüze kadar ve günümüzde bu gibi olaylar herhangi bir şekilde cezalandırılmadığından, gelecek nesillerde de birçok kişi benzeri durumları korkusuzca tekrarlayacaktır.
mmunir@milliyet.com.tr
Toronto - Kanada
BAKİ AKKUŞ'UN TALİHSİZ DEMECİ
Türk Fizik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Baki Akkuş'un sutununuzda gecen, "[15 fizikçinin] intihal yaptıkları iddiaları � doğru ise intihali gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor(uz)" sozleri kanimca son derece talihsiz ve yadirganabilecek bir ifade.Bu konuyla ilgili cesitli kanal ve kaynaklarda biriken ve internet araciligiyla son derece kolay ulasilabilen dokumanlar topluca veya orneklenerek incelendiginde, burada tartismaya hic bir sekilde acik olamayacak intihal(ler) yapildigi kesin. Bu incelemeyi yapmak icinde gerekli olan iyi bir Ingilizce bilgisi, 3-5 saat, ve gercek anlamda "akademik" bir dusunce yapisi.Sayin Akkuş'un ve/veya Türk Fizik Derneği'nin konuya yakinliklari ve konumlari itibariyle boyle bir incelemeyi yapmis ve bu konuyla ilgili hic bir tereddute yer birakmayacak bir aciklama ile kamu oyuna ulasmis olmalari kanimca daha uygun olurdu.Bu konuyla ilgili "karar merci" olarak devamli YOK'un gosterilmesi, durumu disaridan izleyen akademisyenler icin garip bir durumu daha da garip bir hale getirmektedir. Bu konuyla ilgili veya ilgilenen binlerce akademisyen konuyu kendileri ve kolayca inceleyerek kararlarini zaten vermislerdir.YOK'un ileri tarihlerde konuyla ilgili verebilecegi "burada intihal vardir" karari, "geciken adalet adalet degildir" kavramindan hareketle zaten fazlaca bir deger tasimayacaktir. (Ancak YOK'un inceleme ve karar verme ivmesi, Turk akademik dunyasinin calisma tarzini orneklemesi acisindan son derece talihsiz bir baska goruntu olusturmaktadir). Bundan daha kara bir goruntu olasi ise, oda YOK'un ileri tarihlerde konuyla ilgili verebilecegi "burada intihal yoktur" kararidir!Sonuc olarak, kanimca bu konu, gercek anlamda akademik bir kultur yapisi icinde yetismis ve gerekli incelemeyi yapma olanagi bulmus (Turkiye icinde ve disindaki) tum dusunurler icin kapanmistir. Bu acidan, YOK ve/veya konuyla ilgili diger akademik birimlerin bu konuyla ilgili verecekleri herhangi bir kararin--en azindan Turkiye disindaki akademik dunya acisindan, ve bu gec saatten sonra, hic bir degeri olmayacagi kanisindayim.
Seval Çetin
SEN DE Mİ BRUTUS?
Siz de mi işin peşini bırakıyorsunuz? Tam da basından da bu konuda duyarlı bir yazar çıktı nihayet derken... Ama haklısınız da bu çürümüş sistemde istediğiniz kadar yazın çizin hani YÖK ten bir tepki? Neyi düzeltebiliriz ki, sisteme uymayı denemek belki daha akıllıca vicdanı bir kenara bırakıp. Çal- yayın yap ve prof ol. Sistem dürüstü sadece cezalandırıyor.
Prof. Dr. Engin MERİÇ
İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyelerinden
GÖRECEKSİNİZ BU OLAY DA SÜMEN ALTI EDİLECEK
Milliyet Gazetesi'ndeki yazılarınızı T. C. Üniversitelerine Emekli Sandığı kayıtlarına göre tam 44 yıl hizmet vermiş ve usulsüzlüklerle yıllarca savaşmış, "İstanbul Üniversitesi'ndeki bir Profesörlük Kadarosu'na YÖK'e karşı Danıştay Kararı ile atanamış bir öğretim üyesi olarak" büyük bir zevk ile okudum. Bahsettiğiniz konular hiçte yeni değil. Bildiklerimi sayfalara dökerek size iletmem ise hiç mümkün değil. Çünkü bunları yazmak günlere mal olur.
16 Eylül'de yazmış olduğunuz birinci yazınızda ODTÜ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi gibi 4 üniversitede görevli, Dekan, Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlisi ve Doktora Öğrencisi olan 14 kişinin bilimsel hırsızlıkla suçlandığına değiniyorsunuz. Keza YÖK ile bu kişilerin bağlı oldukları üniversitelerin harekete geçmeleri gerektiğini belirtiyorsunuz. Bunu takiben yazdığınız ikinci yazınızda ise YÖK Disiplin Kurulu'nun bu konuları incelemek üzere toplanacağına değiniyorsunuz. Tahmin ederimki toplantı yapıldı ve üzerinden yaklaşık 10 gün geçti. Ben şahsen bu konuyla ilgili olarak bu kişilere bir ceza önerildiği veya verildiğine dair herhangi bir haber duymadım.Geçmiş yıllarda bu ve benzeri olaylar oldukça fazla sayıda gerçekleşti. Çalışmalarının kopyalandığı konusunda bazı araştırıcıların mahkemeye başvurduğunu yine gazetelerden öğrendik. Keza Anadolu'daki bazı üniversitelerde benzer konulardaki başvurular hep neticesiz kaldı. Özellikle bazı kişilerin, bu gibi olaylar zaman aşımına uğradı diyip keyifle ortalarda dolaşması çevrelerinde epeyce konu oldu. Ne yazıkki bu gibiler halen Doçentlik ve Profesörlük Jürilerine girebiliyor, Doktora ve Yüksek Lisans Tezi yürütebiliyor ve bu konulardaki jürilerde görev alabiliyorlar. Durumu siz düşünün artık.Dediğim gibi 44 yıllık üniversite yaşamımda ve emekli olduktan sonra geçen sürede bu gibi nedenlerden ötürü herhangi bir öğretim üyesinin şu veya bu şekilde ceza aldığını, hele üniversite ile ilişkisinin kesildiğini hiç duymadım. 19 Eylül tarihli yazınızda değindiğiniz gibi "Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitaplarında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'deki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpiriz değildir" diyorsunuz.Bakın göreceksiniz bu olayda geçmişte olduğu gibi yine sümen altı edilecek, durumu örnek olarak gören genç nesil yine önümüzdeki yıllarda bu gibi olayları tekrarlamaktan hiç çekinmiyecektir. Günümüze kadar ve günümüzde bu gibi olaylar herhangi bir şekilde cezalandırılmadığından, gelecek nesillerde de birçok kişi benzeri durumları korkusuzca tekrarlayacaktır.
mmunir@milliyet.com.tr
27 Eylül 2007
Metin Münir - MAALESEF DOSYALARI YAYINLAYAMAM
İntihal yani bilim hırsızlığını araştırmaya başlayınca bu ahlaksızlık türünün akademi dünyamızın madeninde çok kalın ve zengin bir damar olduğunu keşfettim.
İntihal ve bununla ilişkili diğer ahlaksızlık konuları üniversitlerimizin dokusunu çürütüyor.
Yazılarım çıkmaya başladıktan sonra bana birçok intihal dosyası gönderildi. Bir profesör zahmet etmeyip evime kadar geldi.
Maalesef bunları yayınlayamam. Metinleri kaşılaştırınca intihali, görmek mümküm ve çok kolay. Ama uzmanların inceleyip intihal olarak damgalamadığı dosyaları benim yayınlamam doğru olmaz.
Bu iş Yüksek Öğrenim Kurumu'nun ve teker teker üniversiteleri işidir. Maalesef YÖK bu konuya gerekli önemi vermeyerek ahlaksızlığın yaygınlaşmasına ve kök salmasına olanak sağlıyor.
Gerçi YÖK ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 14 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaların en sonunda gündemine aldı.
Ama çoğu zaman ortaya çıkan intihal olayları örtbas ediliyor.
Öğrencilerin ve akademisyenlerin bu örtbas işlemlerinden haberdar olmaları mensubu oldukları camiaya karşı olan güveni, sarsıyor. Ahlaksızlığın yükselmek için geçerli bir yöntem olduğu kanaatini yaygınlaştırıyor. Hırsızlık geçer akçe oluyor � politikada ve bürokraside rüşvetin, balı tutanın parmağını yalamasının olağan sayıldığı gibi.
Bilimde dürüstlük bilgiden önce gelir. Dürüstlük � ahlak � kendi başına bir değer ifade eder. Dürüstlükten arıtılmış bilim işte bizde sık sık olduğu gibi kopya, uyudurma, hırsızlık vesaire oluyor.
Bu konuya bir süre ara verebilirim. Gazetedeki görevim ekonomi konularında yazı yazmaktır. Ama peşini bırakmayacağımdan emin olabilirsiniz.>>>
İntihal ve bununla ilişkili diğer ahlaksızlık konuları üniversitlerimizin dokusunu çürütüyor.
Yazılarım çıkmaya başladıktan sonra bana birçok intihal dosyası gönderildi. Bir profesör zahmet etmeyip evime kadar geldi.
Maalesef bunları yayınlayamam. Metinleri kaşılaştırınca intihali, görmek mümküm ve çok kolay. Ama uzmanların inceleyip intihal olarak damgalamadığı dosyaları benim yayınlamam doğru olmaz.
Bu iş Yüksek Öğrenim Kurumu'nun ve teker teker üniversiteleri işidir. Maalesef YÖK bu konuya gerekli önemi vermeyerek ahlaksızlığın yaygınlaşmasına ve kök salmasına olanak sağlıyor.
Gerçi YÖK ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 14 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaların en sonunda gündemine aldı.
Ama çoğu zaman ortaya çıkan intihal olayları örtbas ediliyor.
Öğrencilerin ve akademisyenlerin bu örtbas işlemlerinden haberdar olmaları mensubu oldukları camiaya karşı olan güveni, sarsıyor. Ahlaksızlığın yükselmek için geçerli bir yöntem olduğu kanaatini yaygınlaştırıyor. Hırsızlık geçer akçe oluyor � politikada ve bürokraside rüşvetin, balı tutanın parmağını yalamasının olağan sayıldığı gibi.
Bilimde dürüstlük bilgiden önce gelir. Dürüstlük � ahlak � kendi başına bir değer ifade eder. Dürüstlükten arıtılmış bilim işte bizde sık sık olduğu gibi kopya, uyudurma, hırsızlık vesaire oluyor.
Bu konuya bir süre ara verebilirim. Gazetedeki görevim ekonomi konularında yazı yazmaktır. Ama peşini bırakmayacağımdan emin olabilirsiniz.>>>
26 Eylül 2007
Metin Münir - YÖK VE İNTİHAL: NEFESİNİZİ TUTMAYIN
Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu'nun geçtiğimiz Cuma günkü gündeminde dört üniversitede 14 akademisyeni kapsayan bilim hırsızlığı da vardı.
Eğer bir sonuç bekliyorsanız nefesinizi tutmayın.
Bu görkemli kuruluş başbakanın sabahleyin ettiği bir lafa öğleye kalmadan cevap yetiştirmesini bilir. Ama iş Türkiye'yi dünyada rezil eden bilim hırsızlığına geldi mi karar vermek için yıllarca başını kaşıması gerekir.
Beyanat vermek kolaydır. Ama yerlerde sürünen üniversite sistemine çeki düzen vermek kolay değildir.
Güncelleştirmek adına haber vereyim: YÖK, intihal yaptığı iddia edilen akademisyenlerle ilgili olarak Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'nden rapor istedi. Bu raporlar daha gelmedi.
Olayın Orta Doğu Teknik Üniversi'nde meydana çıkartılma tarihi Aralık 2006'dır. ODTÜ'nün olayı Mersin Üniversitesine haber verme tarihi Nisan 2007. Yani bu üniversitelerin iddaları inceleyip YÖK'e bir rapor sunmaları için ellerinde altı ay kadar bir zaman vardı.
YÖK ODTÜ'den bir rapor beklemiyor. Orada intihal suçu işlediği iddia edilenler akademi üyesi, değil öğrencidirler. Onların cezalandırılması işi YÖK'e değil ODTÜ'ye aittir.
YÖK ODTÜ'den bir şey bekleyemeyebilir ama ODTÜ YÖK'ten bir şey bekliyor. Bu da üniversitenin kuruma gönderdiği, intihali öğrenciler için suç haline getiren yönetmenliğin onaylanmasıdır. Siyasetten ne zaman vakit bulur da o işe bakalar, Tanrı bilir.
Diğer üç üniversiteye dönecek olursak. YÖK bunlardan raporları aldığında bu iş için var olan komisyonlardan birinde inceletecek. Komisyonlar bilirkişi oluşturup intihal iddialarını yeniden inceleyecek. Eğer bir suç tespit edilirse işlem yapılacak.
Ama dediğim gibi.Nefesinizi tutmayın. Öğrendiğime göre "intihal dosyalarının sonuçlandırılması 3-4 yılı buluyor."
YÖK'ten bir kaynak : Bize üniversitelerden gelmiş bir yazı yok," dedi. "Gene Kurul'dan bir an önce tamamlanmasına dair karar çıktı. Uyarı yazısı yollanacak, acele edin diye."
İntihal incelemesinde titizlik gösterilmesi gerektiği muhakkak. Ama 3-4 yıl?
Dünyayı sarsacak kitaplardan değil beş on sayfalık makalelerden bahsediyoruz.
YÖK titizliğin arkasına sığınamaz.
Yazımı bitirirken adı bende saklı, intihalden bağrı yanık bir akademisyenin cümlelerini YÖK'e ithaf etmek istiyorum:
"Türban olayından ben de endişeliyim ama bunca zaman türban olduğundan mı üniversiteler bu hale geldi? YÖK neden sahtekarlıklar konusunda üç maymunu oynuyor da türban konusunda bu kadar alevli davranıyor? Bıktım artık Atatürkçülük maskesi altında oynanan bu tiyatrodan. Atatürk yaşasaydı, türbandan daha çok sahtekar bilim adamlarını ayıklardı eminim."
Duyuyor musunuz, beyler ve hanımefendiler? Yoksa sesimin oraya gelmesi 3-4 yılı bulur mu?
Eğer bir sonuç bekliyorsanız nefesinizi tutmayın.
Bu görkemli kuruluş başbakanın sabahleyin ettiği bir lafa öğleye kalmadan cevap yetiştirmesini bilir. Ama iş Türkiye'yi dünyada rezil eden bilim hırsızlığına geldi mi karar vermek için yıllarca başını kaşıması gerekir.
Beyanat vermek kolaydır. Ama yerlerde sürünen üniversite sistemine çeki düzen vermek kolay değildir.
Güncelleştirmek adına haber vereyim: YÖK, intihal yaptığı iddia edilen akademisyenlerle ilgili olarak Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'nden rapor istedi. Bu raporlar daha gelmedi.
Olayın Orta Doğu Teknik Üniversi'nde meydana çıkartılma tarihi Aralık 2006'dır. ODTÜ'nün olayı Mersin Üniversitesine haber verme tarihi Nisan 2007. Yani bu üniversitelerin iddaları inceleyip YÖK'e bir rapor sunmaları için ellerinde altı ay kadar bir zaman vardı.
YÖK ODTÜ'den bir rapor beklemiyor. Orada intihal suçu işlediği iddia edilenler akademi üyesi, değil öğrencidirler. Onların cezalandırılması işi YÖK'e değil ODTÜ'ye aittir.
YÖK ODTÜ'den bir şey bekleyemeyebilir ama ODTÜ YÖK'ten bir şey bekliyor. Bu da üniversitenin kuruma gönderdiği, intihali öğrenciler için suç haline getiren yönetmenliğin onaylanmasıdır. Siyasetten ne zaman vakit bulur da o işe bakalar, Tanrı bilir.
Diğer üç üniversiteye dönecek olursak. YÖK bunlardan raporları aldığında bu iş için var olan komisyonlardan birinde inceletecek. Komisyonlar bilirkişi oluşturup intihal iddialarını yeniden inceleyecek. Eğer bir suç tespit edilirse işlem yapılacak.
Ama dediğim gibi.Nefesinizi tutmayın. Öğrendiğime göre "intihal dosyalarının sonuçlandırılması 3-4 yılı buluyor."
YÖK'ten bir kaynak : Bize üniversitelerden gelmiş bir yazı yok," dedi. "Gene Kurul'dan bir an önce tamamlanmasına dair karar çıktı. Uyarı yazısı yollanacak, acele edin diye."
İntihal incelemesinde titizlik gösterilmesi gerektiği muhakkak. Ama 3-4 yıl?
Dünyayı sarsacak kitaplardan değil beş on sayfalık makalelerden bahsediyoruz.
YÖK titizliğin arkasına sığınamaz.
Yazımı bitirirken adı bende saklı, intihalden bağrı yanık bir akademisyenin cümlelerini YÖK'e ithaf etmek istiyorum:
"Türban olayından ben de endişeliyim ama bunca zaman türban olduğundan mı üniversiteler bu hale geldi? YÖK neden sahtekarlıklar konusunda üç maymunu oynuyor da türban konusunda bu kadar alevli davranıyor? Bıktım artık Atatürkçülük maskesi altında oynanan bu tiyatrodan. Atatürk yaşasaydı, türbandan daha çok sahtekar bilim adamlarını ayıklardı eminim."
Duyuyor musunuz, beyler ve hanımefendiler? Yoksa sesimin oraya gelmesi 3-4 yılı bulur mu?
İNTİHALE TEPKİLER
Prof. Dr. Baki Akkuş, Türk Fizik Derneği, Genel Başkanı
İNTİHAL İDDİALARI TÜRK FİZİK DÜNYASINA BÜYÜK ZARAR VERDİ
ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları kösenizde ve günlerdir diğer basın ve yayın organlarında yer almaktadır.
Öncelikle eğer iddialar doğru ise intihali (Bilim hırsızlığı) gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor ve en ağır şekilde cezalandırılmalarını yetkililerden bekliyoruz.
ICTP (Uluslar arası Teorik Fizik Merkezi Trieste İtalya) ortaya çıkartılan ve daha sonra 15 Türk fizikçisinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları Nature dergisinde yer alınca ülkemiz kamuoyunun gündemine geldi.
Bu tür intihal (Bilim hırsızlığı) olayları dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de az da olsa meydana gelmektedir. Ülkemizde de olabilmektedir. Burada önemli olan intihal (Bilim hırsızlığı) olayının ciddiye alınması ve intihal yapanların en sert şekilde cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarının önüne geçilmesi mümkün olamayacaktır.
ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları gündeme geldiğinden bu güne kadar Türk Fizik camiası büyük zarar görmüştür.
Ülkemizde namuslu, dürüst ve alınterleri ile fizik araştırmaları yapan ülkemizin bilim ve teknolojisinin gelişimine katkı yapan binlerce fizikçimiz töhmet altında kalmıştır. Yurt dışından da yapılan yayınlarda sanki tüm Türk Fizikçileri bilim hırsızı gibi bir hava yaratılarak linç girişimi başlatılmıştır. Nature dergisinin baslığı ve alt baslığı:
Turkish physicists face accusations of plagiarism (Türk fizikçiler bilim hırsızlığı suçlamasıyla karşı karşıya)
"There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable."Bilim hırsızlığının müessif bile sayılmadığı kültürler vardır.) seklinde olmasini hem irkci bir soylem ve hemde ulusumuza ve Turk fizik camiasina karsi yapilan bir linc girisimi olarak dusunmekteyiz. Ayrica bu makalelerin yayınlanmasında, "copy-paste" usuluyle makale yaptığı iddia edilen kişiler kadar, bu tip makaleleri kolay yayınlayan, hakemlerin hic mi sorumlulugu yok.
Bu linç girişimine karşı yapılacak tek şey ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal yaptıkları iddialarının bir an önce yetkililerce soruşturulup sonlandırılıp Türk ve yabancı bilim camialarının bilgisine sunmaktır. Tüm meslek grupları için geçerli olan Intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarına sessiz kalınması bunu yapanları cesaretlendirecektir.
Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, yıllar önce alınan kararlarla makale yayınlayana teşvik anlamında parasal destek sağlamak, nitelikten çok, niceliğe yani makale sayısına önem vermek sonucunu doğurmuştur ve ne yazık ki intihal olaylarının meydana gelmesinde bu anlayışın da payının olduğunu unutmamak gerekir.
Tüm meslek gruplarını içine alacak, denetleyecek ve yaptırım gücü olan ETİK KONSEYİ'nin kurulması için bir yasa çıkarılmalıdır. Ayrıca akademik çalışma yapacak gençlere bilim etiği eğitimi verilmesi yanında öğrencilerin intihal yapmaları durumunda danışman hocaları da en az intihal yapan öğrenci kadar sorumlu tutulmalıdır.
Kayhan Kantarlı
Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi
ÜNİVERSİTELER TEMİZLENMEDİKÇE TEMİZ TOPLUM OLAMAYIZ
Bilimsel hırsızlıklar/intihal üniversitelerimizin kanayan bir yarası. Ne yazık ki YÖK ve Üniversite rektörleri başta olmak üzere ilgili kurum yöneticilerinin kanıtlanmış olaylar karşısında taraflı davranmaları ve gözlerini kapayıp örtbas etmeye çalışmaları cesaretlendirici bir etki oluşturdu bilimsel sahtecilikler çığ gibi büyüyüp bu günkü boyutuna ulaştı.
Basınımızın konuyu gündeme getirmekle birlikte, soruna mutlaka çözümlenmesi gereken bir olgu olarak sahip çıkıp ısrarla takipçisi olanlar o kadar az sayıda ki, her şey intihalcilerin ve yandaş korumacılığı anlayışıyla intihalleri örtbas etmeye çalışan meslekdaşlarımızın öngördüğü gibi gelişiyor ve basındaki sesler bir iki gün sonra kesilip her şey eskisi gibi devam ediyor.
Bizlerin çoğu kez bireysel olarak yürütmeye çalıştığımız mücadele ancak ... değerli basın mensuplarının ... destekleri sayesinde etkili olabilir.
Özellikle internet sayfanızdaki köşenizi, YÖK bilimsel sahtecilikler karşısında ciddi önlemler almaya başlayıncaya kadar, olanaklarınız ölçüsünde sorunla ilgili mesajlara açık tutmaya açık tutmaya çalışacağınıza güveniyorum.
Üniversitelerimiz, içlerindeki bilim etiği yoksunlarını temizlemedikçe "Temiz Toplum" olma özlemlerimiz gerçekleşemez.
Ayse Yaylali
EŞEĞİ ÜNİVERSİTE KANTİNİNE BAĞLAMAK
Profesör, "Eşeği üniversitenin kantinine bağlasan 4 senede mezun olur" demiş. Öğrencilerden biri de hazır cevap hemen atlamış, "4 sene daha bağlasan profesör olur" diye.
Mustafa Gündoğan
Bilkent Üniveristesi, Fizik-IV
GAZETELER İNTİHALLE NEDEN İLGİLENMİYOR?
Gidebileceğim o kadar çok tıp ve mühendislik bölümü varken, bilim adamı olmak için fizik bölümüne ilk tercihimle, girdim. Yüksek lisans ve doktoraya da devam etme niyetindeyim. Burada bu bölümde tüm öğrenciler benim gibiyken, intihali bir terbiyesizlik ve ahlaksızlık olarak görüyorken, bunun diğer üniversitelerde yerleşmiş bir sistem olduğunu görmek beni çok üzdü. Dolayısıyla bu intihal iddiaları beni potansiyel bir bilim adamı olarak bir hayli ilgilendiriyor.
Bu konunun basında yer almaması ve güya eğitimci olduğunu iddia eden köşe yazarlarının bile bunu köşelerine taşımaması, bana bu olayın bağlantılarının ve ciddiyetinin daha büyük olduğunu düşündürüyor. YÖK'ten e diğer üniversitelerden hala bir ses yok. Bunun üstüne lütfen gidiniz, peşini bırakmayınız.
İNTİHAL İDDİALARI TÜRK FİZİK DÜNYASINA BÜYÜK ZARAR VERDİ
ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları kösenizde ve günlerdir diğer basın ve yayın organlarında yer almaktadır.
Öncelikle eğer iddialar doğru ise intihali (Bilim hırsızlığı) gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor ve en ağır şekilde cezalandırılmalarını yetkililerden bekliyoruz.
ICTP (Uluslar arası Teorik Fizik Merkezi Trieste İtalya) ortaya çıkartılan ve daha sonra 15 Türk fizikçisinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları Nature dergisinde yer alınca ülkemiz kamuoyunun gündemine geldi.
Bu tür intihal (Bilim hırsızlığı) olayları dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de az da olsa meydana gelmektedir. Ülkemizde de olabilmektedir. Burada önemli olan intihal (Bilim hırsızlığı) olayının ciddiye alınması ve intihal yapanların en sert şekilde cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarının önüne geçilmesi mümkün olamayacaktır.
ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları gündeme geldiğinden bu güne kadar Türk Fizik camiası büyük zarar görmüştür.
Ülkemizde namuslu, dürüst ve alınterleri ile fizik araştırmaları yapan ülkemizin bilim ve teknolojisinin gelişimine katkı yapan binlerce fizikçimiz töhmet altında kalmıştır. Yurt dışından da yapılan yayınlarda sanki tüm Türk Fizikçileri bilim hırsızı gibi bir hava yaratılarak linç girişimi başlatılmıştır. Nature dergisinin baslığı ve alt baslığı:
Turkish physicists face accusations of plagiarism (Türk fizikçiler bilim hırsızlığı suçlamasıyla karşı karşıya)
"There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable."Bilim hırsızlığının müessif bile sayılmadığı kültürler vardır.) seklinde olmasini hem irkci bir soylem ve hemde ulusumuza ve Turk fizik camiasina karsi yapilan bir linc girisimi olarak dusunmekteyiz. Ayrica bu makalelerin yayınlanmasında, "copy-paste" usuluyle makale yaptığı iddia edilen kişiler kadar, bu tip makaleleri kolay yayınlayan, hakemlerin hic mi sorumlulugu yok.
Bu linç girişimine karşı yapılacak tek şey ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal yaptıkları iddialarının bir an önce yetkililerce soruşturulup sonlandırılıp Türk ve yabancı bilim camialarının bilgisine sunmaktır. Tüm meslek grupları için geçerli olan Intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarına sessiz kalınması bunu yapanları cesaretlendirecektir.
Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, yıllar önce alınan kararlarla makale yayınlayana teşvik anlamında parasal destek sağlamak, nitelikten çok, niceliğe yani makale sayısına önem vermek sonucunu doğurmuştur ve ne yazık ki intihal olaylarının meydana gelmesinde bu anlayışın da payının olduğunu unutmamak gerekir.
Tüm meslek gruplarını içine alacak, denetleyecek ve yaptırım gücü olan ETİK KONSEYİ'nin kurulması için bir yasa çıkarılmalıdır. Ayrıca akademik çalışma yapacak gençlere bilim etiği eğitimi verilmesi yanında öğrencilerin intihal yapmaları durumunda danışman hocaları da en az intihal yapan öğrenci kadar sorumlu tutulmalıdır.
Kayhan Kantarlı
Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi
ÜNİVERSİTELER TEMİZLENMEDİKÇE TEMİZ TOPLUM OLAMAYIZ
Bilimsel hırsızlıklar/intihal üniversitelerimizin kanayan bir yarası. Ne yazık ki YÖK ve Üniversite rektörleri başta olmak üzere ilgili kurum yöneticilerinin kanıtlanmış olaylar karşısında taraflı davranmaları ve gözlerini kapayıp örtbas etmeye çalışmaları cesaretlendirici bir etki oluşturdu bilimsel sahtecilikler çığ gibi büyüyüp bu günkü boyutuna ulaştı.
Basınımızın konuyu gündeme getirmekle birlikte, soruna mutlaka çözümlenmesi gereken bir olgu olarak sahip çıkıp ısrarla takipçisi olanlar o kadar az sayıda ki, her şey intihalcilerin ve yandaş korumacılığı anlayışıyla intihalleri örtbas etmeye çalışan meslekdaşlarımızın öngördüğü gibi gelişiyor ve basındaki sesler bir iki gün sonra kesilip her şey eskisi gibi devam ediyor.
Bizlerin çoğu kez bireysel olarak yürütmeye çalıştığımız mücadele ancak ... değerli basın mensuplarının ... destekleri sayesinde etkili olabilir.
Özellikle internet sayfanızdaki köşenizi, YÖK bilimsel sahtecilikler karşısında ciddi önlemler almaya başlayıncaya kadar, olanaklarınız ölçüsünde sorunla ilgili mesajlara açık tutmaya açık tutmaya çalışacağınıza güveniyorum.
Üniversitelerimiz, içlerindeki bilim etiği yoksunlarını temizlemedikçe "Temiz Toplum" olma özlemlerimiz gerçekleşemez.
Ayse Yaylali
EŞEĞİ ÜNİVERSİTE KANTİNİNE BAĞLAMAK
Profesör, "Eşeği üniversitenin kantinine bağlasan 4 senede mezun olur" demiş. Öğrencilerden biri de hazır cevap hemen atlamış, "4 sene daha bağlasan profesör olur" diye.
Mustafa Gündoğan
Bilkent Üniveristesi, Fizik-IV
GAZETELER İNTİHALLE NEDEN İLGİLENMİYOR?
Gidebileceğim o kadar çok tıp ve mühendislik bölümü varken, bilim adamı olmak için fizik bölümüne ilk tercihimle, girdim. Yüksek lisans ve doktoraya da devam etme niyetindeyim. Burada bu bölümde tüm öğrenciler benim gibiyken, intihali bir terbiyesizlik ve ahlaksızlık olarak görüyorken, bunun diğer üniversitelerde yerleşmiş bir sistem olduğunu görmek beni çok üzdü. Dolayısıyla bu intihal iddiaları beni potansiyel bir bilim adamı olarak bir hayli ilgilendiriyor.
Bu konunun basında yer almaması ve güya eğitimci olduğunu iddia eden köşe yazarlarının bile bunu köşelerine taşımaması, bana bu olayın bağlantılarının ve ciddiyetinin daha büyük olduğunu düşündürüyor. YÖK'ten e diğer üniversitelerden hala bir ses yok. Bunun üstüne lütfen gidiniz, peşini bırakmayınız.
21 Eylül 2007
Metin Münir - Çalıntı makale skandalında ODTÜ fizik bölümü sınıfta kaldı
Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünün profesörlerinden biri geçen aralıkta üniversite kaynaklı yayınların listesini inceliyordu.
Gözüne acayip bir şey çarptı.
Fizik bölümündeki iki doktora öğrencisinin listede beş makalesi vardı.
Makalelerden biri yüksek enerji fiziğinin en saygın dergilerinden biri olan Journal of High Energy Physics'te çıkmıştı.
Diğerlerini arXiv adlı bilim sitesi yayımlanmıştı. arXiv fizik, matematik, kompüter bilimi, kantitatif biyoloji konusunda 423.000 makale ihtiva eden, ABD merkezli, bilim adamlarının sık sık başvurduğu açık bir sitedir.
Profesör, bölümündeki meslektaşlarından Mustafa Saltı ve Oktay Aydoğdu adlı doktora öğrencilerin makalelerinin incelenmesini istedi.
Makaleleri 2 yılda 40'ı aştı
"Araştırma ikilinin iki yıl gibi kısa bir sürede kırktan fazla makale yayımladığını ortaya çıkardı" dedi adının kullanılmasını istemeyen profesör. "İnceleyince aşırma olduklarını gördük."
Bu sayıda makalenin ne anlama geldiğini bir ODTÜ öğrenim görevlisi şöyle anlattı: "Üç makale ile bir insan YÖK'ten doçentliğini alabiliyor. ODTÜ fizik bölümünde bugün doçent iken prof olmak isterseniz 16 makale size yetiyor. Durum bu iken, iki doktora öğrencisi 22 ayda 46 makale yazıyor."
Durum üst makamlara intikal etti.
Rektör Profesör Ural Akbulut geçtiğimiz ocakta konuyla ilgili inceleme başlattı ve "karar intihal olarak 15 Mart 2007 tarihinde kesinleşti."
Akbulut Journal of High Energy Physics'in editörlerine mektup yazdı ve Saltı ve Aydoğdu'nun makalesinin çalıntı olduğunu bildirdi. (Bu makalede Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nden Murat Korunur'un da imzası var.)
Saltı ve Aydoğdu'nun imzasıyla düzinelerce makale yayımlayan arXiv'i de uyardı.
ArXiv kendi araştırmasını yaptı, Saltı ve Aydoğdu ile birlikte dekan, profesör, doçent ve doktora öğrencisi 12 Türk akademisyenin makalelerini çalıntı ibaresiyle yayından kaldırdı.
Adı geçen bütün akademisyenler çalıntı yapmış olduklarını reddediyorlar.
ODTÜ geçen ay Saltı ve Aydoğdu'ya iki dönem uzaklaştırma cezası verdi. Bu pratik olarak ihraç demektir.
Rektör Akbulut YÖK, ve öğrencilerin bağlantılı olduğu TÜBİTAK ve Mersin Üniversitesi Rektörlüğü'ne de yazı yazdı.
Ne acıdır ki, hiçbiri cevap bile vermedi.
Eğer olay bu şekilde cereyan etmiş olsaydı ODTÜ'yü övmekten başka bir şey yapılamazdı. Ancak üniversite iki vahim hata işledi.
Bunlardan ilki, ve daha hafifi, öğrencileri, mezunları ve akademisyenleri aydınlatmaya tenezzül etmemektir. Olayın ortaya çıkmasından dokuz ay sonra, hâlâ, bu konuda üniversitenin durumunu açıklayan bir deklarasyon yoktur. Hor görme, saygısızlık, azımsama ve umursamazlık ifade eden bu tutum çok yakışıksız ve üzüntü vericidir.
Örtbas edilecekti
İkinci hata ise belki intihal kadar vahimdir.
Olay 110 küsur akademisyenli fizik bölümünde fikir ayrılığına yol açtı. Bazı profesörler "Beni bu işe karıştırmayın" diyerek kenara çekildi. Başı çeken bazıları ise konuyu bölüm içinde gizli tutmaya ve örtbas etmeye çalıştı.
Saltı ve Aydoğdu'ya makalelerini çekmeleri, yayınları çıkmış olan dergilere yazı yazarak bu makalelerde bire bir alıntı yaptıklarını itiraf etmeleri halinde bağışlanacakları bildirildi.
Koşulları yerine getirmeleri halinde doktora programına devam edebileceklerdi.
Rektör Akbulut dün benden duyuncaya kadar bu girişimden haberi olmadığını söyledi. "Bu kadar detayı bilmiyordum" dedi.
Saltı ve Aydoğdu çalıntı yapmadıklarını söylediler ve teklifi reddettiler. Eğer kabul etmiş olsalardı kol yen içinde kırılacak, Türk akademi dünyasının kanseri olan intihal birçok üniversitemizde mutat olduğu gibi örtbas edilecekti.
Örtbas suça ortak olmaktan başka bir şey değildir.
Nasıl bir yargıç 65 ev soyan bir hırsıza "Tövbe et, serbestsin" diyemezse bu boyutta kopya yapmış öğrenciler de bağışlanamaz.
ODTÜ, öğrencileri ile birlikte kendi kendini de soruşturmalı, eleştirmeli, cezalandırmalı ve bu olayı onurlu bir biçimde arkasında bırakabilmelidir.
(NOT: Bu konuda aldığım e-postadan birçoğunu milliyet.com.tr'de yazımın altında bulabilirsiniz.)
Birkaç günden beri yazmakta olduğum bilim hırsızlığı ile ilgli yazılara epeyce reksiyon aldım. Bunların içinden tartışmaya katkıda bulunabilecek olanlarını seçtim. İlglenenler aşağıda okuyabilir.
Prof Alpar Sevgen (Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü)
BİZ BU KONULARDA HİÇ DE SESSİZ DEĞİLİZ
Yazinizda "universiteler ve YOK sessiz" diyorsunuz. Haklisiniz ama iki istisna var:
Biri, Universite Ogretim Uyeleri Dernegi.
Dernek intihal konusunu hep gundeminde tuttu, yillardir intihalleri belgeleriyle birlikte YOK'e ve ilgili meslek kuruluslarina iletti. Intihali yapanin rektor oldugu iddia edildiginde
(Kemal Alemdaroglu) ise belgeleri atama makami olan Cumhurbaskanina da sunduk. Ancak Tabip Odasi disinda, hic bir olayda ne meslek odalari ne de YOK ve TUBA harekete gecti. Basin duyurularimiz da nedense basinda bir turlu yer almadi!
Biz israrla gazetelere yolladik, onlar da israrla yayinlamadilar - Radikal ve Cumhuriyet'te arada bir basilan kisa ozetler haric.
Diger istisna, kendi universitem olan Bogazici. Biz bu konularda hic sessiz egiliz. En son ornek, hakkinda intihal iddiasi olmasi nedeniyle Ihsan Dogramaci'ya TBMM tarafindan devlet onur odulu verilmemesini talep eden 110 imzali bildirimiz.
Universite olarak intihal yapan ogrencilerimize de disiplin kurullarimizin uzaklastirma cezasi vermekten kacinmadigini belirtmek isterim.
AZEM HASLAMAN'dan
BASTIKÇA SAHTEKARLIK TOZLARI KALDIRIYORUZ
BASTIKÇA SAHTEKARLIK TOZLARI KALDIRIYORUZ
Bastıkça yüzümüze kalkan sahtekarlık tozlarının uluslararası boyutlara ulaşmasınının isbatıdır bu (intihal olayı).
Ve gerçeği de budur durumumuzun.
Uzun yıllar yaşadığım Almanya'da sahte lise diploması tercüme ettiğimi de bilirim, müdür imzalı ve damgalı.
İlk duyduğumda çok kızdığım ve tepki gösterdiğim ama maalesef Almancaya yerleşmiş bir kelime olan ''getürkt '' yükleminin de kaynağı yaptığımız sahtekarlıklarda yatmaktadır.
Muhtarlıktan alınan sahte belgeyle kareısını öldü gösterenler. Nüfus idaresinden alınan belgeyle kardeşinin çocuklarını üzerine geçirip çocuk parası alanlar.
Kaçak çalıştığı halde sosyal yardım parası alanlar.
Sahte EHLİYETLER.
Sahte DİPLOMALAR.
Sahte BOŞANMA KARARLARI.
Vs.vs. Ve bunlardan çoğu Türkiye ağırlıklı.
Bütün sahtekarlıkları içine toplayan ve ifade eden bir yüklem '' getürkt ''. Kaynağı da maalesef biz TÜRKLER. ( türken = Türkler )
Yazık.Çok yazık. ''
"TÜRKÜM, DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM,'' diyerek çıktığımız bu yolda geldiğimiz duruma bakın.
Eğitimdeki bu KOKUŞMUŞLUĞUN ANA SEBEPLERİ ve SORUMLULARI deşifre edilip cezalandırılmadıkça batağa daha da fazla batacağımız kesin.
YÖK denilen aciz kurum ise bir an önce kapatılmalı.
Acizliklerini, EĞİTİM yerine POLİTİKA yaparak kamufle etmeye çalışanların bahçesi olan YÖK artık tarihten silinmeli.
ORTAYA ÇIKAN SON SAHTEKARLIK BUZUL DAĞININ GÖRÜNEN TEPESİ. YA SUALTINDA KALAN KISIM ! ?
NE ÜLKEM, NE DE ÜLKE İNSANIM BUNU HİÇ HAKETMEDİ. ETTİRNENLER UTANSIN.
(Adı bende saklı bir profesörden)
YÖNETİME YAKINSANIZ ÇALABİLİRSİNİZ
Eğer bir devlet üniversitesinde çalışıyorsanız, çalıştığımız kurumda yönetime politik olarak yakın olan, ancak intihal olayına karışmış meslektaşlarınız olmasına rağmen, yöneticilerin reaksiyonunu almamak için sesinizi çıkartamazsınız. Aksi halde çalışma huzur ve güvenliğiniz bozulur.
Yönetime yakın olan, akademik olarak yetersiz olsa da, intihal yaparak akademik yükseltme ve terfisini tamamlamaktadır. Bu tipteki öğretim elemanları rahatlıkla ve kolayca yardımcı doçent, doçent ve profesör atamalarından geçebilmektedir. Rektör seçimlerinde ülkede görülen nümayişler Atatürk Heykelleri önünde cüppe Çıkartarak istedikleri kişinin seçilmesini sağlayanlar kolayca profesör olabilmekte, üniversite rantından rektör ile olan politik bağı, seçmen ve yandaş politikası ile kolayca yararlanmaktadır.
Bu tür öğretim elemanı üniversitedeki "seçim sistemi"nde her zaman geçerli ve ihtiyaç duyulan öğretim elemanıdır. Açığı ve eksiği vardır. Yönetici ile yapacağı politik işbirliği ile bunu kapatacak ve düzenini sürdürecektir. Yöneticinin ona, onun da yöneticiye ihtiyacı vardır.
Rektör seçim sistemi tamamen değiştirilmeli, öğretim elemanlarının elinden alınmalı ve mütevelli sistemi ile üniversiteler toplumun gereksinimlerine yanıt verecek şekilde gerçekçi kıstaslarla yönetilmelidir.
Adı Bende Saklı bir Doçent
DÜNYADAKİ YERİMİZ PEK PARLAK DEĞİL
Universite camiasinin icindeki insanlarin onemli bir kismi bu meselenin (intihal) ne kadar ciddi oldugunu henuz anlayabilmis degil, yakin bir zamanda da anlama ihtimalleri yok. Belki okuyucularinizin cogu icin konu sıkıcı olabilir ama universitelerimiz icin cok onemli. Eger icimizdeki intihalciler ciddi cezalar alirsa, universitelerimizde insan ve yayin kalitesi tartisilmaya baslanabilir. Aksi olursa, intihalcilerin daha hizli cogaldigi gercegini goz-onune alarak, diyebilirim ki universitelerimiz kisa surede donusu olmayan kotu bir yola girecektir. Zaten hali hazirda, dunyadaki yerimiz pek de parlak degil...
Intihalciler olayi ortaya cikaran 4 kisi hakkinda bir karalama kampanyasi baslattilar. Bunun nedeni, YOK ve baska kurumlarin henuz olaya el atmamis olmaları ve dolayisiyla yetkisi ve gucu olmayan bu 4 kisinin hala konu ile ugrasmak zorunda kalmalari...
Prof. Dr. Kayhan KANTARLI (Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, Fizik Bölümü Öğretim Üyesi)
TÜRK FİZİKÇİLERİN ULUSLARARASI BİLİM SAHTECİLİĞİ
Dünyaca ünlü Nature dergisi Eylül 2007 sayısında ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 Türk fizikçine ait 70 civarında bilimsel makalesinde intihal yapıdığını ve söz konusu fizikçilerin bu yayınlarının uluslararası bir e-kütüphane olan arXiv'in listelerinden çıkarıldığını duyurmuştur.
Öncelikle bilimsel yayınlarında araştırma ve yayın etiğini yok sayarak, Türk Bilim İnsanları'nın yaptığı bilimsel çalışmalara ve onların uluslararası saygınlığına gölge düşürenleri şiddetle kınıyorum.
Bu skandalın başlıca nedeni yöneticilerin şimdiye kadar ortaya çıkarılan bilimsel sahtecilikler karşısındaki örtbas etme tutkuları, kayırmacılık ve eğitimsizliktir.
İntihalcileri görmezden gelen, taraflı davranan ve uyarılara kulak asmayan YÖK ve üniversite rektörlerinin Bilim Etiği'ni ciddiye almayan tutumları en sonunda, ülkemizde gittikçe artmakta olmasıyla övünmeye başladığımız uluslararası yayınların evrensel değerini de tartışmalı hale getirmiştir.
Son olayda çoğunluğu doktora öğrencisi olan intihalcilerin arasında öğretim üyelerinden başka bir dekan'ın da bulunmuş olması son derece vahim olup bilimsel sahteciliklerin hangi boyuta ulaştığını göstermektedir. Niteliğin ve dünya bilimine olan katkının değil, yayın sayısının öne çıkarıldığı YÖK sistemindeki "kaç yayının var?" anlayışının sonucu olan bu yüz kızartıcı duruma şaşmamak gerekir.
Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitabında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'daki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpriz değildir.
Eğer bir ülkede, bilimsel sapkınlıklar ulusal dergi ve gazetelerimizde sayfa sayfa anlatılır ve yüzlerce öğretim üyesi yaptıkları ortak çağrılarla önlem alınmasını isterken YÖK ve üniversite yöneticileri yalnızca bunları okumakla yetinip seyirci kalıyorlarsa, o ülkedeki bilimsel sahteciliklerin uluslararası bilim dergilerine haber olma boyutuna ulaşması beklenen bir olgudur.
Bilim etiği sorunlarının aşılması en başta etik ve ahlak eğitiminin yaygınlaştırılması olmak üzere, ülkemizdeki tüm öğretim elemanlarının bilim etiğini çiğneyenler ve intihal olaylarını örtbas etmeye çalışanlar karşısında ortak bir anlayışla ve kararlılıkla net bir tavır almasına; ve YÖK, ÜAK, TÜBA, TÜBİTAK ve Üniversite Yönetimlerinin de bir an önce gerekli önlemleri alıp yasal yaptırımları tarafsız ve etkin bir şekilde uygulamalarına bağlıdır.
Yardımcı Profesör Mehmet Ozgur Oktel Bilkent Universitesi, Fizik Bölümü
BİZİMLE "UMALIM Kİ İRANLI FİZİKÇİLER DE TÜRKLER KADAR YETERSİZ OLSUNLAR" DİYE DALGA GEÇİYORLAR
Benim asil calisma konum bu intihal iddia'larinin bulundugu konudan uzak olsa da genel fizik egitimim sebebi ile bu makaleleri okuyabiliyorum. Iddialar ortaya ciktiktan sonra (ODTU icindeki arastirma basladiktan sonra), ben de tarafsiz olarak bu makaleleri gozden gecirdim. Ne yazik ki intihal iddialari dogru, bu insanlar baska 5-10 makaleden karisitirip ekleyerek 'makale gibi' duran dokumanlar ortaya cikartmislar.
Bu dokumanlarin cogu cok da onemli olmayan dergilerde yayinlanmis. Ancak onemli iki dergide de yapilmis yayinlar var.
Bu konuda sizi bilgilendirmek icin su noktalara dikkatinizi cekmek isterim:
1) Bir bilimsel derginin basina gelebilecek en kotu sey yayinladigi bir makaleyi geri cekmek zorunda kalmaktir, hatta dergiler ellerinde oldugu surece yayinladiklari makaleleri geri cekmemek icin ugrasirlar. Ne yazik ki yuksek enerji fiziginin en saygin dergilerinden biri bu isi yapmak zorunda kaldi:
http://www.iop.org/EJ/abstract/1126-6708/2006/12/078
Burada görüleceği uzere, M.Salti, O.Aydogdu ve M. Korunur'un makalesi, 'Intihal yuzunden geri cekilmistir.Yayinladigimiz icin pismaniz!' ibaresi ile geri cekilmis durumda.
Sanirim bu olay bile komplo teorilerinin otesinde yapilan isin ne kadar acikca intihal oldugunu gosteriyor.
2) ODTU'nun sessiz kaldigini soylemek mumkun degil. Bu kotu olayda bizim sevinmemiz gereken bir sey varsa bu olayin ODTU'nun icinden ortaya cikarilmis olmasidir. ODTU'deki hocalar bu makaleleri ArXiv'e bildirdiklerinde aldiklari cevap cok ilginc: 'M. Salti'nin aktivitesinden biz de suphelenmistik, arastirma baslatiyoruz'. Dunya'da gayet kotu duruma dustuk, ancak olayi eger bir de kendi icimizden birileri degil disaridan birileri ortaya cikartsaydi Turkiye'de calisan butun fizikciler intihalci damgasi yerdi. Simdi hic olmazsa Turkiye'de intihalciler ve onlar iclerinde barindirmak istemeyen durust fizikciler var diye dusunuluyor.
Intihal yapan iki ogrencinin ODTU'den uzaklastirildigini da hatirlatmak istiyorum. ODTU tamamen masum degil ama ilk olarak cezayi veren kurulus olmayi basardi.
3) Canakkale Onsekiz Mart Universitesinden intihalle suclanan ogretim uyeleri bir savunma mesaji gondermislerdi bana ve bolumdeki diger arkadaslara. Bu mesajdan sonra ben de kendilerine asagidaki cevabi yazdim, henuz yanit alamadim:
Sayın Yılmaz ve ÇOMÜ nün intihalle suçlanan diger hocaları, Ben Bilkent Üniversitesi Fizik bölümünde yoğun madde fiziği üzerine çalışan bir yardımcı doçentim.Genel Relativite ve kozmoloji ile ilgili bilgim ise Doktora sırasında aldığım bir ders ve dinlediğim konuşmalarla sınırlıdır. Hakkınızdaki intihal iddalarının doğru olup olmaması aslında direk olarak beni ilgilendirmese de intihal iddalarına yazdığınız cevaptan sonra sizlerin makalelerinizi daha yakından inceledim, bu incelememin sonuçlarını hem sizle hem de cevap yazısını gönderdiğiniz bölümümdeki arkadaşlarımla paylaşmak istedim.
Öncelikle verdiğiniz intihal tanımında 'başkasının yaptığı işi kısmen veya tamamen kendisininmiş gibi sunmak' olduğunu hatırlatayım.
İntihalin tanımı ve nelerin intihal sayıldığı pek çok kurumun ve derginin web sitesinde var. Nelerin intihal kapsamına girdiğinin kısa bir tanımını ben de Purdue üniversitesinin web sitesinden aldım: (http://owl.english.purdue.edu/owl/resource/589/02/)
There are some actions that can almost unquestionably be labeled plagiarism. Some of these include *buying, stealing, or borrowing a paper* (including, of course, copying an entire paper or article from the Web); *hiring someone to write your paper* for you; and *copying large sections of text* from a source without quotation marks or proper citation.
Ben grubunuzun hem intihalle suçlanan hem de suçlanmayan yayınlarına baktım, ikisinden de birer örnek vermek istiyorum:
1) I. Yilmaz, A Kucukarslan ve S. Ozder (Arxiv de olmayan, intihalle suçlanmamiş bir makale, grubunuzun bulabildiğim en yeni yayını) International Journal of Modern Physics A Vol. 22, No. 12 (2007) 2283–2291
Bu makale arxiv de olmadığı için maila ekledim. Makalenin cümlelerini google scholar ile aratınca karşıma şunlar çıktı, merak eden herkes bakabilir:
1a) Makalenin ilk paragrafi birebir D. Boyanovsky, H. J. de Vega and D. J. Schwarz, hep-ph/0602002. Altinci sayfanin ilk paragrafinin son yarisi (fig'ure 1'den sonraki ilk paragraf)
1b) Ikinci paragrafin iki cumlesi M. K. Mak and T. Harko gr-qc/0309069 paper'inin ilk paragrafi.
1c) Ikinci paragrafin son cumlesi E. Gourgoulhon, P. Haensel, R. Livine, E. Paluch, S. Bonazzola, and J.-A. Marck astro-ph/9907225 Intoduction'in son cumlesi
1d) Ucuncu paragraf yine grubunuzun baska bir makalesi ile ayni (C. Aktas and I. Yilmaz Gen Relativ Gravit (2007) 39:849)
1e) Equation (1)'den sonraki paragraf bire bir: D. Boyanovsky, H. J. de Vega and D. J. Schwarz, hep-ph/0602002. Section IV'den onceki ikinci paragraf. (14. sayfada)
Bundan sonrasini incelemedim. Sizin 'biraz benziyor' dediğiniz giriş kısmında size ait kaç tane cümle var onu merak ediyorum. Başkalarının makalelerinden paragrafları indirip bir araya koyarak giriş yazdığınızda nasıl oluyor da kendi çözmek istediğiniz 'tamamen orjinal' problemi ortaya koyabiliyorsunuz o da başka bir muamma.
2) Ihsan Yilmaz , Melis Aygun , Sezgin Aygun arXiv:gr-qc/0607104v2 (Bu intihal nedeniyle değil aynı makaleyi bir daha farklı isimle yazdığınız için kaldırılan bir makale)
Bu makalede birşey çok dikkatimi çekti makalenin isimi 'Topological defect solutions in the spherically symmetric space-time admitting conformal motion', genel relativite derslerimden hatırladığım kadarıyla burada topological defectler olarak düşündüklerimiz domain wall'lar ve cosmic stringler. Bu iki obje de klasik alan teorisi ile tanımlanabiliyor yani einstein denklemleri çerçevesinde klasik (quantum olmayan) özellikteler. Ama makalenizde şöyle bir paragraf var: In String Theory, the myriad of particle types is replaced by a single fundamental building block, a 'string'. These strings can be closed, like loops, or open, like a hair. As the string moves through time it traces out a tube or a sheet, according to whether it is closed or open, Furthermore, the string is free to vibrate, and different vibrational modes of the string represent the different particle types, since different modes are seen as different masses or spins
Bu paragraf açıkça string teorinin stringlerinden yani Planck skalasında yaşayan objelerden bahsediyor. Üstelik bunu googleda arayınca http://www.damtp.cam.ac.uk/user/gr/public/qg_ss.html
web sayfasındaki üçüncü paragraf çıkıyor. Burası da Cambridge üniversitesinin halka string teoriyi anlatmak için kurdugu web sitesi. Acı olan makalenize populer web sitesinden indirilmiş paragraf mı koymanız, yoksa cosmic stringler ile string teorideki stringlerin farkını bilmemeniz mi bilemiyorum.
Yoğun maddeci arkadaşlar için bir benzetme yapayım: ben elektronik bant yapısı ile ilgili bir makalemde bir anda 'o da bant bu da bant' diye yara bantlarının özelliklerinden bahsetsem, üstelik bunu da bir hastanenin web sayfasından aynen indirmiş olsam, ne düsünürdünüz? Aynı konuda yazılan introductionların benzediğini mi, yoksa intihal yaparken kantarın topuzunu iyice kaçırdığımı mı?
3) Bir de excessive overlap yüzünden kaldırılan makaleleriniz var. Burada sorun kendinizden intihal yapmak ötesinde bir defa hesap yapıp bunu birden fazla farklı paper olarak yazmış olmanız. Bunu dogrulamak için Hep-th0505013 ve gr-qc0607104 makalelerinizi incelemeye çalıştım: gerçekten de iki makalede de değişik durumlarda charge ve mass hesaplıyosunuz: Ama hep-th0505013teki ana sonuclarınız olan denklemler (42) ve ((45)ten sonrakı numarasız denklem), gr-qc0607104 de tekrar ana sonuclar olan denklem (42)(tekrar (86)) ve (79) olarak verilmiş. Üstelik bu kadar birbirine benzeyen iki makaleden sonra yazılanı önce yazılanına atıf vermiyor.
Aynı bilimsel sonuçları iki ayrı makalede üstelik yazar listesi değişik iki makalede vermenin açıklaması nedir? Sanırım amacınız bilime katkı yapmaktan çıkıp makale yayınlamaya dönmüş, eger başka açıklaması varsa lütfen söyleyin.
Yukarıda yaptığım araştırmayı yapmak yaklaşık 6-7 saatimi aldı, yani bir iş günümü kaybettim. Ama oturup kendi hesaplarımla uğraşsaydım daha iyi olurdu diyemiyorum, hepimizin kafasını meşgul eden intihal suçlamalarıyla ilgili kararımı vermemi sagladı. Bu iddalarla ilgili mutlaka üniversitenizde, YÖK te ve diğer kurumlarda kurullar kurulacak ve sizi baglayıcı kararlar vereceklerdir. Beni bu kararlar çok da ilgilendirmiyor, sonuçta bu bir bilimsel ahlak meselesidir, ve bir insanin davranışlarının kabul edilir olup olmadığı onunla aynı ortamları paylaşan insanlar tarafından değerlendirilir. Bu da konunuzun dışında olan, sizin intihal yapmış veya yapmamış olmanızın etkilemeyeceği bir yardımcı doçentin, sizi
kesinlikle bağlamayacak olan kararı:
Bence Arxiv tarafından hakkınızda ortaya atılan intihal iddaları kesinlikle doğrudur, yaptığınız iş çok makale yayınlıyarak yayın sayınızı haksızca arttırmaya çalışmaktır, bu da açıkca 'bilimsel hırsızlıktır'.
Lütfen savunmalarınızda 'bunu herkes yapıyor', 'bütün Türk fizikçileri suçlanıyor' gibi argümanlarla, Türkiye'de alınteri ile bilime katkıda bulunmaya çalışan insanları kendinizle bir tutmayın.
Kendi işinize göstermediğiniz saygıyı başkalarının işlerine göstermeniz dileğiyle.
4) Bu olayin dunya'da bizi ne kadar utandirdigini anlamaniz acisindan MIT'de bir doktora ogrencisinin burada bir hocamiza yazdigi mektuptan bir alinti yapiyorum. Turkiye'de yeni
kurulan ITAP (International Center for Theoretical and Applied Physics) posterlerinin basina neler geldigini anlatiyor:
Hocam merhaba;
Bu intihal skandali burada sanirim Turkiye`de buldugundan da daha fazla yanki buldu herkes bize bunu sorup duruyor. En acisi ise su; ben bu hazirladigim afisleri burada profesyonel olarak bastirmistim ve fizik bolumune ait bazi yerlere asmistim. Bu yonde bir okul politikasi veya karari olmasa bile ogrenciler indirmisler ve cope atmislar, iki tanesinin ustunde de marker ile yazilmis ve bu aralar surekli yapilan ignelemelerden biri yer aliyordu "umalim ki iranli fizikciler de bu kadar yetersiz olsunlar...", bu tepki belki gereksiz ama anlasilan gercekten intihal sayilabilecek birsey var.
Benzer bir hikayeyi Boston University`de okuyan arkadaslardan da dinledim orada afislerimizi indirmemisler ama ITAP`in dolandirici olabilecegini konusuyorlarmis ve afislerin yanina ve bir tanesinin de tam ustune nature news makalesini koymuslar, bir de ODTU`nun websitesinden snapshot seklinde print-out alip hic bir haber savunma veya yalanlama yok diye boardlara asmislar.
Evet buradakiler cok onyargililar kabul ama boylesi bir yanlisin nerelere kadar uzandigini gostermesi acisindan da onemli. Ben bi kismini topladim posterlerin copten. Cope atilmamis olanlarin da yanina MIT`de de ilgili nature makalesini asmislar ve bizim duyurulara ok cikartmislar.
5) Bu makaleleri inceledikten sonra benim kararimi rahatca verdim: 'Bu makaleler intihal, bunlari yapanlar da bilimsel hirsizdir'. Sanirim uluslararasi kuruluslarda bunu inceleyen insanlar da ayni kaniya vardilar.
Bundan sonra intihal vardir yoktur gibi bir tartismanin benim acimdan cok anlami yok.
Cok anlami olmasa da benim artik tek merak ettigim Turkiye'nin yetkili kurullarinda bu insanlar hakkinda ne gibi kararlar verilecegi. Benim acimdan bu kararlar Turkiye'deki bilimsel sistemin olgunlugunu gosterecek. Eger yeterince olgunsa, bir sonraki konferansa basim biraz daha dik gidecegim; yok degilse calismaya devam ederek olgunlasmasini saglamak icin elimden geleni yapacagim.
Metin Ozdemir HSP PhD Adayı
( Community and Applied Social Psychology Program, Department of Psychology,University of Maryland-Baltimore County, Baltimore)
ODTÜ'DE İKEN BU GİBİ İŞLERİN OLDUĞUNU DUYUYORDUM
Lisans ve yuksek lisansini ODTU`de yapan birisi olarak boylesi bir olayin ortaya cikmasi aslinda beni cok da sasirtmadi. ODTU`de gecirdigim sure zarfinda temel bilimler ve muhendislik alanlarindan pekcok arastirma gorevlisinin hocalari ile yaptiklari yayinlarda cok benzer bir yontem kullandiklarini kendi agizlarindan defalarca dinledim.
Hatta bu yontem tip alaninda da ciddi olarak kullaniliyor. Iyi yazilmis bir makale alinip belirli bolumleri aynen ya da cok az degistirilerek bir yeni makale hazirlaniyor.
Bu tur olaylarin ortaya cikmasinin en onemli nedeni elbette bilim etiginin icsellestirilmemis olmasi. Ancak bunun disinda onemli nedenlerden ikisi de ulkemizdeki dil egitiminin yetersizligi ve bilim uretimi anlayisi.
Ingilizcesi yeterli olamayan kisiler sistemin getirmis oldugu kurallar nedeniyle yabanci dergilerde yayin yapmaya zorlaniyorlar. Ornegin sosyal bilimler alaninda docent olabilmek icin sosyal bilimler atif indeksinde yer alan bir dergide tek yazarli bir makale yayinlama zorunlulugu var. Kimi universiteler bu sistemi bir puanlama sistemi ile daha da ileriye goturuyorlar. Ornegin tek yazarli makaleler daha cok puan alirken, ortak calisma urunu olan makaleler cok daha az puan aliyor ve bu sekilde ogretim uyeleri uzerinde tek basina yayin yapmalari icin bir baski kuruluyor.
Bu sistem hemen akla gelebilecek iki temel sorunu beraberinde uretiyor.
Birincisi, yabanci yayin yapma baskisi nedeniyle arastirmacilarin Turkce yayin yapmalarinin onune geciliyor.
Ornegin Turk Psikoloji Dergisi son derece ciddi calisan bir ekip ile 970`lerden bu yana yayinlanan ve sosyal bilimler atif indeksine girmis bir dergidir. Ancak bu dergide yayin yapmak yerine bilimsel kalite acisindan daha dusuk duzeyde yayinlari kabul edebilen Ingilizce dergileri tercih ediyorlar. Bu nedenle de ulkemizi ilgilendiren konularda Turkce yayin yapilamiyor.
Ogrenciler bilgi edinmek icin arastirma yaptiklarinda Turkce kaynak bulamiyorlar. Uygulamacilar Turkiye`de yapilan arastirmalari temel alip bilgilerini artirmak yerine kulturu ve sitemi farkli ulkelerde yapilmis yayinlari temel alan ceviri kitaplarla bilgi ihtiyaclarini gideriyorlar. Kisacasi kendi ulkemize ozgu bilim uretmiyoruz. Kendi toplumuna faydasi olmayan bir sosyal bilimin bize ne faydasi vardir?
Burada hemen su iddia ortaya atilabilir: "Evrensel bilime katki yapmak.." Evet, kesinlikle katiliyorum ancak dusuk kaliteli dergilerde yayin yapmakla evrensel bilime katki yapmak dusuncesi bir yanilsamadir.
Ayrica ABD`de gecirdigim bunca yilda gordugum su ki bizim gibi ulkelerden arastirmacilar ABD`de basilan dergilerde yayin yapmak icin can atarken ABD`li arastirmacilar bu yayinlara donup bakmiyorlar bile.
Yaptiklari ABD toplumu uzerine arastirma yapmak; dolayisiyla da ABD toplumu uzerine yapilmis arastirmalarin bulgularini kullaniyorlar.
Ikinci ciddi sorun ise ortak calismanin kosteklenmesi. Iyi bilim yapan ulkelerin tamamninda ortak calisma, ekip calismasi, arastirma ekiplerinin kurulmasi ve bu disiplinlerarasi ekipler vasitasi ile "daha kaliteli" arastirmalar yapilmasini tesvik eden bir anlayis var. Bu nedenle cok iyi dergilerde basilan cok iyi arastirmalarin hemen hepsi artik ortak yazarlidir. Turkiye`de ise bu yonelim acik acik kosteklenmektedir. Bu nedenle ozellikle de genc ogretim uyeleri bir an once akademik derecelerini alabilmek icin tek baslarina yayin yapmak cabasi icine giriyorlar. Bu da yeni acilimlari, kalite artisini ve is birligiyle daha iyi isler cikartmayi engelliyor.
Yayin konusundaki Ingilizce yayin yapma baskisinin neden oldugu bir diger durum da kimi genc arastirmacilarin sirf akademik yukselmelerini emniyete almak icin kimi ticari dergilerde yayin yapmalaridir.
Bu dergiler kimi zaman makale basina 500 - 600 dolardan baslayan ucretler aliyor. Son olarak Yeni Zelanda`da basilan bur turden bir derginin iyice ticarilesip bir makale icin 2000 dolara varan ucretler talep ediyor. Rivayet gibi olacak ama bir devlet universitemizden bir yardimci docentin de docentligini alabilmek icin banka kredisi cekerek bu derginin talep ettigi ucreti odedigini uzulerek ogrendim.
Bilim hevesini kirip, bilgi uretmeyi odullendirmek yerine kendi basina gostermelik is yapmayi tesvik eden bir sistem maalesef ulkemizin bilim gelecegini cok ciddi sekteye ugratiyor. ABD`de kendi basina is yapanlari "tek tabanca" diyerek hayiflarken bizim universitelerimizde insanlarin kendi odalarina kapanip yanliz is yapmalari tesvik ediliyor. Bu arada kim bilir su yuzune cikmayan ne bilim hirsizliklari yasaniyor.
Yusuf Altintas, Professor
NSERC-P&WC Industrial Research Chair Professor in Virtual Machining, Manufacturing Automation Laboratory, The University of British Columbia, Department of Mechanical Engineering Vancouver, Kanada
ÖĞRENCİLER İNTİHALİN NE KADAR VAHİM OLDUĞUNUN FARKINDA BİLE DEĞİL
Maalesef "intihal" bilimsel arastirma kulturunun oturmadigi ulkelerde yaygin. Sadece Turkiye'ye mahsus bir olay degil, ama Turkiye'de baska ulkelere gore cok daha yaygin. Daha gecen ay bir Ispanya, bir Brezilya makalelerinin kitabimdan aynen aktarildigini gordum. Ispanyada hemen farkina varip duzelttiler ve benden de ozur dilediler. Brezilyaya ise bu ay sonu davetliyim… Gectigimiz yaz Iran'dan gelenlerin Turkiye'de sundugu 25 makalenin en az 5 tanesinde kitabimdan oldugu gibi kopyalanmis bolumler vardi.
Cocuklar bunun ne kadar vahim oldugunun farkinda bile degildiler, zira tek tek gelip "Hocam, sizin metodlarinizi ogrendik, uyguladik, calisiyor. Bize bir elestiri yapip yol gosterirmisiniz?"
Hocalari ile oturup, "management" degil, biraz da hocalik yapmasini salik verdim ve intihalleri benim eski asistanlarim siraladilar tek tek hocaya. Kisacasi, intihalin ne kadar vahim bir davranis oldugunun bile farkinda degil cocuklar, hocanin da yayinin iceriginden haberi yok. Ustelik, bogazina kadar politikaya batmis hocalarin dogal olarak arastirmaya vakti yok.
1995 yilinda, benden daha az kidemli (Yard. Doc.) bir Kanada'li hoca arkadasla bizim kasabaya geldik. Komsunun damadi bolgesel bir unuversitesinde master yapiyordu. "Ecnebi" hocanin tezdeki Ingilizce'ye bakivermesini istediler… Bizim alanimizda olmayan bir muhendislik dali.
"Tamam once ben bakivereyim" deyip tezi aldim. Tezin birkac sayfasi cok kotu Ingilizce ile yazilmis, ama geri kalani ise sahane bir Ingilizce ile devam etmis. O kadar bariz idi ki kaynaklardan oldugu gibi kopya edildigi. Paragraflarin her biri baska yerden kopayalanip , yan yana dizilmis ve bir ucubet cikmis ortaya. Anlamak icin uzman olmaya da gerek yok.
Cocugu cagirip: " Aslanim, bu tez tamamen kopya. Sen bunu yeniden yaz, ben yine okuyevereyim bana gonderirsen. Boyle tez calismasi olmaz. Ustelik ben bir arastirma falan da gormedim bu tezde."
Cevap: " Abi, tum tezler boyle, zaten hocam da kabul etti! Benimkinden daha kotuleri de var, sen neye benimkine taktin?"
"Ama bu tez senin adina basilacak. Hocan gorevini yapmamis, fakat tez senin. Sen bu tezi boyle veremezsin. "
"Sen karisma abi, versene arkadasina okusun!"
Gonderdim cocugu bir suru nasihatle, yakinim olan egitimsiz kayinpederi ve kayinvaldesi bana kirildilar.
Bir ogrenci intihal yapiyorsa, mutlaka sorumlusu hocasidir. Asistaninin yaptigi ve yazdigi seylerden haberi olmayan ama onaylayan kisiye nasil hoca denebilir ?
YOK sisteminin koklu bir degisiklige ugramasi gerekli. Aslinda siyasiler kanca atmasa, her unuversitenin ozerk ve kendi kendini denetlemesi, hem kaliteyi hem de bilimsel verimi artirir. Fakat Turkiye gercekleri, hukumetlerin begenmedigi rektorleri hapishanelerde surundurmesi, bazi rektorlerin de siyasi parti liderleri gibi davranmasi, rektor secimlerinin akademik yonetim tecrubesi ve bilimsel basari bazinda degil de „secim vaatleri" ile yapilmasi, sistemi daha da batakliga gomuyor.
Akademik calismalari zayif olan hocalar iki siniftir:
-„Benim kapasitem bu kadar, daha iyisi elimden gelmiyor" deyip onurlu durus sergilemek
- Ikinci kesim de intihal, kayirma/kayrilma, asistanlarinin veya daha genc hocalarin sirtindan, politik ayak oyinlari ile yukselen gurup.
Türkiye ikinci guruptan hocalarin hegemonyasinda batakliga dogru yurumekte. Bu gurup ayni zamanda tam akademisyenleri de unuversitelerden, hatta ulkeden kacirmak icin her yolu denemekteler.
Kanada unuversitelerinin yapilanmasini, ve Turkiye ile bildigim kadari ile karsilastiran makalelerim asagida gorulebilir. (http://www.kanadainfo.com/yazarlar/yusuf/giris_yusuf.asp)
Turkiye unuversiteleri devamli geriye dogru dortnala kosmakta. Unuversiteler bilimsel ozerklik icinde, akademik basarinin olcumleri oturtulmadikca cokus devam edecektir. Akademik yayin yapip elestiri suzgecinden gecmemis hocalarin profesor-dekan-rektor oldugu, intihalcilerin basbakan yardimcisi oldugu bir siyasi ortamda unuversiteleri duzeltmek cok zor.
Adı bende saklı bir doçent
YABANCI DİL BİLMEYENLERİ YABANCI DERGİLERDE NASIL MAKALE YAYINLIYOR?
Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS) den yeterli derece alamayan, ancak saygın (uluslarası) dergilerde 15-20 uluslararası makalesi çıkan çok sayıda bilim insanı var Türkiye'de.
Hep birlikte bir illüzyonun içinde oynuyoruz, bazen bizi kendimize getiren bir kaç uyarı alıyoruz o kadar. Madem bu konuda hassasız o halde tıp alanındaki, kimya alanındaki uluslararası makaleleri mercek altına alalım (ziraat da buna dahil). (Lütfen her yıl doçentlik sınavlarına müracaat edenler ve doçent olanların alanlarına göre dağılımına bakınız.)
Yüksek öğretim sadece öğretim üyesi yetiştirmek değil, uluslararası alanda tanınmış, gerçekten ölçü alınabilecek bilimsel yayınları çıkartabilmeyi de içermelidir. Citation indekse (her nasılsa) girebilmiş dergilerdeki denetleyemediğimiz bir yayın sistemine bu işi havale edersek, bu tür manzarlarla daha çok karşılaşırız.
20 Eylül 2007
Metin Münir - ODTÜ Rektörü Akbulut'un intihal konusundaki mektubu
Sayın Münir,
Nature dergisindeki intihal ile ilgili yazınız için teşekkür ederim. Ancak verdiğiniz bazı bilgiler çok sağlıklı değildir.
Rektörlük olarak 15 Ocak 2007'de Fizik Bölüm Başkanlığı ve Etik Komitesi'nin bilgilendirmesi ile incelemeyi başlattık. 18 Ocak 2007 tarihinde Etik Komisyonu ilk toplantısını yaptı ve 22 Şubat 2007 tarihinde jüri üyelerine dosya iletildi ve karar intihal olarak 15 Mart 2007 tarihinde kesinleşti. Öğrenciler hakkında 16 Nisan 2007 tarihinde disiplin soruşturması açtık ve iki dönem uzaklaştırma cezası verdik (12 Temmuz 2007).
JHEP'in (Journal of High Energy Physics) editörlerine 20 ve 22 Mart 2007 tarihlerinde intihal olayını Rektör olarak bizzat ben yazıyla bildirdim. Daha sonra arşiv editörü ekte gönderdiğim makaleyi yayımladı. Görüleceği gibi, Etik Kurulu'nun kararına dayanan intihal uyarısını bizzat ODTÜ Rektörü'nün yaptığı makalede vurgulanmaktadır.
Ancak Nature dergisinde çıkan yazıda ODTÜ yönetimi olarak tespit ve uyarı yaptığımız ve olayı ortaya çıkardığımız maalesef belirtilmemiştir. Sanırım siz de bu nedenle beni göreve davet etmektesiniz.
Ben görevimi Nature dergisindeki makaleden aylar önce yaptım, soruşturma açıp öğrencilerin doktora programından çıkarılmalarını sağladım.
YÖK, TÜBİTAK ve Mersin Üniversitesi Rektörlüğü'ne 16 Nisan 2007 tarihli yazıları yazıp bilgilendirdim.
Ayrıca, ilk yazınızın çıktığı gün Anadolu Ajansı'na ekte kopyasını gönderdiğim 13 Eylül 2007 tarihli detaylı bir açıklama yapmıştım. Ancak, maalesef ikinci yazınızda da ODTÜ Rektörlüğü'nü hiçbir şey yapmamış gibi göstermektesiniz.
Gerekli açıklamayı yapacağınız umuduyla konuya gösterdiğiniz hassasiyete teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Ural Akbulut
Rektör
Nature dergisindeki intihal ile ilgili yazınız için teşekkür ederim. Ancak verdiğiniz bazı bilgiler çok sağlıklı değildir.
Rektörlük olarak 15 Ocak 2007'de Fizik Bölüm Başkanlığı ve Etik Komitesi'nin bilgilendirmesi ile incelemeyi başlattık. 18 Ocak 2007 tarihinde Etik Komisyonu ilk toplantısını yaptı ve 22 Şubat 2007 tarihinde jüri üyelerine dosya iletildi ve karar intihal olarak 15 Mart 2007 tarihinde kesinleşti. Öğrenciler hakkında 16 Nisan 2007 tarihinde disiplin soruşturması açtık ve iki dönem uzaklaştırma cezası verdik (12 Temmuz 2007).
JHEP'in (Journal of High Energy Physics) editörlerine 20 ve 22 Mart 2007 tarihlerinde intihal olayını Rektör olarak bizzat ben yazıyla bildirdim. Daha sonra arşiv editörü ekte gönderdiğim makaleyi yayımladı. Görüleceği gibi, Etik Kurulu'nun kararına dayanan intihal uyarısını bizzat ODTÜ Rektörü'nün yaptığı makalede vurgulanmaktadır.
Ancak Nature dergisinde çıkan yazıda ODTÜ yönetimi olarak tespit ve uyarı yaptığımız ve olayı ortaya çıkardığımız maalesef belirtilmemiştir. Sanırım siz de bu nedenle beni göreve davet etmektesiniz.
Ben görevimi Nature dergisindeki makaleden aylar önce yaptım, soruşturma açıp öğrencilerin doktora programından çıkarılmalarını sağladım.
YÖK, TÜBİTAK ve Mersin Üniversitesi Rektörlüğü'ne 16 Nisan 2007 tarihli yazıları yazıp bilgilendirdim.
Ayrıca, ilk yazınızın çıktığı gün Anadolu Ajansı'na ekte kopyasını gönderdiğim 13 Eylül 2007 tarihli detaylı bir açıklama yapmıştım. Ancak, maalesef ikinci yazınızda da ODTÜ Rektörlüğü'nü hiçbir şey yapmamış gibi göstermektesiniz.
Gerekli açıklamayı yapacağınız umuduyla konuya gösterdiğiniz hassasiyete teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Ural Akbulut
Rektör
19 Eylül 2007
Metin Münir - YÖK intihal konusunda yaz uykusundan uyanıyor mu?
Yüksek Öğretim Kurumu YÖK Disiplin Kurulu cuma günü 14 akademisyenin "çalıntı" suçlamasıyla uluslararası yayınlardan kaldırılan fizik yazılarıyla ilgili skandalı görüşmek üzere toplanıyor.
YÖK'ü her şeyle suçlayabilirsiniz ama bu konuda müthiş bir acelecilikle davranmakla suçlayamazsınız. Kurum konudan en az beş aydan beri haberdardı.
YÖK'ü her şeyle suçlayabilirsiniz ama bu konuda müthiş bir acelecilikle davranmakla suçlayamazsınız. Kurum konudan en az beş aydan beri haberdardı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü Profesör Ural Akbulut geçtiğimiz nisan ayında YÖK'e mektup yazarak iki doktora öğrencisinin intihal yaptığını haber verdi. *
Bilahare, intihal iddialarının sadece bu iki ODTÜ doktora öğrencisine inhisar etmediği anlaşıldı. Çalıntı oldukları için makaleleri uluslararası yayınlardan kaldırılanlar arasında 18 Mart, Dicle ve Mersin üniversitelerinden 12 dekan, profesör, doçent ve doktora öğrencisi vardı.
Nature adlı dünyaca ünlü bilim dergisi bu ay başında konuya yer verince uluslararası bilim camiasında olaydan haberdar olmayan kimse kalmadı.
Aldığım haberlere göre ABD'de fizik okuyan öğrencilerimizle üniversitelerde dalga geçiliyormuş.
Bilim dünyasında meydana gelmiş en büyük intihal olayının arkasında Türk akademisyenlerin olması ne yazık ki ülkemizde fazla bir tepki uyandırmadı.
Bu üniversitelerimiz ve onların düzenleyici kurumu olan YÖK adına çok acı, hatta utanç verici bir durum.
Galiba halk nasıl politikacıların ve bürokratların rüşvet almasını kanıksadıysa, üniversitelerde başkalarının araştırmalarından çalınan cümlelerle makale veya tez yazılması da normal karşılanıyor.
Süzgeç sistemi kurulmalı
Bunun için YÖK'ün olayın ortaya dokuz ay sonra olsa da kıpırdanmaya başlamasına şükretmemiz gerekir.
"Bu skandalın başlıca nedeni yöneticilerin şimdiye kadar ortaya çıkarılan bilimsel sahtecilikler karşısındaki örtbas etme tutkuları, kayırmacılık ve eğitimsizliktir" diyor Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Profesör Kayhan Kantarlı.
"İntihalcileri görmezden gelen, taraflı davranan ve uyarılara kulak asmayan YÖK ve üniversite rektörlerinin Bilim Etiği'ni ciddiye almayan tutumları uluslararası yayınların evrensel değerini de tartışmalı hale getirmiştir.
"Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitabında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'daki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpriz değildir."
Bu acı olaydan kazançlı çıkabiliriz. Eğer YÖK ve üniversiteler, hiç olmazsa ODTÜ gibi köklü kurumlar, eser çalma ve kopyacılığa karşı sağlam tutum alırlar ve tekrarlanmasını önlemek için bir süzgeç sistemi kurarlarsa.
Yoksa çok mu saf ve iyimserim?
Yarın ODTÜ rektörünün mektubunu yayımlayacağım.
>>>
Bilahare, intihal iddialarının sadece bu iki ODTÜ doktora öğrencisine inhisar etmediği anlaşıldı. Çalıntı oldukları için makaleleri uluslararası yayınlardan kaldırılanlar arasında 18 Mart, Dicle ve Mersin üniversitelerinden 12 dekan, profesör, doçent ve doktora öğrencisi vardı.
Nature adlı dünyaca ünlü bilim dergisi bu ay başında konuya yer verince uluslararası bilim camiasında olaydan haberdar olmayan kimse kalmadı.
Aldığım haberlere göre ABD'de fizik okuyan öğrencilerimizle üniversitelerde dalga geçiliyormuş.
Bilim dünyasında meydana gelmiş en büyük intihal olayının arkasında Türk akademisyenlerin olması ne yazık ki ülkemizde fazla bir tepki uyandırmadı.
Bu üniversitelerimiz ve onların düzenleyici kurumu olan YÖK adına çok acı, hatta utanç verici bir durum.
Galiba halk nasıl politikacıların ve bürokratların rüşvet almasını kanıksadıysa, üniversitelerde başkalarının araştırmalarından çalınan cümlelerle makale veya tez yazılması da normal karşılanıyor.
Süzgeç sistemi kurulmalı
Bunun için YÖK'ün olayın ortaya dokuz ay sonra olsa da kıpırdanmaya başlamasına şükretmemiz gerekir.
"Bu skandalın başlıca nedeni yöneticilerin şimdiye kadar ortaya çıkarılan bilimsel sahtecilikler karşısındaki örtbas etme tutkuları, kayırmacılık ve eğitimsizliktir" diyor Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümü öğretim üyesi Profesör Kayhan Kantarlı.
"İntihalcileri görmezden gelen, taraflı davranan ve uyarılara kulak asmayan YÖK ve üniversite rektörlerinin Bilim Etiği'ni ciddiye almayan tutumları uluslararası yayınların evrensel değerini de tartışmalı hale getirmiştir.
"Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitabında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'daki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpriz değildir."
Bu acı olaydan kazançlı çıkabiliriz. Eğer YÖK ve üniversiteler, hiç olmazsa ODTÜ gibi köklü kurumlar, eser çalma ve kopyacılığa karşı sağlam tutum alırlar ve tekrarlanmasını önlemek için bir süzgeç sistemi kurarlarsa.
Yoksa çok mu saf ve iyimserim?
Yarın ODTÜ rektörünün mektubunu yayımlayacağım.
>>>
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?
.....................................................................
...
...
...
* Rastgele Yazılar
.