NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

30 Eylül 2007

Uyutulmaya Çalışılan Gençlik...(Yürüyüş)

BİLİM HIRSIZLIĞI, İNTİHAL, ANTİ-DEMOKRATİK UYGULAMALAR KISKACINDAKİ ÜNİVERSİTELER; VE SAHTE LAİK ANTİ-LAİK TARTIŞMALARI İLE UYUTULMAYA ÇALIŞILAN GENÇLİK...

AKP iktidarının yeni iktidar dönemi icraatlarının başına "sivil bir anayasa" yapmayı koyarak bunu kamuoyunda tartışmaya açmasından bu yana üniversitelerle-AKP iktidarı arasında suni bir tartışma başladı. Özellikle üniversitelerde inanç özgürlüğü kapsamında darlaştırılan ve darlaştırıldığı kadar da kısırlaştırılan bir tartışma YÖK, AKP iktidarı, Cumhurbaşkanı arasında sürüp gidiyor. Temelini üniversitelerde kimin söz sahibi olacağının belirlenmesi – siz onu ranttan büyük payı kimin alacağının belirlenmesi olarak okuyun - olan bu çıkar çatışması özellikle türban konusunda tıkanmış durumda.>>>

28 Eylül 2007

Metin Münir -

R. Serpkenci, Ph.D.
Toronto - Kanada
BAKİ AKKUŞ'UN TALİHSİZ DEMECİ

Türk Fizik Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Baki Akkuş'un sutununuzda gecen, "[15 fizikçinin] intihal yaptıkları iddiaları � doğru ise intihali gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor(uz)" sozleri kanimca son derece talihsiz ve yadirganabilecek bir ifade.Bu konuyla ilgili cesitli kanal ve kaynaklarda biriken ve internet araciligiyla son derece kolay ulasilabilen dokumanlar topluca veya orneklenerek incelendiginde, burada tartismaya hic bir sekilde acik olamayacak intihal(ler) yapildigi kesin. Bu incelemeyi yapmak icinde gerekli olan iyi bir Ingilizce bilgisi, 3-5 saat, ve gercek anlamda "akademik" bir dusunce yapisi.Sayin Akkuş'un ve/veya Türk Fizik Derneği'nin konuya yakinliklari ve konumlari itibariyle boyle bir incelemeyi yapmis ve bu konuyla ilgili hic bir tereddute yer birakmayacak bir aciklama ile kamu oyuna ulasmis olmalari kanimca daha uygun olurdu.Bu konuyla ilgili "karar merci" olarak devamli YOK'un gosterilmesi, durumu disaridan izleyen akademisyenler icin garip bir durumu daha da garip bir hale getirmektedir. Bu konuyla ilgili veya ilgilenen binlerce akademisyen konuyu kendileri ve kolayca inceleyerek kararlarini zaten vermislerdir.YOK'un ileri tarihlerde konuyla ilgili verebilecegi "burada intihal vardir" karari, "geciken adalet adalet degildir" kavramindan hareketle zaten fazlaca bir deger tasimayacaktir. (Ancak YOK'un inceleme ve karar verme ivmesi, Turk akademik dunyasinin calisma tarzini orneklemesi acisindan son derece talihsiz bir baska goruntu olusturmaktadir). Bundan daha kara bir goruntu olasi ise, oda YOK'un ileri tarihlerde konuyla ilgili verebilecegi "burada intihal yoktur" kararidir!Sonuc olarak, kanimca bu konu, gercek anlamda akademik bir kultur yapisi icinde yetismis ve gerekli incelemeyi yapma olanagi bulmus (Turkiye icinde ve disindaki) tum dusunurler icin kapanmistir. Bu acidan, YOK ve/veya konuyla ilgili diger akademik birimlerin bu konuyla ilgili verecekleri herhangi bir kararin--en azindan Turkiye disindaki akademik dunya acisindan, ve bu gec saatten sonra, hic bir degeri olmayacagi kanisindayim.

Seval Çetin
SEN DE Mİ BRUTUS?
Siz de mi işin peşini bırakıyorsunuz? Tam da basından da bu konuda duyarlı bir yazar çıktı nihayet derken... Ama haklısınız da bu çürümüş sistemde istediğiniz kadar yazın çizin hani YÖK ten bir tepki? Neyi düzeltebiliriz ki, sisteme uymayı denemek belki daha akıllıca vicdanı bir kenara bırakıp. Çal- yayın yap ve prof ol. Sistem dürüstü sadece cezalandırıyor.


Prof. Dr. Engin MERİÇ
İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyelerinden
GÖRECEKSİNİZ BU OLAY DA SÜMEN ALTI EDİLECEK
Milliyet Gazetesi'ndeki yazılarınızı T. C. Üniversitelerine Emekli Sandığı kayıtlarına göre tam 44 yıl hizmet vermiş ve usulsüzlüklerle yıllarca savaşmış, "İstanbul Üniversitesi'ndeki bir Profesörlük Kadarosu'na YÖK'e karşı Danıştay Kararı ile atanamış bir öğretim üyesi olarak" büyük bir zevk ile okudum. Bahsettiğiniz konular hiçte yeni değil. Bildiklerimi sayfalara dökerek size iletmem ise hiç mümkün değil. Çünkü bunları yazmak günlere mal olur.
16 Eylül'de yazmış olduğunuz birinci yazınızda ODTÜ, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve Mersin Üniversitesi gibi 4 üniversitede görevli, Dekan, Profesör, Doçent, Yardımcı Doçent, Öğretim Görevlisi ve Doktora Öğrencisi olan 14 kişinin bilimsel hırsızlıkla suçlandığına değiniyorsunuz. Keza YÖK ile bu kişilerin bağlı oldukları üniversitelerin harekete geçmeleri gerektiğini belirtiyorsunuz. Bunu takiben yazdığınız ikinci yazınızda ise YÖK Disiplin Kurulu'nun bu konuları incelemek üzere toplanacağına değiniyorsunuz. Tahmin ederimki toplantı yapıldı ve üzerinden yaklaşık 10 gün geçti. Ben şahsen bu konuyla ilgili olarak bu kişilere bir ceza önerildiği veya verildiğine dair herhangi bir haber duymadım.Geçmiş yıllarda bu ve benzeri olaylar oldukça fazla sayıda gerçekleşti. Çalışmalarının kopyalandığı konusunda bazı araştırıcıların mahkemeye başvurduğunu yine gazetelerden öğrendik. Keza Anadolu'daki bazı üniversitelerde benzer konulardaki başvurular hep neticesiz kaldı. Özellikle bazı kişilerin, bu gibi olaylar zaman aşımına uğradı diyip keyifle ortalarda dolaşması çevrelerinde epeyce konu oldu. Ne yazıkki bu gibiler halen Doçentlik ve Profesörlük Jürilerine girebiliyor, Doktora ve Yüksek Lisans Tezi yürütebiliyor ve bu konulardaki jürilerde görev alabiliyorlar. Durumu siz düşünün artık.Dediğim gibi 44 yıllık üniversite yaşamımda ve emekli olduktan sonra geçen sürede bu gibi nedenlerden ötürü herhangi bir öğretim üyesinin şu veya bu şekilde ceza aldığını, hele üniversite ile ilişkisinin kesildiğini hiç duymadım. 19 Eylül tarihli yazınızda değindiğiniz gibi "Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitaplarında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'deki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpiriz değildir" diyorsunuz.Bakın göreceksiniz bu olayda geçmişte olduğu gibi yine sümen altı edilecek, durumu örnek olarak gören genç nesil yine önümüzdeki yıllarda bu gibi olayları tekrarlamaktan hiç çekinmiyecektir. Günümüze kadar ve günümüzde bu gibi olaylar herhangi bir şekilde cezalandırılmadığından, gelecek nesillerde de birçok kişi benzeri durumları korkusuzca tekrarlayacaktır.

mmunir@milliyet.com.tr

Prof. Dr. Metin Balcı - Etik dışı davranışlar ve doçentlik sınavı (CBT)


Doçentlik müracaatı yayın sayısına endekslendiğinden dolayı, adaylarının önemli bir kısmı etki değeri çok düşük dergileri tercih etmekte. Bu dergilerde yayımlanan makalelerin kalitesi tartışılır. Çoğunda ciddi bir hakem araştırması yok. Son yıllarda doçentliğe müracaat eden adayların, etki değeri oldukça düşük olan Asian Journal of Chemistry dergisinde yayın yaptıkları dikkati çekiyor. Bu Hint dergisinde yayın yapmak için, yazarların tümü bu dergiye abone olmak zorunda. Ayrıca yayınlanan her sayfa için de 25 dolar ödemek gerekiyor. 2006 yılında bu dergide yayımlanan makalelerin %20'si Türkiye'dendi, bu sayı her yıl ikiye katlanmakta. Hangi ciddi dergi yayın için yazarların dergiye aboneliği koşulunu öne sürer? Prof. Dr. Metin Balcı,
TÜBA Asli Üyesi, ODTÜ Kimya Bölümü öğretim Üyesi, mbalci@metu.edu.tr
Uluslararası dergilerde yayın yapma kültürü üniversitelerimizde seksenli yılların ortalarında başladı ve yayın sayısı her geçen yıl belli bir oranda arttı. Bu artışlarla Türkiye, yayın sıralamasında dünyada 45. sıralardan 19. sıraya yülseldi. Üniversitelerimizin ürettiği bilimsel makale artışını yıllarca büyük bir heyecanla takip ettik. Türkiye'nin dünyadaki konumunu, üniversitelerimizin bulunduğu yeri, bölümleri vs. hep rakamlarla kıyaslamaya çalıştık. Yükseltilmeler, atamalar, üniversitelerimizde belli kıstaslara göre elde edilen rakamlara endekslendi.
İlk zamanlarda, bu yayın sayılarının artışının beraberinde getirdiği sorunlar çok dikkat çekmedi. Üniversitelerimiz bütün kapasitelerini maksimum seviyede kullandı ve son 3 yıldır Türkiye adresli yayın sayılarında artık bir artışın gözlenmediği hatta makale sayısında bir gerilemenin olduğu dikkat çekmektedir (Tablo 1).
Son yıllarda, makale sayılarındaki artışı bir tarafa bırakarak kalitenin artırılması tartışılmaya başlandı. Bu da sağlıklı gelişmenin bir sonucuydu. Ancak, bu makalelerin yayınlanması esnasında başvurulan etik dışı davranışların artması da gözardı edilemezdi. Etik dışı davranışlar, önlenmediği takdirde, Türk Bilim camiasına uzun vadede büyük zararlar verecek ve Türk Bilim insanlarının uluslararası dergilerde makale yayımlamasını daha da zorlaştıracaktır.

6 Eylül 2007 tarihinde yayımlanan Nature (Dünyanın en saygın dergilerinden birisi) dergisinde Türk fizikçileri ile ilgili intihalin dünya kamuoyuna duyurulması Türk bilim camiasını küçük düşüren ve telafisi çok zor bir olaydır.1 Gelişmeleri, yeterli derecede basında yazıldığından dolayı, detaylı olarak açıklamayacağım.
Türk fizikçileri tarafından arXiv dergisinde yayınlanan 67 makale, dergi tarafından geri çekildi. Bu olaydan elbette ki, yazarlar birinci derecede sorumludurlar. 67 makalenin yayımlanması esnasında bu makalelerin hiç birisinin dikkat çekmemesi de tartışılması gereken noktalardan birisidir. Dergi editörlerinin de sorgulanması gerekmektedir. Bunların yanı sıra bu olaya müdahil olan 16 kişinin bulundukları bölümlerin yöneticileri de bu olaydan sorumludurlar. Özellikle yeterlik sınavını henüz vermemiş 2 doktora öğrencisinin 2-3 yıl içerisinde birinin 40 diğerinin 26 yayım yapması ve bu olayın daha önce tesbit edilip ortaya çıkarılmaması da düşündürücüdür.

İNTİHAL OLAYI
Türk bilim camiasını burada kurtaran veya kurtaracak tek müspet gelişme, intihalin bizzat Türk fizikçileri tarafından ortaya çıkarılmış olmasıdır. Nature dergisinde yayınlanan makalede, İtalya'nın Trieste şehrinde bulunan Uluslararası Teorik Fizik Merkezinin Başkanı Prof. Dr. Katepalli Sreenivasan, bazı ülkelerin kültürlerinde bilimsel aşırmaların çok da kötü algılanmadığını ileri sürerek, bu ülkeleri aşağılamaktadır. Halbuki, bu olayın Türk fizikçileri tarafından ortaya çıkarılmış olması, Türkiye'de intihal girişiminde bulunan kişilerin olduğu gibi, benzeri davranışlara şiddetle karşı olan duyarlı bilim insanlarının da var olduğunu göstermektedir. Türkiye'nin şu anda acilen yapması gerekli olan iş, ilgili kurum veya kurumların Nature dergisine cevabi yazı ve yazıları göndermeleri olacaktır.
İntihal olaylarının üzerine giderken, bundan sonra benzeri olayların yaşanmasını engellemek için, kişileri bu yollara sevkeden nedenlerin de araştırılması gerekmektedir. Geçen yıl yayımlamış olduğum bir makalede, 2 Türkiye'de doçentlik sınav sisteminin zamanın koşullarına cevap vermediğini ve acilen revize edilmesi gerektiğini yazmıştım. Bugün uygulanan doçentlik yükseltilme kriterlerinin, bazı kişileri etik dışı davranışlara doğru ittiğine inanmaktayım.
Doçentlik sınavına müracaat etmek için adayların doktora sonrası belli bir sayıda makale yayınlanmaları gerekmektedir. Başlangıçta bu belki çok iyi niyetli düşünülmüştü. Fakat zamanla bunun artık ciddi bir şekilde istismar edildiğini ve kişilerin etki değeri son derece düşük dergilere makalelerini gönderek kritik eşik sayısını aşarak doçent olmak için çaba gösterdikerini ve bazılarının da intihal olaylarına ciddi bir şekilde karıştıklarını izlemekteyiz.

YENİ ÜNİVERSİTE AÇILMASI
Türkiye'de üniversite kapasitelerinin yeterli olmadığı bilinen bir gerçektir. Bu nedenle sürekli olarak ilkokul açar gibi yeni üniversiteler açılmaktadır. Üniversite açılmasında, ilk aşamada ilgili yörelerden gelecek olan oylar dikkate alındığı için, yeterli altyapı oluşturulmadan üniversite açılmasına karar verilmektedir.
İyi yetişmeden akademik ünvanlara sahip olmuş kişilerin bu üniversitelere atanması sonucu bu akademisyenlerin ve bunların yetiştirecekleri elemanların üniversitelerde uzun vadede yapacakları tahribat tahmin edilememektedir.
Kurulan bir üniversitede eğer yeni bir bölüm açılacaksa (Fen, mühendislik v.s gibi dallarda) o bölüm için gerekli minimum altyapı, laboratuvar, teçhizat olmadan o bölümün açılmasına YÖK'ün müsaade etmemesi gerekir. Altyapısı tamamlanmamış bir üniversitenin herhangi bir bölümüne Yrd. Doçent olarak atanan kişiler, kariyerlerinde yükselebilmeleri için, aynı yönetmeliklere tabi olduklarından dolayı, yayın yapmak mecburiyetindedirler. Bu kişilerinden bazıları, çok zor şartlarda görev yaptıklarından dolayı, yayın yapmak için etik dışı davranışlar içerisinde bulunabilirler.
Doçentlik müracaatı yayın sayısına endekslendiğinden dolayı, adaylarının önemli bir kısmı etki değeri çok düşük dergileri tercih etmektedirler. Bu dergilerde yayımlanan makalelerin kalitesi tartışılır. Bu dergilerin çoğunda ciddi bir hakem araştırması yoktur.
Konu ile ilgili olarak, kendi sahamdan iki örnek vermek istiyorum. Diğer sahalarda da benzer durumların olduğundan hiç şüphem yok. Son yıllarda doçentliğe müraccat eden adayların, etki değeri oldukça düşük olan Asian Journal of Chemistry dergisinde yayım yaptıkları dikkati çekmektedir.
Hindistan'da çıkarılan bu dergide yayın yapmak için, yazarların tümünün bu dergiye abone olmaları şarttır (Yıllık abone ücreti kişi başına 150 $'dır). Ayrıca yayınlanan her sayfa için de 25 $ ödemek gerekiyor. 2006 yılında bu dergide yayımlanan makalelerin %20'si Türkiye adresli olmakla beraber bu sayı her yıl ikiye katlanmaktadır (Tablo 2) . Hangi ciddi dergi yayın için yazarların dergiye aboneliği koşulunu öne sürer?

Türkiye adresli yayımların sürekli arttığı bir diğer dergi ise elektronik ortamda yayınlanan Acta Crystallographica Section E dergisidir (Tablo 3). Bazı adayların dosyaları, neredeyse yalnız bu dergide yayımlanan makalelerden oluşmaktadır. Makaleler, kristal yapıda olan bir kimyasal bileşiğin X-ışınları (Röntgen-ışınları) yöntemiyle belirlenmiş olan üç boyutlu yapısını içerir.
X-ışınları analizi ne zaman uygulanır?
1. Eğer bir bileşiğin yapısı tüm spektroskopik yöntemlerin uygulanması sonucunda belirlenemiyorsa ve bileşik tek kristal oluşturabiliyorsa, yapı analizi için başvurulacak son yöntem X-ışınları analizidir.
2. Bir bileşiğin yapısı bilinir. Eğer, bileşiğin atomları arasındaki bağ uzunlukları, bağ açıları, torsiyon açıları, v.s. gibi fiziksel parametrelerine ihtiyaç duyulursa X-ışınları analizi yapılır ve elde edilen bu parametrelerden yeni teoriler üretilir.
Türkiye'de bulunan 5 adet tek kristal X-ışını cihazı (Hacettepe, Samsun, Kırıkkale, İstanbul ve Erzurum) genelde fizikçiler tarafından çalıştırılmakta ve kimyacıların sentezlediği bileşikler analiz edilmektedir. Bu cihazlarla analiz edilen bileşiklerin %90'nı (belki daha fazlası) yukarıda bahsettiğim 2 kritere de uymamaktadır.
Genel olarak yapıları daha önce başka dergilerde yayımlanmış bileşiklerin 3 boyutlu yapı analizleri elde edilmekte ve yayına sunulmaktadır. Bir bileşiğin analizi ve yayına hazırlanması yaklaşık olarak (iyi bir kristal varsa) 2 günde tamamlanabilmektedir. Istanbul Üniversitesi böyle bir analizi 730 YTL karşılığında rutin olarak zaten yapmaktadır.
Burada yapılan analizlerin çoğunda asıl amaç, bilimsel araştırmadan ziyade yayın üretmek ve dosyaya koymaktır. Yapılan bu çalışmaların çoğunun bilime hiç bir katkısı yoktur. Eğer yeni bir bileşiğin yapısı analiz edilir ve sonuçlar da bileşiğin kimyası ile birlikte bir kimya dergisinde yayınlanırsa bu çalışmalar elbette önemlidir. Ülkemizde maalesef bazı kişiler, bilim taşeronları, üniversitelerden analizi yapılacak bileşikleri temin etmekte ve onları analizin yapılacağı yerlere ulaştırmaktadırlar. Böylece taşeron görevi yapanların da isimleri yayına girmektedir. Bu nedenle, iki günde tamamlanan bir çalışmada yazar sayısı 10'a kadar çıkmaktadır.
Benzer konumda olan dergi sayısını daha da artırmak mümkündür. Yayın sayısını belli bir düzeye getirmek için bu ve benzeri davranış içerisine olanların başvurdukları yöntem de etik kuralları ile bağdaşmamaktadır. Bu tür makalelerden oluşan dosyalar hocalarımız tarafından incelendiği zaman, bazı hocalar bu makaleleri dikkate almakta ve bu dosyaları geri çevirme cesaretini maalesef gösterememektedirler.

YAPILMASI GEREKENLER
Türkiye'de etik kurallarının benimsenmesi ve adayların doçentlik sınavlarında daha objektif değerlendirilebilmesi için doçentlik yükseltilmelerinde aşağıdaki hususların ciddi bir şekilde dikkate alınması gerekmektedir.
1. Belli kriterleri sağlamayan profesörler doçentlik jürilerine alınmamalı
2. Her anabilim dalında geniş tabanlı (7-8 kişi) tek bir jürinin oluşturulmalı ve her 2 yılda 1-2 üye değiştirilmeli
3. Jüri belli bir yerde gerekirse 1 hafta boyunca toplanmalı
4. Eserler hakkında karar jüri tarafından ortak verilmeli
5. Müracaat için şu kadar yayın v.s. gibi rakamların kaldırılmalı
6. Doktora sonrası bağımsız özgün yayın (kişinin öğrencisi ile olabilir) aranmalı, öğrenci yetiştirmeli, ders vermeli
7. Kriterler, kendini kanıtlamış kişilerden oluşan jüri üyelerinin kafasında ve vicdanındadır.
8. Aday eser aşamasında başarısız olursa, jüri kendisine neler yapması gerektiğini söyler ve böylece aday her altı ayda tekrar tekrar müracaat etmez.
Bu kriterle uygulandığı zaman belki kişiler etik dışı davranışlardan biraz daha uzak durmaya çalışacaklardır.

Kaynaklar
1. Geoff Brumfiel, Turkish physicists face accusations of plagiarism Nature 449, 8, 2007
2. Metin Balcı, Akademik Yükseltilmeler ve Atamalar, Cumhuriyet Bilim ve Teknik, 1 Nisan 2006

Ali Rıza Taşkale - İntihal, bellek ve 12 Eylül (BirGün)

İngiltere'ye gelip geçirdiğim ilk iki haftalık I sürede sosyoloji yüksek lisansına başla-I madan önceki 4 haftalık English for Academic Purposes (Akademik Amaçlı İngilizce) programında, akademik yeteneklerin, referans verme sisteminin, alıntı yapmanın, iyi ve düzgün akademik makale yazmanın ve en önemlisi İngilizlerin plagiarism dedikleri, bizde de aşırmacılık veya intihal olarak gayet iyi bilinen anlayışın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlamışken, internette okuduğum intihal olayı bizde hâlâ bu işin ne kadar 'yaman hırsız' süratiyle gittiğini bir kez daha gösterdi.

Radikal'in "14 fizikçinin 'intihal' isyanı" haberini okurken (11.09.2007), "keşke buna benzer ön hazırlık kursları Türkiye'de de olsa" diye düşünmeden edemedim -sonra bir kez daha düşündüm ve buna benzer kurslar olsa bile, durumun değişip değişmeyeceğinden emin olamadan düşünmeyi bıraktım-. Habere göre, aralarında 18 Mart Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı İhsan Yıl-maz'ın da bulunduğu 14 Türk, uluslararası arenada yayımlanan 65 makalede intihal yapmakla suçlanıyordu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Dicle Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üni-versitesi'nden (ÇOMÜ) 14 fizikçi iddiaları reddederken elektronik makale arşivi 'arXiv' (arXiv.org) akademisyenlerin yazılarını sitesinden çoktan çıkarmıştı.

MAKALELER GOOGLE'DAN ÇIKTI
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre intihal (aşırma) "Bir kişinin eserinde başka kişilerin ifade, buluş veya düşüncelerini kaynak göstermeksizin kendisine aitmiş gibi kullanması" olarak açıklanıyor. 14 akademisyenin intihal yapmakla suçlanmasına giden süreç ise şöyle: 40 makalenin altında imzası bulunan ODTÜ Fizik Bölümü lisansüstü öğrencisi Mustafa Saltı doçentlik için sözlü sınava giriyor. Saltı ve sınava beraber girdiği bir başka lisansüstü eğitim öğrencisi Oktay Aydoğdu, yerçekimi konusunda pek çok ortak makale yayımlamış olmalarına rağmen, sözlü sınavda lise seviyesindeki temel soruları bile cevaplamakta zorlanıyorlar. ODTÜ öğretim görevlisi Özgür Sarıoğlu, ikilinin Newton mekaniği gibi temel konuları dahi bilmediğini söylüyor. Sınav sonrası şüphelenen öğretim görevlisi Ayşe Karasu internetteki 'Google' arama motorundan iki öğrencinin makalelerini araştırınca intihal izine rastlıyor ve ODTÜ'nün uyarması üzerine 'arXiv'in kurucusu Cornell Üniversitesi'nde fizik profesörü Paul Gins-parg araştırma başlatıyor.

Karasu, sonradan yaptığı açıklamada, intihalin aynı zamanda ekonomik kazanç olduğunu belirterek "Bu bir hırsızlık, hortumcu-luktur. Bu insanların cebine 37 milyar lira para girdi. Çünkü makale başına TÜBİTAK ve ODTÜ'den para alıyorlar" açıklamasını yapıyor. Araştırma sonucunda iki ODTÜ öğrencisinin yanı sıra diğer üç üniversiteden 12 bilim insanının yazdığı tam 65 makalede intihal bulunduğu tespit ediliyor. Peki, tüm bu yaşananlardan sonra sonuç ne dersiniz? ODTÜ, Saltı ve Aydoğdu'ya iki dönem uzaklaştırma cezası veriyor, iddialar bilim dergisi Nature'da da yer alırken 'arXiv'in kurucusu Ginsparg, "Bu kişilerin yaptığı, çizgiyi çok fena aşıyor" açıklamasında bulunuyor.

Bulunduğum Akademik Amaçlı İngilizce Programın'ın iki ana öğesi ve bize program başlar başlamaz endoktrine edilen iki önemli şey, aşırmacılık ve olası sonuçları ve kütüphanenin nasıl verimli kullanılması gerektiği. Örneğin, aşırmacılık konusunda sadece bu program için yazılmış bir kitap tüm program katılımcılarına daha ilk günden dağıtıldı ve referans verme sistemi, alıntılama, kütüphaneyi konu başlıkları üzerinden tarama gibi tüm incelikler programın ilk haftasında herkese -250 kişi- teker teker ve hiç bıkmadan anlatıldı. Ayrıca isteyen herkese, sonradan randevu sistemiyle tüm bu anlatılanlar bir kez daha anlatılacak.

HOCALARDAN ÖĞRENCİLER DEVRALDI
Aslında hocaların öğrenci makalelerini toplayıp onlardan makale yapmalarına alışkındık. İngilizce sınavlarında kopya çekip geçen öğretim üyelerine de. Ama alışmadığımız ve hala hesaplaşmadığımız bir sürü şey var. Bizde Doğramacı'nın, Alemdaroğlu'nun ve bilumum 'akademik'lerin aşırdıklarını gördükten sonra 12 Eylül ve bizim hâlâ hesaplaşamadık-larımız geldi. Bu toplum kendisini 12 EylüPde kaybetmişti. Tanıl Bora'nın dediği gibi "darbeler ve sonrasında yaşananlar, unutturulma-ması için bileylenmiş büyük azim ve iradeye rağmen, bugün unutulmuş vakalar görünümündedirler. Başka bir deyişle, geri kalmış, geçmiş gitmiş 'şeyler'dirler". Darbelerin toplumsal ilişkilerde açtığı yaraların, sebebiyet verdikleri 'medeniyet kaybının' muazzam tahribatını düşünmek bile, bunlarla yüzleşilmesini ve giderek kabuk bağlayan katmanların açılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu yüzleşmenin bir ayağı da üniversiteler.

Üniversiteler özgürlükçü anlayışın en önemli ayağı darbelerle yüzleşmek ve bu hesaplaşmanın bir parçası olarak, başka bir deyişle, canlı bir toplumsal-siyasal özerkleşme ve rüşt kazanma sürecinin yeniden düşünülmesini sağlamak. Yani Bora'nın deyişiyle 'nis-yan' politikasına karşı stratejik bir yeniden hatırla(t)ma hattı kurmak. Çünkü darbelerle ve darbecilerle hesaplaşmak -ki bu Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşması anlamına geliyor- bizzat yaşanan demokrasi deneyimlerinin hatırlanmasını, çalma-çırpma-girme-çıkma edebiyatının ve bunların özeleştirisinin yapılmasını sağlayabildiği oranda, kolektif özgüveni besleyecek ve demokrat zihniyet yanlısı bir tutumun da güçlenmesini sağlayacaktır. Belki unuttuk ama inanın "başka bir insanlık ve başka bir dünya mümkündür."

27 Eylül 2007

Metin Münir - MAALESEF DOSYALARI YAYINLAYAMAM

İntihal yani bilim hırsızlığını araştırmaya başlayınca bu ahlaksızlık türünün akademi dünyamızın madeninde çok kalın ve zengin bir damar olduğunu keşfettim.

İntihal ve bununla ilişkili diğer ahlaksızlık konuları üniversitlerimizin dokusunu çürütüyor.

Yazılarım çıkmaya başladıktan sonra bana birçok intihal dosyası gönderildi. Bir profesör zahmet etmeyip evime kadar geldi.

Maalesef bunları yayınlayamam. Metinleri kaşılaştırınca intihali, görmek mümküm ve çok kolay. Ama uzmanların inceleyip intihal olarak damgalamadığı dosyaları benim yayınlamam doğru olmaz.

Bu iş Yüksek Öğrenim Kurumu'nun ve teker teker üniversiteleri işidir. Maalesef YÖK bu konuya gerekli önemi vermeyerek ahlaksızlığın yaygınlaşmasına ve kök salmasına olanak sağlıyor.

Gerçi YÖK ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 14 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaların en sonunda gündemine aldı.

Ama çoğu zaman ortaya çıkan intihal olayları örtbas ediliyor.

Öğrencilerin ve akademisyenlerin bu örtbas işlemlerinden haberdar olmaları mensubu oldukları camiaya karşı olan güveni, sarsıyor. Ahlaksızlığın yükselmek için geçerli bir yöntem olduğu kanaatini yaygınlaştırıyor. Hırsızlık geçer akçe oluyor � politikada ve bürokraside rüşvetin, balı tutanın parmağını yalamasının olağan sayıldığı gibi.

Bilimde dürüstlük bilgiden önce gelir. Dürüstlük � ahlak � kendi başına bir değer ifade eder. Dürüstlükten arıtılmış bilim işte bizde sık sık olduğu gibi kopya, uyudurma, hırsızlık vesaire oluyor.

Bu konuya bir süre ara verebilirim. Gazetedeki görevim ekonomi konularında yazı yazmaktır. Ama peşini bırakmayacağımdan emin olabilirsiniz.
>>>

YÖK intihal utancını 1 ay sonra inceliyor (YeniŞafak)

26 Eylül 2007

Metin Münir - YÖK VE İNTİHAL: NEFESİNİZİ TUTMAYIN

Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) Genel Kurulu'nun geçtiğimiz Cuma günkü gündeminde dört üniversitede 14 akademisyeni kapsayan bilim hırsızlığı da vardı.
Eğer bir sonuç bekliyorsanız nefesinizi tutmayın.
Bu görkemli kuruluş başbakanın sabahleyin ettiği bir lafa öğleye kalmadan cevap yetiştirmesini bilir. Ama iş Türkiye'yi dünyada rezil eden bilim hırsızlığına geldi mi karar vermek için yıllarca başını kaşıması gerekir.
Beyanat vermek kolaydır. Ama yerlerde sürünen üniversite sistemine çeki düzen vermek kolay değildir.
Güncelleştirmek adına haber vereyim: YÖK, intihal yaptığı iddia edilen akademisyenlerle ilgili olarak Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'nden rapor istedi. Bu raporlar daha gelmedi.
Olayın Orta Doğu Teknik Üniversi'nde meydana çıkartılma tarihi Aralık 2006'dır. ODTÜ'nün olayı Mersin Üniversitesine haber verme tarihi Nisan 2007. Yani bu üniversitelerin iddaları inceleyip YÖK'e bir rapor sunmaları için ellerinde altı ay kadar bir zaman vardı.
YÖK ODTÜ'den bir rapor beklemiyor. Orada intihal suçu işlediği iddia edilenler akademi üyesi, değil öğrencidirler. Onların cezalandırılması işi YÖK'e değil ODTÜ'ye aittir.
YÖK ODTÜ'den bir şey bekleyemeyebilir ama ODTÜ YÖK'ten bir şey bekliyor. Bu da üniversitenin kuruma gönderdiği, intihali öğrenciler için suç haline getiren yönetmenliğin onaylanmasıdır. Siyasetten ne zaman vakit bulur da o işe bakalar, Tanrı bilir.
Diğer üç üniversiteye dönecek olursak. YÖK bunlardan raporları aldığında bu iş için var olan komisyonlardan birinde inceletecek. Komisyonlar bilirkişi oluşturup intihal iddialarını yeniden inceleyecek. Eğer bir suç tespit edilirse işlem yapılacak.
Ama dediğim gibi.Nefesinizi tutmayın. Öğrendiğime göre "intihal dosyalarının sonuçlandırılması 3-4 yılı buluyor."
YÖK'ten bir kaynak : Bize üniversitelerden gelmiş bir yazı yok," dedi. "Gene Kurul'dan bir an önce tamamlanmasına dair karar çıktı. Uyarı yazısı yollanacak, acele edin diye."
İntihal incelemesinde titizlik gösterilmesi gerektiği muhakkak. Ama 3-4 yıl?
Dünyayı sarsacak kitaplardan değil beş on sayfalık makalelerden bahsediyoruz.
YÖK titizliğin arkasına sığınamaz.
Yazımı bitirirken adı bende saklı, intihalden bağrı yanık bir akademisyenin cümlelerini YÖK'e ithaf etmek istiyorum:
"Türban olayından ben de endişeliyim ama bunca zaman türban olduğundan mı üniversiteler bu hale geldi? YÖK neden sahtekarlıklar konusunda üç maymunu oynuyor da türban konusunda bu kadar alevli davranıyor? Bıktım artık Atatürkçülük maskesi altında oynanan bu tiyatrodan. Atatürk yaşasaydı, türbandan daha çok sahtekar bilim adamlarını ayıklardı eminim."
Duyuyor musunuz, beyler ve hanımefendiler? Yoksa sesimin oraya gelmesi 3-4 yılı bulur mu?



İNTİHALE TEPKİLER
Prof. Dr. Baki Akkuş, Türk Fizik Derneği, Genel Başkanı
İNTİHAL İDDİALARI TÜRK FİZİK DÜNYASINA BÜYÜK ZARAR VERDİ

ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları kösenizde ve günlerdir diğer basın ve yayın organlarında yer almaktadır.
Öncelikle eğer iddialar doğru ise intihali (Bilim hırsızlığı) gerçekleştirenleri şiddetle kınıyor ve en ağır şekilde cezalandırılmalarını yetkililerden bekliyoruz.
ICTP (Uluslar arası Teorik Fizik Merkezi Trieste İtalya) ortaya çıkartılan ve daha sonra 15 Türk fizikçisinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları Nature dergisinde yer alınca ülkemiz kamuoyunun gündemine geldi.
Bu tür intihal (Bilim hırsızlığı) olayları dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde de az da olsa meydana gelmektedir. Ülkemizde de olabilmektedir. Burada önemli olan intihal (Bilim hırsızlığı) olayının ciddiye alınması ve intihal yapanların en sert şekilde cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarının önüne geçilmesi mümkün olamayacaktır.
ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal (Bilim hırsızlığı) yaptıkları iddiaları gündeme geldiğinden bu güne kadar Türk Fizik camiası büyük zarar görmüştür.
Ülkemizde namuslu, dürüst ve alınterleri ile fizik araştırmaları yapan ülkemizin bilim ve teknolojisinin gelişimine katkı yapan binlerce fizikçimiz töhmet altında kalmıştır. Yurt dışından da yapılan yayınlarda sanki tüm Türk Fizikçileri bilim hırsızı gibi bir hava yaratılarak linç girişimi başlatılmıştır. Nature dergisinin baslığı ve alt baslığı:
Turkish physicists face accusations of plagiarism (Türk fizikçiler bilim hırsızlığı suçlamasıyla karşı karşıya)
"There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable."Bilim hırsızlığının müessif bile sayılmadığı kültürler vardır.) seklinde olmasini hem irkci bir soylem ve hemde ulusumuza ve Turk fizik camiasina karsi yapilan bir linc girisimi olarak dusunmekteyiz. Ayrica bu makalelerin yayınlanmasında, "copy-paste" usuluyle makale yaptığı iddia edilen kişiler kadar, bu tip makaleleri kolay yayınlayan, hakemlerin hic mi sorumlulugu yok.
Bu linç girişimine karşı yapılacak tek şey ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 fizikçinin intihal yaptıkları iddialarının bir an önce yetkililerce soruşturulup sonlandırılıp Türk ve yabancı bilim camialarının bilgisine sunmaktır. Tüm meslek grupları için geçerli olan Intihal (Bilim hırsızlığı) olaylarına sessiz kalınması bunu yapanları cesaretlendirecektir.
Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, yıllar önce alınan kararlarla makale yayınlayana teşvik anlamında parasal destek sağlamak, nitelikten çok, niceliğe yani makale sayısına önem vermek sonucunu doğurmuştur ve ne yazık ki intihal olaylarının meydana gelmesinde bu anlayışın da payının olduğunu unutmamak gerekir.
Tüm meslek gruplarını içine alacak, denetleyecek ve yaptırım gücü olan ETİK KONSEYİ'nin kurulması için bir yasa çıkarılmalıdır. Ayrıca akademik çalışma yapacak gençlere bilim etiği eğitimi verilmesi yanında öğrencilerin intihal yapmaları durumunda danışman hocaları da en az intihal yapan öğrenci kadar sorumlu tutulmalıdır.

Kayhan Kantarlı
Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi
ÜNİVERSİTELER TEMİZLENMEDİKÇE TEMİZ TOPLUM OLAMAYIZ

Bilimsel hırsızlıklar/intihal üniversitelerimizin kanayan bir yarası. Ne yazık ki YÖK ve Üniversite rektörleri başta olmak üzere ilgili kurum yöneticilerinin kanıtlanmış olaylar karşısında taraflı davranmaları ve gözlerini kapayıp örtbas etmeye çalışmaları cesaretlendirici bir etki oluşturdu bilimsel sahtecilikler çığ gibi büyüyüp bu günkü boyutuna ulaştı.
Basınımızın konuyu gündeme getirmekle birlikte, soruna mutlaka çözümlenmesi gereken bir olgu olarak sahip çıkıp ısrarla takipçisi olanlar o kadar az sayıda ki, her şey intihalcilerin ve yandaş korumacılığı anlayışıyla intihalleri örtbas etmeye çalışan meslekdaşlarımızın öngördüğü gibi gelişiyor ve basındaki sesler bir iki gün sonra kesilip her şey eskisi gibi devam ediyor.
Bizlerin çoğu kez bireysel olarak yürütmeye çalıştığımız mücadele ancak ... değerli basın mensuplarının ... destekleri sayesinde etkili olabilir.
Özellikle internet sayfanızdaki köşenizi, YÖK bilimsel sahtecilikler karşısında ciddi önlemler almaya başlayıncaya kadar, olanaklarınız ölçüsünde sorunla ilgili mesajlara açık tutmaya açık tutmaya çalışacağınıza güveniyorum.
Üniversitelerimiz, içlerindeki bilim etiği yoksunlarını temizlemedikçe "Temiz Toplum" olma özlemlerimiz gerçekleşemez.

Ayse Yaylali
EŞEĞİ ÜNİVERSİTE KANTİNİNE BAĞLAMAK

Profesör, "Eşeği üniversitenin kantinine bağlasan 4 senede mezun olur" demiş. Öğrencilerden biri de hazır cevap hemen atlamış, "4 sene daha bağlasan profesör olur" diye.

Mustafa Gündoğan
Bilkent Üniveristesi, Fizik-IV
GAZETELER İNTİHALLE NEDEN İLGİLENMİYOR?

Gidebileceğim o kadar çok tıp ve mühendislik bölümü varken, bilim adamı olmak için fizik bölümüne ilk tercihimle, girdim. Yüksek lisans ve doktoraya da devam etme niyetindeyim. Burada bu bölümde tüm öğrenciler benim gibiyken, intihali bir terbiyesizlik ve ahlaksızlık olarak görüyorken, bunun diğer üniversitelerde yerleşmiş bir sistem olduğunu görmek beni çok üzdü. Dolayısıyla bu intihal iddiaları beni potansiyel bir bilim adamı olarak bir hayli ilgilendiriyor.
Bu konunun basında yer almaması ve güya eğitimci olduğunu iddia eden köşe yazarlarının bile bunu köşelerine taşımaması, bana bu olayın bağlantılarının ve ciddiyetinin daha büyük olduğunu düşündürüyor. YÖK'ten e diğer üniversitelerden hala bir ses yok. Bunun üstüne lütfen gidiniz, peşini bırakmayınız.

25 Eylül 2007

Fizik alanında yapılan intihal iddialarına ilişkin YÖK'ten açıklama

12-13-14 Eylul 2007 tarihlerinde yazılı basında "Türk Fizikçilerinin" yaygın bir şekilde intihal yaptığı iddiası yer almıştır. Intihal yaptığı iddia edilen kişilerle ilgili Kurulumuzca inceleme başlatılmış olup, halen devam etmekte olan inceleme sonuç alınıncaya kadar sürdürülecektir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği: ODTÜ'de yaşanan intihal olayı ile ilgili Kamuoyu Duyurusu

Derneğimiz, ODTÜ doktora öğrencileri ile ilgili intihal suçlamaları içeren bir haber ile başlayan tartışmaları ve olayın kamuoyuna ODTÜ'yü karalayacak bir şekilde yansıtılmasını büyük bir kaygı ile izlemektedir. İntihal gibi ağır bir suçlamanın muhatabı haline getirilen üniversitemizin bu talihsiz olaydan çıkarması gereken önemli dersler vardır. Bu çerçevede, aşağıdaki hususların kamuoyunun dikkatine sunulması uygun görülmüştür.>>>

23 Eylül 2007

ODTÜ Fizik Bölümü'nde Bilimsel Hortumculuk
(Gazete ODTÜLÜ)

Geçtiğimiz yıl Kasım ayında, iki Yüksek Lisans öğrencisinin çeşitli makalelerden yaptıkları alıntıları kaynak göstermeden kullandıkları iddiasıyla başlatılan soruşturma ve verilen cezalarla ilgili olarak süren tartışmalar dinmiyor. Konu uluslararası bilim kuruluşları ve dergiler tarafından tartışılmaya devam ederken, konuyla ilgili olarak ODTÜ Rektörü Ural Akbulut, Fizik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sinan Bilikmen ve öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Karasu Gazete ODTÜLÜ’ye açıklamalarda bulundular. Yine konuyla ilgili olarak Cornell Üniversitesi Fizik Bölümü profesörü ve dünyaca ünlü uluslararası makale arşivi “Arxiv”in yöneticisi Paul Ginsparg sorularımızı yanıtladı.

ODTÜ, Ankara – Geçtiğimiz yıl Kasım ayında ODTÜ Fizik Bölümü öğrencileri Mustafa Saltı ve Oktay Aydoğdu yayınladıkları kimi makalelerde kaynak göstermeden alıntı yaptıkları gerekçesiyle iki dönem uzaklaştırma cezası almışlardı. Konuyla ilgili olarak yaşanan tartışmalar gazete ve televizyonlarda oldukça yer bulmuş ve uluslararası saygın bilim dergisi Nature konuyu sayfalarına taşımıştı.İntihal yapmakla suçlanan öğrenciler Mustafa Saltı ve Oktay Aydoğdu iddiaları redderken, ODTÜ Fizik Bölümü öğretim üyeleri ve Rektör Ural Akbulut söz konusu makalelerde intihal yapıldığı konusunda kuşkuya yer bırakmayacak gerçekler olduğunu belirtiyorlar. Prof. Dr. Karasu, Saltı ve Aydoğdu’nun bu makalelerden 37.000 YTL para aldığını ve bunun bir çeşit “bilimsel hortumculuk” olduğunu ifade ediyor. Uluslararası elektronik makale arşivi “Arxiv”in yöneticisi ve Cornell Üniversitesi Fizik Bölümü profesörlerinden Paul Ginsparg ise gazetemize gönderdiği yazılı açıklamada “hiçbir yazarın başkaları tarafından sunulan bilgi ve verileri kendilerine aitmiş gibi sunamayacağını, eğer direkt veya dolaylı yoldan bir alıntı yapılıyorsa bunun için kaynak gösterme zorunluluğu olduğunu” alıntılıyor. Ginsparg, “bu kuralın ihlal edildiği makalelerin Arxiv’den çıkarıldığını” belirtti.

Rektör Akbulut: “37.000 YTL’yi geri alacağız”
Konuyla ilgili olarak gazetemize konuşan Rektör Ural Akbulut, ODTÜ’nün saygınlığına ve adına leke düşürecek hiçbir şeye izin vermeyeceklerini ve intihal olayında da üniversitenin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini belirtti. Akbulut, “bu olayı yine ilk farkeden ODTÜ olmuştur ve üniversitemiz hızlı bir şekilde Yayın Etik Kurulu’nu toplayıp konuyu incelemiştir” dedi. Konuyla ilgili olarak TÜBİTAK, YÖK ve öğrencilerden birisinin aynı zamanda Mersin Üniversitesi Araştırma Görevlisi olması dolayısıyla, Mersin Üniversitesi’ne yazılı bildirimde bulunduklarını belirten Rektör Akbulut, makalelerin yayınlandığı dergilerin editörlerine de bir elektronik postayla bildirimde bulunduklarını fakat dünyaca ünlü bu dergilerin intihali fark edememelerini sitemkar bir şekilde karşıladıklarını ifade etti. Ünlü bilim dergisi Nature’ın ODTÜ’yü suçlayıcı bir makale yayınladığını fakat konunun yanlışlardan arındırılması için söz konusu dergiye geri bildirimde bulunacaklarını belirtti.
Öğrencilerin bu makalelerden elde ettikleri 37.000 lirayı yasalar çerçevesinde tahsis edeceklerini belirten Akbulut, “burada haksız kazanç vardır, ancak bundan daha önemli olanı ise bu öğrencilerin yayınladıkları makalelerden tez hocalarının haberinin olmamasıdır” dedi. İlgili tez hocalarının bu öğrencilerin yaptıkları araştırma ve yayınladıkları makalelerden haberdar olmamasının normal olup olmadığı yönündeki sorumuza ise Rektör Akbulut, “öğrenciler zaten bu konuda tez hocalarını bilgilendirmemiştir” şeklinde cevap verdi.

Prof. Bilikmen: “Onlara ikinci bir şans daha verecektik”
Konuyla ilgili olarak GazeteODTÜLÜ’ye yaptığı sözlü açıklamada, “olayın sadece ODTÜ ile sınırlı olmadığını ve içinde diğer bazı Türk üniversitelerinin de bulunduğunu” belirten ODTÜ Fizik Bölüm Başkanı Prof. Bilikmen, “bizi yasal olarak ilgilendiren kısım ODTÜ’deki intihal olayıdır... Diğer üniversitelerde çıkan intihal olayı üzerine ODTÜ üzerine bir karalama kampanyası başlatıldı” dedi. Prof. Bilikmen, “bu olayda bizim için önemli olan burada ODTÜ adresinin kullanılmış olması. Bu bize sorumluluk getirir. Bir de intihal sadece Türkiye’de değil tüm dünyada olan bir şeydir. Nobel ödülü alan bir bilimadamının bile böyle bir suçu ortaya çıktı. Bu konuda bana çok ihbar geliyor ama bu benim üzerime vazife olan bir şey değil” dedi.
“Bu olaydan sonra öğrencilere hatalarını düzeltmeleri için herhangi bir şans verildi mi?” sorusu üzerine Prof. Bilikmen, “başlangıçta benim onlara, daha doğrusu danışmanlarına, söylediğim şu oldu: ‘Lütfen öğrencilerine söyleyin bu işi nasıl yapıyorlarsa yapmasınlar ya da makalelerini geri çeksinler.’ Eğer bu makalelerini geri çekselerdi biz onlara yeni bir şans verecektik. Çünkü çocuklar gerçekten başarılı ve sorumluluk sahibi insanlardı. Ben onları geri kazanmak için elimden geleni yaptım. Onları çocuğum gibi gördüm. Ama bizim de yapacak bir şeyimiz kalmadı. Onlar makalelerinin arkasında durmak istediler” dedi.

Prof. Ayşe Karasu: “Bu bir hortumculuktur”
İntihal olayını ilk açığa çıkaran Prof. Karasu olayla ilgili olarak bunun bir çeşit hortumculuk olduğunu ve bir biliminsanı olarak böyle bir şeye göz yumamayacağını belirtti. İntihal yapmakla suçlanan öğrenciler Saltı ve Aydoğdu’nun bu olaydan haksız kazanç sağladığını belirten Prof. Karasu, “TÜBİTAK ve ODTÜ’den yayınladıkları makale başına para alıyorlar. Bir biliminsanın böyle bir davranışta bulunması kabul edilemez” dedi.

GazeteODTÜLÜ Haber Kurulu
Kerem Akkoyunlu

21 Eylül 2007

Metin Münir - Çalıntı makale skandalında ODTÜ fizik bölümü sınıfta kaldı

Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünün profesörlerinden biri geçen aralıkta üniversite kaynaklı yayınların listesini inceliyordu.
Gözüne acayip bir şey çarptı.
Fizik bölümündeki iki doktora öğrencisinin listede beş makalesi vardı.
Makalelerden biri yüksek enerji fiziğinin en saygın dergilerinden biri olan Journal of High Energy Physics'te çıkmıştı.
Diğerlerini arXiv adlı bilim sitesi yayımlanmıştı. arXiv fizik, matematik, kompüter bilimi, kantitatif biyoloji konusunda 423.000 makale ihtiva eden, ABD merkezli, bilim adamlarının sık sık başvurduğu açık bir sitedir.
Profesör, bölümündeki meslektaşlarından Mustafa Saltı ve Oktay Aydoğdu adlı doktora öğrencilerin makalelerinin incelenmesini istedi.
Makaleleri 2 yılda 40'ı aştı
"Araştırma ikilinin iki yıl gibi kısa bir sürede kırktan fazla makale yayımladığını ortaya çıkardı" dedi adının kullanılmasını istemeyen profesör. "İnceleyince aşırma olduklarını gördük."
Bu sayıda makalenin ne anlama geldiğini bir ODTÜ öğrenim görevlisi şöyle anlattı: "Üç makale ile bir insan YÖK'ten doçentliğini alabiliyor. ODTÜ fizik bölümünde bugün doçent iken prof olmak isterseniz 16 makale size yetiyor. Durum bu iken, iki doktora öğrencisi 22 ayda 46 makale yazıyor."
Durum üst makamlara intikal etti.
Rektör Profesör Ural Akbulut geçtiğimiz ocakta konuyla ilgili inceleme başlattı ve "karar intihal olarak 15 Mart 2007 tarihinde kesinleşti."
Akbulut Journal of High Energy Physics'in editörlerine mektup yazdı ve Saltı ve Aydoğdu'nun makalesinin çalıntı olduğunu bildirdi. (Bu makalede Diyarbakır Dicle Üniversitesi'nden Murat Korunur'un da imzası var.)
Saltı ve Aydoğdu'nun imzasıyla düzinelerce makale yayımlayan arXiv'i de uyardı.
ArXiv kendi araştırmasını yaptı, Saltı ve Aydoğdu ile birlikte dekan, profesör, doçent ve doktora öğrencisi 12 Türk akademisyenin makalelerini çalıntı ibaresiyle yayından kaldırdı.
Adı geçen bütün akademisyenler çalıntı yapmış olduklarını reddediyorlar.
ODTÜ geçen ay Saltı ve Aydoğdu'ya iki dönem uzaklaştırma cezası verdi. Bu pratik olarak ihraç demektir.
Rektör Akbulut YÖK, ve öğrencilerin bağlantılı olduğu TÜBİTAK ve Mersin Üniversitesi Rektörlüğü'ne de yazı yazdı.
Ne acıdır ki, hiçbiri cevap bile vermedi.
Eğer olay bu şekilde cereyan etmiş olsaydı ODTÜ'yü övmekten başka bir şey yapılamazdı. Ancak üniversite iki vahim hata işledi.
Bunlardan ilki, ve daha hafifi, öğrencileri, mezunları ve akademisyenleri aydınlatmaya tenezzül etmemektir. Olayın ortaya çıkmasından dokuz ay sonra, hâlâ, bu konuda üniversitenin durumunu açıklayan bir deklarasyon yoktur. Hor görme, saygısızlık, azımsama ve umursamazlık ifade eden bu tutum çok yakışıksız ve üzüntü vericidir.

Örtbas edilecekti
İkinci hata ise belki intihal kadar vahimdir.
Olay 110 küsur akademisyenli fizik bölümünde fikir ayrılığına yol açtı. Bazı profesörler "Beni bu işe karıştırmayın" diyerek kenara çekildi. Başı çeken bazıları ise konuyu bölüm içinde gizli tutmaya ve örtbas etmeye çalıştı.
Saltı ve Aydoğdu'ya makalelerini çekmeleri, yayınları çıkmış olan dergilere yazı yazarak bu makalelerde bire bir alıntı yaptıklarını itiraf etmeleri halinde bağışlanacakları bildirildi.
Koşulları yerine getirmeleri halinde doktora programına devam edebileceklerdi.
Rektör Akbulut dün benden duyuncaya kadar bu girişimden haberi olmadığını söyledi. "Bu kadar detayı bilmiyordum" dedi.
Saltı ve Aydoğdu çalıntı yapmadıklarını söylediler ve teklifi reddettiler. Eğer kabul etmiş olsalardı kol yen içinde kırılacak, Türk akademi dünyasının kanseri olan intihal birçok üniversitemizde mutat olduğu gibi örtbas edilecekti.
Örtbas suça ortak olmaktan başka bir şey değildir.
Nasıl bir yargıç 65 ev soyan bir hırsıza "Tövbe et, serbestsin" diyemezse bu boyutta kopya yapmış öğrenciler de bağışlanamaz.
ODTÜ, öğrencileri ile birlikte kendi kendini de soruşturmalı, eleştirmeli, cezalandırmalı ve bu olayı onurlu bir biçimde arkasında bırakabilmelidir.

(NOT: Bu konuda aldığım e-postadan birçoğunu milliyet.com.tr'de yazımın altında bulabilirsiniz.)

Birkaç günden beri yazmakta olduğum bilim hırsızlığı ile ilgli yazılara epeyce reksiyon aldım. Bunların içinden tartışmaya katkıda bulunabilecek olanlarını seçtim. İlglenenler aşağıda okuyabilir.


Prof Alpar Sevgen (Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü)
BİZ BU KONULARDA HİÇ DE SESSİZ DEĞİLİZ
Yazinizda "universiteler ve YOK sessiz" diyorsunuz. Haklisiniz ama iki istisna var:
Biri, Universite Ogretim Uyeleri Dernegi.
Dernek intihal konusunu hep gundeminde tuttu, yillardir intihalleri belgeleriyle birlikte YOK'e ve ilgili meslek kuruluslarina iletti. Intihali yapanin rektor oldugu iddia edildiginde
(Kemal Alemdaroglu) ise belgeleri atama makami olan Cumhurbaskanina da sunduk. Ancak Tabip Odasi disinda, hic bir olayda ne meslek odalari ne de YOK ve TUBA harekete gecti. Basin duyurularimiz da nedense basinda bir turlu yer almadi!
Biz israrla gazetelere yolladik, onlar da israrla yayinlamadilar - Radikal ve Cumhuriyet'te arada bir basilan kisa ozetler haric.
Diger istisna, kendi universitem olan Bogazici. Biz bu konularda hic sessiz egiliz. En son ornek, hakkinda intihal iddiasi olmasi nedeniyle Ihsan Dogramaci'ya TBMM tarafindan devlet onur odulu verilmemesini talep eden 110 imzali bildirimiz.
Universite olarak intihal yapan ogrencilerimize de disiplin kurullarimizin uzaklastirma cezasi vermekten kacinmadigini belirtmek isterim.

AZEM HASLAMAN'dan
BASTIKÇA SAHTEKARLIK TOZLARI KALDIRIYORUZ
Bastıkça yüzümüze kalkan sahtekarlık tozlarının uluslararası boyutlara ulaşmasınının isbatıdır bu (intihal olayı).
Ve gerçeği de budur durumumuzun.
Uzun yıllar yaşadığım Almanya'da sahte lise diploması tercüme ettiğimi de bilirim, müdür imzalı ve damgalı.
İlk duyduğumda çok kızdığım ve tepki gösterdiğim ama maalesef Almancaya yerleşmiş bir kelime olan ''getürkt '' yükleminin de kaynağı yaptığımız sahtekarlıklarda yatmaktadır.
Muhtarlıktan alınan sahte belgeyle kareısını öldü gösterenler. Nüfus idaresinden alınan belgeyle kardeşinin çocuklarını üzerine geçirip çocuk parası alanlar.
Kaçak çalıştığı halde sosyal yardım parası alanlar.
Sahte EHLİYETLER.
Sahte DİPLOMALAR.
Sahte BOŞANMA KARARLARI.
Vs.vs. Ve bunlardan çoğu Türkiye ağırlıklı.
Bütün sahtekarlıkları içine toplayan ve ifade eden bir yüklem '' getürkt ''. Kaynağı da maalesef biz TÜRKLER. ( türken = Türkler )
Yazık.Çok yazık. ''
"TÜRKÜM, DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM,'' diyerek çıktığımız bu yolda geldiğimiz duruma bakın.
Eğitimdeki bu KOKUŞMUŞLUĞUN ANA SEBEPLERİ ve SORUMLULARI deşifre edilip cezalandırılmadıkça batağa daha da fazla batacağımız kesin.
YÖK denilen aciz kurum ise bir an önce kapatılmalı.
Acizliklerini, EĞİTİM yerine POLİTİKA yaparak kamufle etmeye çalışanların bahçesi olan YÖK artık tarihten silinmeli.
ORTAYA ÇIKAN SON SAHTEKARLIK BUZUL DAĞININ GÖRÜNEN TEPESİ. YA SUALTINDA KALAN KISIM ! ?
NE ÜLKEM, NE DE ÜLKE İNSANIM BUNU HİÇ HAKETMEDİ. ETTİRNENLER UTANSIN.

(Adı bende saklı bir profesörden)
YÖNETİME YAKINSANIZ ÇALABİLİRSİNİZ
Eğer bir devlet üniversitesinde çalışıyorsanız, çalıştığımız kurumda yönetime politik olarak yakın olan, ancak intihal olayına karışmış meslektaşlarınız olmasına rağmen, yöneticilerin reaksiyonunu almamak için sesinizi çıkartamazsınız. Aksi halde çalışma huzur ve güvenliğiniz bozulur.
Yönetime yakın olan, akademik olarak yetersiz olsa da, intihal yaparak akademik yükseltme ve terfisini tamamlamaktadır. Bu tipteki öğretim elemanları rahatlıkla ve kolayca yardımcı doçent, doçent ve profesör atamalarından geçebilmektedir. Rektör seçimlerinde ülkede görülen nümayişler Atatürk Heykelleri önünde cüppe Çıkartarak istedikleri kişinin seçilmesini sağlayanlar kolayca profesör olabilmekte, üniversite rantından rektör ile olan politik bağı, seçmen ve yandaş politikası ile kolayca yararlanmaktadır.
Bu tür öğretim elemanı üniversitedeki "seçim sistemi"nde her zaman geçerli ve ihtiyaç duyulan öğretim elemanıdır. Açığı ve eksiği vardır. Yönetici ile yapacağı politik işbirliği ile bunu kapatacak ve düzenini sürdürecektir. Yöneticinin ona, onun da yöneticiye ihtiyacı vardır.
Rektör seçim sistemi tamamen değiştirilmeli, öğretim elemanlarının elinden alınmalı ve mütevelli sistemi ile üniversiteler toplumun gereksinimlerine yanıt verecek şekilde gerçekçi kıstaslarla yönetilmelidir.

Adı Bende Saklı bir Doçent
DÜNYADAKİ YERİMİZ PEK PARLAK DEĞİL
Universite camiasinin icindeki insanlarin onemli bir kismi bu meselenin (intihal) ne kadar ciddi oldugunu henuz anlayabilmis degil, yakin bir zamanda da anlama ihtimalleri yok. Belki okuyucularinizin cogu icin konu sıkıcı olabilir ama universitelerimiz icin cok onemli. Eger icimizdeki intihalciler ciddi cezalar alirsa, universitelerimizde insan ve yayin kalitesi tartisilmaya baslanabilir. Aksi olursa, intihalcilerin daha hizli cogaldigi gercegini goz-onune alarak, diyebilirim ki universitelerimiz kisa surede donusu olmayan kotu bir yola girecektir. Zaten hali hazirda, dunyadaki yerimiz pek de parlak degil...
Intihalciler olayi ortaya cikaran 4 kisi hakkinda bir karalama kampanyasi baslattilar. Bunun nedeni, YOK ve baska kurumlarin henuz olaya el atmamis olmaları ve dolayisiyla yetkisi ve gucu olmayan bu 4 kisinin hala konu ile ugrasmak zorunda kalmalari...

Prof. Dr. Kayhan KANTARLI (Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, Fizik Bölümü Öğretim Üyesi)
TÜRK FİZİKÇİLERİN ULUSLARARASI BİLİM SAHTECİLİĞİ
Dünyaca ünlü Nature dergisi Eylül 2007 sayısında ODTÜ, Dicle, Mersin ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversiteleri'ne mensup 15 Türk fizikçine ait 70 civarında bilimsel makalesinde intihal yapıdığını ve söz konusu fizikçilerin bu yayınlarının uluslararası bir e-kütüphane olan arXiv'in listelerinden çıkarıldığını duyurmuştur.
Öncelikle bilimsel yayınlarında araştırma ve yayın etiğini yok sayarak, Türk Bilim İnsanları'nın yaptığı bilimsel çalışmalara ve onların uluslararası saygınlığına gölge düşürenleri şiddetle kınıyorum.
Bu skandalın başlıca nedeni yöneticilerin şimdiye kadar ortaya çıkarılan bilimsel sahtecilikler karşısındaki örtbas etme tutkuları, kayırmacılık ve eğitimsizliktir.
İntihalcileri görmezden gelen, taraflı davranan ve uyarılara kulak asmayan YÖK ve üniversite rektörlerinin Bilim Etiği'ni ciddiye almayan tutumları en sonunda, ülkemizde gittikçe artmakta olmasıyla övünmeye başladığımız uluslararası yayınların evrensel değerini de tartışmalı hale getirmiştir.
Son olayda çoğunluğu doktora öğrencisi olan intihalcilerin arasında öğretim üyelerinden başka bir dekan'ın da bulunmuş olması son derece vahim olup bilimsel sahteciliklerin hangi boyuta ulaştığını göstermektedir. Niteliğin ve dünya bilimine olan katkının değil, yayın sayısının öne çıkarıldığı YÖK sistemindeki "kaç yayının var?" anlayışının sonucu olan bu yüz kızartıcı duruma şaşmamak gerekir.
Bir ülkede intihal kitabı olanlar eğer TÜBİTAK'a bilim ödülü adayı olarak öneriliyor, TÜBİTAK uluslararası yayın sayısı yüksek diye ders kitabında intihal yapanlara bilim ödülü verebiliyor, intihalciler Dekan atanabiliyor, Başbakan Müsteşarı ve sonra da Milletvekili olabiliyorlarsa Nature'daki intihal haberinde bir dekan adının da bulunması sürpriz değildir.
Eğer bir ülkede, bilimsel sapkınlıklar ulusal dergi ve gazetelerimizde sayfa sayfa anlatılır ve yüzlerce öğretim üyesi yaptıkları ortak çağrılarla önlem alınmasını isterken YÖK ve üniversite yöneticileri yalnızca bunları okumakla yetinip seyirci kalıyorlarsa, o ülkedeki bilimsel sahteciliklerin uluslararası bilim dergilerine haber olma boyutuna ulaşması beklenen bir olgudur.
Bilim etiği sorunlarının aşılması en başta etik ve ahlak eğitiminin yaygınlaştırılması olmak üzere, ülkemizdeki tüm öğretim elemanlarının bilim etiğini çiğneyenler ve intihal olaylarını örtbas etmeye çalışanlar karşısında ortak bir anlayışla ve kararlılıkla net bir tavır almasına; ve YÖK, ÜAK, TÜBA, TÜBİTAK ve Üniversite Yönetimlerinin de bir an önce gerekli önlemleri alıp yasal yaptırımları tarafsız ve etkin bir şekilde uygulamalarına bağlıdır.

Yardımcı Profesör Mehmet Ozgur Oktel Bilkent Universitesi, Fizik Bölümü
BİZİMLE "UMALIM Kİ İRANLI FİZİKÇİLER DE TÜRKLER KADAR YETERSİZ OLSUNLAR" DİYE DALGA GEÇİYORLAR
Benim asil calisma konum bu intihal iddia'larinin bulundugu konudan uzak olsa da genel fizik egitimim sebebi ile bu makaleleri okuyabiliyorum. Iddialar ortaya ciktiktan sonra (ODTU icindeki arastirma basladiktan sonra), ben de tarafsiz olarak bu makaleleri gozden gecirdim. Ne yazik ki intihal iddialari dogru, bu insanlar baska 5-10 makaleden karisitirip ekleyerek 'makale gibi' duran dokumanlar ortaya cikartmislar.
Bu dokumanlarin cogu cok da onemli olmayan dergilerde yayinlanmis. Ancak onemli iki dergide de yapilmis yayinlar var.
Bu konuda sizi bilgilendirmek icin su noktalara dikkatinizi cekmek isterim:
1) Bir bilimsel derginin basina gelebilecek en kotu sey yayinladigi bir makaleyi geri cekmek zorunda kalmaktir, hatta dergiler ellerinde oldugu surece yayinladiklari makaleleri geri cekmemek icin ugrasirlar. Ne yazik ki yuksek enerji fiziginin en saygin dergilerinden biri bu isi yapmak zorunda kaldi:
http://www.iop.org/EJ/abstract/1126-6708/2006/12/078
Burada görüleceği uzere, M.Salti, O.Aydogdu ve M. Korunur'un makalesi, 'Intihal yuzunden geri cekilmistir.Yayinladigimiz icin pismaniz!' ibaresi ile geri cekilmis durumda.
Sanirim bu olay bile komplo teorilerinin otesinde yapilan isin ne kadar acikca intihal oldugunu gosteriyor.
2) ODTU'nun sessiz kaldigini soylemek mumkun degil. Bu kotu olayda bizim sevinmemiz gereken bir sey varsa bu olayin ODTU'nun icinden ortaya cikarilmis olmasidir. ODTU'deki hocalar bu makaleleri ArXiv'e bildirdiklerinde aldiklari cevap cok ilginc: 'M. Salti'nin aktivitesinden biz de suphelenmistik, arastirma baslatiyoruz'. Dunya'da gayet kotu duruma dustuk, ancak olayi eger bir de kendi icimizden birileri degil disaridan birileri ortaya cikartsaydi Turkiye'de calisan butun fizikciler intihalci damgasi yerdi. Simdi hic olmazsa Turkiye'de intihalciler ve onlar iclerinde barindirmak istemeyen durust fizikciler var diye dusunuluyor.
Intihal yapan iki ogrencinin ODTU'den uzaklastirildigini da hatirlatmak istiyorum. ODTU tamamen masum degil ama ilk olarak cezayi veren kurulus olmayi basardi.
3) Canakkale Onsekiz Mart Universitesinden intihalle suclanan ogretim uyeleri bir savunma mesaji gondermislerdi bana ve bolumdeki diger arkadaslara. Bu mesajdan sonra ben de kendilerine asagidaki cevabi yazdim, henuz yanit alamadim:
Sayın Yılmaz ve ÇOMÜ nün intihalle suçlanan diger hocaları, Ben Bilkent Üniversitesi Fizik bölümünde yoğun madde fiziği üzerine çalışan bir yardımcı doçentim.Genel Relativite ve kozmoloji ile ilgili bilgim ise Doktora sırasında aldığım bir ders ve dinlediğim konuşmalarla sınırlıdır. Hakkınızdaki intihal iddalarının doğru olup olmaması aslında direk olarak beni ilgilendirmese de intihal iddalarına yazdığınız cevaptan sonra sizlerin makalelerinizi daha yakından inceledim, bu incelememin sonuçlarını hem sizle hem de cevap yazısını gönderdiğiniz bölümümdeki arkadaşlarımla paylaşmak istedim.
Öncelikle verdiğiniz intihal tanımında 'başkasının yaptığı işi kısmen veya tamamen kendisininmiş gibi sunmak' olduğunu hatırlatayım.
İntihalin tanımı ve nelerin intihal sayıldığı pek çok kurumun ve derginin web sitesinde var. Nelerin intihal kapsamına girdiğinin kısa bir tanımını ben de Purdue üniversitesinin web sitesinden aldım: (http://owl.english.purdue.edu/owl/resource/589/02/)
There are some actions that can almost unquestionably be labeled plagiarism. Some of these include *buying, stealing, or borrowing a paper* (including, of course, copying an entire paper or article from the Web); *hiring someone to write your paper* for you; and *copying large sections of text* from a source without quotation marks or proper citation.
Ben grubunuzun hem intihalle suçlanan hem de suçlanmayan yayınlarına baktım, ikisinden de birer örnek vermek istiyorum:
1) I. Yilmaz, A Kucukarslan ve S. Ozder (Arxiv de olmayan, intihalle suçlanmamiş bir makale, grubunuzun bulabildiğim en yeni yayını) International Journal of Modern Physics A Vol. 22, No. 12 (2007) 2283–2291
Bu makale arxiv de olmadığı için maila ekledim. Makalenin cümlelerini google scholar ile aratınca karşıma şunlar çıktı, merak eden herkes bakabilir:
1a) Makalenin ilk paragrafi birebir D. Boyanovsky, H. J. de Vega and D. J. Schwarz, hep-ph/0602002. Altinci sayfanin ilk paragrafinin son yarisi (fig'ure 1'den sonraki ilk paragraf)
1b) Ikinci paragrafin iki cumlesi M. K. Mak and T. Harko gr-qc/0309069 paper'inin ilk paragrafi.
1c) Ikinci paragrafin son cumlesi E. Gourgoulhon, P. Haensel, R. Livine, E. Paluch, S. Bonazzola, and J.-A. Marck astro-ph/9907225 Intoduction'in son cumlesi
1d) Ucuncu paragraf yine grubunuzun baska bir makalesi ile ayni (C. Aktas and I. Yilmaz Gen Relativ Gravit (2007) 39:849)
1e) Equation (1)'den sonraki paragraf bire bir: D. Boyanovsky, H. J. de Vega and D. J. Schwarz, hep-ph/0602002. Section IV'den onceki ikinci paragraf. (14. sayfada)
Bundan sonrasini incelemedim. Sizin 'biraz benziyor' dediğiniz giriş kısmında size ait kaç tane cümle var onu merak ediyorum. Başkalarının makalelerinden paragrafları indirip bir araya koyarak giriş yazdığınızda nasıl oluyor da kendi çözmek istediğiniz 'tamamen orjinal' problemi ortaya koyabiliyorsunuz o da başka bir muamma.
2) Ihsan Yilmaz , Melis Aygun , Sezgin Aygun arXiv:gr-qc/0607104v2 (Bu intihal nedeniyle değil aynı makaleyi bir daha farklı isimle yazdığınız için kaldırılan bir makale)
Bu makalede birşey çok dikkatimi çekti makalenin isimi 'Topological defect solutions in the spherically symmetric space-time admitting conformal motion', genel relativite derslerimden hatırladığım kadarıyla burada topological defectler olarak düşündüklerimiz domain wall'lar ve cosmic stringler. Bu iki obje de klasik alan teorisi ile tanımlanabiliyor yani einstein denklemleri çerçevesinde klasik (quantum olmayan) özellikteler. Ama makalenizde şöyle bir paragraf var: In String Theory, the myriad of particle types is replaced by a single fundamental building block, a 'string'. These strings can be closed, like loops, or open, like a hair. As the string moves through time it traces out a tube or a sheet, according to whether it is closed or open, Furthermore, the string is free to vibrate, and different vibrational modes of the string represent the different particle types, since different modes are seen as different masses or spins
Bu paragraf açıkça string teorinin stringlerinden yani Planck skalasında yaşayan objelerden bahsediyor. Üstelik bunu googleda arayınca http://www.damtp.cam.ac.uk/user/gr/public/qg_ss.html
web sayfasındaki üçüncü paragraf çıkıyor. Burası da Cambridge üniversitesinin halka string teoriyi anlatmak için kurdugu web sitesi. Acı olan makalenize populer web sitesinden indirilmiş paragraf mı koymanız, yoksa cosmic stringler ile string teorideki stringlerin farkını bilmemeniz mi bilemiyorum.
Yoğun maddeci arkadaşlar için bir benzetme yapayım: ben elektronik bant yapısı ile ilgili bir makalemde bir anda 'o da bant bu da bant' diye yara bantlarının özelliklerinden bahsetsem, üstelik bunu da bir hastanenin web sayfasından aynen indirmiş olsam, ne düsünürdünüz? Aynı konuda yazılan introductionların benzediğini mi, yoksa intihal yaparken kantarın topuzunu iyice kaçırdığımı mı?
3) Bir de excessive overlap yüzünden kaldırılan makaleleriniz var. Burada sorun kendinizden intihal yapmak ötesinde bir defa hesap yapıp bunu birden fazla farklı paper olarak yazmış olmanız. Bunu dogrulamak için Hep-th0505013 ve gr-qc0607104 makalelerinizi incelemeye çalıştım: gerçekten de iki makalede de değişik durumlarda charge ve mass hesaplıyosunuz: Ama hep-th0505013teki ana sonuclarınız olan denklemler (42) ve ((45)ten sonrakı numarasız denklem), gr-qc0607104 de tekrar ana sonuclar olan denklem (42)(tekrar (86)) ve (79) olarak verilmiş. Üstelik bu kadar birbirine benzeyen iki makaleden sonra yazılanı önce yazılanına atıf vermiyor.
Aynı bilimsel sonuçları iki ayrı makalede üstelik yazar listesi değişik iki makalede vermenin açıklaması nedir? Sanırım amacınız bilime katkı yapmaktan çıkıp makale yayınlamaya dönmüş, eger başka açıklaması varsa lütfen söyleyin.
Yukarıda yaptığım araştırmayı yapmak yaklaşık 6-7 saatimi aldı, yani bir iş günümü kaybettim. Ama oturup kendi hesaplarımla uğraşsaydım daha iyi olurdu diyemiyorum, hepimizin kafasını meşgul eden intihal suçlamalarıyla ilgili kararımı vermemi sagladı. Bu iddalarla ilgili mutlaka üniversitenizde, YÖK te ve diğer kurumlarda kurullar kurulacak ve sizi baglayıcı kararlar vereceklerdir. Beni bu kararlar çok da ilgilendirmiyor, sonuçta bu bir bilimsel ahlak meselesidir, ve bir insanin davranışlarının kabul edilir olup olmadığı onunla aynı ortamları paylaşan insanlar tarafından değerlendirilir. Bu da konunuzun dışında olan, sizin intihal yapmış veya yapmamış olmanızın etkilemeyeceği bir yardımcı doçentin, sizi
kesinlikle bağlamayacak olan kararı:
Bence Arxiv tarafından hakkınızda ortaya atılan intihal iddaları kesinlikle doğrudur, yaptığınız iş çok makale yayınlıyarak yayın sayınızı haksızca arttırmaya çalışmaktır, bu da açıkca 'bilimsel hırsızlıktır'.
Lütfen savunmalarınızda 'bunu herkes yapıyor', 'bütün Türk fizikçileri suçlanıyor' gibi argümanlarla, Türkiye'de alınteri ile bilime katkıda bulunmaya çalışan insanları kendinizle bir tutmayın.
Kendi işinize göstermediğiniz saygıyı başkalarının işlerine göstermeniz dileğiyle.
4) Bu olayin dunya'da bizi ne kadar utandirdigini anlamaniz acisindan MIT'de bir doktora ogrencisinin burada bir hocamiza yazdigi mektuptan bir alinti yapiyorum. Turkiye'de yeni
kurulan ITAP (International Center for Theoretical and Applied Physics) posterlerinin basina neler geldigini anlatiyor:
Hocam merhaba;
Bu intihal skandali burada sanirim Turkiye`de buldugundan da daha fazla yanki buldu herkes bize bunu sorup duruyor. En acisi ise su; ben bu hazirladigim afisleri burada profesyonel olarak bastirmistim ve fizik bolumune ait bazi yerlere asmistim. Bu yonde bir okul politikasi veya karari olmasa bile ogrenciler indirmisler ve cope atmislar, iki tanesinin ustunde de marker ile yazilmis ve bu aralar surekli yapilan ignelemelerden biri yer aliyordu "umalim ki iranli fizikciler de bu kadar yetersiz olsunlar...", bu tepki belki gereksiz ama anlasilan gercekten intihal sayilabilecek birsey var.
Benzer bir hikayeyi Boston University`de okuyan arkadaslardan da dinledim orada afislerimizi indirmemisler ama ITAP`in dolandirici olabilecegini konusuyorlarmis ve afislerin yanina ve bir tanesinin de tam ustune nature news makalesini koymuslar, bir de ODTU`nun websitesinden snapshot seklinde print-out alip hic bir haber savunma veya yalanlama yok diye boardlara asmislar.
Evet buradakiler cok onyargililar kabul ama boylesi bir yanlisin nerelere kadar uzandigini gostermesi acisindan da onemli. Ben bi kismini topladim posterlerin copten. Cope atilmamis olanlarin da yanina MIT`de de ilgili nature makalesini asmislar ve bizim duyurulara ok cikartmislar.
5) Bu makaleleri inceledikten sonra benim kararimi rahatca verdim: 'Bu makaleler intihal, bunlari yapanlar da bilimsel hirsizdir'. Sanirim uluslararasi kuruluslarda bunu inceleyen insanlar da ayni kaniya vardilar.
Bundan sonra intihal vardir yoktur gibi bir tartismanin benim acimdan cok anlami yok.
Cok anlami olmasa da benim artik tek merak ettigim Turkiye'nin yetkili kurullarinda bu insanlar hakkinda ne gibi kararlar verilecegi. Benim acimdan bu kararlar Turkiye'deki bilimsel sistemin olgunlugunu gosterecek. Eger yeterince olgunsa, bir sonraki konferansa basim biraz daha dik gidecegim; yok degilse calismaya devam ederek olgunlasmasini saglamak icin elimden geleni yapacagim.

Metin Ozdemir HSP PhD Adayı
( Community and Applied Social Psychology Program, Department of Psychology,University of Maryland-Baltimore County, Baltimore)
ODTÜ'DE İKEN BU GİBİ İŞLERİN OLDUĞUNU DUYUYORDUM
Lisans ve yuksek lisansini ODTU`de yapan birisi olarak boylesi bir olayin ortaya cikmasi aslinda beni cok da sasirtmadi. ODTU`de gecirdigim sure zarfinda temel bilimler ve muhendislik alanlarindan pekcok arastirma gorevlisinin hocalari ile yaptiklari yayinlarda cok benzer bir yontem kullandiklarini kendi agizlarindan defalarca dinledim.
Hatta bu yontem tip alaninda da ciddi olarak kullaniliyor. Iyi yazilmis bir makale alinip belirli bolumleri aynen ya da cok az degistirilerek bir yeni makale hazirlaniyor.
Bu tur olaylarin ortaya cikmasinin en onemli nedeni elbette bilim etiginin icsellestirilmemis olmasi. Ancak bunun disinda onemli nedenlerden ikisi de ulkemizdeki dil egitiminin yetersizligi ve bilim uretimi anlayisi.
Ingilizcesi yeterli olamayan kisiler sistemin getirmis oldugu kurallar nedeniyle yabanci dergilerde yayin yapmaya zorlaniyorlar. Ornegin sosyal bilimler alaninda docent olabilmek icin sosyal bilimler atif indeksinde yer alan bir dergide tek yazarli bir makale yayinlama zorunlulugu var. Kimi universiteler bu sistemi bir puanlama sistemi ile daha da ileriye goturuyorlar. Ornegin tek yazarli makaleler daha cok puan alirken, ortak calisma urunu olan makaleler cok daha az puan aliyor ve bu sekilde ogretim uyeleri uzerinde tek basina yayin yapmalari icin bir baski kuruluyor.
Bu sistem hemen akla gelebilecek iki temel sorunu beraberinde uretiyor.
Birincisi, yabanci yayin yapma baskisi nedeniyle arastirmacilarin Turkce yayin yapmalarinin onune geciliyor.
Ornegin Turk Psikoloji Dergisi son derece ciddi calisan bir ekip ile 970`lerden bu yana yayinlanan ve sosyal bilimler atif indeksine girmis bir dergidir. Ancak bu dergide yayin yapmak yerine bilimsel kalite acisindan daha dusuk duzeyde yayinlari kabul edebilen Ingilizce dergileri tercih ediyorlar. Bu nedenle de ulkemizi ilgilendiren konularda Turkce yayin yapilamiyor.
Ogrenciler bilgi edinmek icin arastirma yaptiklarinda Turkce kaynak bulamiyorlar. Uygulamacilar Turkiye`de yapilan arastirmalari temel alip bilgilerini artirmak yerine kulturu ve sitemi farkli ulkelerde yapilmis yayinlari temel alan ceviri kitaplarla bilgi ihtiyaclarini gideriyorlar. Kisacasi kendi ulkemize ozgu bilim uretmiyoruz. Kendi toplumuna faydasi olmayan bir sosyal bilimin bize ne faydasi vardir?
Burada hemen su iddia ortaya atilabilir: "Evrensel bilime katki yapmak.." Evet, kesinlikle katiliyorum ancak dusuk kaliteli dergilerde yayin yapmakla evrensel bilime katki yapmak dusuncesi bir yanilsamadir.
Ayrica ABD`de gecirdigim bunca yilda gordugum su ki bizim gibi ulkelerden arastirmacilar ABD`de basilan dergilerde yayin yapmak icin can atarken ABD`li arastirmacilar bu yayinlara donup bakmiyorlar bile.
Yaptiklari ABD toplumu uzerine arastirma yapmak; dolayisiyla da ABD toplumu uzerine yapilmis arastirmalarin bulgularini kullaniyorlar.
Ikinci ciddi sorun ise ortak calismanin kosteklenmesi. Iyi bilim yapan ulkelerin tamamninda ortak calisma, ekip calismasi, arastirma ekiplerinin kurulmasi ve bu disiplinlerarasi ekipler vasitasi ile "daha kaliteli" arastirmalar yapilmasini tesvik eden bir anlayis var. Bu nedenle cok iyi dergilerde basilan cok iyi arastirmalarin hemen hepsi artik ortak yazarlidir. Turkiye`de ise bu yonelim acik acik kosteklenmektedir. Bu nedenle ozellikle de genc ogretim uyeleri bir an once akademik derecelerini alabilmek icin tek baslarina yayin yapmak cabasi icine giriyorlar. Bu da yeni acilimlari, kalite artisini ve is birligiyle daha iyi isler cikartmayi engelliyor.
Yayin konusundaki Ingilizce yayin yapma baskisinin neden oldugu bir diger durum da kimi genc arastirmacilarin sirf akademik yukselmelerini emniyete almak icin kimi ticari dergilerde yayin yapmalaridir.
Bu dergiler kimi zaman makale basina 500 - 600 dolardan baslayan ucretler aliyor. Son olarak Yeni Zelanda`da basilan bur turden bir derginin iyice ticarilesip bir makale icin 2000 dolara varan ucretler talep ediyor. Rivayet gibi olacak ama bir devlet universitemizden bir yardimci docentin de docentligini alabilmek icin banka kredisi cekerek bu derginin talep ettigi ucreti odedigini uzulerek ogrendim.
Bilim hevesini kirip, bilgi uretmeyi odullendirmek yerine kendi basina gostermelik is yapmayi tesvik eden bir sistem maalesef ulkemizin bilim gelecegini cok ciddi sekteye ugratiyor. ABD`de kendi basina is yapanlari "tek tabanca" diyerek hayiflarken bizim universitelerimizde insanlarin kendi odalarina kapanip yanliz is yapmalari tesvik ediliyor. Bu arada kim bilir su yuzune cikmayan ne bilim hirsizliklari yasaniyor.

Yusuf Altintas, Professor
NSERC-P&WC Industrial Research Chair Professor in Virtual Machining, Manufacturing Automation Laboratory, The University of British Columbia, Department of Mechanical Engineering Vancouver, Kanada
ÖĞRENCİLER İNTİHALİN NE KADAR VAHİM OLDUĞUNUN FARKINDA BİLE DEĞİL
Maalesef "intihal" bilimsel arastirma kulturunun oturmadigi ulkelerde yaygin. Sadece Turkiye'ye mahsus bir olay degil, ama Turkiye'de baska ulkelere gore cok daha yaygin. Daha gecen ay bir Ispanya, bir Brezilya makalelerinin kitabimdan aynen aktarildigini gordum. Ispanyada hemen farkina varip duzelttiler ve benden de ozur dilediler. Brezilyaya ise bu ay sonu davetliyim… Gectigimiz yaz Iran'dan gelenlerin Turkiye'de sundugu 25 makalenin en az 5 tanesinde kitabimdan oldugu gibi kopyalanmis bolumler vardi.
Cocuklar bunun ne kadar vahim oldugunun farkinda bile degildiler, zira tek tek gelip "Hocam, sizin metodlarinizi ogrendik, uyguladik, calisiyor. Bize bir elestiri yapip yol gosterirmisiniz?"
Hocalari ile oturup, "management" degil, biraz da hocalik yapmasini salik verdim ve intihalleri benim eski asistanlarim siraladilar tek tek hocaya. Kisacasi, intihalin ne kadar vahim bir davranis oldugunun bile farkinda degil cocuklar, hocanin da yayinin iceriginden haberi yok. Ustelik, bogazina kadar politikaya batmis hocalarin dogal olarak arastirmaya vakti yok.
1995 yilinda, benden daha az kidemli (Yard. Doc.) bir Kanada'li hoca arkadasla bizim kasabaya geldik. Komsunun damadi bolgesel bir unuversitesinde master yapiyordu. "Ecnebi" hocanin tezdeki Ingilizce'ye bakivermesini istediler… Bizim alanimizda olmayan bir muhendislik dali.
"Tamam once ben bakivereyim" deyip tezi aldim. Tezin birkac sayfasi cok kotu Ingilizce ile yazilmis, ama geri kalani ise sahane bir Ingilizce ile devam etmis. O kadar bariz idi ki kaynaklardan oldugu gibi kopya edildigi. Paragraflarin her biri baska yerden kopayalanip , yan yana dizilmis ve bir ucubet cikmis ortaya. Anlamak icin uzman olmaya da gerek yok.
Cocugu cagirip: " Aslanim, bu tez tamamen kopya. Sen bunu yeniden yaz, ben yine okuyevereyim bana gonderirsen. Boyle tez calismasi olmaz. Ustelik ben bir arastirma falan da gormedim bu tezde."
Cevap: " Abi, tum tezler boyle, zaten hocam da kabul etti! Benimkinden daha kotuleri de var, sen neye benimkine taktin?"
"Ama bu tez senin adina basilacak. Hocan gorevini yapmamis, fakat tez senin. Sen bu tezi boyle veremezsin. "
"Sen karisma abi, versene arkadasina okusun!"
Gonderdim cocugu bir suru nasihatle, yakinim olan egitimsiz kayinpederi ve kayinvaldesi bana kirildilar.
Bir ogrenci intihal yapiyorsa, mutlaka sorumlusu hocasidir. Asistaninin yaptigi ve yazdigi seylerden haberi olmayan ama onaylayan kisiye nasil hoca denebilir ?
YOK sisteminin koklu bir degisiklige ugramasi gerekli. Aslinda siyasiler kanca atmasa, her unuversitenin ozerk ve kendi kendini denetlemesi, hem kaliteyi hem de bilimsel verimi artirir. Fakat Turkiye gercekleri, hukumetlerin begenmedigi rektorleri hapishanelerde surundurmesi, bazi rektorlerin de siyasi parti liderleri gibi davranmasi, rektor secimlerinin akademik yonetim tecrubesi ve bilimsel basari bazinda degil de „secim vaatleri" ile yapilmasi, sistemi daha da batakliga gomuyor.
Akademik calismalari zayif olan hocalar iki siniftir:
-„Benim kapasitem bu kadar, daha iyisi elimden gelmiyor" deyip onurlu durus sergilemek
- Ikinci kesim de intihal, kayirma/kayrilma, asistanlarinin veya daha genc hocalarin sirtindan, politik ayak oyinlari ile yukselen gurup.
Türkiye ikinci guruptan hocalarin hegemonyasinda batakliga dogru yurumekte. Bu gurup ayni zamanda tam akademisyenleri de unuversitelerden, hatta ulkeden kacirmak icin her yolu denemekteler.
Kanada unuversitelerinin yapilanmasini, ve Turkiye ile bildigim kadari ile karsilastiran makalelerim asagida gorulebilir. (http://www.kanadainfo.com/yazarlar/yusuf/giris_yusuf.asp)
Turkiye unuversiteleri devamli geriye dogru dortnala kosmakta. Unuversiteler bilimsel ozerklik icinde, akademik basarinin olcumleri oturtulmadikca cokus devam edecektir. Akademik yayin yapip elestiri suzgecinden gecmemis hocalarin profesor-dekan-rektor oldugu, intihalcilerin basbakan yardimcisi oldugu bir siyasi ortamda unuversiteleri duzeltmek cok zor.

Adı bende saklı bir doçent
YABANCI DİL BİLMEYENLERİ YABANCI DERGİLERDE NASIL MAKALE YAYINLIYOR?
Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS) den yeterli derece alamayan, ancak saygın (uluslarası) dergilerde 15-20 uluslararası makalesi çıkan çok sayıda bilim insanı var Türkiye'de.
Hep birlikte bir illüzyonun içinde oynuyoruz, bazen bizi kendimize getiren bir kaç uyarı alıyoruz o kadar. Madem bu konuda hassasız o halde tıp alanındaki, kimya alanındaki uluslararası makaleleri mercek altına alalım (ziraat da buna dahil). (Lütfen her yıl doçentlik sınavlarına müracaat edenler ve doçent olanların alanlarına göre dağılımına bakınız.)
Yüksek öğretim sadece öğretim üyesi yetiştirmek değil, uluslararası alanda tanınmış, gerçekten ölçü alınabilecek bilimsel yayınları çıkartabilmeyi de içermelidir. Citation indekse (her nasılsa) girebilmiş dergilerdeki denetleyemediğimiz bir yayın sistemine bu işi havale edersek, bu tür manzarlarla daha çok karşılaşırız.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.