NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

30 Temmuz 2013

Almanya Federal Meclisi Başkanı Norbert Lammert hakkında 38 yıl önce yazdığı doktora tezinde intihal yaptığı iddiaları ortaya atıldı. (Deutsche Welle-Türkçe)

Norbert Lammert intihal iddialarının araştırılması için Bochum Üniversitesi'ne başvurduğunu açıkladı. Lammert, “doktoramı kurallara uygun şekilde hazırladım, içim rahat. Çalışmanın bilimsel kalitesinden eminim” dedi.
Lammert'in Bochum Ruhr Üniversitesi'nde 1975'te kabul edilen doktora tezi, daha önce Federal Eğitim ve Bilim Bakanı Annette Schavan'ın istifasına yol açan intihal iddialarını gündeme getiren ‘Robert Schmidt' lakaplı bir anonim kullanıcı tarafından incelenmiş, lammertplag.wordpress.com adresinde yer verilen incelemede, “toplam 42 sayfada usûlsüzlük ve intihal örneğine rastlandığı” iddiasına yer verilmişti.
Hrıstiyan Demokrat Partili (CDU) Lammert'in doktora tezinin incelenmesi için başvuruda bulunması muhalefetten de destek buldu. Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) eğitim uzmanlarından Ernst Dieter Rossmann, “Bochum Üniversitesi'nin yaptığı inceleme sonuçlanana kadar konuyla ilgili yorum yapmaktan kaçınmaya” davet etti.     

Alman siyasetinde intihal vakaları 

İntihal iddiaları şimdiye kadar 3 üst düzey Alman siyasetçinin istifasına yol açtı. 2002 yılında milletvekili seçilen Hrıstiyan Sosyal Birlik (CSU) üyesi Karl-Theodor zu Guttenberg, 2009 yılında savunma bakanlığına getirilmişti. Guttenberg, doktora tezinde intihal yaptığının ortaya çıkması çıkması üzerine 2011 yılının mart ayında tüm siyasi görevlerini bırakarak bakanlıktan istifa etmişti. Karl-Theodor zu Guttenberg, geleceğin başbakan adayları arasında gösteriliyordu. 

Hür Demokrat Partili (FDP) politikacı Silvana Koch - Mehrin de doktora tezinde ihtihal yaptığı suçlamasıyla karşılaşınca istifa karara almıştı. Koch-Mehrin, FDP'deki tüm görevlerinin yanı sıra Avrupa Parlamentosu'ndaki Başkan Yardımcılığı görevini bırakmış, Avrupa Parlamentosu milletvekilliğinden ise ayrılmamıştı. 

Başbakan Angela Merkel'e yakınlığıyla bilinen Federal Eğitim ve Bilim Bakanı Annette Schavan, doktora tezinde intihal yaptığı suçlamalarının ardından, 7 yıldır sürdürdüğü görevi bu yılın şubat ayında bırakmıştı. Schavan’ın 33 yıl önce aldığı “doktor” unvanı, tezini yazdığı Düsseldorf Heinrich Heine Üniversitesi tarafından iptal edilmişti.
© Deutsche Welle Türkçe 
DW/dpa/NH/AG

26 Temmuz 2013

Orhan Bursalı - Ege Üniversitesi “En Başarılı Üniversiteler” Sıralamasında 2’ciliği Nasıl Kazandı? - Bilim Teknik 26.07.2013 (CBT)

Hollanda’nın Leiden Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Merkezi “Centre for Science and Technology Studies (CWTS)” Dünyanın en iyi 500 üniversitesi sıralamasını yapıyor. Son raporda, baktık ki Ege Üniversitesi bütün ünlüleri geçmiş ve ikinci sıraya oturmuş! Tabi bir şenlik bir şenlik.. Mesele araştırılınca, Ege’yi ikinci sıraya Ahmet Yıldırım adındaki tek kişinin yükselttiği ortaya çıkmış.. Ama, bu kişinin yayınları mercek altına alınınca, arkada bir ”Atıf karteli” çıkmış.. Bunun üzerine sözü geçen merkezin (Leiden Ranking) direktörü Paul Wouters bu şaibeli durumu açıkladı.. Umarız Ege Üniversitesi rektörlüğü gerekeni yapar. Wouters’in makalesini aşağıya alıyoruz (orijinali: ).
 ***

Üniversiteler Sıralaması, Sorunlu veya Hileli Araştırmaları Ortaya Çıkarabilir Mi?
Paul Wouters 


Bir tek kişi, Leiden Ranking gibi bir üniversiteler sıralamasında bir üniversitenin sırasını hile yoluyla değiştirebilir mi? Bu sorunun yanıtı -eğer dergilerin nitelik denetleme süreci gerektiği gibi işlevsel değilse, maalesef bazen değiştirebilir. 

Kısa bir süre önce bir Türk biliminsanı, Ege Üniversitesinin matematik ve bilgisayar bilimlerinde Leiden Sıralaması’nın (Ranking) son versiyonundaki konumu konusunda bizi uyardı. Önceki dönemde, Türkiye’nin saygın araştırma üniversiteleri arasında olduğu bilinmeyen bu üniversite, şaşırtıcı bir PP (en üst10 %) göstergesiyle hemen hemen 21% ile ikinci sırada yeraldı. Diğer bir deyişle, matematik ve bilgisayar bilimlerindeki 21% yayınlarıyla Ege Üniversitesi bu alanda en sık atıf alan en tepedeki 10% dergi arasında yer aldı. Bunun anlamı şudur: Ege Üniversitesi en çok atıf alan makalelerin iki katı makale yayımladığı sanıldı. Yalnızca Stanford Üniversitesi Ege Üniversitesi’nden daha iyi performans sergiledi.


Matematik ve bilgisayar bilimlerinde Ege Üniversitesi 210 makale üretti (Stanford hemen hemen 10 kat daha fazla makale üretti). Bu denli yayın göreceli olarak az olduğu için sıralamadaki yerinin güvenilirliği oldukça düşüktür ve bu durum. Geniş kararlı aralıkla belirlenmiştir (ölçümdeki belirsizliğin göstergesi). Ege Üniversitesinin 210 yayınından en az 65 tanesi bir tek kişi, Ahmet Yıldırım, tarafından üretilmiştir. Bu alanda yalnızca 4 yıllık uzmanlığı olan bir kişi için bu son derece yüksek bir üretkenliktir. 


Dahası, Yıldırım’ın yayınları Ege Üniversitesinin sıralamadaki yerini belirlemiştir: bu yayınlar olmasaydı Ege Üniversitesi bu alanda 300.sırada olacaktı. O nedenle 300.lük belki de Ege Üniversitesinin bu alandaki sıralamasını daha iyi yansıtıyor. Yıldırım’ın makalelerine, kendi atıfları hariç 421 atıf verildi. Matematik sık sık atıf alan bir alan değildir, o nedenle bu düzeydeki atıflar hem PP (en üst 10%) hem de MNCS göstergesini oldukça fazla etkileyebilmiştir. 


Bildiğimiz kadarıyla, Yıldırım’ın yayınlarını inceleme işlemi henüz başlamadı. Ancak bu yayınlara ilişkin hile ve çalıntı kuşkuları hem Türkiye’de hem de yurtdışında artmaya başlıyor. Mathematical Physics adlı dergideki bir makalesi, çalıntı olduğunun kanıtlanması nedeniyle (bir Çinli yazarın makalesinden bölümler kopyalanmış ve orijinal olarak sunulmuştur) dergi tarafından yayından kaldırılmıştır. İlginçtir ki, yazar yayından kaldırılmış olmayı kabullenmemiştir. Yıldırım’ın yayınlarının oldukça çoğu, ‘kalite kontrolu izleme’ yönünden çok mükemmel olmayan dergilerde yayınlanmıştır. Elsevier yayın evinin dergilerinden olan Computer & Mathematics with Applications (Yıldırım’ın 11 makalesini yayınlayan dergi) yakın geçmişte bir başka yazarın makalesini “bilimsel içerikten yoksun” olma gerekçesiyle yayından kaldırdı. Aslında o yayın içerikten hemen hemen yoksun bir yayındı. Retraction Watch’a göre, derginin editörü Ervin Rodin, geçen yılın sonlarına doğru görevden alındı. Rodin, Elsevier’in bir başka dergisi olan Applied Mathematics Letters – An International Journal of Rapid Publication dergisi editörlüğü görevinden de alındı. Rodin, Yıldırım’ın 5 makalesini yayınlayan Mathematical and Computer Modelling dergisinde de editördü. Mathematical and Computer Modelling dergisi şu sırlarda “editörlük görevinin yenilenmesi” nedeniyle makale sunumu kabul etmiyor. 


Yıldırım’ın makaleleri niçin bu denli çok atıf aldı? Yıldırım’ın 65 makalesine 285, yayınlarına da toplam 421 atıf verildi. Bu yayınların güçlü bir grup içi atıf trafiği var. Bu grup toplam 1200 atıf almış ve atıfların yarıdan biraz fazlası bu grubun kendi çalışmalarına yapılan atıflar. Diğer bir deyişle, bu yayınlar, sıkı bir ilişki içinde bulunan yazarlar grubunu temsil ediyor, ancak bu yazarlar diğer yazarlardan tamamen yalıtılmış değil. Eğer Ege Üniversitesi yayınlarına atıf veren üniversitelere bir göz atarsak, bu üniversitelerin Leiden Sıralaması’nda, Yıldırım’ın çalışmalarına bir tek atıf vermiş olan Penn State Üniversitesi hariç (112.sırada) ön sıralarda olmadığı görülür. 


Eğer matematik ve bilgisayar bilimlerine odaklanacak olursak, atıf veren üniversitelerin hiçbiri, Penn State ve Gazi Üniversitesi (1 yayına atıf) hariç, sıralamada üst sıralarda değil. Bu arada, Gazi Üniversitesi’nin de sıralamadaki yeri, kararlılık aralığının da belirttiği gibi, Ege Üniversitesininki gibi, güvenilir değil.


Bibliyometrik kanıt 2 farklı sonuca işaret ediyor. Birincisi, Yıldırım, önemli bir matematiksel sorun üzerine sıkı bir işbirliği içinde çalışan bir grubun üyesi. Bu yoruma seçenek olan diğer yoruma göre, bu grup, birbirine atıf veren bir “atıf kartel”idir ve birbirine yalnızca atıf vermekle kalmıyor aynı zamanda, atıf üreten aygıtlar olarak işlev yapan dergilerde benzer yayınlar üretiyorlar. Üretilen yayınlara ve problemlerin üretilme biçimine kabaca bakarsak, ikinci yorumun birinciden daha uygun olduğu görülür. 


Ancak, bundan sonra, matematik alanının uzmanları bu olayı incelemeye almalıdır. Günümüzde bibliyometrikler bilimsel yayınlardaki usa yatkınlığı ve saçmalığı uygun bir biçimde ayırdedebilecek düzeyde değil. Bu nedenle bu alanın uzmanlarına görev düşüyor. Ege Üniversitesi rektörünü üniversitenin sıralamadaki yerinin kuşkulu olduğu konusunda bilgilendirdik ve yazarın konumu hakkında daha fazla bilgi vermesini istedik. Henüz bir yanıt alamadık. Eğer Ege Üniversitesi ciddiye alınmak istiyorsa, Yıldırım’ın ve çalışma arkadaşlarının yayınlarını kapsamlı bir biçimde araştırmaya başlamalıdır. 


Eğer bizim Leiden Sıralamasında veya bir başka sıralamada başka tuhaf yanlar görürseniz lütfen bize bilgi verin. Bu yardımınız, akademik çevrede çalıntı davranışlarını ortaya çıkarmada daha iyi yöntemler üretmemize yardımcı olur.” (4 Temmuz 2013
)

12 Temmuz 2013

Prof. Dr. Suat Çağlayan - Ege Üniversitesi'nde bir sahtecilik hikayesi - ( ODA TV )

Bilimsel makale yazanlar bir konuyu çok iyi bilirler;
Yazdıkları makalede, başka bir bilimsel araştırmadan ya da kaynaktan yararlanılmışsa onun adını yazmak zorundadırlar.
Eğer yararlandığınız kaynağı açık olarak yazmamışsanız, en büyük bilimsel suç olan ‘intihal, çalma veya aşırma’ ile suçlanırsınız. Yani yaptığınız şey hırsızlıkla eşdeğerdir.
Gelişmiş ülkelerde bunun cezası bilimsel yaşamın sonlandırılmasına kadar gider. Yani ‘bilimsel idam’dır.
Ancak ülkemiz bu konuda-ne yazık ki- kaşarlanmıştır.
Şöyle belleğimizi bir yoklarsak, ‘intihal’ adıyla yan yana getirebileceğimiz önemli(!) kişi sayısının az olmadığını görürüz.
Bunlar arasında, geçmişte bir üniversitede bulunmuş olan bakanlar vardır…
Siyasete soyunmuş yazar çizerler vardır…
Yaptıkları yolsuzluk göğe çıkmış, pişkin köşe yazarları vardır…
Onların ‘bilimsel hırsızlığı’ meşru sayan davranışları bir yana, şu anda bile, bu işi alışkanlık haline getiren sözde bilim adamlarına rastlanmaktadır.
Elimde Leiden Üniversitesi’nin Blog’unda yayınlanan bir yazı var.
4 Temmuz 2013 tarihli yazıda Paul Wouters, bir bilimsel sahtecilik ve intihalden söz ediyor.
İntihal ile suçlanan Ahmet Yıldırım’ın bulunduğu bilimsel kurum, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik ve Bilgisayar Bölümü olarak belirtiliyor.
Yazıda anlatılan olayı özetlemeye çalışayım:
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi, Matematik ve Bilgisayar Bölümünde görev yapmış olan Yrd. Doç. Ahmet Yıldırım, son dört yıl içinde 65’in üzerinde uluslararası yayın yapınca dikkati çekmiş.
Çünkü bu dalda bir kişinin bu sayıda yayın yapması-en gelişmiş ülkelerde bile- çok zormuş.
Olayı araştıran yabancı bilim adamları, bu yayınlardan bazılarının başkalarının çalışmalarından alınmış olduğunu görmüşler. Nitekim bu durum ortaya çıkınca o bilimsel derginin yönetimi, bu yazara ait yayını geri çekmiş. Üstelik bu yöneticiler temsil ettikleri dergilerden de ayrılmak zorunda kalmışlar.
Anlaşıldığı gibi, önemli dergilerin yönetimleri, “İntihal veya aşırma” olan bir yazıyı yayınladığı zaman fırtına kopuyor. Yönetim ayrılmak zorunda kalıyor…
EGE ÜNİVERSİTESİ’NİN DURUMU…
Yazıda, Ege Üniversitesi Matematik ve Bilgisayar Bölümü’nün 210 yayın yapmış olduğu, bunun 65’inin Ahmet yıldırım’a ait olduğu yazılı.
Ege Üniversitesi’nin bilimsel sıralaması için de yazıda şunlar söyleniyor.
“Yıldırım’ın bu makaleleri nedeniyle Ege Üniversitesi –alıntı sıralamasında- Stanford Üniversitesi’nin ardından ikinci sırayı aldı. Eğer Yıldırım’ın makaleleri olmasaydı Ege Üniversitesi çok gerilerde olurdu.”
Yazar, Ege Üniversitesi’nden söz ederken “Saygın üniversitelerden biri olmayan üniversite” sözlerini kullanıyor. ‘Böyle bir üniversitede yüksek kalitede yayınlar zaten olmaz’ demeye getiriyor.
****
Bir kişinin yaptıklarından yola çıkarak tüm üniversiteyi suçlayan ve aşağılayan bu yazıyı okuyunca,“E.Ü. acaba bunu hak etti mi?” sorusunu soruyor insan.
 Bunun yanıtını öğrenmek için Rektör Candeğer Yılmaz’ı aradım.
Şunları anlattı;
1-  2010 yılında üniversitelerarası kurula, Ahmet Yıldırım’ı suçlayan bir ‘intihal’ ihbarı gitmiş. Üniversitelerarası Kurul da bu ihbarın soruşturulması için Ege Üniversitesine yazı yazmış.
2-  E.Ü, yaptığı çalışma sonunda intihal iddiasının doğru olduğuna, bu nedenle kişiye ‘görevden ayrılma’ cezasının verilmesinin uygun olacağına karar vererek Yıldırım’ın dosyasını YÖK’e göndermiş.
3-  Bu sırada Ahmet Yıldırım, üniversite yönetimini hem Cumhurbaşkanlığına ve hem de YÖK’e ‘mobbing’ iddiasıylaşikayet etmiş.
4-  Bunun üzerine YÖK, 2011 yılında, dosyayı yeniden incelemiş ve Üniversitenin kararının doğru olduğuna, Yıldırımın görevden kendi rızası ile ayrılmasına karar vermiş. ABD’ye gitmiş olan Ahmet Yıldırım, 2012 yılında dönünce karar kendisine tebliğ edilmiş.
Yani kişinin E.Ü ile olan tüm ilişkisi kesilmiş.
Bu arada Yıldırım yeniden karara yüksek mahkemeye başvurarak itiraz etmiş. Yargı aşaması halen sürmekteymiş.
5-  Bu aşamadayken, Matematik ve Bilgisayar Bölümü, bir doçent kadrosu ilan edince Ahmet Yıldırım da başvurmak istemiş. Ancak başvurusu kabul edilmediği gibi yapılmış olan bir yanlışlığın farkına varılmış.
6-  İntihal kabul edilen çalışmasını doktora tezinde de kullanmış olduğu ortaya çıkmış. Bu anlaşılınca doktorası da elinden alınmış.
Yani özetin özeti olarak söylersek;
Ahmet Yıldırım’ın önce 2012 yılında işine son verilmiş ve sonra da doktora derecesi iptal edilmiş. Mahkeme süreci ise sürüyormuş.
****
Paul Wouters’ın yazısını ilk okuduğumda soğuk terler döktüm.
Çünkü E.Ü. Rektörlüğünün Yıldırım hakkında hiçbir şey yapmadığı, onu hala görevde tuttuğu şeklinde bir izlenim vardı yazıda.
Üstelik koskoca Ege Üniversitesi aşağılanıyor ve saygın üniversitelerden biri olmadığı iddia ediliyordu.
Rektörü dinledikten sonra, üniversiteye büyük bir haksızlık yapılmakta olduğunu gördüm. Hem suçlamalarında ve hem de –hiç hakkı olmamasına rağmen- aşağılamalarında yazarın çizmeyi aşmış olduğu anlaşılıyor.
Leiden Üniversitesi’nin bir sitesinde olması gereken ciddiyet, ne yazık ki, Paul Wouters imzasıyla zarar görmüştür.
Bu intihal olayı nedeniyle üniversitenin hak etmediği bir sıralamaya yerleştiği iddia edilebilir. Ancak, bildiğim kadarıyla üniversitelerde yapılacak olan bilimsel yayınların intihal olup olmadığını denetleyen bir mekanizma yoktur.
İntihal denetimini yapan bilimsel dergilerdir. Onlar bunu özel bilgisayar programları ile yaparlar.
Zaten bunu yapmadıkları için Ahmet Yıldırım’ın çalışmasını yayımlayan bir derginin üst yönetimi istifa etmek zorunda kalmıştır.
****
İntihal yaparak E.Ü’nin saygınlığına gölge düşürenler elbette her suçlamayı hak etmişlerdir.
Ancak, yayınları denetlenemeyen birinin yaptığı intihal nedeniyle tüm Ege Üniversitesi’nin suçlanması ve aşağılanması hiç kimsenin haddine değildir.

10 Temmuz 2013

Dr. Tansu Küçüköncü* - VAHŞİ ORMANA HOŞGELDİNİZ : HANGİ ÜNİVERSİTEYİ, HANGİ BÖLÜMÜ SEÇMELİ ?

Öğrenim görmeksizin, hiçbir şey öğrenmeksizin ya da yalan yanlış şeyler öğrenerek içi boş – değersiz üniversite diploması sahibi olmak değil; vasıfsız üniversite diplomalı cahil olmak değil; bilgisiz – becerisiz üniversite diplomalı meslek canavarı olmak (bkz. trafik canavarı) değil; doğru düzgün üniversite öğrenimi görmek ve meslek öğrenmek isteyen öğrencilere ve ailelerine üniversite tercih ederken hayatlarını karartacak hatalardan kaçınmaları için öneriler.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu‘nun Aralık 2009 tarihli “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim – Yasal Çerçeve ve Uygulamalar” başlıklı raporunda [1] sonuç olarak diyor ki :
“Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetimi”; gerek denetim ve ceza soruşturması ile ilgili mevzuat alt yapısındaki eksiklikler, gerekse Yükseköğretim Genel Kurulu, YÖK Başkanları ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu’nun uygulamaları nedeniyle Devlet adına icra edilen bir kamu hizmeti olma niteliğini tamamıyla kaybetmiştir.
Başka bir deyişle, gerek Yükseköğretim Denetleme Kurulu’nun mevcut yapısal sorunları ve denetim uygulamalarındaki eksiklikleri/hataları, gerekse ihbar ve şikâyetler hakkında YÖK Genel Kurulu, YÖK Başkanları ve üniversite rektörlerinin hukuka aykırı uygulamaları Anayasa ile öngörülen denetim olgusunun tamamıyla işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır.
Bu husus, özellikle yükseköğretim kurum ve üst kuruluşlarının yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının değişmesine neden olmuş ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve usulsüzlüğün önlenememesine/artmasına elverişli bir “çevre” haline gelmiştir. Bu nedenle, oluşan “denetim açığı” kendisini besleyen ve bu açığı kronikleştiren bir yapıya dönüşmüş görünmektedir.”
Akademinin halini resmeden tarihteki tek resmi rapor bu. Yayınlandığı günlerde haber oldu. Bir daha anan olmadı. Yani, rapor güncelliğini aynen koruyor.
İşte liseyi bitirenlerin adımını neresine atacağına çok iyi karar vermesi gereken üniversitelerin resmi resmi böyle: tam bir vahşi orman ! Ve on yıllardır, bu vahşi ormana adım atanların % 90′dan fazlasının daha adımını atar atmaz, adımını attığı yerden hoşnut olmadığını ve bu hoşnutsuzluğun yaşamlarının geri kalanının bir parçası haline geldiğini söyleyebiliriz.
NİYE HOŞNUT OLMUYORLAR Kİ?
Önce nadir raslanan düzgün bir üniversitedeki düzgün bir bölüme adım atıp da hoşnutsuz olanlardan bahsedelim.
Üniversite giriş sınavı 1.si tercihinden hoşnutsuz olabilir mi ? 199x’te bir çok puan türünde ve ilk kez 2 aşamada birden 1. olan, abisi ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu olan, çok yoksul bir aileden gelen öğrenci, Bilkent Elektronik Mühendisliği Bölümü’ne girdi. İngilizce hazırlık okudu, TOEFL sınavında tama yakın puan aldı. 1. sınıfın başlarında kafasını çok daha az yorarak, çok daha fazla kazanç elde etmek fikriyle bölümü bıraktı ; o yıl üniversite sınavına tekrar girdi, bu sefer birkaç sözel puan türünde yine 1. oldu. Bilkent İşletme’ye girdi, 3 yılda bitirdi. ABD’de iyi bir üniversitede işletme yüksek lisansı, ardından İsviçre’de ekonomi doktorası yaptı. İsviçre’de bankacılık sektöründe üst düzey yöneticilik yapmaya başladı. 
Üniversite 1.si tercihinden hoşnutsuz olabilir mi ? 198x’te ilk klasik gitar yarışması 1.si, Ankara Fen Lisesi mezunu, tam notla 199x ODTÜ 1.si, Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, aynı zamanda çok sayıda fizik lisans ve yüksek lisans dersini alan öğrenci, ABD’de Stanford Üniversitesi’nde elektronik doktorası yaptı. Bir yandan konservatuarda gitar yüksek lisansı yaptı. Juilliard Müzik okulunda okudu. Silikon vadisinde dünyanın en üretken elektronik şirketlerinden birinde çalıştı. Saygın akademik dergilerde onlarca makale yayınladı. Elektronik üzerine 50′den fazla buluş yaptı, patentini aldı. Bu arada klasik gitar için besteler, düzenlemeler yaptı. 2000′lerin başında mühendisliği bıraktı. ABD’de iyi bir üniversitede klasik gitar öğretmeni oldu. Klasik gitar virtüözü olarak dünyanın bir çok yerinde konserler veriyor; kendi klasik müzik ve tango düzenlemelerini, bestelerini, kendisine ithaf edilen gitar konçertosunu, kendisi için özel yapılan gitarlarla çalıyor. Kendi düzenlemelerini çaldığı 5 kadar klasik gitar albümü (cd) çıkardı.
199x ODTÜ 1.si Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu öğrenci, ABD’de iyi bir üniversitede elektronik yüksek lisansı ve aynı üniversitede Kellogg İşletme Okulu’nda işletme yüksek lisansı yaptı. Mühendislik hiç yapmadı. Dünyanın en eski ve en büyük finans kuruluşlarından birinde 7 haneli yıllık primle tepe yönetici olarak çalışmaya başladı. ABD’de ekonomik kriz başlangıcı olarak kabul edilen şirketinin iflasının ardından İngiltere’de kendi finans şirketini kurdu.
196x ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu öğrenci, hiç mühendislik yapmadı. Felsefe yüksek lisans ve doktorasının ardından, kendisi gibi hiç mühendislik yapmayan felsefe doktoralı kimya mühendisi tarafından kurulan ODTÜ Felsefe’de akademisyen oldu. Başta Elektrik-Elektronik olmak üzere, mühendislik ve doğa bilimleri mezunlarının felsefeye ilgilerini cesaretlendirdi. 198x ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, “sayılarla, uygulamayla uğraşmayı hiç sevmediğini, soyut düşünmeyi sevdiğini” söyleyen öğrenci, hiç mühendislik yapmadı, ODTÜ Felsefe’de yüksek lisans, Kanada’da doktoranın ardından farklı disiplinlerden gelen felsefecilere açık olan Boğaziçi Felsefe’de akademisyen oldu.
198x ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu öğrenci, hiç mühendislik yapmadı. İşletme yüksek lisansı ve ekonomi yüksek lisans ve doktorasının ardından Bilkent’te akademisyen oldu. Ardından Merkez Bankası başkanı oldu.
ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, hiç mühendislik yapmayıp: büyük bir kırtasiye açıp işletir mi işletir ; ailesinin büyük müzik dükkanını devam ettirip, kendi müzik dersanesinde piyano dersleri verir mi verir ; bir süre pop müzik besteleri, düzenlemeleri, rock barlarda bas gitaristlik yapıp, baba baskısıyla fakat abisinin aksine babasının politik desteğiyle yükselme ve siyasete girme fırsatlarını kullanmaksızın bir devlet dairesinde çalışıp, emekli olup müziğe döner mi döner ; ardından aynı bölümde yüksek lisans da yapıp turist rehberi ve rehberler birliği başkanı olur mu olur; ardından İsviçre’de ekonomi ve finans öğrenimi de görüp bir süre İsviçre’de finans sektöründe çalışıp, bu sektörün ekonomi ve çevre konularında ne kadar bilgisiz, dar kafalı ve duyarsız olduğunu farkedince bu sektörden tamamen soğuduğunu, sektörden de sertifikalarından da  istifa ettiğini açıklayıp ardından İsviçre’de akvaryumculuk ve bir yandan ufak çaplı klasik müzik piyanistliği yapar mı yapar (aynı zamanda Ankara Fen Lisesi mezunu).
ODTÜ Elektronik Mühendisliği öğrencisi: 1. sınıfta bölümü burakıp babasının borçlarını ödemek için İspanyolca (ana dili, babadili: Türkçe) rehberlik (aynı zamanda Ankara Fen Lisesi mezunu); 2. sınıfta üniversite sınavına yeniden girip ODTÜ işletmeye geçer mi geçer. 
ODTÜ’nün diğer bölümlerinden örnekler:
ODTÜ Mimarlık mezunu, fakülte 1.si öğrenci, ABD’de mimarlık doktorası yapar. Hayatı boyunca 3 ev projesinde mimarlık yapar. Karikatürist olur.
Ankara Fen Lisesi’nin ardından 197x’te ODTÜ Endüstri Mühendisliğine giren öğrenci, 3 yıl sonra sanata yakın olduğu fikriyle mimarlığa geçerek mezun olur. Hiç mimarlık yapmaz. Gitar virtüözü ve konservatuvarda gitar öğretmeni olur. 20 yıl sonra müzik yüksek lisansı ve doktorası yapar.
Ankara Fen Lisesi’nin ardından 197x’te ODTÜ Mimarlık’a giren öğrenci, ardından ekonomi yüksek lisansı yapar. Hiç mimarlık yapmaz, ekonomiyle ilgilenmez. Pop müzik besteleri yapar, gitar çalar, şarkı söyler. Kendi pop  müzik gurubunu kurar, çok sayıda albüm yapar, konserler verir.
ODTÜ Uluslararası İlişkiler mezunu öğrenci, ardından kadın çalışmaları yüksek lisansı ve siyaset doktorası yapar, aynı zamanda doğrudan İngilizce de yazan roman yazarı olur.
ODTÜ dışından örnekler:
199x Anadolu Üniversitesi Seramik mezunu televizyon gösteri programı sunucusu; Boğaziçi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler mezunu pop müzik bestecisi, şarkıcısı; Başkent İşletme mezunu oyuncu; Ege Ziraat Mühendisliğinden terk pop müzik bestecisi, şarkıcısı; 195x İstanbul Çapa Tıp mezunu hiç doktorluk yapmayan sinema oyuncusu; İstanbul Arkeoloji mezunu, Fransızca öğretmeni pop müzik şarkıcısı; Çukurova İşletme mezunu pop müzik bestecisi, şarkıcı ; Marmara İşletme mezunu, İstanbul Ekonomi’de yüksek lisans yapan, işletme ve ekonomiyle hiç ilgilenmeyen pop müzik şarkıcısı; Marmara İşletme mezunu, ardından reklamcılık yüksek lisansı ve antropoloji doktorası yapan manken, akademisyen; İstanbul Çapa Tıp mezunu genel cerrah, aynı zamanda Konservatuvar Şan mezunu pop müzik şarkıcısı; Boğaziçi Ekonomi mezunu, ABD’de sinema yüksek lisansı yapan reklamcı, senarist, yazar, tv dizisi yapımcısı, oyuncu ; Yıldız Matematik mezunu manken, oyuncu; Boğaziçi Turizm ve Otelcilik mezunu, karikatürist, komedyen, oyuncu, senarist,  yönetmen, yapımcı; İTÜ mezunu ilk kadın mimarın torunu, mimar akademisyen annenin kızı, İtalyan Lisesi 1.si, İTÜ Makina Mühendisliği mezunu, hiç mühendislik yapmayan Türkiye güzeli, manken, oyuncu, haber sunucusu, rüzgar sörfü ülke 1.si, dünya 3.sü milli sporcu.
Bunlar şanslı ve mutlu azınlıktan örnekler.
Aklı zorlayan örneklerle devam edelim.
Öğrenci, oldukça yüksek puan alır, ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu abisini geçmiş olma fikriyle tek tercih yapar : Bilkent Elektronik Mühendisliği. Açıkta kalır. Halbuki puanı abisinin bölümünü tutmaktadır. 2. yıl, sınavı istediği gibi geçmez ; açıkta kalır. 3. yıl, sınavı yine istediği gibi geçmez ; açıkta kalmamak için ODTÜ Kimya Mühendisliği’ne girer. İngilizce hazırlık sınıfında kalır, 2. yıl yine kalır, 3. yıl yine kalır ve havlu atar. Azerbaycan’da bilgisayar mühendisliği okumaya ve bavul ticareti (deri giysi) yapmaya başlar. Üniversite bitirebildi mi, meçhul. 
Ailelerin çocuklarını sevdikleri yerler yerine kendi istedikleri yerleri tercih etmeye zorlamasına örnekler verelim.
Pasif öğrenci liseyi 1. bitirir, 1.lik kontenjanından yararlanma şansına da sahiptir. Kimya öğretmeni anne ve ziraat mühendisi baba emreder:  “inşaat mühendisliği okuyacaksın, zengin olacaksın, tercih listene elektronik, bilgisayar mühendislikleri, tıp yazmayacaksın, onlar işe yaramaz”. Öğrenci, Boğaziçi İnşaat’a girer. Aynı bölümde yüksek lisans ve doktoranın ardından akademisyen olur. Ama zengin olamaz. 
Matematik ve fizik seven, mühendislik okumak isteyen yoksul öğrenci, ailesinin isteğine uyar, tercih listesinin ilk sıralarına tıpları yazar. İstanbul Çapa Tıp’a girer. Sevmez. İlk yıl üniversite sınavına yeniden girer, istediği bir mühendisliğe girmesine yetecek puan alamaz, ailesi de tıbbı bırakmasına karşı çıkar. Sevmeksizin tıbbı bitirir, doktor olur. Doktorluğu iyidir, ama TUS sınavlarına yeterince çalışmaz ve kazanamaz, birkaç denemeden sonra havlu atar. Öğrencilik yıllarından beri alkol bağımlısı.
197x’te İstanbul Çapa Tıp’a 1.likle girer, 1.likle mezun olur. Tıbbı hiç sevmez. Uzman olmak istemez. 30 yıl sonra arkeoloji yüksek lisans ve doktorası yapar.
Ailesinin isteğiyle ilk sıralarda tercih ettiği Marmara Tıp’a giren öğrenci: 1. sınıfta yeniden sınava girer, 2 yıllık Boğaziçi Bilgisayar Programcılığını kazanır, oradan mezun olur; 1. sınıfta tıbbı bırakır, havayolu şirketinde uluslararası ucuşlarda host (erkek hostes) olarak çalışmaya başlar, 15 yıl kadar sonra İstanbul İspanyol dilinden mezun olur.
Akıl zıplatan örnekler.
Pasif öğrenci İstanbul Hukukta okumak ister. Tercih listesinin başına yazar. Sınava girmek için İstanbul’a yola çıkmak üzeredir. Tercih formunu sınava girerken teslim edecektir. Sağlık memuru babası, ite kaka okuyan oğlunu mezun etmek için okul aile birliği başkanlığı yapan emekli albaya çok itibar etmektedir. Yola çıkmadan çocuğunu emekli albaya gönderir, tercihlerini kontrol ettirmesini ister. Emekli albay, tercih listesini beğenmez, “hukuk okuyup ne yapacaksın” der, sil baştan yeni bir tercih listesi yaptırır. Tercih listesinde hiç olmadığı halde, “senden çok iyi ilahiyatçı olur” der, pasif öğrencinin listesinin başına Uludağ İlahiyat yazdırır. Pasif öğrenci, emekli albayı ve özellikle ona abartılı değer veren babasını kırmak istemediği için itiraz etmez. İstanbul Hukuk’a derece ile girebilecek bir puan alır, Uludağ İlahiyat’a 1.likle girer. Sevmez. 1. sınıfta üniversite sınavına yeniden girmek ister, babası 1 ve 2 yaş küçük 2 kardeşi de okuduğu için, bölüm değiştirip 1 yıl kaybetmesi ekonomik yükünü arttıracağı için izin vermez. 1.likle mezun olur. Hocaları, yüksek lisans ve doktora yapmasını, akademisyen olmasını ister. İstemez. Fransızca öğrenmek ve turist rehberi olmak ister. Başaramaz. Birkaç yıl sonra baba baskısıyla lise din öğretmeni olarak çalışmaya başlar. 1. sınıftayken üniversite sınavına giren kardeşi, İstanbul Hukuk’a girer, 4 yılda bitirir, avukat olur. Bir sonraki yıl sınava giren kardeşi, turizm işletme okur ve akademisyen olur.
Gazeteci olmayı hayal edip, matbaacı olarak mezun olurlar [2, 3]. Öğrencilerin gazeteci olma hayali yanlış tercihe takılır. Malatya İnönü Battalgazi MYO Basım ve Yayın Teknolojileri Programı’nı bitiren 22 öğrenci, gazeteci olma düşüncesiyle geldikleri bölümden matbaacı olarak mezun olmanın buruk mutluluğunu yaşar. Öğrenciler, üniversite sınavının ardından gazetecilik eğitimi veren “basın yayın” olarak algıladıkları bölümün aslında matbaa teknolojileri eğitimi veren Basım ve Yayın Teknolojileri Programı olduğunu ancak eğitimleri başladıktan sonra anlar. Bir kısmı başlamadan bölümü bırakır.
Aklı 5 karış havada yoksul, fakat bilgisayarı ve internet bağlantısı olan öğrenci bilgisayar mühendisi olmak ister. Açık öğretimde okumasına kıl payı yeten puan alır, fakat kılavuzu açıp okumadığı için bundan habersizdir, tercih yapmamayı, seneye sınava yeniden girmeyi düşünmektedir. Yol gösteren komşusu, seneye sınava yeniden girse de açık öğretime kaydolmasını önerir. Seramik mühendisi abisi, “açık öğretim okusan ne olacak” der, karşı çıkar. Öğrenci, Anadolu Açık Öğretim İşletme’ye kaydolur. Kaydolur kaydolmaz kütüphanede öğrenci işçi olarak çalışmaya ve kendi parasını kazanmaya başlar. 4. sınıfta açık öğretimde farklı bir bölüm okumak için yeniden sınava girer, kazanamaz. 4 yılda bitirir, şirketlerde çalışmaya başlar.
Aklı 5 fersah havada yoksul, fakat bilgisayarı ve internet bağlantısı olan öğrenci takıntılı halde bilgisayar mühendisi olmak ister. Aldığı puan bilgisayar mühendisliklerine yetmez. Anadolu Çevre Mühendisliğine yeter; saatlerce yol gösteren arkadaşının komşusunun buraya kaydolup fazladan bilgisayar mühendisliği dersleri alması önerisini beğenmez. Öğrenci ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni kazanmanın sevincindedir. ODTÜ’nün Kuzey Kıbrıs’taki özel üniversitesinin Bilgisayar Mühendisliği’ni burssuz kazandığı anlaşılır. Ailenin tek geçim kaynağı olan babasının işçi emeklisi maaşı, yemeyip içmeseler bile okul ücretinin aylık taksitlerine bile yetmemektedir. Öğrenci, burs bulma, masraflarını çalışarak karşılama planları yapmaktadır. Planları tutmayınca kayıt yaptırmaz. 1 sonraki yıl puan kesileceği için üniversite sınavına girmez. Özel sınavla kendine personel yetiştirmek üzere öğrenci alan bir okula girer, bitirir, ülkede ve dünyada intihar oranı en yüksek 2 meslekten 1′inde çalışmaya başlar.
ÜNİVERSİTE, BÖLÜM TERCİH EDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?
Önce “normal” koşullarda dikkat edilmesi gerekenlerden başlayalım, öncelik sırasına göre :
1. Okurken ve çalışırken seveceğiniz bilgileri, becerileri, meslekleri öğreten bölümleri tercih edin.
2. Okurken ve çalışırken başarabileceğiniz, başa çıkabileceğiniz bilgileri, becerileri, meslekleri öğreten bölümleri tercih edin. 
3. Puanınızın yeteceği bölümleri tercih edin.
4. Okul, yaşam, barınma vd masraflarınızı ailenizin ya da kendinizin karşılayabileceği bölümleri seçin.
5. Tercih ettiğiniz bölüm, isteklerinizi karşılıyor mu, emin olun [2, 3].
6. Bir yabancı dili iyi öğrenebileceğiniz üniversiteleri ve bölümleri tercih edin.  Tabi, yabancı dil öğrenmek için çaba da sarfedin. İlginç bir örnek verelim. 2012 yazı bir üniversitede ingilizce hazırlık sınıfında kalan bazı öğrenciler rektörlük binası önüne 20kadar çadır gurup 15 gün kadar 24 saat protesto yaptılar: “bizi_hazırlık_sınıfını_geçmis_sayın”, “bizim_bölümde_hazırlık_sınıfı_zorunlu_olmasın”, “bizim_bölümde_öğretim_ingilizce_olmasın”. Yabancı dilde eğitim verilen üniversitelerde hazırlık sınıfını geçemeyen öğrencilere, aynı üniversitede ya da başka üniversitelerde Türkçe öğretim yapan eş-değer bölümlere geçme hakkı verildiğini hatırlatalım. 2 ay kadar sonra bazı bölümlerde ingilizce öğretime son verildi.
Ailelere : çocuklarınıza yol gösterin, destek olun, çok bariz hatalar yapmalarına engel olun, ama kendi istediğiniz bölümlerde okumaya kesinlikle zorlamayın ! Tercih hatası yapmalarına neden olursanız, ömür boyu ödemek zorunda kalabilirler, üstelik bunu size de ödetebilirler, burnunuzdan fitil fitil getirebilirler ! Hata yaparlarsa da kendi hataları olsun. Hatalarının ucu size de dokunacaktır, ama o kadar olsun.
Çocukların ailelere tepkilerine örnek.
Müzisyen yoğun ailede oskestra şefi babanın “mutlak / mükemmel kulak” (insan kulağının duyabildiği müzikal tüm sesleri ayırtedebilme becerisi, çok nadir raslanır, müzisyenlikte zirveye çıkabilmek için çok büyük fırsat sağlar) oğlu, 7 yaşındayken oyunlarla müzik öğretmeye çalışan babasına kızar ve bir daha müzikle ilgilenmez, profesyonel müzisyen olabilme fırsatını kaçırır. ABD’de uluslararası ilişkiler okur. 
Öğrencilerin sınırlarını zorlamasının kendilerine verebileceği zararlara örnek.
İstanbul Çapa Tıp öğrencisinin kolu kırılır, 6 ay okuldan uzak kalır. Mezuniyetinin 6 ay gecikmesini istemez, telafi edebilmek için çalışma temposunu arttırır, hafta sonları bile 3-4 saat saat uykuyla idare etmeye çalışır. Bir yandan vaka tecrübesini arttırmak için özel hastanede gece acil nöbeti tutmaya başlar. Uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanabilmek için sürekli uyarıcı ilaçlar kullanmaya başlar. Bir gün okulda bayılır. Komaya girer. Kullandığı uyarıcı ilaçlar vücudunu iflas ettirmiştir. Yoğun bakıma alınır. Ailesi stresle çaresiz bekler. 1 yılı aşkın süre sonra aniden uyanır, komadan çıkar, yoğun bakımdan çıkarılır. Yeni doğmuş bebek gibidir. Hiçbir şey hatırlamamakta, kimseyi tanımamakta, konuşamamaktadır. Kelimeler, konuşmak, bildiği herşey 1 yılı aşkın sürede sil baştan öğretilir. Tıbba dönebildi mi, bitirip doktor olabildi mi, meçhul.
Başlarken bahsettiğimiz resmi raporu [1] hatırlarsak, “yolsuzluk ve usulsüzlüğün artmasına elverişli akademi”nin hali hiç de “normal” değil, aksine had safhada “anormal” ! “Akademik sahtekârlık geleneğine sahip akademi”nin [4] hali hiç de “normal” değil, aksine had safhada “anormal” ! 
Dünyada “bilim” diye bir şey gelişirken yüzyıllarca buna ilgisiz kalınmış, “bilim geleneği”nden habersiz topraklardayız. Bilim denen şey dünyada özellikle “üniversite” denen yerlerde gelişiyor. Ülkemizde 1960′larda 5 kadar, 1970′lerde 10 kadar, 1986′da bir vakfa ait ilk örneğin eklenmesiyle 29 olan, 3′ü hariç doğru düzgün akademisyeni olmayan, her daim “siyasi arena” olan, üniversitelerin sayısı, yağmur ertesi fışkıran mantarlar gibi, 1992′de 1 gecede 24 (1′i vakıf) tane daha eklenmesiyle yaklaşık olarak 2′ye katlandı. Derme çatma bir binanın girişine bir tabela asmak, boş bir arsaya bir tabela dikmek yeterli: “üniversite”!.. Bunların akademisyen açığını azaltmak üzere yurtdışına doktoraya gönderilenlerden 4.000′den fazlasının, yani çoğunun, bursları 1997′de “keyfi” olarak kesildi. 2003′teki sayı 76 iken, 2013′te 170 oluvermiş. Ve ha bire yenileri açılıyor. Öyle üniversiteler ki, binası yok, hocası yok, tezler ortada yok, lisans diplomasından önce 1-2 yıl içinde doktora diploması dağıtmaya başlıyorlar, kime, nasıl dağıttıkları meçhul.
Yeri gelmişken ilgiç bir not düşelim, 1977′de siyasi gerekçelerle, hükümet ve meclis kararlarıyla akademinin amiral gemisi ODTÜ’yü kapatmaya çalışan da, beceremeyince getirdiği yeni rektöre karşı ODTÜ’lülerin % 90 katılımla 9 ay boykot yapmasına neden olan da, 15 yıl sonra 1 gecede 24 tabela üniversitesi açan da, cumhurbaşkanı olunca YÖK’ün başına akademiye en çok zarar veren başkanı geçiren de şarkı kahramanı başbakandı [5]. 
“Akademik sahtekârlık geleneği”nden bazı örnekleri [4] tekrarlamakta yarar var.
İnternetle birlikte akademik etik ihlallerinde dünyada da 15 yıldır patlama yaşanıyor. Türkiye’de akademik etik ihlalleri hep örtbas ediliyor; üstelik ortaya çıkaranlara saldırılıyor. Bilim geleneği olan ülkelerinse buna karşı sigortaları var: ortaya çıktığında örtbas etmiyorlar; son 2 yıl içinde Macaristan’da cumhurbaşkanının çalıntı doktora tezi iptal edildi, istifa ettirildi, Almanya’da 20 kadar bakan ve parlamenter ve akademisyenin çalıntı doktora tezleri iptal edildi, istifa ettirildiler, Romanya’da bakanın çalıntı doktora tezi iptal edildi, istifa ettirildi. Örnek çok [6, 7, 8].
Türkiye’den bir kadının doktora tezi, hile yaptığı için ABD’deki Columbia Üniversitesi’nce iptal edildi, ABD’de akademik etik ihlallerini inceleyen Office of Research Integrity (ORI), ABD resmi dairelerinde ve dünya genelindeki resmi ABD projelerinde çalışmasını 5 yıl yasakladı [9, 10, 11, 12, 13, 14] ; ne mi oldu: Bengü Sezen, Türkiye’de ödüllendirildi, bir devlet üniversitesinde yardımcı doçent yapıldı [15, 16] !
2007′de Türkiye’deki 4 üniversiteden 1′i dekan 14 fizikçinin 65 çalıntı makalesi yurtdışında yakalandı ve yayından atıldı [17]. Yabancı basında haber oldu [18]. Yerli basında haber oldu [19]. Bunların hepsi terfi ettirildi [20]. 40 çalıntı makalesi yayından atılan Mustafa Saltı, TÜBİTAK burslusuydu, o ve 29 çalıntı makalesi yayından atılan Oktay Aydoğdu, ODTÜ’dendi.
2010′da 5 yılda 200 makale sahibi olan, çok hızlı terfi ettirilen ve sürekli ödüllendirilen ve zenginleştirilen bir kadın ile 100 kadar makaledeki ortağı, çalıntı makaleleri için TÜBİTAK’tan yayın ödüllerini isteyince 10 çalıntı makaleleri yakalandı. TÜBİTAK, bunlara 5 yıl destek vermeme cezası verdi [21], fakat çalıntı makaleleri dergilerden attırması gerekirken attırmadı. Devlet üniversitesi, yayın ortağına meslekten men cezası verdi, YÖK kapattı. Özel üniversite, sadece kınama cezası verdi. Ne olduysa, 2 ay sonra sözleşmesini uzatmayarak işten attı, onunla birlikte onun 10 çalıntı makalesini ortaya çıkaran, biri bölüm başkanı 2 akademisyeni de sözleşmelerini uzatmayarak işten attı. Kadın, bir devlet üniversitesinde terfi ettirildi, son rektörlük seçimlerinde YÖK’ün rektörlük için cumhurbaşkanına önerdiği 3 isimden biriydi.
Bilimin doğasının tam tersine Türkiye’deki tezlerin yarıdan çoğu gizleniyor [20]. Binlerce akademisyenin tezi var mı yok mu, emin olma şansınız yok.
Türkiye’deki akademisyenlerin yabancı ülkelerdeki tezleri de ortada yok. Akademinin hala tepesindekilerden birisi, çok sayıda çalıntı makaleleri ortaya çıkınca, İngiltere’deki tezini uluslararası tez arşivinde erişime kapattı; makalelerinin listesini de gizliyor.
Akademisyenlerin makaleleri, makale listeleri gizli; bilgi edinme hakkıyla da sonuç alınamıyor. Akademik etik ihlallerini bildiren başvurulara cevap bile verilmiyor, izleri sürülemiyor, gizli; bilgi edinme hakkıyla da sonuç alınamıyor.
Bir yandan meydanı boş bulan her meslekten “sahte diploma”lılar da [22, 23, 24] üniversitelerde [25, 26] ve her yerde cirit atıyor. Lise mezunları üniversitelerde profesör kadrosunda çalıştırılıyor [27]. Hastasınız, “sahte diplomalı” lise mezunu bir doktora, dişçiye tedavi olmak ister misiniz ?! 10 yıl yapan var, yıllarca yapan var, karı koca yapan var, plastik cerrah bile var [28], tekrar tekrar yakalanıp tekrar tekrar yapan var, internette karşınıza çıkacak örnek çok. Tabi, sahte diplomalı olmayıp, kırık bacağınıza platin yerine tornacıda yaptırdığı demiri takacak bir ortopedi profesörüne de denk gelebilirsiniz ve yine sakat kalabilirsiniz ya da ölebilirsiniz [29].  
Akademik çevrelerde dünyaca birlikte en çok iş yapılan, en meşhur Türkiye kökenli bilim adamı kim, biliyor musunuz ? Hemen düzelteyim : o kendini doktoralı bilim adamı olarak tanıtsa da, onun öyle olduğunu sanmak on binlerce müşterisinin işine gelse de bunlar doğru değil. Türkiye’de onun ve çocuklarının yurtdışı banka hesaplarına para gönderip akademisyenlerini onun ayağına göndermeyen üniversite neredeyse yok. Niye mi para gönderiyorlar; birlikte ne iş mi yapıyorlar ? [30] :
“Hayli şık, içeriğiyle de göz dolduran bir site WASET: Uluslararası hakemli dergilerle bağlantılar, neredeyse her branşta düzenlenen uluslararası konferanslar… Ancak biraz araştırınca, sitenin makalenizi uluslararası dergilerde yayımlanmış gibi, sizi de katılmadığınız uluslararası konferanslara katılmış gibi gösterdiğini öğreniyorsunuz. Parayı bastıran da bunları CV’sine ekleyip doçent veya profesör oluyor.”
O, bu sitenin sahibi, siteyi kızı ve oğluyla birlikte işletiyor. Sitelerinde 30.000′den fazla makale var; makale başına 500 Euro alıyorlar. O, 2002′den beri Türkiye akademisinin akademik dünyaya en büyük katkısı; aynı zamanda Türkiye akademisinin özeti. “Yolsuzluk ve usulsüzlüğün artmasına elverişli akademi” den [1] farklı bir şey çıkmasını beklemiyordunuz herhalde, değil mi !?..
Üniversite, bölüm tercih ederken nelere dikkat etmeli ?
“Anormal” koşullarda dikkat edilmesi gerekenlerle devam edelim.
1. Önce puanınızın yettiği, ekonomik koşullarınızın okumanıza yeteceği, en doğru düzgün üniversiteyi seçin.
2.  O üniversite içinde bölüm seçerken, yukarıdaki 6 maddedeki önerileri hatırlayın.
3. Tercihinizin sizi, dağ başında, tarla ortasında üzerinde “üniversite” yazan bir tabelayla karşılaştırmayacağından emin olun.
4. Tercihinizin sizi, “adı var, gerisi yok”, “4 duvarı var, hocası yok” üniversiteye, bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
5. Tercihinizin sizi, bölüm, meslek hakkında en ufak fikri olmayanların doluşup hocalık kadrolarını kapıştıkları
   (Fizik okuyup ziraat yüksek lisans ve doktorası yapıp, 30 yıl memurluk yapıp bilgisayar mühendisliğinde profesör kadrosu kapıp üstüne hem oranın hem birkaç başkasının yıllarca bölüm başkanı olanlar ve hem o bölümde hem alakasız başka bölümlerde fıkra gibi tezler yaptıranlar gibi ;
  Yeni kurulan ziraat bölümünün ilk mezunlarındanken yeni kurulan kendi başkanı olduğu  alt bölümden 2 yılda ziraat doktorası diploması alan, ardından bölümü kapatan, doktora tezinin izi hiçbir yerde olmayan, ardından bilgisayar bilgisayar mühendisliğinde profesör kadrosu kapıp üstüne oranın 10 yıl bölüm başkanı olan ve fıkra gibi onlarca doktora tezi yaptıranlar gibi;
  Ne Osmanlıca ne başka dil bilmeden Osmanlı tarihi profesörü kadrosu kapanlar gibi; Bulgarca bilmeden çalıntı doktora teziyle Bulgarca mütercim tercümanlık bölümünde yardımcı profesörlük kadrosu kapıp üstüne bölüm başkanı olanlar gibi;
  
  Lise matematik, fizik problemlerini çözmekten bile acizken bilgisayar mühendisliğinde “elem terefiş kem gözlere şiş” yöntemlerle profesörlük kapanlar gibi;
   Bilgisayar mühendisliğinde havadan yardımcı profesörlük kapıp rüyasında gördüğü ak  sakallı dededen el alıp sabah uyandığında kriptoloji (şifreleme) uzmanı kesilip onlarca kriptoloji doktora tezi yaptırmaya başlayanlar gibi;
  Bilgisayar mühendisliğinde havadan yardımcı profesörlük kapıp, üstüne yöneticilik kapıp,  psikiyatristleri yanaştırmayıp fıkra gibi “şizofrenleri elektronik tasma takarak iyileştirme (aslında tamamen delirtme !) yöntemi” geliştiren yüksek lisans tezleri yaptıranlar gibi; 
   Havadan yardımcı profesörlük kapıp rüyasında gördüğü ak sakallı dededen el alıp sabah  uyandığında “yeni bir bilim icat ettim, ingilizce bilmem ama ingilizce kelimeleri birliştirip adını ‘biyoharmoloji’ koydum, adı abuk olmuş diyenlere inat, uysa da koydum, uymasa da   koydum” deyip üniversite yöneticilerinin de katıldığı, alkışlardan sarhoşu olduğu akla zarar konferanslar vermeye ve onlarca çalıntı tez ve abuk “biyoharmoloji”tezleri yaptırmaya  başlayanlar gibi; 
   Değil 1 tek patenti, 1 tek patent başvurusu bile olmadığı halde tanıdık gazetecilere yaptırdığı hayali haberlerle kendini “mucit profesör” olarak tanıtarak bilgisayar mühendisliğinde profesörlük kadrosu kapıp üstüne yıllarca hem bölüm başkanı hem dekan olanlar ve onlarca çalıntı tez yaptıranlar gibi ; 
  Teknik öğretmenlik bölümünde profesörlük kadrosu kapıp nükleer uzmanlarını yanaştırmayıp fıkra gibi “Mars’a götüren nükleer uzay aracı tasarımı” gibi onlarca nükleer enerji doktorası yaptıranlar gibi), uzmanları kaçırttıkları bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
6. Tercihinizin sizi, lise mezunlarının profesör hem de “ordinaryus” kadrosu kaptıkları [27], sahte diploma ile profesör kadrosu kaptıkları [25, 26] bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
7. Tercihinizin sizi, hiç doktora öğrenimi görmeden, doktoraya kayıt bile yaptırmadan, yüksek lisansı bitirmesinden 15 gün sonra “gerçek” ama “sahte” doktora diploması kapanların aynı anda yardımcı profesörlük, ardından doçentlik ve profesörlük kadrosu kaptıkları bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
8. Tercihinizin sizi, sokaktan toplama çakma, fason hocaların doldurulduğu bölüme götürmeyeceğinden emin olun.   
Son 4 madde (5..8), karışık görünebilir. Nasıl bilebiliriz, diyebilirsiniz. Bir kısmını kendiniz bulabilirsiniz : tercih etmek istediğiniz bölümdeki  hocaların isimlerini internette “gazetelerde” arayarak. Bir kısmını “öğrenmeye önem veren” “güvenilir” arkadaşlarınızdan (güvendiğiniz öğrencinin bilgi, beceri öğrenmeye meraklı olduğundan emin olun) öğrenilebilirsiniz. 
Bilmediğiniz, güvenilir bilgi edinemediğiniz, sadece internetten fikir edindiğiniz, hatta internetten bile fikir edinemediğiniz bölümlerden, hele üniversitelerden uzak durun.
Tercihinizle bunlara paçanızı kaptırırsanız, bunlar, ya derslere gelip yalan yanlış şeyler öğretecek: ki bu en kötüsü! Yanlış öğrendiğiniz bilgileri ömür boyu düzeltemeyebilir, doğrusunu öğrenemeye bilirsiniz; yanlış bilgilerinizi uygulayıp hata yaptığınızda katil de olabilirsiniz, kendinizi de öldürebilirsiniz. Ya da derslere hiç uğramayacaklar, bankamatikten ücretlerini alacaklar, dönem sonunda sallama not dağıtacaklar. İtiraz ederseniz, sınıfta bırakmakla, okuldan atmakla, uzak şehirlerdeki en kötü üniversitelere sürmekle (en yapamayacakları şey olsa da, maksat korkutmak olsun), bölümü, üniversiteyi kapatmakla, herşeyle tehdit edecekler. Bunlara paçayı kaptırdıktan sonra telafisi çok zor. Çok yaygın olmasına rağmen, böyle şikayetlerle sokağa dökülen,  #düzgün_öğrenim_görmek_hakkın_diren_öğrenciprotestoları yapan öğrenciler gördünüz mü hiç !? Niye görmediniz !?
Bunların eline düşen öğrencilerin psikolojisi, tecavüz mağdurlarının psikolojisine benzer; yaşadıklarını anlatmaktan çekinirler, gizlerler, utanırlar, korkarlar, aşağılanmış hissederler, bilinirse daha çok zarar göreceklerini düşünürler, kendilerini güvende hissetmezlerse ya hiç konuşmaz, kaçarlar, ya da doğru bilgi vermezler, hayali senaryolar bile anlatabilirler. 
Daha da kötüsü, ögrencinin bunlara kanması, yalanları gerçek sanması. Böyle öğrenciler, doğru bilgi vermez. Belki ileride inandığı yalanlar canını yakarsa, kafasına dank eder, doğru olmadığını farkeder. Daha daha kötüsü, öğrencinin bunlara benzemesi, sahtekarlıklarına alet olması. Akademik sahtekarlar, kandırmayı kolay becerirler.
İlginç bir örnek daha verelim. “Dahi Türk’ün müthiş buluşu : uzay asansörü, dünyadan aya asansör”, “NASA’nın ilk Türk astronotu”, “Japon Uzay Ajansı yöneticisi Türk”, “Türk Samuray” ; hepsi yalan olan bu abuk başlıklar, internette görürsünüz, 2000′lerde yaklaşık 10 yıl boyunca o kadar popülerdi ki yalanların sahibi Serkan Anılır [31], daha doktora öğrencisiyken doğru düzgün bilinenler dahil ülkedeki bir çok üniversiteden, kolejden konferanslar vermesi için özel davetler alıyor, saatlik televizyon programlarına özel konuk olarak çağrılıyor, çocuklara  özel programlara da çağrılıyor ve çizgi film haline getirdiği yalanlarını pazarlıyor, gazeteler manşet haberlerle onu övüyor, köşe yazarları tüm köşesini onay ayırıp uzun övgüler düzüyorlardı. İnternet sitesinde ve Japonya’da açtığı özel merkezde de konferanslar veriyordu. Ta ki Tokyo Üniversitesi, çalıntı doktora tezini iptal edene ve yardımcı profesör işinden atana kadar [31]. Japonya’dan sınırdışı edildiği de söylenmekte.
Zararın neresinden dönseniz kardır; yapabileceğiniz en iyi şey : oradan bir an önce kurtulmayı denemek, koşullarınızı zorlamanız gerekse bile üniversite sınavına yeniden girmek ve doğru düzgün bir üniversitede, okuyabileceğiniz bir bölüme geçmeye çalışmak.
Şunu da unutmayın, doğru düzgün bir üniversitede bile bazı bölümler doru düzgünken, bazı bölümler berbat olabilir. 
Ailelere: çocuğunuz böyle bir yere düşmüşse, orada kalmaya zorlamayın, imkanlarınız ölçüsünde çocuğunuzun kendini oradan kurtarmasına destek olun.
Her daim “siyasi arena” üniversitelerdeki, bölümlerdeki “siyasi kaleler”e dikkat edin. Dünya görüşünüzün, inancınızın, etnik kimliğinizin sizi açık hedef haline getireceği “sizinkilere karşıt siyasi görüşlerin kalesi” üniversite ve bölümlerden uzak durun.
Özel üniversiteler tercih edilirken ayrıca dikkat edilmesi gerekenler.
Yeterli sayıda “tam zamanlı kadrolu hoca”larının olması lazım, ama yok, hatta kimi bölümlerinde hiç yok. YÖK, güya bunlar takip edilebilsin diye, internet sitesinde hoca listelerini yayınlıyor ya da bir ara yayınlıyor-du ! Aynı hocalar aynı anda birkaç üniversitede birden “tam zamanlı kadrolu hoca” gözüküyor. Öğrenciler, aileler kandırılıyor. YÖK, sitesindekileri görmezden geliyor.
Mütevelli heyetlere bakın, öğrenimle bir alakalarını göremezseniz orada ne aradıklarını anlamaya çalışın.
Özel üniversitenin arkasında kimler, hangi vakıf, hangi şirket var, öğrenimle ne alakaları var, anlamaya çalışın.
Neden böyle ?
Her daim “siyasi arena” olduğu, kimse bilim, bilgi üretmeye, öğrenime aldırmadığı için !
Sloganı, “ne pahasına olursa olsun, yapmasınlar”, “ne yapın ne edin engel olun, yaptırmayın” olan bir ülkede yaşadığınız için.
2. dünya savaşıyla birlikte bilime öncülük etmeye başlayan ABD’nin 1800′lerden beri sloganı: “bırakınız yapsınlar”. Aradaki fark ortada. 1900′ün ilk günü ABD başkanı halka sevinç içinde konuşma yapar : “geçen yıl ABD’de yapılan icatlar için 6.000 patenti alındı; dünyada icat edilebilecek herşeyi icat ettik, icat edilecek bir şey kalmadı. Burada ise hala doğru düzgün işleyen bir patent mekanizması yok, buradan alınan tüm patentlerin toplamı hala 6.000 etmeyebilir.
Sizler, aileleriniz, istediği için, ha bire üniversite, bölümler açılıyor. Diploma saçmak kolay olsun diye üniversite açılıyor. Çaycıya, kantinciye, memura iş imkanı olsun diye üniversite açılıyor. Müteahhite iş icat etmek için üniversite açılıyor. Patronlara yeni bir ticaret sektörü olsun diye üniversite açılıyor. Batık patronları kurtarmak için üniversite açılıyor. Misyonerlik yapmak için üniversite açılıyor. Ha bire açılıyor.
Üniversite açılıyor açılmasına da hoca yok! Kimin umurunda! Daha kötüsü, “akademik sahtekârlar”, her yeri tuttukları için kendileri gibi olmayanlara geçit vermiyorlar, barındırmıyorlar. Olan hocalar da üniversitenin kapısından içeri sokulmuyor. Kimin umurunda! Üniversite hocasının yetişmesi yıllar sürer, çok emek ister, maliyeti yüksektir; kimin umurunda!
Gelişmiş ülkelerde ise öncelikle bilim, bilgi, meslek öğretmek, ülkenin geleceğini güvence altına almak için üniversite açılıyor.
Bir yanda ha bire üniversite açılırken, diğer yanda, üniversite mezunu işsizler artıyor. İşe almak için elemeler, sınavlar artıyor. Protesto hazır: “üniversite_diplomam_var_ya_memur_olmak_için_sınav_niye?”, “atanmayan_üniversite_mezunları_direniyor”.
Son yılların modası “dünya üniversiteleri sıralamaları”
Tercih edecek öğrencilere fikir vermek için ABD’de üniversiteler 10 yıllardır çeşitli kriterlere göre sıralanırdı. Son yıllarda tüm dünya üniversitelerinin ilk 500′ü, ilk 1.000′i de artık sıralanıyor. “Türkiye’den şu üniversiteler ilk 500′de” haberlerini gazetelerde görürsünüz. Bu haberleri ciddiye almayın!Niye mi? Hollanda’dan Leiden Üniversitesi’nin yaptığı 2013 sıralamasında Matematik ve Bilgisayar Bilimleri alanında Ege Üniversitesi dünya 2.si, Gazi Üniversitesi ise dünya 19.su. Derecelik öğrencilerin tercihi ODTÜ nal topluyor, Boğaziçi ise ilk 500′de bile değil. Oh ne güzel! Bir sevinç, bir coşku ! Ege rektöründen basına “en dünya 2.si Ege” demeçleri. Sıralama kriteri,  hocaların, saygınlık göstergesi kabul edilen SCI’deki makale ve atıf sayıları. Ege Üniversitesi’nin  Matematik ve Bilgisayar Bilimleri alanındaki yaklaşık olarak 3 makaleden 1′i ve 3 atıftan 2′si Ahmet Yıldırım’a ait. Pek çok hoca yılda 1 SCI makale bile yayınlayamazken, Ahmet Yıldırım haftada 1 SCI makale yayınlıyordu. Müthiş! Bir kişi, tüm Ege’yi sırtlanmış götürmüş. 1 Ahmet Yıldırım, Ege’deki 100 kadar hocaya bedel! Öyle mi acaba? Şüphelenen hocalar, biraz kurcalayınca öğreniyorlar ki meğer Ege Üniversitesi bahar 2012′de, çalıntı oranı % 100 olan Ahmet Yıldırım’ın doktora tezini iptal etmiş ve onu Ege’den atmış, üstelik Ege’de herkes bunu biliyormuş! Leiden yetkilileri, bunları öğrenince Ege rektöründen bilgi istemişler; Ege rektörü cevap vermemiş [36] : “Ahmet Yıldırım’ın makallerini hesaba katmayınca Ege Üniversitesi 2.likten 300.lük civarına düşmektedir. Ahmet Yıldırım’ın makalelerinde dolandırıcılık ve intihalden şüphelenilmektedir. Gazi Üniversitesi’nin 19.luğu da şüphelidir. Şimdiye dek bir şey yapmadığı anlaşılan Ege Üniversitesi, ciddiye alınmak istiyorsa, Ahmet Yıldırım ve ortak yazarlarının tüm makaleleri için eksiksiz bir soruşturma başlatmalıdır”
Benzer üniversite sıralama skandalı 2008-2009′da da yaşanmıştı. Sadece birkaç yıl önce 2004′te açılmış olan TOBB ETÜ, internet ana sayfasında makale ve atıf kriterine göre sıralamada Türkiye 1.si üniversitesi olduğunu duyuruyor, özellikle Elektrik-Elektronik Mühendisliği okumak isteyen derecelik öğrencileri kendilerini seçmeye çağırıyordu. TOBB ETÜ’yü 1. yapan, Ahmet Yıldırım gibi haftada 1 SCI makale yayınlayan Elif Derya Übeyli idi. 2010′da Elif Derya Übeyli ile 100 kadar makaledeki ortağı İnan Güler (doktora tezinin danışmanı Nihal Fatma Güler’in eşi), çalıntı makaleleri için TÜBİTAK’tan yayın ödüllerini isteyince 10 çalıntı makaleleri yakalandı. TÜBİTAK, bunlara 5 yıl destek vermeme cezası verdi [21]. Gazi Üniversitesi, yayın ortağına meslekten men cezası verdi, YÖK kapattı. TOBB ETÜ, Elif Derya Übeyli’ye sadece kınama cezası verdi. Ne olduysa, 2 ay sonra sözleşmesini uzatmayarak işten attı, onunla birlikte onun 10 çalıntı makalesini ortaya çıkaran, biri bölüm başkanı 2 akademisyeni de sözleşmelerini uzatmayarak işten attı. Elif Derya Übeyli, Osmaniye Korkutata Üniversitesi’nde terfi ettirildi, dekan yapıldı, son rektörlük seçimlerinde YÖK’ün rektörlük için cumhurbaşkanına önerdiği 3 isimden biriydi.
Fakülte 1.si olarak mezun üniversite öğrencilerden dinleyelim bir de
Akdeniz Tıp 2009 birincisinden acı itiraf! : Doktor arkadaşıma, anne babamı teslim etmem [32, 33] ! İnternlerin (stajyer hekim) sadece yüzde 2.8′inin gelecekten umutlu olduğunu söyleyen Dr Tuğba Akın, mezuniyet töreninde kürsüden acı ve çok sarsıcı konuştu, sağlık ve eğitim sistemini kıyasıya eleştirdi :
“İnternler arasında yaptığımız ankete göre arkadaşlarımızın sadece yüzde 2.8’i gelecekten umutlu. Geri kalan kısım ise meslek yaşantısı ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda umutsuz ve karamsar. Hekimlik gibi prestijli bir mesleğe birkaç adım kala hekimlerin karamsar olmasının nedeni çok açık. Çünkü bizler siyasi dengeleri hâlâ       oturmamış, sağlık politikalarının sürekli değişiyor olduğu ve hekimine gereken değer ve imkanın verilmediği bir ülkede yaşıyoruz. Anket sorularından biri de şuydu: ’Kendi döneminizden bir hekim arkadaşınıza anne babanızı emanet eder misiniz?’ Çıkan sonuç aslında çok vahim. Sadece yüzde birimiz ailemizi tam güvenerek, aynı dönemde mezun olduğumuz hekim arkadaşına emanet ediyor. Burada hem kendi, hem de fakülte eğitimimiz adına ciddi bir öz eleştiri yapmalıyız. Aslında bu sorunun cevabı bir başka anket sorusunda saklı. ’İnternlük döneminizde eğitiminizi kimlerden aldınız?’ İntern arkadaşlarımız bu soruya, iş yükü zaten ağır, vakti kısıtlı olan ve zaten kendisinin burada bulunuş amacı eğitim almak olan asistan hekimler olarak cevap vermişler. Oysa ki tıp fakültesinde sadece bir sene sonra tek başına hasta bakacak olan hekim adaylarına eğitim vermesi gereken kişilerin öğretim üyeleri olması gerekli değil midir?
“Bu fakültenin öncelikli amacı hekim yetiştirmek değil midir? O zaman neden bazı polikliniklerde hiç hoca görmeden, sabahtan akşama kadar sadece asistan hekimlerle hasta bakıyoruz? Neden bazı bölümlerde öğrenci pratiklerini öğretim üyeleri yerine asistanlar yaptırıyor? Bizler burada hastanenin iş yükünü azaltmak için mi varız? Bedava iş gücü olarak mı görülüyoruz? İnternlerin yüzde 74’ü öğretim üyelerinin tekrarlayan eğitici eğitimi almaları gerektiğini düşünüyor. Yine anket sonuçlarına göre, intern hekimlerin bir çoğu kendini birinci basamak sağlık kuruluşlarında çalışmak için yetersiz hissediyor. Birincil amacın pratisyen hekim yetiştirmek olduğu fakültemizde bu durumda amaç ile sonuç birbirine uymamaktadır. Öğrenciler internlük dönemlerinde, izin hakkı dahi olmadan çalıştırılıyor. Hastalanmaları yasak. Yakınlarının nişan, düğün törenleri gibi önemli olaylarda dahi izin alamıyorlar. Bu ankette amacımız birilerini üzmek değildir. Bunların hepsi düzeltilebilir.”
Erzurum Tıp 2013 1.si Berrak Taş ise mezuniyet töreninde “öğrenciye yetemeyen akademisyenlerimiz” diyerek söze başlıyordu.
Nasrettin hoca fıkrasındaki gibi Türkiye, geleceğinin bindiği dalı kesiyor !
Ağlayacak halimiz yok ya !
Eğlenceli bir şekilde bitirelim [37] !..
KAYNAKLAR :
[2] “Gazeteci olmayı hayal edip, matbaacı olarak mezun oldular”, Radikal, 21 Haziran 2013,
http://www.radikal.com.tr/turkiye/gazeteci_olmayi_hayal_edip_matbaaci_olarak_mezun_oldular-1138554
[3] “Gazeteci olma hayali yanlış tercihe takıldı”, Sabah, 21 Haziran 2013 ,
[4] Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, “AKADEMİK SAHTEKÂRLIK GELENEĞİNİN KİME NE ZARARI VAR?”, 13 Mayıs 2013
[5] Demirbaş – Fikret Kızılok (Süleyman hep başbakan)
[9] Reports Detail A Massive Case Of Fraud (“Raporlar İnanılmaz bir Sahtekârlık Olayını Detaylandırıyor“) (William G. Schulz)
[10] A Puzzle Named Bengü Sezen (“Bengü Sezen İsminde bir Bulmaca“) (William G. Schulz)
[11] The Sezen Files – Part I: New Documents (“Sezen Dosyaları – Kısım I: Yeni Belgeler“) (Paul Bracher)
[12] The Sezen Files – Part II: Unraveling the Fabrication (“Sezen Dosyaları – Kısım II: Uydurmayı Gizlemek“) (Paul Bracher)
[13] The Sezen Files – Part III: And What of Sames? (“Sezen Dosyaları – Kısım III: Ya Sames?“) (Paul Bracher)
[18] Brumfiel, G. “Turkish physicists face accusations of plagiarism”. Nature, 2007. 449(7158):8
[21] TÜBİTAK Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu kararı, 09 Ocak 2010, toplantı sayısı : 182, AYEK sayısı : 001 (İnan Güler ve Elif Derya Übeyli hakkında)
[22] “Mimarlar Odası: “Sahte Diploma ve Denklik Belgeleri ile Mimarlık” Yetkisi Kullanan Organize Bir Sahtekarlıkla Karşı Karşıyayız.. !”, 23 Eylül 2010,
[23] “37 sahte inşaat mühendisi : Sahte mimarların ardından şimdi de sahte inşaat mühendisleri ortaya çıktı”, Cumhuriyet gazetesi, 01 Ekim 2010
[24] “EMO’dan Sahte Mühendis Uyarısı”, 19 Nisan 2011,
[25] “Sahte Diplomalı Akademisyen Şoku !!! : UKÜ’den doktora diploması sahte olan Ayşe Başel’e uzaklaştırma…”, 31 Mayıs 2012, “Kıbrıs Son Dakika” internet haber sitesi
[26] “Sahte hocayı hırsı yakmış”, Hürriyet gazetesi, 10 Ocak 2013
[27] “Ordinaryus Sahtekar”, Sabah gazetesi, 03 Şubat 2011
[28] “Sahte Diploma ile Plastik Cerrahlık. Yok Artık…”, “Haber Kıta” internet haber sitesi, 10 Mayıs 2013
[29] “Bacağına takılan sanayi demiri hayatını kararttı”, Zaman gazetesi, 23 Ocak 2011
[30] Sefa Kaplan, “Parayı bastıranı profesör yapıyorlar”, Hürriyet, 12 Aralık 2010
[31] Murat Bardakçı,  “Japonlara “Türkler hırsız” dedirten şarlatan”, Gazete Habertürk, 4 Nisan 2010
[33] “Akdeniz Üniversitesinde Genç doktorun isyanı, Tıp Fakültesi 1. si Tuğba Akın”
[34] “Öğrenciye yetemeyen akademisyenlerimiz”, Hürriyet, 30 Haziran 2013
[35] “Tıp Birincisi Berrak Taş Mezuniyet Töreni Konuşması 29 Haziran 2013”
[36] Paul Wouters, “May university rankings help uncover problematic or fraudulent research?”, July 4, 2013 
[37] ÖSYM gözümü ye – Gurup Deli
*Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ: ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunudur, ODTÜ Felsefe’de yüksek lisans yaptı, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nden resmi kayıtlı olarak 10 yüksek lisans – doktora dersi aldı, Ankara İstatistik’te doktora yaptı. Bilişsel bilim (= cognitive science ; insan aklının işleyişini anlamaya yönelik) konularında (özellikle görme, işitme, konuşma, algılama, düşünme – akıl yürütme) çalışmaktadır. 28 Şubat 1997 darbesi mağduru akademisyendir ; 2001 başından beri “akademik sahtekârlık gelenekçileri” ne karşı insan hakları mücadelesi vermektedir.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.