NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

25 Haziran 2010

Doç. Dr. Doğan Yücel - Bilimsel dergilerde hakemlik süreci üzerine...(CBT)

Cumhuriyet Bilim Teknik, 25.6.2010
Bilimcinin bilimsel faaliyetlerinin en somut göstergelerinden birisi, hakemli bilimsel dergilerde çalışmalarını yayımlayabilmesidir. Bilimsel çalışmanın yayın ile taçlanması için, yazarların yanı sıra, editörün ve hakemlerin emeğine gerek vardır. Editör, kararında, makaleyi inceleyen hakemlerin verdiği rapora dayanır. Hakemlik süreci özen gerektirir. Ülkemizde hakemlik sürecine, ne yazık ki, yeterince özen gösterilmiyor, yanlışlara düşülüyor.
Uluslararası bilimsel dergilerde hakemlik sürecine “Peer Review” denilir. Burada “review” sözü, gözden geçirme, inceleme, eleştiri anlamını taşır. “Peer” sözü ise, bizde sıkça düşülen yanlışlığın tersine, “dikkatle bakmak” anlamını değil, “eşit” anlamını taşır. Dolayısıyla hakemlik süreci, makalenin eşitler tarafından incelenmesidir. Bizde nedense hakemler kendilerini yazarlarla eşit olarak görmez, daha üstte bir yere koyar. Eleştirilerini de bu havayla yaparlar. Bu yüzden yazarlar için heves kırıcı, incitici ifadeler kullanabilirler.
Hakemler, editöre veya yayın kuruluna yardımcı olan, söz konusu araştırma alanına hakim bilimcilerdir. Hakemler makaleyi elbette dikkatle incelemelidir. Yazarların amacı, çalışmada kullanılan yöntemlerin amaca uygunluğu, sonuçların doğru verilişi ve doğru yorumlanışı, ama hepsinden öte, çalışmanın orijinalliği değerlendirilmeli. Çalışma yeni bilgi veriyor mu, bilime katkı sağlıyor mu gibi sorular, hakemin üzerinde yoğunlaşması gereken ve nesnel cevaplaması gereken sorulardır. Hakemler önyargısız ve yapıcı olmalı; sahtekârlık olmadıkça veya çok gereksiz ve yanlış bir çalışma değilse, yayını reddetmekten çok, kazanmaya çalışmalı.
Hakem görüşleri çalışmanın daha da geliştirilmesi, bilim ortamına yenilikler getirmesi için en önemli aşamadır. Dolayısıyla yayın süreci, aynı zamanda, yazarlar için bir eğitim süreci anlamını taşır. Çalışmanın yayımlanabilmesi için giderilmesi gerekli eksiklikler hakemler tarafından yazara açık bir şekilde ifade edilmeli. Eksik verilerin tamamlanması önerilmeli, sonuçlar yanlış yorumlanıyorsa yazarlar uyarılmalı.
Yazarlar, kendi çalışmalarını destekleyen kaynakları kullanma, diğer kaynakları dışlama eğiliminde olabilir. Gerekiyorsa yazarların bakış açısını genişletecek başka kaynaklar önerilmeli. Hakemler, doğal olarak, çok kötü, bir değer taşımayan makaleleri adam etmeye de uğraşmamalı.
Bunların yapılabilmesi için, hakemler konuya hâkim nitelikte doğru bilimcilerden seçilmeli. Bu noktada editöre ya da yayın kuruluna de önemli görev düşer. Öte yandan, editörce görevlendirilen hakem de konuya hâkim değilse, incelemeyi kabul etmeyip, başka hakemler önerebilmeli. Hakemlerin doğru seçilebilmesi için bazı bilimsel dergilerde yazarların hakem önerileri de alınmakta. Ancak, editörün bu önerilenleri hakem olarak seçmek yükümlülüğü yoktur.
GİZLİLİK VE ETİK
Hakemlik sürecinde en önemli noktalardan birisi de gizliliktir. Hakemler, gönderilen makaleyi çevresindekilerle veya meslektaşlarıyla paylaşmamalı. Hakem eğer buna gerek duyarsa, editörden izin almak zorundadır. Bugün çoğu dergide yazarlar ve hakemler birbirlerinin kimliklerini bilmez. Ancak, gidiş açıklıktan yanadır. Yeni yeni bazı dergilerde yazarların kimliği hakemlere açılmıştır. Bazı dergilerde ise hem yazarlar, hem de hakemlerin kimlik bilgileri bilinir. Bu durumun hakem sorumluluğunu pekiştirdiği, hakemin daha nazik olmasını sağladığı ve sonuçta da yayın kalitesini geliştirdiği belirtilmektedir.
Hakemlik sürecinde, kuşkusuz, etik kuralların ihlaline göz yumulmamalı. Sık karşılaşılan ihlallerden birisi bilimsel aşırmadır (intihal, plajerizm). Başkalarına ait verilerin, görüşlerin, uygulamaların atıf yapılmaksızın kullanılması anlamına gelir. Diğer bir ihlal, aynı araştırma verilerinin birden fazla dergiye gönderilmesidir (duplikasyon). Benzer şekilde, araştırma verilerini gereksiz şekilde bölerek yayın sayısını artırmak çabası da (dilimleme, salamizasyon) etik değildir. Araştırma materyalinin (denekler, cihazlar ve diğer malzeme), uygulamalarının, verilerinin değiştirilmesi (tahrifat, falsifikasyon), diğer önemli bir etik ihlaldir. En “cesurca” yapılan etik ihlal ise araştırmada yer almayan çalışma sonuçlarının uydurulmasıdır (fabrikasyon).
Bütün çabalara rağmen, hakemlik sürecinin etik ihlalleri saptaması mümkün değil. Nitekim, çok saygın bilim dergilerinde bile etik ihlaller olabiliyor. Bunlardan son zamanlarda karşılaşılan en büyüğü, Güney Koreli bilimadamı Woo-Suk Hwang tarafından 2004 ve 2005’te yayımlanan kök hücre uygulamaları üzerine uydurma iki makaledir.
Science gibi saygın bir dergide yayımlanan bu iki makalenin tamamen uydurma olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla, hakemlik süreci bilim sahtekârlığını ortaya çıkaramayabilir. (Hwang, Seul Üniversitesi’nden 2006’da uzaklaştırıldı, şu anda bir biyoteknoloji kuruluşunda araştırmalarını sürdürüyor.)

23 Haziran 2010

Prof. Dr. Levent Doğancı - Tekzip Metnine Yanıt - BİLİM VE GELECEK

BİLİM VE GELECEK, Haziran 2010; Sayı: 76 Sayfa: 92-94
Birinci paragrafta anlatılan olayların (yani yayın aşamasında posterden yayına gidilmesinin, etik kurul onayının olmasının vs.) Bilim ve Gelecek Dergisinde Eylül 2009 tarihinde yayınlanmış eleştirilen konu ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Tekzip gönderen yazarların makalesi “Jeske’ nin” makalesinden yaklaşık 2 yıl sonra basılmıştır ve Jeske’ nin ve bir diğer dergide basılmış bir başka yayının kullandığı cümleleri izinsiz ve iktibas kriterlerine uyulmadan “copy-paste” ile plagiarise etmektedir. Bu tür bir etik ihlalin Türkçe sözlükteki tam karşılığı ise “kopyala-yapıştır aşırma” olarak tanımlanmaktadır. Yazarlar sadece Jeske’ nin cümleleri ve orijinal fikri ile ilgili düzeltme yapmakta, diğer dergiden alınan cümleye ise hiç değinmemektedirler.
Bu konuyu aktardığımız yayın etiği konusunda uluslararası bir uzman olan ve ABD de sadece bu konuyu irdeleyen ORI merkezinin sorumlusu olan “Dr.John Dahlberg’ de” (Ph.D. Director, Division of Investigative Oversight / Office of Research Integrity) F. Ulger ve arkadaşlarının makalelerinde yaptıkları etik ihlali “açık bir plagiarism” olarak tanımlamıştır. 
“Dear Dr. Doganci,
Thank you for sending your questions regarding apparent plagiarism to the Office of Research Integrity.”
"Apparent plagiarism = açık intihal
Nitekim makalesi copy-paste tipi plagiarism ile aşırılan Dr Jeske ‘ de 6 Eylül 2009 tarihli e-mail mesajı ile aynı durum hakkında baş editör ve aynı zamanda da ilgili aşırma makalenin yazarı olan H. Leblebicioğlu’ dan açıklama istemekte ve durumu protesto etmektedir:
Sent: Sunday, September 6, 2009 10:54:27 PM
Subject: Plagiarism
Dear Editor in Chief,
I was surprised to read an article by Fatma Ulger (Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials 2009, 8:7) in your journal, were the basic study idea, setup and introduction was copied from an article of mine published two years earlier in Anaesthesia (Jeske HC, Tiefenthaler W, Hohlrieder M, Hinterberger G and A. Benzer. Bacterial contamination of anaesthetists? hands by personal mobile phone and fixed phone use in the operating theatre. Anaesthesia, 2007, 62; 904?906).
Even if Mr. Fatma Ulger copied the introduction word by word he did not even cite this article.
This type of publishing is not good for the ?Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials?.
I expect an official published excuse from the authors. Both articles have been attached to this mail.
With best regards,
H-C Jeske”
Bu uyarının bir benzeri de aynı tarihlerde Jeske’ nin makalesinin yer aldığı dergi baş editöründen gelmektedir:
“Dear Professor Doganci
Thank you for your email, and for sending me Dr Jeske’s email to the Editor-in-Chief of Annals of Microbiology and Anti-infective Therapy.
I can confirm that I have sought advice from other members of my Editorial Board, including my Deputy Editor-in-Chief who is a Board member of the Committee on Publication Ethics (COPE). Their view coincides with my own that, while there is a degree of plagiarism in this case, it is not substantial and does not involve any scientific data. However, as you have rightly pointed out, the fact that this has happened in a paper written by the Editor-in-Chief of the journal in which it has been published casts a rather different light on matters.
It is therefore my intention to write formally to the Editor-in-Chief of the journal in question, indicating that I have received notification of a possible case of plagiarism, have investigated it, and find the claim to be substantiated. The letter will be copied to the corresponding author of the paper in question, Dr Ulger, to the Chair of the Editorial Board of the journal and to Dr Jeske. I will suggest that an apology to Dr Jeske be printed in Annals of Microbiology and Anti-infective Therapy. If the response to my letter is unsatisfactory, I may, on further consultation, take further action, but, in view of the relatively minor level of infraction in this case, it is unlikely that this will extend to editorial comment in Anaesthesia, as suggested by you.
Thank you again for drawing this to my attention.
Best wishes”
David Bogod FRCA LLM
Editor-in-Chief, 'Anaesthesia'
1st floor, Maternity Unit
Nottingham City Hospital
Hucknall Road
Nottingham NG5 1PB
Telephone: +115 8231895
Fax: +115 8231908
Bu uyarıların ve inanıyorum ki “Bilim ve Gelecek Dergisi” nde yayınlanan tekzip edilmeye çalışılan yazımın etkisiyle (paniğiyle) yazarlar 13 Kasım 2009’da acil bir “corrigendum” yayınlayarak (lütfen özellikle dikkatinizi çekmek isterim, düzeltme yazısı dört gün içinde basılmıştır; süreli yayıncılıkta jet hızı değil, ışık hızı!) Jeske’ nin makalesini kaynaklar listesine 1 no ile dahil etmişler ve özür dilemişlerdir. Demek ki yaptıklarının iyi bir etik uygulama olmadığını kavramışlar ve yanlıştan geri dönmeye çalışmaktadırlar (aferin). Ancak kopyalanan cümlelerin aynen “yeni” giriş bölümünde bırakılmış ve alıntının (iktibasın) aşağıda örneği sunulan TTB Etik Bildirgesi’ ne uygun olarak belirtilmemiş olması “coyp paste plagiarism” in yani etik ihlalin devam ettiğini de göstermektedir.
Correction
Correction: Are we aware how contaminated our mobile phones with nosocomial pathogens?
Fatma Ulger1 , Saban Esen2 , Ahmet Dilek1 , Keramettin Yanik3 , Murat Gunaydin3 and Hakan Leblebicioglu2
1 Department of Anesthesiology and Reanimation, Faculty of Medicine, Ondokuz Mayis University, Kurupelit, 55139, Samsun, Turkey
2 Department of Infectious Diseases and Clinical Microbiology, Faculty of Medicine, Ondokuz Mayis University, Kurupelit, 55139, Samsun, Turkey
3 Department of Clinical Microbiology, Faculty of Medicine, Ondokuz Mayis University, Kurupelit, 55139, Samsun, Turkey
Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials 2009, 8:31doi:10.1186/1476-0711-8-31
The electronic version of this article is the complete one and can be found online at: http://www.ann-clinmicrob.com/content/8/1/31
Received: 9 November 2009,Accepted: 13 November 2009,Published: 13 November 2009
© 2009 Ulger et al; licensee BioMed Central Ltd.
This is an Open Access article distributed under the terms of the Creative Commons Attribution License (http://creativecommons.org/licenses/by/2.0), which permits unrestricted use, distribution, and reproduction in any medium, provided the original work is properly cited.
Correction
The following reference, "Jeske HC, Tiefenthaler W, Hohlrieder M, Hinterberger G, Benzer A. Bacterial contamination of anaesthetists' hands by personal mobile phone and fixed phone use in the operating theatre. Anaesthesia 2007, 62(9):904-6." was omitted mistakenly at the background section and should be added to literature sited section of this manuscript [1]. The author regrets for the oversights and thanks to editors for giving opportunity to both cite and give proper credit to Dr. Jeske's study.
Dr. F. Ulger’ in makalesi bir posterden üretilmiş olabilir; bu çalışma için (in-vitro olduğu için tamamen gereksiz de olsa) alınmış bir etik kurul kararı yapılan “copy-paste” plagiarism’i mazur göstermez. Ancak bu bilginin de (yani poster olarak daha önce ham bilgilerin başka bir yerde-bir kongrede sunulduğunun) yayınlanan ve yazarlar tarafından “etik olduğu” iddia edilen ilgi makaleye bir alt bilgi (acknowledgement) olarak konulması da gerekirdi. Bunun bile yapılmamış olması yeterli etik özenin gösterilmediğinin çok ciddi bir göstergesidir.  
TTB 2008 yılı Etik Bildirgesi’ 50. sayfasında da bizim eleştirilerde bulunduğumuz konu yol gösterici bir şekilde açıklanmaktadır:
50 ETİK BİLDİRGELER ÇALIŞTAYI SONUÇ RAPORLARI -
Yalnızca teknik destek, malzeme ve olgu temini katkısı yazarlık hakkı vermemeli, katkı sunanlara teşekkür edilmelidir.
• Başka bir eser veya çalışmadan alınacak her türlü bilgi, veri, tablo ve ifadeler atıf yaparak (kaynak gösterilerek) kullanılmalıdır.
• Bir çalışma iki ayrı dergide yayınlanmamalıdır. Yabancı bir dergide yayınlanan makalenin ulusal bir dergide yayınlanmak istenmesi durumunda her iki dergi editörü bilgilendirilmelidir.
• Bir çalışmadan elde edilen veriler ve sonuçlar bölünerek, dilimlenerek birden çok yayın haline getirilmemelidir.”
Ayrıca yazarların belirttikleri web sitesinde bulunan poster, 2009 yılında yayınladıkları makalede yapılan ve tarafımızdan eleştirilen plagiarism ihlalinde bulunmamaktadır. Poster makale haline getirilirken (muhtemelen posterde kullanılan yetersiz İngilizce gramer düzeyinin iyileştirilmesi açısından) anılan aşırma olayının gerçekleştirilmiş olduğu açık olarak anlaşılmaktadır. Jeske’ nin orijinal makalesinde yer alan 1861 yılına ait referansı (Ignaz Semmenweils) aşırma makalede de kaynaklarda yer almakta, sanırım sadece büyük bir rastlantı! Eminim aynı cümlelerin “kelime kelime” bulunup ilgili makalede yayınlanması da bu saygın yazar grubuna göre “sadece ya bir rastlantı ya da İngilizce’ nin ödünç alınması! Peki, ya her iki makaledeki ana fikir? Bunun da orijinal ve özgün olduğu insaf ölçülerinde hala savunulabilir mi?
Eleştirilen Baş Editör’ün ek görevlerinin araştırma ve bunun doğal sonucu olarak da yayın işleri ile ilgisi vardır. Zaten de kendisi Baş Editör olarak “Soros Vakıfları” ndan biri tarafından desteklenen bu “paralı makale kabul eden (processing charge)” derginin ilgili sitesinde deklare edilmektedir (Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials levies an article-processing charge per article accepted for publication).
Bir diğer yönden yazarlar tarafında bir hakaret olarak algılanan kelimelerin her birine tek tek ilgili sözlüklerden yanıt verelim:  
1.“kurnaz” Bknz. TDK Sözlüğü: kurnaz Far. ®urn¥s sf. Kolay kanmayan, ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren, açıkgöz, hin: “Nedim, kurnaz, benden iki gün evvel izin aldı.” -A. Gündüz.
Yakın Türk politikasından bir örnek verecek olursak “Rahmetli İsmet İnönü için sıkça söylenirdi..."Kafasında kırk tilki dolaşır, kuyrukları da birbirine değmez bir kurnaz politikacı imiş !”
2. aşırmacı = plagiarist, intihalci. Bu eylemin maalesef sözlükte başka bir tanımı yok! Ancak hakaret değil, durumu tarif eden bir sıfat! Bilimsel jargonumuza bu şekilde tercüme edilip, sık olarak (yazarlar tarafından da zaman zaman çeşitli şikâyet dilekçelerinde) kullanılmaktadır…
3.İntihal yapmak = plagiarism yapmak; “copy paste” tipi ama! Bir de ilgili yazarların bağlı olduğu kurumun üst düzey yöneticileri tarafından yapılmış ve “retraction” cezası almış başka türlü “plagiarism” ler de bulunmaktadır ki bu tipler birbirinden ayrı olarak kategorize ve mütalaa edilmelidir.
Yazarlar (Dr Fatma Ülger, Dr Şaban Esen, Dr Ahmet Dilek, Dr Murat Günaydın, Dr Hakan Leblebicioğlu) bu yazıya karşı cevap ve düzeltme yazısının (yani tekzip) yayınlanması için iddia ettikleri beyanlarının gerçekle ilgisi olmadığı gibi; BASIN KANUNU Kanun No: 5187 Kabul Tarihi: 9.6.2004 (Yayımlandığı Resmi Gazete: 24 Haziran 2004 - Sayı:25504) 14 MADDE’ ye göre: 
Düzeltme ve cevap
Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Hükümleri amirdir: 
Bu nedenle maalesef bu yasal süreyi de geçirmişlerdir. Nedense yazarlardan biri de tekzip metnine katılmamıştır… Kendilerine böyle bir durumda kaldıkları için üzüldüğümü belirterek geçmiş olsun dileklerimi de iletiyorum. Ayrıca Anayasal bir hak olarak gördüğüm bilimsel görüşlerimin özgürce yayınlanmasının hiç bir suç oluşturmadığına dair verilmiş (ancak kesinleşmemiş) Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi kararlarını da en derin saygılarımla kendilerine hatırlatır; yine Anayasal bir hak olan şikayet etme hakkımı kullanarak, 2009 yılında ÜAK ve YÖK Başkanlığı’ na ilettiğim ve yasal hakkım olan yanıtı beklediğim bu durumun nasıl sonuçlanacağını da merakla beklemekte olduğumu bildirir (belki bu kararlar bana ulaştığında yayınlanmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalı) saygılar sunarım...
Prof. Dr. Levent DOĞANCI
Ankara 8 Mayıs 2010

Tekzip Metni - BİLİM VE GELECEK

BİLİM VE GELECEK, Haziran 2010; Sayı: 76 Sayfa: 92-94
Tekzip Metni
Eylül 2009 tarihinde derginizin 67. sayısının 49-51. sayfalarında Prof. Dr. Levent Doğancı tarafından “Yayın etiği, ve yasal açıdan kopyala yapıştır ve aşırma” başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Yazının içeriğinde ise “Bunun somut örneğini son aylara ait bir bilimsel makaleden verebilirim: Anaesthesia isimli yabancı bir dergide “Jeske HC, Tienfenthaler W, Hohlrider M, Hinterberger G ve A. Benzer” isimli araştırıcılar tarafından İngilizce dilinde bir araştırma makalesi yayınlanmıştır: “Bacterial contamination of anaesthetists’ hands by personal mobile phone and fixed phone use in the operating theatre”. Bu makale 2009 yılında Ulger F, Esen S, Dilek A, Yanik K, Gunaydin M, ve Leblebicioglu H, tarafından “Are we aware how contaminated our mobile phones with nosocomial pathogens?” isimli bir makale ile intihal edilmiştir. (Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials 2009, 8:7 doi:10.1186/1476-0711-8-7). Buradaki intihal hem orijinal fikir bazında hem de giriş kısmının cümle cümle aşırılması tarzında olmuştur. Yazarlar arasında intihal makalenin yayınlandığı, derginin başyazarının (Editor-in-Chief) da yer alması, bu kişinin araştırma yayın işlerinde sorumlu rektör danışmanlığının yanı sıra TÜBİTAK’ta da benzer danışmanlık görevleri yapıyor olması da durumunun vahametini göstermektedir. Kimi kime şikayet edeceksiniz? Tuzun kokması gibi bir durum…” şeklinde sürülen iddialar mevcuttur. Ayrıca “Akademik unvan taşıyan her kişinin bu eylemi duyurması, deşifre etmesi ve sorumluların cezalandırılmasını istemesi hem bir hak hem de bir görev olarak belirginleşmektedir ve eylem cesaretle yapılmalı, bilimsel arena temiz tutulmalıdır” denilmektedir.
“Are we aware how contaminated our mobile phones with nosocomial pathogens” isimli çalışmanın etik kurul oluru Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurulundan 28 Aralık 2005 tarihinde alınmış olup, çalışma 2006 yılı içerisinde yayına hazır hale getirilmiştir. Çalışma sonuçları 31 Mart – 3 Nisan 2007 tarihinde Münih, Almanya’da gerçekleştirilen 17. Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresinde “Are our mobile phones clean” başlığı ve 771 poster numarası ile sunulmuştur ve poster özetine istenirse http://registration.akm.ch/einsicht.php?XNABSTRACT_ID=41210&XNSPRACHE_ID=2&XNKONGRESS_ID=49&XNMASKEN_ID=900
adresinden ulaşılabilmektedir. Posterde sunulan veriler ile makalede sunulan veriler aynıdır. Çalışma poster olarak sunulduktan sonra yöntem ve sonuçlar açısından herhangi bir ekleme de yapılmamıştır. İntihal edildiği belirtilen diğer eser ise Anaesthesia dergisinde 22 Nisan 2007 tarihinde kabul edilmiş ve 9 Ağustos 2007 tarihinde online olarak internette yer almıştır. Açıkça görüldüğü üzere makalemiz, ilgili makale basılmadan önce planlanmış ve sonuçları sunulmuştur. Ayrıca kullanılan yöntem ve elde edilen sonuçlar da intihal edildiği iddia edilen makaleden farklıdır. Bu nedenlerle intihal söz konusu olmadığı açıkça görülmektedir.
Prof. Doğancı yazısında "Bir de müthiş bir kurnazlık sergilenmekte aşırma eylemi sırasında: Orijinal makalenin 1861 yılına ait referansı aşırma makalede de kaynaklarda yer almakta, ancak intihal edilen orijinal makaleye ise kaynaklar listesinde yer verilmeyerek, kişilerin sorgulama yapması kurnazca engellenmeye çalışılmaktadır. Acaba hangi üniversitemizin hangi kitaplığında 1861 yılına ait Avusturya’da yayınlanmış bir dergi bulunmaktadır? Bu aşırmacı yazarlar nereden bulmuşlardır bu kaynağı acaba diye sormadan edemiyor insan!...... Burada iktibas veya “anonim bilgi” kavramlarına da sığınılamayacak kadar “aşırma” mevcuttur ve bunun belli olmaması için de büyük bir gizleme-örtüleme (kamuflaj) faaliyeti yapılmaktadır" diyerek kitaba nasıl ulaştığımızı sorgulamaktadır.
Ignaz Semmenweils'in bahse konu eseri ve el yıkama konusundaki literatüre katkısı, klasik ve bilinen bir konudur, ayrıca Ignaz Semmenweils'in kitabının tümüne
adresinden ulaşılabilmektedir.
Ayrıca konu ile ilgisiz bir şekilde makalenin yazarlarından Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu’nun bu makale yayınlanmadan önce atandığı, gerek idari gerekse danışmanlık görevleri yazıda çarpıtılarak sunulmuştur. Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu’nun gerek Ondokuz Mayıs Üniversitesinde gerekse TÜBİTAK’taki görevlerinin yayın işleri ile ilgisi olmayıp, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde Proje Yönetimi Ofisi Başkanı, TÜBİTAK’ta ise Sağlık Bilimleri Araştırma Grubu Üyesi’dir. Editör olarak görev aldığı, Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials Dergisi ise “Committe on Publication Ethics (COPE)” üyesi olup etik yayıncılık ilkelerine uyan bir dergidir.
Söz konusu yazıda, makalenin yazarları “Ülger F, Esen Ş, Dilek A, Yanık K, Günaydın M ve Leblebicioğlu H” hak etmedikleri bir biçimde kurnaz, aşırmacı yazar olarak tanımlamakta, intihal yapmakla suçlanmaktadır. Yazı söz konusu bireyleri toplumun ve akademik camianın gözünde küçük düşürmeyi, karalamayı, mesleki saygınlıklarına gölge düşürmeyi hedeflemekte ve kişilik haklarına karşı ağır bir saldırı teşkil etmektedir. Kullanılan dil ve üslup ile yayın ahlakı göz ardı edilerek ilgili kişilere zarar vermek amacıyla, hiçbir araştırmaya dayanmayan tek taraflı ve maksatlı beyanlardan oluşan gerçek dışı bu yazıya karşı cevap ve düzeltme yazısının yasal haklar saklı kalmak üzere derginizde yayımlanmasını talep ederiz.
Dr Fatma Ülger
Dr Şaban Esen
Dr Ahmet Dilek
Dr Murat Günaydın
Dr Hakan Leblebicioğlu

12 Haziran 2010

Yalçın Doğan - İntihalin Mardin’deki adı (Hürriyet)

SANKİ inşaat ihalesi, oysa bilimsel bir araştırma.
Bilimsel araştırmalar da, bu devirde, herhangi ticari bir proje gibi ihaleye çıkıyor. İhaleyi yapan DPT ya da bakanlıklar olabilir. Bilimsel araştırma projesi vermek için, devletin kurumları, bilimsel araştırmayı yapacak ekibin yanında ya bir araştırma şirketi ya da bir sivil toplum örgütünün bulunmasını şart koşuyor.
Şart koşuyor, çünkü araştırmanın sonunda iyi para var. Özel araştırma şirketi, bir tür taşeron şirket olsun ki, araştırma yabancıya değil, bizimkilere gitsin mantığı.
Bilimsel proje ihaleye çıkınca, taşeron firmalar herhangi bir ticari ihaledeki gibi, teminat gösteriyor, para yatırıyor.

 
İYİ PARA VAR
Bilimsel araştırmada taşeron firmaların ne işi var? Çok işi var. İyi para kazanıyorlar, başkalarının yaptıkları araştırmalara konuyorlar.
Bu işin bilimsel araştırmalarda ticaretin nasıl devreye girdiğini göstermesi açısından, hoş olmayan fotoğrafı.
Adalet Bakanlığı olumlu bir düşünceden hareket ederek, 2013 Yılına Kadar Eğitim Yoluyla Şiddetin Azalması başlıklı bir proje hazırlıyor. Malum, Türkiye şiddet toplumu. Eğitim yoluyla şiddeti nasıl azaltmak mümkün, bunun bilimsel olarak araştırılması için  elverişli alanlardan biri Güneydoğu.
Muğla Üniversitesinden bir grup öğretim üyesi öğrencilerle birlikte, böyle bir araştırma için 2009 Mart ayında kolları sıvıyor. Araştırmanın başlığı Mardin İli Sosyal Risk Analizi. Türkiye’de hiç yok, ilk kez böyle bir araştırma yapılıyor.
Araştırma martta başlıyor, bir ay sonra 21 Nisan’da 44 kişinin öldürüldüğü Bilge Köyü katliamı yaşanıyor. Yani, yerinde ve zamanında bir araştırma.
Muğla Üniversitesi ekibi bir ay boyunca Mardin ve çevresini adım adım tarıyor. Boşaltılan köyler, terör, göç, ilçelerdeki nüfusun sorunları, siyaset üretenler için risk alanlarının saptanması gibi konularda kapsamlı bilgi topluyor.
Mardin Valisi Hasan Duruer araştırmanın her aşamasında, üniversite ekibini destekliyor.
Çünkü, sonuçta araştırma devlete teslim edilecek. Devlet bu araştırmadan kendine dersler çıkartacak, şiddetin azaltılması için siyaset üretecek. Araştırmanın pratik amacı bu.

 
TV’DE O ADAM
Üniversite ekibinin yanında, kurala uygun biçimde, bir firma var. O firmanın temsilcisi de, ekibi sık sık arayarak, “aman devam edin, DPT sizi destekliyor” mesajları gönderiyor.
Bir süre önce araştırma bitiyor. Kitap haline geliyor.
Tam topluma tanıtılacak, üniversiteliler birkaç hafta önce TV’ye bir bakıyorlar ki, aaaa, ekibe yardım eden o özel firmadan biri TV’de.
Kitabın üstünde kendi adı, TV’ye çıkmış, araştırmayı anlatıyor. Kendi yapmış gibi.
Adamın kendisi de, üniversitede hoca. İyi mi?
Muğlalılar acele o kişiyi ve Vali Duruer’i arıyor. O kişi, “Ne yani, araştırmayı size süs için mi yaptırdık” diye fırçasını bile atıyor. Vali Bey ise, “Bu yapılanı o hocaya hiç yakıştıramadım, kitabınızın sizin izniniz olmadan yayınlanmasına üzüldüm” diyor.
Muğlalı hocalar şimdi mahkemeye başvurmayı düşünüyor.
Araştırma, şiddet nasıl azalır, konusunu işliyor. Araştırmayı yapanların elinden alıp, onlardan habersiz kendi imzasını koyarak, yayınlamak, şiddetin bir parçası değil mi?
Bilimsel adıyla, intihal (aşırma) değil mi?

'Köşke Saygısızlık Olur' Diye Ayrıldı

Prof. Özgenç, Türk-Alman Üniversitesi rektör adaylığının ardından YÖK üyeliğinden de ayrıldı. Olayın perde arkasından ise Alman Büyükelçi Cuntz çıktı.

8 Haziran 2010

Orhan Bursalı - Sahte tezi bile çalıntı çıktı (Cumhuriyet)

Helvacı’nın, Diyanet’e sunduğu “tez”indeki bilgilerden önemli bir bölümünün, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü’nde 1992 yılında yapılan ve yayımlanan, Melek Hamzaoğlu ve Esat Hamzaoğlu isimli öğretim üyelerinin araştırmalarında önemli ölçülerde bulunduğu görüldü. Helvacı, bu makaledeki yazı ve şekilleri kullanarak bir doktoraüretmiş! Orhan Bursalı
Astronomi bilim dünyası, Yard. Doç. Dr. Mustafa Helvacı’nın şimdi de Diyanet’e sunduğu sahte doktora tezinin çalıntı olduğu bilgileriyle çalkalanıyor! Abdullah Gül’ün özel kalem müdürlüğünü yapan, TÜBİTAK’ta da görevli Mustafa Helvacı, 4 yıl boyunca Diyanet’ten 53 bin 200 dolar burs parası almıştı. Diyanet tarafından Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ayın Yörünge Analizikonusunda doktora yapmak üzere ABD’ye gönderilen Helvacı, 2001’de Türkiye’ye döndükten sonra, Diyanet 2003 yılı Mart ayında bir yazıyla, ver bakalım şu doktorandan bir kopya”, deyince, Helvacı 39 sayfa kadar bir belgeyi doktora diye göndermişti.
Helvacı 1 Nisan 2003 tarihli ve 340 sayı ile kayda geçen Diyanet’e yazısında şöyle demektedir: Güneş Sisteminin Mekaniği ve Ayın Yörünge Analizi konulu söz konusu doktora çalışmasının bir kopyası ilişikte sunulmuştur. Fakülte onaylı kopyası Türkçe imla kurallarına göre düzeltildikten sonra Haziran 2003 tarihine kadar müdürlüğünüze takdim edilecektir.” 
Diyanet’e sunduğu doktoratezinin Teşekkür ve Önsözünde de şöyle yazar:Çalışma sırasında hazırlanan çok sayıda şekil ve grafiğin kayıtlı olduğu bilgisayar diskleri, seyahat sırasında aşırı manyetik ortama maruz kaldığından bozulmaya uğramış olmasından dolayı, tezin Türkçeleştirilmesi esnasında güçlükler yaşanmıştır!Bu doktoranın başlangıcında da şu cümle bulunuyor: ..Ekte sunulan çalışmanın orijinal bir çalışma olması nedeniyle bütün hakları mahfuzdur. İzinsiz kopya yapılamaz ve yayınlanamaz.!
Ancak, bu doktora astronomi dünyasında (ileti-bounces@list.ankara.edu.tr) elden ele dolaşmaya başlayınca bu uyduruk doktoranın içindeki bilgilerin pek çoğunun da aslında çalıntı olduğu ortaya çıktı!
Helvacı’nın Diyanet’e sunduğu tez”indeki bilgilerden önemli bir bölümünün, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Matematik Bölümü’nde 1992 yılında yapılan ve yayımlanan, Melek Hamzaoğlu ve Esat Hamzaoğlu isimli öğretim üyelerinin araştırmalarında önemli ölçülerde bulunduğu görüldü. Helvacı, bu makaledeki yazı ve şekilleri kullanarak bir doktoraüretmiş! Bu sayfalarda, Helvacı’nın doktorasıyla Hamzaoğluların makalelerinin karşılaştırmalı olarak bazı sayfalarını sunuyoruz!
Hamzaoğluların makalesi 1993 yılında Earth, Moon and Planets dergisinin 60. sayısında ve 233-250. sayfalarında yayımlanmış. Ancak burada bir noktayı belirtmekte yarar var: Helvacı Diyanet’e birkaç farklı doktora tezisunmuş. Bu konuda görüş aldığımız bir bilim insanı diyor ki: Diyanetten alınan tezlerden birinde, Hamzaoğlulara hiçbir gönderme yokken, ikinci bir tezde ise (M. Hamzaoğlu, Şekil 5.1 ve M. Hamzaoğlu, Şekil 5.2) şeklinde kaynak göstermiş. Ancak bu kurala uygun bir kaynak gösterme değil. Makalenin yayımlandığı dergi, tarih belli değil. Tezin sonunda da zaten kaynakça yok. Böyle bir bilimsel tez olamaz.
Helvacı, Diyanet’e sunduğu tezinin sonunda kullandığı bir çizelgeyi de başka bir kaynaktan, kendi malıymış gibi almış. Bu çizelgenin aşırıldığı adres şöyle:
www.saao.ac.za/public-info/sun-moon-stars/moon-index/lunar-crescent-visibility/crescent-visibility-observations-1859-2000/
Burası South African Astronomical Observatory’nin (Güney Afrika Astronomi Gözlemevi) web sayfası.
Helvacı’nın Diyanet’e sunduğu ve bizim daha önce Cumhuriyet’te sözünü ettiğimiz doktora tezibirçok internet sitesinde yayımlandı. Hatta Diyanet İşleri’ne başvurularak Bilgi Edinme Yasası gereğince Helvacı’nın teslim ettiği doktoranın bir kopyası elde edilip (ileti-bounces@list.ankara.-edu.tr) ortamında gökbilimcilere ulaştırıldı.
Sahte doktora ortalığa dökülünce, bu kez Helvacı, bu tezin bir doktora çalışması olmadığını ileri sürmeye başladı. Helvacı, Diyanet İşleri Başkanlığına ‘sahte bir doktora tezi değil’, doktora tez çalışmasının içindeki ve tezin bir kısmı olan ‘Ayın Parlaklık Modellemesi’ konusunda geliştirilen matematiksel modelin bir kısmının orijinal nüshası verilmiştir demeye başladı.
Oysa, Helvacı’nın teslim ettiği eser”in kapağında doktora teziyazmaktadır. Üstelik, Diyanet, istek üzerine bir kopyasını verirken yazdığı üst yazıda Doktora tezi ilişikte sunulmaktadırdemektedir (Belge). 


Ayrıca tezin orijinallikle ilgili olmadığı ve çalıntı olduğu görülmektedir... Bilimsel etik kurallara uyulmadan aşırma yapılan iki makale ve kurumun adresleri şöyledir:
3.http://www.saao.ac.za/public-info/sun-moon-stars/moon-index/lunar-crescent-visibility/crescent-visibility-observations-1859-2000/Özetle;38 sayfalık sahte doktora tezinin 12 sayfa tutan eki tümüyle kaynak gösterilmeden aşırma. Geriye kalan 26 sayfalık kısımdaki denklemlerin neredeyse tümü Hamzaoğlu’nun makalesinden alınma ve aşırma. Ve önemli şekillerin tümü Schaefer ve Hamzaoğlu’ndan çalıntı. Bu sayfada, Helvacı’nın büyük eseriile ana kaynaklardaki bilgilerin bazı sayfalarını karşılaştırmalı olarak veriyoruz. Çizelgeler tümüyle (12 sayfa) South African Astronomical Observatory’nin web sayfasından aynen kopyalanmış.

7 Haziran 2010

Prof. Dr. Rıdvan Karluk - YÖK Başkanı Prof. Özcan Üniversitelerde Yaşanan İntihaller ( Bilimsel Hırsızlık) Konusunda Ne Düşünüyor? (Sakarya Gazetesi)

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, 27 Mayıs 2010 tarihinde basına yansıyan demecinde intihal iddialarında artış olduğunu belirterek, ´´İntihal iddialarında artış var. Herkes birbirinin intihal yaptığını iddia ediyor, ihbar ediyor. Bu dosyalara bakıyoruz. Elimizde bu konuyla ilgili 80-90 dosya bulunuyor´´ derken, intihalci hocalara gereken cezanın neden verilemediğini açıklamamıştır.
Üniversitelerimizde çok sayıda bilimsel yanıltma ve aşırmacılık olayı olduğu bilinmesine karşılık, yöneticiler bunların ortaya çıkmaması ve örtbas edilmesi için büyük çaba harcamaktadırlar. Üniversitelerimizin yöneticileri, "elma bizdense çürük değildir", "kol kırılır yen içinde kalır" zihniyeti ile hareket ettikleri sürece, Türkiye´deki intihalci hocalara bir şey yapmak mümkün olmamaktadır.
Kapatılan dosyalara ilişkin intihal iddiaları çok fazladır. YÖK´e, "Üniversite bu dosyayı kapattı", "Rektörün arkadaşı olduğu için dosya kapatıldı", "Üniversite gerekli inceleme yapmıyor siz inceleyin" iddialarının sayısı giderek artmaktadır.
Üniversitelerimizde bilime saygı, onların namusudur. Bu saygıyı kaybetmek, üniversitelerimizin bilimsel namusunu kaybetmesi anlamına gelir. Namusu bir defa kaybettiniz mi, artık onu geri kazanmak çok zor olur, bazen de mümkün olmaz.
Bu sebeple Anadolu Üniversite´nin yeni Rektörü Prof. Dr. Davut Aydın, önceki hafta içinde üniversitemizin 52 yıllık geçmişi içinde ilk defa "bilimsel etik kurul" oluşturmuş ve atamaları da gerçekleştirmiştir. Kendisi candan kutluyorum.
21-23 Haziran 2010 tarihlerinde Newcastle upon Tyne da (İngiltere) yapılacak olan Avrupa´nın en büyük intihal (plagiarism ) konferansına etik kurul üyelerinin katılmalarının yararlı olacağını düşünüyorum. Bana şahsen gönderilen Konferans davetinin adresi şöyledir: http://www.plagiarismadvice.org/register2010
Bu köşede üniversitemizde ve yakın çevremizdeki üniversitelerde yapılan intihaller ile ilgili olarak 20´ye yakın yazım yayınlanmıştır. Bu yazılarımdan 11´i, "plagiarism-turkish.blogspot.com"da yer almıştır. İsteyen okurlarımı yazılarıma bu adresten ulaşabilirler.
Şimdi size kamuoyuna mal olmuş ve uzun yıllar tartışılarak sonunda mahkeme kararı ile kesinleşmiş bir bilimsel etik ihlal olayını aktaracağım.
Sakarya Gazetesi´nde 8 Ocak 2010 tarihinde yayınlanan "Gerçek Bilim İnsanı Kimdir 1?" yazımı 799 kişi okumuş ve 17 yorum yapmıştır. 9 Ocak 2010 tarihinde yayınlanan "Gerçek Bilim İnsanı Kimdir 2?" yazım ise 984 kişi tarafından okunmuş ve bu yazıma da 17 yorum yapılmıştır. Bu yazımda, intihal yapan öğretim üyesinin (E.K.) şahsımı karalamaya yönelik iddialarına cevap da verilmiştir.
İlgili öğretim üyesinin bilimsel hırsızlık yaptığı oluşturulan bir kurul tarafından tespit edilmiş, bunun üzerine YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, 6 Ocak 2009 tarihinde AÜ Rektörlüğüne ilgiliye disiplin yönetmeliğinin uygulanmasını ve sonucun kendilerine bildirilmesine yönelik bir yazı yazmıştır.
AÜ, YÖK´e zaman aşımı sebebiyle (aslında 2005 yılında intihal suçlarında zaman aşımı kaldırılmıştır) disiplin yönetmeliğini ilgiliye uygulamaktan imtina edince, YÖK Denetleme Kurulu´na bu hırsızlığı bildirdim.
YÖK Denetleme Kurulu, ikinci defa ilgili hakkında yeni bir soruşturma açmış ve oluşturulan yeni Kurul da tıpkı ilk kurul gibi ilgili hakkında "..YAPILAN SORUŞTURMA SONUCU, ADI GEÇENİN ´ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM MESLEĞİNDEN ÇIKARMA CEZASI´ İLE CEZALANDIRILMASINI YDK´NA TEKLİF" edilmesine karar vermiştir denilmiştir.
YÖK Denetleme Kurulu, disiplin yönetmeliğinin ilgiliye uygulanmasını Yüksek Disiplin Kurulu´na önermesine rağmen Kurul, 5525 sayılı Kanun kapsamına giren fiil ile ilgili bir işlem yapılamayacağını 27 Ocak 2010 tarihinde açıklamıştır.
Oysa YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, üç öğretim üyesinin raporuna dayanarak ilgiliye disiplin maddesinin uygulanmasını, AÜ Rektörlüğünden 6 Ocak 2009 tarihinde istemişti. O tarihte af yasası yürürlükte olmasına rağmen nedense af yasası gerekçe gösterilmemişti.
Olay YÖK tarafından o tarihte soruşturulmuş ikisi İstanbul, biri Marmara üniversitelerinden üç profesörün hazırladığı raporda, ilgilinin intihal yaptığı şöyle belirlenmiştir: "…ALANINDA UZMAN ÖĞRETİM ÜYELERİNCE HAZIRLANAN RAPORLARDA; DOÇ. DR. EROL KUTLU´NUN ´BİLGİ TOPLUMUNDA KALKINMA STRATEJİLERİ´ İSİMLİ ESERİNDE İNTİHAL YAPTIĞI KANAATİNİN OLUŞTUĞU BELİRTİLMİŞTİR."
YÖK, bu defa 5525 sayılı Af Kanunu sebebiyle ilgili hakkında "görevsizlik kararı" vermiştir. Oysa, 5525 sayılı kanunun ilgiliye uygulanması hukuken mümkün değildir. Çünkü kanun, yüz kızartıcı suçları kapsamamaktadır.
İntihal (bilimsel hırsızlık) gerek Türkçe ve gerekse yabancı literatürde öğretim üyesi için yüz kızartıcı bir suçtur. Kanun ayrıca hırsızlık suçunu (bilimsel hırsızlıklar dahil) kapsam dışında bırakmıştır.
Bu sebeple intihal yaptığı YÖK tarafından iki defa tescil edilen bir öğretim üyesinin YÜZ KIZARTICI bir suç olan bilimsel hırsızlık (intihal) suçu, 5525 sayılı Af Kanunu kapsamına girmez.
Hırsızlık yapanlar anayasamıza göre milletvekili seçilemediklerine göre, bilimsel hırsızlık yaptığı YÖK tarafından tescil edilmiş ve hakkında kesinleşmiş yargı kararı da bulunan bir öğretim üyesinin üniversitede doçent, profesör olması mümkün değildir.
Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi´nin Esas Karar No: 2009-2010/20 sayılı kararında ilgilinin intihal yaptığı şöyle tespit edilmiştir: "Şu halde davacının mezkur eserinde İNTİHAL YAPILDIĞI HUSUSUNDA EMARENİN MEVCUT OLMAĞINDAN SÖZ EDİLEMEZ. Dolayısıyla davalı tarafından yazılan yazı görünüşteki gerçeğe uygundur. Görünüşteki gerçeğe uygun olan bir yazı nedeni ile yazan kişi aleyhine manevi tazminata hükmetmek mümkün olamayacağından… dava red edilmiştir."
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu´nun memurluğa alınma şartlarını düzenleyen 48/A-5 maddesinde, affa uğramış olsalar bile yüz kızartıcı bir suçtan hükümlü bulunmama şartı aranmıştır. Maddede yüz kızartıcı olarak sayılan suçlar, Milletvekili Seçimi Kanunu´ndaki ve dolayısıyla Anayasa´nın 76. maddesindeki yüz kızartıcı olarak sayılan suçlarla aynıdır.
Af, mahkumiyetin cezai sonuçlarını ortadan kaldıran bir müessesedir, intihal fiilinin işlenmediğine ilişkin bir hüküm içermemektedir.
Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, "bilimsel intihal yapan bir öğretim üyesinin öğrencinin karşısına çıkmaması gerektiğini" belirtmektedir. Prof. Dr. Teziç bu konuda şu gerçeğe dikkati çekmektedir: "Ona hocalık görevi yaptırılmamalıdır. Artık o kişinin bir daha üniversitede kürsüye çıkıp öğrencilere ders verir aşamada olmaması ve HOCALIK KİSVESİ İÇİNDE ÜNİVERSİTEDE BULUNMAMMASI GEREKİR."
Türk hukuk literatüründe af, "genel af" ve "özel af" olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Genel af, hem cezayı, hem de suçu ortadan kaldırır. Özel af ise suçu değil, sadece cezayı ortadan kaldırır. Genel af, sadece mahkûmiyetin bütün cezaî sonuçlarını değil, aynı zamanda fiilin suç olma niteliğini yok eder. Oysa özel af, fiilin suçluluk niteliğini değil, fakat hükmedilmiş olan cezayı ortadan kaldırır, azaltır veya başka bir cezaya çevirir.
Özel af suçun değil salt cezanın affı olduğundan, ne ceza mahkumiyetinin sonuçları ve ne de kamu davası ortadan kalkar. Sadece bazı suçların cezasının kaldırılması ve süresinin indirilmesi halinde özel af kısmi özel aftır. Kanun, "cezaya bağlı olan veya hükümde belirtilen hak yoksunluklarının, özel affa rağmen etkisini devam ettirir" demektedir.
Anayasa´nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, sosyal hukuk devletidir. Hukuk devleti; kamu hizmeti görenlere hukuki güvenceler sağlayan, güvence sağlamak için koyduğu kurallara bağlı olan ve verilen yargı kararlarını ilgililerin başvurusuna gerek kalmadan infaz eden devleti ifade eder. Kamu gücünün temsilcisi olan idare, faaliyetlerinde hukuka uygun davranmak zorundadır.
İdarenin yargı denetimine açık olmaması durumunda, yargının ve hukuk devletinin varlığından söz etmek doğru olmaz. Hiçbir devlet, yasama ve yürütme organlarının tüm işlem ve eylemlerini hukuk denetimine almadan gerçek anlamda bir hukuk devleti olduğunu iddia edemez.
Aynı şekilde alınan yargı kararlarına uyulmaması, bağımsız yargı erkini anlamsız ve etkisiz hale getirmektir.
Anayasa´nın 138. maddesinin son fıkrasında, "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını uygulamak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez" şeklinde açık, kesin ve buyurucu bir kurala yer verilmektedir.
Prof. Dr. Kayhan Kantarlı´nın da belirttiği gibi bilim ahlakı evrenseldir. Hiçbir ülkede akademik yöneticilerin bilimsel etiğe uymamama gibi bir özgürlüğü olamaz. Ülkemizde bunun tamamen tersi bir anlayış hüküm sürdükçe, uygar bir batı ülkesi olma iddiamızın hiç bir inandırıcılığı olamayacaktı

4 Haziran 2010

Yrd. Doç. Dr. Aytekin Aydemir - Yargılı! İnfaz (CBT)

Sayın Prof. Dr. Bahattin Baysal’ın “Türkiye’de bilimsel yayınlarda aşırmacılık ve sahtecilik; üniversite ders kitapları” başlıklı yazısına eleştirimdir. 
Yrd. Doç. Dr. Aytekin Aydemir, Mersin Üniversitesi, aaydemir@mersin.edu.tr
İlgili yazıda özellikle “Türkiye’de bilim dünyası, 14 Temmuz 2007 günlü Nature dergisinde yayımlanan ....” biçiminde başlayan paragraf ve devamında dört üniversitedeki 15 fizikçinin aşırmacılık ve sahtecilik suçu işledikleri vurgulanıyor ve arkasından da sayın Baysal duyumlarına göre ilgili bilim insanlarının hiçbirisinin ceza almadığından yakınıyor. Yani duyumlar üzerinden bir bildirim var.
Bu olayla ilgili hem duyduklarım ve aynı zamanda da gördüklerim çerçevesinde bir değerlendirme yapmak isterim.
Bu olayla ilgili hiç kimse (duyduğuma göre) gerçektende ceza almadı, çünkü (YÖK düzeyinde) yapılan soruşturmalar sonucunda suçlu bulunmadılar. Bazılarının rektörlük tarafından kendilerine gönderilen ve suçsuz olduklarını gösteren yazılarını da gördüm.
Sayın Baysal’ın yazısında üzerinde durmak istediğim kısım, suçlanan herkesin gerçekten suçlu olduğu ve cezalandırılması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkmasıdır. Yani suçlanan kişilerin yargılanmaları, savunmalarının alınması ve ilgili kurullarda suçlama sonucunun karara bağlanması gibi hukukun temel işlemleri gözardı edilmektedir. (Bkz. Ergenekon Olayı!)
Sayın Baysal gibi deneyimli bir bilimcinin üstelik de yıllarca “etik kurullarında” görev yaptığını belirtmesinden sonra herhangi bir kurul kararına dayanmadan ilgili kişileri suçlandıkları için “suçlu” ilan etmesi öncelikle “kendisinin de görev yaptığı” etik kurullarına gerek olmadığı sonucunu çıkartmaktadır.
Öyle ya, eğer birilerinin (kim olursa olsun) suçladıkları başka birilerini, herhangi bir soruşturma sonucunu beklemeden “suçlu” ilan edip ceza verilmesini isteyebiliyorsak zaten soruşturmaya filan da gerek yoktur.
Kişilerin suçlanmaları onların suçlu oldukları sonucunu doğurmaz. Ancak inceleme, soruşturma, yargılama sonucunda suçlu olup olmadıklarına karar verilebilir.
Aslında yazarın kendisi de yine aynı yazısında mesleki kıskançlıklarla böyle birçok ihbar yapıldığını da belirtmektedir.
Her ne kadar yazıda suçlanan kişilerin adları belirtilmese de, olay zamanında çok tartışıldığı için bu tür yazılar sonucunda ilgili kişiler aklandıkları halde hâlâ suçlu gibi gündeme taşınmakta ve çevrelerinde kendilerini tedirgin hissetmelerine neden olunmaktadır.
Haydi politikacılardan vazgeçtik ama hiç olmazsa bilim insanlarından bazı temel kurallara uyulmasını beklemek hakkımız olmalı diye düşünüyorum.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.