NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

26 Kasım 2021

(*) Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ - ODTÜ'lü Fatih Şen'in PubPeer'da 3-kağıt olduğu iddia edilen 87 makalesinden 12'si yayından atılmış

 “Bazı toplumlarda intihal ayıplanmıyor bile” : Eylül 2007'de arxiv'in 65 arak makalesini yayından attığı arakçı 14 Türk fizikçiyi haber yapan çok meşhur Nature dergisinin alt başlığıydı bu söz. Arakçı 14 fizikçiden 2'si de ODTÜlüydü. 40 arak makaleli Mustafa Saltı ve 29 arak makaleli Oktay Aydoğdu.

“Türk üniversiteleri yağma alanıdır” : Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nun Aralık 2009 tarihli YÖK ve Üniversiteler Hakkında Raporunda yazıyordu bu söz. Herkes bu sözün hakkını vermek için tüm hünerlerini sergiliyor.

14 fizikçiden 5'i diğerlerinin doktora öğrencisiydi, profesör bile oldular. Diğerleri gibi onlar bile dekan oldu, rektör yrd oldu, ÜAK üyesi oldu, oldu da oldu, her bir … oldu.

Aslında ODTÜ çok ayıp etti. Oktay Aydoğdu ve Mustafa Saltı'yı hem doktoradan hem asistanlıktan attı. Mahkemeci amcalar ve teyzeler, “aaaa ! ne ayıp ! 40 arak makale için doktoradan mı atılırmış, asistanlıktan mı atılırmış” dedi ve atılmalarını 2 ay sonra şip-şak iptal etti, ODTÜ'de doktoraya  geri döndürdü. Oktay Aydoğdu ODTÜ'den bir güzel fizik doktora diploması da aldı. Mustafa Saltı nedense ODTÜ'den kaçtı. Fizik doktora diplomasını Dicle Üniversitesindeki ortak yazarı arakçı hocalarından aldı.

Çanakkale Üniversitesi Etik Kurul bşk ve rektör yrd Osman Demircan, Çanakkale Üniversitesindeki kendi bölüm arkadaşı, öğrencisi ve ortak yazarı olan 6 fizikçinin yayından atılan 20 arak makalesinin orijinal olduğunu, bilimdeki başarılarını kıskanan yabancı hocaların yayından attığını söyledi.

Fizik bilenler için (bilmeyenler, bilenlere sorsun) eğlenceli bir not düşelim : arak makaleleriyle haber olduğunda dekan olan, ödüllendirilerek rektör yrd ve ÜAK üyesi yapılan İhsan Yılmaz, ışınlamanın hobisi olduğunu, ışık hızından 200 – 300 kat hızlı basit ışınlama deneylerini ve ışınlama çiplerini anlatıyor (bkz https://youtu.be/kKqU9dHgSN4?t=1370 , dk 55:30'dan itibaren).

Bazı Türk gazeteleri 14 arakçı Türk fizikçiyi bir kaç gün haber yaptı, sonra peşini bıraktı.

Arakçı fizikçilerden Taylan Yetkin 1.000'den fazla CERN makalesiyle Türkiye fizik makale rekortmeni oldu. (Yılda 100 makale -3 günde 1 tane)

Bilim 3-kağıtlarından herkes memnun olunca, kurumsallaştı ve resmi politika oluverdi. Zaten eskiden beri bilim 3-kağıtlarından şikayet edenin ağzına  acı biber sürüyorlar.

Bilim 3-kağıtlarının gazeteler için haber değeri kalmadı. Kimi gazeteci de “3-kağıt seferberliği çorbasında benim de tuzum olsun” diyerek yazmayıveriyor.

Zaten parayla başkalarının yerine sınava girerken (joker) yakalanan doçenti bile haber yapsalar, sansürcü amcalar–teyzeler sansürleyiveriyorlar. Doçent üniversitede çalışmaya ve jokerlik yapmaya devam ediyor.

Sahte diplomayla yıllarca doktorluk, öğretmenlik yapanlar yakalanıyor, joker çeteleri yakalanıyor; mahkemeci amcalar – teyzeler “n'olmuş yani” deyiveriyorlar.

***

ODTÜlü Fatih Şen, 2014'te (7 yıl önce), bazı yabancı bilimcilerin radarına takılmış. PubPeer'de makalelerine 3-kağıt demeye başlamışlar . Hemen her makalesine “3-kağıt” der olmuşlar, 1-3-5 derken 87 makalesine “3-kağıt” demişler (158'den fazla  makalesi var, yılda 40'tan fazla makale yayınlıyor, 9 günde 1). 2020'de kendi internet sitelerinde Fatih Şen'i tanıtan yazılar yazmaya başlamışlar. O yazılardan bazı yerli sitelerde de bahsedilmiş. 

Mahkemeci amcalar–teyzeler ve sansürcü amcalar–teyzeler Fatih Şen'in imdadına yetişmiş, sansürleyivermişler ona 3-kağıtçı diyen siteleri. 

Yabancı bilimciler, YÖK'e ve Kütahya Dumlupınar Üniversitesi rektörüne Fatih Şen'in 87 makalesi hakkında yazılar göndermişler. Tabi YÖK ve rektör odunla kovalamış bunları. Yabancı bilimciler işi inada bindirmişler, Fatih Şen'in makalelerini yayından attırmaya başlamışlar. 12 makalesini yayından attırmışlar (RETRACTED), 1 makalesine “endişe açıklaması” (exression of concern) yayınlatmışlar, 26 makalesine “düzeltme” (erratum, corrected) yayınlatmışlar. 

Dergici amcalara – teyzelere 3-kağıdın dibi makaleleri bile yayından attırmak çok zordur. Atmamak için 30 takla atarlar. Makale başına 5.000 dolar (> 65.000 TL) aldıkları müşterileri ürker, ayağı kesilir yoksa.

Fatih Şen'in yayından atılan (RETRACTED) 12 makalesi :

6'sını RSC Advances, 3'ünü RSC Catalysis Science & Technology olmak üzere, 9 makaleyi İngiliz Royal Society of Chemistry'nin (RSC) (Kraliyet Kimya Dermeği) 2 dergisi 23 eylul 2021'de (2 ay önce) atmış.

3 makaleyi Scientific Reports dergisi, 9 mart 2021, 30 kasım 2020 ve 7 eylül 2020'de yayından atmış (RETRACTED).

Yayından atılan makalelerdeki verilerin arak veya uydurma olduğu ve güvenilmez olduğu belirtilmiş.

Yayından atılan makalelerin 4'ünde eşi Betül Çelik Şen de ortak yazar ve 1'inde ilk yazar.

4 makaleyi ortak yazarları yayından attırmışlar, çok ayıp etmişler

 1. Tuna Demirci, Betül Çelik, Yunus Yıldız, Sinan Eriş, Mustafa Arslan, Fatih Sen, Benan Kilbas

“One-pot synthesis of Hantzsch dihydropyridines using a highly efficient and stable PdRuNi@GO catalyst” - RSC Advances (2016)

 2. Özlem Karatepe, Yunus Yıldız, Handan Pamuk, Sinan Eris, Zeynep Dasdelen, Fatih Sen

“Enhanced electrocatalytic activity and durability of highly monodisperse Pt@PPy–PANI nanocomposites as a novel catalyst for the electro-oxidation of methanol”-RSC Advances (2016)

 3. Betül Çelik, Yunus Yıldız, Hakan Sert, Esma Erken, Yagmur Koşkun, Fatih Şen

“Monodispersed palladium–cobalt alloy nanoparticles assembled on poly(N-vinyl-pyrrolidone) (PVP) as a highly effective catalyst for dimethylamine borane (DMAB) dehydrocoupling”-RSC Advances (2016)

 4. Yunus Yıldız, Handan Pamuk, Özlem Karatepe, Zeynep Dasdelen, Fatih Sen

“Carbon black hybrid material furnished monodisperse platinum nanoparticles as highly efficient and reusable electrocatalysts for formic acid electro-oxidation”-RSC Advances (2016)

 5. Esma Erken, İbrahim Esirden, Muharrem Kaya, Fatih Sen

“A rapid and novel method for the synthesis of 5-substituted 1H-tetrazole catalyzed by exceptional reusable monodisperse Pt NPs@AC under the microwave irradiation”-RSC Advances (2015)

Makaleyi İbrahim Esirden (doktora öğrencisi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) ve Muharrem Kaya (hoca, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) yayından attırmış, çok ayıp etmiş.

 6. Handan Pamuk, Burak Aday, Fatih Şen, Muharrem Kaya

“Pt NPs@GO as a highly efficient and reusable catalyst for one-pot synthesis of acridinedione derivatives”-RSC Advances (2015)

Makaleyi Burak Aday (doktora öğrencisi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) ve Muharrem Kaya (hoca, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) yayından attırmış, çok ayıp etmiş.

 7. Oznur Alptekin, Betul Sen, Hilal Acidereli, Umran Ercetin, Mehmet Ferdi Fellah, Fatih Sen

“Bimetallic platinum–rhodium nanocomposites for dimethylamine borane dehydrogenation: an experimental and density functional theory study”-RSC Catalysis Science & Technology (2020)

Makaleyi Hilal Acıdereli (doktora öğrencisi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) ve Mehmet Ferdi Fellah (hoca, Bursa Üniversitesi'nde) yayından attırmış, çok ayıp etmiş.

 8. Betül Çelik, Esma Erken, Sinan Eriş, Yunus Yıldız, Birgütay Şahin, Handan Pamuk, Fatih Sen

“Highly monodisperse Pt(0)@AC NPs as highly efficient and reusable catalysts: the effect of the surfactant on their catalytic activities in room temperature dehydrocoupling of DMAB”-RSC Catalysis Science & Technology (2016)

 9. İbrahim Esirden, Esma Erken, Muharrem Kaya, Fatih Sen

“Monodisperse Pt NPs@rGO as highly efficient and reusable heterogeneous catalysts for the synthesis of 5-substituted 1H-tetrazole derivatives”-RSC Catalysis Science & Technology (2015)

Makaleyi İbrahim Esirden (doktora öğrencisi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) ve Muharrem Kaya (hoca, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi'nde) yayından attırmış, çok ayıp etmiş.

 10. Ahmet Karadağ, Hüseyin Akbaş, Ali Destegül, Çiğdem Çakırlar, Yusuf Yerli, Zeynel Kılıç, Fatih Sen

“RETRACTED ARTICLE: Synthesis and characterization of trimeric phosphazene based ionic liquids with tetrafluoroborate anions and their thermal investigations”-Scientific Reports (2020)

 11. Peng Zhang, Jian Cui, Shirin Mansooridara, Atoosa Shahriyari Kalantari, Akram Zangeneh, Mohammad Mahdi Zangeneh, Nastaran Sadeghian, Parham Taslimi, Ramazan Bayat, Fatih Şen

“RETRACTED ARTICLE: Suppressor capacity of copper nanoparticles biosynthesized using Crocus sativus L. leaf aqueous extract on methadone-induced cell death in adrenal phaeochromocytoma (PC12) cell line”-Scientific Reports (2020)

 12. Huifang Hou, Behnam Mahdavi, Sogand Paydarfard, Mohammad Mahdi Zangeneh, Akram Zangeneh, Nastaran Sadeghian, Parham Taslimi, Vildan Erduran, Fatih Sen

“RETRACTED ARTICLE: Novel green synthesis and antioxidant, cytotoxicity, antimicrobial, antidiabetic, anticholinergics, and wound healing properties of cobalt nanoparticles containing Ziziphora clinopodioides Lam leaves extract”-Scientific Reports (2020)

Fatih Şen'in yayından atılmak yerine endişe açıklaması (EXPRESSION OF CONCERN) yayınlanan 1 makalesi :

Makaledeki verilerin güvenilmez olduğu belirtilmiş.

Eski eşi Selda Şen de ortak yazar ve ilk yazar.

 Selda Şen, Fatih Şen, Gülsün Gökağaç

“Preparation and characterization of nano-sized Pt–Ru/C catalysts and their superior catalytic activities for methanol and ethanol oxidation”- RSC Physical chemistry chemical physics : PCCP (2011) , EXPRESSION OF CONCERN (11 Ağustos 2021)

 ***

Fatih Şen, Selçuk Üniversitesi kimya öğretmenliği 2001 mezunu, ODTÜ kimya 2012 doktora mezunu. 

Bilim Akademisi Derneği, Fatih Şen'e 2015'te BAGEP diye bir ödül vermiş, 87 makalesinin 3-kağıt olduğu iddiaları üzerine 2020'de bu ödülü geri aldığını duyurmuş, verdiği ödül parasını geri istemese de, çok ayıp etmiş. 

Bilim Kahramanları Derneği, Fatih Şen'e 2017'de Genç Bilim İnsanı Ödülü vermiş, 87 makalesinin 3-kağıt olduğu iddiaları üzerine 2020'de bu ödülü geri aldığını duyurmuş, verdiği ödül parasını geri istemese de, çok ayıp etmiş.

TÜBA, Fatih Şen'e 2015'te FABED Eser Tümen Araştırma Ödülü vermiş. Ödülü geri istememiş, çok iyi etmiş.

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Bilim ve Ütopya Kooperatifi ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Öğretim Elemanları Derneği (ÖED) ortaklaşa 2013'te Fatih Şen'e Serhat Özyar Onur Ödülü vermiş. Ödülü geri istememişler, çok iyi etmişler. Rahmetli Serhat Özyar ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği bölümünde arkadaşımdı. Kemikleri sızlamıştır, orası ayrı.

***

12 arak ve uydurma makalesi yayından atılan ODTÜlü Fatih Şen, 29 arak makalesi yayından atılan ODTÜlü Oktay Aydoğdu ve 40 arak makalesi yayından atılan ODTÜlü Mustafa Saltı, ODTÜ'nün 2000'lerdeki yeni yüzleri, ODTÜ'nün medarı iftiharları (!), ODTÜlülerin ve ODTÜlü olmak isteyenlerin rol modelleri ve idolleri. ODTÜ'ye araya kaynatılarak kolay girmeyi, ODTÜ'de kolay okumayı, ODTÜ'den kolay mezun olmayı, haftada en az 1 kolay bilim makalesi yayınlamayı, 3-kağıtta uzmanlaşmayı, hızlı yükselmeyi temsil ediyorlar. Herkes onlara özeniyor, herkes onlar gibi olmak istiyor, herkes onları alkışlıyor, herkes onları eleştirmeye kalkanlara ateş püskürüyor, herkes arkalarında.

Eskiden ODTÜ'ye girmek de zordu, ODTÜ'de okumak da zordu, ODTÜ'den mezun olmak da zordu. Fizik bölümünün zar zor yılda 1 (bir) mezun verdiği olurdu. Zordu, çok zordu . Onlar çığır açtılar, yıktılar tüm zorlukları.

Fatih Şen, Oktay Aydoğdu ve Mustafa Saltı, taşra üniversitesi mezunları, temelleri çok zayıf. Sonradan araya kaynatılarak ODTÜlü oldular. Fatih Şen öğretmenlik mezunu, temelleri daha da zayıf. Fakat yükselme hırsları tavanda. Oktay Aydoğdu ve Mustafa Saltı'yı ODTÜ'den atan rektör Ural Akbulut “zaten onlar ODTÜlü değil ki” dedi. Onlara arka çıkan bazı ODTÜ hocalarıysa “onlar ODTÜlü” dedi.

Önceki tüm benzer örneklerdeki gibi ODTÜlü Fatih Şen yükselmeye devam edecek. Yayından atılan makaleleri reklamı oldu, şanına şan kattı. Daha çok tanındı, daha aranan, daha tercih edilen biri olacak.

 (*) ODTÜlü. 2001 başından beri “elverişli eko sisteme yerleşen bakteri kolonisi  benzeri hızla çoğalan zehirli sarmaşık gibi ülkemiz üniversitelerini kuşatarak boğan, çürüten, kokutan, ve çökerten” ve “danışmanından rektörüne ve YÖK'üne kadar, doktora diploması satmayı en doğal hakları olarak gören” “akademik sahtekarlık gelenekçileri”ne karşı insan hakları mücadelesi vermektedir.

8 Ekim 2021

Prof. Dr. S. Rıdvan KARLUK - “Torpilsiz Liyakata Dayalı Bilim Olmadıkça Türkiye Asla İlerleyemez”

Yukarıdaki başlık Nobel ödülü  sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’a aittir. Acaba Türkiye’de bu tespit ne kadar geçerlidir? Bence tamamen doğru bir teşhistir. Önce, uzun yıllardan bu yana dilimizde yer alan ve günlük hayatın içerisinde sıklıkla kullanılan kelimelerden biri  olan “liyakat” ne demek, bunu açıklamakta yarar var. 

Liyakat, Arapça’dan  Türkçe'mize girmiştir. TDK'ye göre, liyakat  bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk durumudur. Ehli olmak, iş bilir  anlamları  vardır. Liyakat göstermek bir işte başarılı olmaktır.  Liyakat sahibi;  başarılı, erdemli, yetenekli kimse anlamındadır. Liyakatsizlik  ise  başarısız, yeteneksiz, deneyimsiz  demektir.

Şimdi can alıcı soruya gelelim. Acaba üniversitelerimizde liyakata dayalı bir sistem var mı? Eğer profesör olmak için aşağıdaki  9 kriter yeterli  ise ve de  bu kriterleri YÖK uygun görüyorsa, söylenecek söz kalmamıştır. Merak ettiğim husus, YÖK’ün sözü edilen 9 kriter hakkındaki görüşüdür. Bu yazı kaleme alındığında YÖK’e yöneltilen bu soruya cevap verilmemiştir. Belki de  cevap verilmeyecektir.  Şimdi,  yaşanan iki örneği paylaşmak istiyorum. Son kararı da sizlere bırakıyorum.

Önce, bir vakıf üniversitesinde YÖK mevzuatı yok sayılarak yapılan bir atamaya değineceğim.

Ankara’da bir vakıf üniversitesinde (X) açılan bir kadroya iki başvuru yapılmıştır. Başvuru sahiplerinden biri  olan A kişisi “Y” üniversitesinde uzun yıllar görev yapmıştır. “X” üniversitesi    YÖK mevzuatını yok sayarak  3 bilim jürisini  A  adayının yıllarca görev yaptığı “Y” üniversitesinden seçmiştir. “Y” üniversitesinden seçilen 3 jüri üyesi de açılan kadronun “bilim” alanından değildir.

Bu seçim  hukuk dışıdır. Çünkü, “Profesörlük kadrosuna başvuran adayların…, en az üçü başka üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsünden olmak üzere ilan edilen kadronun BİLİM … alanı ile ilgili en az beş profesör… bir ay içinde seçilir” hükmü  görmezden gelinmiştir. Eski arkadaşları olan A kişisi hakkında aşağıda yer alan 9  mevzuat dışı  kriteri esas alan jüri üyeleri,  bu  kişi hakkında olumlu rapor yazmışlardır.

Bu süreçte Danıştay 8. Dairesi’nin “Aynı bilim ve sanat alanının belirlenmesinde akademik örgütlenme  (anabilim dalı)  esas alınır” kararı dikkate alınmamıştır. E. 2010/5235, K. 2010/5843, K.t. 05.11.2010) Danıştay 8. Dairesi’nin 27.09.2010 tarih ve 2010/3384 Esas No, 2010/4726 kararı da yok sayılmıştır.  “X  Üniversitesi Öğretim Üyeliği Kadrolarına Yükseltme Ve Atama İçin Başvuru Ölçütleri” ne de uyulmamıştır. Üstelik bir jüri üyesi iktisatçı değil, maliyecidir. (Mali Hukukçu) Bu üye  atanmayan aday hakkında önce olumlu rapor yazmış, daha sonra   raporunu değiştirerek TCK kapsamında suç işlemiştir. (görevi kötüye kullanma)

Liyakat için en  önemli kriter, adayların eserlerine yapılan atıflardır. Fakat jüri bu atıfları yok saymıştır. Atanmayan  A adayının eserlerine yapılan atıflar 2.160 iken,  atanan adayın eserlerine  yapılan atıflar   461’dir Fark: 1,699 h-endeksi ise 437’ye karşı 73’tür.  Fark: 364.

Daha vahimi aşağıdadır. Atanan  adayın eski üniversitesinden özellikle seçilen  3 bilim jürisi üyesinin  eserlerine yapılan toplam atıf sayısı, atanmayan adayın  dörtte biri bile değildir: 301+40+14=355. Fark: 1,699-355=1,344.

Dünyanın hiçbir üniversitesinde ve Türkiye’deki 207 üniveristede aralarında bu kadar fark bulunan aday atanmaz, atanamaz eğer gerçekten atamalarda liyakat söz konusu ise.

Önceki YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, 11 Şubat 2021 tarihinde "Akademide son günlerde yapılan atamalarda liyakat ve ehliyetin gözetilmediği, bu hususunda toplumsal vicdanı rahatsız ettiği yönünde dikkate alınması gereken şikayetler var. Bununla ilgili önümüzdeki haftalarda bazı kararlar alacağız" demiştir. YÖK Başkanlığı görevini devreden Yekta Saraç'ın yönetimini değerlendiren Dr. Serdar Tekin, "Akademik liyakat normları ağır bir erozyona uğramış durumda" derken çok haklıdır.

Yeni YÖK Başkanı sayın Prof. Dr. Erol Özvar, akademik performans odaklı bir yönetim anlayışıyla çalışacaklarını  açıklamıştır: "Akademik performans odaklı idare anlayışının yanı sıra hiç şüphesiz yükseköğretim kurumlarının üzerine düşen eğitim-öğretimde kalitenin artırılması, araştırma geliştirme faaliyetlerinin en yüksek düzeye çıkması  konusunda YÖK olarak üzerimize düşen  çalışmaları  en iyi şekilde yerine getirmeye çalışacağız."

Sayın Başkan “Akademik performans odaklı bir yönetim” anlayışı ile kalitenin arttırılması üzerinde durmuştur ama YÖK’e iletmiş olduğum hukuk dışılıklar konusunda  şimdiye kadar bir işlem yapmamıştır. Bu durumda  “akademik performans odaklı yönetim anlayışı”  nasıl gerçekleşecek, üniversitelerde kalite   nasıl arttırılacaktır?

“Akademik performans odaklı idare anlayışı”nın söz konusu olmadığı bir diğer örnek, Anadolu’daki bir üniversitede yaşanmıştır: "Üniversitelerinde bilimsel hırsızlığın doğal karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır." Bu görüşe katılmamak mümkün değildir. Dönemin  YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. İzzet Özgenç,  “Z” kişisi  hakkında  "….” eserinde İNTİHAL YAPTIĞI kanaatinin oluştuğu belirtilmiştir" diyerek, gereğinin yapılmasını ilgili Anadolu’daki üniversiteden  talep etmiştir.

Bu talebinin gerisinde, alanında uzman 6 öğretim üyesinin "intihal yapılmıştır" kanaatinin oluştuğuna ilişkin raporları vardır.  Üniversite  Rektörlüğü 23.01.2009 tarihine YÖK´e yazmış olduğu yazıda şu ifadeyi kullanmıştır: "Kitap 2000 yılında basıldığından ceza verme yetkisi ZAMAN AŞIMINA UĞRADIĞINDAN herhangi bir ceza verilmesinin de mümkün olamayacağı düşünülmektedir."
Açıkçası intihali kabul etmiş ama bu suçu aklamak için zaman aşımını gerekçe göstermiş. Utanılacak bir savunma! Oysa intihal (bilimsel hırsızlık) suçlarında zaman aşımı 3 Haziran 2005 tarihinde kaldırılmıştır.

Bu gelişmeler,  YÖK’e ve  ilgili üniversitenin  Dekanlık ve Rektörlük makamına bildirilmesine rağmen hiçbir işlem yapılmaması, yeni  ve eski YÖK Başkanlarının “liyakat” açıklamalarının “suya yazılan yazı” olma ötesinde bir anlamının olmadığını ortaya koymaktadır.  Bu gelişmeler sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hukuk devleti olduğuna ilişkin maddesinin  yürürlükte olup olmadığı sorusu zihinlerde yer etmiştir. 

Yukarıdaki iki örnek dikkate alındığında, Nobel ödülü  sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar’a hak vermemek mümkün mü? Bu durumda  üniversitelerimizin  11. Kalkınma Planı’nda yer alan 2023 hedeflerine,  yozlaşan bir akademi dünyası ile ulaşmanın  mümkün olmadığını eski bir DPT mensubu olarak açıklamak isterim.

11’nci Kalkınma Plan  hedefleri arasında ekonomik hedeflerin yanında çok önemli bir hedefi daha vardır: “Dünya akademik başarı sıralamaları 2023 itibariyle Türkiye’den en az 2 üniversitenin ilk 100’e ve en az 5 üniversitenin de ilk 500’e girmesi sağlanacak.”    ODTÜ Enformatik Enstitüsü URAP Başkanı Prof. Dr. Ural Akbulut  Türk üniversitelerinin dünya genel sıralamalarındaki durumu  hakkında  şu yorumu yapmıştır: 

“… son 4-5 yılda çok sayıda üniversitemizin sıralamalardaki yükselme hızı düştü. Bazı üniversitelerimiz ise gerilemeye başladı. Bunun nedenleri, yayın sayılarımızın diğer ülkeler kadar hızlı artmayışı ve saygın dergilere yönelmek yerine etki değeri en düşük dergilere yönelmiş olmamızdır. Üniversitelerimizin bilimsel makale sayısı 2010’dan bu yana sürekli arttı. Ancak bu artış sırasında, etki değeri en yüksek dergilerde çıkan makalelerin sayısı artırılamadığı için ilk 500’deki ve ilk bindeki üniversitelerimizin sayısı giderek azalmaktadır.  (http://tr.urapcenter.org)

Prof. Akbulut “ilk beş yüzdeki ve ilk bindeki üniversitelerimizin sayısı giderek azalmaktadır” diyerek çok önemli bir tespitte bulunmuştur. Eğer vakıf ve devlet üniversitelerindeki profesör atamalarında yukarıda yer alan 9 kriteri YÖK  uygun buluyorsa, Türk üniversiteleri değil ilk 500’e,  ilk 1,500’e bile giremez. Kriterlerin   uluslararasında bilimsel hiçbir değeri olmamasına rağmen profesör atamalarında  “sözde” kriterlere göre  atama yapılabilmektedir. Sayın  Akbulut bunun sebebini şöyle açıklamaktadır:

Ancak bu artış sırasında, etki değeri en yüksek dergilerde çıkan makalelerin sayısı artırılamadığı için ilk 500’deki ve ilk bindeki üniversitelerimizin sayısı giderek azalmaktadır.

Bu şu demektir: Eğer profesör olacak aday “genç, dinamik ve yetkin”  olursa profesör ataması yapılacak, değilse atanmayacaktır. Sanki üniversiteye olimpiyatlarda Usain Bolt gibi 100 metre koşacak atlet alınacak! Adayın bilimselliği  ve yayınlarına yapılan atıflar hiç önemli  olmayacak! Bu  şartlar altında 2023 yılındaki hedefe ulaşmak güzel bir hayal olmaktan öte bir şey değildir.

5 Ekim 2021

Prof. Dr. Doğan Göçmen - Liyakatsizlik Akademiyi Çürütüyor (Akademik Akıl)

Son günlerde akademi ve üniversiteler gündemde. Gündemde olmalarının nedeni, ülkemizin veya insanlığın karşı karşıya olduğu bir soruna ilişkin ürettikleri çözüm, hastalıklara karşı geliştirdikleri ilaçlar veya tedavi yöntemleri, keşifler veya buluşlar değil. Nedir üniversitelerimizin yeniden kamuoyunun gündemine gelmesinin nedeni? Sayıştay raporlarına ve basına yansıyan liyakatsizliğe örnek teşkil eden görevlendirmeler ve atamalardır.

Eski YÖK başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, bu yılın başlarında akademide “yapılan atamalarda liyakat ve ehliyetin gözetilmediği, bu hususun da toplumsal vicdanı rahatsız ettiği yönünde çok yoğun ve dikkate alınması gereken şikayetler” olduğuna dikkat çekmişti. Böylelikle akademide liyakatsizliğin ve ehliyetsizliğin yaygın bir sistem olduğu en üst yükseköğretim mercisi tarafından kabul edilmiş olmaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki YÖK’ün o zamandan beri “yükseköğretim sisteminde daha şeffaf ve liyakat odaklı istihdamına imkan” sağlamak için yaptığı çalışmalar durumu iyileştirmeye yönelik herhangi bir değişiklik yaratmamıştır. Üniversitelerde “öğretim üyeliği istihdamı sürecinin daha şeffaf, nitelik, liyakat ve ehliyet esaslı olarak yürütülmesi mümkün” olmamıştır.

Toplumumuzda akraba kayırmacılığı (nepotizm), eş-dost kayırmacılığı (kronizm), siyasal kayırmacılık (partizanlık) toplumumuzda had safhaya ulaşmıştır. Toplumsal yaşamın her alanında adam kayırmacılığı, iltimas, torpil bir nevi erdem olarak algılanıyor. Torpil yapanlar ve yapılmasını isteyenler, liyakat sahibi olanların haklarına tecavüz edildiğini sıkça görmezden gelirler. Bu durum yaygın bir şekilde toplumsal normallik olarak kanıksanmış durumdadır. Derslerde dahi öğrencilerin “bırakalım ahlakı, erdemi! Toplumda dayınız veya amcanız yoksa bir şey olmanız veya bir şeye ulaşmanız mümkün değildir” dediğine şahit oluyoruz.

Yükseköğretim kurularında da durum pek farklı değildir. Yüksek lisans ve doktora programlarına gireceklerin listesi büyük oranda daha sınavlar ilan edilmeden bilinmektedir. Öğrenciler lisans öğrenimi döneminde yüksek lisans ve sonrasında doktora programına alınma sözü verilerek bir nevi müritleştirilmektedir. Sıkça “eşten-dosttan” gelen öneriler doğrultusunda programlar doldurulmaktadır. İşlerin önceden yapılan anlaşmalara göre istendiği gibi gitmesi için gerekli jüriler önceden belirlenmiştir. İlgili programlar için oluşturulan jürilerde hep aynı kişiler görevlendirilmektedir. Bazı kişiler ise bu jürilerden ısrarla uzak tutulmaktadır. Bu nedenle yüksek lisans programına alınmış öğrenciler arasında bilgisayarda “tırnak” işaretini hangi tuşa basarak elde edebileceğini bilmeyenlerin olduğunu görmek şaşırtmamaktadır.

Farklı seviyelerde akademik kadrolara yapılacak atamalarda önceden belirlenen kişi veya kişileri başarılı göstermek için her türlü tezgâh kurulur, dolaplar çevrilir, oyunlar oynanır. Allem kallem ile akademik kadrolara atananların verdiği dersler, yazdığı makaleler, verdiği konferanslar nasıl olabilir? Akademide bilgi, erdem, liyakat, yetenek ve beceri sahibi olmayan insanların görev yaptığına dair kanaatin giderek daha çok yaygınlaşması bir rastlantı değildir.

Akademisyenler arasında üç “akademisyen” tipi olduğu ileri sürülebilir. Bunların bazılarına tüm liyakat kuralları çiğnenerek unvan verilir. Amaç onları “bir şey” yapmaktır. Bir şey yapmak için akademik unvan verilen akademisyenler bunlar. Bazıları “bir şey” olmak için unvan almaya çalışır. İkinci tiplemeye dâhil olanların amacı iyi bir akademisyen veya bilim insanı olmak değildir. Onlar “bir şey” olmak istemektedirler. Bunun için ise, ısrarla bir şey yapılmak istenmedikleri için, bazı akademik yetenekler geliştirmek zorunda olduklarını hissederler. Arzuladıkları akademik unvana veya herhangi bir idari mevkiye kavuştukları andan itibaren de tüm akademik çalışmaları bir tarafa bırakırlar. Bazıları ise bir şey oldukları için akademik unvan almaya çalışır. Asıl akademik çalışma bu sonuncular tarafından yapılır. İkinci gruptakiler ciddi akademisyen olabilir. Fakat bunun için onlarda tersine dönmüş olan amaç-araç ilişkisinde köklü değişim olması gerekmektedir. Bu sıklıkla olmaz. Bunlar, genellikle birinci gruptakilere yaranmaya çalışarak bir şey olmak ister. Birinci gruptaki akademisyenler son yıllarda ne yazık ki çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu bakımdan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın akademide liyakate dayalı bir örgütlenme yerine sadakate dayalı bir hiyerarşinin hâkim olduğuna dair gözlemi son derece yerindedir. Akademide liyakatsizliğin artmasının ve öğretim seviyesinin hızla düşmesinin nedeni budur ve sadakate dayalı bir hiyerarşik ilişkiler ve örgütlenme sürdüğü sürece başta türlü olması da mümkün değildir.

Sonuç nedir? Sonuç bu uygulamaların yol açtığı bugünkü gelinen durumdur. Bu durum son yıllarda akademide rektör, dekan, bölüm başkanı gibi idari mevkilerde görevlendirme yapılırken önceden uygulanan “aday belirleme seçimleri” tamamıyla ortadan kalkığı için, liyakatsizlik tam anlamıyla bir sisteme dönüşmüştür. Örneğin herhangi bir göreve atanan kişi, atamadan sorumlu olan kişinin hoşuna gidebilir. Fakat bu kişinin göreve atandığı kurum içinde insan olarak, akademisyen olarak, ahlaki kişilik olarak herhangi bir ağırlığı olmayabilir. İdareci olarak becerileri son derece sınırlı olabilir. Bu durum ise akademiyi tam anlamıyla çökme ve çürüme durumuna sürüklemektedir. Bu duruma çare, liyakate dayalı akademik ilişkisellik, akademik özgürlük ve bilimsel özerklik ilkesinin uzlaşmaz bir şekilde yeniden tesis edilmesiyle mümkün olacaktır.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.