30 Kasım 2012
Derviş Doğan - İntihal iddialarını unutmadık (Havadis Kıbrıs)
16 Kasım 2012
Murat Bardakçı - Akademik tez üniversitenin malıdır (HABERTÜRK)
YÖK'e nâçizane hatırlatayım dedim...
31 Ekim 2012
Doç. Dr. Kudret Özersay - İntihal iddialarında Neredeyiz?
İşte yukarıdaki bu iki hassasiyetin gereği olarak aşağıda, süreç içerisinde yer alan bazı akademisyenlerle yaptığım görüşmeler sonucunda elde ettiğim bilgiler ışığında intihal iddialarının ne aşamada olduğunu kişilerin ya da kurumların isimlerini kullanmadan (en azından bu aşamada) özetlemeye çalışacağım. >>>
28 Ekim 2012
Semuhi Sinanoğlu - Makalesepeti.com
Artık akademide işler böyle şansa bırakılmıyor tabi. İntihal dedektörleri icat edildi. Sosyal bilimler okuyan öğrencilerin korkulu rüyası şimdi, “turnitin” ve benzeri internet siteleri. Bilinçli veya bilinçsiz yaptığınız intihali hiç acımadan fark ediyor. Geçen seneki öğrencinin ödevine mi kepçe salladın, dünyanın bir başka ucundan öğrencinin ödevini çok beğendin de fazla mı “kaçırdın”… Bir bir ortaya döküyor.
Son zamanlardaysa yeni bir piyasa peyda olmaya başladı: Makalenin konusunu söyle, makaleden almak istediğin harf notunu belirt, kaç tane referans istediğini ve ne zamana yetiştirilmesi gerektiğini bildir; makalen senin için uzman eller tarafından yazılsın! Yüksek not almak istediğinde, acil yetiştirilmesi gereken bir ödevin olduğunda ya da fazladan referans istediğinde, ödediğin ücret artıyor bu piyasada. Ödev, yalnızca senin için hazırlanıyor. Hazırlayan kişi de aldığı ücret karşılığında kendi adının zikredilmemesini kabul ediyor. Dolayısıyla intihal dedektörleri bu piyasada işe yaramıyor. Zaten ödevi kimin hazırladığını da bilmiyor siparişi veren. Fakat istediği kalifikasyonda ödevi alacağı garanti… Ödevi hazırlayan da ancak o şart dâhilinde parasını alabiliyor.
Kimisi bu işi internet siteleri üzerinden kurmuş. Kimisi ise üniversite yakınlarındaki fotokopi merkezlerinde açmış tezgahını. Duyduğum kadarıyla piyasada da epey para var. Başarılı olduğu duyulan makale yazarları için rekabet bile söz konusuymuş.
Böyle bir iş için piyasa tesis edilebilir mi? Talebin olması, arzı meşrulaştırır mı? Tabi ki hayır. Bir notlandırma söz konusu olduğu için ve günün sonunda aldığınız o not, transkriptiniz ve referans mektuplarınız aracılığıyla gelecek kariyerinizi de etkileyeceği için etik değil böyle bir alışveriş. Kişisel gelişim hususlarına girmiyorum bile. Richard Gunderman’a göre bu sorunun kökeninde, yükseköğrenime piyasa mantığının girmesi yatıyor.* Hakkı var.
Peki bu sorun nasıl çözülebilir? “Eğitim şart” deyip sadece “bilinçlendirme” odaklı rehberlik hizmeti ile ya da başarması çok zor bir denetim sistemi ile aşılabilecek bir durum değil bu. Farklı teşvik mekanizmaları tesis edilmeli. Tek bir ders için, hocanın büyük ihtimalle üstün körü okuyacağı bir makale için bu kadar emek vermeye gerek var mı diye soruyor öğrenciler. Nispeten de haklılar. Bu yüzden bu makaleleri prestijli yayınlarda yayınlayabilseler yahut bunları lisans düzeyinde kongrelerde sunmak durumunda kalsalar; kişiye özel makale piyasasının biraz önüne geçilebilir diye düşünüyorum.
Bir kişinin makale yazımı sürecinde yardım almasında, nereye bakması gerektiğini sormasında bir sorun yok. Gerekirse bunu para karşılığında da yapabilir, mühim olan günün sonunda ortaya çıkan ürünün kendi emeği olması. Bu açıdan bakıldığında, dürüst konuşmak gerekirse, bu tarz piyasaların doğmasında akademisyenlerin de kabahati var. Doğru düzgün ofis saati ayarlanmazsa, daha önce hiç makale yazmamış bir çocuk “denize düşsün yüzmeyi öğrenir” mantığıyla tek başına bırakılırsa olacağı da budur.
Yazının başlığında geçen domain alınmış, baktım. Bu yazıdaki iş için mi kullanacaklar acaba? Merak ettim doğrusu.
A. Murat Eren - ?
http://subjektif.org/2012/09/turkiye-akademisinin-arka-sokaklari/
Yazının Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim ve Teknik ekinde yer almasının ardından ODTÜ Cumhuriyet Gazetesi'ne bir tekzip yazısı yayınlatmayı uygun görmüş.
Yazının gazetede yayınlandığı hali burada:
ODTÜ'den tam 11 profesörün bir araya gelip bu içerikte bir yazı kaleme almış olmalarından tam anlamı ile utanç duydum.
Bırakın "saygın bir üniversite" olmanın verdiği sorumlulukla Türkiye'deki akademik problemlerin doğasına dair ortaya atılan iddialar üzerine fikir beyan etmeyi, ya da ne tür adımlar atılması gerektiğine dair tartışmaya katılmayı, metin açık açık bu tür kanaât yazılarının örtbas edilmesini salık veriyor. Gerekçe de ODTÜ'nün "çok saygın bir üniversite" olması.
Yazının özeti benim gözümde şöyle:
Metinde tezler içerisindeki "tekrarlanan içerik" yetkin kişilerce değerlendirilmelidir diyorlar. Yetkin kişi olmak için ne gerekiyor bilmiyorum. Ama benim ya da yazıdaki raporları kaleme alan anonim akademisyenlerin harcı olmadığı belli. Belki de ODTÜ gibi saygın bir üniversitenin bir araya getirdiği etik kurulunda yer almak gerekiyordur yetkin sayılmak için? Bu durumda ODTÜ'ye sormak istiyorum: ODTÜ'nün etik kurulundaki yetkin kişiler Dr. Sinan Bilikmen ile ilgili şikayetlere dair ne yaptı? İddialar değerlendirdi mi? Bir sonuca varıldı mı? Varılmadı değil mi. Peki neden varılamadı?
İnsan merak ediyor.
19 Ekim 2012
AÇIKLAMA - Bilim Teknik 19.10.2012 (CBT)
18 Ekim 2012
Işıl Öz - 'Akademik çevre kendi içinde özeleştiri yaparken sesini yükseltmeli' (T24)
16 Ekim 2012
Akademik hırsızlıklar mahkemelik (KIBRIS)
Derviş Doğan - YÖDAK intihal iddialarını araştırıyor mu? (Havadis Kıbrıs)
15 Ekim 2012
İstifa Edecek Mi? Federal Eğitim Bakanı Schavan’a intihal şoku (ZAMAN Almanya)
Hıristiyan Demokrat Partili (CDU) ve Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan’ın 32 yıl önce Düsseldorf Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nde yazdığı “Kişi ve Vicdan” konulu tezini Düsseldorf Üniversitesi, iddialar üzerine incelemeye alarak, tezin bazı bölümlerinde ‘kasıtlı aldatma’ yapıldığını ortaya çıkardı.
Bilimsel Yayında Sahtekârlık (SABAH)
8 Ekim 2012
30 Eylül 2012
Tufan Erhürman - İNTİHAL (YENİ DÜZEN)
Özellikle makale ya da kitap yazılırken atfın nasıl yapılacağını bilmek çok önemliydi. Bir kitaptan ya da makaleden alıntı yaparken, aynen alıntı yapılıyorsa, bu tırnak içinde gösterilmeli ve mutlaka dipnot verilmeli, aynen alıntı yapılmadığı durumlarda da görüşlerinden yararlanılan yazarlardan ve eserlerinden dipnotta söz edilmeliydi.
Belki fazla saf oluşumdandır, o gün bu gündür, hâlâ, bu kadar kolay öğrenilebilen bir şeyin neden öğrenilemediğini ya da öğrenilmesine karşın neden uygulanmadığını anlayamıyorum. Anlayamama sebebim şu: Ben, bir akademisyenin başta gelen özelliğinin, durmadan okumak, alanındaki, hatta alanına yakın alanlardaki yeni yayınları sürekli takip etmek olduğunu düşünüyorum. Bu özelliğe sahip olan bir kişi için, okuduğu ve yararlandığı yayınlara atıf yapmak üzücü değil, sevindirici bir şeydir. Eğer birilerine bir şey göstermek ya da kanıtlamak gerekiyorsa, göstermekle ya da kanıtlamakla en çok övünülecek şey, bir makaleyi ya da kitabı yazmadan önce, o alanda yazılmış olan pek çok eseri okuduğunuzu ortaya koymaktır. Bu da, ancak çok sayıda atıf yapmakla mümkündür.
Sanırım böyle düşündüğüm içindir ki Yenidüzen’in “adres” ekinde yazdığım, iki sayfalık, çoğunlukla uzmanlık alanıma ilişkin olmayan, dolayısıyla akademik hayatta bana unvan ya da başka herhangi bir şey kazandırması ihtimal dahilinde bulunmayan yazılarda bile, bazen yedi-sekiz esere atıf yapmaktan gocunmam, hatta açıkçası mutluluk duyarım. Hadi tevazuu bırakayım bir yana, açık söyleyeyim: Bununla övünürüm. Hep söylerim, yazdıklarımla övünmek haddim değildir, onların iyiliklerini, kötülüklerini okuyucu takdir edecektir ama okuduklarım ve iyi bir okuyucu olduğum konusunda asla mütevazı değilim.
İşte son zamanlarda ülkemizde her nedense gittikçe yaygınlaşan intihal olayına da bu noktadan baktığım için yapılanları anlamakta güçlük çekiyorum. Özellikle isimlerini takdirle anmadan geçilmemesi gereken iki akademisyen, Umut Özkaleli ve Ömür Yılmaz, bu konuya hassasiyetle eğilmekte, her gün yeni intihal iddialarını (ortada mahkeme kararı olmadığı için “iddia” diyorum ama bu iki akademisyenin iddialarını her zaman dikkatle incelenmesi gereken belgelerle birlikte ortaya koyduklarını da belirtmek istiyorum) gündeme getirmektedirler.
Akademik yükseltme kriterlerinin çoğu zaman içerikten bağımsız bir biçimde birtakım dergilerde yayınlanan makalelerin getirdiği puanlara göre belirlendiği bir sistemde, insanların bu dergilerde yayın yapmak için kendilerini paralamalarını, kabul etmesem (ve bunu ısrarla reddetsem) de anlayabiliyorum. Yrd. Doç., Doç., Prof. olmak, dahası bu unvanların karşılığı olan maaşları alabilmek bence bu mesleğin sağlayabileceği birçok başka tatminin karşısında geri plandadır ancak kimileri için çok önemli olabilir. Amenna! Ama bunları yapabilmek için başkalarının yazdıklarını ilk kez kendiniz yazıyormuş gibi kullanmanın, başkalarının emeğini, düşüncesini çalmanın (hadi günümüzdeki genel yozlaşma çerçevesinde bunları da anlamlandırdık diyelim), “ben bunları da okudum” demenin keyfinden, gururundan kendinizi mahrum bırakmanın sebebi nedir?
İş bu kadarla kalsa, belki de kapitalizm, yozlaşma, hırsızlığın her alanda meşrulaştırılması, rekabet, para hırsı gibi sebeplerle açıklanabileceğini düşünüp, “lanet olsun, ne hâlleri varsa görsünler” diyebilir insan. Oysa intihal hadisesi öyle boyutlara vardı ki bu ülkede, artık bir sosyal olgu olarak ele alınıp üzerinde düşünülmesi gerekiyor galiba. Akademisyenler, yalnızca kendilerine “puan” getirecek akademik yayınlarda değil, günlük ya da haftalık gazete yazılarında bile intihal yapabiliyorlar. Dahası, akademisyen olmayanlar da kapılmış durumda bu rüzgâra. Onlar da, onun bunun yazdıklarından kırptıklarını alt alta yapıştırarak, gazete sayfalarında boy gösteriyorlar. Buna benzer bir iki olayı gaile de yaşamak zorunda bırakıldı geçmişte. Yayın Kurulu olarak sudan çıkmış balığa döndük. Böyle çirkin girişimlere alet edildiğimize mi yanalım, insanların ne yapmaya çalıştıklarına bir türlü kafamızın basmamasına, bu toplumda olan biteni anlamakta her gün biraz daha başarısız olduğumuza mı, bilemedik!
Elbette, KKTC’deki akademisyenlerin tek sorununun intihal olduğunu düşünmemek lazım. Akademisyenliğin öğretmenlik, hatta memuriyet gibi icra edilmesinden tutun da, okumamaya, kendini geliştirmemeye, yazıp çizmemeye, diplomayı aldıktan sonra “oldum” sanmaya, fil dişi kulelere kapanıp toplum sorunlarıyla ilgilenmemeye, üniversitede yöneticilik yapmayı akademisyenlik saymaya, karşılığında para ya da unvan olmaksızın kılını kıpırdatmamaya, bilimsel araştırmayı projeciliğe indirgemeye varana kadar pek çok sorunu var ülkemiz akademisyenlerinin. Ama bunlar var diye, akademide en kabul edilemez davranışlardan biri olan intihali görmezden gelmek mümkün değil elbette.
Bu noktada, bu ülkede gitgide bir ekonomik sektörden ibaret hâle gelmeye başlayan üniversitede, bu sektörün baronlarını karşılarına alma riskini de göze alarak intihal vakalarını ortaya çıkarmayı kendilerine görev bilen Umut Özkaleli ile Ömür Yılmaz’a teşekkür borçluyuz hepimiz. Belki onların sayesinde, cehaletse bunun sebebi, yazıp çizmeye soyunanlar bir bilimsel araştırma el kitabı okumak, ahlaksızlıksa, bunun bedelini ödemek zorunda kalırlar.
Ama ben bitirirken, bana göre bu işin sırrı olan noktanın altını bir kez daha çizmek istiyorum: Gazetecilerin, politikacıların, öğretmenlerin, akademisyenlerin, hatta edebiyatla uğraştığını iddia edenlerin bile okumayı zül addettiği, birileriyle konuşarak her şeyin öğrenilebileceğinin sanıldığı bir ülkede anlamsız gelebilir söyleyeceğim şey ama ben hâlâ inanıyorum ki okumaksızın doğru dürüst yazmak imkânsızdır. Okuyan insanın doğal davranışı da, okuduğunu saklamak değil, paylaşmak ve çok okumakla gurur duymaktır. Bu konuda mücadele verenlerin çabalarını asla küçümsemiyorum ve çok önemsiyorum ama bu düşünce yerleşmedikçe, gazetelerde de, akademik yayınlarda da intihalin tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmayacaktır bence. Paranın, içi boş olsa da unvanın, şanın, şöhretin bu kadar prim yaptığı bir ortamda, akademisyenin veya gazete yazısı yazanın intihal yapması, iş insanının vergi kaçırmasının, çalışanının sigortasını yatırmamasının, siyasetçinin para ve istihdam karşılığında oy istemesinin, sıradan yurttaşın oyunu satmasının akademideki yansımasından başka bir şey değildir. Kısacası, ahlaksızlık üzerinde kurulmuş bir sistemde, doğal olarak sistemin parçası olan akademisyenin de bu ahlaksızlıktan payını almasına, herhâlde ve maalesef şaşmamak gerekir!
28 Eylül 2012
Türkiye’de 5 üniversitede 'çalıntı tez' skandalı! (T24)
26 Eylül 2012
Kuzey Kıbrıs Üniversiteleri intihal olayları ile sarsılıyor (AFRİKA Gazetesi)
Paşazade, UKÜ'nün ilk "intihal" vukuatı değil… Geçen dönem Psikoloji Bölüm Başkanı Ayşe Başel apar-topar görevden uzaklaştırılmıştı. Ancak UKÜ yönetimi duruma sessiz kaldı. Başel'i niçin işten attığını, sebeplerini kamuoyu ile paylaşmadı. Böylece Başel'in doktorasının sahte olduğu iddiaları havada kaldı. Başel'e hangi komite tarafından, nasıl "yardımcı doçent" payesi verildiği de anlaşılamadı.
İntihal (plagiarism) bir akademisyenin işleyebileceği en büyük suç. TC Yüksek Öðretim Kurumu "YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETİCİ, ÖĞRETİM ELEMANI VE MEMURLARI DİSİPLİN YÖNETMELİĞİ" intihali, "bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek" olarak tanımlıyor. Bunun cezası çok ağır: Üniversite Öğretim Mesleği'nden çıkarılıyor intihalciler. UKÜ de Başel konusunda bunu yaptı. Sessizce ama kesin bir şekilde. Paşazade'nin ismi de yine sessizce kaldırıldı Üniversite'nin "hoca" listesinden…
Ancak UKÜ intihalci hocalar konusunda yalnız değil ne yazık ki.
Lefke Avrupa Üniversitesi'nin dört hocasının birden intihale bulaştığı iddiası ile çalkalanıyor.
Yrd. Doç Dr. Özlem Salman Günalp, Hacettepe Üniversitesi Öðretim Üyesi Gülsüm Depeli'den intihal yapmış. Kopyalamış yapıştırmış Gülsün Hoca'nın makalesinden bol miktarda.
Doç. Dr. Okan Veli Şafaklı ile Dr. Mustafa Ertan’ın daha geniş kapsamlı bir intihale bulaşmışlar. 8 ayrı eserden kesip kesip yapıştırmışlar.
Eski Büyükelçi ve TİKA Başkanı Yrd. Doç. Dr. Umut Arık milliyetçi görüşleri ile biliniyor; ancak birden bire "Marksizm" konusuna merak sarmış. Ancak Marksist kuram zor… O da kısa yoldan gerçek bir Markistten alıvermiş paragrafları. Benno Tecshke'nin Oxford Siyaset Bilimi El Kitabı'ndaki Marksizm bölümü harmanlamış, karıştırmış kendine mal etmiş.
Üstelik bütün bu intihal örnekleri Üniversite'nin kendi Sosyal Bilimler Dergisi'nde yayınlanmış. Derginin sahibi Rektör… Baş Editörü Dekan Şinasi Aksoy…
Nasıl bir editörlük sürecinden geçtiği belli değil. Hakemlerden bu yazılar nasıl geçmiş,açıklanamıyor. Çünkü dergi "akademik"… Hakemleri var yani…
Bir de intihal olayına adı geçen hocaların Doçentlik ve Profesörlük beklentileri var. Dekanlık, bu yayınlarla akademik yükseltilmeleri de desteklemiş… Burada Dekanlığın ağır bir ihmali var gibi. Onun da YÖK'teki cezası "görevden ayırma"…
İntihal örnekleri bununla da sınırlı değil.
Kamuoyunun uluslar arası ilişkiler konusunda yorumlarının sıklıkla dinlediği, özellikle Kıbrıs konusunun uzmanlarından bir başka milliyetçi Prof. Dr. Ata Atun'un adı çok sayıda intihal olayına karışıyor. Zaten bu konuda daha önce kendisini suçlayan da olmuş. Pek çok çalışmasında o da "kopyala-yapıştır" tekniğini kullanmış. Bu makalelerini ciddi yayın organlarında da basmış Atun. Mesela Today's Zaman içinde… ODTÜ Profesörü Meliha Benli Altunışık mağduru oluvermiş Ata Beyin. Profesör Altunışık yazmış, "Profesör" Atun kopyalamış. Yalnız kaynağın ismini atlayarak…
Kuzey Kıbrıs intihale yabancı değil. Daha önce Birol Ertan ismi karışmıştı bu işe. Ertan DAÜ'den ayrıldı…
YÖK'ün bu konuda tavrı çok net: "Atın" diyor hocalıktan. YÖDAK ise sessiz. Çünkü mevzuatı yok…
Oysa intihal ve sahtecilik sadece UKÜ, LAÜ veya YDÜ'nün sorunu değil.
Kuzey Kıbrıs'ta akademik hayatın tamamını ilgilendiren çok önemli bir konu.
UKÜ bir intihalciyi işten atıyor, ama aynı anda başka birini Profesör olarak işe alıyor…
LAÜ Dekanlığı bir dergi çıkarıyor; içindeki yayınlarda önemli sayıda intihal örneği var…
Denetim yok, kontrol yok. Kim nasıl hoca oluyor, doçentlik, profesörlük nasıl dağıtılıyor belli değil…
Bu konuda YÖDAK sessiz kalmamalı. İşi, YÖK'e bırakmamalı. Gereğini kendisi yapmalı. Kanıtlar apaçık ortada…
22 Eylül 2012
Y. Doç. Dr. Fatih Bayraktar - Kuzey Kıbrıs’ın Tüm Akademisyenleri… Birleşin! (StarKIBRIS)
Sorun genelde dışarıda aranır… Türkiye’de üniversite sayısının yıl geçtikçe değil ay geçtikçe artması, Kuzey Kıbrıs’ın pahalı olarak algılanması, yeterli tanıtımın yapılmaması hatta ve hatta şu meşhur ambargolar bile sorumlu ilan edilir ama… Ama nedense bu sonuçtaki bizim payımız nedir diye genellikle hiç sorulmaz… Tabloya biraz yakından bakalım:
Lisans ve yüksek lisans mezunlarından oluşan kadrolar mı istersiniz… Bizde çok… Akademiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir arkadaşınızla konuşurken birden üniversitede ders verdiğini öğrenebilirsiniz mesela…
Üniversite sayımızla ürettiğimiz ve paylaştığımız bilgiyi karşılaştırmak mı? Bu konuya hiç girmeyelim isterseniz ama kısaca şu örnek verilebilir: yaklaşık 15 kişilik bir ekip 5 yılda 20 makale yazıyorsa ve bu gazetelerde “Büyük Başarı!!!” diye haber oluyorsa burada bir sorun var demektir. Bununla çok ilişkili bir konuyla devam edelim…
Eğer bir araştırma yapıyor ve bunun üzerine makale yazıyorsanız bilim dünyasının en temel kriteri bu üretimin özgün olmasıdır. Yani başka akademisyenlerce üretilen bilginin üzerine sizin kendi araştırmanıza özgü bilgileri koymanız ve size ait bir ürün ortaya koymanızdır. Bunu yaparken de doğal olarak bir çok kaynak kullanırsınız. Temel etik kural basittir: “Kaynak kullanıyorsan bunu açık olarak belirt”. Bunu yapmaz ve başkasının düşüncesini ya da ürettiği bilgiyi kendininmiş gibi sunarsan buna bilimsel hırsızlık ya da intihal denir. Bu etik ihlal bilim dünyasındaki en ciddi suçların başında gelir ve akademiden kesin olarak atılmanızla sonuçlanır. Peki bizde durum nedir?
Son bir haftadır iki cesur insan, Toplumsal Cinsiyet ve Azınlıklar Enstitüsü üyeleri
Dr. Ömür Yılmaz ve Dr. Umut Özkaleli sosyal medya üzerinden ortaya çıkardıkları bir intihal durumunu paylaşıyorlar. Ama akademidekiler biliyor ki bu vaka ilk değildir ve ortak bir tepki geliştirilmezse son da olmayacaktır. Üniversitelerimizde hala intihal yaptığı kanıtlanmış olmasına rağmen pişkinlikle hocalık yapmaya devam eden insanlar vardır. Sebebi de toplumsal hastalığımız nepotizmdir (akran-akraba kayırma). Şimdi başladığımız yere tekrar dönelim.
Kuzey Kıbrıs Üniversiteleri’nde öğrenci sayısındaki azalma yalnızca dış faktörlerle açıklanabilir mi? Cevap kesinlikle hayırdır. Üniversitelerimiz evrensel bilim ve etik ilkeler çerçevesinde kriterlerini oluşturmaz ve kaliteli eğitimi öne çıkarmazsa, üniversitecilik oynar ve bu ciddi kurumu “12 ay turizm” adıyla bakkal dükkanına çevirirse, aynı gemide yol aldığımızın farkına varmaz ve birbirlerinin kuyusunu kazmaya devam ederse, ne yazık ki birkaç sene sonra iflas ve kapanma haberleriyle karşılaşmamız çok büyük olasılık dahilinde. O yüzden yalnızca şu veya bu üniversitenin değil Kuzey Kıbrıs’ın tüm akademisyenleri; birleşin ve gidişata hayır deyin… Temiz, kaliteli ve yaşayabilir bir akademi için…
Işıl Öz - Türkiye akademisindeki tıkanıklığın sorumlusu kim?
Dr. A. Murat Eren - Türkiye Akademisinin Arka Sokaklarından Tez Manzaraları (subjektif.org)
- 1 Giriş
1.1 İçerik
1.2 Feragatname
1.3 Teşekkürler
- 2 Önceki Yazılar ve Türkiye’nin Akademik Problemler Külliyatı
- 3 Türkiye’den Tez Manzaraları: Öğrenciler ve Danışmanları
3.1 Danışman: Dr. Güniz Gürüz, ODTÜ
3.2 Danışman: Dr. Sinan Bilikmen, ODTÜ
3.3 Danışman: Dr. Bekir Karlık, Fatih Üniversitesi
3.4 Danışman: Dr. Bekir Karlık, Sakarya Üniversitesi
3.5 Danışman: Dr. Halit Pastacı, Yıldız Teknik Üniversitesi
3.6 Danışman: Dr. Ali Okatan, Haliç Üniversitesi
3.7 Danışman: Dr. Ali Okatan, Bahçeşehir Üniversitesi
3.8 Danışman: Dr. İsmail Naci Cangül, Uludağ Üniversitesi / Balıkesir Üniversitesi
3.9 Danışman: Dr. Erdem Uçar, Trakya Üniversitesi
3.10 Danışman: Dr. Cevdet Emin Ekinci, Fırat Üniversitesi - 4 Türkiye’de Yayınlanmış Tezlere Ulaşmak Zor
4.1 Tezlere Erişim Güçlüğüne Dair Güncel Bir Örnek
4.2 Üniversite Kütüphanelerinin Keyfi Düzenlemeleri Tezlere Erişimi Zorlaştırıyor
4.3 YÖK Arşivlerinde Yayım İzni Olmayan Tez Sayısı Çok Fazla - 5 Türkiye’de Bilim Hırsızlığına Net Tepkiler Verilmiyor
5.1 Avrupa’daki Duruma Dair Güncel Örnekler
5.2 Yürütmedeki Sorunların Yarattığı Motivasyon Eksikliği
5.3 Akademideki Tepkisizlik Hastalığı Üzerine İki Örnek
5.4 Geriye Götüren Düzenlemeler ve Göz Ardı Edilen Devlet Denetleme Kurulu Raporu - 6 Sonuç
21 Eylül 2012
Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - "A. Murat Eren: Türkiye’den Tez Manzaraları"
Dr. A. Murat Eren - Türkiye’de Yayımlanmış Tezlere Ulaşmak Zor (Cumhuriyet BT)
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

* Rastgele Yazılar
İNTİHAL YAPTIRIMSIZ KALDI ! - ÜNİVERSİTELERDE BİLİMSEL AŞIRMACILIK ARTIK SERBEST!
BASIN AÇIKLAMASI Evrensel bilim ahlakı normlarına uymak, bilim insanları için olmazsa olmaz bir zorunluluk olup intihal/bilimsel aşırmacılık utanç verici ve yüz kızartıcı bir suçtur. Bilimsel aşırmacılığın, hafife alınarak örtbas edildiği ve yaptırımsız bırakıldığı bir ülkede çağdaşlıktan söz edil... DEVAMI>>
Enis MERİÇ - Wikipedia’dan Kopyala-Yapıştır Akademik Tez Yazmak (RADİKAL Blog)
YÖK'ün son yıllarda uygulamaya koyduğu ÖYP programı akademik alımlarda dahada yaygınlaştı. Bu programa katılmak isteyen öğrencilerde aranılan kriter % 60 ALES puanı, % 25 Diploma Not Ortalaması, % 15 Yabancı Dil sınavında alınan puan. MEB'in öğretmen atamasına benzer bir uygulama haline gelmiş bu p... DEVAMI>>
Enis MERİÇ - Akademik Tezler ve İntihalin Yaygınlaşması (RADİKAL Blog)
Türkiye'de internetin yaygınlaşmaya başladığı yıllardan bu yana kabul edilmiş yükseklisans ve doktora tezleri, üniversite enstitüleri tarafından YÖK'ün tez merkezine PDF dosya olarak gönderiliyor. Sonra bu tezler YÖK'in tez merkezinin sitesinde indirilmek üzere PDF dosya olarak yayınlanıyor. Araştı... DEVAMI>>
YÖDAK "İntihaller hakkında gereği yapılıyor" (GÜNDEM KIBRIS)
YÖDAK, basında üniversitelerdeki bazı öğretim üye ve yetkililerinin intihal yaptığı ve gereken birikime sahip olmadan unvan aldıkları konusunda haberler çıktığını; ancak durumun böyle olmadığını bu tip konularla ilgili gereğinin yapıldığını açıkladı. Yüksek Öğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyo... DEVAMI>>
Bilim dünyasında sahte makale skandalı (ntvmsnbc)
Takma isim kullanan bir yazarın hazırladığı sahte bilimsel makale, dünya genelinde tam 157 dergide yayımlandı. Skandal, açık kaynaklı yayımların ne kadar iyi kontrol edildiği konusunda büyük bir tartışma başlattı. Dünyanın en prestijli bilim dergilerinden Science için muhabirlik yapan Jo... DEVAMI>>
YARGITAY KARARI - ÖZET: Öğrencisinin yüksek lisans tezini kendi kitabıymış gibi yayımlayan profesör tazminat öder. ( Baro Dergisi 2013 )
Yargıtay, yüksek lisans öğrencisinin tezinden alıntılar yaparak kitap yayınladığı öne sürülen profesörü, 13 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti (Türkiye Gazetesi) Üniversitede psikoloji bölümünden mezun olan öğrenci, yüksek lisans tezi olarak 'adli dava dosyalarına konu olmuş ensest vakalarını' t... DEVAMI>>
Erdal İzgi - Skandal Ödül… (Milliyet EGE)
Ege Üniversitesi olarak anlı-şanlı ödül kazandık. Dünya üniversiteleri arasında ilk 500’e girdik, 474. sırada yer aldık. Hele bir derecemiz var ki… Herkese parmak ısırttı. Rüyaları süsleyen Harvard, MIT üniversiteleri bile arkamızda kaldı. Matematik-Bilgisayar dalında dünya ikincisi olduk.... DEVAMI>>
Almanya Federal Meclisi Başkanı Norbert Lammert hakkında 38 yıl önce yazdığı doktora tezinde intihal yaptığı iddiaları ortaya atıldı. (Deutsche Welle-Türkçe)
Norbert Lammert intihal iddialarının araştırılması için Bochum Üniversitesi'ne başvurduğunu açıkladı. Lammert, “doktoramı kurallara uygun şekilde hazırladım, içim rahat. Çalışmanın bilimsel kalitesinden eminim” dedi. Lammert'in Bochum Ruhr Üniversitesi'nde 1975'te kabul edilen doktora tezi, daha ö... DEVAMI>>
Orhan Bursalı - Ege Üniversitesi “En Başarılı Üniversiteler” Sıralamasında 2’ciliği Nasıl Kazandı? - Bilim Teknik 26.07.2013 (CBT)
Hollanda’nın Leiden Üniversitesi Bilim ve Teknoloji Merkezi “Centre for Science and Technology Studies (CWTS)” Dünyanın en iyi 500 üniversitesi sıralamasını yapıyor. Son raporda, baktık ki Ege Üniversitesi bütün ünlüleri geçmiş ve ikinci sıraya oturmuş! Tabi bir şenlik bir şenlik.. Mesele araşt... DEVAMI>>
Prof. Dr. Suat Çağlayan - Ege Üniversitesi'nde bir sahtecilik hikayesi - ( ODA TV )
Bilimsel makale yazanlar bir konuyu çok iyi bilirler; Yazdıkları makalede, başka bir bilimsel araştırmadan ya da kaynaktan yararlanılmışsa onun adını yazmak zorundadırlar. Eğer yararlandığınız kaynağı açık olarak yazmamışsanız, en büyük bilimsel suç olan ‘intihal, çalma veya aşırma’ ile suçlanır... DEVAMI>>
Dr. Tansu Küçüköncü* - VAHŞİ ORMANA HOŞGELDİNİZ : HANGİ ÜNİVERSİTEYİ, HANGİ BÖLÜMÜ SEÇMELİ ?
Öğrenim görmeksizin, hiçbir şey öğrenmeksizin ya da yalan yanlış şeyler öğrenerek içi boş – değersiz üniversite diploması sahibi olmak değil; vasıfsız üniversite diplomalı cahil olmak değil; bilgisiz – becerisiz üniversite diplomalı meslek canavarı olmak (bkz. trafik canavarı) değil; doğru düz... DEVAMI>>
Prof.Dr. Hasan Yazıcı'nın 2013 Bilim Etiği Günü'nde İstanbul Üniversitesi Mühendisli Fakültesi'nde yaptığı konuşma.
Prof.Dr. Hasan Yazıcı from Harry Yule on Vimeo.. DEVAMI>>
.