19 Nisan 2011
Prof. Dr. Haluk Şahin - İntihal ya da bilimsel intihar…
( FarklıHaber8 )
“İntihal” kelimesi bana hep Ahmet Haşim’in şiirlerden kovulmuş hüzünlü bir kelimeymiş gibi gelir. Oysa hiç de romantik olmayan ağır bir bilimsel suçun adıdır. Bazen “aşırmak”, “kopyalamak”, “çalmak” gibi Türkçe karşılıklarla ifade edilse de “intihal” kelimesine ihtiyacımız var. Tıpkı İngilizce konuşanların gene zor bir kelime olan “plagiarism” kelimesine ihtiyacı olduğu gibi.
Bilimsel “intihal”, (edebiyatta intihal başka bir yazının konusu olabilir) başkasının özgün fikrini ve/veya yazdıklarını aynen kopyalamak, kendi malıymış gibi göstermek anlamına gelir.
Bilim insanlığın ortak ürünüdür; bilim insanı olarak başkalarının fikir ve yazılarını ananızın ak sütü gibi kullanabilirsiniz – belirli kurallara uymak koşuluyla!
Bu koşullara uymamak, yani intihal yapmak bilimsel intihar olur. Çünkü eninde sonunda birisi yüz kızartıcı marifetinizi yakalar, bilim camiasına ifşa eder, o camia içinde rütbeleri sökülmüş bir generale dönersiniz. Yani sıfırlanırsınız.
Hayır hayır, sıfırın bile altına düşersiniz!
Sözünü ettiğim kuralın adı “kaynak gösterme” zorunluluğudur. İsterseniz “referans gösterme” de diyebilirisiniz. Bu genellikle dipnotları ve bibliyografyalar şeklinde olur. Başka yolları da bulunabilir. Yeter ki, ölçüsüz olmasın.
Benim de bilimsel kariyerimi yaptığım Amerikan sisteminde, kaba bir ölçü olarak derler ki “eğer üç kelimeyi doğrudan aktarıyor ve kendi malınızmış gibi gösteriyorsanız mesele yok, ama dört kelimeyi tırnak içine almadan ve kaynak göstermeden aktarıyorsanız mayınlı bölgedesiniz.”
Yani bir başkasına ait bir makaleyi kelimesi kelimesine çevirip ya da “kes yapıştır” (“cut and paste”) yapıp üzerine kendi adınızı koyamazsınız. Fikirlerin ve kelimelerin hakiki sahibine, yani meslektaşınıza ve mensubu bulunduğunuz şerefli kurumun (bilim) ahlaki kurallarına saygı göstermek zorundasınız.
Onlara selam duracaksınız. O kadar basit.
Çünkü siz kökleri yüzlerce yıl öncesine dayanan ve insanlığa çok şeyler kazandırmış olan bir uğraşın – bir zincirin- son halkasısınız. Onlar olmasaydı siz de olmazdınız, siz olmasanız sizden sonra gelenlerin olmayacağı gibi.
Bizim akademik dünyamız ne yazık ki bu konuda Batılı denkleri kadar duyarlı değildir. İntihal epey yaygındır.
Bir anımı paylaşayım: 1973 yılında Indiana Üniversitesi’nde Türk yayıncılığının belirli bir dönemi konusundaki doktora tezimi yazarken, 1960 askeri darbesi ve 1961 Anayasası konusunda pek çok kitap ve makale okumak zorunda kalmıştım. Elime bir Türk profesör tarafından yazılmış ve İstanbul Üniversitesi tarafından basılmış İngilizce bir kitap geçti. Okumaya koyuldum. Ancak okudukça “yahu ben bunu daha önce okumuştum” türünden duygulara kapılmaya başladım. Bir, iki, üç… Dördüncü de bir baktım bizim Türk profesörün yazdıklarının aynısının tıpkısı (!) masamda açık duran bir kitapta duruyor!
Bizim Profesör birkaç sayfasını kelimesi kelimesine almış, ama ne tırmak kullanmış, ne de dip notu. İnceleyince gördüm ki kitap baştan sona bir “kes-yapıştır” işi.
Cürete bakın ki, bunu kendi adıyla yayınlamış ve belki de o sayede profesör olmuş!
Gayet “onurlu” bir biçimde de emekli oldu…
Ama ben biliyorum. Başka bilenler de vardır. Daha önce de dediğim gibi, adını her duyuşumda aklıma tüm rütbeleri sökülmüş generaller geliyor!
Bilim insanı olmak ve öyle kalmak isteyenlere duyurulur!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...
Predatory journals: Who publishes in them and why?
.....................................................................
...
...
...
* Rastgele Yazılar
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.