NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

3 Eylül 2014

Ekrem Sakar - İlim Camiasındaki Usûlsüzlüklerden ve Ahlâksızlıklardan Bir Demet: Tarihin Kara Kitabı (Heyula.net)

İnsanların ve toplumların ahlâkları olduğu gibi mesleklerin de ahlâkları vardır. Ahilik teşkilâtının hâkim olduğu zamanlarda bu çok belirginken kapitalizmin dünya ekonomisindeki egemenliğiyle birlikte gayriinsanî kazançların meşrulaşması, akabinde ahlâkın yerine ikamet ettirilmeye çalışan ve günümüzde anlamca farklılık kazandığı iddia edilen etik mefhumunun ithal edilmesiyle ahlâk meselesinin iyiden iyiye müphemiyet kazanması, ennihayet postmodern zamanlarda değerlerin alt üst olması neticesinde meslek ahlâkı diye bir şeyin varlığından söz edemez duruma geldik. “Birçok mesleği anlamak mümkün de ilim dünyasında nasıl ahlâksızlık olur?” diye düşünenler olabilir. İlim camiasında yaşanan ahlâksızlıkların başında intihal1 gelir. Bilgisayar ve internet vasıtasıyla dokümanlara çabucak ulaşmanın verdiği rahatlığın üstüne ülkemizde bu emek hırsızlığının takip edilmemesi ve ciddiye alınmaması, intihalin cazibiyetini gittikçe artırmıştır. İlim dünyasındaki ahlâksızlıkların bunun haricinde başkasına/başkalarına yaptırılan çalışmayı/çalışmaları kendi imzasıyla neşretmek, eş-dost yardımıyla bir takım kadrolara yerleşmek, muhtelif bahanelerle işgâl edilen yerin hakkını vermemek gibi bir hayli türü vardır. Bunların eleştirisi ise ekseriyetle şifahî olarak yapılır. Tespit ettiklerini kâğıda dökmeye niyetlenenler, “yazacaksın da eline ne geçecek?”, “böyle gelmiş böyle gider, sanki bir şey değişecek!”, “başına iş alırsın!” gibi caydırıcı tepkilerle karşılaşır. Mamafih bunlara kulak asmayarak ve her türlü düşmanlığa göğüs gererek çarpıklıkları göstermeye çalışan ilim adamları az da olsa çıkmıştır.

Ali Birinci’nin Tarihin Kara Kitabı adlı çalışması, mezkûr ahlaksızlıklara dair yaptığı tenkitlerini bir araya topladığı bir kitap. Bir tarihçi olarak tarih sahasında yapılanları konu edinmekle birlikte yer yer edebiyat alanına da giren Birinci’nin bu kitabı mevzuyu her ne kadar tarih sahası ile sınırlasa da; muhtevası, üslubu ve metodolojisiyle, diğer alanlarda müşahede edilen bozuklukların ifşa edilmesi açısından örnek teşkil etmektedir. Zaten kitabın alt başlığı “Tarihçiliğimizde Usûl ve Ahlâk Meseleleri” olduğundan, bu çalışmanın bir veya birkaç kişiyi hedef alan sathî bir eleştiriden çok, misaller üzerinden giderek ilim camiasında yaşanan tefessühü mevzubahis eden bir vesika olduğunu anlamak pek de güç olmasa gerektir. 


Giriş Niyetine” adı verilen ilk bölümde Birinci’nin, tesbitlerini ayrı başlıklar altında topladığını görüyoruz. Ecnebi lisanlarda yazılan kitapların intihal edilerek telif bir çalışma gibi sunulması, önceki yazıların başlıkları değiştirilerek yepyeni bir çalışma olarak takdim edilmesi, adam yetiştirme edebiyatı adı altında üniversitelerdeki dostluk münasebetleri, makam peşinde koşanların yaptıkları adaletsizlikler, öğrencisine kendi kitabını sattırmak isteyenler, havadan sudan mevzularla geçen derslerden ders ücreti alınması, adam kullanarak akademik unvanların istismar edilmesi, yayınevlerinin satış amacıyla yaptıkları yalancılıklar, gibi pek çok soruna değinilmiş. Bunlara örnek olması için bazı ilim(!) adamlarından ve yaptıkları kabahatlerden de söz edilmiş. Kitapta Sadettin Kocatürk, M.Kayahan Özgül, Sadık Yalsızuçanlar, Mehmet Temel, Ahmet Kartal, Cemal Kurnaz, Mustafa Tatçı, Abdurrahman Güzel, Cemal Kutay, Mertol Tulum, Ahmet Akgündüz, Yılmaz Öztuna, Hakkı Dursun Yıldız, Enver Behnan Şapolyo vs. birçok isim Birinci’nin kaleminden nasibini almış. İşin güzel tarafı, ekler kısmında yapılanların belgesi fotoğraflanarak kitaba ilâve edilmiş. Meselâ bir intihal söz konusuysa, nerelerin hangi kitaptan ç/alıntılandığı sağlı sollu gözler önüne serilmiş. Böylece okuyucunun anlatılan hadiseye bizzat şahit olması sağlanmış. Bu bölümde Ali Birinci, altı çizilecek epey cümle sarf etmiş. İşte onlardan bazıları: “Makamlar için ehliyet ve liyakat değil, itaat ve sadakat ve hatta zaman zaman da hamakat aranmaktadır”, “Adam yetiştirme edebiyatı üniversitelerimizdeki en abes sohbetlerden biri ve belki de birincisidir”, “Araştırmaların yapılması değil, artık araştırmaların araştırılması ve ifade edilen teknik ile nakledilmesi ilim ve ahlâkı için bir felâkettir”, “Yapılmayan dersler ve bilhassa beş-on dakikalık sohbet şeklinde yapılan doktora ve yüksek lisans dersleri için haksız ders ücretleri almak, profesörlerin üzerlerine aldıkları derslere asistanları ve yeni ismiyle araştırma görevlilerini vekâleten derslere sokmaları...”, “Bilhassa köy menşeli ilim adamlarının kazanç hırsından kurtulamadıkları ve gündemlerindeki birinci maddenin para kazanmak olduğunu ifade etmek gerekir”... 


Kitabın dikkat çekici diğer bölümü “İlim, Üniversite ve Köylülük” adını taşıyan ikinci bölüm. Burada söylenenler kadar Ali Birinci hocanın, akademik camiada yaşanan vakalara ciddiyetini kaybetmeden mizahî bir üslupla yaklaştığı nazarıdikkatimizi celbediyor. Örneğin akademik unvanlara ve makamlara ulaşmada dört usûl bulunduğunu söyleyen yazar bunları ka usûlü, ku usûlü, ka-ku usûlü ve ku-ka usûlü olarak gruplandırmış. Ka (kalem’in ka’sı) usûlü kalemiyle bir yere gelenlerin yolu olup te-ka (temiz kalem) ve ki-ka (kirli kalem) olarak ikiye ayrılır. Ku (kulis’in ku’su) usûlü, kulis ile meselelerin halledildiği, siyasî ve dinî cemaatleri kullanarak himaye edilme ve kayırılma yoluyla makam elde edenlerin yolu. Ka-ku ise ağırlıklı olarak kalem ve biraz da kulis yoluyla bir yerlere gelme yoludur ki bu, en az başvurulan ama başarıya daha çabuk ulaştıran bir yoldur. Ku-ka ise bir öncekinin aksine kulisin ağırlıklı olduğu bir yoldur ve en çok başvurulan usûl budur. Üniversitelerin diploma imalathanesi haline geldiğinden dem vuran yazar, hocaların da adam akıllı kitap okumamalarına ve türlü bahanelerle beklenen miktarda yayın yapmamalarına sitem etmektedir. Üzerine yazılı olan derse asistanını sokan ve ders ücretini kendisi alan hocalar için ise güzel bir lâfı var: “İki şeyin vekâleti olmayıp bizzat ifa edilmesi gerekir. Bunlardan birisi hocalık diğeri ise kocalıktır”. İlim hayatında köylülüğün hüküm sürdüğünü defaatle belirten yazar, “Herkes kendi menfaatini, içi çoktan boşaltılmış kavramlarla süsleyerek muhataplarının hakkını hiç dikkate almadan, hayatının mihveri haline getirmekte ve çevresine takdim etmektedir” diyerek başkalarını ve işgal edilen makamı umursamaksızın kendi menfaatini gütmenin bir köylülük olduğunu, “İlim hayatının bir irfan ve zarafet meydanı olduğu yolundaki hüsnizan çok yaygın bir yanlıştır. Bu hayata girenlerin pek azı istisna tabiat ve huy değiştirmedikleri de sade bir beşerî gerçektir” açıklamasıyla bu zihniyetin ilim dünyasında da sürdürüldüğünü ibraz etmiş. >>> 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederiz.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.