NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

21 Mart 2010

Dr. Hakan Özdener - Türk Üniversitelerinin Kanayan Yarası: Bilimsel Yayın ve Çalışmalardaki Etik Problemler

Bugünkü yazımızda ülkemizde bilimin gelişmemesine neden olan engellerin birisi belkide en önemlilerden olan ve Türkiye çıkışlı yayınlara uluslararası alanda duyulan güvensizliğin (en azından temkinli yaklaşılışın) ana nedenlerinden olan “bilimsel çalışma ve yayınlarda” yaygın ve sistematik olarak yapılan hırsızlık ve aşırmacılık ve kopyacılık ve uydurma ve çarpıtma nın nedenleri ve bunların düzeltilmesi için yapılması gerekenleri ele alacağız.
Ülkemizdeki bilimsel etik problemleri iki kısımda inceleyebiliriz. Birincisi, tıp doktorlarının uzmanlık bitirme tezleri başta olmak üzere, master ve doktora öğrencilerinin tez veya bitirme projelerini yaparken, çoğu zaman tez öğrencileri tarafından gerçekleştiren ama tez yönetileri tarafından bilinen ve bilerek ve sistemli olarak göz yumulan bilimsel hırsızlıklar ve çarpıtmalar ve uydurmacılıktır. İkincisi ise genelde akademik çalışma yapan ve akademik hayatının başında olan öğretim üyelerinin, akademik yükselme kaygusu ile yaptıkları sürekli dergilerde basılan yayınlarda yapılan bilimsel etiğe ve zaman zamanda kanunlara bile aykırı olan davranışlardır. Bunlarda kendi aralarında aşağıda inceleyeceğimiz gibi çok çeşitli ve çok amaçlıdır.
Bu yazımızda, konuyla az çok ilgili herkesin yakından bildiği internette arama motorlarına türkçe veya ingilizce olarak “ bilimsel hırsızlık, Türkiye ve plagiarism and Turkey” yazdığınızda karşınıza çıkabilecek şahıs ve üniversite adlarını tekrarlamak yerine problemin derinliği, sebebleri ve çözüme katkısı olabileceğine inandığım düşüncelerimi paylaşacağım.
Ne yazık ki ülkemizdeki bilimsel hırsızlığın her türlüsü ilk okul düzeyinden, üniversitedeki profesöre hatta rektörlere ve YÖK başkanının eserlerinde kadar yaygın şekilde yapılmaktadır ve en kötüsü ise bu son derece normal davranış olarak algılanmakta ve değişik şahsi yorumlarla kişiler kendilerinin haklılığını (!) savunmaktadırlar. Bu olayların ülkemizdeki yaygınlığı ve dozu o kadar fazla ki, bu yüzden ülkemizde bulunan bilimsel etiğe bağlı, her türlü hürmete layık değerli bilim insanlarımız, hak ettikleri uluslararası saygınlığı ve tanınmayı elde edememektedirler. Ayrıca, hak ettikleri akademik ilerlemede bilimsel etiği uymayan arkadaşlarının gerisine düşmektedirler. Bir müddet sonra bu insanlar bir çeşit kenara çekilmekte ve/veya oyun dışında kalmaya zorlanmaktadırlar. Bu durum ise ülkemizdeki bilimin kalitesini kısır döngü içinde daha da düşürürken, bilimsel ahlaksızlık normal ve yükselmek için olması gereken bir karakter olarak kabul görmektedir. Bunun en güncel örneği 2007 yılında ortaya çıkarılan ve tüm dünyada geniş yankılar uyandıran, ülkemizdeki birden fazla üniversite öğretim üyesinin ve doktora öğrencilerinin katıldığı tesbit edilen fizik bilim dalında yapılan bilimsel ahlaksızlığıdır. Bu işin boyutunu anlatmak için sadece şu örneği vermek yeterli olur diye düşünüyorum. Bu akademisyenlerin içinde olan bir doktora öğrencisinin 40’a yakın uluslararası yayını vardı. Bunların hepsi uluslararası ortamdan çekildi ve kişiler tüm dünyaya bilimsel hırsız olarak tanıtıldı, Tabiki ülkemiz ve her türlü saygıya layık bilim adamlarımız da bundan nasiblerini aldılar ve alacaklar. Diğer çarpıcı bir örnek ise, doçentlik imtihanına hazırlanan yardımcı doçentlerin dosyalarında gorülen çarpıklıklardır. Bilimsel hırsızlığa zemin hazırlıyan ve ülkemizdeki akademisyenleri bilimsel alanda yanlış yola yiten bu sistemin/uygulamanın değiştirilmesi genç akademisyenleri kendilerinde uzun vadede öz güven yitimi ve bilimsel davranış bozukluğunu geliştirmesini engelliyecektir. Bunu şu şekilde örnekleyebiliriz. Yardımcı doçent olan akademisyenin doçent olabilmesi için girmesi gereken ilk sınav yayınların yeterliliğidir. Genelde tıp fakültesi öğretim üyelerine mahsus olmak üzere, 3-4 yıllık bir yardımcı doçentin yayın dosyasındaki yazılı ve sözlü tebliğler hariç basılmıs yayınlarının sayısı 20-40 arasında değişmektedir. Bu yayınların çoğu adayın arkadaşları ile ortaklaşa yaptığı ve çoğu zaman kendisinin bile içeriğini bilmediği yayınlardır. Hatta bu yayınların bir kısmında yazarın adının yazılmasını hak edeceği hiç bir katkısı ve emeği yoktur. Aday yine yayınlarının diğer kısmında ise, o çalışmaları hiç bilmeyen ve hiç bir katkısı olmayan diğer akademisyenlerin adı yazdığını görürsünüz. Yani herkesin karşılıklı rızasına ve bilgisine dayalı “yaz beni, yazayim seni” anlayışı ve uygulamasının tipik bir uygulaması gerçekleşmektedir. İşin en acı yanı ise Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) dahil olmak üzere, doçentlik jürisinde bulunan profesörlerde bunun böyle olduğunu bilmektedirler. Hiç kimse 3-5 yıllık yardımcı doçentlik süresinde sen bu kadar yayını nasıl yaptın diye sormaz ama jüri üyeleride böyle bir dosyayı bekler ve ister. Çünkü doçentlik şartnamesi de bunu teşvik etmektedir. Bilimsel olarak çok kısıtlı şartlara sahip olan ve herşeyden daha önemlisi ilkokuldan itibaren, asistanlık süresi dahil olmak üzere eğitim hayatında hiç veya çok az bilimsel çalışma yapabilmiş akademisyenden bir anda içi son derece kaliteli ve hemde belli sayıda akademik yayınlar ile dolu dosya istenmektedir. Bu bilimsel alt yapı eksikliği üzerine yoğun olarak çalışma temposu ve sosyal ve akademik çevre baskısıda etkilenince akademisyen bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü yolu mübah görmektedir. Bundan sonra bilimsel etik kurallarına uymayan her türlü davranış şekli normal sıradan bir davranış şekline dönüşmektedir.

Türkiye deki bilimsel açmazın diğer ciddi boyutu ise, özellikle tıp doktorlarının ihtisas sonunda hazırlamak zorunda oldukları ihtisas bitirme tezleri başta olmak üzere, master ve doktora tezlerindeki bilimsel etiğe uymayan davranışlardır. Bunların içinde en masum hatalardan tutunda yapılmamış deneylerin yapılmış gibi gösterilmesi ve deneylerden elde edilen sonuçların, çalışma anlamlı hale gelmesi, tezi kısa kesmek, yayın çıkarmak ve benzer amaçlar için, çarpıtılmasına kadar çok yaygın uygulamalar mevcuttur. Bunların bir kısmından belki tez sorumlusunun haberi olmaya bilir ama bu işlere genelde en hafif ifade ile tez sorumlusu akademisyen göz yumar hatta teşvik etmektedir. Bunu yaparken her zaman geçerli bir sebeb ve mazeret hazır olarak bulunmaktadır.
Diğer ciddi bilimsel hırsızlık sebebi ise, master ve doktora bitirme tezlerinde karşılaşılan davranışlardır. Bunların en bariz olanı ise, yapılmamış deneyleri kağıd üzerinde yapılmış göstermek ve veya istatistiksel olarak anlamlı olmayan ve çok az sayıda denekle yapılmış çalışmalardaki sayıları bilerek ve sistemli olarak anlamlı hale getirmektir. Bir başka deyişle ise, bir sıçan kullanılarak yapılmış deneyden elde edilen sonucu sanki 10-20 sıçan kullanarak yapılmış gibi takdim etmekdir. Bu tür tezlerde kullanılan hayvan sayısı ile gercekte kullanılan çok farklı olup, yapıldığı iddia edilen deneylerin belli bir kısmı yapılmadan sanki yapılmış gibi gösterilmektedir. Oysaki ne tezi yapanın nede tezin yapıldığı enstitütinin böyle bir akademik alt yapısı mevcuttur. Tüm bu hareketlerin altında akademisyenin ve akademik kuruluşunun bilimsel alt yapısı ve kaygusu olmaması yatmaktadır. Bunun çözümünün tek yolu ise, yeni gelen nesillere ana okulundan itibaren bilimsel çalışma zevki, lezzeti ve ahlakının öğretilmesidir. Düşünün hepimiz tüm eğitim hayatımız boyunca çalışkan öğrencilere verilen takma isimler “inek, ot” gibi alçaltıcı isimlerdir. Kopya çekmek son derece yaygın bir davranış olup, iyi kopya çeken öğrenciler arkadaşları arasında itibar sahibi olmaktadır. Bu şekilde yetişen çocukların hangi bilimsel ahlakı ve davranışı geliştirmesini beklersiniz. O öğrencilerin ilerde akademik hayatlarında da bu yolu seçmiyecekleri son derece şüphelidir. Bilimsel çalışmanın her türlüsü, her alanı, sabır, büyük emek, özen ve yaptığınız işe, başta araştırmacının kendi kendisine ve kullandığı tüm araç ve gereçlere saygı ister. Buda bitirme tezlerini yaparken öğrenilecek birşey değil ama uygulunacak kazanılmış davranıştır. Bu davranışta ana okulu sırasından başlayıp tüm eğitim hatta hayat boyunca öğrenilecek harekettir.
Bu problemin çözümü ile ilgili görüşlerimizi bir sonraki yazımızda ele alacağız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederiz.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar


  • Türkiye Bilimler Akademisi’nden Bilim Etiği Çağrısı - TÜBA

    "Nature dergisinin 6 Eylül 2007 tarihli 449. sayısı 8. sayfada yayınlanan haber, ülkemizde bilim ve bilim ahlakının durumu konusunda, gerek bireysel gerekse kurumsal düzeydeki eksiklerimizi sorgulama ve ilgili düzenlemeleri ivedilikle yapma zorunluluğumuzu gözler önüne seren sert bir uyarıdır. Bu ek... DEVAMI>>

  • Yrd. Doç. Dr. Özgür Oktel - Bilkent Üniversitesi, Fizik Bölümü

    Sayın Yılmaz ve ÇOMÜ nün intihalle suçlanan diger hocaları, Ben Bilkent Üniversitesi Fizik bölümünde yoğun madde fiziği üzerine çalışan bir yardımcı doçentim. Genel Relativite ve kozmoloji ile ilgili bilgim ise Doktora sırasında aldığım bir ders ve dinlediğim konuşmalarla sınırlıdır. Hakkınızd... DEVAMI>>

  • 14 fizikçinin 'intihal' isyanı (Radikal)

    İSTANBUL - Aralarında 18 Mart Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı İhsan Yılmaz'ın da bulunduğu 14 Türk, uluslararası areneda yayımlanan 65 makalede intihal yapmakla suçlanıyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Dicle Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversi... DEVAMI>>

  • Türkiye’de dört üniversite intihalle suçlanıyor - 06 Eylül 2007 (NTV-MSNBC)

    Fizikçilerin makalelerini ve çalışmalarını yolladıkları elektronik makale arşivi arXiv’den,15 Türk yazarın yaklaşık 70 makalesi intihal iddiası nedeniyle yayından kaldırıldı. New York’taki Cornell Üniversitesi fizikçisi ve arXiv’in kurucusu Paul Ginsparg, makalelerin başka yazarların çalışmalarından... DEVAMI>>

  • ODTÜ fizik bölümünde intihal

    Dr. Kaan ÖztürkTürk bilimi için gururlu bir gün daha: İkisi ODTÜ Fizik bölümünde doktora yapan öğrenciler olmak üzere 15 Türk fizikçisinin intihal (aşırmacılık) yaptığı tespit edildi. Yazdıkları makaleler arXiv preprint sunucusundan kaldırıldı. Haber 6 Eylül tarihli Nature dergisinde yayınlandı. Abo... DEVAMI>>

  • Prof. Dr. Çetin Kaya Koç - Kopyacılık, eğitim ve bilgi güvenliği (1): BThaber

    Bir üniversitede teknik bilgilerin öğretilmesi yeterli değildir; öğrencilerimize aynı zamanda eleştirel düşünce, yaratıcılık ve akademik dürüstlük de öğretmemiz gerekir. Akademik dürüstlüğün en önemli bileşeni ise bir öğrencinin kopya çekmemesi, yani başka birinin çalışmasını olduğu gibi veya biraz ... DEVAMI>>

  • Doç. Dr. Burhanettin Kaya - Yayın etiği, yayın balığı ve arabesk bir şarkı (BirGün)

    Türkiye, bilim üretirken balık da tutuyor! Bilimsel araştırmalar ve bunların yayımlanması alanında dünya bilim çevreleri Türkiye kaynaklı araştırmalara artık daha kuşkulu yaklaşıyor.>>>. DEVAMI>>

  • Prof. Dr. Ural Akbulut'un YOK'e Mektubu

    Konu: Yayında intihal 16. 4. 2007 YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI'NA ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi, Fizik EABD Başkanı Prof. Dr. Sinan Bilikmen tarafından FBE Müdürü Prof. Dr. Canan Özgen'e, onun tarafından da ODTÜ Yayın Etiği Komitesi'ne incelenmek üzere iletilen Fizik EABD doktora programı öğ... DEVAMI>>

  • OMU Öğretim Üyelerinden KAMUOYUNA DUYURU

    Bizler farklı tıp disiplinlerinde çalışan ve farklı siyasal görüşlerdeki akademisyenler olarak açıklarız ki: Akademik ortamın temel nitelikleri evrenseldir ve Ondokuz Mayıs Üniversitesinde farklı bir akademik hayat devam edemez. Bilimsel ve etik duyarlılık, bir üniversiteyi “ünivers... DEVAMI>>

  • Ertan Keskinsoy - Toplum nasılsa üniversite de öyle

    Radikal 2, 26 Şubat 2006Üniversitelerin yozlaştığını herkes kabul ediyor. Ancak bunun tek nedeni YÖK mü?Öğrencilerin ödevleri, öğretim görevlisine emek harcanmadan, hazıra konulmuş araştırma malzemesi olarak geliyor. Yükseköğretimde hemen herkesin şikayet ettiği başlıca konu, yeni kuşak öğrencilerin... DEVAMI>>

  • YÖK'ün BORCU

    Kirlenen bir toplumun kurtuluşu, yine onun kendi iradesi ile vereceği karara bağlıdır. Çamura batmış hiçbir halk, kötülükleri süpürecek bir ilâhi sel bekleyerek düze çıkmadı. Karar verdi, risk aldı, eyleme geçti. Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçer'in "intihal" yani bilimsel aşırma yaptığı ge... DEVAMI>>

.


.