31 Aralık 2017
ZAFER ERCAN - Şeytanla mücadele etme uzmanları üniversiteleri işgal etmiştir (Bilim ve Gelecek)
5 Haziran 2017
Şahin Aybek - YÜKSEKÖĞRETİM, ÜNİVERSİTELER VE İNTİHAL (Eğitim Ajansı)
4 Haziran 2017
İlber Ortaylı: "Maalesef intihal Türk akademik hayatında sosyal bilimler dalında ayyuka çıktı" (DİKEN)
24 Mart 2017
Dr. Umut Özkaleli - Kıbrıs'ta intihal mücadelesi...Devam! (KıbrısTime)
Adayarısının entelektüelleri, akademisyenleri ve sendika abileri o dönemde üniversitenin en önemli sorununun bu olmadığına karar verdi. Bir sendikacı televizyon ekranından “biz yarın maaş alıp almayacağımızı bilmiyoruz, sorunumuz bu” demeyi tercih etti. Evet, evet doğru bildiniz, üniversitede “hoca” ama metot ve bilim bilecek hali yok çünkü doktorasız. Ama ekspert(!). İntihal önemli mi değil mi kararı o veriyor memlekette. YÖDAK ve o zamanki başkanı, (Gökçekuş’tan evvel o koltukta otumuş bit zâthani şimdilerde üniversitelerin geleceği ile ilgili veryansın edip duruyor), bana bir üniversitenin Sosyal Bilimler Dergisinde dört beş ayrı o üniversitede çalışan “akademisyenin” intihalinin olmasının, bir başka üniversitede lisans mezununun yardımcı doçent yapılmasının, bir başka üniversitede denkliği olmayan bir okuldan doktora diploması gösteren birisinin yardımcı doçent olmasının “istatiksel” olarak alarm vermediğini iddia etti. Muhterem herhalde “istatistik” falan deyince korkarız, geri çekiliriz falan zannetti. Biz ise Ömür Yılmaz ile adamcağızın inkarcılığına güldük geçtik, insanların adayarısında koltuklara, makamlara oturabilmesinin, işlere konabilmesinin bedelinin sessizlik olduğunu üzüntüyle gözlemledik.
Aynı YÖDAK, o dönemde hiçbir intihal komitesi kurup araştırmadan meseleyi geçiştirmeyi tercih etti. Ömür Yılmaz ve ben YÖDAK’ın kapısından o dönem umutla girdik ama büyük bir hayal kırıklığı ile SONUÇSUZ çıktık. Kapı yüzümüze kapandı. Ondan sonra gelenlerin zaten bir şey yapmasını beklemek safdillik olurdu. Zaten intihalcilik ve intihalci/sahtecileri bile bile doçent yapmak için imza atanlar da YÖDAK üyeliğine dek çıkabildi. İntihalle ilgili başvurularımız, bir önceki dönemde yapılmış oldukları için dikkate alınmadı. Bu dönemde adayarısında kurumların adları sürekli de olsa, içeriklerinin dönemlik olduğunu öğrendik. Kişiler değişti mi kurum içindeki başvurular, dilekçeler, işler devretmiyor. Her şey sil baştan. YÖDAK ve üniversiteler hangi gerekçeyle araştırmadılar bu intihal vakalarını biliyor musunuz? İntihallerini, kendi isimleri ile yayınlanan yayınların isimlerini, çaldıkları yayınların adını, çaldıkları sayfaları vererek intihalini açıkladığımız insanlar bize “zem ve kadih” davası açtılar, yani kendilerine haksız yere hakaret ettiğimizi iddia ettiler. Bizim bu intihalleri açıklamamızın sebebi üniversitelerin adım atmamasıydı, YÖDAK’ın konuyla ilgili sessiz kalmasıydı.
Ben akademisyen kimliğine sahip bir insan olarak, üzerime düşen görevi yapıyor ve buna sessiz kalmayarak kamusal alanda kurumları konuyu incelemek, araştırmak ve gerekirse yeni maddeler oluşturarak kanun boşluklarını doldurmak için mücadele veriyordum. Sivil demokratik mücadele böyle verilir. Mantıken bu davalar sürerken YÖDAK ve üniversitelerin iddialarımızı araştırması gerekirdi. Çünkü iddiamız, bunun bir kamusal sorun olduğuydu. Öğrenci yetiştirmeye ehil olmayan insanların sınıfa sokulmaması, intihalcilerin sınıflarda “etik” dersine girmesinin önlenmesiydi. Çünkü intihalci birinden etik dersi alan yarınlarımız nasıl bir profesyonel etik bilinçle insan emanet edilen mesleklere koşulabilirdi? Ama sevgili okur, bu araştırmalar yapılmadı. Tam tersine bize verilen cevap “bu konu artık hukuki bir dava sürecidir, davalar sonuçlanıncaya dek intihal ve sahtecilik araştırması yapılmayacaktır” oldu. Zem ve kadih kamusal davalar değildir, kişilerin kişilere açtıkları davalardır, kamusal meselelerin bu davaları beklemesinin hiç bir alakası yoktur. O davalar 2012 yılında açıldı. Hala bir tanesi bile sonuçlanmadı. İkisi sağlık sebeplerini gerekçe göstererek açtıkları davaları geri çektiler. Muhtemelen artık üniversitelerde pozisyon tutma ve maaş çekme durumları kalmadığı için davalara devam etme gerekleri de bittiğinden geri çektiler. Ben bu davaların açıldığı ve bu insanlar hiç bir soruşturmaya tabi olmadıkları o gün, intihal mücadelesinin buzdolabına kaldırıldığını üzülerek biliyordum. İnsanların hiçbir caydırıcı yaptırımla karşılaşmadan sınıflara girmeye beş yıl daha devam edebilmelerinin sonucu, adayarısının muteber vatandaşlarının bilimsel alt yapısı olmayanlara kendilerini ya da çocuklarını teslim etmeye devam etmesi oldu. Şahsi olarak ben bilim insanı olarak çalışmaya devam ettim. Bilimsel yayından susuzluk yaşayan adayarısının dışında, başka kurumlarda ve ülkelerde evrensel bilime katkı yapan yayınlar yapmaya da devam ettim. Başka ülke sınırları içinde üniversiteli gençlerin yetişmesine katkı koymaya da devam ettim.
Adayarısı ise bilimsel temelini kurmak konusunda şu an itibarı ile o mücadele başladığından beri 5 yıl kaybetti. Peki kamuyu ilgilendiren bu davalar neden 5 uzun yıldır sonuçlanmadı? Hikayenin o kısmı uzun detaylara sahip. Her ne kadar da bu süreçte davayı açanlar davalardan kaçanlar olsalar da kaçmak da her zaman bir yere kadar. Süreç içinde çok ihanetle, çok arkadan bıçaklamayla, çok yılgınlıkla ve o yılgınlıklardan doğan satışlarla bu süreçlerin engellenmesi, bu davaların ispatlı gerekçelerinin saklanması, dosyalara konulmaması, yanlış bilgilerin yanlış isimlerin dosyalarına yerleştirilerek dosyalanması, herhangi bir değişiklik ve tadilat yapılmasının önünün kapatılması gibi ancak adayarısında akla sığabilecek uzatmalarla beş uzun yıl geçti. Adayarısı bu mücadeleyi yapma cesareti ve ilkesini gösterecek yeni insanlar türetmeli. Artık bir başka insan grubu, belki bir başka nesil (?) adayarısında bu bayrağı devralmalı ve bu mücadeleyi sürdürmeli. Davaların neden bunca uzun gittiğine dair konuşmak ya da adayarısındaki intihallerle ilgili konuşmak doğrusunu isterseniz artık benim gündemimde değildi.
Adayarısı, beş uzun yıl buzdolabına kapatarak kaybedeceğini kaybetmişti bu meseleyle ilgili. Bense bilime olan borcumu artık o mecrada ödemek yerine bilimsel üretkenliğe, bilimsel yayına yönelmeyi seçtim. Ama gelin görün ki davaların artık uzatılmasının ihtimalinin giderek daraldığı şu günlerde, süreç yeniden mevzuyu gündemime almaya mecbur ediyor. İnadım inat, sistemin dişlilerinin içinde dönenler “haksızsın” diye bağırdıkça, ülkem akademisinin temiz ve ilkeli akademi mücadelesini yaptım diye bana yeniden bedel ödetmeye yeltendikçe, geçen beş yıllık dava sürecinde gördüklerimi de intihalleri açıkladığım netlikte adayarısı ile paylaşacağım.
Dava süreçlerinde gördüklerimi tartışmaya açmakla da durmayacağım. YÖDAK’ı, YÖDAK’ta hala koltuk tutan, maaş çekenlerin içinde intihalci ve sahtecileri doçent yapanları, üniversitelerin içindeki başka diğer intihalcileri, devlet üniversitelerinin ve YÖDAK’ın intihal duruşunu, yarım saatte verilen doçentlikleri, siyasetin akademi ile ilişkisini de yeniden adayarısı ve onun ötesinde gündeme sokacağım. Haklı olduğum, elimde uzman kişi tarafından yazılmış intihal raporu varken, çalınan kaynakları gösterebiliyorken ülkem için verdiğim bu sivil mücadelede susturmak için alavere dalavere ile “haksızsın” denildiği her adımda, çoktan ardımda bıraktığım bu meseleye tekrardan ve yeniden hep geri döneceğim. Meseleyi zorla gündemimde tutanlara selam olsun!
Tayfun Atay - Tezler olmuş plastik, üniversite hikâye! (Cumhuriyet)
23 Mart 2017
19 Mart 2017
Gökçer Tahincioğlu - Makbul akademisyenler (Milliyet)
İntihar eden akademisyen Mehmet Fatih Traş, yaşamını sonlandırmaya karar verdiğinde, muhtemel ki ölümünün bir şeyi değiştirmeyeceğini, akıllarda, vicdanlarda bir iz bırakmayacağını biliyordu.
Muhtemel ki eninde sonunda zaten ölecek olmamız seçimini etkilememişti.
Uğradığı haksızlığı anlamıyordu.
Tam o noktada, yani sadece bir bildiriye imza attığı için dışlandığı, çok yakın bildiği insanların sırtlarını döndükleri, bir dilim ekmek için yalvarması gerektiğinin ima edildiği, kimseye kötülüğü dokunmamışken bütün kötülüklerin sorumlusu sayıldığı, kapıların bir bir yüzüne kapandığı o noktada, büyük sözlerin bir anlamı kalmamıştı.
Muhtemel ki yanına gelip omuz vermeye çalışanları çok seviyordu.
Muhtemel ki böyle öleceğini, bu şekilde biteceğini hiç düşünmemişti.
İnsanın öleceğini bilen tek canlı olduğu ve bu yüzden ölümsüzlük peşinde koştuğu önermeleri, ölmeyecek gibi yaşayanların kötülükleri önemli değildi.
Çukurova Üniversitesi’ndeki işine, sorgusuz sualsiz, gerekçesiz son verilmiş, diğer üniversitelere yaptığı bütün başvurular son dakika müdahaleleriyle geri çevrilmişti.
Yaşamına son verdi.
***
Oysa dışlananlardan olmayabilirdi.
Taşrada çalışan, hiçbir bildiriye imza atmamış olsalar da girdikleri fakültelerde doğdukları memleket, mezhepleri, etnik kimlikleri, tercihleri, çalışmalarının eleştirelliği nedeniyle suçlanan, sömürülen, kadro verilmeyen, buna rağmen üretmek, yaşamak, mesleğini yapmak için didinen ancak kimselere yaranamayan akademisyenlerden olmayabilirdi.
Ama bunlar yaşanmıyor gibi yapmamız gerekiyor değil mi?
Anadolu’nun dört yanındaki üniversitelerde neler olup bittiğiyle birileri ilgili mi?
Emeğiyle çalışıp, üretip, alın teriyle yaşayan ve çalıştığı kuruma katkı sunmak isteyen, akademik ahlaka uygun davrananların yanında gizlenip, sadece milliyetçi sloganlar atıp, “işini yürütenlerin” yaptıklarıyla.
***
Anadolu’nun farklı kentlerindeki üniversitelerden gönderilen belgeler birikiyor.
Konu; akademik teşvik.
YÖK, üniversitelerin akademik üretkenliğini artırmak için bilim insanlarının çalışmalarını teşvik kararı aldı.
Buna göre, yıl içerisinde yayımlanan akademik yayınlar, ulusal-uluslararası kongrelere katılımlar, basılan kitaplar için puanlama yapılıyor.
O puanlamanın sonunda belirlenen puanı geçen akademisyenin maaşına bir yıl boyunca teşvik bedeli ekleniyor.
Akademisyen, 12 ay boyunca bu bedeli alıyor.
Yılda 3-4 bin liradan başlayıp, oldukça yüksek meblağlara çıkan teşvik bedellerini üretkenliğe paralel olarak kazanmak mümkün.
Peki, katiyen soruşturulmayan, slogan atmak gerektiğinde en önde koşan bazı akademisyenler bunun için ne yapıyor?
Makbul sayılan bu akademisyenlerin eski yöntemleri zaten biliniyor:
Hakemli bir derginin editörlüğü elde tutularak, burada istenilen sayıda nitelikli-niteliksiz yayınları basmak.
Yurt dışında da özellikle bazı yakın ülkelerdeki dergilerle yakın temas kurup, buralarda bilimselliği son derece tartışmalı eserleri yayımlamak.
Birbirinin kopya tezleri, zaten kimse kontrol etmediğinden aynı kişilerden oluşan jürilerden geçirip, danışmanlık puanı almak.
Hiçbir yayınevinin basmadığı kitabı bir matbaaya bastırıp, basılmış kitap gibi göstermek.
Eşten dosttan jüri oluşturup, akademik alımları liyakata göre değil, tanıdığa göre yapmak.
Kritik noktaları tutup, tüm ikinci öğretim derslerini yüklenmek, katbekat fazla kazanmak.
***
Ama teşvik yeni bir uygulama.
Yöntemleri geliştirmek, puanları yükseltmek lazım.
Farklı üniversitelerden gelen belgelere göre bulunan son yöntem yurt dışına öğrenci göndermek.
Doğru düzgün dil bilmeyen öğrencileri, 5-6 hocanın kaleme aldığı niteliği tartışmalı makalelerin yazarları arasında göstermek, o öğrenci için harcırah çıkarttırıp yurt dışında o makaleyi bir biçimde okutmak.
Böylece imzası olan tüm hocalar puan kazanabiliyor.
Üniversite harcırah mı vermedi, o zaman da ceplerinden otel ve uçak bileti parası ayarlayıp öğrenciyi gönderiyorlar.
Sözünü ettiklerimiz lisans öğrencileri, yüksek lisans ya da doktora değil.
Gittikleri etkinlikler ise sadece hocaların katıldıkları paneller, oturumlar.
Bu yolla onlarca ortak makaleye imza atan hocaların kazanımları büyük.
Hem akademik teşvik almak hem hızlıca kariyer basamaklarını yükselmek mümkün.
Üniversitelerin isimleri de var.
Hızlıca, “en fazla teşvik alan üniversiteler” listesinde yükseliyorlar.
Uluslararası nitelikli yayın sıralamasında ise pek görünmüyorlar.
***
Traş, yazdığı son mesajlarından birinde, derslerinin nasıl elinden alındığını, ders ücretinin zaten mühim olmadığını ama öğrencilerin yarı yolda kaldığını anlatıyordu.
Erdemlilik, iyi ve doğru olana yönelmektir, değil mi?
İyi ve doğru olan nedir?
İnsanlık, tarih boyunca, bu sorunun yanıtını bulmak için büyük emek vermiştir.
Ortaya çıkan sonuç ise pek iç açıcı değil.
Ama inanın aslında adaletsizliği görüp, anlamak çok güç değil.
28 Ocak 2017
İntihale Dur De!
Türkiye’de aktif çalışma yürüten bilim yayıncıları, içerik üreticileri ve yazarları olarak; oldukça zorlu şartlar altında yoğun tempo ve emeklerle ürettiğimiz içeriklerimizin, bu davranışı “iş modeli” haline getirme düzeyine kadar götüren bazı kişi, kurum ve kuruluşlarca izinsiz ve/veya kaynak göstermeksizin ve tamamen ticari amaçlarla kullanması kabul edilemezdir. Bu bildirimiz, söz konusu bilim yayıncıları ve yazarları olarak bu gidişata bir dur demek, bunu sürdürenlere toplu bir ihtarda bulunmak ve intihal yapan birey ve oluşumlara karşı ortak hareket bildirisi ve çağrısı yapmak amacıyla yayınlanmaktadır.
Bizler, Türkiye’nin zorlu iklimi ve şartları altında özgün içerikler üretmeye çalışan veya ülkemize kazandırılmasının faydalı olduğunu düşündüğümüz bilimsel içerikleri Türkçeye çeviren bilim emekçileri, gönüllüleri, çalışanları ve üreticileriyiz.
Bizleri çeşitli isimlerde duyabilirsiniz. Kimi zaman Evrim Ağacı oluruz, kimi zaman Açık Bilim olarak karşınıza çıkarız; kimi zaman Kozmik Anafor’dur adımız, kimi zaman Bilimfili, Bilimsol, Rasyonalist ve buraya sığdıramadığımız daha niceleri… Kısacası bizler her gün gerek sosyal medya üzerinde, gerekse internet sitelerimiz, yayınlarımız, kitaplarımız, paylaşımlarımız aracılığıyla gördüğünüz, okuduğunuz, desteklediğiniz bilim yayıncıları ve yazarlarıyız.
Hepimiz farklı arka planlardan, farklı deneyimlerden, farklı uzmanlıklardan gelmekteyiz; ancak her birimizin ortak bir amacı var: Türkiye’ye ve Türkçeye modern bilimi elimizden geldiğince güvenilir, kapsamlı, anlaşılır biçimde taşıyabilmek. Mümkünse, bunu tamamen özgün içeriklerle yapmak; değilse, bunu açıkça kaynağını gösterdiğimiz çeviriler veya derlemeler yoluyla yapmak… Bir diğer ortak özelliğimiz, bu çabadan herhangi bir maddi kazancımız olmamasına rağmen, günlerimizin önemli bölümünü bu uğurda harcıyor olmamız. Kimimiz iş yerlerinde, kimimiz laboratuvarlarında, kimimiz üniversite sıralarında, kimimiz evlerinde saatlerini Türkiye’de modern bilime dair ufak tefek de olsun bir parça taşıyabilmek için, yorulmak bilmeksizin çalışıyor. Hatta birçoğumuz kendi ceplerimizden yaptığımız harcamalarla bu siteleri, oluşumları, platformları ayakta tutuyor.
Hepimizin hataları, eksikleri, yanlışları olmuştur, olacaktır da… Ancak hiçbirimiz, bir diğerinin emeğine göz dikmedik, bir başkasının emeğini çalmadık, intihal (bilgi ve içerik hırsızlığı) üzerine bir iş modeli kurmadık. İçeriklerimize başkalarından olduğu gibi “kopyala yapıştır” yöntemiyle alınma parçalar eklemedik, sonrasında bunu kendi içeriğimizmiş gibi yayınlamadık, öncelikle insanî değerlerimiz tarafından, sonrasında ise Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nca korunan emeklerine hakaret etmedik. Bir başka kaynaktan içerik aldıysak ya önce sahibinden izin aldık ya da çok açık bir şekilde alıntılarımıza kaynak ekledik. Bir diğer deyişle, birbirimizin emeğine zarar vermemek adına elimizden geleni ardımıza koymadık.
Ne yazık ki, yıllarımızın emekleriyle geldiğimiz şu noktada, ülkemizdeki bazı “gazetelerin”, “haber kaynaklarının” ve “medya oluşumlarının” bu içeriklerimizi ve emeklerimizi çalıyor olduğunu görmek son derece rahatsız edicidir. Hatta sadece yanlışlıkla birkaç içerik çalmayı geçtik; bazı kurum ve kuruluşlarının iş modelleri başkalarından alınan içeriklerin bazen hafif miktarda düzenleme, kimi zamansa doğrudan kopyalama şeklinde paylaşmak üzerine kurmuş olmaları, bilim ve insanlık etiği bakımından iç ürperticidir.
Bizler, bilim oluşumları olarak bu gidişata bir DUR deme vaktinin geldiğini düşünüyoruz. Aşağıda, bu bildiriye imzacı olan oluşumlarla birlikte tek yumruk ve tek vücut olarak bir araya geldiğimizi kamuoyuna ilan ederiz. Bundan sonra intihal yoluyla içeriklerimizi aşıran, paylaşan, gerekli referansları vermeden dağıtan, emek hırsızlığı yapan her türlü kişi, kurum ve kuruluş ile her türlü mücadele içerisinde olacağımızı kamuoyuna bildiririz.
Bu kararımızın arkasında bilimsel bilginin yayılmasına engel olmak, yavaşlatmak, bilgi akışını aksatmak gibi amaçlar yoktur. Bizler, kendi içimizde yaptığımız içerik alışverişinden de görülebileceği gibi, başka kişi, kurum ve kuruluşların yazılarımızı barındırmasından ve paylaşmasından hiçbir rahatsızlık duymayan insanlarız. Birçoğumuz, zaten içeriklerini ücretsiz olarak halka arz etmiş oluşumlarız. Tek istediğimiz, doğru zamanda, doğru yerde ve doğru şekilde alıntı yapılan kaynağın bildirilmesi, eğer ki yazılar bir bütün olarak alınıp yayınlanacaksa, içeriklerin orijinal yazarlarına ve kaynaklarına çok açık bir şekilde yönlendirme yapılmasıdır. Bu, sadece insanî haklara saygı duyulduğunu göstermekle kalmayacak, aynı zamanda orijinal metinlerimiz bilimin kendini durmaksızın yenileyen ve geliştiren doğası çerçevesinde yeni veriler ve bulgular ışığında yenilendiğinde, okurların orijinal kaynaklara giderek en güncel bilgilere erişebilmesinin önünü açacaktır.
Bu bilgiler dahilinde, aşağıda imzacı olduğu belirtilen tüm oluşumların okurlarını ve ülkemizdeki tüm bilimseverleri intihal konusunda daha uyanık ve tepkisel olmaya davet ediyor; denk geldikleri internet siteleri, kişiler, kurumlar ve kuruluşların içerik hırsızlığı yaptığı durumlarda bizleri ve intihalcileri uyarması konusunda ricada bulunuyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

* Rastgele Yazılar
Prof Dr Kayhan Kantarlı - BİLİM AHLAKI ENKAZINI RANTA DÖNÜŞTÜRMEK ( ALAKARGA 1132.sayı )
Uyguladığı görmezden gelme/örtbas etme tutumuyla, bilimsel hırsızlık (intihal) başta olmak üzere her türlü bilimsel sahteciliği sıradan bir olay haline getiren YÖK sistemindek bilimsel ahlak çöküşü, sistemin işbilir sözde bilim insanları tarafından muazzam bir kirli kazanç pazarı yarattı. Pazardak... DEVAMI>>
Çiğdem Toker - Prof. Dr. Serdar Sayan: "İntihal en çok bu coğrafyadan çıkıyor" (Cumhuriyet)
Yaşadığı intihal deneyimi sonrası dünyadaki intihal olaylarını masaya yatıran Prof. Dr. Sayan, unvan alabilmek için makale yayımlatmada yapılan sahtecilikleri anlattı. Prof. Dr. Serdar Sayan, akademik alanda üretkenliğiyle tanınan bir iktisat hocası. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi öğr... DEVAMI>>
Erman Çete - 'Bilimsel şarlatanlığa' AKP koruması (SoL - Haber)
Düzenledği sahte bilimsel konferanslar ile tanınan WASET isimli kuruluş hakkında haber yapan siteler mahkeme kararıyla engellendi. Kararı çıkartan avukat ise AKP'li. Bir süre "Enformatika" adıyla faaliyet yürüttükten sonra adını "Dünya Bilim, Mühendislik ve Teknoloji Akademisi (WA... DEVAMI>>
Prof.Dr. Cevdet COŞKUN - Akademik Teşvik ve Bilim Etiği (GUNİDER)
Üniversitelerimizde çalışan akademisyenler için ocak ayı, akademik teşvik ikramiyesi alabilmek için, harıl harıl puan hesaplamakla geçti. İlk kez hayata geçen bu uygulama ile akademisyenler maaşlarına ek olarak, unvanlarına ve akademik üretkenliklerine bağlı olarak değişik miktarlarda ikramiye alac... DEVAMI>>
Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ(*) - "Akademik etik" Türkçe sözlükten çıkartılırken: doçentlik 2016 ve WASET pirofesörleri
Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4 ... DEVAMI>>
Prof. Dr. Rıdvan Karluk - Taha Akyol’un “Bilimin Neresindeyiz?” Sorusuna Cevaptır (Sakarya Gazetesi))
Hürriyet Gazetesi’nde Taha Akyol’un 21 Ocak 2016 tarihli yazısının başlığı “Bilimin Neresindeyiz?” idi. Sayın Akyol yazısında “Bilimde İran Türkiye’yi geçti” yorumunda bulunmuştur. Bunun sebeplerini kendi açısından açıklamıştır. Saygı duyarım. Ama Türk üniversitelerinde bilimsel hırsızlık (intiha... DEVAMI>>
Yargıtay, bilim hırsızlığı yapan öğretim üyelerine cezayı haksız buldu! (T24)
YÖK, üniversitelere genelge göndererek "ceza vermeyin" talimatı verdi Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, "intihal" olarak bilinen bilim hırsızlığı nedeniyle üniversiteyle ilişiği kesilen öğretim üyesine verilen cezayı haksız buldu.Hemen harekete geçen YÖK, üniversitelere bir genelge gönderere... DEVAMI>>
Pervin Kaplan - Her üniversite kendi intihalini örtecek mi? ( HABERTÜRK)
Bu köşede zaman zaman akademideki “intihal” yani bilimsel hırsızlığa (plagiarism) dikkat çekiyorum. Benim “hormonlu” diye tanımladığım bazı “akademisyenlerin” Pakistan, Malezya, Hindistan’da hatta son yıllarda popüler hale gelen Afrika kökenli dergilerde “500 ile 700 dolar arasında para ödeyerek... DEVAMI>>
Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ (*) - Tarihçi İlahiyatçı YÖK üyesinin yeğeninin % 100 ÇALINTI Tarih yüksek lisans tezi İPTAL EDİLDİ
Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4 ... DEVAMI>>
Prof. Dr. Rıdvan Karluk - Yeni Yükseköğretim Kanunu Tasarısı ve Bilimsel Hırsızlıklar (Sakarya Gazetesi)
Geçen hafta Yükseköğretim Kurulu'nun Yükseköğretim Kanunu'na ilişkin tasarı çalışmasını başlattığı basında yer almıştır. YÖK'ten yapılan açıklamada; son yıllarda yükseköğretimdeki sayısal büyümenin YÖK'e yeni sorumluluklar getirdiği ve sistemin pek çok alanında yurt içi ve dışındaki gelişmelere cev... DEVAMI>>
İrfan O. Hatipoğlu(*) - Pirefesörler Cumhuriyeti! (Taraf)
Üniversitelerin içinde bulunduğu durum irdelendiğinde “dışkı yedirme”, “darbeleri destekleme” söyleminin çok masum olduğu görülür. Bunun birincil nedeni 12 Eylül askerî darbesinin ürünü olan Yüksek Öğretim Yasası’dır. Anılan yasanın çıkış felsefesidir. Ülkemizin alanında çok başarılı bilim ins... DEVAMI>>
.