Öğrenim görmeksizin, hiçbir şey öğrenmeksizin ya da
yalan yanlış şeyler öğrenerek içi boş – değersiz üniversite diploması
sahibi olmak değil; vasıfsız üniversite diplomalı cahil olmak değil;
bilgisiz – becerisiz üniversite diplomalı meslek canavarı olmak (bkz.
trafik canavarı) değil; doğru düzgün üniversite öğrenimi görmek ve
meslek öğrenmek isteyen öğrencilere ve ailelerine üniversite tercih
ederken hayatlarını karartacak hatalardan kaçınmaları için öneriler.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu‘nun Aralık
2009 tarihli “Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim – Yasal Çerçeve ve
Uygulamalar” başlıklı raporunda [1] sonuç olarak diyor ki :
“Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetimi”;
gerek denetim ve ceza soruşturması ile ilgili mevzuat alt yapısındaki
eksiklikler, gerekse Yükseköğretim Genel Kurulu, YÖK Başkanları ve
Yükseköğretim Denetleme Kurulu’nun uygulamaları nedeniyle Devlet adına
icra edilen bir kamu hizmeti olma niteliğini tamamıyla kaybetmiştir.
Başka bir deyişle, gerek Yükseköğretim Denetleme Kurulu’nun
mevcut yapısal sorunları ve denetim uygulamalarındaki
eksiklikleri/hataları, gerekse ihbar ve şikâyetler hakkında YÖK Genel
Kurulu, YÖK Başkanları ve üniversite rektörlerinin hukuka aykırı
uygulamaları Anayasa ile öngörülen denetim olgusunun tamamıyla
işlevselliğini yitirmesine yol açmıştır.
Bu husus, özellikle yükseköğretim kurum ve üst kuruluşlarının
yöneticilerinin hesap verilebilirlik ile ilgili algılamalarının
değişmesine neden olmuş ve böylece yükseköğretim alanı yolsuzluk ve
usulsüzlüğün önlenememesine/artmasına elverişli bir “çevre” haline
gelmiştir. Bu nedenle, oluşan “denetim açığı” kendisini besleyen ve bu
açığı kronikleştiren bir yapıya dönüşmüş görünmektedir.”
Akademinin halini resmeden tarihteki tek resmi rapor bu.
Yayınlandığı günlerde haber oldu. Bir daha anan olmadı. Yani, rapor
güncelliğini aynen koruyor.
İşte liseyi bitirenlerin adımını neresine atacağına çok iyi
karar vermesi gereken üniversitelerin resmi resmi böyle: tam bir vahşi
orman ! Ve on yıllardır, bu vahşi ormana adım atanların % 90′dan
fazlasının daha adımını atar atmaz, adımını attığı yerden hoşnut
olmadığını ve bu hoşnutsuzluğun yaşamlarının geri kalanının bir parçası
haline geldiğini söyleyebiliriz.
NİYE HOŞNUT OLMUYORLAR Kİ?
Önce nadir raslanan düzgün bir üniversitedeki düzgün bir bölüme adım atıp da hoşnutsuz olanlardan bahsedelim.
Üniversite giriş sınavı 1.si tercihinden hoşnutsuz olabilir
mi ? 199x’te bir çok puan türünde ve ilk kez 2 aşamada birden 1. olan,
abisi ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu olan, çok yoksul bir
aileden gelen öğrenci, Bilkent Elektronik Mühendisliği Bölümü’ne girdi.
İngilizce hazırlık okudu, TOEFL sınavında tama yakın puan aldı. 1.
sınıfın başlarında kafasını çok daha az yorarak, çok daha fazla kazanç
elde etmek fikriyle bölümü bıraktı ; o yıl üniversite sınavına tekrar
girdi, bu sefer birkaç sözel puan türünde yine 1. oldu. Bilkent
İşletme’ye girdi, 3 yılda bitirdi. ABD’de iyi bir üniversitede işletme
yüksek lisansı, ardından İsviçre’de ekonomi doktorası yaptı. İsviçre’de
bankacılık sektöründe üst düzey yöneticilik yapmaya başladı.
Üniversite 1.si tercihinden hoşnutsuz olabilir mi ? 198x’te
ilk klasik gitar yarışması 1.si, Ankara Fen Lisesi mezunu, tam notla
199x ODTÜ 1.si, Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, aynı zamanda
çok sayıda fizik lisans ve yüksek lisans dersini alan öğrenci, ABD’de
Stanford Üniversitesi’nde elektronik doktorası yaptı. Bir yandan
konservatuarda gitar yüksek lisansı yaptı. Juilliard Müzik okulunda
okudu. Silikon vadisinde dünyanın en üretken elektronik şirketlerinden
birinde çalıştı. Saygın akademik dergilerde onlarca makale yayınladı.
Elektronik üzerine 50′den fazla buluş yaptı, patentini aldı. Bu arada
klasik gitar için besteler, düzenlemeler yaptı. 2000′lerin başında
mühendisliği bıraktı. ABD’de iyi bir üniversitede klasik gitar öğretmeni
oldu. Klasik gitar virtüözü olarak dünyanın bir çok yerinde konserler
veriyor; kendi klasik müzik ve tango düzenlemelerini, bestelerini,
kendisine ithaf edilen gitar konçertosunu, kendisi için özel yapılan
gitarlarla çalıyor. Kendi düzenlemelerini çaldığı 5 kadar klasik gitar
albümü (cd) çıkardı.
199x ODTÜ 1.si Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu
öğrenci, ABD’de iyi bir üniversitede elektronik yüksek lisansı ve aynı
üniversitede Kellogg İşletme Okulu’nda işletme yüksek lisansı yaptı.
Mühendislik hiç yapmadı. Dünyanın en eski ve en büyük finans
kuruluşlarından birinde 7 haneli yıllık primle tepe yönetici olarak
çalışmaya başladı. ABD’de ekonomik kriz başlangıcı olarak kabul edilen
şirketinin iflasının ardından İngiltere’de kendi finans şirketini kurdu.
196x ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu öğrenci,
hiç mühendislik yapmadı. Felsefe yüksek lisans ve doktorasının ardından,
kendisi gibi hiç mühendislik yapmayan felsefe doktoralı kimya mühendisi
tarafından kurulan ODTÜ Felsefe’de akademisyen oldu. Başta
Elektrik-Elektronik olmak üzere, mühendislik ve doğa bilimleri
mezunlarının felsefeye ilgilerini cesaretlendirdi. 198x ODTÜ
Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, “sayılarla, uygulamayla
uğraşmayı hiç sevmediğini, soyut düşünmeyi sevdiğini” söyleyen öğrenci,
hiç mühendislik yapmadı, ODTÜ Felsefe’de yüksek lisans, Kanada’da
doktoranın ardından farklı disiplinlerden gelen felsefecilere açık olan
Boğaziçi Felsefe’de akademisyen oldu.
198x ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu öğrenci,
hiç mühendislik yapmadı. İşletme yüksek lisansı ve ekonomi yüksek lisans
ve doktorasının ardından Bilkent’te akademisyen oldu. Ardından Merkez
Bankası başkanı oldu.
ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, hiç mühendislik
yapmayıp: büyük bir kırtasiye açıp işletir mi işletir ; ailesinin büyük
müzik dükkanını devam ettirip, kendi müzik dersanesinde piyano dersleri
verir mi verir ; bir süre pop müzik besteleri, düzenlemeleri, rock
barlarda bas gitaristlik yapıp, baba baskısıyla fakat abisinin aksine
babasının politik desteğiyle yükselme ve siyasete girme fırsatlarını
kullanmaksızın bir devlet dairesinde çalışıp, emekli olup müziğe döner
mi döner ; ardından aynı bölümde yüksek lisans da yapıp turist rehberi
ve rehberler birliği başkanı olur mu olur; ardından İsviçre’de ekonomi
ve finans öğrenimi de görüp bir süre İsviçre’de finans sektöründe
çalışıp, bu sektörün ekonomi ve çevre konularında ne kadar bilgisiz, dar
kafalı ve duyarsız olduğunu farkedince bu sektörden tamamen soğuduğunu,
sektörden de sertifikalarından da istifa ettiğini
açıklayıp ardından İsviçre’de akvaryumculuk ve bir yandan ufak çaplı
klasik müzik piyanistliği yapar mı yapar (aynı zamanda Ankara Fen Lisesi
mezunu).
ODTÜ Elektronik Mühendisliği öğrencisi: 1. sınıfta bölümü
burakıp babasının borçlarını ödemek için İspanyolca (ana dili, babadili:
Türkçe) rehberlik (aynı zamanda Ankara Fen Lisesi mezunu); 2. sınıfta
üniversite sınavına yeniden girip ODTÜ işletmeye geçer mi geçer.
ODTÜ’nün diğer bölümlerinden örnekler:
ODTÜ Mimarlık mezunu, fakülte 1.si öğrenci, ABD’de mimarlık
doktorası yapar. Hayatı boyunca 3 ev projesinde mimarlık yapar.
Karikatürist olur.
Ankara Fen Lisesi’nin ardından 197x’te ODTÜ Endüstri
Mühendisliğine giren öğrenci, 3 yıl sonra sanata yakın olduğu fikriyle
mimarlığa geçerek mezun olur. Hiç mimarlık yapmaz. Gitar virtüözü ve
konservatuvarda gitar öğretmeni olur. 20 yıl sonra müzik yüksek lisansı
ve doktorası yapar.
Ankara Fen Lisesi’nin ardından 197x’te ODTÜ Mimarlık’a giren
öğrenci, ardından ekonomi yüksek lisansı yapar. Hiç mimarlık yapmaz,
ekonomiyle ilgilenmez. Pop müzik besteleri yapar, gitar çalar, şarkı
söyler. Kendi pop müzik gurubunu kurar, çok sayıda albüm yapar, konserler verir.
ODTÜ Uluslararası İlişkiler mezunu öğrenci, ardından kadın
çalışmaları yüksek lisansı ve siyaset doktorası yapar, aynı zamanda
doğrudan İngilizce de yazan roman yazarı olur.
ODTÜ dışından örnekler:
199x Anadolu Üniversitesi Seramik mezunu televizyon gösteri
programı sunucusu; Boğaziçi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler mezunu pop
müzik bestecisi, şarkıcısı; Başkent İşletme mezunu oyuncu; Ege Ziraat
Mühendisliğinden terk pop müzik bestecisi, şarkıcısı; 195x İstanbul Çapa
Tıp mezunu hiç doktorluk yapmayan sinema oyuncusu; İstanbul Arkeoloji
mezunu, Fransızca öğretmeni pop müzik şarkıcısı; Çukurova İşletme mezunu
pop müzik bestecisi, şarkıcı ; Marmara İşletme mezunu, İstanbul
Ekonomi’de yüksek lisans yapan, işletme ve ekonomiyle hiç ilgilenmeyen
pop müzik şarkıcısı; Marmara İşletme mezunu, ardından reklamcılık yüksek
lisansı ve antropoloji doktorası yapan manken, akademisyen; İstanbul
Çapa Tıp mezunu genel cerrah, aynı zamanda Konservatuvar Şan mezunu pop
müzik şarkıcısı; Boğaziçi Ekonomi mezunu, ABD’de sinema yüksek lisansı
yapan reklamcı, senarist, yazar, tv dizisi yapımcısı, oyuncu ; Yıldız
Matematik mezunu manken, oyuncu; Boğaziçi Turizm ve Otelcilik mezunu,
karikatürist, komedyen, oyuncu, senarist, yönetmen,
yapımcı; İTÜ mezunu ilk kadın mimarın torunu, mimar akademisyen annenin
kızı, İtalyan Lisesi 1.si, İTÜ Makina Mühendisliği mezunu, hiç
mühendislik yapmayan Türkiye güzeli, manken, oyuncu, haber sunucusu,
rüzgar sörfü ülke 1.si, dünya 3.sü milli sporcu.
Bunlar şanslı ve mutlu azınlıktan örnekler.
Aklı zorlayan örneklerle devam edelim.
Öğrenci, oldukça yüksek puan alır, ODTÜ Elektrik-Elektronik
Mühendisliği mezunu abisini geçmiş olma fikriyle tek tercih yapar :
Bilkent Elektronik Mühendisliği. Açıkta kalır. Halbuki puanı abisinin
bölümünü tutmaktadır. 2. yıl, sınavı istediği gibi geçmez ; açıkta
kalır. 3. yıl, sınavı yine istediği gibi geçmez ; açıkta kalmamak için
ODTÜ Kimya Mühendisliği’ne girer. İngilizce hazırlık sınıfında kalır, 2.
yıl yine kalır, 3. yıl yine kalır ve havlu atar. Azerbaycan’da
bilgisayar mühendisliği okumaya ve bavul ticareti (deri giysi) yapmaya
başlar. Üniversite bitirebildi mi, meçhul.
Ailelerin çocuklarını sevdikleri yerler yerine kendi istedikleri yerleri tercih etmeye zorlamasına örnekler verelim.
Pasif öğrenci liseyi 1. bitirir, 1.lik kontenjanından
yararlanma şansına da sahiptir. Kimya öğretmeni anne ve ziraat mühendisi
baba emreder: “inşaat mühendisliği okuyacaksın, zengin
olacaksın, tercih listene elektronik, bilgisayar mühendislikleri, tıp
yazmayacaksın, onlar işe yaramaz”. Öğrenci, Boğaziçi İnşaat’a girer.
Aynı bölümde yüksek lisans ve doktoranın ardından akademisyen olur. Ama
zengin olamaz.
Matematik ve fizik seven, mühendislik okumak isteyen yoksul
öğrenci, ailesinin isteğine uyar, tercih listesinin ilk sıralarına
tıpları yazar. İstanbul Çapa Tıp’a girer. Sevmez. İlk yıl üniversite
sınavına yeniden girer, istediği bir mühendisliğe girmesine yetecek puan
alamaz, ailesi de tıbbı bırakmasına karşı çıkar. Sevmeksizin tıbbı
bitirir, doktor olur. Doktorluğu iyidir, ama TUS sınavlarına yeterince
çalışmaz ve kazanamaz, birkaç denemeden sonra havlu atar. Öğrencilik
yıllarından beri alkol bağımlısı.
197x’te İstanbul Çapa Tıp’a 1.likle girer, 1.likle mezun
olur. Tıbbı hiç sevmez. Uzman olmak istemez. 30 yıl sonra arkeoloji
yüksek lisans ve doktorası yapar.
Ailesinin isteğiyle ilk sıralarda tercih ettiği Marmara Tıp’a
giren öğrenci: 1. sınıfta yeniden sınava girer, 2 yıllık Boğaziçi
Bilgisayar Programcılığını kazanır, oradan mezun olur; 1. sınıfta tıbbı
bırakır, havayolu şirketinde uluslararası ucuşlarda host (erkek hostes)
olarak çalışmaya başlar, 15 yıl kadar sonra İstanbul İspanyol dilinden
mezun olur.
Akıl zıplatan örnekler.
Pasif öğrenci İstanbul Hukukta okumak ister. Tercih
listesinin başına yazar. Sınava girmek için İstanbul’a yola çıkmak
üzeredir. Tercih formunu sınava girerken teslim edecektir. Sağlık memuru
babası, ite kaka okuyan oğlunu mezun etmek için okul aile birliği
başkanlığı yapan emekli albaya çok itibar etmektedir. Yola çıkmadan
çocuğunu emekli albaya gönderir, tercihlerini kontrol ettirmesini ister.
Emekli albay, tercih listesini beğenmez, “hukuk okuyup ne yapacaksın”
der, sil baştan yeni bir tercih listesi yaptırır. Tercih listesinde hiç
olmadığı halde, “senden çok iyi ilahiyatçı olur” der, pasif öğrencinin
listesinin başına Uludağ İlahiyat yazdırır. Pasif öğrenci, emekli albayı
ve özellikle ona abartılı değer veren babasını kırmak istemediği için
itiraz etmez. İstanbul Hukuk’a derece ile girebilecek bir puan alır,
Uludağ İlahiyat’a 1.likle girer. Sevmez. 1. sınıfta üniversite sınavına
yeniden girmek ister, babası 1 ve 2 yaş küçük 2 kardeşi de okuduğu için,
bölüm değiştirip 1 yıl kaybetmesi ekonomik yükünü arttıracağı için izin
vermez. 1.likle mezun olur. Hocaları, yüksek lisans ve doktora
yapmasını, akademisyen olmasını ister. İstemez. Fransızca öğrenmek ve
turist rehberi olmak ister. Başaramaz. Birkaç yıl sonra baba baskısıyla
lise din öğretmeni olarak çalışmaya başlar. 1. sınıftayken üniversite
sınavına giren kardeşi, İstanbul Hukuk’a girer, 4 yılda bitirir, avukat
olur. Bir sonraki yıl sınava giren kardeşi, turizm işletme okur ve
akademisyen olur.
Gazeteci olmayı hayal edip, matbaacı olarak mezun olurlar [2,
3]. Öğrencilerin gazeteci olma hayali yanlış tercihe takılır. Malatya
İnönü Battalgazi MYO Basım ve Yayın Teknolojileri Programı’nı bitiren 22
öğrenci, gazeteci olma düşüncesiyle geldikleri bölümden matbaacı olarak
mezun olmanın buruk mutluluğunu yaşar. Öğrenciler, üniversite sınavının
ardından gazetecilik eğitimi veren “basın yayın” olarak algıladıkları
bölümün aslında matbaa teknolojileri eğitimi veren Basım ve Yayın
Teknolojileri Programı olduğunu ancak eğitimleri başladıktan sonra
anlar. Bir kısmı başlamadan bölümü bırakır.
Aklı 5 karış havada yoksul, fakat bilgisayarı ve internet
bağlantısı olan öğrenci bilgisayar mühendisi olmak ister. Açık öğretimde
okumasına kıl payı yeten puan alır, fakat kılavuzu açıp okumadığı için
bundan habersizdir, tercih yapmamayı, seneye sınava yeniden girmeyi
düşünmektedir. Yol gösteren komşusu, seneye sınava yeniden girse de açık
öğretime kaydolmasını önerir. Seramik mühendisi abisi, “açık öğretim
okusan ne olacak” der, karşı çıkar. Öğrenci, Anadolu Açık Öğretim
İşletme’ye kaydolur. Kaydolur kaydolmaz kütüphanede öğrenci işçi olarak
çalışmaya ve kendi parasını kazanmaya başlar. 4. sınıfta açık öğretimde
farklı bir bölüm okumak için yeniden sınava girer, kazanamaz. 4 yılda
bitirir, şirketlerde çalışmaya başlar.
Aklı 5 fersah havada yoksul, fakat bilgisayarı ve internet
bağlantısı olan öğrenci takıntılı halde bilgisayar mühendisi olmak
ister. Aldığı puan bilgisayar mühendisliklerine yetmez. Anadolu Çevre
Mühendisliğine yeter; saatlerce yol gösteren arkadaşının komşusunun
buraya kaydolup fazladan bilgisayar mühendisliği dersleri alması
önerisini beğenmez. Öğrenci ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni kazanmanın
sevincindedir. ODTÜ’nün Kuzey Kıbrıs’taki özel üniversitesinin
Bilgisayar Mühendisliği’ni burssuz kazandığı anlaşılır. Ailenin tek
geçim kaynağı olan babasının işçi emeklisi maaşı, yemeyip içmeseler bile
okul ücretinin aylık taksitlerine bile yetmemektedir. Öğrenci, burs
bulma, masraflarını çalışarak karşılama planları yapmaktadır. Planları
tutmayınca kayıt yaptırmaz. 1 sonraki yıl puan kesileceği için
üniversite sınavına girmez. Özel sınavla kendine personel yetiştirmek
üzere öğrenci alan bir okula girer, bitirir, ülkede ve dünyada intihar
oranı en yüksek 2 meslekten 1′inde çalışmaya başlar.
ÜNİVERSİTE, BÖLÜM TERCİH EDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİ?
Önce “normal” koşullarda dikkat edilmesi gerekenlerden başlayalım, öncelik sırasına göre :
1. Okurken ve çalışırken seveceğiniz bilgileri, becerileri, meslekleri öğreten bölümleri tercih edin.
2. Okurken ve çalışırken başarabileceğiniz, başa
çıkabileceğiniz bilgileri, becerileri, meslekleri öğreten bölümleri
tercih edin.
3. Puanınızın yeteceği bölümleri tercih edin.
4. Okul, yaşam, barınma vd masraflarınızı ailenizin ya da kendinizin karşılayabileceği bölümleri seçin.
5. Tercih ettiğiniz bölüm, isteklerinizi karşılıyor mu, emin olun [2, 3].
6. Bir yabancı dili iyi öğrenebileceğiniz üniversiteleri ve bölümleri tercih edin.
Tabi, yabancı dil öğrenmek için çaba da sarfedin. İlginç bir
örnek verelim. 2012 yazı bir üniversitede ingilizce hazırlık sınıfında
kalan bazı öğrenciler rektörlük binası önüne 20kadar çadır gurup 15 gün
kadar 24 saat protesto yaptılar: “bizi_hazırlık_sınıfını_geçmis_sayın”,
“bizim_bölümde_hazırlık_sınıfı_zorunlu_olmasın”,
“bizim_bölümde_öğretim_ingilizce_olmasın”. Yabancı dilde eğitim verilen
üniversitelerde hazırlık sınıfını geçemeyen öğrencilere, aynı
üniversitede ya da başka üniversitelerde Türkçe öğretim yapan eş-değer
bölümlere geçme hakkı verildiğini hatırlatalım. 2 ay kadar sonra bazı
bölümlerde ingilizce öğretime son verildi.
Ailelere : çocuklarınıza yol gösterin, destek olun,
çok bariz hatalar yapmalarına engel olun, ama kendi istediğiniz
bölümlerde okumaya kesinlikle zorlamayın ! Tercih hatası yapmalarına
neden olursanız, ömür boyu ödemek zorunda kalabilirler, üstelik bunu
size de ödetebilirler, burnunuzdan fitil fitil getirebilirler ! Hata
yaparlarsa da kendi hataları olsun. Hatalarının ucu size de
dokunacaktır, ama o kadar olsun.
Çocukların ailelere tepkilerine örnek.
Müzisyen yoğun ailede oskestra şefi babanın “mutlak /
mükemmel kulak” (insan kulağının duyabildiği müzikal tüm sesleri
ayırtedebilme becerisi, çok nadir raslanır, müzisyenlikte zirveye
çıkabilmek için çok büyük fırsat sağlar) oğlu, 7 yaşındayken oyunlarla
müzik öğretmeye çalışan babasına kızar ve bir daha müzikle ilgilenmez,
profesyonel müzisyen olabilme fırsatını kaçırır. ABD’de uluslararası
ilişkiler okur.
Öğrencilerin sınırlarını zorlamasının kendilerine verebileceği zararlara örnek.
İstanbul Çapa Tıp öğrencisinin kolu kırılır, 6 ay okuldan
uzak kalır. Mezuniyetinin 6 ay gecikmesini istemez, telafi edebilmek
için çalışma temposunu arttırır, hafta sonları bile 3-4 saat saat
uykuyla idare etmeye çalışır. Bir yandan vaka tecrübesini arttırmak için
özel hastanede gece acil nöbeti tutmaya başlar. Uykusuzluğa ve
yorgunluğa dayanabilmek için sürekli uyarıcı ilaçlar kullanmaya başlar.
Bir gün okulda bayılır. Komaya girer. Kullandığı uyarıcı ilaçlar
vücudunu iflas ettirmiştir. Yoğun bakıma alınır. Ailesi stresle çaresiz
bekler. 1 yılı aşkın süre sonra aniden uyanır, komadan çıkar, yoğun
bakımdan çıkarılır. Yeni doğmuş bebek gibidir. Hiçbir şey
hatırlamamakta, kimseyi tanımamakta, konuşamamaktadır. Kelimeler,
konuşmak, bildiği herşey 1 yılı aşkın sürede sil baştan öğretilir. Tıbba
dönebildi mi, bitirip doktor olabildi mi, meçhul.
Başlarken bahsettiğimiz resmi raporu [1] hatırlarsak,
“yolsuzluk ve usulsüzlüğün artmasına elverişli akademi”nin hali hiç de
“normal” değil, aksine had safhada “anormal” ! “Akademik sahtekârlık
geleneğine sahip akademi”nin [4] hali hiç de “normal” değil, aksine had
safhada “anormal” !
Dünyada “bilim” diye bir şey gelişirken yüzyıllarca buna
ilgisiz kalınmış, “bilim geleneği”nden habersiz topraklardayız. Bilim
denen şey dünyada özellikle “üniversite” denen yerlerde gelişiyor.
Ülkemizde 1960′larda 5 kadar, 1970′lerde 10 kadar, 1986′da bir vakfa ait
ilk örneğin eklenmesiyle 29 olan, 3′ü hariç doğru düzgün akademisyeni
olmayan, her daim “siyasi arena” olan, üniversitelerin sayısı, yağmur
ertesi fışkıran mantarlar gibi, 1992′de 1 gecede 24 (1′i vakıf) tane
daha eklenmesiyle yaklaşık olarak 2′ye katlandı. Derme çatma bir binanın
girişine bir tabela asmak, boş bir arsaya bir tabela dikmek yeterli:
“üniversite”!.. Bunların akademisyen açığını azaltmak üzere yurtdışına
doktoraya gönderilenlerden 4.000′den fazlasının, yani çoğunun, bursları
1997′de “keyfi” olarak kesildi. 2003′teki sayı 76 iken, 2013′te 170
oluvermiş. Ve ha bire yenileri açılıyor. Öyle üniversiteler ki, binası
yok, hocası yok, tezler ortada yok, lisans diplomasından önce 1-2 yıl
içinde doktora diploması dağıtmaya başlıyorlar, kime, nasıl dağıttıkları
meçhul.
Yeri gelmişken ilgiç bir not düşelim, 1977′de siyasi
gerekçelerle, hükümet ve meclis kararlarıyla akademinin amiral gemisi
ODTÜ’yü kapatmaya çalışan da, beceremeyince getirdiği yeni rektöre karşı
ODTÜ’lülerin % 90 katılımla 9 ay boykot yapmasına neden olan da, 15 yıl
sonra 1 gecede 24 tabela üniversitesi açan da, cumhurbaşkanı olunca
YÖK’ün başına akademiye en çok zarar veren başkanı geçiren de şarkı
kahramanı başbakandı [5].
“Akademik sahtekârlık geleneği”nden bazı örnekleri [4] tekrarlamakta yarar var.
İnternetle birlikte akademik etik ihlallerinde dünyada da 15
yıldır patlama yaşanıyor. Türkiye’de akademik etik ihlalleri hep örtbas
ediliyor; üstelik ortaya çıkaranlara saldırılıyor. Bilim geleneği olan
ülkelerinse buna karşı sigortaları var: ortaya çıktığında örtbas
etmiyorlar; son 2 yıl içinde Macaristan’da cumhurbaşkanının çalıntı
doktora tezi iptal edildi, istifa ettirildi, Almanya’da 20 kadar bakan
ve parlamenter ve akademisyenin çalıntı doktora tezleri iptal edildi,
istifa ettirildiler, Romanya’da bakanın çalıntı doktora tezi iptal
edildi, istifa ettirildi. Örnek çok [6, 7, 8].
Türkiye’den bir kadının doktora tezi, hile yaptığı için
ABD’deki Columbia Üniversitesi’nce iptal edildi, ABD’de akademik etik
ihlallerini inceleyen Office of Research Integrity (ORI), ABD resmi
dairelerinde ve dünya genelindeki resmi ABD projelerinde çalışmasını 5
yıl yasakladı [9, 10, 11, 12, 13, 14] ; ne mi oldu: Bengü Sezen,
Türkiye’de ödüllendirildi, bir devlet üniversitesinde yardımcı doçent
yapıldı [15, 16] !
2007′de Türkiye’deki 4 üniversiteden 1′i dekan 14 fizikçinin
65 çalıntı makalesi yurtdışında yakalandı ve yayından atıldı [17].
Yabancı basında haber oldu [18]. Yerli basında haber oldu [19]. Bunların
hepsi terfi ettirildi [20]. 40 çalıntı makalesi yayından atılan Mustafa
Saltı, TÜBİTAK burslusuydu, o ve 29 çalıntı makalesi yayından atılan
Oktay Aydoğdu, ODTÜ’dendi.
2010′da 5 yılda 200 makale sahibi olan, çok hızlı terfi
ettirilen ve sürekli ödüllendirilen ve zenginleştirilen bir kadın ile
100 kadar makaledeki ortağı, çalıntı makaleleri için TÜBİTAK’tan yayın
ödüllerini isteyince 10 çalıntı makaleleri yakalandı. TÜBİTAK, bunlara 5
yıl destek vermeme cezası verdi [21], fakat çalıntı makaleleri
dergilerden attırması gerekirken attırmadı. Devlet üniversitesi, yayın
ortağına meslekten men cezası verdi, YÖK kapattı. Özel üniversite,
sadece kınama cezası verdi. Ne olduysa, 2 ay sonra sözleşmesini
uzatmayarak işten attı, onunla birlikte onun 10 çalıntı makalesini
ortaya çıkaran, biri bölüm başkanı 2 akademisyeni de sözleşmelerini
uzatmayarak işten attı. Kadın, bir devlet üniversitesinde terfi
ettirildi, son rektörlük seçimlerinde YÖK’ün rektörlük için
cumhurbaşkanına önerdiği 3 isimden biriydi.
Bilimin doğasının tam tersine Türkiye’deki tezlerin yarıdan
çoğu gizleniyor [20]. Binlerce akademisyenin tezi var mı yok mu, emin
olma şansınız yok.
Türkiye’deki akademisyenlerin yabancı ülkelerdeki tezleri de
ortada yok. Akademinin hala tepesindekilerden birisi, çok sayıda çalıntı
makaleleri ortaya çıkınca, İngiltere’deki tezini uluslararası tez
arşivinde erişime kapattı; makalelerinin listesini de gizliyor.
Akademisyenlerin makaleleri, makale listeleri gizli; bilgi
edinme hakkıyla da sonuç alınamıyor. Akademik etik ihlallerini bildiren
başvurulara cevap bile verilmiyor, izleri sürülemiyor, gizli; bilgi
edinme hakkıyla da sonuç alınamıyor.
Bir yandan meydanı boş bulan her meslekten “sahte
diploma”lılar da [22, 23, 24] üniversitelerde [25, 26] ve her yerde
cirit atıyor. Lise mezunları üniversitelerde profesör kadrosunda
çalıştırılıyor [27]. Hastasınız, “sahte diplomalı” lise mezunu bir
doktora, dişçiye tedavi olmak ister misiniz ?! 10 yıl yapan var,
yıllarca yapan var, karı koca yapan var, plastik cerrah bile var [28],
tekrar tekrar yakalanıp tekrar tekrar yapan var, internette karşınıza
çıkacak örnek çok. Tabi, sahte diplomalı olmayıp, kırık bacağınıza
platin yerine tornacıda yaptırdığı demiri takacak bir ortopedi
profesörüne de denk gelebilirsiniz ve yine sakat kalabilirsiniz ya da
ölebilirsiniz [29].
Akademik çevrelerde dünyaca birlikte en çok iş yapılan, en
meşhur Türkiye kökenli bilim adamı kim, biliyor musunuz ? Hemen
düzelteyim : o kendini doktoralı bilim adamı olarak tanıtsa da, onun
öyle olduğunu sanmak on binlerce müşterisinin işine gelse de bunlar
doğru değil. Türkiye’de onun ve çocuklarının yurtdışı banka hesaplarına
para gönderip akademisyenlerini onun ayağına göndermeyen üniversite
neredeyse yok. Niye mi para gönderiyorlar; birlikte ne iş mi yapıyorlar ?
[30] :
“Hayli şık, içeriğiyle de göz dolduran bir site WASET:
Uluslararası hakemli dergilerle bağlantılar, neredeyse her branşta
düzenlenen uluslararası konferanslar… Ancak biraz araştırınca,
sitenin makalenizi uluslararası dergilerde yayımlanmış gibi, sizi de
katılmadığınız uluslararası konferanslara katılmış gibi gösterdiğini
öğreniyorsunuz. Parayı bastıran da bunları CV’sine ekleyip doçent veya
profesör oluyor.”
O, bu sitenin sahibi, siteyi kızı ve oğluyla birlikte
işletiyor. Sitelerinde 30.000′den fazla makale var; makale başına 500
Euro alıyorlar. O, 2002′den beri Türkiye akademisinin akademik dünyaya
en büyük katkısı; aynı zamanda Türkiye akademisinin özeti. “Yolsuzluk ve
usulsüzlüğün artmasına elverişli akademi” den [1] farklı bir şey
çıkmasını beklemiyordunuz herhalde, değil mi !?..
Üniversite, bölüm tercih ederken nelere dikkat etmeli ?
“Anormal” koşullarda dikkat edilmesi gerekenlerle devam edelim.
1. Önce puanınızın yettiği, ekonomik koşullarınızın okumanıza yeteceği, en doğru düzgün üniversiteyi seçin.
2. O üniversite içinde bölüm seçerken, yukarıdaki 6 maddedeki önerileri hatırlayın.
3. Tercihinizin sizi, dağ başında, tarla ortasında üzerinde “üniversite” yazan bir tabelayla karşılaştırmayacağından emin olun.
4. Tercihinizin sizi, “adı var, gerisi yok”, “4 duvarı var, hocası yok” üniversiteye, bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
5. Tercihinizin sizi, bölüm, meslek hakkında en ufak fikri olmayanların doluşup hocalık kadrolarını kapıştıkları
(Fizik okuyup ziraat yüksek lisans ve
doktorası yapıp, 30 yıl memurluk yapıp bilgisayar mühendisliğinde
profesör kadrosu kapıp üstüne hem oranın hem birkaç başkasının yıllarca
bölüm başkanı olanlar ve hem o bölümde hem alakasız başka bölümlerde
fıkra gibi tezler yaptıranlar gibi ;
Yeni kurulan ziraat bölümünün ilk mezunlarındanken yeni kurulan kendi başkanı olduğu alt
bölümden 2 yılda ziraat doktorası diploması alan, ardından bölümü
kapatan, doktora tezinin izi hiçbir yerde olmayan, ardından bilgisayar
bilgisayar mühendisliğinde profesör kadrosu kapıp üstüne oranın 10 yıl bölüm başkanı olan ve fıkra gibi onlarca doktora tezi yaptıranlar gibi;
Ne Osmanlıca ne başka dil bilmeden Osmanlı
tarihi profesörü kadrosu kapanlar gibi; Bulgarca bilmeden çalıntı
doktora teziyle Bulgarca mütercim tercümanlık bölümünde yardımcı profesörlük kadrosu kapıp üstüne bölüm başkanı olanlar gibi;
Lise matematik, fizik problemlerini çözmekten bile acizken bilgisayar
mühendisliğinde “elem terefiş kem gözlere şiş” yöntemlerle profesörlük
kapanlar gibi;
Bilgisayar mühendisliğinde havadan
yardımcı profesörlük kapıp rüyasında gördüğü ak sakallı dededen el alıp
sabah uyandığında kriptoloji (şifreleme) uzmanı kesilip onlarca
kriptoloji doktora tezi yaptırmaya başlayanlar gibi;
Bilgisayar mühendisliğinde havadan yardımcı
profesörlük kapıp, üstüne yöneticilik kapıp, psikiyatristleri
yanaştırmayıp fıkra gibi “şizofrenleri elektronik tasma takarak
iyileştirme (aslında tamamen delirtme !) yöntemi” geliştiren yüksek
lisans tezleri yaptıranlar gibi;
Havadan yardımcı profesörlük kapıp
rüyasında gördüğü ak sakallı dededen el alıp sabah uyandığında “yeni
bir bilim icat ettim, ingilizce bilmem ama ingilizce kelimeleri
birliştirip adını ‘biyoharmoloji’ koydum, adı abuk olmuş diyenlere inat, uysa da koydum, uymasa da koydum” deyip üniversite yöneticilerinin de katıldığı, alkışlardan sarhoşu olduğu akla zarar konferanslar vermeye ve onlarca çalıntı tez ve abuk “biyoharmoloji”tezleri yaptırmaya başlayanlar gibi;
Değil 1 tek patenti, 1 tek patent
başvurusu bile olmadığı halde tanıdık gazetecilere yaptırdığı hayali
haberlerle kendini “mucit profesör” olarak tanıtarak bilgisayar
mühendisliğinde profesörlük kadrosu kapıp üstüne yıllarca hem bölüm
başkanı hem dekan olanlar ve onlarca çalıntı tez yaptıranlar gibi ;
Teknik öğretmenlik bölümünde profesörlük
kadrosu kapıp nükleer uzmanlarını yanaştırmayıp fıkra gibi “Mars’a
götüren nükleer uzay aracı tasarımı” gibi onlarca nükleer enerji
doktorası yaptıranlar gibi), uzmanları kaçırttıkları bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
6. Tercihinizin sizi, lise mezunlarının profesör hem de
“ordinaryus” kadrosu kaptıkları [27], sahte diploma ile profesör kadrosu
kaptıkları [25, 26] bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
7. Tercihinizin sizi, hiç doktora öğrenimi görmeden,
doktoraya kayıt bile yaptırmadan, yüksek lisansı bitirmesinden 15 gün
sonra “gerçek” ama “sahte” doktora diploması kapanların aynı anda
yardımcı profesörlük, ardından doçentlik ve profesörlük kadrosu
kaptıkları bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
8. Tercihinizin sizi, sokaktan toplama çakma, fason hocaların doldurulduğu bölüme götürmeyeceğinden emin olun.
Son 4 madde (5..8), karışık görünebilir. Nasıl bilebiliriz,
diyebilirsiniz. Bir kısmını kendiniz bulabilirsiniz : tercih etmek
istediğiniz bölümdeki hocaların isimlerini internette
“gazetelerde” arayarak. Bir kısmını “öğrenmeye önem veren” “güvenilir”
arkadaşlarınızdan (güvendiğiniz öğrencinin bilgi, beceri öğrenmeye
meraklı olduğundan emin olun) öğrenilebilirsiniz.
Bilmediğiniz, güvenilir bilgi edinemediğiniz, sadece
internetten fikir edindiğiniz, hatta internetten bile fikir
edinemediğiniz bölümlerden, hele üniversitelerden uzak durun.
Tercihinizle bunlara paçanızı kaptırırsanız, bunlar, ya
derslere gelip yalan yanlış şeyler öğretecek: ki bu en kötüsü! Yanlış
öğrendiğiniz bilgileri ömür boyu düzeltemeyebilir, doğrusunu öğrenemeye
bilirsiniz; yanlış bilgilerinizi uygulayıp hata yaptığınızda katil de
olabilirsiniz, kendinizi de öldürebilirsiniz. Ya da derslere hiç
uğramayacaklar, bankamatikten ücretlerini alacaklar, dönem sonunda
sallama not dağıtacaklar. İtiraz ederseniz, sınıfta bırakmakla, okuldan
atmakla, uzak şehirlerdeki en kötü üniversitelere sürmekle (en
yapamayacakları şey olsa da, maksat korkutmak olsun), bölümü,
üniversiteyi kapatmakla, herşeyle tehdit edecekler. Bunlara paçayı
kaptırdıktan sonra telafisi çok zor. Çok yaygın olmasına rağmen, böyle
şikayetlerle sokağa dökülen, #düzgün_öğrenim_görmek_hakkın_diren_öğrenciprotestoları yapan öğrenciler gördünüz mü hiç !? Niye görmediniz !?
Bunların eline düşen öğrencilerin psikolojisi, tecavüz
mağdurlarının psikolojisine benzer; yaşadıklarını anlatmaktan
çekinirler, gizlerler, utanırlar, korkarlar, aşağılanmış hissederler,
bilinirse daha çok zarar göreceklerini düşünürler, kendilerini güvende
hissetmezlerse ya hiç konuşmaz, kaçarlar, ya da doğru bilgi vermezler,
hayali senaryolar bile anlatabilirler.
Daha da kötüsü, ögrencinin bunlara kanması, yalanları gerçek
sanması. Böyle öğrenciler, doğru bilgi vermez. Belki ileride inandığı
yalanlar canını yakarsa, kafasına dank eder, doğru olmadığını farkeder.
Daha daha kötüsü, öğrencinin bunlara benzemesi, sahtekarlıklarına alet
olması. Akademik sahtekarlar, kandırmayı kolay becerirler.
İlginç bir örnek daha verelim. “Dahi Türk’ün müthiş buluşu :
uzay asansörü, dünyadan aya asansör”, “NASA’nın ilk Türk astronotu”,
“Japon Uzay Ajansı yöneticisi Türk”, “Türk Samuray” ; hepsi yalan olan
bu abuk başlıklar, internette görürsünüz, 2000′lerde yaklaşık 10 yıl
boyunca o kadar popülerdi ki yalanların sahibi Serkan Anılır [31], daha
doktora öğrencisiyken doğru düzgün bilinenler dahil ülkedeki bir çok
üniversiteden, kolejden konferanslar vermesi için özel davetler alıyor,
saatlik televizyon programlarına özel konuk olarak çağrılıyor, çocuklara özel
programlara da çağrılıyor ve çizgi film haline getirdiği yalanlarını
pazarlıyor, gazeteler manşet haberlerle onu övüyor, köşe yazarları tüm
köşesini onay ayırıp uzun övgüler düzüyorlardı. İnternet sitesinde ve
Japonya’da açtığı özel merkezde de konferanslar veriyordu. Ta ki Tokyo
Üniversitesi, çalıntı doktora tezini iptal edene ve yardımcı profesör
işinden atana kadar [31]. Japonya’dan sınırdışı edildiği de söylenmekte.
Zararın neresinden dönseniz kardır; yapabileceğiniz en iyi
şey : oradan bir an önce kurtulmayı denemek, koşullarınızı zorlamanız
gerekse bile üniversite sınavına yeniden girmek ve doğru düzgün bir
üniversitede, okuyabileceğiniz bir bölüme geçmeye çalışmak.
Şunu da unutmayın, doğru düzgün bir üniversitede bile bazı bölümler doru düzgünken, bazı bölümler berbat olabilir.
Ailelere: çocuğunuz böyle bir yere düşmüşse, orada
kalmaya zorlamayın, imkanlarınız ölçüsünde çocuğunuzun kendini oradan
kurtarmasına destek olun.
Her daim “siyasi arena” üniversitelerdeki, bölümlerdeki
“siyasi kaleler”e dikkat edin. Dünya görüşünüzün, inancınızın, etnik
kimliğinizin sizi açık hedef haline getireceği “sizinkilere karşıt
siyasi görüşlerin kalesi” üniversite ve bölümlerden uzak durun.
Özel üniversiteler tercih edilirken ayrıca dikkat edilmesi gerekenler.
Yeterli sayıda “tam zamanlı kadrolu hoca”larının olması
lazım, ama yok, hatta kimi bölümlerinde hiç yok. YÖK, güya bunlar takip
edilebilsin diye, internet sitesinde hoca listelerini yayınlıyor ya da
bir ara yayınlıyor-du ! Aynı hocalar aynı anda birkaç üniversitede
birden “tam zamanlı kadrolu hoca” gözüküyor. Öğrenciler, aileler
kandırılıyor. YÖK, sitesindekileri görmezden geliyor.
Mütevelli heyetlere bakın, öğrenimle bir alakalarını göremezseniz orada ne aradıklarını anlamaya çalışın.
Özel üniversitenin arkasında kimler, hangi vakıf, hangi şirket var, öğrenimle ne alakaları var, anlamaya çalışın.
Neden böyle ?
Her daim “siyasi arena” olduğu, kimse bilim, bilgi üretmeye, öğrenime aldırmadığı için !
Sloganı, “ne pahasına olursa olsun, yapmasınlar”, “ne yapın ne edin engel olun, yaptırmayın” olan bir ülkede yaşadığınız için.
2. dünya savaşıyla birlikte bilime öncülük etmeye başlayan
ABD’nin 1800′lerden beri sloganı: “bırakınız yapsınlar”. Aradaki fark
ortada. 1900′ün ilk günü ABD başkanı halka sevinç içinde konuşma yapar :
“geçen yıl ABD’de yapılan icatlar için 6.000 patenti alındı; dünyada
icat edilebilecek herşeyi icat ettik, icat edilecek bir şey kalmadı.
Burada ise hala doğru düzgün işleyen bir patent mekanizması yok, buradan
alınan tüm patentlerin toplamı hala 6.000 etmeyebilir.
Sizler, aileleriniz, istediği için, ha bire üniversite,
bölümler açılıyor. Diploma saçmak kolay olsun diye üniversite açılıyor.
Çaycıya, kantinciye, memura iş imkanı olsun diye üniversite açılıyor.
Müteahhite iş icat etmek için üniversite açılıyor. Patronlara yeni bir
ticaret sektörü olsun diye üniversite açılıyor. Batık patronları
kurtarmak için üniversite açılıyor. Misyonerlik yapmak için üniversite
açılıyor. Ha bire açılıyor.
Üniversite açılıyor açılmasına da hoca yok! Kimin umurunda!
Daha kötüsü, “akademik sahtekârlar”, her yeri tuttukları için kendileri
gibi olmayanlara geçit vermiyorlar, barındırmıyorlar. Olan hocalar da
üniversitenin kapısından içeri sokulmuyor. Kimin umurunda! Üniversite
hocasının yetişmesi yıllar sürer, çok emek ister, maliyeti yüksektir;
kimin umurunda!
Gelişmiş ülkelerde ise öncelikle bilim, bilgi, meslek
öğretmek, ülkenin geleceğini güvence altına almak için üniversite
açılıyor.
Bir yanda ha bire üniversite açılırken, diğer
yanda, üniversite mezunu işsizler artıyor. İşe almak için elemeler,
sınavlar artıyor. Protesto hazır:
“üniversite_diplomam_var_ya_memur_olmak_için_sınav_niye?”,
“atanmayan_üniversite_mezunları_direniyor”.
Son yılların modası “dünya üniversiteleri sıralamaları”
Tercih edecek öğrencilere fikir vermek için ABD’de
üniversiteler 10 yıllardır çeşitli kriterlere göre sıralanırdı. Son
yıllarda tüm dünya üniversitelerinin ilk 500′ü, ilk 1.000′i de artık
sıralanıyor. “Türkiye’den şu üniversiteler ilk 500′de” haberlerini
gazetelerde görürsünüz. Bu haberleri ciddiye almayın!Niye mi?
Hollanda’dan Leiden Üniversitesi’nin yaptığı 2013 sıralamasında
Matematik ve Bilgisayar Bilimleri alanında Ege Üniversitesi dünya 2.si,
Gazi Üniversitesi ise dünya 19.su. Derecelik öğrencilerin tercihi ODTÜ
nal topluyor, Boğaziçi ise ilk 500′de bile değil. Oh ne güzel! Bir
sevinç, bir coşku ! Ege rektöründen basına “en dünya 2.si Ege”
demeçleri. Sıralama kriteri, hocaların, saygınlık göstergesi kabul edilen SCI’deki makale ve atıf sayıları. Ege Üniversitesi’nin Matematik
ve Bilgisayar Bilimleri alanındaki yaklaşık olarak 3 makaleden 1′i ve 3
atıftan 2′si Ahmet Yıldırım’a ait. Pek çok hoca yılda 1 SCI makale bile
yayınlayamazken, Ahmet Yıldırım haftada 1 SCI makale yayınlıyordu.
Müthiş! Bir kişi, tüm Ege’yi sırtlanmış götürmüş. 1 Ahmet Yıldırım,
Ege’deki 100 kadar hocaya bedel! Öyle mi acaba? Şüphelenen hocalar,
biraz kurcalayınca öğreniyorlar ki meğer Ege Üniversitesi bahar 2012′de,
çalıntı oranı % 100 olan Ahmet Yıldırım’ın doktora tezini iptal etmiş
ve onu Ege’den atmış, üstelik Ege’de herkes bunu biliyormuş! Leiden
yetkilileri, bunları öğrenince Ege rektöründen bilgi istemişler; Ege
rektörü cevap vermemiş [36] : “Ahmet Yıldırım’ın makallerini hesaba
katmayınca Ege Üniversitesi 2.likten 300.lük civarına düşmektedir. Ahmet
Yıldırım’ın makalelerinde dolandırıcılık ve intihalden
şüphelenilmektedir. Gazi Üniversitesi’nin 19.luğu da şüphelidir. Şimdiye
dek bir şey yapmadığı anlaşılan Ege Üniversitesi, ciddiye alınmak
istiyorsa, Ahmet Yıldırım ve ortak yazarlarının tüm makaleleri için
eksiksiz bir soruşturma başlatmalıdır”
Benzer üniversite sıralama skandalı 2008-2009′da da
yaşanmıştı. Sadece birkaç yıl önce 2004′te açılmış olan TOBB ETÜ,
internet ana sayfasında makale ve atıf kriterine göre sıralamada Türkiye
1.si üniversitesi olduğunu duyuruyor, özellikle Elektrik-Elektronik
Mühendisliği okumak isteyen derecelik öğrencileri kendilerini seçmeye
çağırıyordu. TOBB ETÜ’yü 1. yapan, Ahmet Yıldırım gibi haftada 1 SCI
makale yayınlayan Elif Derya Übeyli idi. 2010′da Elif Derya Übeyli ile
100 kadar makaledeki ortağı İnan Güler (doktora tezinin danışmanı Nihal
Fatma Güler’in eşi), çalıntı makaleleri için TÜBİTAK’tan yayın
ödüllerini isteyince 10 çalıntı makaleleri yakalandı. TÜBİTAK, bunlara 5
yıl destek vermeme cezası verdi [21]. Gazi Üniversitesi, yayın ortağına
meslekten men cezası verdi, YÖK kapattı. TOBB ETÜ, Elif Derya Übeyli’ye
sadece kınama cezası verdi. Ne olduysa, 2 ay sonra sözleşmesini
uzatmayarak işten attı, onunla birlikte onun 10 çalıntı makalesini
ortaya çıkaran, biri bölüm başkanı 2 akademisyeni de sözleşmelerini
uzatmayarak işten attı. Elif Derya Übeyli, Osmaniye Korkutata
Üniversitesi’nde terfi ettirildi, dekan yapıldı, son rektörlük
seçimlerinde YÖK’ün rektörlük için cumhurbaşkanına önerdiği 3 isimden
biriydi.
Fakülte 1.si olarak mezun üniversite öğrencilerden dinleyelim bir de
Akdeniz Tıp 2009 birincisinden acı itiraf! : Doktor
arkadaşıma, anne babamı teslim etmem [32, 33] ! İnternlerin (stajyer
hekim) sadece yüzde 2.8′inin gelecekten umutlu olduğunu söyleyen Dr
Tuğba Akın, mezuniyet töreninde kürsüden acı ve çok sarsıcı konuştu,
sağlık ve eğitim sistemini kıyasıya eleştirdi :
“İnternler arasında yaptığımız ankete göre
arkadaşlarımızın sadece yüzde 2.8’i gelecekten umutlu. Geri kalan kısım
ise meslek yaşantısı ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda
umutsuz ve karamsar. Hekimlik gibi prestijli bir mesleğe birkaç adım
kala hekimlerin karamsar olmasının nedeni çok açık. Çünkü bizler siyasi
dengeleri hâlâ oturmamış, sağlık politikalarının
sürekli değişiyor olduğu ve hekimine gereken değer ve imkanın
verilmediği bir ülkede yaşıyoruz. Anket sorularından biri de şuydu:
’Kendi döneminizden bir hekim arkadaşınıza anne babanızı emanet eder
misiniz?’ Çıkan sonuç aslında çok vahim. Sadece yüzde birimiz ailemizi
tam güvenerek, aynı dönemde mezun olduğumuz hekim arkadaşına emanet
ediyor. Burada hem kendi, hem de fakülte eğitimimiz adına ciddi bir öz
eleştiri yapmalıyız. Aslında bu sorunun cevabı bir başka anket sorusunda
saklı. ’İnternlük döneminizde eğitiminizi kimlerden aldınız?’ İntern
arkadaşlarımız bu soruya, iş yükü zaten ağır, vakti kısıtlı olan ve
zaten kendisinin burada bulunuş amacı eğitim almak olan asistan hekimler
olarak cevap vermişler. Oysa ki tıp fakültesinde sadece bir sene sonra
tek başına hasta bakacak olan hekim adaylarına eğitim vermesi gereken
kişilerin öğretim üyeleri olması gerekli değil midir?
“Bu fakültenin öncelikli amacı hekim yetiştirmek değil
midir? O zaman neden bazı polikliniklerde hiç hoca görmeden, sabahtan
akşama kadar sadece asistan hekimlerle hasta bakıyoruz? Neden bazı
bölümlerde öğrenci pratiklerini öğretim üyeleri yerine asistanlar
yaptırıyor? Bizler burada hastanenin iş yükünü azaltmak için mi varız?
Bedava iş gücü olarak mı görülüyoruz? İnternlerin yüzde 74’ü öğretim
üyelerinin tekrarlayan eğitici eğitimi almaları gerektiğini düşünüyor.
Yine anket sonuçlarına göre, intern hekimlerin bir çoğu kendini birinci
basamak sağlık kuruluşlarında çalışmak için yetersiz hissediyor.
Birincil amacın pratisyen hekim yetiştirmek olduğu fakültemizde bu
durumda amaç ile sonuç birbirine uymamaktadır. Öğrenciler internlük
dönemlerinde, izin hakkı dahi olmadan çalıştırılıyor. Hastalanmaları
yasak. Yakınlarının nişan, düğün törenleri gibi önemli olaylarda dahi
izin alamıyorlar. Bu ankette amacımız birilerini üzmek değildir.
Bunların hepsi düzeltilebilir.”
Erzurum Tıp 2013 1.si Berrak Taş ise mezuniyet töreninde “öğrenciye yetemeyen akademisyenlerimiz” diyerek söze başlıyordu.
Nasrettin hoca fıkrasındaki gibi Türkiye, geleceğinin bindiği dalı kesiyor !
Ağlayacak halimiz yok ya !
Eğlenceli bir şekilde bitirelim [37] !..
KAYNAKLAR :
[3] “Gazeteci olma hayali yanlış tercihe takıldı”, Sabah, 21 Haziran 2013 ,
[4] Dr Tansu KÜÇÜKÖNCÜ, “AKADEMİK SAHTEKÂRLIK GELENEĞİNİN KİME NE ZARARI VAR?”, 13 Mayıs 2013
[5] Demirbaş – Fikret Kızılok (Süleyman hep başbakan)
[18] Brumfiel, G. “Turkish physicists face accusations of plagiarism”. Nature, 2007. 449(7158):8
[21] TÜBİTAK Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu kararı, 09 Ocak
2010, toplantı sayısı : 182, AYEK sayısı : 001 (İnan Güler ve Elif Derya
Übeyli hakkında)
[22] “Mimarlar Odası: “Sahte Diploma ve Denklik Belgeleri ile
Mimarlık” Yetkisi Kullanan Organize Bir Sahtekarlıkla Karşı
Karşıyayız.. !”, 23 Eylül 2010,
[23] “37 sahte inşaat mühendisi : Sahte mimarların ardından
şimdi de sahte inşaat mühendisleri ortaya çıktı”, Cumhuriyet gazetesi,
01 Ekim 2010
[24] “EMO’dan Sahte Mühendis Uyarısı”, 19 Nisan 2011,
[25] “Sahte Diplomalı Akademisyen Şoku !!! : UKÜ’den doktora
diploması sahte olan Ayşe Başel’e uzaklaştırma…”, 31 Mayıs 2012, “Kıbrıs
Son Dakika” internet haber sitesi
[26] “Sahte hocayı hırsı yakmış”, Hürriyet gazetesi, 10 Ocak 2013
[27] “Ordinaryus Sahtekar”, Sabah gazetesi, 03 Şubat 2011
[28] “Sahte Diploma ile Plastik Cerrahlık. Yok Artık…”, “Haber Kıta” internet haber sitesi, 10 Mayıs 2013
[29] “Bacağına takılan sanayi demiri hayatını kararttı”, Zaman gazetesi, 23 Ocak 2011
[33] “Akdeniz Üniversitesinde Genç doktorun isyanı, Tıp Fakültesi 1. si Tuğba Akın”
[35] “Tıp Birincisi Berrak Taş Mezuniyet Töreni Konuşması 29 Haziran 2013”
[36] Paul Wouters, “May university rankings help uncover problematic or fraudulent research?”, July 4, 2013
[37] ÖSYM gözümü ye – Gurup Deli
*Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ: ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği
mezunudur, ODTÜ Felsefe’de yüksek lisans yaptı, ODTÜ Bilgisayar
Mühendisliği’nden resmi kayıtlı olarak 10 yüksek lisans – doktora dersi
aldı, Ankara İstatistik’te doktora yaptı. Bilişsel bilim (= cognitive
science ; insan aklının işleyişini anlamaya yönelik) konularında
(özellikle görme, işitme, konuşma, algılama, düşünme – akıl yürütme)
çalışmaktadır. 28 Şubat 1997 darbesi mağduru akademisyendir ; 2001
başından beri “akademik sahtekârlık gelenekçileri” ne karşı insan
hakları mücadelesi vermektedir.