“Bizde 27 bin makale basılıyor. Bunlardan patent alınan makale sayısı 85 civarında. İsrail’de 4 bin civarında makale basılıyor, 1500′üne patent alınıyor.” (2)
24 Ocak 2013
Serdar Hiçdurmaz - Türk Akademisindeki İntihal Sorunu (Fikir Ağacı)
“Üniversitelerinde bilimsel hırsızlığın doğal karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır.”(1)
İntihal, bir diğer deyişle bilimsel aşırma, günümüzün bilim
dünyasının en önemli sorunlarından birisi. Topluma yön vermeleri ve
entelektüel olmaları beklenen bilim insanlarının yapmış oldukları,
“toplumsal cinayet” olarak adlandırılabilecek bu suçun ülkemizde
profesyonelleşmesi ve yaygınlaşması ülkenin akademik geleceği açısından
endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. Ailesinden ve yakın çevresinden
yeterli eğitimi alamamış kişilerde görülen bu iradesizlik sorununun
ülkemizdeki yansımalarına bakarsak, tablonun hiç de iç açıcı olmadığını
rahatlıkla görebiliriz. Ülkenin en önemli eğitim kurumlarına kadar
sirayet eden bu hastalığın birçok nedeni bulunuyor. Bunların başında ise
Türkiye’nin bir bilim kültürüne sahip olmaması geliyor. Üniversitelerin
birer araştırma merkezi olmaktan çok diploma dağıtan meslek yüksek
okullarına dönüşmesi ve kendi finansal yapılarını oluşturamayıp özerk
olamamaları, siyasilerin bilim dünyasına müdahaleleri ve bilimin
siyasileşmesi, bazı üniversitelerdeki işleyiş mekanizmalarının yok
olmasına sebep olan ve kayırmalara yol açan ahbap-çavuş ilişkileri, bu
kültürün oluşmasına engel olan belli başlı sebeplerden sadece bir kaçı.
Bir diğer unsur ise Yüksek Öğretim Kurumu’nun akademisyenlere uyguladığı
“kaç yayının var?” dayatması. Çünkü daha fazla akademik yayına sahip
kişiler bütçeden daha fazla pay almakla kalmayıp, bilimsel konferanslara
katılma önceliğine sahip oluyor daha da önemlisi akademi dünyasında
daha hızlı yükselme şansına sahip oluyor. Peki, akademi dünyasında kilit
bir rol oynayan ve kişiyi intihal yapmaya teşvik eden bu sihirli
sözcüğün, “akademik yayının”, gerçekleştirilişi hangi şekillerde oluyor?
Ülkemizde genellikle bu yayınlar, maalesef, sahip olması gereken
bilimsellikten uzak bir şekilde, alanında yapılan eski çalışmaların bir
derlemesi olarak ortaya çıkıyor. Bunun en iyi kanıtı ise yapılan
çalışmaların endüstriyel sahada ne kadar başarılı olabildiğinde
yatıyor. Yüksek Öğretim Kurumu eski başkanı Yusuf Ziya Özcan bir
demecinde bu durumdan şöyle bahsetmekte:
Şayet gerekli önlemler alınmazsa , sadece birkaç bilgisayar programı
bilen ve literatürü gazetelerden takip etme olanağına sahip herkes
yüksek lisans ve doktora tezi yazma yeterliliğine sahip hale
gelebilir.Bu başıbozukluk ayrıca akademik unvanların ulufe gibi
dağıtıldığı bir ortamıda beraberinde getirebilir.(3) Bu soruna temel
olarak ise üniversitelerimizdeki bir kısım akademisyen adaylarının,
yaptıkları işi sadece bir sıçrama tahtası olarak görmeleri ve bilimsel
literatüre katkı yapmak yerine koltuk sevdasına düşmeleri
gösterilebilir. Ayrıca öğrencilik yıllarında kısmen veya direkt olarak
intihale karışmış bazı akademik danışmanların bu suça göz yummaları da
bizlere kötü akademinin kendini finanse ettiği gerçeğini tüm
çıplaklığıyla gösteriyor.
Sorun daha derinlemesine incelendiğinde, yönetim ve denetim
mekanizmalarındaki bozukluklar aslında suçlunun, tek bir kişi veya
tarafta aranmaması gerekliğini yüzümüze çarpıyor. Maalesef ülkemizde
yayınlanan yüksek lisans ve doktora tezlerinin büyük bir kısmı erişime
açık değil ve erişime açılmasındaki tek kıstas tez sahibinin keyfi
kararları. Ülkenin saygın eğitim kurumu olarak gösterilen Orta Doğu
Teknik Üniversitesi’nde de durum pek farklı değil. ODTÜ’de mevcut
tezlerin %64.24 ü erişime kapalı durumda ki bu sayı tabela
üniversiteleri olarak adlandırabileceğimiz akademik kadrosu ve öğrenci
profili tam oturmamış devlet ve vakıf üniversitelerinde daha da
fazla.(4)
Tüm bu anlatılanlar ışığında ülkemiz gibi herşeyin rayında gitmediği
ülkelerde, fabrikasyon bilime dur diyecek ezber bozan bilim adamlarına
ihtiyaç vardır. Yönetimsel olarak bir çözüm önerisi getirmek gerekirse
sorunun çözümü olarak denetimlerin sıklaştırılması ve daha katı
kuralların uygulanarak cezaların ağırlaştırılması bir çıkış kapısı
olarak görülebilir ancak Türkiye gibi modernizmi yakalama amacında
olması gereken ülkelerin daha uzun vadede düşünmesi ve kişilerin
oto-kontrol mekanizmalarını harekete geçirecek eğitim hamlelerinde
bulunması gerekir. Belki de bu, bilimin ve getirilerinin önemini
kavrayabilmiş bir toplumla daha kolay bir şekilde başarılabilir.
KAYNAKÇA
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...
Predatory journals: Who publishes in them and why?
.....................................................................
...
...
...
* Rastgele Yazılar
.