Bir öğretim üyesinin zamanının çok büyük bir bölümü öğrencilerinin yazdıklarını okuyup düzeltmekle geçer. Şimdiye dek 60 öğrencinin tez danışmanlığını yapmışım. Birkaç yıl süren bir araştırma nasıl bir çerçeveye oturtulup daha önce yapılmış çalışmalarla karşılaştırılır, nasıl gerekçelendirilip yeniliği anlatılır, hipotezlerini sınayacak deneyler nasıl tasarlanır, nasıl yapılır, ne sırayla nasıl sunulur, sonuçları nasıl yazılır; nasıl tartışılır, 60 öğrenciye ayrı ayrı anlatmışım.
Yazılan tezin üstünden defalarca geçip yanlışları kırmızı kalem ile işaretlemek, bunu tekrar, tekrar, tekrar yapmak, bazen bıktırıcı olabilir. Böyle zamanlarda “düzeltmektense bu tezi ben yazsam daha kolay olurdu” hissi gelişebilir. Bu hisse karşı koymak gerekir, çünkü o zaman öğrenci bu deneyimden geçmemiş olur. Lisansüstü eğitim, bu deneyimden geçmek, araştırma yapmayı, yazmayı öğrenmek için yapılıyor; özelleşmiş, değerli bir eğitim. İyi bir öğrenci yetiştirmek için emek koymak, o tezleri defalarca okumak, düzeltmek gerek.
“Parayla tez yazılır”
İnternette arama yaptığınızda, parayla tez yazım hizmeti sayfaları çıkıyor: Başlığını ve araştırma konusunu verdiğiniz tezi sizin için yapıyor; yazıyor; intihal raporuna kadar hazır ediyorlar. Üstelik kadrolarında uzman akademisyenlerin olduğunu söyleyerek reklam veriyorlar. Bir akademisyenin başka bir akademisyeni aldatmak üzere bu işi yapması, utanç verici ama anladığıma göre bu bir suç değil çünkü bu ticari işletmeler açık bir şekilde bu işten para kazanıyorlar. Peki öğrenciler niye kendileri bu işi yaparak öğrenmektense, para verip başkasına yaptırıyorlar?
Kestirme cevap, öğrencilerin ahlaki standartlarının düşüklüğü. Bir tür kopya olayı. Öğrenciler fazla zahmete girmeden diploma almak istiyorlar. Paraları da var; bedelini vererek, bir hizmet satın alıyorlar. Bunu kendi işleri olarak sunup diploma almaları disiplin suçu; ama bu hizmetin yaygınlığına bakılırsa kimse yakalanmıyor.
Peki niye yakalanmıyorlar? Demek ki tez danışmanları onlarla yakın çalışmıyor; ne yapılacağını, nasıl yapılacağını tartışmıyor, planlamıyor; yapılan işin üstünden defalarca geçmiyor. Hiç şaşırmam, çünkü bu zahmetli, maddi bir karşılığı olmayan, zor bir iş. Hiç emek harcamadan bir tez yaptırmış olmak kolay geliyor. Jüri de öğrenciye sahici sorular sormuyor.
Niye sormuyor? Çünkü soru sormak için tezi okumuş olmak gerek. Suç ortaya çıkarsa, öğrenciye ait. Oysa öncelikle akademik danışman, tüm jüri üyeleri bu kopya olayına müdahaleden sorumlu. Utanç verici bir durum ama, akademide ahlaki standartlar çok düşük; düzmece araştırmalar, düzmece dergiler, intihal yayınlar o kadar yaygın ki sıra buna gelmiyor. Gönderildikten sonra bir hafta içinde, okunmadan kabul edilen makaleler, her yollananı yayınlayan düzmece konferanslar, dergiler o kadar çok ki!
Daha geçenlerde “doçentlik için gerekli kitap bölümünüz doçentlik başvuru tarihine kadar yayınlanır” diye bir mesaj gördüm; 1 ayda kitap basıyorlar. Tezini parayla yazdıran yayınını da böyle yapıyor; doçentliğinde de benzer yöntemleri kullanıyor.
Akademide kopya olduğu gibi, sahtecilikleri, kopya olaylarını gönüllü olarak ortaya çıkaran uluslararası organizasyonlar da* var. Elisabeth Bik adındaki araştırmacı, kendini sahtecilikleri ortaya çıkarmaya adamış; makalelerdeki görüntülerin düzmece ya da kopya olup olmadığını inceliyor; tespit ettiği sorunlu makaleleri dergilere yazıp bildiriyor. Maalesef ülkemizde ortaya çıkardığı vakalar da var.
Sahtecilik yapan Türk akademisyenler, sadece kendi üniversitelerine
değil, ülkemizin tüm akademik kurumlarına zarar veriyorlar. Ülkemizde bu
işin ilk gönüllü savaşçısı, İTÜ’den meslektaşım ve Herkese Bilim
Teknoloji dergisi çizeri Prof. Dr. Tayfun Akgül. Son zamanlarda gönüllü
olarak akademide sahteciliklerle savaşan başka mecraların ** da ortaya
çıkmış olması, memnuniyet verici. Üniversitelerimizin saygınlığını geri
kazanmak için bu çabaların artması gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.