1 Şubat 2016
Prof. Dr. Rıdvan Karluk - Taha Akyol’un “Bilimin Neresindeyiz?” Sorusuna Cevaptır (Sakarya Gazetesi))
Hürriyet Gazetesi’nde Taha Akyol’un 21 Ocak 2016 tarihli yazısının başlığı “Bilimin Neresindeyiz?” idi. Sayın Akyol yazısında “Bilimde İran Türkiye’yi geçti”
yorumunda bulunmuştur. Bunun sebeplerini kendi açısından açıklamıştır.
Saygı duyarım. Ama Türk üniversitelerinde bilimsel hırsızlık (intihal)
yaparak yükselen öğretim üyelerine değinmemiştir. Fakat, 22 Ocak 2016
tarihindeki “Üç Ülkede Bilim” başlıklı yazısında üniversitelerde “Liyakat, akademik ahlak ve akademik özgürlük egemen olmalıdır” diyerek üniversitelerimizde bilimsel hırsızlıklara dikkati çekmiştir.
Eğer
bir ülkede bir eski YÖK Başkanının AİHM kararıyla intihal yaptığı
tespit edilmiş ise, doğal olarak bilimde İran’ın Türkiye’yi geçmesi
normaldir. Çünkü İran üniversitelerinde bilimsel hırsızlık yaparak
yükselen öğretim üyesi yoktur.
Bilimsel
hırsızlık ağır bir suç olduğu için üniversitelerimizde bu suça
karışanlara hoşgörü gösterilmemelidir. Çünkü gerçek bilim insanı çalmaz,
çaldırmaz. Çalanlar ile de mücadele eder. Bu mücadelesinde ona köstek
olmak isteyenler de çıkabilir. Gerçek bilim insanı hırsızlıkları örtmeye
çalışanlarla mücadele eder ama Türkiye’de hırsızların yaptıklarını
açığa çıkarmaya çalışanların önü kesilmeye çalışılır.
Nasıl
yapsam da bu işi örtsem ya da örtülmesine katkıda bulunsam diye
çabalayanlar, maalesef Türk üniversitelerinde hırsızlarla mücadele
edenlerden daha çoktur. İşin örtülmesine çalışanlar eğer yaygınlaşırsa, o
ülkede gidiş kötüdür. “Üniversitelerde bilimsel hırsızlığın doğal karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır” özdeyişini hiçbir zaman unutmamak gerekir.
İntihal
genelde bilinçli olarak hızla yükselmek amacıyla yapılır. Bilgi çalmak
ile simitçiden simit çalmak arasında fark yoktur. İlki çok daha
tehlikelidir. Çünkü, bilgi çalıp yükselenlerin bu alışkanlıkları genç
nesillere kötü örnek olur.
İntihal, Türkiye’de bilimin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
Türkiye’de
bilim insanımızın çoğu intihal ile karşılaştıklarında korkup
çekinirler. Yasal haklarının da farkında değildirler. Bu durum bilim
hırsızlarını cesaretlendirmekte ve eylemelerini hiç korkmadan
gerçekleştirmelerine imkan sağlamaktadır. Bir akademisyen en az 30-50
arasında ulusal ve uluslararası yayın ile kendisini kabul ettirmişken,
intihalciler çok daha fazla yayın yapmalarına rağmen bilim dünyasında
hiç tanınmazlar.
Hırsızlık yapan öğretim üyeleri şikayet olması durumunda hemen komplo girişiminde bulunurlar. Ciddi
bilim insanları pozitif enerji veren, ilkeleri olan, hoşgörülü iken,
intihalciler daha çok yavuz hırsız davranışı içindedirler.
Türkiye’nin güvenilir intihal (plagiarism) konulu internet portalının
arşiv bölümünde son on yılda yazılı basın ve internet ortamında 402
adet intihal ve bilimsel sahtecilik konulu haber ve yazı yer almıştır.
Bu
haber ve yazıların tamamında YÖK ve üniversitelerin bilimsel sahtecilik
olayları karşısındaki örtbas etmeye odaklanmış sorumsuzluğu
eleştirilmektedir. Plagiarism internet portalında
2007
yılında öğretim üyelerinin karıştığı intihal konulu 82 haber ve yazı
vardır. İntihal olayında adı geçen çok sayıda kişi profesör, doçent,
yardımcı doçent, araştırma görevlisi gibi unvanlara sahip olup,
içlerinde her türlü akademik ve idari görevlere atanan öğretim üyesi
bulunmaktadır (http://plagiarism-turkish.blogspot.com.tr).
Bu duruma engel olabilmek için bağımsız bir Ulusal Bilim Etiği Konseyi kurulmalı, intihal ve bilimsel sahtecilik suçlarını bu Konsey ele almalıdır. İntihal ve bilimsel sahtecilik suçlarının soruşturulması üniversitelere değil, kurulacak Konsey’e devredilmelidir.
Üniversiteler
ve YÖK Konsey’in aldığı kararları uygulamakla sorumlu olmalıdır.
Konsey’in oluşumu, çalışma yöntemleri, bilimsel etiğe aykırı eylemlerin
ve de üniversite yöneticileriyle YÖK'ün Konsey’in kararlarını uygulama
sorumluluklarının neler olacağı belirlenerek yasal bir düzenleme
yapılmalıdır. Aksi takdirde üniversitelerde bilimsel sahtecilikler önlenemez.
Bu sebeple YÖK’ün
hazırladığı yeni Yükseköğretim Disiplin Yasası Taslağı ile personele
ilişkin tüm disiplin işlemlerini yürütme ve karar alma yetkilerinin
üniversitelere bırakılması doğru değildir.
Yasa
taslağında, bilimsel çalışmalarda ciddi sorun haline gelen araştırma ve
yayın etiği ihlallerine ceza verilmesi hükmü yer almıştır. Türkiye’de
geçmişte bilimsel araştırma ve yayın etiği ihlalleri yasa ile disiplin
suçu olarak düzenlenmediğinden, ihlallere disiplin cezası verilebilmesi
mümkün olmuyordu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2012 yılında
bilim hırsızlığı yapan öğretim üyelerinin üniversiteden atılmalarının
yasal dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir.
Karar
uyarınca YÖK'ün üniversitelere gönderdiği (19 Kasım 2013) akademik
sahtekarlıklara ceza vermeyin yazısından sonra bu düzenlemenin yapılması
yerindedir. Çünkü, YÖK Yasası’na dayanarak çıkarılan Öğretim Elemanları
Disiplin Yönetmeliği’nin 11’nci maddesinin 3’ncü fıkrasına göre intihal
yapan öğretim üyesi üniversite öğretim mesleğinden çıkarılıyordu.
Anayasa Mahkemesi’nin 14 Ocak 2015
tarihinde verdiği ve üniversitelerdeki disiplin cezalarına ilişkin
düzenlemenin YÖK tarafından yapılması hükmünü iptal etmesinden sonra
doğan boşluğu yeni disiplin yasa tasarısı ile ortadan kaldırma girişimi
önemli bir hukuki boşluğun giderilmesi açısından önemlidir. Fakat,
YÖK’ün açıkladığı yasa tasarısında rektör ve dekanlar dışındaki
yükseköğretim personeline ilişkin tüm disiplin işlemlerinin
üniversitelere bırakılması doğru değildir. Çünkü, “benim hırsızım iyidir” zihniyeti son bulmazsa, üniversiteler özellikle intihal olaylarını örtbas etme eğiliminden kolay kolay vazgeçmezler.
Anadolu Ajansı 22 Şubat 2011 tarihinde, Türkiye’de intihal ile suçlanan bazı öğretim üyelerine örnek olacak bir haber yayınlamıştır:
“Doktorasında intihalle suçlanan Almanya Federal Savunma Bakanı
Karl-Theodor zu Guttenberg, doktora tezini tamamladığı Bayreuth
Üniversitesi'nden akademik unvanının geri alınmasını istedi.”
Alman
Bakan’ın doktora tezinde bilimsel hırsızlık yapıp yapmadığı henüz
oluşturulan bir bilimsel kurul tarafından tespit edilmemesine rağmen
doktor unvanını ortaya çıkan iddialar karşısında kullanmayacağını
belirtmesi, onurlu bir davranıştır. Fakat aynı onurlu davranışın
Türkiye’de görülmesi mümkün değildir. Metin Münir bu durumu şöyle tespit
etmiştir: “Çünkü bizde intihal akademik hayatın doğal bir parçası sayılır. Çocuğun ağlaması veya futbolcunun tükürmesi gibi. İntihal yapanın, ender haller dışında, akademik unvanı geri alınmaz”.
Mine Kırıkkanat bu konuda şu yorumu yapmıştır: "Türkiye’nin 87 yıllık Cumhuriyet
tarihi, düzmece doçentlik tezi iptal edilemeyen ya da edilmesine rağmen
doçentlikle kalmayıp profesörlüğe kadar yükselen ve kovulması
gerekirken ülkenin kaderine hükmeden sahtekârlarla dolu.
Hatta son zamanlarda, ülkedeki ‘en hakiki mürşit’, sahtecilik. Her
alanda, her düzeyde, öylesine yaygın bir mürşide kavuştuk ki, artık
hakikiymiş numarası bile yapmıyor, sahtekârlık.”
Gazeteci ve tarihçi Murat Bardakçı’nın 12 Mart 2008 ve 2 Ekim 2015 tarihli yazılarındaki tespitlere katılmamak mümkün değildir: “Üniversitelerin intihal olayları karşısında ne kadar sessiz kaldıklarını kendi yazdıklarımın neticesinden biliyordum. Akademik
hırsızlık olayıyla karşılaşan yönetim bu işi genellikle örtbas etme
yolunu tercih ederdi; zira ‘tencere dibin kara, seninki benden kara’
misali vaziyetler söz konusuydu.
Seneler
boyunca yazdığım ve belgeleriyle ortaya koyduğum dünya kadar intihal
hadisesi önce YÖK, ardından da rektörlükler yahut dekanlıklar sayesinde
örtbas edilmiş, sadece tek bir intihalciye birkaç aylık ceza verilmiş,
hemen ardından o ceza da affedilmişti.
Yine
de geçenlerde gönderilen ve şimdiye kadar eşine-emsâline rastlamadığım
bir intihalden bahsetmeden edemeyeceğim: Unvanlı hırsızın biri,
Amerikalı bir fizikçinin 1955’te yayınladığı makalesini 2000’li
senelerde almış, Türkçe’ye çevirmiş ve kendi adıyla neşretmişti! Yani,
teknolojinin bu kadar hızlı geliştiği bir devirde kendisinden de yaşlı
bir makaleyi çalmış, hırsızlığı farkedilince fakültesine şikâyet edilmiş
ama açılan soruşturmadan sonuç çıkmamıştı!”
Türkiye’de
temiz bir bilim dünyası için üniversitelerimizde bilimsel
yolsuzluklardan arındırılmış eserler üreten öğretim üyelerinin sayısı
artmalı, intihal yapan öğretim üyeleri yüksek öğretim sisteminin dışına
çıkarılmalıdır. Bu yapılmadığı sürece Türkiye’de bilimin gelişmesi
mümkün olmaz ve Türkiye İran’ın gerisinde kalmaya devam eder.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...
Predatory journals: Who publishes in them and why?
.....................................................................
...
...
...
* Rastgele Yazılar
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.