27 Kasım 2015
İrfan O. Hatipoğlu(*) - Pirefesörler Cumhuriyeti! (Taraf)
Üniversitelerin içinde bulunduğu durum
irdelendiğinde “dışkı yedirme”, “darbeleri destekleme” söyleminin çok
masum olduğu görülür. Bunun birincil nedeni 12 Eylül askerî darbesinin
ürünü olan Yüksek Öğretim Yasası’dır. Anılan yasanın çıkış felsefesidir.
Ülkemizin alanında çok başarılı bilim insanı olarak kabul edilen profesörün “dışkı yedirmenin”
işkence sayılmayacağını belirtmesi tartışmalara neden oldu. Aynı
profesör zaman zaman yaptığı açıklamalarda darbeci zihniyeti savunmuş,
darbecilerin yaptıkları her uygulamaya imza atacağını belirtmişti.
Dileğim profesörün yaptığı radikal/ evrensel söylem dışına çıkan
açıklamalarının üniversitelerde “insan kaynağının” düzeyini ortaya koyan, üniversitelerin bilimsel anlayış düzeyini ve tarafını belirten tartışmaların başlangıcı olmasıdır.
Üniversitelerin içinde bulunduğu durumu irdelediğinizde “dışkı yedirme”, “darbeleri destekliyorum”
söyleminin çok masum olduğunu görürsünüz. Yediklerinde helal gıda
belgesi arayan, haram diye tedavi sürecinde erkek/ kadın ayrımı yapan,
doğa olaylarını Tanrının hikmeti ile açıklayan, etnik/ mezhepsel çözümü
kesmek/ biçmekte bulan, akıl ve bilimin ötelendiği akademik yaşam
egemendir. Bunun değişik nedenleri var. Birincil nedeni 12 Eylül askerî
darbesinin ürünü olan Yükseköğretim Yasası’dır (YÖK). Anılan yasanın
çıkış felsefesidir. Milli ve manevi değerleri benimsemiş, Türk- İslam
sentezcisi gençler yetiştirmeyi öne almış, bunun sağlanması içinde
üniversiteleri tektipleştirmek için, tek eğitim izlencesi ve tek adam
tarafından yönetim sürecini başlatmasıdır. Yasanın uygulanması ile
özgür/ özerk üniversite kavramının içi boşaltıldı. Artık üniversitelerde
öğretim elemanları yerine rektörler, rektörlerin yerine YÖK Başkanı,
YÖK Başkanı’nın yerine Cumhurbaşkanı düşünür oldu.
Bu düşünüş halkasını onayan akademik kadro nasıl oluştu?
Üniversitelerde YÖK yönetim izlencesi 35 yılı geride bıraktı. Geçen 35
yılda üniversitelerin özgür/ özerk geleneğinden gelen bilim insanları
yaş ya da değişik yöntemlerle tasfiye edildi. Yerine tek tip, baskıcı,
düşünceyi örseleyen bir sistemde öğrenim gören, akademik basamakları
yükselen bilim insanları yetişti ve üniversitelere yönetir hâle geldi.
Tüm baskıcı sistemlerde olduğu gibi bilim ahlakı aşındı, kayırmacılık,
entrika, birbirini gammazlama, üretmek yerine intihal (bilim hırsızlığı)
kurumsallaştı. Ürün olarak kabulcü, sorgulamayan, düşündüklerimi
söylersem başıma ne gelir korkaklığını/ ürkekliğini yaşam anlayışı
edinmiş bilim insanları ortaya çıktı.
Algı olarak bilimsel düşüncenin temsilcisi olduğunu düşündüğümüz
bilim insanları nasıl yetişiyor? Lisans eğitimini tamamlayan bir öğrenci
bilim insanı olma yolunda ilerlemek istiyorsa Yüksek Lisans ve Doktora
eğitimini tamamlamak zorunda. Anılan üst eğitimi almak için sınavlar
varsa da belirleyici olan ilgili bölümün öğretim üyelerinin tavrıdır.
Akademik kadroyu alınan öğrenciler 2-3 yılık sözleşmelerle işe
başlatılmaktalar, sözleşmelerinin uzatılması danışman hocası, bölüm
başkanı, dekan ve rektör zinciriyle tamamlanmaktadır. Sözleşmenin
sürekliliğinde aranan ana kriter “hocasına biat”
etmektir. Özgür düşünmesi istenmez, verilen görevi sorgulamadan eksiksiz
yerine getirmesi beklenir. Bunu sağlayamayan öğrenciler akademik
kadroya alınmadıkları gibi, üniversite ile ilişkileri kesilir. Doktorayı
tamamlayıp akademik kadroya atanmak içinse ek yeni kriterler devreye
girer. Önümüzdeki rektörlük seçimlerinde kullanacağı oy baz alınır.
Rektör oyunun kendinden yana olduğunu inanırsa “adrese teslim ilanla” ataması gerçekleşir.
Atama ile sorun bitmiyor. Sözleşmeli çalışma devam ediyor. Yükselmen
için (doçentlik) çalışma yapman gerekiyor. Bu çalışmalarda üniversite
altyapısını/ kaynaklarını kullanabilmen için, üniversite üst yönetimine
yakınlığını hissettirmek zorundasın. Seçimini doğru yapmadıysan
çalışmalarının her aşamasında örselenirsin. Anlattığımız ağır süreçten
geçen genç bilim insanı farkında olmadan özgür düşünceyi öteliyor;
edilgen, kumpasçı, entrikacı, intihalci kimlik kazanıyor. Özgür/ özerk
üniversite geleneğinden gelmedikleri için de edinimlerini doğru kabul
ediyorlar. Yeni edinimlerinizi etkin/ verimli kullanıyorsanız, akademik
yaşamın en üst aşaması olan profesörlüğü “ananızın ak sütü” gibi hak ediyorsunuz.
Üniversiteleri sürüklendiği çıkmazdan söküp atmak çok zordur. Çünkü
akademik yaşam özgür/ özerk anlayıştan çok uzaktır. Özgürlüğün olmadığı
yerde kısırdöngüyü kırıp çıkacak insan yetişmez, geriye hızla
kayarsınız. Bugünlerimiz iyi günler, profesörlerden değişik söylemler
duymaya hazır olun derim.
*Mustafa Kemal Üniversitesi
iohatip@hotmail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...
Predatory journals: Who publishes in them and why?
.....................................................................
...
...
...
* Rastgele Yazılar
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.