31 Ocak 2014
Rusya'da intihal ile mücadele adımı: TEZ ARŞİVLERİ AÇILIYOR (TürkRus)
Rusya’da Eğitim ve Bilim Bakanlığı, bilimsel çalışmalarda yapılan intihallere karşı yeni mücadele başlatıyor. Bakanlık, intihalleri tespit etmek için tez arşivlerini mercek altına almayı kararlaştırdı.>>>
30 Ocak 2014
Y. Doç. Dr. Kaan Öztürk - YÖK disiplin yönetmeliği değişti – her şey aynı
YÖK’ün disiplin yönetmeliği değiştirilmiş. Normalde böyle şeyler dikkatimden kaçar, ama “basına demeç verenler kamu görevinden atılacak” mealinde tweetler görünce merak edip baktım. İtiraf edeyim, ben de önce aynı tweetlerden attım, ama bakınca öyle birşey olmadığını gördüm.
Dün Resmi Gazete’de yayınlanan değişikliklere bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Eski yönetmelik de YÖK’ün web sayfasında mevcut (ama yakında yeni düzenlemeyle değişecektir). Bu ikisini karşılaştırdığımda, “Bilimsel tartışma ve açıklamalar dışında, yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına resmi konularda bilgi veya demeç vermek” diye ifade edilen suçun(!) cezasının eski yönetmelikte kademe ilerlemesinin durdurulması iken, yeni yönetmelikte “sadece” kınama olduğunu gördüm.
Yani, Polyannacılık yapmak istiyorsak yeni bir yasak konmadığını, cezanın hafifletildiğini söyleyebiliriz. Öte yandan, benim gibi hiç bir şeyden memnun olmayan bir huysuz iseniz, üniversite hayatını düzenleyen bir kanunda bir akademisyenin ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir maddenin bulunmasından bile rahatsız olabilirsiniz. Her halükarda ortadaki gerçek, bu eylemin kamu görevinden çıkarmakla cezalandırılmadığı.
Aynı şekilde, “kamu görevinden çıkarma” cezası verilen durumların listesi de, iki değişiklik hariç, önceki yönetmelikle aynı.
En önemli değişiklik, intihal suçunun kamu görevinden çıkarmayla cezalandırılması. Bir süre önceki bir olaya yönelik bir düzenleme olduğunu sanıyorum. İntihal yaptığı için, eski YÖK yönetmeliğine uygun olarak öğretim üyeliğinden çıkarılma cezası verilen birisi idari dava açtı. Danıştay, böyle bir ceza tanımlı olmadığı için kararı bozdu (karar metni burada).
İstanbul Üniversitesi’nin konuyla ilgili iç yazışması geçen Aralık ayının başında internete sızınca, böyle şeyleri önemseyen küçük bir kesim içinde bu karar, biraz da sansasyonel bir biçimde, “intihal serbest bırakıldı” şeklinde sunuldu, ama asıl mesele yasaların özensiz hazırlanmasından doğan bir boşluk bulunmasıydı. Danıştay, intihali disiplin suçu olmaktan çıkarmamıştı. Yönetmelikteki yeni düzenleme bu boşluğu doldurmaya yönelik gibi görünüyor.
Ancak, yönetmeliğin çoğunlukla eski halinde kalması, her şey yolunda demek olmuyor. Kamu görevinden çıkarma cezası öngörülen eylemlere bakalım. Meselâ:
“a- İdeolojik, siyasi, yıkıcı, bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek suretiyle kurumların huzur, sükun ve çalışma düzenini bozmak; boykot, işgal, engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak ya da bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek, yardımda bulunmak“
Hükümetin işine gelmeyen her şeye “ideolojik, siyasi” yaftasını yapıştırdığını biliyoruz. Bu maddeyle, herhangi bir şekilde muhalif bir ses çıkaran birisi işinden atılabilir.
Başbakan başörtüsü için “velev ki ideolojik, ne olmuş yani” demişti, ama başka ideolojik konularda bu kadar rahat ve geniş değil ne yazık ki.
Diyelim aşırı çalıştırılan ve sömürülen bir asistansınız, sesinizi duyurmak için kampüsünüzde protesto düzenlediniz. Öğrencisiniz, siyasi bir eylem yaptınız. Hocasınız, bu eylemleri desteklediniz, belki kapınıza bir poster astınız. Huzuru bozdunuz işte, güle güle.
Veya şu: “b- Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları iş yerine veya iş yerindeki eşya üzerine yazmak, resmetmek ve asmak, teşhir etmek veya sözlü ideolojik propaganda yapmak“
Mesela benim ofis duvarımda Gezi direnişi yadigarı, TKP’nin “Boyun Eğme” afişi asılı. Bu yasaktı, değildi, tartışmak boş. Birileri emreder, mahkeme tak diye yasak ilan eder.
Diyelim ağzınızın ayarı kaçtı “bu neoliberal hükümet ülkeyi mahvetti” diye lafa başladınız, hop, ideolojik sözlü propaganda. Sayın muhbir arkadaşınız amirinize yetiştirdiği anda iş bitti.
Yönetmelikteki “amir”, “maiyet” lafları da birer diken gibi batıyor bana. Akademisyen emir mi alır da amiri olsun, emir mi verir de maiyeti olsun? Memur yasasından aktarılan “disiplin” yönetmeliği ve emir-komuta zihniyeti akademik düşünceye taban tabana zıt.
“Amaan, sen de çok deşiyorsun, intihale ağır ceza vermişler işte, bu da bir gelişmedir” diyebilirsiniz. Ama intihal eskiden de disiplin suçuydu, kaç kişi intihalden soruşturuldu? Cin karnında nokta. Profesör Kayhan Kantarlı bu düzenlemenin intihali azaltmayacağını yazıyor, çünkü intihal düzenli olarak örtbas ediliyor, soruşturmalar engelleniyor.
Darbe döneminde, emir-komuta anlayışıyla hazırlanmış bir yönetmeliğe “sivil” hükümet tarafından neredeyse hiç dokunulmamış olması, intihale verilen cezanın artmasından duyduğum mutluluğu gölgeliyor.
Ha, unutmadan, yönetmelikte bir değişiklik daha var.
Eski yönetmelikte kamu görevinden çıkarma gerektiren fiillerden birinci madde “Cumhuriyetin niteliklerinden herhangi birini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik eylem yapmak; ideolojik, siyasi, yıkıcı, bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak…” diye başlarken, yeni yönetmelikte bu yok. Yukarıda verdiğim gibi, “İdeolojik, siyasi, yıkıcı, bölücü amaçlarla eylemlerde bulunmak…” diye başlıyor.
Cumhuriyetin her şeyine bayılmak zorunda değiliz. Her vatandaş elbette cumhuriyetin beğenmediği niteliklerini değiştirmek isteyebilir, bunun için eylem de yapabilir. Ama bütün diğer kısıtlamalar, “ideolojik”ler “siyasi”ler “yasak yayın”lar filan yerinde dururken bir tek bunu kaldırmak, nasıl demeli, biraz “manidar”!
Prof. Dr. Kayhan Kantarlı - YÖK'TEN ÜNİVERSİTELERDE İNTİHALİ YOK EDECEK (?) KARAR
İNTİHAL’İN CEZASI BUNDAN BÖYLE “KAMU GÖREVİNDEN
ÇIKARILMAK!”
YÖK, Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nin (ÖEDY) 22 maddesinde değişlik yaptı ve intihali de "kamu görevinden çıkarma cezası" kapsamına soktu. Yapılan değişiklikler 29 Ocak 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Bilindiği gibi bu değişikliklerden önce intihal suçunun ÖEDY’deki yaptırımı “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası” idi. Ancak Danıştay’ın 20 Eylül 2012 tarihli kararıyla bu ceza “2547 sayılı YÖK Yasası ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı bulunmuştu. Danıştay’ın bu kararından sonra YÖK yeni bir düzenleme yapmayınca intihal suçu yaptırımsız kalmıştı (bu konuda geniş bilgi)
İntihal’in yaptırımsız kalması ve YÖKün 15 aydır hiçbir önlem almaması öğretim üyeleri tarafından tepkiyle karşılanmış ve başta Bilim Akademisi olmak üzere çok sayıda öğretim üyesi derneği kamuyouna yaptıkları açıklamalarda YÖK’ü, “Danıştay’ın söz konusu kararı ile doğan boşluğu doldurmak üzere gerekli yasal düzenlemeyi acilen yapmaya” çağırmışlardı.
Beklenen yasal düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın Disiplin Suçları bölümüne üniversitelere özgü olarak intihal suçunu ve bu suçun yaptırımını tanımlayan bir fıkra eklenmesiydi.
Ancak YÖK daha radikal bir karar alarak Danıştay kararı nedeniyle uygulanamaz hale gelen “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” cezasını yürürlükten kaldırdı ve intihal suçunu “kamu görevinden çıkarma cezası” kapsamına soktu.
Bu duruma göre üniversitelerde araştırma ve yayınlarında intihal yaptığı kanıtlanan öğretim elemanları bundan böyle üniversiteden atıldıkları gibi başka hiç bir kamu kurumunda da görev yapamayacaklar.
BU YAPTIRIM BİLİM HIRSIZLIĞINI BİTİR Mİ?
İster üniversite öğretim mesleğinden, ister kamu görevinden çıkarma cezası olsun bilimsel hırsızlık suçu için böylesi ağır yaptırımların ardında yatan amaç "caydırıcılık"tır.
Ancak bir cezanın caydırıcılığı her şeyden önce “örtbas etme” yi dışlayan, yandaşlık kaygılarından arınmış, tarafsız bir soruşturma yapılıp yapılmamasına bağlıdır. Açıkçası ceza var ama, hırsızlık örtbas edilip uygulanmıyorsa caydırıcılık yoktur. Sonuçta bilimsel hırsızlık azalacağına daha da artar. Tıpkı bu güne kadar olduğu gibi.
Sözün özü;
Sırtını dekan, rektör, YÖK üyesi ya da YÖK başkanı gibi bir makam sahibine dayamışsan aşır aşırabildiğin ve çık akademik kariyerin basamaklarını hızla profesörlüğe, yetmedi dekanlığa, rektörlüğe ve hatta bakanlığa kadar...
Not:
Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle “yönetim görevinden ayırma” ve “görevinden çekimiş sayma” cezaları da Danıtaştay’ın bu cezaları da aynı gerekçeye dayanarak aldığı “hukuka aykırılık” kararları nedeniyle yürürlükten kaldırıldı ve ayrıca bir çok maddede de değişiklikler yapıldı.
Bu maddelerle ilgili olarak, örneğin bakınız>>>
YÖK, Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nin (ÖEDY) 22 maddesinde değişlik yaptı ve intihali de "kamu görevinden çıkarma cezası" kapsamına soktu. Yapılan değişiklikler 29 Ocak 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Bilindiği gibi bu değişikliklerden önce intihal suçunun ÖEDY’deki yaptırımı “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası” idi. Ancak Danıştay’ın 20 Eylül 2012 tarihli kararıyla bu ceza “2547 sayılı YÖK Yasası ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı bulunmuştu. Danıştay’ın bu kararından sonra YÖK yeni bir düzenleme yapmayınca intihal suçu yaptırımsız kalmıştı (bu konuda geniş bilgi)
İntihal’in yaptırımsız kalması ve YÖKün 15 aydır hiçbir önlem almaması öğretim üyeleri tarafından tepkiyle karşılanmış ve başta Bilim Akademisi olmak üzere çok sayıda öğretim üyesi derneği kamuyouna yaptıkları açıklamalarda YÖK’ü, “Danıştay’ın söz konusu kararı ile doğan boşluğu doldurmak üzere gerekli yasal düzenlemeyi acilen yapmaya” çağırmışlardı.
Beklenen yasal düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın Disiplin Suçları bölümüne üniversitelere özgü olarak intihal suçunu ve bu suçun yaptırımını tanımlayan bir fıkra eklenmesiydi.
Ancak YÖK daha radikal bir karar alarak Danıştay kararı nedeniyle uygulanamaz hale gelen “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” cezasını yürürlükten kaldırdı ve intihal suçunu “kamu görevinden çıkarma cezası” kapsamına soktu.
Bu duruma göre üniversitelerde araştırma ve yayınlarında intihal yaptığı kanıtlanan öğretim elemanları bundan böyle üniversiteden atıldıkları gibi başka hiç bir kamu kurumunda da görev yapamayacaklar.
BU YAPTIRIM BİLİM HIRSIZLIĞINI BİTİR Mİ?
İster üniversite öğretim mesleğinden, ister kamu görevinden çıkarma cezası olsun bilimsel hırsızlık suçu için böylesi ağır yaptırımların ardında yatan amaç "caydırıcılık"tır.
Ancak bir cezanın caydırıcılığı her şeyden önce “örtbas etme” yi dışlayan, yandaşlık kaygılarından arınmış, tarafsız bir soruşturma yapılıp yapılmamasına bağlıdır. Açıkçası ceza var ama, hırsızlık örtbas edilip uygulanmıyorsa caydırıcılık yoktur. Sonuçta bilimsel hırsızlık azalacağına daha da artar. Tıpkı bu güne kadar olduğu gibi.
Sözün özü;
Sırtını dekan, rektör, YÖK üyesi ya da YÖK başkanı gibi bir makam sahibine dayamışsan aşır aşırabildiğin ve çık akademik kariyerin basamaklarını hızla profesörlüğe, yetmedi dekanlığa, rektörlüğe ve hatta bakanlığa kadar...
Not:
Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle “yönetim görevinden ayırma” ve “görevinden çekimiş sayma” cezaları da Danıtaştay’ın bu cezaları da aynı gerekçeye dayanarak aldığı “hukuka aykırılık” kararları nedeniyle yürürlükten kaldırıldı ve ayrıca bir çok maddede de değişiklikler yapıldı.
Bu maddelerle ilgili olarak, örneğin bakınız>>>
29 Ocak 2014
YÖK Disiplin Yönetmeliğini Değiştirdi (BİANET)
YÖK Başkanlığı, Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve
Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 22 maddesinde değişlik yaptı. İntihal
"kamu görevinden çıkarma cezası" kapsamına girdi.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı'nın
Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin
Yönetmeliği’nde yaptığı değişiklikler bugün
Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikte iki madde
yürürlükten kaldırılırken 20 maddede değişiklik yapıldı.
Üniversite öğretim mesleğinden çıkarılma, yönetim görevinden ayrılma
ve görevinden çekilmiş sayılmaya dair maddeler kaldırıldı. Üniversite
öğretim mesleğinden çıkarma cezası kapsamındaki “intihal” kamu
görevinden çıkarılma kapsamına alındı.
Bilimsel açıklamalar dışında basına resmi konularda bilgi verenlere
yönelik kademe ilerlemesinin durdurulması cezası kınama cezasına
düşürüldü. Kademe ilerlemesi cezasının durdurulmasına ilişkin maddede
öğrencilerin eğitim-öğretim alanından çıkarılmasına ilişkin bent
genişletildi.
YÖK 7 Kasım 2013’te Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde öğrencileri kısıtlayıcı değişiklikler yapmıştı.
Yönetmelik değişikliğinden satır başları şu şekilde: >>>
* Resmi gazetede yayınlanan yönetmelik değişikliğini görmek için tıklayın.
26 Ocak 2014
Pelin Batu - Tan yeri ağarınca (Milliyet)
Hırsızlık bir hayat felsefesidir. Bazen insanlar zorluk ve yokluktan çalar. Cezası büyüktür. Yıllar önce Antep’te baklava çalıp 9 yıl hapis cezasına çarptırılan çocuklar gibi, iki yıl evvel İstanbul’da “açtım, param da yoktu” diye poğaça çalan çocuğun 12.5 yıla kadar hapsinin istenmesi gibi.
İkinci tür hırsızlık, arsızlık ve acziyetten gelir.
Büyük çalınca hırsız olmazsın, akıllı olursun.
Midas’ın topraklarındayız, normaldir; doyumsuzluk mitolojimize işlemiş.
Krallar ve kralcılar vahşi kapitalizmin dizginlerini ellerine alınca onları kimse durduramaz. Çalmayana enayi gözüyle bakarlar.
Hırsızlığı hayatımızın her evresinde görüyoruz.
Mesela üniversitelerimiz bir intihal cennetidir.
YÖK sağ olsun bunu resmen galat-ı meşru hale getirmiştir.
Kağıt üzerinde bir yasamız var ama Devlet Memurları Yasasıyla çeliştiği için işlemiyor. Kanunu değiştirmek için çaba sarf eden yok, işlerine gelmiyor.
Zaten bir ÖSYM başkanımız intihalle suçlanmamış mıydı? Koskoca profesör doktor, Peter Latzke adlı şahsın makalelerinin üzerine kendi ismini yazıp 9 bölüm süren bir yazı dizisi “yazmamış” mıydı?
Medya da aynı müzik de
Üniversite Konseyleri Derneğini bir Milli Eğitim bakanının kitaplarında intihal yapıldığını sayfa sayfa rapor ettiğinde sonuç ne olmuştu? Sıfır.
Medya da aynı müzik de
Üniversite Konseyleri Derneğini bir Milli Eğitim bakanının kitaplarında intihal yapıldığını sayfa sayfa rapor ettiğinde sonuç ne olmuştu? Sıfır.
Ak Partinin “ustalık dönemi” Eğitim bakanı, “İntihal suçlamasının arkasında Ergenekon var” demişti, dosya kapanmıştı.
Normal bir ülkede bu şahısların okuldan atılması ve titrlerinden olması gerekirken, bizde tanıdıklar sayesinde paça kurtarılıyor, komplo teorileriyle üste çıkılıyor.
Medyada durum farklı değil. Bu kadar yıldır sayısız dergide fotoğraf çektirmiş bir insan olarak şunu söyleyeyim, neredeyse hepsi çakma karelerden ibarettir.
Şunu yapar çoğu fotoğrafçı ve editör: ecnebi dergilerini getirip “böyle bir çekim” yapmak istiyoruz deyip kare kare aynı fotoğrafları çekerler. Bu klipler için de geçerli; çoğu popçumuzun klipi copy-paste’tir. En meşhur müzisyenlerimizin şarkıları yabancı meslektaşlarından nota nota alınmıştır. Film ve dizileri adapte ederlerken bile kolaya ve ucuza kaçarlar. Ünlü romancılarımıza gelince, onlar da bu suçlamalardan muaf değildir. Zaten kopya ya da değil, bir süre sonra fark etmez. Post-postmodern bir zeminde meta-kurgusal açıdan bakacak olursak, yeni bir şey yapmış olurlar: kopyanın kopyanın kopyası yenidir!
Evlat reddedilemez
Her şeyin çok ama çok büyük götürüldüğü işbu günlerde diğer hırsızlıklar ne masum kalıyor, değil mi? Her şey o kadar aleni ki, acıtıyor.
Her şeyin çok ama çok büyük götürüldüğü işbu günlerde diğer hırsızlıklar ne masum kalıyor, değil mi? Her şey o kadar aleni ki, acıtıyor.
Yargı keyfi, polis müttefik olunca hırsız elbette büyük bir özgüvenle çalıp çırpar.
Hep altyapı sorunumuz olduğu söylenir-haksızlık etmeyelim.
Bizim ülkede hırsızlığın meşrulaştırılması için mükemmel bir altyapı hazırlanmıştır: ihale yasası bin bir defa değiştirilmiş, intihal yasaları ihlal edilmiştir. Oğullar, bacanaklar, eltiler korunsun diye hukuka taklalar attırılmış, her karşıt kul darbeci ilan edilmiştir.
Kanunumuza göre “evlat reddetmek” de imkansızdır, bunu da not edelim.
Amerikalı iktisatçı Richard Florida küreselleşen dünya için yaratıcı/yenilikçi ekonomi önerirken üç T kuralından bahseder: talent (yetenek), teknoloji ve toleranstan. 3T formülü önemlidir zira büyük balığın küçük balığı yediği, her yerin aynılaştığı bir dünyada tek çıkış yolu, yeni bir şeyler üretmek, yeni fikirlerle ayrışmaktır. Ama bunun için yetenek gerek: biz çocuklarımıza kopyayı kendi ellerimizle veriyoruz. Bunun için teknoloji üretmek gerek, biz maruldan çiroza, abajurdan ampule dışarıya bağımlıyız. Toleransa gelince, dünyada üstümüze yok!
Gençler koyun, memurlar iş-bilir, siyasetçi kurnaz olunca inovasyon yapıyoruz yapmasına: duble yollar inşa etmişiz, demir kasalara, ayakkabı kutularına. Bu yenilikçilik değilse nedir?
4 Ocak 2014
İlker Birbil - Tu kaka intihal (RADİKAL)
Akademide intihali aklınıza bile getiremezsiniz. Yani getirirsiniz ama bir kere yaptınız mı ne akademisyenliğiniz kalır, ne de bilim insanlığınız...
Yap boz memleketinde yaşamasak, pekâlâ bir şeyler becerecek insanlarız aslında. Binbir güçlükle bir yanlışlığı düzeltiriz; fakat daha ne olduğunu anlamadan aynı yanlışın geri geldiğini, hatta eskisinden de beter olduğunu görürüz.
Bugünkü yazının payına düşen de aynı minvalde bir olay: Danıştay’ın intihal kararı ve ardından olanlar.
İntihal, bildiğiniz aşırma. En hafif hali, başka birinin çalışmasından aldığınız bir bölümü kaynak göstermeden kullanmak. En ağır hali, diğer insanların fikirlerini araklayıp kendi fikriniz gibi yutturmaya çalışmak. Yapana ise kabaca ‘çok okumuş hırsız’ diyebiliriz.
Akademide tonla yanlış yapabilirsiniz ama intihali aklınıza bile getiremezsiniz. Yani getirirsiniz ama o işi bir kere yaptınız mı ne akademisyenliğiniz kalır, ne de bilim insanlığınız. Bu, bana öğretilen, benim de öğrencilerime öğrettiğim tanım. Daha doğrusu tanımdı.
Küçül de cebime gir
YÖK yasasına dayanan disiplin yönetmeliğine göre intihal suçunun karşılığında verilecek ceza belli: Üniversite öğretim üyeliğinden men. Haliyle kimse intihal hafife alınıyor diyemez. Gel gör ki artık bu ceza uygulanamıyor. Çünkü Devlet Memurları Yasası ile çelişiyor. Danıştay İdari Dava Daireleri geçen senenin eylül ayında bu çelişkiyi göstererek hukuka aykırılığı tespit etmiş. Eder. Danıştay’ın işi bu. Bu kararla ilgili iki yorum öne çıkıyor. Birincisi galeyana getiriyor: “Danıştay intihali önemsemedi!” İkincisi aklıselime çağırıyor: “Mevzuat hatasına işaret edildi. Kanun düzeltilmeli.”
Eh o zaman bastırması için top YÖK’te diye düşünüyor insan. Fakat YÖK’ten ses yok. Aslında var da duymak istediklerimiz mi emin değilim. İlk önce üniversitelere bir genelge gönderiliyor. Kısaca yargı kararları doğrultusunda işlem yapılması isteniyor. Yani yavuz hırsız ev sahibini bastırsın deniyor. Bir de YÖK yönetiminin görüşleri var tabii. Varsa intihal yapan, kulağı çekilebilir ya da parası kesilebilir demeye getiriyorlar. Hatta bir YÖK üyesi asıl cezanın intihal yapanın deşifre edilmesi olduğunu söylüyor.
Uzun lafın kısası, YÖK bu topa girmek istemiyor. Kanunun değişmesi için bir mücadele vereceklerini de hiç sanmıyorum. Yanılıyor olabilirim. Ancak şu anda elimizdeki tek somut öneri deşifre. Peki, intihal yapanları afişe edelim. Toplantılarda, akademik kurullarda onları yerden yere vuralım. Bu şekilde insan haklarını ya da en basitinden görgü kurallarını çiğnemiş olabiliriz tabii. Eh, o kadarcık olur.
Öğrenciler giremez
Etkin mücadelenin tek yolu uygulanacak cezalar değil muhakkak. Fakat meslekten çıkarma gibi bir kararın, güçlü yaptırımı olduğu da bir gerçek. Kaldı ki intihal konusunda parlak bir sicilimiz olmadığı ortada. İnternette ufak bir arama yapsanız, hiç tahmin etmeyeceğiniz üniversitelerden türlü türlü aşırma haberlerine rastlayabilirsiniz. Yani öyle ipleri gevşek tutacak lüksümüz yok.
Üstelik başka bir sorun daha var. YÖK’ün öğrenciler için belirlediği disiplin cezaları açık. Kopya çektiler mi uzaklaştırma alıyorlar. Bu durumda öğrencilerimize ne diyeceğiz? “Hocanız intihal yapmış ve şu anda ders veriyor olabilir. Biz onu rezil ederiz, siz merak etmeyin. Ancak sizi derslere maalesef alamıyoruz çünkü kopya çekmişsiniz.” Nasıl? Ya da öğrencilerin cezalarını da hafifletelim. Uzaklaştırma yerine televizyonu yasaklayabilir ya da ağızlarına biber sürebiliriz.
Ben biberden yanayım. Hem devlet teamüllerine de uygun.
Yap boz memleketinde yaşamasak, pekâlâ bir şeyler becerecek insanlarız aslında. Binbir güçlükle bir yanlışlığı düzeltiriz; fakat daha ne olduğunu anlamadan aynı yanlışın geri geldiğini, hatta eskisinden de beter olduğunu görürüz.
Bugünkü yazının payına düşen de aynı minvalde bir olay: Danıştay’ın intihal kararı ve ardından olanlar.
İntihal, bildiğiniz aşırma. En hafif hali, başka birinin çalışmasından aldığınız bir bölümü kaynak göstermeden kullanmak. En ağır hali, diğer insanların fikirlerini araklayıp kendi fikriniz gibi yutturmaya çalışmak. Yapana ise kabaca ‘çok okumuş hırsız’ diyebiliriz.
Akademide tonla yanlış yapabilirsiniz ama intihali aklınıza bile getiremezsiniz. Yani getirirsiniz ama o işi bir kere yaptınız mı ne akademisyenliğiniz kalır, ne de bilim insanlığınız. Bu, bana öğretilen, benim de öğrencilerime öğrettiğim tanım. Daha doğrusu tanımdı.
Küçül de cebime gir
YÖK yasasına dayanan disiplin yönetmeliğine göre intihal suçunun karşılığında verilecek ceza belli: Üniversite öğretim üyeliğinden men. Haliyle kimse intihal hafife alınıyor diyemez. Gel gör ki artık bu ceza uygulanamıyor. Çünkü Devlet Memurları Yasası ile çelişiyor. Danıştay İdari Dava Daireleri geçen senenin eylül ayında bu çelişkiyi göstererek hukuka aykırılığı tespit etmiş. Eder. Danıştay’ın işi bu. Bu kararla ilgili iki yorum öne çıkıyor. Birincisi galeyana getiriyor: “Danıştay intihali önemsemedi!” İkincisi aklıselime çağırıyor: “Mevzuat hatasına işaret edildi. Kanun düzeltilmeli.”
Eh o zaman bastırması için top YÖK’te diye düşünüyor insan. Fakat YÖK’ten ses yok. Aslında var da duymak istediklerimiz mi emin değilim. İlk önce üniversitelere bir genelge gönderiliyor. Kısaca yargı kararları doğrultusunda işlem yapılması isteniyor. Yani yavuz hırsız ev sahibini bastırsın deniyor. Bir de YÖK yönetiminin görüşleri var tabii. Varsa intihal yapan, kulağı çekilebilir ya da parası kesilebilir demeye getiriyorlar. Hatta bir YÖK üyesi asıl cezanın intihal yapanın deşifre edilmesi olduğunu söylüyor.
Uzun lafın kısası, YÖK bu topa girmek istemiyor. Kanunun değişmesi için bir mücadele vereceklerini de hiç sanmıyorum. Yanılıyor olabilirim. Ancak şu anda elimizdeki tek somut öneri deşifre. Peki, intihal yapanları afişe edelim. Toplantılarda, akademik kurullarda onları yerden yere vuralım. Bu şekilde insan haklarını ya da en basitinden görgü kurallarını çiğnemiş olabiliriz tabii. Eh, o kadarcık olur.
Öğrenciler giremez
Etkin mücadelenin tek yolu uygulanacak cezalar değil muhakkak. Fakat meslekten çıkarma gibi bir kararın, güçlü yaptırımı olduğu da bir gerçek. Kaldı ki intihal konusunda parlak bir sicilimiz olmadığı ortada. İnternette ufak bir arama yapsanız, hiç tahmin etmeyeceğiniz üniversitelerden türlü türlü aşırma haberlerine rastlayabilirsiniz. Yani öyle ipleri gevşek tutacak lüksümüz yok.
Üstelik başka bir sorun daha var. YÖK’ün öğrenciler için belirlediği disiplin cezaları açık. Kopya çektiler mi uzaklaştırma alıyorlar. Bu durumda öğrencilerimize ne diyeceğiz? “Hocanız intihal yapmış ve şu anda ders veriyor olabilir. Biz onu rezil ederiz, siz merak etmeyin. Ancak sizi derslere maalesef alamıyoruz çünkü kopya çekmişsiniz.” Nasıl? Ya da öğrencilerin cezalarını da hafifletelim. Uzaklaştırma yerine televizyonu yasaklayabilir ya da ağızlarına biber sürebiliriz.
Ben biberden yanayım. Hem devlet teamüllerine de uygun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
!
Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke
Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...
Predatory journals: Who publishes in them and why?
.....................................................................
...
...
...
* Rastgele Yazılar
.