NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

15 Ekim 2024

Murat AĞIREL - Sahte diploma ve yargının acizliği (Cumhuriyet)

Sahte diploma konusunu uzun süredir yazıyorum... “Şikayetvar” adlı sosyal medya platformuna yazılanlara mutlaka göz atmalısınız. Sahte diploma yaptırmak için dolandırıcılarla iletişim kurup para yatıran ve ardından dolandırıldığını iddia eden kişilerin yazdıkları gerçekten düşündürücü. 

Şaka gibi ama gerçek... Sahte diploma almak için para yatıran insanlar var diyorum! Durum bu kadar vahim. Çalışmak, okumak, sınavlara girmek değil; para ile hak satın alma, emek harcamadan kolay yoldan zengin olma günümüzün gerçeği haline geldi. Neden mi? Çünkü cezası yok!

Milyonları çalabilir, sadece 5-6 ay hapiste yatıp çıkabilirsiniz. Hatta sosyal medyada sizin gibi düşünen bir güruh bulup, para karşılığında reklam yaptırırsanız, bir de kahraman ilan edilirsiniz. Çünkü yine cezası yok!

Sahte diplomanınsa cezası yokmuş. “Nasıl olur?” demeyin, oldu. Size anlatayım:

Ukrayna’daki Humanitarian Üniversitesi, yani diğer adıyla Odessa Beşeri Bilimler Üniversitesi’nden mezun olduğunu iddia eden bir kişi, denklik başvurusunda bulunuyor. YÖK, bu başvuruyu inceliyor. Durumdan şüpheleniyor ve önce okula soruyor, olumsuz cevap alıyor.

Ardından, diploma üzerinde apostil mührü olduğu için Odessa Başkonsolosluğu’na resmi yazı yazıyor. Başkonsolosluk da üniversiteye yazı yazıyor. Üniversitenin cevabında, ilgili kişinin okulda eğitim görmediği belirtiliyor. Bunun üzerine Başkonsolosluk, YÖK’e şu cevabı iletiyor:

“Adı geçen kişinin üniversitede öğrenim görmediği, okul kayıtlarında adına rastlanmadığı, eğitim bilgilerinin yalanlandığı ve apostil onayının iptal edildiği.” 

Her şey gayet net, değil mi? 

YÖK, bu kişi hakkında “resmi belgede sahtecilik ve resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma” suçlarıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor. Her şey yolunda gibi gözüküyor, değil mi? Ama değil...

Dolandırıcılık Suçları Bürosu, başvuruya “kovuşturmaya yer yok” kararı veriyor. Savcılık kararında ise şu gerekçe yazıyor: 

“Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunun oluşması için, beyanı alan memur tarafından inceleme ve araştırma yapılması gerekmektedir. Somut olayda, diplomanın ilgili ülke eğitim kurumundan alınıp alınmadığının araştırılması gerektiğinden, yasal unsurlar oluşmamıştır.” 

Bakın, şüphelinin savunması bile alınmamış. Ne diyeceğimi bilmiyorum. 

KAYDA GEÇSİN DİYE YAZIYORUM

Başka bir olay daha var. Yine denklik meselesi... Uluslararası Makedonya Vizyon Üniversitesi’nden mezun olan bir kişi denklik başvurusunda bulunuyor ancak başvurusu reddediliyor. Bu kişi, 2021-2022 yıllarında bu üniversiteden mezun olan kaç kişi olduğunu ve kaçının denklik başvurusunda bulunduğunu merak ederek YÖK’e bilgi edinme başvurusunda bulunuyor. Gelen cevapta 195 kişinin denklik başvurusunda bulunduğu; 

5 başvurunun denklikle sonuçlandığı, 

56 başvuruya ders tamamlama kararı verildiği, 

5 başvuru için STS (seviye tespit sınavı) ve lisans tamamlama kararı verildiği belirtiliyor. 

YÖK, 20 Şubat 2016 tarihli cevabında, bu üniversiteden mezun olanların denklik başvurularının reddedildiğini bildirirken sonrasında 5 kişiye denklik verdiğini söylüyor. Peki, denklik verilen ayrıcalıklı bu 5 kişi kimdir?

Takip etmeye devam edeceğim. Ama mesele şu... 

Köftesinden zeytinyağına, diplomasından bürokratına, futbolundan siyasetine kadar memleketin her yerinden sahtecilik akması normal mi?

4 Ekim 2024

Seren SOM - İntihal vakasında eşine az rastlanır karar: Tezi ve doktora unvanı iptal edildi (Yeni Şafak)

Akademik dünyada eşine az rastlanır bir intihal vakası yaşandı. Aslında eşine az rastlanır olan 'intihal' olayı değil, doktora tezi usulsüz alıntılarla kopyalanan akademisyenin şikayet başvurusunun bir yaptırımla sonuçlanması. Çünkü genellikle intihal olayları tespit edilse bile, süreçler uzun sürebiliyor veya sonuçsuz kalabiliyor. Ancak bu kez öyle olmadı. İntihali gerçekleştiren şahsın tezi ve unvanı iptal edildi.
Akademik dünyada intihal vakaları, ne yazık ki sıklıkla karşılaşılan ancak ciddi sonuçlar doğurabilen etik ihlalleridir. İntihal, başka bir kişinin fikrini, çalışmasını veya yazılı eserini izin almadan ve kaynak göstermeden kullanmak anlamına gelir. Bu tür vakalar, akademik dürüstlüğün ihlaline neden olur ve bilimsel çalışmanın güvenilirliğini zedeler.
Dünyanın birçok yerinde intihalle mücadelede etkili sonuçlar alınamayabiliyor. Ancak bu kez eşine az rastlanır bir durum yaşandı.
Aynur Gürlemez Arı, Mart 2019 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Seza Sinanlar Uslu danışmanlığında, Türkiye’nin 1895-2017 yılları arasında Venedik Bienali’ne katılımını inceleyen ‘Venedik Bienali’nde Türkiye’ başlıklı doktora tezini başarıyla tamamlayarak doktor unvanını kazandı.

Yeni çalışmaları incelerken fark etti
Aynur Gürlemez Arı, araştırmasının kitaplaştırılmasına dair proje belirince tezini savunduğu 2019 yılından günümüze aynı konuda güncel araştırmalar olup olmadığına yönelik tarama yaptı. Ve yaptığı tezinin usulsüz alıntılarla kopyalandığı fark etti. (İntihalin yapıldığı tez, Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde, Prof. Dr. Marcus Graf danışmanlığında “An Investigation On The Evolution Of Turkish Pavillion At Venice Art Biennale” isimli 853216 YÖK Tez Numaralı, İngilizce yazılmış.)

İntihal ihbarında bulundu
Aynur Gürlemez Arı’nın tez danışmanı Prof. Dr. Seza Sinanlar Uslu, intihalin detaylarına yer verdiği 83 sayfalık bir raporla Yıldız Teknik Üniversitesi’ndeki makamlara Nisan 2024’te intihal ihbarında bulundu. İhbara istinaden, Yıldız Teknik Üniversitesi Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu konuyu incelemeye aldı. Prof. Seza Sinanlar Uslu’nun raporunda detaylarıyla belirttiği intihal iddialarının doğru olduğunu, Aynur Gürlemez Arı’nın "Venedik Bienali'nde Türkiye" başlıklı tezinden akademik etiğe uymayacak oranda kaynak belirtilmeden, doğrudan metinlerin İngilizceye çevrilerek intihal edildiğini onaylayan kurul, etik ilkelere aykırı davranılmış olması sebebiyle idari işlemleri başlattı.

Yeditepe Rektörlüğüne bildirildi
İntihal raporu Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından Yükseköğretim Kurulu’na gönderildi ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı Hukuk Müşavirliği Yıldız Teknik Üniversitesi’ne verdiği yanıtta "konuya ilişkin olarak 2547 sayılı Kanunun 54. ve devamı maddeleri uyarınca gerekli işlemlerin Yeditepe Üniversitesi Rektörlüğünce yapılması" gerektiğini bildirdi. YÖK’ün yanıtı üzerine Yıldız Teknik Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi’ne başvuruda bulundu.

İntihali yapanın tezi ve unvanı iptal edildi
Aynur Gürlemez Arı'nın doktora tezinin usulsüz alıntılarla kopyalandığı gerekçesiyle yaptığı başvuru sonuçlandı. Yeditepe Üniversitesi aldığı kararda; yeterince ve doğru olarak referans vermeden, şüpheye yer vermeyecek şekilde intihal yapıldığını, tezin "intihal sebebiyle başarısız sayılmasına" ve "doktor unvanının iptaline" oy birliği ile karar verdiğini beyan etti. Yani, intihali gerçekleştiren şahsın -İlke Alkan- tezi ve unvanının iptal edildiği bildirildi. Arı, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Bu olay bize tez yazmak kadar bir tezi yönetmenin ve onaylamanın da ciddi bir iş olduğunu, bilimsel bilgiyi üretme sürecinin büyük bir titizlik, disiplin ve sorumluluk gerektirdiğini hatırlattı" ifadelerini kullandı.

28 Eylül 2024

Murat AĞIREL- Sahte diploma furyası (Cumhuriyet)

Çok uzun süredir sahte diploma ve sahta sertifikalar üzerinde yazılar yazıp yetkilileri uyarıyorum.

Sosyal medyada dolandırıcılık siteleri “e-Devlet garantili sahte diploma” diye ilanlar veriyorlar. Hatta daha da ileri gidip bu hususta garanti veriyorlar.

Asıl amaç bu yalanlara inanıp para yatıracak olanları dolandırmak, diğer amaç ise bu sitelere girenlerin kişisel bilgilerine ulaşmak.

En son bu haberi yaptıktan sonra bir kaynağımdan devlet üniversitesinde sahte diploma olduğuna dair bir bilgi geldi. İlk duyduğumda ben de inanamadım işin açıkçası. Araştırmaya başladım.

İddiaya göre devlet üniversitesinden 11 kişi sahte diploma almıştı. Nasıl almışlar peki. Üniversitede okuyup vefat eden veya kaydı dondurulan kişilerin bilgileri siliniyor, yerine parayı veren kişinin bilgileri dolduruluyor. Bu sayede kare kodlu diploma almış ve sorgulamalarda da doğrulama yapılmış oluyor.

İnanılmaz yöntem değil mi?

Araştırdım. Ne yazık ki doğruymuş.

Bahse konu devlet üniversitesi Yıldız Teknik Üniversitesi.

Hem üniversite kaynaklarımdan hem Bakırköy Savcılığı’ndan hem de YÖK kaynaklarımdan olayı doğruladım.

Soruşturma numarası: 2024/197244 

Olayı da anlatayım...

Dolandırıcılar, Yıldız Teknik Üniversitesi öğrenci işlerindeki yetkili bir kişinin kimlik bilgileri ile adına bir telefon hattı çıkarıyorlar. Çıkardıkları hat ile e-imza alıyorlar. Bu e-imzayı Hatay Müşavirler Odası’ndan teslim alıyorlar. Aldıkları e-imza ile de proliz adlı sisteme girip değiştirme işlemlerini yapıyorlar.

Hiç kimse yapılan işlemi sorgulamamış. E-imza hizmetini veren TÜRKTRUST firması, 100 üniversitenin kullandığı proliz sisteminin firması en ufak bir sorgulama yapmamış.

TÜRKTRUST firması e-imza satan şirket. Proliz sistemi ise tüm akademik ve idari fonksiyonları birbirine bağlayan bir öğrenci bilgi sistemidir.

Şu anda 2024 yılı için tespit edilen 11 kişi. Bu devlet üniversitesinde yaşanan olay. 

Sahte diploma yapılan isimler bende var. Bu kişilere ve firmalara nasıl işlem yapılacak?

Ya önceki yıllar? Ya vakıf ve özel üniversiteler?

Para ile dağıtılan diplomalar?

Mesela bu sahte diplomayı alan bir kişi devlette iş imkânı için başvurmuş.

Bunun gibi başka örnek var mı?

Soruları çoğaltabiliriz ancak şimdilik burada kalsın. Devamını araştıracağım...

5 Temmuz 2024

Sultan UÇAR - 'Allah sizden razı olsun, sahte diplomamı aldım' - (SÖZCÜ)

Türkiye’de yıllardır çözülemeyen bir ‘sahte diploma’ sorunu var. Yükseköğretim Bilgi Yönetim Sistemi veya e-devlete girerek bir kişinin diplomalarının gerçek olup olmadığı sadece birkaç saniyede doğrulanıyor. Sistemde ciddi kırılma olmalı ki; ilkokul, ortaokul, lise, üniversite diplomalarını basıp satan çok sayıda diploma şirketi ortalıkta cirit atıyor. Sahte diplomanın piyasa kodu “Replika” yani “Birebir aynı, kopya” diye geçiyor. Yurt dışı merkezli bu şirketler orijinal hologramlı, ıslak imzalı sahte diploma yaptıklarını açık açık sıralıyor. Enflasyon rakamları açıklanınca anında ekonomik krizden dem vurup, sahte lisans diploma fiyatını 30 bin TL’ye çıkardıklarını ilan ettiler. Sahte diplomalar yüzde 1500 zamlandı.

10 GÜNDE TESLİMAT

Toplumların temelini oluşturan ahlak kavramı, kadınların etek boyu veya dekoltesiyle sınırlandırılamaz. Sahte diploma alan, yapandan daha ahlaksızdır. Pazarlık, whatsapp’tan yapılıyor. “Anne babaya göstermelik”, “Arkadaşa göstermelik”, “İş yerini kandırma”, “Koca kafalama” gibi birçok kategori var. Lise 10 bin TL, ön lisans 15 bin TL, lisans 30 bin TL, yüksek lisans 40 bin TL, doktora diploması 50 bin TL’ye çıkıyor. Sahte diplomayı 10 günde teslimle övünüp, “Söz verdiğimiz tarihte diploma elinde olmazsa para iadesi garanti” diye teminat da veriyorlar. Soğuk mühür, hologram, transcript, e-devlet onayı, rektör ıslak imzası hatta noter tasdikli olduğunu bile söylediler. “Abla, 7/24 açığız. Gece gündüz çalışıyoruz” dediler. Sahte diploma nöbeti tutuyorlar!

SAHTECİLİK KRİTERLERİ

Temas kurduğum bir şirket, “15 yıldır güvenle sahte diploma üretiyoruz” dedikten sonra, “Diploma sahibi olmak, mezun olmak herkesin hakkı. Bizden diploma alanlar, üniversite mezunlarıyla aynı haklara sahip oluyor. Kamuda iş başvurusu yapıp rahatlıkla KPSS’ye giriyor. Kariyerinde çok rahat ilerliyor. Göçmenlik ve vize başvurusu yapıyor. Diploma gereken her yerde çok rahat kullanabilirsiniz. Türkiye’de diploma gerçekliğini kontrol eden mi var?” diye meydan okuyor. Sahte diplomalardaki, dekan ve rektör imzalarının bir kaçını karşılaştırdım. Görevdeki birçok dekan ve rektör imzası taklit edilmiş. Sahte diplomanın, gerçeğinden ayrılmaması için 10 kriter belirlemişler. Alıcıları,“Orijinallik, sadece kağıtla belirlenir” diye de uyarıyorlar.

ÜÇ KAĞITÇILIK UYARISI

Ortalamanın altında kağıda diploma basanları üç kağıtçılıkla suçlayıp, “Sakın onlara kanmayın!” diye uyarıyorlar. Sahte diplomanın gerçeğinden ayrılmaması için kağıt para gibi kaliteli olmalıymış! Diplomalardaki altın ve gümüş mühürler ışığa tutulduğunda parlamalıymış. Işığı yakalayan çok çekici tasarımlar yapmakla övünüp, “İyi bir sahte diploma ve yazı tipini mükemmel üretmek için okulların gerçek diplomasını, günlerce araştırıyoruz” diyerek alkış beklediler. Rektör ve dekanların diplomaları imzalamak yerine, personele elektronik imza attırdığı için sistemde kara delik oluştu. Yaptıkları sahte diplomaları basan matbaaları ise yüksek kaliteli malzeme kullandıkları gerekçesiyle “Dürüst esnaf” diye tanımladılar.

YÜKSEK MAAŞLI İŞ

Diploma tüccarları, “Sizin mutluluğunuz için çalışan saygın bir firmayız. Üniversite diploması insan hayatını çok değiştiriyor. Toplumda çok daha iyi bir insan olmanıza yardımcı olabilir. Bir diplomayla çok yönlü, yetkin bir birey olursunuz. Üniversite diplomanızla yüksek maaşla iş bulma şansınız artar. Sizin ve ailenizin yaşam kalitesi çok yükselir” diyerek müşteri topluyorlar. Boğaziçi’nden ODTÜ’ye, İÜ’den Dokuz Eylül’e, 208 üniversite diplomalarını basıyorlar. “Etik değerlerimiz var. Tıp, hemşirelik diploması olmaz. İnsanlar ölür. Gerçek diploma da veriyoruz. Zor işi bize bırakın” diyorlar. Yönettikleri üniversitelerin diplomaları üstelik kendi imzaları taklit edilerek peynir ekmek gibi satılırken rektörler niye bu kadar çaresiz?

KALEM HIRSIZLARI

İyi bir lise ve üniversite kazanmak için 40 günde 4 milyon öğrenci yarıştı. YKS, YDS, ALES, TUS, KPSS gibi ÖSYM’nin bir yılda yaptığı 52 sınava, 14.2 milyon kişi girdi. MEB’in yaptığı LGS’ye giren 14 yaşındaki 1 milyon çocuk da eklenince nitelikli bir diploma ve iş güç sahibi olmak için 15 milyon kişi sınavlarda ecel teri döktü. Diploma sahtekarlarına göz yummayan MEB, 81 ilde sahte lise diplomasıyla üniversitelere kayıt olan sığınmacıların, kaydının silinmesi için YÖK’e yazılı başvurdu. Sığınmacıları hedef göstermiyorum. Sahtekarlığın dini, imanı, milleti, makamı, diplomalısı, diplomasızı olmaz! “Allah sizden razı olsun. Sahte diplomamı aldım” diyen de, “Paramı alıp diploma vermediler, kandırıldım” diye sahte diploma şirketini devlete şikayet eden de emek hırsızıdır!

12 Mayıs 2024

Belma AKÇURA - Bilimsel makale yalanı! (Milliyet)

Gazeteciler haber kaynağı olarak genellikle sağlık, eğitim, güvenlik, iklim değişikliği ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda politika oluşturma sürecine rehberlik eden bilimsel veri ve akademik makalelere güvenir. Oysa son yıllarda geri çekilen akademik makalelerin sayısındaki artış hayli dikkat çekici. Geçen yıl Retraction Watch veri tabanına göre son on yılda 10 bin makale kriterlere uymadığı için geri çekildi.  

The Journalist Resource, Marie Ordway imzasıyla yayımlanan bir makale, bu kaynaklara neden kuşkuyla yaklaşmamız gerektiğinin kanıtlarıyla dolu. Makaleye göre; akademik dergiler sadece 2022 yılında etik ihlaller veya araştırmada sahtecilik gibi nedenlerle 4600’den fazla bilimsel makaleyi geri çekti.  

***

Geçtiğimiz hafta konu Türkiye medyasının da gündemindeydi. Gazeteci Sibel Bahçetepe’nin kaleme aldığı bir habere göre, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nden bir grup akademisyen Koronavirüs döneminde bir antibiyotik ve antiviral ilacı hastaların izni olmadan tedavide kullandı. Bu çalışmaya ait makaleyi yayımlayan bilim dergisi bilim dünyasından yapılan itirazlar sonucu makaleyi geri çekti.  

Benzer bir durum 2018’de ABD’de de yaşandığında bilim çevreleri ayağa kalktı. Gazeteci Jodi Cohen Retraction Watch veri tabanı aracını kullanarak Amerikalı çocuk psikiyatristi Mani Pavuluri’nin izinsiz olarak bir lityum ilacını 13 yaşından küçük çocuklar üzerinde test ederek araştırma kurallarını ihlal ettiği, çalışmanın riskleri konusunda ebeveynleri uygun şekilde uyarmadığı ve kayıtlara göre suiistimali örtbas etmek için verileri tahrif ettiğini ortaya çıkardı. Bilimsel makale geri çekildi. Federal hükümet araştırma için ödenen 3,1 milyon ABD dolar fonu geri istedi.  

***

Elbette bilim makaleleri geri çekme her zaman bilimsel sahtekarlıktan kaynaklanmıyor. İntihal, sahte hakem değerlendirmesi, yanlış veriler, geçersiz varsayımların yanı sıra, teknik hatalar gibi nedenler de geri çekmelerin yüzde 60’nı oluşturuyor.  

Vahim olan geri çekilen bu akademik çalışmaların; yeni çıkmış ilaçları, cerrahi prosedürleri ve hastalıkları önleme programlarını içeriyor olmalarında. Bunların tümü halk sağlığını, güvenliğini doğrudan etkileyen bilimsel araştırmalar. Sahte veya hatalı araştırmalar, yanlış tedavi yöntemlerinin yayılmasına neden olabilir. Bu durum, hastaların yanlış tedavilere yönlendirilmesine ve sağlık durumlarının kötüleşmesine yol açabilir.  

***

Medyanın bu tür araştırmaları referans almadan önce yanıltıcı görselleri veya istatistiksel anormallikleri tespit etme konusunda Retraction Watch ve PubPeer gibi kaynaklara başvurması sahtecilik ve hataları belirleme konusunda önemli bir destek sağlayacaktır. Çünkü bazı makaleler geri çekildiği halde hala alıntılanıyor ya da başka bilimsel çalışmalara referans gösteriliyor. Bu nedenle bilim insanlarının yanı sıra, medyada haberlerine konu olan bu bilimsel makalelere atıf yapmadan önce geri çekme doğruluğunu teyit etmeli.

Konuyu sadece ‘yayımlanan bilimsel makaleleri çeşitli gerekçelerle geri çekmek’ olarak da değerlendirmemek gerekiyor. Bu yanlışı sürdürmek, buna göz yummak ya da önlem almamak bilgi kirliliğinin yanı sıra doğuracağı sonuçlar bakımından da önem arz ediyor.  

Sahte ya da hatalı araştırmaların yayılması, yanlış bilgilerle dolu literatür, hemen her alanda ciddi sorunlara yol açacaktır. Örneğin tıp profesyonellerinin ve kamu sağlığı kuruluşlarının güvenilir bilgiye erişimini engellemekle kalmaz, doğru tedavi, halk sağlığı, yanlış verilere dayalı politikaların oluşması ya da kaynakların yanlış kullanılmasına neden olabilir.  

Sahtekarlıkla “kazanmanın” yolları sonsuzdur. Ama “başarının” tek bir yolu vardır: Dürüstlük. 

Mesele kazanmak mı istiyorsunuz başarmak mı? 

9 Mayıs 2024

İsmail ARI - Herkes işin içinde (BirGün)

TRT Temsilcisi Karahasan’ın da tutuklandığı Kıbrıs’taki sahte diploma ve yolsuzluk skandalı tartışılmaya devam ediyor. Kıbrıs Milletvekili Talat, “Tutuklananların bazıları adadaki iktidar çevrelerine çok yakın isimler” dedi.

Kuzey Kıbrıs Milletvekili Ongun Talat, “Son yılların en büyük skandalı” olarak nitelendirilen Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’ndeki (KTSÜ) yolsuzluk ve sahte diploma soruşturmasını BirGün’e değerlendirdi.

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Milletvekili Talat, TRT Kuzey Kıbrıs Temsilcisi Sefa Karahasan’ın tutuklanmasına dikkat çekerek, “Bu soruşturma Şubat ayından beri gündemde. Rüşvet ve usulsüz harcama iddiaları da var. YÖK’ün Kuzey Kıbrıs muadili Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) Başkanı ve bir üyesinin de bir bölümün açılmasına izin vermeleri karşılığında rüşvet aldıkları iddia ediliyor. Dolayısıyla bu soruşturmanın birçok boyutu var. Yıllardır da Kuzey Kıbrıs, Türkiye’nin arka bahçesidir ve bu skandalı da bundan bağımsız değerlendirmemek gerekir” dedi.

Kıbrıs için oldukça önemli isimlerin soruşturmada yer aldığını vurgulayan Talat şunları anlattı:

Geçmişte bakanlık yapan Kemal Dürüst veya Mağusa Polis Müdürü sahte diploma soruşturmasında tutuklanmıştı. Bunlar gündeme bomba gibi düşmüştü. Mesele bizim açımızdan üniversitelerin geldiği noktayı da gösteriyor. KKTC’yi yönetenlerin iddiası ‘üniversiteler bizim lokomotif sektörümüzdür’ şeklindeydi. Meclis’te komite oluşturuldu. Komitede veri toplama sıkıntısıyla karşı karşıya kaldık. Kurumların birbirinden haberi yok. Soruşturmanın üniversitenin sahibi Ece Uysal’ın şikâyetiyle başlatıldığı iddia edilse de bu bilgi hiç doğrulanmadı. Bazı tutuklamalar Kuzey Kıbrıs’taki iktidar çevrelerine çok yakın. Sefa Karahan TRT Temsilcisi olsa buradaki faaliyetleri bu TRT kimliğiyle tanınmıyor. Kendisine göre, Türkiye iktidarının çeşitli konularda bağlantı olarak kullandığı bir isim Sefa Bey. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın da koruması tutuklandı bu süreçte. Ucu kime dokunursa dokunsun soruşturma genişletilmeli.

600’DEN FAZLA SAHTE DİPLOMA

Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi, MHP Mersin Milletvekili Levent Uysal’ın eşi Ece Uysal’a ait. Kıbrıs basınında yer alan bilgilere göre, üniversitenin küçük ortağı ve Genel Sekreteri olan, tutuklanarak olarak cezaevine gönderilen Serdal Gündüz’ün, sahte not girişleri yapılarak 600’ü aşkın kişiye sahte diploma verdiğini itiraf etti.

Gazimağusa Polis Müdürü Mahmut Barış Sel, başkent Lefkoşa’da çıkarıldığı mahkemece tutuklanmıştı. Sel’in 18 Ocak 2023 tarihinde KSTÜ’nün öğrenci kayıt sistemine girişi olmasına rağmen 11 Eylül 2021’de kaydolmuş gibi gösterildiği, 1 Şubat 2023 tarihinde 9 ders notunun gelişigüzel sisteme girildiği, tez sunmadığı halde sunmuş gibi gösterilip, 19 Haziran 2023’de işletme yüksek lisanstan mezun edildiği belirtildi. Skandal dair Kuzey Kıbrıs Meclisi’nde araştırma komitesi de kuruldu.

Ayrıca soruşturmaya ismi karışanlar şöyle:

• Milletvekili Emrah Yeşilırmak

• Cumhurbaşkanlığı Koruma Birimi’nde görevli polis mensubu

• Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakanlık Müdürü Meray Dürüst

• Eski Milli Eğitim Bakanı Kemal Dürüst

• Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) mensubu Yarbay Özgür Alp,

•YÖK’ün Kuzey Kıbrıs muadili Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr. Turgay Avcı ve eski yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Hasgüler

• YÖDAK Genel Sekreteri Derviş Refiker

VERİLEN DİPLOMA TÜRKİYE’DE DE GEÇERLİ

Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi 2016 yılında kuruldu. Diş Hekimliği, Tıp, Sosyal ve Beşeri Bilimler, Sağlık Bilimleri, Eczacılık ve Veteriner Fakültesi’yle eğitim veren üniversite bünyesinde iki ayrı yüksekokul bulunuyor. 2017 yılında da üniversite Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından akredite edilerek denklik aldı. Yani bu üniversitede mezun olanların diplomaları Türkiye’de de kabul görüyor, hekimlik yapabiliyorlar.

6 Mayıs 2024

Hüseyin EKMEKÇİ - Skandal tüm bir sistemi tehdit ediyor (HaberKIBRIS)

GÜZELYURT SAĞLIK VE TOPLUM BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ SKANDAL TÜM BİR SİSTEMİ TEHDİT EDİYOR. SAHTE DİPLOMA İLE BÜROKRASİ VE SİYASETİ YÖNETMEK İSTEDİLER. VEKİL VAR, GAZETECİ VAR, BÜROKRAT VAR, AMİR VAR, MEMUR VAR, POLİS VAR, ASKER VAR... BU NE CÜRET?

EĞİTİM BAKANLIĞI DA… YÖDAK DA BÜTÜNÜ DÜŞÜNMEK ZORUNDADIR. OKUL YÖNETİMİ SAHTE DİPLOMA VE SONSUZ BİR PARAYLA SİYASETE YÖN VERMEYE ÇALIŞTI. YETER… KAPATIN GİTSİN…

Gerçekten bıktık. Güzelyurt Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi içerisinde kurulan çarpık düzenek artık ülke üniversite sektörünü tehdit eder bir noktaya geldi. Buna kimsenin hakkı yok. Gelinen aşamada YÖDAK radikal bir adım atmak zorundadır

Bu adım bellidir. Yargı süreci bitene kadar ilgili üniversitenin tüm faaliyetleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde askıya alınmak mecburiyetindedir. Aksi taktirde sadece bu üniversite değil ülke yüksek öğrenim sektörü ciddi bir tehdit altındadır

Üniversite sahiplerinin Türkiye iktidarına yakın Milliyetçi Hareket Partisi milletvekili olması bizim sorunumuz değildir. Bu ülke 100 bin öğrenci, onlarca yurt, taşımacılık sektörü ve üniversite etrafında oluşturulan her türlü hizmet sektörüne kolayca ulaşmadı

Kimse kusura bakmasın. Siz Güzelyurt’ta, üniversite sahibi olacaksınız, her türlü fakülte iznini çok rahat alacaksınız. Kötü bir yönetim oluşturacaksınız, üniversite mali olarak soyulacak, sahte diplomalar havada uçuşacak ama hayat hiçbir şey olmamış gibi devam edecek

Oldu canım. Başka ne istersiniz? İlgili üniversite sahipleri gelinen aşamada bir bedel ödemek zorundadır. Kimse kusura bakmasın. Hiç kimse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ekonomik ve siyasi otoritesinin üzerinde değildir. İster MHP milletvekili olsun, ister AK Parti, ister CHP

Bu ülkenin 100 bin öğrenci hedefi tarihsel bir misyonun devamıdır. KKTC’de üniversite izni alacaksınız ama hiçbir sorumluluğununuz olmayacak. Bunun bir bedeli vardır. Üniversite izni almak kadar buna layık faaliyetler göstermekte son derece önemlidir

Güzelyurt Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi bu maçı kaybetti. Üniversite yönetimi, sahipleri tarafından yanlış seçildi. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Başlarına giydiler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti daha fazla zarar görmeden bu saçmalığa bir son verilmesi gerekir

100 bin öğrenci hedefi, AK Parti Hükümeti’nin değil çok daha öncesinde Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hükumetlerinin hayal ettiği bir pozisyondu. İş bu noktaya varmışken, hiç kimsenin bu büyük hedefi tarumar etmesine izin veremeyiz

İlgili üniversitenin isim değiştirerek yoluna devam etmesi de bu noktadan itibaren mümkün değildir. Bu ülke yasalarla ve tüzüklerle yönetilir. Nişantaşı Üniversitesi ismi ortalıkta dolaşıp duruyor. Ülke yasalarını dolaşarak, yeni bir isimle yola devam edilmesi mümkün değildir

Bu ülke bizim. Yasalar ve tüzüklerle belli bir kural içerisinde ülke yönetmek hükümetin boynunun borcudur. YÖDAK devletten büyük değildir. Siyasi baskılara boyun eğmez. Gereğini yapar. Bu saçma oyuna bir son vermek gerekmektedir. Bu ülkeyi seven bir gazeteci olarak talebim nettir

Üniversite vakit kaybetmeden kapatılmalıdır. Öğrencileri ülkemizde faaliyet gösteren diğer üniversitelere kayıt yapabilecek şekilde güvence altına alınmalıdır. Artık yeter. Bu kadar saçmalığı kaldıracak ne ekonomik ne de siyasi gücümüz vardır. YÖDAK derhal gereğini yapmalıdır

Son tutuklanan şahıs siyasetin yıllardır koruduğu ve kolladığı, semirttiği gazetecidir. Milletvekili var, bürokrat var, memur var, asker var, polis var, bakan sekreteri var, gazeteci var. KKTC vatandaşı var, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var… Bu utanç yeterlidir

Hiç vakit kaybetmeden, KKTC devleti gereğini yapmak zorundadır. Kötü bir yönetime emanet edilen, kaynakları sömürülen, sahte diploma üzerinden siyaset ve bürokrasiye yön vermeyi murad eden bu yapı bedel ödemek zorundadır. Güzelyurt Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi derhal kapatılmalıdır

YÖDAK güç göstererek gereğini yapmak zorundadır. Bu irade geriye kalan tüm üniversitelerimizi kurtaracak, bu ülkede işini tam yapmayan herkese gözdağı verecektir. Sadece Güzelyurt’taki üniversite değil, diğer üniversiteler de gerekli dersi çıkaracaktır


Cenk MUTLUYAKALI - TRT temsilcisi Sefa Karahasan tutuklandı: Kuzey Kıbrıs ‘sahte diploma’ batağında (DİKEN)

‘Üniversiteler ülkesi‘ olarak tanıtılan Kuzey Kıbrıs ‘sahte diploma’ batağında. Şu ana dek tek bir üniversitede sürdürülen ve üst düzey isimlerin de tutuklandığı soruşturma başka üniversitelere de yayılabilir.

İstese tek günde alırmış!

Güzelyurt’ta bulunan Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde (KSTÜ) ortaya çıkan sahte diploma skandalında mahkemeye çıkarılan son isim TRT Kıbrıs Temsilcisi Sefa Karahasan. Dün gözaltına alınan Karahasan bu sabah tutuklandı.

Mali polis, ‘sahte belge düzenlenme‘ suçlamasıyla tutuklanan Karahasan’ın, “İstesem tek günde de diploma alırdım” yönünde gönüllü ifade verdiğini belirtti.

Mali polisin Güzelyurt Kaza Mahkemesi’ndeki ifadesine göre Karahasan, diplomasına yönelik düzenlemeleri, hükümsüz tutuklu olarak cezaevinde bulunan KSTÜ’nün küçük ortağı ve genel sekreteri Serdal Gündüz’le birlikte yaptığını söyledi. Mahkeme, zanlı aleyhindeki soruşturmanın sürdürülmesi için üç gün tutukluluk emri verdi.

Karahasan, eski cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’a yakınlığıyla biliniyor.

Üst düzey tutuklamalar

Soruşturmanın merkezindeki KTSÜ, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Mersin Milletvekili Levent Uysal’a ait. Uysal, soruşturmanın kurumun başvurusu üzerine başladığını öne sürmüştü.

Para karşılığı lisans, yüksek lisans ve doktora alınması’ şüphesiyle başlatılan soruşturma, ‘insan kaçakçılığı‘ şüphesiyle genişletildi.

Bugüne kadar eski eğitim bakanından cumhurbaşkanı koruma polisine, Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) başkanı ve üyelerinden bir yarbay ve polis müdürüne, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müdüründen Kooperatif Şirketler mukayyidine kadar onlarca isim tutuklandı.

14 günde dört yıllık diploma!

Birçok kişinin derse dahi girmeden lisans ya da yüksek lisans diplomaası, hatta doktora aldığı ortaya çıktı. Bir hostesin 14 günde, dört yıl eğitim almış gibi üniversite diploması aldığı, özel kalem müdürü bir başka şüphelinin ise kayıt yaptırdığı gün okuldan mezun olduğu, dört yılda alınması gereken 61 dersi de birkaç dakikada tamamladığı bugüne kadar ortaya saçılan bilgiler arasında.

Halen cezaevinde bulunan KSTÜ’nün küçük ortağı ve genel sekreteri Serdal Gündüz’ün 600’ü aşkın kişiye sahte diploma verdiğiniitiraf ettiği de Kıbrıs Türk medyasına yansıdı.

KIBRIS gazetesine göre 600’ü aşkın diploma polis ve askeri personelin yanısıra birçok devlet memuru ve çeşitli meslek gruplarından kişilere usulsüzce dağıtıldı.

23 aktif, 12 ön izinli üniversite

Kıbrıs’ın kuzeyinde bugüne kadar 36 üniversiteye izin verildi, 23 üniversite aktif olarak eğitim verirken, 12 ön izinli yükseköğrenim kurumu da sırasını bekliyor.

Son dönemde üniversite enflasyonu kadar ‘öğrenci izni’yle adaya gelen kontrolsüz nüfus ve yabancılar da gündemden düşmüyor.

Üniversiteleri denetleyen başkan da tutuklandı!

Tutuklular arasındaki Prof. Dr. Turgay Avcı Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) Kuzey Kıbrıs muadili YÖDAK’ın başkanlığını yürütüyordu. Eski yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Hasgüler de tutuklu. Avcı’nın üniversitenin tıp fakültesi açma sürecinde 10 bin dolar, Hasgüler’in ise 4 bin dolar rüşvet aldığı öne sürülmüştü. Her iki isim de söz konusu suçlamayı reddetti.

Avcı soruşturma üzerine istifasını verdi.

Kimler tutuklandı?

Bugüne kadar tutuklanan isimler şöyle:

  • Serdal Gündüz, KSTÜ’nun küçük ortağı ve genel sekreteri
  • Kemal Dürüst, eski bakan, üniversitenin mütevelli heyeti başkan vekili
  • Çelebi Ilık, Kooperatif Şirketler mukayyidi
  • Mahmut Barış Sel, Mağusa polis müdürü
  • Meray Dürüst, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müdürü 
  • Doç. Dr. Serdal Işıktaş, rektör yardımcısı
  • Amir Shakerifard, Uluslararası Ofis direktörü
  • Şerif Avcil, polis müfettiş muavini
  • Özgür Alp, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nda yarbay
  • Prof. Dr. Turgay Avcı, YÖDAK başkanı
  • Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, YÖDAK başkan yardımcısı
  • Derviş Refiker, YÖDAK genel sekreteri
  • Bengü Gazitepe, eski Türk Hava Yolları (THY) çalışanı
  • Muhittin Özsağlam, Çalışma ve Güvenlik Bakanlığı’nın eski özel kalem müdürü
  • Remziye Seven, içişleri bakanı sekreteri
  • Sefa Karahasan, TRT Lefkoşa temsilcisi, KSTÜ’nün mütevelli heyeti üyesi

Örtbas çabası mı?

Soruşturmalar sürerken KKTC Başbakanı Ünal Üstel’in başsavcıyla özel bir görüşme yapması da ülkede gündem olmuştu.

Tepkiler üzerine başbakanlık, ‘rutin bir görüşme yapıldığını, Üstel’in üst düzey devlet yetkilileriyle bu tür görüşmeleri düzenli olarak yürüttüğünü’ açıklamıştı.

Üstel’e yakınlığıyla bilinen bazı kişilerin sahte diploma sürecinde etkin rolü olduğu Kıbrıs Türk medyasında çok konuşuldu, ancak bu yönde herhangi bir resmi açıklama ya da tutuklama yapılmadı.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, sahte diploma alan ancak kullanmayan kişilerin affedilmesini sağlayacak bir ‘pişmanlık düzenlemesi‘ önerdi. Tatar’ın önerisi, suça karışmış kişileri aklama formülü olarak değerlendiren hukuk çevrelerince tepki ve eleştiriyle karşılandı.

2011’den sonra ‘patlama’

Kıbrıs’ın kuzeyinde ilk üniversite 1979’da ‘Yüksek Teknoloji Enstitüsü‘ adıyla kuruldu. Şimdiki adı Doğu Akdeniz Üniversitesi.

Resmi rakamlara göre 1979’dan 2011’e kadar Kıbrıs’ın kuzeyindeki toplam üniversite sayısı altıydı.

1997’ye kadar Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ), Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ), Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) ve Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) olmak üzere sadece dört üniversiteye izin verildi.

2003’te Türkiye ile KKTC arasında imzalanan anlaşma kapsamında ODTÜ Kalkanlı’da kampüs açtı.

2011’e kadar başka üniversite açılmasına izin verilmedi, ancak bu yıldan sonra tam bir patlama yaşandı ve sekiz yılda 28 üniversiteye ön izin verildi.

Üniversitelerden üçü Türkiye ile imzalanan protokoller sonrasında, 10’u Türkiye’den girişimcilerce kuruldu.

199 ülkeden 79 bin 801 öğrenci

YÖDAK verilerine göre Kuzey Kıbrıs’ta 199 farklı ülkeden 79 bin 801 öğrenci eğitim görüyor.

Bu öğrencilerden 7 bin 887’si KKTC, 39 bin 916’sı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, 31 bin 998 öğrenci ise diğer ülkelerden.

6 bin 733 öğrenci kayıtlarda ‘pasif öğrenci’ olarak geçiyor.

25 Nisan 2024

Dr. Tansu KÜÇÜKÖNCÜ(*) - Bilimci ve Üniversite Sıralamaları Kandırmacası

İnsafsız uçan Türk akademisyenler ve insafsız uçan Türk üniversiteleri

Yıllardır yılda bir kaç kez bilimci ve üniversite ve bunlara paralel ülke sıralamaları ortaya seriliyor: düpedüz kandırmaca! 

Bir listeye giremeyen öbür listeye giriyor. Yeni kurulmuş apartman üniversitesi, dünyada ilk 500'de... süper! Sanırsın ki biz Batı’dan değil, Batı bizden 350 yıl geride..! Sanırsın ki bilimi ve teknolojiyi Batı değil, biz keşfettik ve icat ettik. 

Müşterisi bol olmalı ki listeler giderek kalabalıklaşıyor, “Dünyada ilk bir kaç yüzbin bilimci listesi”: bunlar en çok makalesi olan ve en çok atıf alanlarmış. 

Listeler haftada 2 makale yayınlayan Speedy Gonzales uçan Türk bilimcilerle dolu: matematikçi, fizikçi, tıpçı, ne ararsan var, 2.000 makaleyi geçenler var, 10.000 atıfı geçenler var. Bunlara oluk oluk paralar, ödüller, teşvikler de akıtılıyor; her yerde (üniversite, bürokrasi, özel sektör) çok hızlı yükseliyorlar. 

Bunların bazılarını ne gören var ne bilen, kimsenin “gel seni bir görelim, tanışalım, çalışmalarını dinleyelim, ufkumuzu aç” dememesini de fırsat bilerek kimseyi uyandırmadan karanlık sularda avlanıyorlar. Aşağıdakiler haricindeki özellikle matematikçi ve fizikçi örnek isimlerden başka bir yazıda bahsedelim. Haftada 2 aşk mektubu yazmaya kalksan yazamazsın. 

Kim bunlar, nasıl beceriyorlar? 

Profesyonel yerli ve yabancı makale ve atıf şebekeleri ve parayla makale ve tez yazanlar ve yazdıranlar ve parayla her makaleyi basan “yağmacı dergiler” ve “yağmacı konferanslar”... ve yetmedi: “sahte dergiler” ve “sahte konferanslar”.

Meydan sahipsiz. Bilimcilerimiz ve üniversitelerimiz bu alanlarda dünyada ilk 3'te (Nijerya ve Hindistan ile), o kadar iddialılar yani. Yılda “çoğu işe yaramaz” 60.000 makale ile Türkiye, ülkeler arasında 20.lik civarında. 

Yabancı üniversite öğrencisi pazarında ülke sıralamasına bakarlarmış, Nijerya'nın pastadaki payından kapmaya çalışırmışız. O sayede 350.000 yabancı öğrenci bizi seçmiş ve bizi onurlandırmış, biz de onlar burada okusunlar diye neredeyse üstüne para verirmişiz.

Her Türk üniversite mezunu doğar

200.000 civarında akademisyenimiz var. Değil fazladan 350.000 yabancı öğrenciyi, 350.000 Türk öğrenciyi okutmaya yetmez. 8 milyondan fazla üniversite öğrencisini okutmaya yetmediği kesin! 

Ülkede her 10 kişiden 1'i üniversite öğrencisi. Milyonlarca üniversite mezununun 10'da 1'i için iş var mı? Yok! 

Bunlar acayip anormal. Çok tuhaf şeyler oluyor, ama ne? Bunlardan organize birileri haksız çok kazanıyor, kesin! Ülke çok kaybediyor, kesin! 

Bizle aynı nüfusa sahip bilim öncüsü ve bizden çok zengin Almanya'da 2 milyon üniversite öğrencisi var, o kadarıyla zor başa çıkıyorlar. 

Türk tipi makale rekortmeni araştırma tipi üniversiteler intihal doktora tezlerinde de rekortmenler

Ülkede yıllardır en çok matematik fışkıran 2 bölüm Ege Üniversitesi Matematik, Çankaya Üniversitesi Matematik ve en çok kuantum fiziği fışkıran 2 bölüm Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fizik ve Bilgisayar Mühendisliği için ilgili ve yetkili ve doğrudan muhatap herkese buradan bir çağrı yapalım:

Türk Matematik Derneği (TMD), Türk Fizik Derneği, Bilim Akademisi Derneği, Elektrik Mühendisleri Odası ve Bilgisayar Mühendisleri Odası da aracı olsun.

Şimdiye dek diğer Türk matematikçilerin ve fizikçilerin karşılaşmadığı, ya kendi sularında ya da bilmediğimiz uluslararası sularda yüzen, bu bölümlerdeki hocalar, dünyaya fışkırttıkları matematik ve fiziği, bizden esirgemesinler, bize de anlatsınlar. Bizi bölümlerine davet etsinler ya da Şirince'de Matematik Köyü'nde toplanalım, artık kendileriyle tanışalım, basını da davet edelim, anlattıklarını kayda alalım ve internete de koyalım, herkes faydalansın.DEVAMI>>

29 Mart 2024

Gözde BEDELOĞLU - Kıbrıs'taki sahte diploma soruşturması durduruldu mu? (BirGün)

Yaklaşık iki aydır Kıbrıs'ın kuzeyi 'sahte diploma ve yolsuzluk' skandalıyla çalkalanıyor. 
MHP Mersin Milletvekili Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal'ın kurduğu Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'nde (KSTBÜ) yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanıp serbest bırakılan üniversitenin Genel Sekreteri Serdal Gündüz'ün ifadesine göre, sahte not girişleri yapılarak 600'ü aşkın kişiye sahte diploma verilmiş. 
Kademe ve maaş artışı için yüksek lisans diploması alanların arasında polis, asker ve devlet memurlarının adı geçiyor. Ayrıca KKTC Meclisi'ndeki bazı milletvekillerinin diplomalarının da şaibeli olduğu söyleniyor. Soruşturmaya ismi karışanlar arasında Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın yakın koruması polis Şerif Avcil, okulun mütevelli heyeti başkan yardımcısı ve eski bakan Kemal Dürüst, eski bakanlık müdürü Meray Dürüst, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı mensubu Yarbay Özgür Alp, Ulusal Birlik Partisi (UBP) vekili Emrah Yeşilırmak, TRT Kuzey Kıbrıs temsilcisi Sefa Karahasan, Polis Müdürü Barış Sel, Yükseköğretim Planlama, Denetleme ve Akreditasyon Kurumu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr.Turgay Avcı, YÖDAK Genel Sekreteri Derviş Refiker ve YÖDAK eski üyesi Prof. Dr. Mehmet Hasgüler var. Polisin elinde yüzlerce kişilik bir liste olduğu konuşuluyor. 

∗∗∗

Sahte diploma, Kıbrıs ve Türkiye'de ilk kez gündeme gelen bir konu değil. Birgün'ün Serhat Boztaş imzalı 24 Eylül 2010 tarihli haberinde, TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhcu'nun sözleriyle “sahte diploma ve denklik belgeleriyle mimarlık yetkisi kullanan organize bir sahtekarlıkla karşı karşıya olunduğu” aktarılmıştı. Muhcu, sahte diplomalar ile odaya kayıt yaptıran şahısların ortak özelliğinin ellerindeki diplomaların KKTC'deki üniversitelere ait olduğunu söylemiş ve durum ortaya çıkana kadar mimarlık hizmeti sunup mimari projelerin altına imza attıklarına dikkat çekmişti. 

Türkiye, bu ciddi soruna rağmen Kıbrıs'ın kuzeyinde ard arda üniversite açılmasını teşvik etmiş ve KKTC hükümetlerinden yatırımcılara arazi tahsisi ve vergi indirimleri gibi imtiyazlar sağlanması istenmişti. 2016 yılında MHP'li Levent Uysal'ın eşi Ece Uysal tarafından kurulan KSTBÜ'ye 2017'de YÖK tarafından denklik verildi. KTSBÜ mezunlarının diplomaları Türkiye'de kabul görüyor ve tıp fakültesi mezunları hekimlik yapabiliyor.

∗∗∗

T.C hükümeti olayın aciliyetini tesbit etmiş ve KKTC hükümeti de sahte diploma skandalıyla ilgili çözümü 'ana vatanın' desteğinde görmüş olacak ki YÖK heyeti YÖDAK ile birlikte teknik çalışmalar yapmak üzere Kıbrıs'a gitti. Küçücük adaya neden bu kadar çok üniversite açıldığı ya da yıllardır süren sahte diploma sorununa neden ilgi gösterilmediği tartışmalarına hiç girmeye gerek duymadan, eski Başbakan ve UBP milletvekili Faiz Sucuoğlu, adada çok fazla denetimsiz üniversite izni verildiğini, bazılarının tabela üniversitesi şeklinde kaldığını, bir nevi olaya ticari açıdan bakıldığını söyledi ve ekledi “bu diplomaları terfi için kullanalar ayrı ama bir de hiç bir yerde kullanılmamış diplomalar için ayrı bir şey yapmak lazım, çünkü iş farklı boyutlara gidecek gibi görünüyor ve bu büyük bir zarar verecektir.” 

Haliyle insan merak ediyor; okullar neden denetimsiz bırakıldı, YÖDAK yetkisiz bir kurum mu yoksa yetkisizleştirilmiş bir kurum mu, sahte diploma alıp kullanmayanlar da suç işlemiş olmuyor mu, işin gideceği farklı boyut ve zarardan kasıt nedir ve bu sadece ticari açıdan bakılan olayda kara paranın izi var mı?

Kıbrıs'taki Avrupa Gazetesi'nin 25 Mart Pazartesi günü yayınladığı haberin başlığında söylendiği gibi yoksa “tutuklamalar buraya kadar mı”? Polisin elinde yüzlerce kişinin adının geçtiği uzun bir liste olduğu söylenirken YÖK'ün devreye girmesiyle konu kapandı mı? KKTC hükümeti operasyonların daha ileriye götürülmemesi için Ankara'yla mı anlaştı?

∗∗∗

Gelin filmi biraz başa saralım. 2022'de, YÖDAK üyesi Prof. Dr. Hasret Balcıoğlu'nun diplomasının sahte olduğu ortaya çıktı. YÖDAK, başkan Turgay Avcı dahil tüm üyelerden ve üniversite rektörlerinden diploma ve transkript belgelerini istedi. Ancak Avcı, Prof. Dr. Mehmet Hasgüler başkanlığında görevlendirilen araştırma heyetine, not dökümünü içeren transkriptini sunmadı. Konu, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın “ben gördüm, diploma gerçek” deyip onaylamasıyla kapandı. Turgay Avcı'nın mühendis olarak çalışabilmesi için meslek odasına kayıt yaptırması zorunluyken herhangi bir kayda rastlanmaması da şüpheleri artırdı. 

Yine Avrupa Gazetesi'nde dün yer alan diğer bir habere göre KKTC üniversitelerinden Türkiye'deki bazı üst düzey yetkililere de hakkı olmayan ünvanlar verildi. Bunlardan biri, Mehmet Hasgüler'in ortaya çıkardığı, Türkiye'nin eski Tokyo büyükelçisi Umut Arık'a ait. Arık, Japonya'da kendisine verilen 'onursal doktora' ile Kıbrıs'taki Lefke Avrupa Üniversitesi'nden önce yardımcı doçentlik ardından doçentlik aldı. Üniversite, YÖDAK'ın doçentliğin iptal edilmesi yönündeki talebini reddetti. Bunun üzerine polise giderek şikayetçi olan ve Arık tarafından tehdit edildiğini iddia eden Hasgüler'in çabası sonuç verdi, Arık'ın doçentliği iptal edildi.

∗∗∗

O halde akla takılan bir diğer soru şu; bu iki örnek ile sahte diploma konusuna ciddiyetle yaklaştığı anlaşılan Prof. Dr. Mehmet Hasgüler nasıl oldu da KSTBÜ'de başlayan soruşturmaya dahil edildi? 

Hasgüler, üniversite bünyesinde açılan tıp fakültesine verilen 'hızlandırılmış' izin için rüşvet almakla suçlanıyor. Suçlamayı reddeden Hasgüler, iznin YÖDAK'tan önce hükümet tarafından verildiğini ve bunun kanıtının da KSTBÜ'de çalışan iki akademisyenin Bakanlar Kurulu tarafından tıp ve eczacılık fakültesi temsilcileri olarak ilan edildiği karar olduğunu belirtiyor. Tutuksuz yargılanan Mehmet Hasgüler adadaki sahte diploma skandalıyla ilgili cevapsız bırakılan sorular olduğunu söylüyor ve ciddi iddialarda bulunuyor. Kıbrıs ve Türkiye dışında hangi ülke vatandaşlarına ve ne kadar diploma satıldı? Hasgüler'e göre skandal KSTBÜ ile sınırlı değil, şu an soruşturmaya dahil edilmeyen başka üniversiteler de var ve bunlar Türkiye'deki bürokratlara, daire başkanlarına doktora verdi. Görevdeyken YÖDAK olarak, YÖK, YÖDAK ve Eğitim Bakanlığı'ndan izinsiz açılan lisans ve yüksek lisan programlarını durdurduklarını söyleyen Hasgüler oralardan kaç kişinin sahte diploma aldığının araştırılması gerektiğini belirtiyor. 

Polisin içinde bu diplomaları alanların sayısı kaç? Kaç tane ordu mensubu, müsteşar, müdür bu yolla  barem yükseltti? İddia edildiği gibi İran ordusuna da diploma satıldı mı? Cevap bekleyen bunun gibi daha pek çok soru varken Türkiye'nin krize el koyması soruşturmada sona gelindiğinin bir işareti mi, göreceğiz.

28 Mart 2024

Ulaş BARIŞ - Sahte diploma skandalı basit bir olay değildir…(KIBRIS POSTASI)

Geçen gün yazdığım köşe yazısı kimi çevrelerde büyük yankı uyandırmış. Orada yazdığım en önemli şey, diploma soruşturmasını sürdüren Polis Genel Müdürü 1.Yardımcısı Ahmet Beşerler’in görev süresinin dolacağı ancak bu sürenin uzatılması için 6 ay önce bir önerge sunulduğu üzerineydi. Yine benim iddiam, bu görev süresinin hükümetin ayak sürümesi sonucu uzatılmadığı şeklindeydi. Sebebini de onun titizliğinden hoşlanmayanlar olması şeklinde vermiştim.

Nitekim uzatılmadı da.

Geçen akşam itibarıyla polisin genel müdürü yardımcıları yaş haddinden emekliye sevk edildi. Beşerler’in yerine soruşturmayı yönetecek olan kişinin de aynen onun gibi titizlikle çalışacağını düşünüyorum. Tabii ki bunu zaman gösterecek.

Ancak bu diploma işinin sadece polis bacağı yok. Tüm sorumluluk polise yüklenemez.

İşin içinde hükümetten tutun da üst düzey bürokrasi, asker, akademisyenler Türkiye hatta İran’a kadar uzanan geniş bir profil ağı var.

Bütün bunları araştırmak sadece polisin değil ayrıca savcılığın da üzerine düşmektedir. Hadi hükümet demeyeyim ama özellikle de meclisteki muhalefetin bu konunun takipçisi olmak boynunun borcudur.

Elbette basın da kamuoyunu aydınlatmak için sorumluluğunu göstermelidir. Tabii yalan yanlış teyitsiz bilgileri yayarak değil.

Fakat tüm bu dediklerimin dışında işin bir de YÖK ayağı vardır.

Bildiğiniz üzere YÖK’ten üst düzey bir heyet, ortaya saçılan skandalın büyümesi üzerine hafta başı adaya geldi. Bu geliş, bizimkilerin daveti üzerine filan olmadı. Bunu da geçen gün yazmıştım ve iddiamın arkasında duruyorum.

İşte bu heyet son 3 gündür çeşitli üst düzey toplantılara katılmış.

Denilen o ki YÖK Başkan Vekili, YÖDAK’ın yeni başkanı, yine YÖK’ten üst düzey bir kişi ve Türkiye Büyükelçisi önemli bir toplantı yapmışlar.

Aldığım duyuma göre Kıbrıslı Türkler adına YÖDAK’ın yeni başkanı değil, elçi konuşmuş. Normaldir, yeni başkan daha ‘toydur’ diye böyle olmuştur herhalde demek isterdim ama bu hep olan bir şey zaten.

Buna takılmadan toplantıda ele alınanlara bakacak olursak, KKTC’de bulunan toplam 22 üniversiteden 17 tanesi YÖK’e akredite. Diğer 5 tanesi ise değil.

Ortaya atılan fikirlerden bir tanesi bu 5 üniversiteyi ve diğer 17 üniversitenin akredite edilmemiş tüm bölümlerini YÖK’e akredite etmek şeklinde olmuş.

Böylece YÖK’ün sistemine kayıtlı olacak bu kurumların vereceği tüm diplomalar kontrol altına alınabilecekmiş. Yani sistem içinde bir KKTC alanı yaratılacakmış, bunun için serverde bir yer kiralanacakmış.

“Mış” diyerek konuşuyorum çünkü bu konuda henüz resmi bir açıklama yok.

Ama bu iki kurum arasındaki ilişkilerin geçmişine bakarsak kimi imza edilen protokollere pek uyumladığını açıkça görebiliyoruz.

Mesela 25 Haziran 2014 tarihli gazetelere bakarsak şöyle bir haber görürüz: “YÖK, Kıbrıs’taki üniversiteleri de denetleyecek.”

O zaman şu an geldiğimiz duruma bakarsak ya bu denetimler yapılmadı ya da yapılmaya gerek duyulmadı.

Öte yandan yine YÖDAK’ın, YÖK’ê bağlı özerk bir kurum olan Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) arasında 30 Temmuz 2021’de imza edilen protokolün amacı üniversitelerin kalitesini daha da ileriye taşımak olarak açıklanmış.

Geldiğimiz durumda para karşılığı 1 günde alındığı iddia edilen diplomalar ve YÖDAK üst düzeyi hakkında da rüşvet iddiaları havada uçuşuyor. İleriye taşınan kalite bu herhalde!

Yine geçtiğimiz Eylül ayında Ankara’da YÖK Başkanının katılımıyla, YÖKAK’ta bir toplantı yapıldı. Orada da gündemin önemli maddelerinden bir tanesi KKTC üniversitelerinin akredite problemleriydi. Toplantı sonrası yapılan açıklamada bunun kısa sürede çözüleceği söylendi ama o konuda herhangi bir gelişme yaşanmadı.

Aynen geçen yıl Ağustos’ta YÖDAK Başkanının, YÖK Başkanına yaptığı ama beylik açıklamalarında öteye gidemeyen Ankara ziyareti gibi…

En son dün, yapılan üst düzey görüşmelerin ardından bizzat YÖK tarafından yapılan açılamada, yine aynı beylik lafları edildi. Ama bizim bu laflara karnımız çoktan toktur...

Yani kısacası, YÖK, KKTC üniversitelerinin ileriye gitmesi için pek fazla bir şey yapmamıştır diyebiliriz.

Hatta bence, KKTC’nin gelişen üniversite sektörünün Türkiye’de son dönemde mantar gibi büyüyen üniversite sektörü için büyük bir rakip olarak görülmektedir.

Bugün YÖK, KKTC üniversitelerini Türkiye’den gelen öğrenciler için ciddi manada burs vermeye zorlamaktadır. Bu burslar yüzde 75’lere kadar varmaktadır!

Bu gerçeği defalarca söylemiş ve yazmış birisi olarak, KKTC’nin yerli öğrencileri, gelinen noktada Türkiye’den gelen öğrencilerden daha fazla okul harcı ödemektedir. Eğer dünyada bunun başka örneği varsa söyleyin de bilelim!

Öte yandan, yeterli gelir elde edemeyen bir üniversite ne yapar? Gider kendine yeni Pazar arar. Sonra ne olur? Fırsatçılar devreye girip insan kaçakçılığı düzeneği kurar! İşte Afrika pazarının geldiği nokta da budur!

Başka ne yapar? Aha böyle sahte diploma verip para kazanarak kötü yola düşer!

Yani kısacası, sahte diploma meselesi öyle sadece bir skandal olarak düşünülmemelidir.

Hele de “aha gene biz yönetemedik” filan gibi zırvalıklara hiç gelmemeliyiz. İlla ki çürük yumurtalar vardır ama konu başkadır.

Çünkü ortada bir ‘yönetememe’ sorunundan çok ‘yönettirmeme’ işi vardır.

Kendi kendini yöneten ve ayakları üzerinde duran bir devlet özgür olur, bağımsız olur.

KKTC gibi AİHM kararlarında dahi alt yönetim olarak sayılan bir devletin böyle bir lükse sahip olamayacağını herkes bilmelidir.

Bilmeyen de eninde sonunda anlayacaktır…

10 Mart 2024

Dr. Umut ÖZKALELİ - SAHTE DİPLOMA HİKAYESİNDE İKİ ADAM (KıbrısTIME)

Ada yarısında sahte diplomadan başka bir şey konuşulmuyor ama aslında sahte diploma ile ilgili gerekli hiçbir şey söylenmiyor.

Ben memleketinden uzak, 12 senedir sürgünde yaşayan “gerçek doktoralı” bir akademisyenim. Sürgünüm çünkü “köklü ve gerçek” denilen üniversitelerimizde sahte diploma ve intihal (fikir hırsızlığı) olduğunu Amerika’dan döndükten sonra tespit ve deşifre ettim.

İntihalciler ve sahteciler tarafından dava edildim. O zaman dava arkadaşım da kabul ettiğim birini avukatım olarak tuttum. Avukatımın ihanetine uğradım ve mahkeme sisteminin “katkıları” ile “usul hukukuna” uygunsuz dava dosyalanmasından dolayı intihal delilleri sunulmadığı için hiç açılmaması gereken bir dava aleyhime açılabildi. İntihalciler ve sahteciler beni “kişisel itibara saldırı” suçlaması ile mahkemeye götürünce üniversiteleri ve YÖDAK “konu mahkemede” diyerek diploma ve yayınlarını incelemedi. Bu size tanıdık geldi mi? Gelmediyse az sonra benzeşme göreceksiniz. Sabredin. Ben bu mücadele sırasında işsiz bırakılıp yurt dışından davalara getirilirken, 7 uzun yıllık mahkeme sürecindeki bütün intihalciler ve diploma sahtecileriüniversitelerdenada yarısında maaş çekti. Beni uçağa binip gelmeye zorladılar, “dava günü kaçırılamaz” dediler ama davayı açanlar hiç bir seferde gelmeyerek davayı erteletebildiler.

Sahtecinin sahteci olduğunu kanıtlamam için başını bile çevirip bakmayan akademisyenler, siyasetçi akademisyenler, temiz toplumcular ve YÖDAK tek bir söze asıldı: “konu mahkemelik, karışamayız”. Yedinci yılda bugün kelepçe ile gördüğünüz Mehmet Hasgüler YÖDAK üyesi olarak konu ile ilgilendi, Japonya ile iletişime geçti ve beni dava eden kişinin ortada bir diploması olmadığını açığa çıkardı. Bunun için polise kendisi suç duyurusunda bulundu.

Sahteciye kelepçe takılmadı. Fotoğrafları boy boy sosyal medyada gezdirilmedi.

Bugün “sahte diplomaların peşini bırakmayacağız” diyen Kudret Özersay’ın partisinden milletvekilliğine aday gösterdiği bir başka şahıs geçtiğimiz dönemlerde YÖDAK üyeliğine getirildi. Bu şahsın lisanssız DAÜ’de doktora yaptığı haberlere yansıdı ancak “istifa” etti denildi ve konu kapandı.

Onun da kelepçeli fotoğrafları boy boy her gazetede lanse edilmedi. Olayın sonu da nasıl geldi bilmeden gündemden düşürüldü. Özersay bu konuda hiçbir açıklama yaptı mı? Sorumluluk aldı mı? Ben açıklama görmedim, yaptıysa iletilmesini isterim. O şahsa ne olduğunu da açıklasa halka bir hizmet daha etmiş olur. Tedavüle sahte diploma sürmesi veya hak ettiğinin üzerinde payeler alması suç teşkil etmiyor mu? Üzerine gidilmeyi hak etmiyor mu?

Aylardır, YÖDAK başkanı, YÖDAK yasalarına uygun üniversite onaylı transkript (ders dökümü-4 yıl boyunca hangi dersleri aldığı) gösterememektedir. Bunu gündemde tutan yine Mehmet Hasgüler’dir. YÖDAK başkanının diploma denkliğini ortaya koyamamasına cevabı ne oldu? Hasgüler’e “dava açtı”. Mahkemelerde hiç olmaması gereken bir dava ile iş sürüncemeye girdi. Bana yapıldığı gibi. İntihal, diploma onaylama meselesi mahkemede “hakaret davası” açılarak üzeri örtülebilecek bir mesele değilken, “konu mahkemede” denilerek göz ardı edildi. Basdiş meselesi ilk patladığı anda da tutuklandı haberi yapılınca Avcı “yasal işlem” başlatacağını söyleyerek  dava tehdidi ile kendi haklılığını kendince yeniden kanıtladı. Dava açmak kişileri haklı pozisyona sokmamalı ama ada yarısında bu durum gelenekselleşmiş.

YÖDAK Başkanına “cila” atan gazeteciler diploma fotoğrafı çektiler ve kesin üsluplarla “diplomayı gördüklerini” tescillediler.

Hasgüler geçtiğimiz günlerde polisin önünde açıklama yaptı. Avcı’nın transkriptinin (not dökümünün) önemini kamuoyu ile paylaştı. Mahkemeye not dökümü sunamayan YÖDAK başkanının açtığı davayı ya da YÖDAK başkanlığınıda sürdürebilmesi artık kamuoyunda sessizlikle karşılanamayacak bir hal aldı.

Derken olay bir anda “basdiş” üzerinden rüşvete dönüverdi. Rüşvet önemlidir ama yetkinlik isteyen, eğitimi ile makam tutması gereken birinin bir okulu bitirip bitirmemesi de daha az önemli değildir. Önemliz olsaydı “sahte diploma” konusu üzerinden Özersay bu kadar gündem yaratmazdı. Basdiş kamuoyu gündemine gelirkenden, tüm kamuoyunun aklına durgunluk verecek şekilde Avcıüniversitesini denetlediği Dürüst’ten basdişi aldığını kabul etti ve sanki kimin ödediği değil hangi hesaptan ödediği önemliymiş gibi yaparak bunu önemsizleştirmeye çalıştı. Ama aslında suçunu kamuyu önünde kabul etti. Ardından Avcı tutuklandı haberi geldi, sonra yalanlandı. Kamuoyundaki tepki hızla artarken beklenen tutuklama geldi.

Tutuklama geldi mi? Gerçekten Avcı'yı tutuklu gördünüz mü? Kelepçeli fotoğraflarına baktınız mı?

Gördüğünüz tek kelepçeli fotoğraf Avcı’nın diploma gösteremediğini aylarca uğraşla inkar edilemez bir kabule taşıyan Hasgüler’inki oldu. “İkisinin”birden tutklandığını dinlediniz ama çoğunlukla yalnızca Hasgüler’in fotosunu gördünüz. Avcı’nın fotosu kelepçeli Hasgüler yanına yerleştirildiğinde de kalantor ceketli resmi konuldu. Bu iki adamın resmedilişi manipülatif bir zihin oyunu.Ya yalnızca bir suçlu ya biri suçlu biri takım elbiseli suçlanmamış yan yana duran iki adam imgesi kafanıza kazındı. “Bir suçlu var” denildi size. Şu an zihninizde yer eden “suçlu” not dökümü gösterememiş, basdişi mideye indirmiş YÖDAK başkanı değildir.Şu an zihninizdeki tek suçlu benim davamdaki sahteciyi açığa çıkarmış ve YÖDAK başkanının not dökümünü veremediğini kamuoyuyla paylaşan Hasgüler’dir. 

Avcı tutukluluk gün sayısına bile itiraz etmemiş. Neden etsin? Hastaneden “kalp krizi” riskini dinlenerek atlatacağını biliyor. Hasta olduğu için acaba sorgulaması da mı ertelenecek? Öyleyse bu “herkese eşit muamele” ilkesini koruyacak mı? Yoksa sistem bize sorgulanacak bir adam verdiği için öfkemizi tatmin etmiş olarak “dokunulmazlarına” dokunmamaya devam mı edecek? Bir yandan sistemde “dokunulmayan”kalmayacak diye bir siyasi alkış koparken öte yandan her zamanki gibi gerçekten korunması gerekenlere yolu uzananlar da korunacak mı?

Hasgüler suç işledi ise suçu sağlıklı, güvenilir, ikna edici şekilde ispatlanırsa ancak ceza çekmeli. Gazetelerin önemli bir kısmı hali hazırda “rüşveti aldı” diye başlık atıyor. Bu malum online yayın grupları sizeşu an sadece şüphe olan birşeyi“kesinleşmişişlenmis suç” olarak aktarıyor. Kesinleşmiş bir karar varmış gibi bir ifade kullanılıyor. Kıbrıslılığı da yetmedi, Hasgüler’e “suçu ispatlanan dek masum” karinesi için bağıran bir kişi bile yok. O da şimdi mahkeme süreci yaşamadan “suçlanan” yabancılar gibi kendi ülkesinde. Çünkü karşısındaki “daha arkalı”. Temiz toplumcular da dahil kimse “hüküm vermeyelim” demiyor. Benim için tanıdık. İspatı kolay olan intihalde “mahkeme kararı yok konuşamayız” demişlerdi, bunda bir kişi bile “suçu ispatlanana dek masumdur” demeye gerek görmüyor. Neden? Geçtiğimiz aylarda itibarlı doktorlarımız için mahkeme sürecini bekleme çağrısı bile yapmadan “masum” ilan edenler çoğunluktaydı.“Zengin dokrolarımız suç işlemez” diye yazılar bile yazılmıstı. Hasgüler zengin degildir, bisiklete biner, “zadegan” değil işçi ailesinden gelir. Acaba o yüzden mi sorumsuzca yazılan yazılarla Hasgüler'i yargılanmadan suçlu ilan edebildiler? Acaba ondan dolayı mı “masumiyet karinesi” hatırlatan kimsecikler yok ortada? Toplumdan bir kesime de sosyal medya üzerinden hakaret ettirdiler. Hem de Avcı’nın pek de ispatlı suçunun imgesi üzerinden yaptılar bunu. Avcı’nın ispatlı itiraflı suçu (basdişi aldım dedi) Hagüler’de vücut buldu ve  ona yansıtılarak Avcı’nın yerine kendisini koyuverdiler. Öfkeler kusuldu, Avcı’nın kamuoyunu rahatsız eden durumu Hasgüler’e yansıtılarak vakumlandı.

Ama ya not dökümünü hali hazırda gösteremeyen ve “basdişleri aldım, tüh Kemal bana neden okul hesabından vermiş” diyerek suçunu itiraf etmiş Avcı? Ona bir gün bile kelepçe takılacak mı? Peki ya aniden hastane yatağından rüşvetten aklanmaya giderse? Diploma denkliğini konuşmaya dönecek miyiz? Ya da aldığını itiraf ettiği basdişleri? Çünküşu anki tutuklama sebebi basdişler değil. Ondan dolayı kendisine dava okunacak mı?Yoksa “haksız yere stres çekmekten” devlet bir de kendisine tazminat mı ödeyecek?

Peki ya not dökümleri? O konuşulmaya devam edecek mi?

Sahteciliği ortaya çıkaran, suçu kanıtlanmamışla, basdişi yediğini itiraf eden ve mahkemeye not dökümünü aylardır sunamayan arasında kelepçelenen kim ona bakın.

Baktınız mı?

Düşün ada yarısı düşün!

26 Şubat 2024

Eray ÖZER - Akademiden dolandırıcılık hikayeleri (T24)

Eğer ihbar kendisinden daha düşük pozisyonda bir akademisyenden geliyorsa hemen karşı saldırı başlatıyorlar. İtibarsızlaştırma, ihbarı yapanın akademik çalışmalarının mercek altına alınması, davalar ve hatta cinayet!

Bugün size bir dolandırıcılık türünü anlatmak istiyorum. Ama bu defa işin içinde güzellik merkezleri, sosyal medya fenomenleri yok. Şatafatlı hediyeler, “kitsch” kılık kıyafetler, pırlantalar, çil çil altınlar, ortalığa saçılan dolarlar yok.

Aksine olay son derece ciddi mecralarda geçiyor, failler son derece saygın isimler ve sonuçları itibarıyla sadece maddi kayıplar değil, zaman zaman insan sağlığı gibi parayla satın alınamayacak değerde kayıplar verilebiliyor.

Evet, akademide cereyan eden bir dolandırıcılık türünden, bilgi dolandırıcılığından söz etmek istiyorum.

Geçenlerde içinde yanlış bilgi, intihal yahut yanlış veri hesaplaması bulunan makaleleri tespit eden ve bu makalelerin ya bizzat yazarları ya da yayınlandığı derginin editörleri tarafından geri çekilmesini sağlayan “Retraction Watch” (Geri Çekme İzleme) isimli kuruluş 2023 yılı raporunu açıkladı.

Rakamlar inanılmaz. 2023 yılında 10 binden fazla makale içeriğinde yer alan bilgilerde hata olduğu için geri çekilmiş. Nature dergisinde yer alan bir başka çalışmaya göre bu rakam 2013 yılında sadece bin imiş. 2022’de ise 4 bine ulaşarak rekor kırmış. Fakat sayı geçen yıl gördüğünüz gibi katlanarak artmış.

“Gerçek rakam 100 bin olmalı”

Fakat asıl ilginç ve bir yandan da korkutucu olan uzmanların gerçek rakama dair tahminleri… The Guardian’da yer alan bir başka makaleye göre 10 bin aslında buzdağının sadece görünen yüzü. Olması gerekenin 10’da biri… Evet, konunun uzmanları gerçekten geri çekilmesi gereken makale sayısının 100 binin üstünde olduğunu söylüyor.

Yılda 100 binden fazla bilimsel makale bilerek ya da bilmeyerek (ancak masum hataların oranının yüzde 20’yi geçemeyeceğini söylüyor uzmanlar) insanları kandırıyor, bilim dünyasını manipüle ediyor ve hatta hiç de nadir rastlanmayan durumlarda insan sağlığını kötü etkileyecek bazı sonuçları bilimsel gerçek gibi bizlere sunuyor.

Peki bunu niye yapıyorlar? Bir kere her şeyden önce bilimsel yayın yapmaları gerekiyor. Terfi için, akademik statülerini yükseltmek için, üniversite değiştirmek için veya eğitimlerini tamamlamak için…

En temel motivasyon bu. Kısa yoldan akademinin kendilerinden talep ettiği içeriği üretmek… Yayın yapmak… Doçent olabilmek, profesör olabilmek, doktorayı tamamlayabilmek… Akademiyi bilginin üretildiği yer olmaktan çıkarıp altta kalanın canının çıktığı bir kariyer merkezine çevirmenin doğal sonucu da diyebiliriz aslında.

Midjourney ile üretilen fare görseli

O hayalleri süsleyen akademik kariyere ulaşmanın kestirme yolları çeşitli… En çok faydalanılan yöntem, yukarıda gördüğünüz örnekte olduğu gibi yapay zekânın nimetlerinden faydalanmak...

Metinden görsel üreten yapay zekâ uygulaması Midjourney ile üretilen bu fare görseli, beraberindeki saçma sapan terimlerle birlikte saygın “Frontiers in Cell and Developmental Biology” dergisinde yayımlandı. Xinyu Guo’ya ait makale sözde hakem kontrolünden iki hafta gibi kısa bir sürede geçti, derginin editörü de tüm bu abukluğun ne hikmetse farkına varmadı.

Makalenin görselleri pek tabii ki kısa sürede sosyal medyaya düştü ve alay konusu oldu. Fakat hikâye her zaman böyle eğlenceli şekilde son bulmayabiliyor. Retraction Watch’un bir de “Top 10” listeleri var. Mesela makaleleri en çok geri çekilen akademisyenlerin listesi de burada yer alıyor.

194 makalesi ‘sorunlu’ çıkan Alman tıpçı

Listenin ilk sırasında Alman bir anestezist yer alıyor: Joachim Boldt. Joachim Bey’in -şaka yapmıyorum- tam 194 makalesi geri çekilmiş. Hayır, bir akademisyenin 194 makalesi olmasına mı şaşalım, artık akademik hayatında kaç tane makale yazdıysa bunların 194’ünde sorun yaşanmasına mı?

İşin şakaya gelmeyecek kısmı ise şu: Sayın Boldt 1990 ile 2009 arasındaki yayınlarında kan ikamesi bir ürünün ne kadar da hayat kurtardığına dair kanıtlar sunmuş, ancak sonrasında bu ürünün ölüme veya akut böbrek yetmezliğine sebebiyet verebileceği ortaya çıkmış.

Organize işler bunlar…

Bu akademik dolandırıcılık meselesinin “organize” bir yanı da var. Yani her seferinde kendinize uydurma bir makale üretmek için bizzat uğraşmanız gerekmiyor. Parasını ödeyerek işi “ehline” bırakabiliyorsunuz. Üstelik hakemli bir dergide yayınlanma garantisini de alarak…

Organize kısım iki koldan ilerliyor: Birinci kol -bunlara “kâğıt fabrikası” deniyor- para karşılığı akademik görünümlü makaleler üretiyor. Ücreti karşılığında sağlanan hizmette kâğıt fabrikaları makalenin sonuç kısmında istenilen sonucu verecek datayı üretiyor ve bu hayali data üzerinden makaleyi oluşturup “müşteriye” hazır bir şekilde teslim ediyor.

İkinci kol ise gerçekten dizisi çekilebilecek kadar tuhaf. Yine aynı organize çetenin bir parçası olarak bazı isimler dergilere hakem olarak yazılıyor. Bu bazen sahte akademik kimlikler yaratılması, bazen dergilerin editörlerinin rüşvetle satın alınması yoluyla gerçekleşiyor. Yani bu “fabrikalar” resmen içeriye “ajan” sokuyor ve bu ajanların uydurma makaleyi okumadan kabul etmesini sağlıyor.

Çok manyakça değil mi?

Son bir noktanın daha altını çizerek yazıyı bitireyim istiyorum. Peki neden 100 bin makale geri çekilmesi gerekirken buzdağının görünen ucunda sadece 10 bini tespit edebiliyoruz? Akademisyenler kendilerine yönelik sahtecilik iddialarına çok ama çok sert tepki veriyor. Özellikle de suçlularsa…

Eğer ihbar kendisinden daha düşük pozisyonda bir akademisyenden geliyorsa hemen karşı saldırı başlatıyorlar. İtibarsızlaştırma, ihbarı yapanın akademik çalışmalarının mercek altına alınması, davalar ve hatta cinayet!

Cinayete varan akademik ‘true crime’

Evet, inanması güç ama iş ihbar sahibini öldürtmek için kiralık katil tutmaya kadar gidiyor. 2006 yılında Bangladeş’te yaşanan olayda Rajshahi Üniversitesi’nde doçent olan Mia Muhammed Muhiddin, 11 makalesinin 10’unda intihal ve çarpıtma tespit eden Prof. Syed Tahir Ahmed’i adam tutarak öldürtüyor.

Uzun süren yargı sürecinin ardından Bangladeş yasalarına göre ölüm cezası verilen iki kişi, intihalci akademisyen Mia Muhammed ve cinayeti işleyen diğer isim, aradan geçen 17 yılın ardından geçen yılın ortalarında asılıyor!

Tüketirken tükeniyoruz

Tüm bu olup bitene biraz dışarıdan bakmaya çalışıyorum. Aklım beni yine daha önceki yazılarda vurgulamaya çalıştığım o noktaya çıkarıyor:

Bilgi çağını hiç böyle planlamamıştık!

Tüm dünyanın bilgisini telefon kabloları üzerinden birbirine bağlarken… Bir metnin bir bölümünü kopyalamayı kolaylaştırmak adına “copy-paste” tuşlarını icat ederken… Yapay zekâ dil modelleriyle tüm makalelerin saniyeler içerisinde hemen her dile çevrilmesini sağlarken…

Fakat ne olduysa oldu, bilginin en çok olduğu yerde cehalet, paylaşımın en yoğun olduğu yerde hırsızlık aldı başını gitti.

Sistem neyi bir ürüne dönüştürdüyse, neyi önümüze mebzul miktarda sunduysa eş zamanlı biçimde onun içini de boşalttı.

Şimdi artık derya deniz kütüphanelere saliseler uzakta daha az okuyor, binlerce filmlik arşivlerin yanında daha az izliyor, milyonlarca şarkılık veritabanlarının arasında daha az dinliyoruz.

Her şey o kadar “çok” ki… Yoruluyoruz. Yoruldukça paylaşmak yerine araklıyor, öğrenmek yerine tüketiyoruz.

Ya da aslında tükettiğimizi sanırken tükeniyoruz…

Bilemedim.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar


  • Serdar Hiçdurmaz - Türk Akademisindeki İntihal Sorunu (Fikir Ağacı)

     “Üniversitelerinde bilimsel hırsızlığın doğal karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır.”(1) İntihal, bir diğer deyişle bilimsel aşırma, günümüzün bilim dünyasının en önemli sorunlarından birisi. Topluma yön vermeleri ve entelektüel olmaları beklenen bilim insanları... DEVAMI>>

  • Murat Bardakçı - İlim ve yolsuzluk meğerse ters orantılıymış! (HABERTÜRK)

    MESELENİN hukukî tarafını, yani suç olup olmaması konusunu bir tarafa bırakalım: Redhack'in YÖK'e yaptığı siber saldırı, bazı üniversitelerin vahim vaziyette olduğunu, bilimin falan artık bir tarafa bırakıldığını ve fakültelerin tamamen bir yolsuzluk mekânı haline geldiğini gösterdi! Hadisenin yaş... DEVAMI>>

  • Yüzde 90 intihale 'temiz sicil' indirimi (BirGün)

    ONUR EREM RedHack dün de Pamukkale Üniversitesi’ndeki intihal skandalının belgelerini yayınladı. Üniversitenin hazırladığı soruşturma raporuna göre akademisyen Harun Kemal Öztürk’ün bir yayınının yüzde 90’ının intihal olduğu belirlendi. Belgeye göre Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. ... DEVAMI>>

  • Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın - MAKALE PAZARI (Medimagazin)

    Bilimsel yayın, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, her türlü akademik unvanın kazanılmasında, üniversiter sistem içerisinde öğretim eleman ve üyelerinin ilerletme ve yükseltmelerinde en önemli ölçüt olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında, dünyadaki üniversitelerin ilmi sınıflaması yapılırk... DEVAMI>>

  • Derviş Doğan - İntihal iddialarını unutmadık (Havadis Kıbrıs)

    Bundan bir müddet önce ortaya atılan intihal iddiaları YÖDAK tarafından araştırılmaya devam ediyor. Konu hassas olduğu için bu araştırmalar kamuoyuyla şimdilik paylaşılmıyor. Akademik ortamlarda intihal büyük bir suç olarak algılanmaktadır. Sebebi de gayet açık. Bir başkasına ait çalışmaların, ... DEVAMI>>

  • Murat Bardakçı - Akademik tez üniversitenin malıdır (HABERTÜRK)

    YÖK'ün internette bir tez sitesi var... Türkiye'deki üniversitelerde son senelerde yapılmış ne kadar master ve doktora tezi varsa, hepsinin biraraya getirilmesine çalışılıyor. Araştırdığınız veya merak ettiğiniz konu hakkında kaynak aramak yahut aynı alanda daha önce çalışılıp çalışılmadığı... DEVAMI>>

  • Doç. Dr. Kudret Özersay - İntihal iddialarında Neredeyiz?

    İntihal akademik yaşamda işlenebilecek en ağır suçlardan birisidir. Suçun tespiti halinde kişilerin örneğin titrilerini yitirmeleri durumu veya daha da önemlisi mesleğe devam etmelerinin dahi mümkün olmayabileceği durumlar ortaya çıkarabilir. Öte yandan intihal iddiasının ortaya konuluş şekli p... DEVAMI>>

  • Semuhi Sinanoğlu - Makalesepeti.com

    Hikâyenin tüm detaylarını hatırlamıyorum ama bir derste Koray Çalışkan hocamız anlatmıştı. Öğrencinin biri bir gün makale teslim ediyor. Hoca okuyor, okuyor; içinden diyor ki, “Çocuk ne de güzel yazmış…” Ama makale bir yerlerden de tanıdık geliyor. Sonra hatırlıyor ki hocanın zamanında bir yere i... DEVAMI>>

  • A. Murat Eren - ?

    Geçtiğimiz ay "Türkiye Akademisinin Arka Sokaklarından Tez Manzaraları" başlıklı bir yazı kaleme almış, çeşitli üniversitelerden etik açıdan problemli tezlere örnekler vermiştim: http://subjektif.org/2012/09/turkiye-akademisinin-arka-sokaklari/ Yazının Cumhuriyet Gazetesi'nin Bilim ve Teknik ekin... DEVAMI>>

  • AÇIKLAMA - Bilim Teknik 19.10.2012 (CBT)

    Sayın A. Murat Eren Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji (BT) Eki  21 Eylül 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinin aynı tarihli “Bilim ve Teknoloji” ekinde “Türkiye’den Tez Manzaraları: öğrenciler ve Danışmanlar” başlıklı yazınızda ; İstanbul Teknik Üniversitesi: Tezlerin tamanını fotokopi o... DEVAMI>>

  • Tez Danışmanları ve Öğrencileri - (Cumhuriyet Bilim Teknik)

    http://basin.arsiv.metu.edu.tr/index.php?date=20121019#section_26708 . DEVAMI>>

  • Işıl Öz - 'Akademik çevre kendi içinde özeleştiri yaparken sesini yükseltmeli' (T24)

    A. Murat Eren, 'Öğrenciler, akademisyenler, gerek yazarak gerek dışarıya çıkarak bilim etiğini hiçe sayan meslektaşlarını ve gevşek tutum ortaya koyan yöneticilerini protesto etmeli' dedi. ‘Türkiye Akademisinin Arka Sokaklarından Tez Manzaraları’ başlığı ile subjektif.org’da yayımlanan yazının di... DEVAMI>>

  • Akademik hırsızlıklar mahkemelik (KIBRIS)

    Yükseköğretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu (YÖDAK) Başkanı Prof. Dr. Hasan Ali Bıçak, intihal ve kopyalama iddialarının kurulca yakından takip edildiğini açıkladı. Bıçak, iki yıldır yapılan çalışmalar çerçevesinde üniversiteler bünyesinde etik kurullar oluşturulmasında ... DEVAMI>>

.


.