Ulusal basında yer alan sayın Ali Mahir Başarır’ın “Şeker Dağıtır Gibi Diploma İkram Etti” başlıklı yazısı dikkatimi çekti: “ YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı bu üniversitedeki yüksek lisans ve doktora programlarını inceliyor, öğrencilerin durumlarıyla ilgili ‘Rize, Kastamonu rektörlük kontenjanı’ diye bir şey görüyor ve inceliyor. Ardından lisansüstü ve doktora diplomalarının iptaline karar veriyor. Çünkü bu kişiler hiç gelmemiş, hiç sınava girmemiş, okulun yolunu bilmiyor ama bu Rektör kendisine gelenlere şeker dağıtır gibi diploma ikram ediyor.”
Sayın Başarır’ın tespiti önemlidir. Başarır, THK Üniversitesi’ndeki skandalı açıklıyor. Bunun üzerine söylenecek söz yok. Fakat Türk üniversitelerinde buna benzer skandallar yok değil. Kendisi öğretim üyesi olmadığı için sadece THK Üniversitesi’ndeki skandalı açıklamış. Fakat üniversitelerde bundan çok daha önemli skandallar olmasına rağmen bunlar basına yansımıyor. Bunlardan birini şimdi açıklayacağım ki YÖK tarihine geçsin.
Ankara’da önemli bir tıp profesörünün adını taşıyan bir vakıf üniversitenin öğretim üyeliği kadrolarına yükseltilme ve atanmak için gerekli ilkeler, 28 Haziran 2008 tarih ve 5772 sayılı Kanun ve Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliğinde belirtilmiştir. Adaylar; profesör kadrosuna başvurabilmek için toplam 300 puan almış olmalı, bu puanın 100 puanı, doçentlik unvanını aldığı tarihten sonra olmalı, yayınlarından birini “Başlıca Araştırma Eseri” olarak göstermeli ve SCI, SCI (expanded, SSCI( Social Science Citation) indekslerinin kapsamındaki indekslerde yayınlanan tam metinli en az 1 atıflı orijinal makale veya 2 orijinal yayın olmalıdır.
YÖK mevzuatında profesör atanma süreci bellidir: “Profesörlük kadrosuna başvuran adayların durumlarını ve bilimsel niteliklerini tespit etmek için üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü yönetim kurulunca EN AZ ÜÇÜ BAŞKA ÜNİVERSİTELERDEN… olmak üzere İLAN EDİLEN KADRONUN BİLİM ALANIYLA İLGİLİ BEŞ PROFESÖR SEÇİLİR. Bu profesörler her aday için ayrı ayrı olmak üzere birer rapor yazarlar ve kadroya atanacak birden fazla aday varsa tercihlerini bildirirler.”
Burada iki temel şart vardır: “en az üçü başka ÜNİVERSİTELERDEN,” ve “ilan edilen kadronun BİLİM alanıyla ilgili beş profesör.”
Söz konusu iki şart örnek atamada yerine getirilmemiştir. Bilim jürisi öğretim üyeleri, adayın geçmişte görev yaptığı ve çok yakın çalışma arkadaşları olan Ankara’daki bir “devlet üniversitesi”nden “özellikle” seçilmiştir. Ayrıca, seçilen bilim jürisi üyeleri “ilan edilen kadronun BİLİM alanıyla ilgili” değildir. İlgili bilim alanı “Uluslararsı Ticaret ve Finansman” olmasına rağmen bilim jürisi üyelerinin hiçbiri açılan kadronun bilim alanından olmayıp, daha da önemlisi üniversite içinden belirlenen üye ise “iktisatçı” değil “MALİ HUKUKÇU”dur.
İlgili vakıf üniversitesinde öngörülen profesöre atamasının hukuk dışı olacağına ilişkin bir not, aynı üniversitede çalışan bir Doç. Dr. tarafından “14.04.2018” tarihinde 9 dipnot verilerek açıklanmıştır. Notun açıklanmasından yaklaşık bir yıl sonra notu yazan doçentin işine kendisinden “EK BİR AÇIKLAMA” (73712050-138/46) alındıktan sonra “26.03.2019” tarihinde son verilmiştir.
Fakat neden işine son verildiği açıklanmamıştır ama sebep 14 Nisan 2018
tarihinde bana mail olarak gönderilen nottur. Notta yer alan 9 dipnot
YÖK tarihine geçecek kadar önemli olduğu için aşağıya alınmıştır.
Dipnotlar açıldığında söz konusu olan üniversitede nasıl bir “SİYASİ
YAPILANMA” olduğu hemen ortaya çıkar.
İlgili vakıf üniversitenin profesör atamasında kullandığı YÖK tarihine
örnek olarak geçecek 9 “atama kriteri” aşağıdadır. Bilim dışı bu
kriterler YÖK tarafından onaylanmamıştır. YÖK’ün atanma şartları
belli iken Türkiye’de ve dünyada hiçbir üniversitede olmayan söz konu
“gülünç” bilim dışı 9 kriterin Türkçesi ve İngilizcesi aşağıdadır.
Bu kriterler ile söz konusu vakıf üniversitesi dışında hiçbir Türk
üniversitesinde profesör ataması yapılmamıştır. Bir YÖK Yürütme Kurulu
üyesi söz konusu kriterlerin “ÖLÇÜLEMEZ” olduğunu açıklayarak önemli bir
tespitte bulunmuştur. Bu tespite rağmen YÖK bu kriterlerin geçerliliği
konusunda bir açıklama yapmamıştır.
Bu konuda URAP, (Universty Ranking by Academic Performance) 2022-2023
dünya sıralamasında makale ve atıf puanları hesaplanırken etki değeri
yüksek olan dergilerdeki makaleleri (üst %75’lik dilim (Q1, Q2, 2 Q3)
sıralamaya dahil etmiştir. Etki değeri en düşük olan son %25’lik dilime
(Q4) giren dergilerdeki makaleler ile etki değeri sıfır veya henüz
belirlenmemiş olan dergilerdeki makaleler sıralamada değerlendirme
dışında bırakılmıştır.
URAP sıralamasının temeli; bilimsel üretkenlik ve akademik ürünlerin kalitesidir.
URAP Araştırma Laboratuvarı 2009 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Enformatik Enstitüsü bünyesinde kurulmuştur. Amacı, yükseköğretim
kurumlarını akademik başarıları doğrultusunda değerlendirebilmek için
bilimsel metotlar geliştirmek ve yapılan çalışmaların sonuçlarını
kamuoyu ile paylaşmaktır.
Hedef, elde edilen veriler ile üniversitelerin kendi akademik performanslarını diğer üniversitelerle karşılaştırabilmesine ve belirlenen göstergelere göre gelişmeye açık yanlarını fark etmelerine yardımcı olmaktır. Üniversiteler arasında en fazla bilimsel makale yayımlamış olan 3000 üniversite belirlenmiş ve URAP göstergelerine göre puanlanıp sıralanmıştır.
URAP sıralamasının temeli; bilimsel üretkenlik ve akademik ürünlerin
kalitesidir. Bu konuda URAP Başkanı sayın Prof. Dr. Ural Akbulut’un
profesör atanması ile ilgili 9 kriter hakkında benimle paylaştığı görüşü
önemlidir:
“Sayın …, maalesef bazı üniversitelerimizde atamalar sırasında bu tür
sorunlar olduğunu duyuyoruz. Umarım zamanla atama ve yükseltmeler sadece
akademik performansa dayalı hale gelir, Saygılarımla. Ural Akbulut. 25
Aralık 2022”
Bu hukuk dışı süreçte çok önemli bir hukuk ihlali daha vardır. Bilim
jürisi üyeleri, YÖK mevzuatı yok sayılarak atanan öğretim üyelerinin
yakın arkadaşlarıdır. Çünkü geçmişte X Üniversitesi İİBF’de birlikte
görev yapmışlardır. Daha ilginç olanı, bilim jüri üyelerinden biri
geçmişte YÖK mevzuatı yok sayılarak atanan öğretim üyesi ile bir
“Yüksek Lisans” tezinde birlikte Y üniversitesinde görev yapmışlardır.
Bu üyenin jüri üyesi olması, TCK kapsamında “görevi kötüye kullanma”
suçudur ama üniversitesi bu konuda derin bir sessizliğe bürünmüştür.
4 yıldır devam eden sürecin bir başka yönü de daha vardır. Almanya’ya
iltica etmiş ve pasaportuna Hannover Başkonsolosluğu tarafından el
konulmuş olan ve hakkımda dava açan bir asistan hakkında tez yaptığı
üniversitedeki soruşturmacı öğretim üyesinin göndermiş olduğu mail
aşağıdadır. Bu durum, sözün bittiği yerdir:
“Bu şahıs örgütün propaganda yüzü. Kendisinin 100 kişilik gruba eşdeğer
gücü var. Bütün yazıları şifreli mesajlar içeriyor. Kesinlikle emniyet
ve istihbaratın üzerinde durması gerektiği bir şahız, çok tehlikeli”
Sayın Ali Mahir Başarır’ın dediği gibi üniversitelerde eğer “Şeker
Dağıtır Gibi Diploma İkram Edilirse” ne olacağı, yukarıdaki örnek
dikkate alınırsa bellidir. Atanmayan adayın akademik başarı ile YÖK
mevzuatı yok sayılarak atanan adayın akademik başarısı şöyledir:
Atanmayan aday: “Akademik Yaklaşık 2.870 sonuç bulundu.” (0,07 sn)”
Atanan aday: “Akademik Yaklaşık 536 sonuç bulundu (0,05 sn)” Fark:
2.334. Bu nedenle diploma ve diplomanın arkasında yer alan notlar,
öğretim üyesinin namusudur, onun için Bayram Şekeri gibi dağıtılmamalı,
bu konuda çok dikkat edilmelidir. Eğer aksi örneğimizdeki gibi olursa,
Türk üniversitelerinin dünya sıralamalarındaki şimdiki yerini bile
koruması mümkün değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.