Kuran dinletilen balıklar daha hızlı mı büyüyor? Şeytanla mücadele
edecek insanın eğitimi nasıl olmalı? Son yıllarda bilimsel yayın olarak
sunulan bu araştırmalar kamuoyunda tartışma yaratırken, buna benzer
örnekler Türkiye’deki üniversitelerin bilimsel yayın kalitesinin
sorgulanmasına yol açıyor.
İstatistikler Türkiye’de son yıllarda
üniversitelerin ve buna paralel olarak bilimsel yayın sayısının
artmasına rağmen yayın kalitesinin giderek düştüğünü gösteriyor.
Türkiye'de şu anda 206 üniversite bulunuyor. Scientific Journal Rankings verilerine
göre 2017’de Türkiye dünya bilimsel yayın sayısı sıralamasında 19'uncu
sırada; buna karşılık Türkiye’den çıkan yayınlara yapılan ve yayının
kalitesini gösteren uluslararası atıf sayısı her geçen yıl önemli oranda
düşüyor.
ODTÜ bünyesinde 2009'da kurularak Türkiye ve dünya
üniversite sıralamalarını yapan URAP'ın (Akademik Performansa Göre
Üniversite Sıralaması) koordinatörü, ODTÜ eski Rektörü Ural Akbulut
durumu DW Türkçe’ye şu sözlerle özetliyor:
|
Ural Akbulut |
"Dünyada
bilimsel makaleler kalite açısından dört gruba ayrılır. Saygınlık
açısından ilk yüzde 25’lik dilim en yüksek kalitededir, sonra saygınlık
oranı giderek düşer. Son yüzde 25’lik dilim saygın bile denilemeyecek
makalelerdir, ya çok az atıf alır ya da hiç almazlar. Bizim
araştırmalarımıza göre dünyanın ortalaması genelde ilk ve ikinci yüzde
25 civarında, üçüncü ve dördüncü dilimde dünyada çok az makale var.
Türkiye'de ise tam tersi.”
Üniversite sayısı artarken kalite düşüyor mu?
Akbulut,
son yıllarda Türkiye’de dördüncü kategori makale sayısında ciddi oranda
artış bulunduğunu belirterek, çok fazla üniversite açılması ve bunlara
öğretim üyesi bulunamaması, yeni açılan bazı üniversitelerin
standartları düşük doktora vermesi ve bu kişilerin öğretim üyesi
olmasının bunda etken olduğunu belirtiyor.
Hacettepe Üniversitesi
emekli öğretim üyesi İskender Sayek de bilimsel yayınların özgün olması
ve bilime yaptığı yeni katkısının öneminin altını çizerek, "bilimsel
çalışmaların nitelik açısından değil nicelik açısından değerlendirilmesi
ve bununla da övünülmesini” ana sorunlardan birisi olarak gösteriyor.
Sayek,
tam bir planlama yapılmaksızın, altyapı, olanaklar ve insan gücü
kaynakları oluşturulmadan, gereğinden çok üniversite açılmasının
sakıncalarına dikkat çekiyor.
Cumhuriyet gazetesinin Bilim ve
Teknoloji Yayın Yönetmeni Orhan Bursalı da DW Türkçe’ye yaptığı
değerlendirmede, üniversite sayısının artmasının bilimsel yayınların
kalitesini teşvik edici bir unsur olamadığını söyleyerek, yeni kurulan
üniversitelerde de nitelikli araştırmacılar bulunduğunu ancak
sayılarının az olduğunu belirtiyor.
Sahte dergi ve kongreler sorunu
Türkiye’deki
bilimsel yayınların kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir başka faktör
de “yağmacı/sahte” olarak adlandırılan dergi ve kongreler.
Ural
Akbulut’un tanımıyla “sahte” dergiler etki değeri düşük dergilerden
farklı olarak tamamen sahte ve parayla makale basıyor, dolayısıyla
bilimsel güvenilirliğe sahip değiller. Akbulut, bu dergilerin
Türkiye’deki bilimsel yayın kalitesine ne kadar olumsuz etki yaptığının
fark edilmesinin uzun zaman aldığını ve bu sırada birçok insanın bu
dergilerde yayımlanan makalelerle doçent ya da profesör olduğuna işaret
ediyor.
Cumhuriyet Üniversitesi'nden Selçuk Beşir Demir'in Journal of Informetrics dergisinde
Kasım 2018’de yayımlanan makalesine göre, dünyada en çok sahte dergi
çıkaran ülkeler arasında Hindistan ve Nijerya ile birlikte Türkiye de
var. Bu çerçevede Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) geçtiğimiz Mart ayında
bu dergilerdeki yayınların akademik yükseltmelerde artık etken
olmayacağı yönünde aldığı karar akademik çevrelerde olumlu karşılandı.
YÖK’ün
kararını hem Akbulut hem de Sayek doğru bulsa da yeterli görmüyor.
Sayek’e göre “araştırma ile ilgili ulusal ve kurumsal politikalar
oluşturmak, öncelikli alanları belirlemek, Türkiye’ye özgün sorunları
değerlendiren araştırmaları teşvik etmek, araştırmaya bütçe ayırmak ve
bu bütçenin doğru kullanıldığını izlemek” önem taşıyor.
Bu tür
dergilerin yanı sıra ciddi akademik çevrelerin çok rahatsız olduğu bir
başka sorun da sahte kongreler. Akbulut bu kongreleri şu sözlerle
anlatıyor:
"Sahte kongre olayında herhalde dünyada maalesef belli
bir yere gelmişizdir diye düşünüyorum. Çünkü bazıları non-stop kongre
düzenliyor. Aynı kongrede bir bakıyorsunuz biyolojiden başlıyor,
teknoloji, mühendislik, makine, elektrik bütün alanları sıralıyorlar.
‘Ne olursan ol gel, yeter ki bize o parayı ver' diyorlar yani.”
Rektörleri cumhurbaşkanının ataması
Türkiye’deki
bilimsel yayınların kalitesini etkileyen faktörler arasında
üniversitelerde özgürlük ortamının eksikliğine de değiniliyor.
Bursalı,
rektörlerin hükümet ve cumhurbaşkanı tarafından atanmış olmaları ve bu
atamalarda bilimsel kriterlerden daha çok hükümete yakınlığın dikkate
alınmasının özgürlük ortamını zedelediğini belirterek, üniversitelerin
“kontrol altında tutulması gereken yerler” olarak görülmesinin yanlış
bir tutum olduğunu ifade ediyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, 1960 askeri darbesinden sonra üniversiteden atılmasıyla
Almanya’ya giden bilim adamı Fuat Sezgin için geçtiğimiz günlerde
düzenlenen törende “İlim insanına sahip çıkmadığınız zaman, işte ona
Alman sahip çıkar” sözlerini sarf etmişti. Türkiye’de ise kanun hükmünde
kararnamelerle (KHK) 15 Temmuz darbe girişiminin ardından binlerce
akademisyen üniversitelerden ihraç edildi.
|
İlker Birbil |
Hollanda'da
bulunan Rotterdam Erasmus Üniversitesi'ne bağlı Ekonometri
Enstitüsü'nde Veri Bilimi ve Optimizasyon alanında öğretim üyesi olan
Prof. Dr. İlker Birbilde son dönemdeki olumsuz ortamdan etkilenerek
Hollanda'ya giden bir bilim insanı.
DW Türkçe’ye konuşan Birbil,
sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bir makale enflasyonu bulunduğunu
belirtirken, yayın sayısından ziyade bilimsel olarak kendini ispat etmiş
insanlara öncelik verilmesinin şart olduğunu düşünüyor. Başarılı birçok
akademisyenin hayatlarının KHK'larla “insafsızca karartıldığını”
vurgulayan Birbil, şöyle konuşuyor:
“Bu akademisyenler
üniversitelerinden koparıldılar, pasaportlarına el konuldu.
Arkadaşlarına bu haksızlığın reva görülmesine, üniversitede kalan
diğerleri -belki mucip sebeplerle- ses çıkaramadılar. Sus pus olmuş bir
üniversite, üniversite olmaktan çıktı. Yani hem gidenlerin yarattığı
boşluk, hem de kalanların içine düşürüldükleri durum yüzünden
üniversitelere iki kez darbe vuruldu.”
Gülsen Solaker
© Deutsche Welle Türkçe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.