Bu kadar karmaşık bir gündemde bu konuya devam etmek doğru mu bilemedim ama beş haftadır yazdıklarıma devam edeceğim yine de.
Basit bir soruyla başlayayım: Ciddi bir bilim insanı bir yıl içinde kaç bilimsel yayın yapabilir ve kaçını saygın bilim dergilerinde yayınlayabilir?
Belki yanıtlamanıza yardımcı olabilir diye bir ipucu vereyim: Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar, Koç Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada yanına 6 aylığına gelen bir doktora öğrencisinin ısrarla bir bilimsel çalışma yapmak isteğinden söz ederken şunları söyledi.
“Ne kadar heyecanlıydı, dur bir kızım dedim, 6 ayda öyle hemen çalışma filan olmaz.”
Evet yanıtınız nedir? Bir bilim insanı yılda kaç çalışma yapabilir, 2, 3, 5, 10..?
Türkiye’de bir yıl içinde 30’a yakın bilimsel çalışmada ismi olan tıp insanları biliyorum. Yani her iki haftada bir tane, hatta bazılarında daha çok. İnanmayan “pub-med” benzeri portallardan tarayıp baksın.
İngilizce'de bir deyim vardır; “too good to be true”. Yani; gerçek olamayacak kadar çok iyi... Bizde de benzer sözler var; “çok laf yalansız olmaz” mesela.
Peki soruyu tekrar sorayım: Bir bilim insanının (!) bu kadar çok yayında isminin olması mümkün mü?
Evet mümkün... Peki nasıl? Anlatayım.
Eğer iyi organize büyük bir siyasi grubun içindeyseniz, bu grubun temel amaçlarından biri yayın sayılarını hızla arttırmak, akademik yaşamda yandaşları ile etkili bir konuma gelmekse, bu grupların içinde ağabeyleriniz ve ablalarınız varsa, onlar sizin bir an önce akademik olarak yükselmenizi, akademi içinde etkili pozisyonlara gelmenizi, bir an önce doçent, profesör olmanızı ve ait olduğunuz grubun akademi içindeki etkinliğinin yükselmesini istiyorsa, hiç emek harcamasanız bile çalışmalarına sizlerin isimlerini ekleyebilirler.
Sizler onlara veri girişi vb. bazı sekretarya işlerinde yardım edersiniz, onlar da sizin isminizi bu kadar katkıyla çalışmalarına yazarlar.
Böylece “h” indeksiyse “h” indeksi, bilimsel çalışmaysa bilimsel çalışma, yürür gidersiniz. Bir anda hatırı sayılır bir bilim insanı olur çıkarsınız.
Sonra siz palazlanır, ağabey veya abla olursunuz. Sizden sonra gelenlere aynısını yapmaya başlarsınız.
Ama her istediğinize yardım edemezsiniz öyle: Yardım ettikleriniz sizinle aynı siyasal çizgide olmalıdır, kime yardım edeceğiniz çoğu kez size sorulmaz. Aranan liyakat değildir, önemli olan itaat ve grup duygusudur.
Ama bilim insanı öyle olunmuyor.
Bilim insanı özgür düşünceyi temsil eder, emeği temsil eder. Bilim insanı dogmatizme, sınırları çok katı biçimde belirlenmiş hiyerarşik yapılanmalara dayanamaz.
Bilim insanı makam ve mevki heveslisi olamaz, aktif bir siyasi grubun üyesi olarak bilim çevrelerinde açıkça gündelik siyaset yapamaz.
Mesela gerçek bir bilim insanı için şu cümleler ne anlam ifade eder?
"Madde ile kayıtlı olmayan ruhlar, dünyadaki cesetlerine benzer misali cesetleriyle tekrar görülebilirler. Bunun sayısız denecek kadar misalleri vardır." [Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3. Baskı, Eylül 1995, 23].
Bu ve benzeri hurafeleri gerçek gibi söyleyenlerin peşine düşmüş hatırı sayılır sayıda yüksek “h” indeksi olan insan var.
Türkiye’de bilimsel yazı sayısının son yıllarda arttığı söyleniyor. İyi de tek kriter bu mu? Geçen sayıda yayınlanan Prof. Dr. Sebahattin Yurdakul’un yazdıklarını okuyun.
Ben bu köşede konu ile ilişkili 6 yazı yazdım, Türkiye bu yazılarda söz ettiğim yöntemlerle mi bilim toplumu olacak?
Başka sorular da var... Bu ülkede yılda kaç patent alınıyor, sanayi-üniversite işbirliği ne düzeyde, bu ülkede yetişip uluslararası arenada etkili konumda olan kaç bilim insanı var?
*Bu yazı 29 Temmuz 2016 tarihinde HBT Sayı 18'de yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.