Yine aynı internet günlüğüne göre, üniversitelerdeki intihal olayları hız kesmeden devam etmekte. Bu gerçek YÖK’ün, yerlerde sürünen bilim ahlakı düzenini değiştireceğine dair en küçük bir umut vermiyor. Şöyle ki;
Danıştay ve Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin iptal kararları [2,3] nedeniyle öğretim elemanlarıyla ilgili disiplin mevzuatında doğan boşluğu gidermek amacıyla, Mayıs 2016’da TBMM’ne yeni bir yasa tasarısı sunuldu [4]. Bu tasarıda, bilim etiğine aykırı eylemler ve bunlara verilecek cezaların ne olduğu açık bir şekilde tanımlamasına ve intihalin yaptırımı olarak “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” cezası yeniden getirilmesine karşın, intihalin gerçekleşmiş sayılabilmesi için getirilen koşullar gelenekselleşmiş görmezden gelme tutumunun devam edeceğinin işaretleri gibi.
Cezai yaptırımı, üniversite öğretim mesleğinden ya da [5] kamu görevinden çıkarma cezası olan intihal ya da aşırmacılık, AYM’nin iptali nedeniyle işlevsiz kalan Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nde [6] “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlamıştı.
Evrensel bilim etiği ilkelerinden kaynaklanan bu intihal tanımı, söz konusu yasa tasarısında değiştirildi. Tasarının 2547 sayılı YÖK Yasası’nın [7] 53. maddesini değiştiren 27/b/5 maddesinde yazıldığı şekliyle intihal şu şekilde tanımlanmakta [4];
“(İntihal), kasten başkalarının özgün fikirlerini, metodlarını, verilerini veya eserlerini bilimsel kurallara uygun biçimde hiç atıf yapmadan eserin bütünü dikkate alındığında önem arz edecek şekilde kısmen veya tamamen kendi eseri gibi göstermektir”.
Görüldüğü gibi disiplin yönetmeliğindeki önceki düzenlemelerde intihalin gerçekleşmiş sayılabilmesi için, evrensel tanımına uygun olarak “kaynak göstermemek” dışında başka bir koşul aranmazken, tasarıyla getirilen yeni düzenleme, intihalin gerçekleşmiş sayılması için kasten yapılmış olma yani “kaynakları bilinçli bir şekilde göstermeme” / “kasten aşırmış olma” ve “eserin bütünü dikkate alındığında çalıntıların önem arzetmesi” gibi koşullar getirmekte.
Açıkçası tasarıdaki üniversite öğretim mesleğinden çıkarma gibi onur kırıcı ve son derece ağır bir ceza gerektiren intihal eyleminin ne olduğunu açıklayan ifade, sanki intihali değil de intihal suçundan kurtulma ya da kurtarılma yollarını tarif etmektedir. İntihalle suçlanan bir öğretim elemanı bu tarifi uygulayıp kendisini, “sehven kaynak göstermediğini” söyleyerek, “başka eserlerden kaynak göstermeden yaptığı alıntıların çalışmasının bütünü dikkate alındığında son derece önemsiz kaldığını” ileri sürerek, ya da yüzde yüz aşırma olan tezler ve makaleler için yapıldığı gibi, “tezimi/ makelemi başka bir eserden aldığım doğrudur, ancak ben bunları nereden aldığımı açıkça yazdım” diyerek savunabilecek ve aklanabilecek.
“Kastım yoktu, kaynakları sehven göstermedim” deme fırsatı tanınması, aşırmacılara “sehven intihal sığınağı” diyebileceğimiz bir sığınak sunmak demektir. Evrensel bilim ahlakında böyle bir şey yok. İntihalin “kasten”i, “sehven”i olmaz. İntihal, bilinçli bir eylemdir. Aşırmayı yapanın, aşırdığı eserin bir sahibi olduğunu bilmemesi olanaksızdır.
Diğer taraftan intihal tanımını, söz konusu yasa tasarısında yapıldığı gibi, “(ç)alıntılar eserin bütünü dikkate alındığında son derece önemsiz kalmaktadır” ya da “eser tamamen çalıntı olsa da, kaynaklar arasında çalıntının yapıldığı eser de vardır” türünden zorlama gerekçelerle sulandırmaya olanak veren bir anlayışın da akademik ahlak ilkeleri yönünden kabul edilmesi olanaksızdır. “Kaynak gösterilmemiş alıntıların,eserin bütününe bakıldığında önem arzetmediği, yani çalışmanın özgünlüğünü etkilemediği, çok az sayıda olduğu, bu alıntılar olmasaydı da çalışmanın değerinin değişmeyeceği, yazarın bunları, çalışma konusuna ne denli hakim olunduğunu göstermek için koyduğu” gibi bilimsel temeli olmayan mazeretler öne sürmek, ucu açık, soyut ve keyfi bir yaklaşımdır.
Evrensel bilim ahlakı ilkeleri nettir. Bilimsel yayınlarda ve genel kamuoyuna dönük olarak yayınlanan her türlü makale, derleme, kitap ve benzeri yayınlarda yararlanılan başkalarına ait yayınlar kaynak olarak gösterilmedir; bilim insanı, akademik yaşamının bütün evrelerinde ve öğretim, yönetim ve akademik değerlendirmelere ilişkin görevlerde bilimsel liyakatı temel ölçüt olarak kabul eder, temel etik kurallarının dışına çıkmaz ve bu kuralların dışına çıkılmasına göz yummaz. Eğitimin eksik verilmesi, kopyacılık, akademik ilerleme ve ödül jürilerinde bilimsel liyakat ölçütlerinin dışına çıkmak, kişileri kayırmak ve benzer davranışlar kabul edilemez[8]. Bu evrensel kurallar ulusal ve uluslararası bilim kurumlarının benimsediği akademik dürüstlük ilkesinin temelini oluşturur [9].
YÖK disiplin mevzuatında değişiklik yapan söz konusu tasarıdaki sulandırılmış intihal tanımı kullanılarak kurulacak “sehven intihal sığınağı”, intihalcileri aklamak için kullanılabilecek tek sığınak olmayacaktır. Daha önce kurulan ilk sığınak “anonim bilgi sığınağı”dır [10]. Bu sığınak bilim etiği literatürüne Doğramacı-Yazıcı Davası olarak bilinen dava dolayısıyla girmiştir. YÖK’ün ilk başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın , “Annenin Kitabı (1968)” isimli kitabının Amerikalı Dr. Benjamin Spock’un kitabından aşırma olduğunu iddia eden Prof. Dr. Hasan Yazıcı hakkında açtığı davada mahkeme, Prof. Yazıcı’nın 6.000 TL manevi tazminat ödemesine hükmetmiş, ancak bu kararı ifade özgürlüğüne aykırı bulan AİHM Türkiye’yi Prof. Yazıcı’ya tazminat ödemeye mahkum etmiştir [11].
Söz konusu manevi tazminat davasında nihai karar olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında Doğramacı ve Spock’un kitaplarının gerçeğin aksine, bilimsel olmadığı ileri sürülerek, “bilimsel olmayan eserlerin anonim kavram ve fikirler içerdiği, böyle anonim kavram ve fikirlerin ancak benzer şekilde-yani kaynak göstermeden-ifade edilebileceği”belirtilmiş ve intihal bu şekilde kurulan anonim bilgi sığınağı” na sokularak aklanmak istenmişti.
Sonuç olarak söz konusu yasa tasarısında intihalin gerçekleşmiş sayılmasının “kaynak göstermemek” dışında, yukarıda açıklandığı türde etik dışı koşullara bağlanması, bir anlamda şimdiye kadarki örtbas etme yöntemlerinin nasıl işlediğini göstermekte. Akademik ahlaka aykırı olan bu örtbas etme yöntemleri, tasarı aynen yasalaşacak olursa disiplin mevzuatına da yazılmış olarak adeta meşrulaştırılarak eleştirilemez kılınacak ve şikayet / dava konusu yapılmasının önü kesilmiş olacaktır. Tasarıdaki bu koşullu intihal tanımından derhal vazgeçilmelidir.
[1] https://plagiarism-turkish.blogspot.com.tr;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.