Ülkemizde pek çok konuda Türkçe ders kitabı yazımı henüz gereksinimin çok gerisinden gelmekte ise de, bu doğrultuda önemli bir çaba gözlenmektedir. Türkiye Bilimler Akademisi’nin uluslararası standartlara uygun Türkçe ders kitabı yazımını (ve çevirisini) teşvik için koymuş olduğu ödül[1] bu doğrultuda daha iyi tanıtılması gereken özendirici bir adımdır.
Türkiye’de akademik yaşamda hukuki tanımlamalar ve yaptırımların dışında, sivil hukukun [4] bağlayıcılığı ve gerekliliğine dair bir düşünce yeterince oluşmamıştır. Üniversite “afları,” akademik kararların sık sık yargıya taşınması bunun bazı örnekleridir. Bu nedenle, bilimsel yayın etiği ile fikri mülkiyet hukuku arasında her ülkede mevcut olan gerilim bizde daha sancılı bir biçimde ortaya çıkmaktadır. “İntihal” sözcüğü yasalarda tanımı yapılmış bir kavram değildir.[5] Buna karşın, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Madde 71’in 2.-5. fıkralarında,
“Başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad[ını] koy[mak] ….,
YÖK Yönetici, Öğretim Üye ve Yardımcıları Disiplin Yönetmeliği’nin (1998 yılında getirilen değişiklikte yer alan) Madde 11/a-3 paragrafında ise, “Bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” derken yine intihal anlatılmaktadır. Bilim Etiği El Kitabı’nda Prof. Dr. Ünal Tekinalp’in karşılaştırmalı yazısında hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Türkiye hukukunda intihal ile ilgili uygulamaların barındırdığı çelişkilere de yer verilmektedir. [5]
Ders kitabı yazmak özellikle zor bir iştir. Ders kitabı bir “eğitim amaçlı derleme ya da seçki”[6] değildir. Kendi içinde bir bütünlüğü ve sistematiği vardır. Hem belli bir disiplinin üyeleri tarafından yaygın olarak bilinen konuları özgün bir biçimde işlemeyi, hem de bir dizi teorik ve ampirik bilgiyi eksiksiz olarak aktarabilmeyi gerektirir. Örneğin katı hal fiziği ya da kimya gibi, deneysel bilgiler de içeren konularda, başkalarının daha önce yapmış olduğu ölçümlere ya da hesaplara dayanan sonuçların da verilmesi gerekebilir. Bunların hepsinin yazar tarafından ölçülmüş ya da hesaplanmış olması beklenemez; bu değerlerin doğruluğunun güvencesi ise, nereden alındıklarının (el kitabı, monografi, makale ) açık olarak belirtilmiş olmasıdır. Sadece, çok sıklıkla kullanılan, herhangi elkitabında bulunabilecek sabitler, ya da kolayca hesaplanabilecek bazı değerler bu kuralın dışında kalırlar. Bu tür kuralların uygulanmasında her zaman uluslararası düzeyde meslek içi oydaşımlarla ortaya çıkan bir makuliyet payı bulunur.[7]
Bilimsel bilginin geleneksel/ popüler bilgilerden[8] bir farkı vardır: Bilimsel bilgi, “herkes” (yani o konunun uzmanı herkes) tarafından biliniyor bile olsa, hiçbir zaman “anonim” değildir, kaynağı bilinir veya araştırılınca bulunabilir. Bilimsel bilginin ayrılmaz bir özelliği, onun bir ya da bir grup bilim insanının sorumluluğu altında yayınlanmış olmasıdır –bu özellik hem o bilginin doğruluğuna ilişkin bir sorumluluk, hem de yazarlığa ait haklara işaret eder.
Zaman içinde o bilim dalının temel unsurları arasına girmiş teorik gelişmeler ya da buluşların orijinal kaynaklarına, bir ders kitabı hatta bir makale yazarken referans vermek mutlaka gerekli görülmeyebilir (yüz, yüz elli yıl önceki orijinal kaynaklara pratikte ulaşmak da zordur).
Bir ders kitabında alanın temel konularının sunuluşu sırasında asıl kaynak gösterilmesi gereken yerler, bu konuların güncel olarak işlendiği, tüm uzmanlarca otoriteleri kabul edilmiş, yaygın olarak kullanılan, yazarın kendisinin de bir aşamada mutlaka yararlanmış oluğu ders kitaplarıdır. Her bilim dalının bir dizi öncülünün üzerinde yükselen, sürekliliğe sahip bir yapı olduğunun öğrenci tarafından algılanması ve gerektiğinde başvurabileceği başka kaynaklardan haberdar edilmesi, ders kitaplarının genel bir kaynakçaya sahip olmalarını da zorunlu kılar. Aksi, bilim ve yayın etiği kadar, eğitim etiğine de aykırıdır.
Genel kaynakçanın dışında, herhangi bir kitaptan belli bir anlatım biçimi, örnek vs. aynen kullanılmış ise, bunun belli edilmesi ve sayfa göstererek atıfta bulunulması gerekir. Ders kitabı yazımının bir zorluğu, insanın meslek yaşamı boyunca çok yerde rastlamış olduğu anlatım ve ifade biçimlerinden kendini koruyabilmesinde yatmaktadır. Zira, ülkemiz kanunları olsun, Avrupa ülkelerinde geçerli Fikri Mülkiyet Yasaları olsun, bilginin içeriğinden “serbestçe yararlanma”yı esas almalarına karşın, yayınlanmış bir ifade biçiminin kendisini, yani sözcüklere dökülüşünu koruma altına almaktadırlar [5]. Bu nedenle, bir ders kitabı yazarken bir açıklama biçiminin, bir problemin ya da çözümün, farkında olmadan aklınızda kalmış bir formülasyon olup olmadığını kontrol etmek gerekir.
Ders kitaplarında genel bir bibliografyanın ötesinde, özel olarak referans verilmesi, hatta kaynak gösterilse bile ancak yayıncının izniyle kullanılması mümkün olan, bir olayı ya da olguyu örneklemek için çekilmiş fotoğraflar, çizilmiş olan resimler, deney sonuçları ya da tablolar gibi başka unsurlar da vardır. Bu unsurlar, konunun genel anlatımının dışında, çoğu kez teknisyenlerin özgün emeği ile üretilen eserlerdir ve bizim ülkemizin de taraf olduğu telif hakları anlaşmaları ile korunurlar. Ancak şekillerin, herkes tarafından yeniden çizilebilecek kadar basit olduğu ve ek veri gerektirmediği durumlarda, kullanılmaları serbesttir.[5] Buna karşın, bir başka kaynakta mevcut bir şekil ya da tablonun uyarlanarak kullanıldığı durumlarda bile, çoğu kez kaynak gösterilir.
YAYIN ADABI GELİŞİYOR
Ülkemizde yayın adabı tüm aksaklıklara karşın gelişmektedir ve giderek uluslararası normları yakalayacağı muhakkaktır. Bu değişim süreci içinde, yanlışlarda ısrar etmek yerine, bunların tasfiyesine katkıda bulunmak gerekir. Ancak açık kalplilikle girişilen yaygın bir tartışma süreci sonunda bilimsel kamuoyu kendi içinden ürettiği kurallar üzerinde bir oydaşıma varabilir, sürekli bir fakirlik/mağduriyet edebiyatı ile özel mazeretlerin arkasına sığınmaktan vazgeçebilir ve bunun getirdiği güvenle kendi bahçesini temizlemeye girişebilir. Öğrencilerimize bu konuda iyi örnek olmamız ve ileriye dönük olarak da yeni standartların oluşturulması ancak böyle mümkündür.
[1] http://www.tuba.gov.tr/index.php?id=403
[2] Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi (2002), Bilimsel Araştırmada Etik ve Sorunları, Türkiye Bilimler Akademisi Yayınları 1, Ankara.
[3] A. Erzan, ed. (2008), Bilim Etiği El Kitabı, TÜBA Bilim ve Düşün Dizisi 17, Ankara.
[4] Belli bir mesleğin ya da kurumun üyelerinin onayladıkları gönüllü olarak kendilerini tabi kıldıkları ve meslektaşlarının bu çerçevede yaptıkları değerlendirmelere saygı duydukları bir ahlak ya da kurallar dizgesini kastediyorum. Açıktır ki bu kurallar yasalarla çelişemezler.
[5] Ünal Tekinalp (2008), “Bilim Etiğinin Hukuki Cephesi,” A. Erzan, ed., Bilim Etiği El Kitabı, TÜBA Bilim ve Düşün Dizisi 17, Ankara.
[6] Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Madde 34, 35.
[7] Örneğin ışığın hızını “bilimsel notasyon”da virgülden sonra iki basamaklı bir sayı olarak belirtirken atıf gerekmez ama bilinen en yüksek kesinlik derecesinin ne olduğu tabi ki atıf gerektiren bir bilgidir.
[8] Bir radyo programında ya da bilimsel bir metinde, popüler bir türkünün ya da örneğin bir halk ilacının, geleneksel veya “anonim” olmasına karşın onu derleyen kişinin ve bu eseri/bilgiyi ona aktarmış olan kişinin belirtilmesi, özellikle antropologların giderek üzerinde titizlikle durdukları iyi uygulamalardandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.