NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

24 Aralık 2009

Prof. Dr. Levent Doğancı - YAYIN ETİĞİ VE YASAL AÇIDAN 'KOPYALA –YAPIŞTIR' VE AŞIRMA

Bilim ve Gelecek,
Sayı 67, Eylül 2009 
 
Plagiarism (intihal) Latince bir terminolojiden gelmektedir ve Osmanlıca bir sözcük olan “intihal"i dilimize çalıntı ya da aşırma olarak çevirebiliriz. Türk Hukuk Lügatin’ de: “Başkasına ait bir telifi, güzel sanatlardan bir eseri kendisine nispet etmek; bir kitabın ibarelerini, musiki bestesinin namelerini, takdim ve tehir ile veya baştan başa his olunur derecede ifade tarzını tahrif ile kendi namına vermek” olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde, akademik yükselme ve atanmalar için getirilen yönetmelik hükümlerinin yayın bağlantılı ve göreceli bir şekilde nitelikten daha çok sayıya dayanır bir halde olması sonucunda, aşırma eylemi karşımıza daha sık ve daha “kurnaz” bir karakterle çıkmaya başlamıştır. Yasal anlamda intihalden bahsedebilmek için özgün eserde bulunan eser sahibine özgün “hususiyetin” aşırma eserde de aynen bulunması gerekmektedir. Yoksa bir eserden esinlenerek, ancak kendine has özgünlüğünün yansıtıldığı eserlerde intihalden “yasal” anlamda söz edilemez. Ancak burada makale yazım aşamasında yeterli akademik özen gösterilmez ise yasal ve etik değerler kavramı karşımıza çelişkili olarak çıkabilir. Kısaca, başkasının eserini veya eserin bir bölümünü kendisininmiş gibi gösterme aşırmadır ve hem yasalar hem de etik değerler karşısında bir suçtur. Bu kavramın “iktibas” (alıntı) ile karışmaması ve bilimsel bir linç metodu olarak da kullanılmaması için özellikle genç akademisyenlerin çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Yasal olarak tanımlanan ve suç teşkil eden “aşırmanın”, yayın etiği açısından kavramı biraz daha değişiklik göstermektedir. Bir başka anlatımla, etik değerler açısından “intihal” yasa karşısındakinden daha esnek bir anlam kazanmaktadır ve daha geniş boyutlardadır. Daha açık olarak belirtmek gerekirse, yararlanılan daha önce yayınlanmış orijinal eserin adresiyle, sahibinin adı belirtilerek ve akademik yayın ilkelerine uygun olacak bir şekil ve ölçüde aktarılması etik ve yasaldır. Düşüncenin boyutlandırılması açısından da yaratıcı düşünceye yol açmak bakımından gereklidir de. Burada eser tarifinin de çok net bir şekilde yapılması gereklidir. Bir kliniğin, kurumun, laboratuarın ham verileri bir buluş ya da yaratıcı esere ait değil ise yasal bağlamda “eser” değildir ve bu birikmiş-kaydedilmiş bilgilerin kullanımı da herhangi bir kişinin tekelinde değildir. İntihal “başkasının eserini” kendine mal etme durumudur. Ham bilgilerde “sahibinin özelliğini taşıma” gibi bir özellik olmayacağından ve bağımsız-özgün bir fikrî çalışmanın sonucu ortaya çıkan bir üründen söz edilemeyeceğinden intihalden de söz edilmez. Böyle bir ham veri telif hakkının devri sözleşmesine konu olamayacağı gibi, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun sağladığı korumadan da yararlanamamaktadır.

Bilimsel yayıncılıkta aşırma problemi ülkemizde çok ciddiye alınması gerekir büyük bir problem haline gelmektedir. Uluslar arası arenada ülke bilim camiasının saygınlığına gölge düşürecek boyutlarda önemli bir sorun oluşturmakta, bilimselliğe ve gerçek bilimsel üretime önemli zararlar vermektedir. Bu durumun çok çarpıcı bir örneğini “Nature” Dergisi’nin 6 Eylül 2007 sayısında görmekteyiz: “Türk Fizikçileri Bilimsel Aşırma Suçlamasıyla Karşı karşıya”. Doğa bilimlerinin bilimsel etki faktörü (ISI 2006: 26.681) en yüksek dergisinde böylesi çirkin bir makaleyle anılmamız ülkemizi ve ülkemizin gerçek bilim insanları rencide etmektedir. Bu durumun cezasız kalması veya çok sınırlı bir şekilde cezalandırılması da aşırmacıları hem yüreklendirmekte, hem de daha kurnaz yöntemler bulmaya teşvik etmektedir. Branşımız açısından da sık olarak benzer durumlarla karşılaşıyoruz. 2006 yılı içinde “Journal of Hospital Infection” isimli yabancı bir dergi, ülkemizin önemli bir üniversitesinden ve daha da üzücü olanı o üniversitenin en üst yöneticisinin de yazarlar arasında bulunduğu tümüyle aşırma bir makaleyi internet ortamında makalenin üzerine kırmızı mühürlerle “retraction” (geri çekme) ibaresi yazarak bilimsel ortamdan geri çekmiştir. Ancak gerek akademik kurumlarda yöneticilik yapan meslektaşlarımız gerek ise YÖK Başkanlığı kendilerine cesaretle iletilebilen bu tür etik ihlaller karşısında yeterince önlem almak ve idari tasarruflarını kullanmak konusunda çok istekli değillerdir. Genellikle en kıdemsiz akademisyenin cezalandırılması, idari hukuk yolu ile de bu cezanın kaldırılması bir strateji olarak belirginleşmekte, bu yol ile az bir zaman kaybı ile akademisyen görevi başına, biraz kulağı çekilmiş olarak geri dönebilmektedir. Özellikle de etik ihlalde bulunan kişinin çevresel sosyal ilişkileri (ki bu aynı klik, aynı politik görüş, aynı locaya kayıtlı olma vs. olabilir) cezanın ağırlığını belirleyebilmektedir. Ender olmayacak şekilde de idareciler değil konuya sessiz kalmak, konuyu kendilerine ileten akademisyenleri örselemekten de kaçınmamaktadırlar. Bu ise dürüst çoğunluğun sessiz kalması, kaderine razı olması ve bilimsel arenanın gittikçe daha “azılı” aşırmacılara terk edilmesi anlamına gelmektedir ki sürecin tehlikesi ortadadır.

Aşırma modelleri içinde değişik teknikler kullanılmaktadır. Daha önce görev yaptığım kurumların birinde birbirinin neredeyse aynısı olan ve birimin en üst idarecisi tarafından “yönetilmiş” iki uzmanlık tezi, aşırmanın anlaşılmaması için değişik kurum kütüphanelerine kaydettirilerek, intihal gizlenmeye çalışılmıştı. Bu durumu görevim gereği eleştirmem ise (tez yöneticisinin üst düzey idarecisi olması nedeniyle) çok büyük bir olay haline getirilip, sonunda önüme kabahatimmiş gibi konulmuştu. Daha uzmanlık tezi aşamasında bilimsel etik değerleri büyük bir kurnazlıkla çiğneyen bu sahte bilim insanlarının daha üst akademik düzeylerde bilim üretemeyecekleri de aşikârdır. Nature’ de yayınlanan makale de maalesef bu olguya işaret etmekte ve akademik namusumuzu en hafif deyimiyle “sorgulamakta” hatta -alınmaca yok- tam anlamıyla karalamaktadır. Cümle aynen şöyledir: “There are some cultures in which plagiarism is not even regarded as deplorable”. Yani; “bazı kültürler var ki buralarda aşırma acınması gereken bir durum bile değil…” Tabii bahsedilen kültür bizim kültürümüz! Makale daha da sertleşiyor üslubunda: “It’s dishonest and sloppy!”. Yani, “şerefsizce ve sulu bir durum”. Kurumsal düzeydeki eksiklerimizi sorgulama ve ilgili düzenlemeleri ivedilikle yapma zorunluluğumuzu gözler önüne seren sert bir uyarıdır bu ifadeler. Aşırma en önemli akademik suçlardan ve en az diğer akademik suçlar kadar (duplikasyon, masa başı veya lap-top yayıncılık) tehlikeli ve adi. Akademik hırsların sadece bilimsel bir yarış olması gerekiyor. Aldırmazlık ise bu işi fütursuzca yapan birçok “özde değil, sözde” akademik insanı hak etmediği makamlara getirebiliyor. Bunun somut bir örneğini en son aylara ait bir bilimsel makaleden verebilirim: “Anaesthesia” isimli yabancı bir dergide “Jeske HC, Tiefenthaler W, Hohlrieder M, Hinterberger G ve A. Benzer” isimli araştırıcılar tarafından İngilizce dilinde bir araştırma makalesi yayınlanmıştır: “Bacterial contamination of anaesthetists’ hands by personal mobile phone and fixed phone use in the operating theatre”. Bu makale 2009 yılında Ulger F, Esen S, Dilek A, Yanik K, Gunaydin M ve Leblebicioglu H. tarafından “Are we aware how contaminated our mobile phones with nosocomial pathogens?” isimli bir makale ile intihal edilmiştir. (Annals of Clinical Microbiology and Antimicrobials 2009, 8:7 doi:10.1186/1476-0711-8-7). Buradaki intihal hem orijinal fikir bazında hem de giriş kısmının cümle cümle aşırılması tarzında olmuştur. Yazarlar arasında intihal makalenin yayınlandığı derginin başyazarının (Editor-in-Chief) da yer alması, bu kişinin araştırma-yayın işlerinden sorumlu rektör danışmanlığının yanı sıra TÜBİTAK’da da benzer danışmanlık görevleri yapıyor olması durumun vahametini göstermektedir. Kimi kime şikayet edeceksiniz? Tuzun kokması gibi bir durum… Bir de müthiş bir kurnazlık sergilenmekte aşırma eylemi sırasında: Orijinal makalenin 1861 yılına ait referansı aşırma makalede de kaynaklarda yer almakta, ancak intihal edilen orijinal makaleye ise kaynaklar listesinde yer verilmeyerek, kişilerin sorgulama yapması kurnazca engellenmeye çalışılmaktadır. Acaba hangi üniversitemizin hangi kitaplığında 1861 yılına ait Avusturya’da yayınlanmış bir dergi bulunmaktadır? Bu aşırmacı yazarlar nereden bulmuşlardır bu kaynağı acaba diye sormadan edemiyor insan! Orijinal makaleden serbestçe yararlanıp yeni eser yaratma olanaklı ise de, bunun yöntemi yazarlar arasında bulunan tüm akademisyenler tarafından kesinlikle tam olarak bilinmektedir. Burada iktibas veya “anonim bilgi” kavramlarına da sığınılamayacak kadar “aşırma” mevcuttur ve bunun belli olmaması için de büyük bir gizleme-örtüleme (kamuflaj) faaliyeti yapılmaktadır. Mealen yapılanın dışında iktibasın yararlanmada yöntem ve miktarla sınırlı olduğu, bir anlamda nicel olduğu unutulmamalıdır. Bu yararlanmanın nitelik olarak esinlenme sınırını aştığı, hem fikri hem de kompozisyon açılarından yasal olmayan intihalin yapılmış olduğu görülmektedir. Hukuk ve etik açılardan iktibas, dürüstlük kurallarının ve amacın gerektirdiği ölçüyü aşmaması hâlinde meşru olmakla birlikte, intihal kesinlikle kabul edilemez bir durumdur. Sanıldığının ve bir savunma mekanizması olarak kullanılmaya çalışılan durumun kesinlikle aksine intihalle, iktibas arasında değil; daha çok yararlanma serbestisi ile intihal arasında var olan ve kimi zaman da çok ince olan çizginin belirgin olarak yukarıdaki örneklerde geçildiği görülmektedir. Akademik bir unvan taşıyan her kişinin bu eylemi duyurması, deşifre etmesi ve sorumluların cezalandırılmasını istemesi hem bir hak hem de bir görev olarak belirginleşmektedir ve eylem cesaretle yapılmalı, bilimsel arena temiz tutulmalıdırYukarıda isimleri verilen uluslar arası kuruluşların aldığı ortak bir karar ile İngilizce dilinde yayınlanmış bir eserde daha önceden yayınlanmış 11 kelimenin kaynak belirtilmeden yan yana bir araya gelmesi “intihal” olarak isimlendirilmektedir. Bu duruma da bir örnek vermek gerekir ise:
-“Neisseria meningitidis resides in its natural habitat within the nasopharyngeal tract of humans” bu cümle google search de sitasyon adresi www.brown.edu/Courses/Bio_160/.../nmenin.html - olan bir cümle…

- "N. meningitidis" resides in it's natural habitat within the nasopharyngeal tract of humans. ikinci adresi de: www.freewebs.com/smarques19/pathology.htm -

Kopyala – yapıştır örneği ise (eminim yazarlar kendilerini anonim bilgi olarak savunacaklardır) : “To the Editor; Neisseria meningitidis resides in its natural habitat within the nasopharyngeal tract of humans". Aaaaaa, aynı cümle, ne tesadüf ? Yayının adresi ise şu şekilde: “Genetic and Antigenic Characterization of Neisseria meningitidis Strains from Turkish Recruits in 2006 (Inter Med 47: 1949-1950, 2008) (DOI: 10.2169/internalmedicine.47.1310). Bu örnek WAME ve COPE ‘ a göre intihal; ama bizim YÖK ya da başka bir bilimsel kurum ne der bilinmez tabii!

Ancak bu işin ülkemiz akademik coğrafyasında tam bir zıt yönü de var: “Bilimsel linç girişimleri”! İdari veya akademik rakibin bertaraf edilmesinde intihal suçlaması çok başarıyla kullanılıyor ki, bu da büyük bir ahlaksızlık ve cezasız kalmaması gerekli bilimsel bir suç aslında. İntihal veya başka bir akademik suçun işlenmiş olduğunu söyleyen akademisyenin bunu kanıtlarıyla ortaya çıkartması ve mutlaka kanıtlaması gerekir. Basit suçlamalar, dedikodu mahiyetindeki fısıltılar, haksız suç duyuruları ve haksız ihbar mekanizması da bilimsel üretimlerimize ciddi sekteler vurmaktadır ve bilimselliğe yakışmamaktadır. Örneğin akademik bir yükselme veya atanma aşamasında “posterlerin” makale olması ile ilgili çeşitli “örseleme” eylemleri sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan TÜBİTAK tarafından desteklenen ve kitap halinde yayınlanan “Sağlık Bilimlerinde Ulusal Yayıncılık” serisi esas bir kaynak başvuru kitapları olmaktadır. Aynı konu “World Association of Medical Editors” (WAME) ve “The Committee on Publication Ethics” (COPE) kurumlarına ait internet sayfalarından da izlenebilir.

Prof. Dr. Levent Doğancı
Ankara
drlevdog@yahoo.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederiz.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.