Kapalı dünyalar gibisi yoktur. Önce kabul edilmek için didinilir. Sonra yer edinmek için yekinilir. En son yükselme uğraşına girişilir. Kurallarına uydukça paye edinilir. Asker ocağı, mason locası, bilim yuvası. Kurallarıyla insanı ‘adam eder’ler. Kurallara ne kadar çok uyulursa o kadar tatmin vadederler.
Kurallara sırtınızı döndüğünüz anda sopa geliyorum bile demez. Kapalı dünyalar kuralları sayesinde yüzyıl yüzyıl ayakta kalırlar. Yine aynı kurallarıyla köhneleştikçe köhneleşirler. İçlerindeki insanlar ya adam gibi adam ya da deli- birey yaftasına razı olurlar.
Üniversite, kapalı dünyaların en incisidir. Güzele, akla, bilgeliğe dair ne varsa üstünde taşır. Hem gençtir. Daha doğrusu gençleri bir sonraki çağa (olgunluk, yaşlılık?) uğurlayan geçittir. O güzelimdeyişle gençlerin aklını (başka yerden) toplayıp başına getiren bir koca müessese.
Her üniversitenin kendi kuralları vardır. Mutlaka yöneticilerinin de kumaşına bağlı bazı değişik renkleri. Lakin hepsinin ceza kanunda af kapsamına girmeyen yegane madde intihaldir. Aklı henüz başka yerde gençlere ilk geldiklerinde intihalin ağır cezalık (okuldan kovulma) suç olduğu yazılı sözlü açıklanır. (Ben de ilk derste öğrencilerime intihal=intihardır şiirsel tehdidini savururum.) Gelgelelim, intihalin çaresi iyi bilinmeyen bir illet gibi hızla tüm akademik bünyeyi yiyip bitirmekte olduğunu hiç kimse inkâr edemiyor.
İntihal başkasının şiirini başkasına kendinin(miş) gibi satma cingözlüğü. En başında öyleymiş. Eski Roma’da kendine ait olmayan köleyi başkasına satma işi. Aşırma, apartma yani. Üniversite dünyası bunu başkasının kelimelerini adını anmadan başkasına satma cürmü olarak tarif etmiş. Yüzyıllardır da savaş vermiş. Sahibi belirsiz bilgiler ansiklopedisi internetin neredeyse tek başvuru kaynağı olduğu çağda işler iyice sarpa sarmış durumda. Öğrenciler kes-yapıştır yaparak o engin, kuralsız hiper-metnin neresinden ne bulur buluştururlarsa ödev yazar, not bekler oldular.
Business Week bu konuyu ele alınca Hürriyet refikimiz de şöyle bir akademisyenlere sormuş. Onlar da esmiş gürlemişler. Hele bir öğrenci intihale yeltenmeyegörsün! Ne ahlakı kalmış, ne disiplin kurulları önünde çürümesi. İster istemez bir büyüğümüzün genç isyancıları yola getirmek için sarfettiiği ‘ipe dizeceksin bunların birkaçını...’ diye başlayan özlü sözünü çağrıştıran koçaklamalar.
İntihal akademik toplantıların en önemli yakınması, intihal hafiyeliği kâğıt okumanın en zaman alan boş uğraşı oldu. Bizim akdemik camiada cezadan başka çare öneren yok gibi.
Şimdi çok yaşlı, fazlasıyla saygın, Yök’ümüzün kurucusu, en üniversiter hocabeyimiz güle oynaya intihal suçunu işlememiş gibi. Ülkemizde üniversitenin tarihinde sayısız, ceza almamış intihal vakası yokmuş gibi. Dipnotsuz yazılmış nice özgün deneme üniversitelerimizden aforoz edilmemiş gibi. U. Eco, öğrencilere, ‘öyle bir konu, kelime,şey bulun ki internette bulunmasın’ ödevini vermeyi teklif etmişti. (O bile bizim grubun yeni haliyle çıkan bir dergisinde köşe yazarları arasında yer alıvermiş! Aynı yazının Espresso’da yer aldığı söylenmeden. Eco intihal
kurbanı olmuş. Ya aynı dergide ’yazan’ A de Botton? Onunki de ‘.Aşk...’ kitabından mı?)
İntihal tehdidi üniversitenin yaptığını sorgulaması için bir fırsat olabilir. Ama akademisyenlerin çuvaldızdan korkmaması şartıyla.
Kapalı dünyalar, sadık mensuplarının her yanını sımsıcak sarıp sarmalar. Başta beyinlerini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.