NEDEN ?

https://plagiarism-turkish.blogspot.com


Yükseköğretimde Gözetim ve Denetim - Yasal Çerçeve ve Uygulamalar -
Devlet Denetleme Kurulu Raporu (2009) lütfen tıklayın
2547 sayılı Kanun’da öğretim elemanlarının disiplin suçlarına ilişkin yapılması düşünülen değişiklikler hakkında Bilim Akademisi’nin raporu (2016) lütfen tıklayın

27 Ekim 2014

Prof. Dr. Rıdvan Karluk - Üniversitelerde Etik İhlalleri ve İntihaller Arttı mı? (Sakarya Gazetesi)

İstanbul Üniversitesi Etik Kurulu tarafından düzenlenen Üniversitelerarası Etik Platformu Toplantısı (İntihal) 17 Ekim tarihinde İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü Konferans Salonu’nda gerçekleştirilmiştir.
Dr. Hakan Ertin, Rainer Brömer ve Dr. İlhan İlkılıç’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen Etik Toplantısı’nda Debora Weber-Wulff genel tartışmayı yönetmiştir. Alman Etik Kurulu’na atanan ilk Müslüman üye olan İlhan İlkılıç, Alman Meclis Başkanı Norbert Lammert tarafından bu göreve 2012 yılında getirilmişti. 
Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın intihal yaptığını iddia ederek konuyu AİHM’ye götüren Prof. Dr. Hasan Yazıcı, İntihal Olgusunun Dile Getirilebilme Boyutu konusunda bildiri sunmuş, Prof. Dr. Sevtap Metin Hukuk Felsefesi Açısından İntihali açıklamış, Mustafa Kıcalıoğlu Türk Hukukunda İntihal konusuna örnekler vermiştir. Prof. Dr. Tayfun Akgül ise Fen Bilimlerinde İntihal gerçeğine değinmiştir. 
Prof. Dr. Semih Gemalmaz , “intihal yaparak ödüllendirilmeler hıza geldi” diyerek toplantının kısa bir özetini yapmıştır.
İntihal (bilimsel hırsızlık) günümüz yüksek öğretiminde giderek yaygınlaşmaktadır. Daha da kötüsü, intihal yaptığı “gerçek bilirkişi” raporları ve de “yargı kararları” ile kesinleşmiş olan intihalciler, sanki bu bilimsel ahlaksızlığın muhatabı değillermiş gibi utanmadan ve sıkılmadan, yüzleri kızarmadan aramızdadırlar.
Günümüzde çeşitli mesleklerin yürütülmesinde esas alınan değerlerin başında etik ilkeler gelmektedir. Üniversitelerimizde öğretim üyeliği etiği, bilim alanında doğru davranışlara ulaşmak için gerekli olan ilkelerdir.
Türkiye’de temiz bir bilim dünyası için üniversitelerimizde bilimsel hırsızlıklardan arındırılmış eserler üreten, bilimsel yolsuzluğa bulaşmamış öğretim üyelerinin sayısı artmalıdır.
Üniversitelerimiz, toplum nezdinde itibarlarının düşmemesi ve saygınlıklarını yitirmemeleri için içlerindeki “çürük elmaları” ayıklamalıdırlar. Çünkü sepetteki bir çürük elma, bir süre sonra tüm elmaların da çürümesine yol açar.
Üniversitelerimizde etik ihlallere karşı tüm kesimlerin duyarlı olmaları ve bu ihlalleri yapanlarla mücadele etmeleri gerekir. Aksi takdirde Türk üniversitelerinin dünyanın ilk 1000 üniversitesi arasına girmesi hiçbir zaman mümkün olamaz.
Türk yüksek öğretimi, etik olmayan davranışlarda bulunarak bilimsel hırsızlık (intihal) yapan öğretim üyelerinden arındırılmalıdır. Bunun için üniversitelerimizde etik ihlallerinin üzerine gidilmeli, intihal yapan öğretim üyeleri yüksek öğretim sisteminin dışına çıkarılmalıdır.
Türk yüksek öğretim sisteminde intihalciler ile onlara destek verenlerin sayısı yaygınlaşırsa, o ülkede gidiş kötüdür.
Bir çeşit bilimsel yolsuzluk olan intihal bir tür sahtekarlıktır, bilinçli olarak hızla yükselmek amacıyla yapılır. Ciddi bir akademik suçtur. Gizlilik içerisinde yürütülür, ortaya çıkarılması güçtür.
Bu sebeple etik değerlere saygılı öğretim üyeleri, meslek onurunu korumak amacıyla etik dışı uygulamalarda bulunanlara karşı hoş görülü yaklaşmamalı, onları ortaya çıkarmak için çaba harcamalıdırlar.
“Benim hırsızım iyidir” anlayışı ile hareket etmek, üniversitelerimizde bilim etiğinin yaygınlaşması önündeki en büyük engeldir.
Üniversiteler, kendi içlerindeki hırsızlıkların genelde ortaya çıkmasını istemezler. Çünkü bu durum üniversite için bir prestij kaybına yol açtığı için üstü örtülmeye çalışılır. Eğer üstü örtülmez ve de kamuoyuna açıklanırsa, o üniversiteyi öğrencilerin tercih etmeleri zora girer.
Türk üniversitelerinin dünya üniversiteleri arasındaki yerinin yükselmesi, başkalarının ürettiklerini çalarak yaptıkları yayınlar ile gerçekleşemez. Bu bilinç toplumumuzda yaratılamadığı ölçüde, hırsızlıklar da devam eder gider.
Türkiye’de bilimsel hırsızlıklarla yeterince mücadele edilmemekte,“Üniversitelerde bilimsel hırsızlığın doğal karşılandığı bir ülkenin elbette tüm yaşam alanları soyulacaktır” özdeyişi görmezden gelinmeye çalışılmaktadır.
Tarihçi yazar Murat Bardakçı’nın intihal konusundaki şu tespiti çok doğrudur:“İntihal kelimesi, sözlüklerde genellikle ‘başkasının eserini kendisininmiş gibi gösterip yayınlama’ şeklinde açıklanır ama bence düpedüz hırsızlıktır, üstelik hırsızlığın en pespaye şeklidir. Sıradan bir hırsız paranızı, malınızı yahut bir başka kıymetli eşyanızı çalan kişidir ama intihalde fikrinizin, düşüncenizin ve emeğinizin üzerine oturulması söz konusudur. Zira, intihalci sizin için çok daha kıymetli olan bir şeyi, aylarınızı, hattâ bazen senelerinizi sarf ederek verdiğiniz eseri, düşüncenizi ve göz nurunuzu çalmıştır ve bunun kıymetinin parayla, pulla, fiyatla, vesaireyle ölçülmesi mümkün değildir. İntihalin, hırsızlığın ve sahtekârlığın en aşağılık biçimi olmasının sebebi işte budur.” (Bardakçı, 2008)
Murat Bardakçı, Türkiye’de intihallerin nasıl örtbas edildiğini şöyle açıklamaktadır: “Akademik hırsızlık olayıyla karşılaşan yönetim bu işi genellikle örtbas etme yolunu tercih ederdi; zira ‘tencere dibin kara, seninki benden kara’ misali vaziyetler söz konusuydu. Seneler boyunca yazdığım ve belgeleriyle ortaya koyduğum dünya kadar intihal hadisesi önce YÖK, ardından da rektörlükler yahut dekanlıklar sayesinde örtbas edilmiş, sadece tek bir intihalciye birkaç aylık ceza verilmiş, hemen ardından o ceza da affedilmişti.”(Bardakçı, 2008)
Yazar, İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi’nde gerçekleştirilen Bilim ve Etik Paneli’nde üniversite yönetimlerinin intihal suçunu işleyen akademisyenleri koruduğunu da öne sürmüştür.
Panel’de konuşan Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nurettin Bilici, bilim hırsızlığı yapan birçok akademisyenin görevine devam ettiğine ve de üniversitede yükseldiğine dikkati çekmiştir. İntihallerin yeterince yargıya taşınmadığını vurgulayan Bilici’nin bu konudaki tespiti şöyledir:
“Bazı akademisyenler üniversitede kolay yükselme arzusunda olduklarından bunun için de yazması uzun sürecek makaleleri makaslayarak ve seri üretim yapmaktadırlar.”
Üniversitelerde çalışarak ve hakkıyla doçent olanlarla, kolay yolu seçip intihal yaparak doçent olanlar arasında mutlaka bir ayırım yapılmalıdır. Aksi halde öğretim üyelerine bu durum kötü bir örnek oluşturur ve bunlardan bazıları da bu örnekten hareketle intihal yaparak yükselme yoluna sapabilirler. Bu durum, Türk yüksek öğretiminin kalite açısından çökmesi anlamına gelir.
Hırsızlık yapanlar anayasamıza göre milletvekili seçilemediklerine göre, bilimsel hırsızlık yaptıkları YÖK tarafından tescil edilmiş ve haklarında kesinleşmiş yargı kararları da bulunan öğretim üyelerinin üniversitelerde doçent, profesör olmaları mümkün olmamalıdır.
Bilimsel hırsızlık bir çeşit kopya olduğu için kopya çeken öğrenciye verilen cezadan çok daha fazlasını hırsızlık yapanlara vermek gerekir ki, balık baştan kokmasın.
Fransız yazar Henri Barbusse’nin dediği gibi gerçeği söyleyenler hiçbir zaman susmak zorunda değildir. Bunlar, susmak zorunda olmamalılar ki, bilimsel hırsızlık yaparak yükselmek isteyenlerin önü kesilsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkür ederiz.

!

Türkiye yırtıcı, şaibeli, sahte ve fake dergilerde en çok yayın yapan 3. ülke

Predatory journals: Who publishes in them and why? - Selçuk Beşir Demir Dünyanın en prestijli dergilerinden biri olan Elsevier tarafınd...

Predatory journals: Who publishes in them and why?

.....................................................................


...
...
...

* Rastgele Yazılar




.