PLAGIARISM-TURKISH.BLOGSPOT.COM adresinde, gerçek ve gerçek olmayan bilim insanlarıyla ilgili yazılanları okuduğunuzda, gerçek bilim insanlarının giderek azalmakta olduğuna tanık olabilirsiniz.
Şimdi, Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden değerli meslektaşım Prof. Dr. İbrahim Ortaş´ın (iortas@cu.edu.tr) bir süre önce konu ile ilgili olarak yazmış olduğu bir yazının Pazartesi günün köşeme alamadığım kısmını sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Bilim İnsanının Temel Özelliği Yorum Yapabilmesidir
Bilim insanının temel özelliği, ürettiği veriyi yorumlayabilmesidir. Mehmet Yapıcı, (Bilim ve Bilim İnsanının Nitelikleri , Üniversite ve Toplum Mart 2005 Cilt 5) bilim insanını şöyle tanımlamaktadır: "Bilim insanını bilim sürecinde stratejik bir noktaya taşıyan temel nokta, yorumlama sürecidir. Bilim insanının olgu ve olayları yorumlama yöntem ve süreci, onun nesnelliğinin de ölçüsüdür."
Elde edilen verilerin yorumlanması, bilgi ve teknolojiye dönüştürmesi asıl olandır. Veri toplama ve süreci izleme ise teknisyenlik işlevi olarak değerlendirilir.
Bilim Adamı Özgürdür ve Hiçbir Otoriteye Bağlı Değildir
Bilim insanı temelde bilinenlerden ve bilinmeyenlerden yola çıkarak, yeni düşünceleri üretebilmeli, ürettiklerini toplum yararına söyleyebilmeli ve yazabilmelidir. Her türlü yargıya karşı öz güvenle düşüncelerini savunabilmedir.
Bilim İnsanının Otorite ve Güç Karşısında Korkmaya Hakkı Yoktur
Aksi taktirde bilim ve onun insanlık yararına olan etkisi yansıtılamaz. Ortaçağın uzun sürmesi (yaklaşık 800 yıl) bilim insanlarının suskunluğu ve çekingenliğine bağlanmaktadır. Leonardo da Vinci, "Bilim adamları tıpkı Aristoteles ve Platon gibi, kendi düşüncelerini hiçbir etki altında kalmadan geliştirmeli ve savunmalıdır" demektedir.
Bilim İnsanı Yetişkin Birey Özelliğine Sahiptir
Bilim insanı, yetişkin birey olma özelliği gerektirir. Her yönü ile donanımlı, kendisi ile barışık, küçük makam ve mevkilere ve çıkar ilişkileri konusunda zaafı olmayan, yerine göre EVET ve HAYIR diyebilen bir özelliktir.
Her ortamda güven veren, söyledikleri ile tutarlı, günün koşullarına göre tavır değiştirmeyen kişiliktir.
Yetişkin birey özelliği beynine ve vücuduna değer veren kişiliktir.
Okuyan, bağımsız düşünebilen ve karar verebilen kişiliktir.
Bilimsellik veya bilim insanlığı iç tutarlılığı olan bir yaşam biçimidir. Bilim insanı öncelikle etik değerlere ve içsel dürüstlüğe sahiptir. Bilim insanının etik değeri ve içsel dürüstlüğü kendi iç disiplinine bağlıdır.
Bilim insanının her şeyden önce biz merkezli, ortak akla güvenen ve yaşatan, sürükleyici vizyon oluşturan bir yapıda olması gerekir. Ben merkezli, kısır düşünen, bilgi paylaşamayan, vizyon oluşturamayan yapılardaki kişilikler bilime katkı sağlamaz, aksine bilimden yararlanırlar.
Bilimsel araştırma yapma yeri olan üniversitelerde bugün değer olarak kabul edilen mutlaka idari görev yapmak ve yöneticilere yakın olmak anlayışı, üniversitelilik kültürüne zarar vermiştir.
Bilim İnsanlığı Bir Paye midir?
Akademik unvanların kolay elde edilmemesi için belirli kurumların belirli ilkelere göre gerekli şartları yerine getirmesi gerekir. Çoğu zaman akademik unvan adı altında kişi herhangi bir alanda belirli gözlem ve ölçümlere dayalı verileri bir araya getirerek ve biraz yorum katarak yüksek lisans ve doktora payesi alabilmektedir.
Kişiden beklenen, bilimin nesnelik ve objektifliği içinde metodolojik çalışma ile soru sorarak, verilerini sınıflayarak ve yorumlayarak bilgi üretmesidir. Ancak çoğu zamana kişi bu unvanı aldıktan sonra bir daha merak ederek bilmek istememektedir.
Özellikle de özel iş yapmayı benimseyenler ile politikacıların akademik unvanların arkasına sığındıkları ve bunun da akademisyenliğe büyük zarar verdiği bilinmektedir.
18 HAZİRAN 2009 TARİHİNDE YAYINLANAN "DÜZELTME VE CEVAP METNİ" NE KISA CEVABIM
Sakarya gazetesinde 18 Haziran 2009 tarihinde, şahsiyet haklarımı ihlal eden ve devam eden yargı sürecini etkilemeye yönelik olarak (28.04. 2009 tarihinde -Esas: 2009/194- Eskişehir 2. İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması ve iptal davası) gerçeklerle bağdaşmayan bir metin yayınlanmıştır.
YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, Dr. Erol Kutlu hakkında "Bilgi Toplumunda Kalkınma Stratejileri isimli eserinde İNTİHAL YAPTIĞI kanaatinin oluştuğu belirtilmiştir" diyerek, gereğinin yapılmasını ilgili kurumdan talep etmiştir.
Bu talebinin gerisinde, alanında uzman İstanbul Üniversitesi´nin üç öğretim üyesinin "intihal yapılmıştır" kanaatinin oluştuğuna ilişkin raporları vardır.
Ayrıca, AÜ raporunda imzası bulunan bir öğretim üyesi de, intihali tespit etmiş ve bunu yazdığı el yazısı mektup ile belgelemiştir: "SENİN İNTİHAL İDDİANDA HAKLI OLDUĞUNU GÖRDÜM."
AÜ Rektörlüğü YÖK´e yazmış olduğu yazıda şu ifadeyi kullanmıştır: "kitap 2000 yılında basıldığından ceza verme yetkisi ZAMAN AŞIMINA UĞRADIĞINDAN herhangi bir ceza verilmesinin de mümkün olamayacağı düşünülmektedir."
Diğer bir deyişle Rektörlük, 23.01.2009 tarihli yazısında intihal fiili işlenmemiştir dememiş, aksine "intihal fiili gerçekleşmiştir ama zaman aşımına uğradığı için disiplin yönetmeliğini ilgili maddesi uygulanamamaktadır" savunmasını yapmıştır. Konu idari yargıda yargılama aşamasındadır.
İntihal (bilimsel hırsızlık) suçlarında zaman aşımı 3 Haziran 2005 tarihinde kaldırılmıştır. 2005 yılından sonra intihal yapan öğretim üyeleri artık zaman aşımı gerekçesine sığınamayacaklardır.
Dr. Erol Kutlu vekili, gerçekleri saptırmaktadır. Çünkü, Eskişehir İdare Mahkemesi tarafından Dr. Erol Kutlu´nun şahsıma iftirada bulunduğunun belirlenmesi (Eskişehir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi´nin 2004 /321 dava dosyası) üzerine (Eskişehir İdare Mahkemesi Esas: 2004/1139, Karar: 2005/1223) ŞAHSIMA YÖNELİK İDARİ İŞLEMİ Eskişehir İdare Mahkemesi İPTAL ETMİŞTİR.
Düzeltme metninde yer alan "… eserin önsözünde sırf kendine teşekkür edildiği için" denerek olay küçümsemeye çalışılmıştır.
Bilimsel çalışmalarda saygın bir ismin ne kadar önemli olduğunu Yrd. Doç. Dr. Ahmet Can Bakkalcı, 6 Ocak 2009 tarihinde şahsıma yazmış olduğu mektupta şöyle ifade etmiştir: "YALNIZCA İSMİNİZİN OLMASI BİLE BİZİM ÖNÜMÜZÜ AÇARAK, İŞLERİMİZİ ÇOK KOLAYLAŞTIRDI."
Adımı hiç kimse benden habersiz, üstelik YÖK kararına göre intihal bir kitapta doçentlik jürisini etkilemek için kullanamaz.
Ben kimseye karşı hasmane bir tutum içinde değilim. Fakat bilimsel hırsızlıkların üniversitelerde cezasız kalmasına da karşıyım. Hukuk devletinde herkes suç oluşturmamak şartıyla görüşlerini açıklayabilir. Bunun aksi, AİHŞ´nin 10 ncu maddesine aykırıdır: "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir."
Üniversitelerde Anabilim Başkanlığı bilimsel bir makam olduğu için adayın belli bilimsel niteliklere sahip olması gerekir.
Anabilim dalı başkanlığı bir AT "YARIŞI" olmayıp, "bilimsel nitelik" yarışıdır. At yarışlarında olduğu gibi, "senin atın 15 saniyede, benim atım 10 saniyede parkuru tamamladı. Ben seni geçtim." demek değildir, olmaması da gereklidir.
YÖK´ün 06.01.2009 tarihli yazısını "yok" (keenlemyekun) hükmünde sayarak kamuoyunu yanlış bilgilendirmek, TCK Madde 204 ve 277 nci maddelerinin ihlali anlamına gelir ve bu durum bir suçtur.
Okurlarımın, 20 Haziran 2009 tarihli Hürriyet Gazetesi´nde yer alan haberi bu açıdan özellikle okumalarını öneririm.
Konu ile ilgili olarak şahsiyet haklarımı korumak için gereğini yerine getirdiğimi de okurlarımla paylaşmakta yarar görüyorum.
Hiç bir suç cezasız kalmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkür ederiz.